Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Muvahhid (kitap)

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
15lead1.jpg


MUVAHHİD

İçindekiler:
1- İslam’a Giriş İnkar Etmekle Başlar
2- İslam’a Girmenin Şartı
3- Allah’a İmanın İlk Şartı “Tağut”u Reddetmektir
4- Tağut
5- Tağut’a Muhakeme
6- Ben Müslümanım Diyen Müslüman mıdır ?
7- İslam’ın Rukûnleri
8- Kulun Rabb'ini Bilmesi
9- İslam
10- İmanın Şartları
11- İbadet
12- Şirk ve Çeşitleri
13- Tevhid

14- LÂ İLAHE İLLÂLLAH‘ın Şartları
15- LÂ İLAHE İLLÂLLAH’ın Manası
16- LÂ İLAHE İLLÂLLAH’ı Bozan Şeyler
17- İlah Kelimesi
18- Kâfirlerle Dostluk
19- Çağın Tağutları, Putları
20- Tağut Nasıl İnkar Edilir ?
21- İslam’a Davette Öncelik : “ Lâ İlâhe “
22- Halkın Dini ve “İL
LÂLLAH“
23- Kulluğumuzu Rejimlerin Sayesinde Yapmıyoruz
24- Camilerin ve Ezanın Rolü
25- Cami İmamlarının Arkasında Namaz Kılmak - Kılabilmek !
26- Yaptırımları Kabullenmemiz Rejimleri Kabullendiğimizi Göstermez
27- Müslümanın Gündemini Kimler Belirlemeli ?
28- Müslüman, kafirlerin törenlerine katılamaz !
29- Munâfık ve Kâfirlerin Yönetimdeki Takiyyeleri
30- Ameller Niyetlere Göredir Hadisini Nasıl Anlamalıyız ?
31- Fethullah Gülen, Said Nursi’yi Suistimal Ediyor
32- Vahdet Nedir ? Nasıl Gerçekleşir ?


r_izzet_70523286.jpg
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
1- İSLAM’A GİRİŞ “LA “ REDDİYETİYLE BAŞLAR

r_kelime-i-tevhidin_61115395.jpg


Allah (c.c.) göndermiş olduğu bütün Rasuller, nebiler kavimlerini , insanları hep bir kelimeye , LA İLAHE İLLALLAH’a çağırmışlardır. Ve her toplum da bu davete karşı çıkmıştır. Hatta çok azı müstesna olmak üzere pek azı kabul görmüş, ve kavimlerine İslam’ı hakim kılabilmişlerdir. Peygamberlerin çoğu asılmış, kesilmiş, taşlanmış vs. öldürülmüşler, dışlanmışlardır. Acaba bu kelime ne anlama geliyordu ki bütün ağababalar , düzeni elinde bulunduranlar, insanları sömürenler, mâkam sahibleri , zalimleri, sülükler, belamlar, ben bu toplumun melikiyim, rabbiyim diyenler şiddetle karşı çıkmışlar ve ellerinden geleni yaparak, hatta saf, cahil halkı da kandırarak ikna ederek Rasullerine saldırtmışlardır. Bunun sebebi tek bir kelime idi, o da LA İLAHE İLLALLAH . Acaba bu kelimeden ne anlıyorlardı ki? Şimdi bu kelimeyi bir inceleyelim.
Bu düstur neden La ile başlıyor ve İlah’a neden la reddiyeti veriyor. İlah nedir ki onu reddediyor. Sonra da sadece ilah olan Allah’dır der. Niçin nefy (olumsuzluk) edatı "LA" Kelime-i Tevhid’in başına gelmiş. LA ile Tağut ve Tağut ahkamları inkar edilir. Peki kişi önce Allah ve Allah’ın ahkâmlarını tasdik etse de sonra tağut ve hükümlerini inkar etse olmaz mı? OLMAZ ! Çünkü Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor :
Sizin ilahınız tek ilah’ (Allah)dır. O’ndan başka ilah yoktur ; O , Rahmandır Rahimdir.” (Bakara 163)
Bu ayet-i kerimede de görüldüğü gibi nefy edatı LA önce gelmiştir.

Dinsiz ve düzmece düzenleri inkar edip reddetmekle, Allah’ın mutlak hakimiyetine iman, etle kemik gibi birbirine bağlıdır. Çünkü nefysiz isbat, isbatsız da nefy olmaz. Bütün ilahları ayak altına almadan, tepelemeden Allah’a iman mümkün olmadığı gibi. Allah’a iman etmeden de diğer ilahları inkar mümkün değildir, daha doğrusu tüm dinsiz ve düzmece düzenlere ebedi bir red anlamına gelen LA İLAHE‘nin bekasının teminatı ; Allah ve onun inzal ettiği düzene şeksiz ve mutlak evet anlamındaki İLLALLAH’tır. İLLALLAH’ın varlık teminatı da LA İLAHE ' dir .

Nefy edatı LA' nın kelime-i tevhidin başına gelmesi ; İslam’ın açık , net, takiyyesiz , izzetli , insanları aldatmaktan uzak bir sistem , inanış biçimi olmasındandır. İslam, beşeri rejimleri , tağuti düzenleri inkar ettiğini, reddettiğini ve bunlara karşı ilan-ı harb ettiğini daha kapının girişinde ilk şart olarak beyan ediyor .
Bugün insanları tevhide davet eden muvahhidler bu noktada çok dikkatli olmalıdırlar. "Kişi İslamı kabul ettiğini söylesin de bununla birlikte tabi olduğu beşeri rejimi de methu sena etsin önemi yoktur, ve yahud biz şimdi muhatabımızın tabi olduğu ideolojinin bir put olduğunu söylersek, muhatabımız bizden kaçabilir. Bu nedenle şimdilik bunları anlatmayalım. Kişi zamanla bu putlardan vazgeçer" mantığı kelime-i tevhidin başındaki LA İLAHE ilkesine aykırıdır . LA buna musâde etmez!
İslam’ın her türlü beşeri rejime karşı olduğunu, hiçbir beşeri ideolojiyi kabul etmediğini gizleyenler ve bunu İslam’ın bir “sır“ı kabul edenler, tecdidi iman ile telafi edebilecekleri bir hata-i azimin içerisindedirler. Çünkü dinimizde hiçbir kimseden gizlenmesi gereken “sır” diye bir şey yoktur. Şer’i hükümleri bütün insanların bilmesi gerekir .

Kişi, LA İLAHE dediği andan itibaren İslam’a ters düşen her türlü kanunla ilişkisini kesmiş olmakla birlikte, aynı zamanda gayrı islami kanunları ayaklar altına almış olur. Bundan dolayıdır ki İslam’a ters düşen her kanun ayaklar altında çiğnenmelidir. Kafalardan sökülüp mezara gömülmelidir. Allah’a imandan önce; Allah’ın ahkâmlarına rağmen ihdas edilmiş kanunların kafalardan sökülüb mezara gömülmesi İslam’ın değişmez isteği olması nedeniyle Kelime-i Tevhidin başında önce LA gelmiştir.

İslam kahramanlar yoludur, pısırıkların yolu değildir . İslam kendisine intisab edenlere ilk başta LA İLAHE ibaresiyle bunu öğretiyor. Yani islam tüm beşeri ideolojilere açıkça meydan okuyan bir dindir . Bu dine girmek isteyen, ya da "mirasen müslüman" olanlar gerçek manada İslam’a girmeye niyet eden bir kimse ilk başta pısırıklığa kahramanlığı tercih edecek LA İLAHE demekle vahiy nizamına ters düşen her kanun ve rejimi ayaklar altına alacaktır. Bunu Bilal Habeşi (r.anh) bir köle olmasına rağmen bu kahramanlığı göstermiş ve geceleri Kur’an dersini almaya gitmeden önce gidip Kâbe’deki putların yüzüne tükürüp , daha sonra Rasulullah’ın yanına gizlice giderdi. Kişinin içinde yaşadığı mekan nasıl olursa olsun, tevhid itikadına girmek isteyince mutlaka ! putları, azmanları, heykelleri , mozaleleri, ideolojileri , felsefi kuruntuları ilk etapta inkar, red etmelidir .

Geçmişte olduğu gibi bugün de kişi ile Allah’ın ahkamları arasında sayısız engeller vardır. Tağutlar dini, atalar dini, cahiliyye zannı, putlar, şeytandan gelen umniye , heykeller, kuru kalabalıklar hurafeler, nassa ters düşen örf ve adetler, gelenekler ve görenekler, bid’atlar, tağutlaşan ene ve tabiat, insan uyduruğu kanunlar, ideolojiler, izm'ler, felsefi kuruntular ALLAH’a iman etmek isteyen bir kimsenin önündeki engellerdir . Bir kişinin İLLALLAH diyebilmesi için bu engellerin tümünün kalkması lazımdır. İşte Kelime-i Tevhidin başındaki LA İLAHE ibaresi bu tüm engelleri parçalayan “Rahmani” bir kılıçtır.
tevhid.jpg
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
2- İSLAM’A GİRMENİN ŞARTI

4256.jpg


İman eden bir kimse kelimeyi şehadeti getirirken önce “LA“ der. Çünkü “LA İLAHE“ demeden sadece “ İLLALLAH “ ile iman tahakkuku etmez. Yani beşer güçler, tağuti düzenler , şeytani kanunlar, “LA “ ile inkar edilmeden “ikrar “ meydana gelmez. LA deyip geçemeyiz. LA devrimdir , inkılaptır, ihtilaldir ve safi bir inkardır. Her şeyde bir tertip vardır. Kelime-i Tevhiddeki tertip de LA İLAHE düsturunun önce gelmesidir. Yani bir kişi önce İLLALLAH sonra da LA İLAHE diyemez. LA İLAHE düsturunun önce gelmesi bir sünnetullah ve bir tefsiri Kelamullah’tır.

Allah (c.c.) değişmez hayat rehberimiz Kur’an ‘da şöyle buyuruyor :
Dinde zorlama yok. Hak batıldan tamamen ayrılmıştır. Kim “Tağutu“ inkar eder de Allah’a iman ederse, O muhakkak ki kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuştur.” ( Bakara 256 )

Bu ayet LA İLAHE İLLALLAH ‘ın bir manasıdır. LA İLAHE İLLALLAH cümlesi de bu ayetin bir tefsiridir. Dikkat edilirse ayeti kerimede Tağut’u inkar etmek Allah’a iman etmekten önce gelir. Hiç kimse İLLALLAH ibaresini LA İLAHE ibaresinin önüne geçiremez. Geçirdiği takdirde iman etmemiş olur.

Bakınız Şibli (Rh.a.) “Allah” der, “La ilahe“ demezdi. Bunun sebebi sorulunca da şu cevabı verdi : “İnkar kelimesinde yakalanıp, ikrar kelimesine ulaşamadan duraklayıp kalmaktan endişe ediyorum “.

Kurtubi (Rh.a.) der ki : “Şibli’nin bu görüşü, hakikatı olmayan çok dakik bir ilimdir ki kendisine mahsustur. Çünkü kendi kitabında Nefy ve isbat için belirtmiş ve LA İLAHE İLLALLAH diyenlere , büyük sevablar vereceğini vaat etmiştir. Bu mukâfatın vaadi Nebi (s.a.v. ) lisanı üzere belirtilmiştir:
Muvatta, Buhari , Muslim ve diğerleri bu konuda hadisleri ortaya çıkarmışlardır.
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Kimin son kelamı LA İLAHE İLLALLAH olursa , o cennete girer.”
Bu hadisi Muslim rivayet etti.
Bundan maksat, kalb ile inanmaktır. O halde “LA İLAHE“ dedikten sonra “İLLALLAH” demeğe vakit bulmadan ölen kimsenin amacı ALLAH’ın varlığını, birliğini dile getirmek olduğundan olumsuz kelime üzerine kalmasına rağmen Ehl-i sünnet alimlerinin görüş birliğiyle o kimse cennet ehlindendir“
(el-Camiu Li Ahkam’ıl Kur’an (İmam-ı Kurtubi) : 2/ 191 , Mısır / 1967)

Fakat putları , beşeri ideolojileri , şeytani kanunları inkar etmeden sadece İLLALLAH deyip ve bu ahval içinde ölse ehli iman değildir. Çünkü beşeri sistemlere, şeytani kanunlara ve putlara muhabbetle birlikte ALLAH’a iman olmaz.
Kelime-i Tevhid bir bütündür. Bu bütün evveli LA İLAHE , ortası İLLALLAH, sonu ise MUHAMMEDUR RASULULLAH‘ dır.
İman etmeye kalkışan bir kimse şayet Tevhid’in ilk bölümü LA İLAHE’yi yani , şeytani kanunları, putları , ideolojileri, izm’leri inkar etmeyi arka plana, sonraya bıraksa bu kişinin iman iddiası, abdestsiz namaz kılıp da namazdan sonra abdest almaya kalkışan kişinin durumuna benzer.
Abdestsiz kılınan bir namazı sonra abdest sahihleştiremediği gibi , İLLALLAH ‘dan sonra ki vakit ve zuhuru meçhul LA İLAHE ‘de imanı sahihleştiremez. Bu nedenle diyoruz ki ; her çağ ve mekanda LA İLAHE düsturu İLLALLAH’ dan önce gelir. Bu geliş, bu tertib boşuna değildir . Bu tertibin içinde dünyaların tebdili , nizamların tağyiri , ideolojilerin kefene sarılması , putların devrilmesi, ruhların ve kalblerin arındırılması vardır. Tağutlara isyan etmek , tağutları reddetmek vardır . Esasen her şeyin şartları ve rukunleri vardır. Allah’a iman etmenin ilk şartı ve rüknu tağutlara isyandır. İşte bu inkar ve isyanın ebedi sembolü Kelime-i tevhid’in başındaki LA İLAHE‘dir.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
3- ALLAH’A İMAN ETMENİN İLK ŞARTI : TAĞUT’UN REDDEDİLMESİ

ashab1.jpg


İman ile Tağut zıt iki kavramdır. İman, Tağut’a düşman ; Tağut’ta imana düşmandır. Biri aydınlık diğeri ise karanlıktır. Yani iman aydınlık, Tağut ise serapa karanlıktır. Karanlık kaybolmadan aydınlık zuhur etmez . Yani Tağut reddedilmeden iman tahakkuk etmez. Zaten imanın ilk anlamı, tağut’u redd ve inkar etmektir.

Allah(c.c.) değişmez hayat mektebimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
Kim TAĞUT’u inkar edip de Allah’a iman ederse, şubhesiz kopmayan sağlam bir kulba yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir” (Bakara 256)


Görüldüğü gibi Tağut’a isyan etmek, Allah’a iman etmekten önce gelmiştir. Kur’an, Allah’a iman etmek isteyen Tağut’a isyan etmeyi, Tağut’u inkar etmeyi emrediyor.
Bu ayetin tefisinde müfessirin ulemadan Fahreddini Razi (R.h.) şöyle diyor:
Kâfir bir kimse için önce küfürden tevbe edip sonra Allah’a iman etmesi gerekir “(Tefsir-i Kebir -Fahreddin Razi : 2/ 320 , İst / 1308 )

Yani herhangi bir küfür çeşit ve nizamından islam nizamına girmek isteyen bir kimse önce üzerinde bulunduğu küfür çeşidini ve diğer küfür kapsamına giren her çeşit küfrü reddetmesi, veto etmesi gerekir. Şeytâni kanunları, felsefi kuruntuları, ideolojileri, tüm ihdas edilmiş ve edilecek izm‘leri veto etmeden, elinin tersi ile geri çevirmeden Allah’a iman edilmez.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır şöyle diyor :
Mûmin ; Muvahhid olmak için, Allah’a imandan evvel kufre tevbe etmek şarttır ve bu tevbenin şartı da tağutları asla tanımamağa azmeylemektir. Bu suretle Kim Tağutu inkar edip de Allah’a iman ederse ayeti LÂ İLÂHE İLLALLAH kelime-i tevhidinin bir tefsiri demektir(Hak Dini Kur’an Dili (M.Hamdi Yazır: 2/ 871,İst/ 1971)

Demek oluyor ki kişi LA İLAHE dediği zaman yeryüzündeki ALLAH düzeniyle çatışan tüm Tağuti idareleri, şeytani kanunları, beşer uyduruğu ahkamları bir anda hatır gönül dinlemeden , beklemeden inkar etmektir , tepelemektedir. Bu nedenle Allah’a iman etmek isteyen bir kimsenin önündeki en büyük engel tağuttur. Bu büyük engel LA İLAHE düsturu ile devriliyor. Bunun için kişi Allah’a iman etmeden önce yorulacak, LA kazmasıyla küfrün ve Tağuti hükümlerin kökünü kazıyacaktır.
LA İLAHE düsturu dil ucu ile telaafuz edilen düstur değildir. Şâyet böyle olsaydı Ebu cehiller zorluk çekmeden LA İLAHE derlerdi. Amma onlar biliyorlardı ki , LA İLAHE düsturu dünyaları değiştirir, putları devirir ve Allah’ın ahkamlarına (hükümlerine) rağmen ihdas (konulmuş) edilmiş ahkamları ayaklar altında çiğnetir.

Tağutları tasdik etmekle birlikte Allah’a iman ettiklerini iddia edenler, iman muessesesine iftira ediyorlar. Böyleleri namaz kılarlar, hatta nafile namaz bile kılarlar . Fakat böyleleri bütün taatleriyle (namazlarıyla, haccıyla, zekatıyla, tesbihiyle vs) gelseler, Allah’ı (Allah’ın hakimiyetini beşerin hakimiyet gücüne tercih etmedikçe) tasdik etmedikleri muddetçe kafirdirler.” (Şerhu'l Emali : 44, İst. / 1014)

Beşeri sistemleri tasdik edenler dlleriyle Allah’a ve ahirat gününe iman etseler bile mûmin olamazlar. Allah (c.c.) buyuruyor ki :
İnsanlardan bazıları “ Allah’a ve ahirat gününe iman ettik “ diyorlar. Halbuki onlar mûmin değillerdir. “(Bakara 8)

Fahreddin Razi (R.h.) şöyle der :
Şubhesiz iman mutlak tasdikten ibaret değildir. Şayet iman mutlak tasdikten ibaret olsaydı Cibt ve tağut’a iman edenin mûmin olarak isimlendirilmesi gerekirdi(Tefsiri kebir: 1/ 174 , İst./ 1308 )

Bu nedenle tağuti güçleri inkar etmeyen ve beşeri düzenleri tasdik edenler ne kadar müslüman olduklarını iddia ederlerse etsinler mûmin olamazlar.
Tağuta iman eden ve onun iktidarını meşru sayan bir kimse ; velev ki alnını secdeden kaldırmasa bile, ibadet etmiş sayılmaz ! Çünkü ibadetin kabulu için Allah’a iman lazımdır ! Allah’a iman içinde tağut’u inkar lazımdır ! TAĞUT’U İNKAR TEVHİDİN RUKNUDUR! Yani Tağut inkar edilmeden Tevhid meydana gelmez .


TAĞUTUN PRATİKTE REDDEDİLİŞİ -VİDEO

ashab2.jpg
ashab3.jpg
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
4- TAĞUT

1694342751008.png

O halde tağut nedir?
Tağut; arabca bir kelime olub “tağa” (haddini aştı) kökünden türemiştir ve “haddini aşan mahluk” demektir. Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytan, put, puthane, kâhin, sihirbaz. Allah'ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluşların tümü. Arabca "Teğa" kökünden türetilmiş olub kelimenin masdarı olan "Tuğyan" Allah Teâlâ'ya isyan etmek anlamına gelmektedir. Allah'ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tağuttur.
Tağut, Allah (c.c)'a karşı isyan etmekle beraber O'nun kullarını kendisine kul edinmek gayretinde olandır. Bu ise şeytan, papaz, dinî veya siyasî lider veyahut da kral olabilir. Bu sebebden bir insanın hakiki mûmin olabilmesi için tağutu reddetmesi gerekmektedir.

Anlamının sınırları konusunda selefin görüşleri farklıdır.
Ömer (r.anh) "Tağut şeytandır" demiştir. Cabir (r.anh), şeytan kılığındaki kahinlerdir, demiştir.
Mâlik'e göre ise, tağut; Allah'tan başka ibadet edilen her şeydir. Bu görüşler, bazı tağut tipleri hakkında belirtilmiştir. Ancak, bütün çeşitlerine hasredilemez.
İbn-i Kayyımın (r.h.) tağut hakkında söylediği en güzel sözdür: "Tağut, kulun haddini aşarak, ibadet ettiği, tabi olduğu, itaat ettiği her şeydir. Her kavmin tağutu, Allah ve Rasûlu'nu bırakarak, muhakeme olmak istedikleri, Allah'tan başkasına ibadet ettikleri, Allah'tan bir delil olmaksızın izinden gittikleri, Allah'a itaat etmeleri gereken yerde, itaat ettikleri şeydir. Bunlar dünyanın tağutlarıdır. Onları ve onlarla birlikte insanların durumunu düşündüğün zaman, çoğunun Allah'a ibadetten uzak ve tağutlara ibadet etmekte olduklarını, Peygambere (s.a.v.) itaattan uzak, tağut ve izleyicilerine itaat ettiklerim görürsün."
Şer’i manası ise; Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan, insanı Allah’a ibadetten alıkoyan, Allah ve Rasulüne tabi olmayı engelleyendir. Bu insi ve cinni şeytan, nefis, hayvan, ağaç, para, taş, kadın, mezar olabileceği gibi; Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan zalim bir diktatör, halkın seçtiği seçkin bir zumre, bir meclis, bir grup bilim adamı veya Allah’ın kitabından kaynaklanmayan adet alışkanlık ve düşünce (ideoloji) de olabilir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Allah hüküm koymada kendisine ortak kabul etmez.” (Kehf: 26)
Hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir.”(Yusuf: 40)

TAĞUT’A ÖRNEKLER


3579.jpg
asd%5B1%5D.png

Tağutu daha iyi anlayabilmek için şöyle örnekler verebiliriz:

1) Allah (c.c) hırsızlık hakkında şöyle buyuruyor:
Hırsızlık yapan erkek ve kadının Allah’tan bir ceza olmak üzere yaptıklarına karşılık olarak ellerini kesin.” (Maide 38)

Allah (c.c) bu ayette hırsızlık yapanın elinin kesilmesi için emir veriyor. Bir kişi çıkar da: “Hırsızlık yapan kişinin elinin kesilmesi doğru değildir. Hapise atılması gerekir.” Veya “boynunun kesilmesi lazım.” derse bu kişi açık bir şekilde: “Ben Allah’ın koyduğu kanunları kabul etmiyorum, beğenmiyorumdemese bile Allah’ın kanunlarından başka kanunlar çıkardığı için sadece ve sadece Allah’a ait olan hüküm koyma yetkisini kendisine vermiş, ilahlık taslamış ve böylece tağut olmuş olur.
Her kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri tekfir etmezse kâfir olur. Bu kişi müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de kâfirdir. Çünkü bu kişi Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemiştir.

2) Allah (c.c) faiz hakkında:
Allah alış-verişi helal faizi haram kıldı.”(Bakara 275)
buyurarak faizi kesin olarak haram (yasak) kıldığını bildiriyor. Bir kişi çıkar da Allah’ın yasakladığı faizi serbest bırakırsa, faizle çalışan bankaların açılması için kanun koyarsa bu kişi açık bir şekilde: “faiz helal” demese bile Allah’ın haram kıldığı faizi helalleştirmiş olur. Bu kişi kendisinde bu yetkiyi gördüğü için: “Ben ilahım” demese bile ilahlık taslamış ve tağut olmuş olur.
Kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse kâfir olur. Bu kişinin kafir oluşunun nedeni tağutu inkar etmemesinden dolayıdır.

3) Allah (c.c) başörtüsü hakkında:

(Ey Muhammed!) Mûmin kadınlara söyle! Baş örtülerini omuzlarına ve göğüslerinin üzerine indirsinler.” (Nur 31)
buyurarak mü’min kadınların örtünmeleri için emir veriyor.
Bir kişi çıkar da: “Bu şekilde giyinmek şart değildir, isteyen istediği gibi giyinebilir diyerek bir kanun koyarsa bu kişi Allah’ın koyduğu ölçüler dışında bir ölçü koyduğu ve yalnızca Allah’a aid olan bir sıfatı, yetkiyi kendisine verdiği için ilahlık taslamıştır. Bu kişi açık bir şekilde “ben ilahım” demese bile, bende müslümanım dese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de tağut olmuş olur. Çünkü Allah’ın (c.c.) kesin, muhkem hükmünü inkar ederek , küçümseyerek ,beğenmeyerek kendine ve sistemlere uydurarak fetva verdiğinden, Allah’ın (c.c.) “el Hakim”, yani hüküm koyucu sıfatını kendinde gördüğünden şirk koşarak kafir olmuştur .
Kafirin küfründe tereddüt göstermek, ya da kafire mûmin demek insanı dinden çıkarır. Kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse kafir olur. Bu gibi kişiler müslüman olduğunu söyleseler, namaz kılsalar, oruç tutsalar, hacca gitseler bile yine de kafirdirler. Çünkü bunlar; Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemişlerdir.

4) Allah (c.c) gayb hakkında şöyle buyuruyor:
Gaybın anahtarları O’nun katındadır. O’ndan başkası onu bilemez. Karada ve denizde olanı yalnız O bilir.” (En'am 59)

Yine bu konuyla ilgili bir başka ayette Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Görülmeyeni bilen Allah görülmeyeni kimseye muttali kılmaz (göstermez). Ancak elçileri (nebi ve rasulleri) içinde radı olduğu, seçtiği kimseler mustesna. Çünkü O, bunların önüne ve arkasına izleyiciler (gözetleyiciler) dizer.” (Cin: 26-27)

Allah (c.c) bu ayetlerde gaybı ve gayb ile ilgili tüm gerçekleri sadece kendisinin bildiğine ve bu konuda hiç kimsenin söz sahibi olamayacağına işaret ediyor. Ancak bazı gaybi bilgileri de seçmiş olduğu rasullerine sürekli olmamak suretiyle vahiyle bildirmiştir. Ve onlara inen vahyi de şeytanın etkisinden korumuştur. Yani rasullere gelen vahiy ve onlara bildirilen birtakım gaybi olayların gerçekliği muhakkaktır. Çünkü o, bizzat Allah tarafından bildirilmedir.
Öyleyse günümüzde her kim kalkıp da gaybi bir takım gerçekleri örneğin; kalblerden geçeni bilebildiğini ve yahud ileride olacak birtakım olayları bilebileceğini öne sürerse işte bu kimse (kendisine vahiy geldiğini iddia etmiş olacağından) her ne kadar: “Ben ilahımdemese de Allah’a ait olan bir sıfatı kendisinde gördüğü için ilahlık taslamış ve dolayısıyla tağut olmuş olur.
Çünkü bu kişi Kur’an`ın vahyin kesildiğine dair haberini yalanlamakla kalmamış, aynı zamanda da Allah’a ait olan gaybı bilme yetkisini kendisinde görmekle Allah’a asi olmuş ve böylece kendisini ilah konumuna getirmek suretiyle tağutlaşmıştır.
İşte bu kişiler her ne kadar müslüman olduklarını söyleseler, namaz kılsalar, oruç tutsalar, hacca gitseler, zekat verseler de Allah’a karşı iftira atmak suretiyle tağutlaşmış ve dolayısıyla kafir olmuşlardır. Kim bunlara itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya bunlara itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse o da kafir olmuş olur. Bu şekilde inanmayıp amel etmeyen kişi de müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de kâfirdir. Çünkü bu kişi Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemiştir.
Yukarıdaki örneklerde bir mûminin Allah’ın koyduğu ölçüleri değiştiremeyeceğini ve bu ölçüleri değiştirenlere de mûmin diyemeyeceğini net bir şekilde gördük.

Allah (c.c) mûmini bir başka ayette şöyle tarif ediyor:
Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe ve sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalblerinde hiçbir sıkıntı bulunmadan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65)

Allah (c.c) kendi nefsine yemin ederek diyor ki: “Bir kişi herhangi bir konuda Rasulullah’ın getirdiği hükümlere başvurmazsa hatta başvurduğu halde verilen hükümden dolayı kalbinde bir sıkıntı duyarsa bu kişi mûmin değildir. İnsanın mûmin ve muslüman olabilmesi için insanlar arasında vuku bulan ihtilaflarda Kur’an ve sünnetin hükmüne başvurması ve o hükümlere zahiren ve bâtınen tam bir teslimiyet göstermesi gerekir.”


TAĞUT VİDEO

 

Ekli dosyalar

  • 1694342729647.png
    1694342729647.png
    119.4 KB · Görüntüleme: 91
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
5- GÜNÜMÜZ İNSANLARININ TAĞUTA MUHAKEME KONUSUNDA İLERİ SÜRDÜKLERİ İDDİA
TAĞUTA MUHAKEME.jpg
Günümüzdeki bazı kişiler şöyle diyebilirler:
Bizim yaşadığımız devlette şeriat hakim değildir. Eğer tağutun mahkemesine başvurmazsak hakkımızı alamayız. Hakkımızı almak için de tağutun mahkemesine başvurabiliriz.”

Bu gibi kişilere şöyle denilir: “Birisi sizden hakkınızı alsa ve: “Bana namaz kılmadan hakkınızı alamazsınız” dese, siz bu hakkınızı almak için ona namaz kılarsanız ALLAH katında Müslüman kalabilir misiniz?”
Elbette: “Müslüman kalamayız. Çünkü; namaz ibadettir ve ibadetler de yalnızca ALLAH’a yapılır. Başkasına namaz kıldığımızda onu ilah seviyesine çıkarmış oluruz” dersiniz. O halde düşünmez misiniz ki acaba ALLAH tağutun mahkemesine başvurulduğunda kâfir olunacağına dair niçin hüküm vermiştir?
Tağutun mahkemesine başvurulduğunda sadece ALLAH’a ait olan hüküm verme yetkisinin ALLAH’tan başkasına verilmesi söz konusudur. Çünkü hüküm vermek yalnızca ALLAH’a aittir. ALLAH (c.c) sadece kendi hükmüne itaat edilmesini emretmiştir. Kendi hükmünden başkasına itaat edenlerin kimin hükmüne itaat ediyorlarsa ona ibadet ettiklerini apaçık bir şekilde:

Hüküm vermek yalnız ALLAH’a aittir. Kendisinden başkasına değil yalnız O’na kulluk etmenizi emretti.”(Yusuf:40) ayetinde apaçık bir şekilde bildirmiştir.

Öyleyse her ne kadar kalben tağutu sevmediğinizi ona düşman olduğunuzu iddia etseniz bile hareketiniz bunu yalanlamaktadır. Zira gerçekten tağuta düşman olmuş ve onu kalbinizle inkar etmiş olsaydınız ister hakkınız gitsin ister gitmesin tağutun mahkemesine başvurmazdınız.
Mesele hak-hukuk meselesi değil, mesele yalnız ALLAH’a ait olan hüküm verme yetkisinin ALLAH’ tan başkasına veril mesidir. Bu ise şirkin ta kendisidir. ALLAH (c.c) Nisa suresinin 60. ayetinde tağuta muhakeme olmayı isteyenlerin iman iddialarının geçersiz olduğunu ve şeytanın bunları: “Tağuta muhakeme olmayı istediğiniz halde müslüman, mûmin kalabilirsiniz” diye vesvese vermek suretiyle derin bir sapıklığa saptırdığını bildiriyor.

Bu söylediğimiz şeyler şu ayetler dikkatlice okunduğunda iyice anlaşılmış olacaktır.
ALLAH (c.c) şöyle buyuruyor:
Kendilerine doğru yol açıkca belli olduktan sonra murted olub tekrar küfre dönenlerin yaptıklarını şeytan kendilerine hoş göstermiştir. Çünkü onlar ALLAH’ın indirdiklerini hoş karşılamayanlara:

“Biz size ileride bazı hususlarda itaat edeceğiz” dediler.
Halbuki ALLAH onların gizlediklerini biliyor. Ya melekler yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını alırken halleri nice olacak?

”Çünkü onlar ALLAH’ı gazablandıracak şeylere uydular ve O’nun rıdasını hoş karşılamadılar. Bunun üzerine ALLAH da onların amellerini boşa çıkarıverdi.” (Muhammed: 25-28 )

ALLAH (c.c) şöyle buyuruyor:
Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emr olunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” (Nisa: 60)

İslam’a girmek için birinci şart olan “tağutu red” konusunu net bir şekilde açıkladık. Şimdi de ikinci şart olan ALLAH’a imanın nasıl olacağını açıklamaya çalışalım. Bunun için bir sonraki konuya bakınız
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
6- BEN MÜSLÜMANIM DİYEN MÜSLÜMAN MIDIR ?

kurt.jpeg
kurt 11.jpg
“Allah’a ibadet ediyorum” diyen her kişinin ibadetini Allah acaba kabul eder mi?
Nuh (a.s)’dan Rasulullah’a kadar insanların çoğu Allah’a inandıklarını ve O’na ibadet ettiklerini iddia etmişlerdir. Fakat Allah onların ne ibadetlerini ne de imanlarını kabul etmiştir. Onların yaptıkları ibadetleri geçersiz saymış ve onlara gerçek imanı ve ibadeti öğretmek için rasuller göndermiştir. İnsanların Allah katındaki değeri ibadetlerinin çokluğuyla değil de yaptıkları ibadetlerin Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde olmasıyla ölçülür. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) zamanındaki ehli kitap Allah’a (c.c) çokça ibadet etmelerine ve O’na iman ettiklerini iddia etmelerine rağmen Allah (c.c) onların ne imanını ne de ibadetini kabul etti. Hatta onları muşrik ve kafir olarak isimlendirdi.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
De ki: “Ey kitab ehli! Siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz.” (Maide: 68)

Gerek Rasulullah (s.a.v.) zamanındaki müşrikler, gerek Rasulullah’tan önceki müşrikler Allah’ın yaratıcı olduğunu, her şeyi yoktan var ettiğini ve rızık verici olduğunu kabul ediyorlardı. Fakat Allah (c.c) onların bu inançlarına rağmen müslüman olmadıklarını, bilakis muşrik olduklarını ve sonsuza kadar da cehennemde kalacaklarını bildirmiştir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Ey Muhammed! De ki: Eğer biliyorsanız söyleyin bakalım yeryüzü ve oradakiler kimindir?”

”Allah’ındır” diyecekler. “O halde hiç düşünmez misiniz?” de.
“Yedi göğün Rabbi ve yüce arşın Rabbi kimdir? “ de.

“Allah’dır” diyecekler. “O halde hiç sakınmaz mısınız (korkmaz mısınız)?” de.
‘Öyleyse herşeyin hakimiyet ve mülkiyeti elinde olan, dilediğini koruyan fakat kendisinden hiçbir şey korunmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin” de.
“Allah’dır” diyecekler. “O halde nasıl aldanıyorsunuz?” de.

“Doğrusu biz onlara hakkı getirdik. Fakat onlar yalancıdırlar.” (Mûminun: 84-90)

Allah (cc) ancak istediği şekilde olan imanı, istediği şekilde olan İslamı, istediği şekilde olan ibadeti kabul eder. O halde Allah’ın istediği şekildeki iman, İslam, ibadet nedir ve nasıl olmalıdır? Allah bunları bize bildirmiş midir? Bildirdiyse nerede bildirmiştir ? Bunları nereden öğrenebiliriz?

ÖLÇÜ

Bunları ancak Kur’an ve sünnetten öğrenebiliriz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Rabbinizden size indirilene uyun. Ondan başka dostlar edinerek onlara uymayın. Pek az öğüt dinliyorsunuz.” (Âraf: 3)

Yani; Allah’ın Rasulullah’a indirdiği Kur’an ve sünnete uyun, demektir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
İhtilafa düştüğünüz her meselede hüküm verecek olan Allah’tır.” (Şûra: 10)

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Allah ve Rasulu bir şeye hükmettiği zaman inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçme hakkı yoktur. Allah’a ve Rasulune başkaldıran şubhesiz apaçık bir şekilde sapmış olur”(Ahzab: 36)

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
Kim bizim emrimize uymayan bir iş işlerse onun ameli geçersizdir.”
(Buhari; Muslim; Ebu Davud (Tac: C.1 Kitap ve sünnete sarılmak bah.) (Nevevi kırk hadis)

Rasulullah Veda hutbesinde şöyle buyuruyor:
Size iki şey bırakıyorum. Onlara sarıldığınız muddetçe asla sapıtmazsınız. Bunlar da Allah’ın kitabı (Kur’an) ve benim sünnetimdir.”
(Buhari; Muslim (Cem'ul Fevaid: c.1 Kitab ve Sünnete sarılma bah)

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
Arzusu benim getirdiğime tabi olmadıkça hiçbiriniz iman etmiş olmaz.”
(
Muslim; Beyhaki)

O halde Allah’ın kitabı, Rasulullah’ın sünnetine göre iman nedir, küfür nedir, İslam nedir, müslüman kimdir, muşrik ve kâfir kimdir, Allah’ın kabul ettiği ibadet nedir? Şimdi bunları inceleyelim. Bunlar için diğer konulara bakınız.

r_musluman-m_43822299.jpg
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
7- İSLAM'IN RUKUNLARI

1694342901033.png

1- Kelime-i Şehadet getirmektir. Yani ALLAH'tan başka hakkı ile gerektiği gibi ibadet edilecek hiçbir mabud, ilah yoktur ve Muhammed (s.a.v.) onun elçisidir demektir.

2- Namaz kılmak

3- Zekat vermek

4- Oruç tutmak

5- Hacca gitmek (ALLAH'ın evini haccetmek)

Kelime-i Şehadetin delili ise Yüce ALLAH'ın şu sözüdür:
"ALLAH O'ndan başka hakkı ile ibadet edilecek hiç bir ilah olmadığına şahidlik etmiştir. (Öylede) Melekler ve ilim ehli olanlar dosdoğru ve adaletli olarak buna şahidlik etmişlerdir. O izzet ve hüküm sahibinden başka hakkı ile ibadet edilecek bir ilah yoktur." (Ali İmran Suresi 18. ayet)

(Şehâdetin) manası ise: ALLAH'tan başka hakkı ile gerektiği gibi ibadet edilecek başka bir ilah yoktur demektir. "Başka bir ilah yoktur" sözü; ALLAH'ın dışındaki bütün ibadet edilen her şeyi ibtal eder (hükmünü kaldırır). "ALLAH'dan başka" sözü; bütün ibadet çeşitlerinin yalnızca, tek olarak ALLAH'a ait olması demektir. O'nun ibadetlerde kendisinin bir ortağı olmadığı gibi mulkünde de bir ortağı yoktur. Bu şehâdetin açıklaması ve tefsiri Yüce ALLAH'ın şu sözleridir.

"Hani İbrahim babasına ve kavmine beni yaratan ALLAH hariç sizin ibadet ettiklerinizden beriyim. Muhakkak ki O, beni doğruya iletecektir. (ALLAH) İbrahim'in bu sözünü kendisinden sonra gelecek olanlar belki hakka, doğruya yönelirler, dönerler diye baki kılmıştır." (Zuhruf Suresi 26-28. ayetler)

Ve şöyle buyurmuştur:
"De ki: Ey kitab ehli! (Yahudiler ve Hıristiyanlar) sizinle bizim aramızda ortak olan kelimeye geliniz. (O kelime ki) ALLAH'dan başkasına ibadet etmeyeceğimiz, ona herhangi bir şeyi ortak koşmayacağımız, ALLAH'ın dışında birbirimizi Rabb'ler edinmeyeceğimiz (Kelime-i tevhiddir). Eğer yüz çevirir, gerisin geriye dönerlerse (onlara) şâhid olun! Biz Müslüman olanlarız deyin" (Ali İmran Suresi 64. ayet)

Muhammed (sallALLAHu aleyhi ve sellem)'in ALLAH'ın Rasulu, elçisi olduğuna delil ise, Yüce ALLAH'ın şu sözüdür:

"Muhakkak ki size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki; sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mûminlere karşı çok şefkatli, merhametlidir." (Tevbe Suresi 128. ayet)

"Muhammed ALLAH'ın Rasulu" şehâdetinin manası ise şudur: Emrettiği şeyleri yerine getirmek, haber verdiği şeyleri doğrulamak, yasakladığı ve nehyettiği şeylerden kaçınmak, ALLAH'a onun getirdiğinden başka bir şeyle ibadet etmemek demektir.

Namazın, zekatın ve tevhidin tefsirine delil ise, Yüce ALLAH'ın şu sözüdür:

"Onlar yalnızca ALLAH'a ibadet etmek ve dini (ibadeti) sadece ona halis kılmak, batıldan hakka meyleden kişiler olmak, Namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermekten başka bir şeyle emrolunmamışlardır. Zira dosdoğru inanç ve din işte bu dindir." (Beyyine Suresi 5.ayet)

Oruç ibadetinin farziyetine delil ise, Yüce ALLAH'ın şu sözüdür:

"Ey İman edenler! Sizden öncekilere yazıldığı (farz kılındığı) gibi size de oruç yazılmıştır. Umulur ki (ALLAH'ın azabından) korkarsınız, sakınırsınız." (Bakara Suresi 183. ayet)

Hac ibadetinin farziyetine delil ise, Yüce ALLAH'ın şu sözüdür:
"
ALLAH'ın kulları üzerinde evine gitmeye gücü yetenler için hac etmeleri bir hakkıdır. Eğer kim inkar eder, kufrederse muhakkak ki ALLAH bütün âlemlerden mustağnidir (onlara ihtiyacı yoktur). (Âl-i İmran Suresi 97. ayet)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
8- KULUN RABB'İNİ BİLMESİ
1695157813499.png
Sana Rabb'in kim? diye sorulduğu zaman şöyle cevab ver : Benim Rabb'im Allah'dır. O ki beni ve bütün yaratılmışları (âlemleri) nimeti ile terbiye eden, yetiştiren Allah'dır. O benim kendisine ibadet ettiğim, O'ndan başka hiç bir ilahın olmadığı Allah'dır. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Hamdın her türlüsü âlemlerin Rabb'i olan Allah içindir. (Fatiha Suresi: 2)

Allah'ın dışındaki her şey (yaratılmış) bir âlemdir. Bende bu âlemden (yaratılmışlardan) biriyim.Sana Rabb'ini ne ile, nasıl tanıdın, bildin? diye sorulduğu zaman şöyle cevab ver: O'nu (varlığına delalet eden) eylemleriyle ve mahlukatlarıyla bildim. Gece, gündüz, güneş ve ay onun ayetlerindendir. Yedi kat gök ve yedi kat yer ve aralarındaki her şey onun mahlukatlarındandır. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Gece ile gündüz, güneş ile ay (Allah'ın varlığına delalet eden) onun ayetlerindendir. Güneş ve ayı (Rabb'ler edinib) secde etmeyin. Onları yaratan Allah'a secde edin. Eğer Allah'a ibadet ediyorsanız." (Fussilet Suresi 37. ayet)

Ve şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak ki sizin Rabbiniz olan Allah, gökleri ve yeryüzünü altı günde yaratmış ve sonrada arşın (tahtın) üstüne yükselmiştir. Gündüzün aydınlığını, onu süratle tâkib eden gece ile örten, güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdiren O'dur. Böyle de her şeyi yoktan var etmek ve yarattıkları üzerinde tasarruf ve hüküm sahibi olma hakkı (yalnızca) Allah'ındır. Âlemlerin Rabb'i olan Yüce Allah hayrı bol olandır." (Araf Suresi 54. ayet)

Rab; ibadet edilendir. Buna delil ise yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize ibadet edin. Umulur ki (böylece Allah'ın azabından) kurtulmuş olursunuz. O Rab ki sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü de sağlam bir çatı yaptı. Gökyüzünden yağmuru indirib onunla sizin için çeşitli meyveleri rızık olarak çıkardı. Öyle ise siz bunları bildiğiniz halde Allah'a ortak koşmayın." (Bakara Suresi 21-22. ayetler)

(Büyük tefsir alimlerinden) İbn-i Kesir (Allah ona rahmet etsin) şöyle buyurmuştur. İbadete mustahak olan bu kadar çeşitli mahlukatı yaratan, Allah'tır.

İbadet Çeşitleri: Allah'ın yapılmasını emrettiği; islamın şartları, imanın şartları ve ihsan gibi ibadetlerdir. Öyle ise dua, korku, ümit etmek, tevekkul etmek, isteyerek yönelmek, çekinerek korkmak, itaat ederek sakınmak, bilerek korkmak, yönelmek, yardım dilemek, sığınmak, imdat dilemek, kurban kesmek, adak adamak, yardımını beklemek hep ibadet çeşitlerindendir. Bunlar gibi Allah'ın emrettiği bütün ibadetler yalnızca Allah için yapılır. Bu ibadetlere deliller ise Yüce Allah'ın şu ayetleridir.

Dua: "Muhakkak ki mescidler (ibadet yerleri) yalnızca Allah'a aittir. Dolayısıyla Allah'tan başka birine dua (ederek ibadet) etmeyin."(Cin Süresi: 18)

Kim Allah'tan başkasına dua eder yada duasında Allah'la beraber başkasını da ortak koşarsa, yada duasının bir kısmını başka bir şeye niyazda bulunmak için harcarsa şirke düşer, kafir olur. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Kim Allah'la beraber başka bir ilaha (mâbuda), ilahlığına hiç bir delili olmadığı halde dua edecek olursa, muhakkak ki onun cezası (hesabı) Rabbin katında olacaktır. Şubhesiz ki kafirler iflah olmayacaklardır." (Mûminun Suresi: 117)

Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Dua ibadetin beyni (özü)'dür."

Ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"
Sizin Rabb'iniz buyurdu ki; Bana dua edin de dualarınıza cevab vereyim, icâbet edeyim. Muhakkak ki bana ibadet etmekten kibirlenenler hakir ve küçük düşürülmüş olarak cehenneme gireceklerdir." (Gafir Suresi 60. ayet)

Korku: Bu ibadete delil ise Yüce Allah'ın şu ayetidir:

"Eğer iman eden kimseler iseniz, onlardan (kâfirlerden) değil benden korkun" (Ali İmran Suresi: 175. ayet)

Ümit Etmek: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Kim Rabbi ile karşılaşmayı ümit ederse salih amel işlesin ve Rabbine yapmış olduğu ibadetlerde ona kimseyi ortak koşmasın" (Kehf Suresi 110. ayet)

Tevekkul Etmek: Bu ibadetin delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
"Kim Allah'a tevekkül ederse Allah ona yeter" (Talak Suresi 3. ayet)

İsteyerek Yönelmek, Çekinerek Korkmak, İtaat Ederek Sakınmak: Bu ibadetlere delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Şubhesiz ki Onlar hayırlı işleri yapmada acele ederler, ve bize korku ve istekle dua ederler. Onlar bize karşı (emirlerimize) itaat ederek sakınırlar" (Şûra 18)

Bilerek Korkmak: Bu (ibadete) delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Onlardan değil, asıl benden bilerek (gerektiği gibi) korkun" (Bakara Suresi:150. ayet)

(Allah'a) Yönelmek: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"(Her işinizde) Rabbinize yönelin ve (nefislerinizle) O'nun (emirlerine, dinine) teslim olun." (Zumer Suresi 54. ayet)

Yardım Dilemek: Bu (ibadete) delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Yalnız sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım dileriz" (Fatiha Suresi 5. ayet)

Peygamber efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Yardım dilediğin zaman Allah'tan yardım dile"

Sığınmak: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"De ki: İnsanların Rabbi ve Hükümranı olan Allah'a sığınırım" (Nas Suresi 1-2. ayet)

İmdat Dilemek: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Rabbinizi imdada çağırdınız da (O da hemen akabinde) sizin bu çağrınıza cevap vermişti (karşılık vermişti). (Enfal Suresi 9. ayet)

Kurban Kesmek: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"De ki: Benim namazım, kestiğim kurban, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun (bu ibadetlerde) hiç bir ortağı yoktur. Ben bununla (bu ibadetleri yapmakla) emrolundum ve ben ilk Müslüman olanım." (Enam Suresi 162-163. ayetler)

(Peygamber efendimiz) sünnetinde şöyle buyurmuştur: "Allah kendinden başkası için kurban kesene lânet etmiştir."

Adak Adamak: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
"
Onlar adaklarını yerine getirirler ve şerri, kötülüğü yaygınlaşmış olan (o) günden korkarlar" (İnsan Suresi 7. ayet)


Yaratılış Gayesi Tevhid
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
9- İSLAM

İslam
; Allah’ın emirlerine boyun eğib kayıtsız şartsız itaat etmek, zahiren ve batînen bunlara teslim olmaktır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur’dur, Rahim’dir. Allah’a ve rasulune itaat edin’ de. Şayet yüz çevirirlerse şubhesiz ki Allah kâfirleri sevmez.” (Al-i İmran 31 32)

Allah (c.c) kabul ettiği İslam’ı kitabında şöyle açıklıyor:
Tağutu reddedib Allah’a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır.”( Bakara: 256 )

Ayette geçen: “Kopmak bilmeyen sağlam kulp”tan kasıt; Allah’ın radı olduğu İslam’ın ta kendisidir.
Bu ayetten anlaşılıyor ki kişinin kopmak bilmeyen sağlam kulpa sarılabilmesi yani müslüman olabilmesi için sadece Allah’a iman etmesi yeterli değildir. Bundan önce “tağutu reddedib” inkar etmesi gerekir. Tağutu reddetmeden müslüman olmak mümkün değildir.
Allah (c.c) yukarıdaki ayette bizlere; İslam’ın geçerli olabilmesi için yani müslüman olabilmemiz için, kişi de özellikle bu iki şartın aynı anda bulunmasının gerekli olduğunu apaçık bir şekilde bildiriyor. Bu iki şarttan; birincisi “tağutu inkar” ikincisi ise “Allah’a iman”dır.”
Şubhesiz tağutu bilmeyen kişi tağutu reddedemez. Tağutu reddedemediği için müslüman da olamaz. İmanı da bilmeyen kişi iman edemez. Velev ki iman ettiğini iddia etsin. Çünkü imanı bilmediğinden dolayı iman iddiası geçersizdir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emir olunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.”(Nisa: 60)

Allah (c.c) bu ayette; müslümanlık iddiasında bulundukları halde müslüman olarak kabul etmediği bazı kimselerden bahsediyor. Onlar bütün rasullere indirilen kitablara ve Rasulullah’a (s.a.v) indirilen Kur’an’a inandıklarını söyledikleri halde tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki Allah (c.c) tağutu reddetmeden iman ve İslam iddiasında bulunan bir kimsenin iddiasının boş ve geçersiz bir iddia olduğunu belirtiyor. Aynı kalbde Allah’a iman ile tağuta muhakeme olma isteği bir arada bulunamaz. Çünkü ayette; (Tağutu inkar etmekle emr olunmuşlardı.) buyrulmuştur Fakat şeytan onları; tağuta muhakeme olmak istedikleri halde mûmin ve müslüman kalabileceklerine dair vesvese vermek suretiyle derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. (Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.) ayetinin anlamı işte budur.

Allah (c.c) başka bir ayette şöyle buyuruyor:
Tağuta kulluk etmekten kaçınıb Allah’a yönelenlere müjde vardır.” (Zumer: 17)

Bu ayeti kerimede Allah (c.c); müjdelenecek bazı kimseleri bizlere tanıtıyor ve bunların; tağuta kulluk etmekten kaçınmak suretiyle sadece Allah’a yönelen kişiler olduğunu belirtiyor. Yine ayette; insanların kurtuluşa erebilmeleri için tağuta ibadetten kaçınmaları emrediliyor. İslam’ın Allah katında geçerli olabilmesi için öncelikle tağutun inkar edilmesinin gerekli olduğu şartını yine bu ayette açık bir şekilde görmekteyiz.

Yine Allah (c.c) bize bütün Rasullerin çağrısını şöyle bildiriyor:
Muhakkak ki her topluluğa bir rasul gönderdik. Allah’a ibadet etmelerini tağuta kulluk etmekten kaçınmalarını emrettik.” (Nahl: 36)

Bu ayette; bütün rasuller ummetlerine Allah’a (cc) yapılan ibadetlerin geçerli olması için tağutu inkar edib ondan kaçınmalarını ve daha sonra Allah’ın istediği şekilde Allah’a iman ederek ibadet etmelerini emrediyorlar. O halde tağutu çok iyi bilmeliyiz ki reddedebilelim. Zira daha önce söylediğimiz gibi tağutu bilmeyen onu reddedemez.Tağutu reddetmeyen kişi ise her ne kadar iman ve İslam iddiasında bulunsa bile Allah o kişinin imanını ve İslamını asla kabul etmez.




CEHENNEME GÖTÜREN AMELLER
images
images


 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
10- İMANIN ŞARTLARI
1695157907845.png
İmanın şartları altıdır. Kim bunlardan bir tanesine dahi Allah’ın istediği şekilde iman etmezse mûmin olamaz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Ey inananlar! Allah’a, rasulune, rasulune indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitablarını, rasullerini ve ahirat gününü inkar ederse şubhesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.”(Nisa: 136)

Allah’a (c.c) imanın geçerli olabilmesi için de şu altı şarta eksiksiz olarak iman edilmesi gereklidir.

Bu şartlar ise:

1 - Allah’a İman: Allah vardır ve kemal sıfatlara sahibdir. Yarattıklarının hiçbirine benzemez. Hiçbir şey O’nun dengi ve benzeri değildir. Âlemlerde, yerde ve gökte yalnız O yasama (kanun koyma) hakkına sahibdir. Bütün ibadetler yalnızca O’na yapılır.

2 - Meleklere İman: Meleklere Allah’ın (c.c) Kur’an’da, Rasulullah’ın (s.a.v.) sahih hadislerinde onları vasfettiği şekilde iman etmek lâzımdır ve bu iman şöyle olmalıdır: Melekler Allah’ın kullarıdır. Onlarda dişilik ve erkeklik yoktur. Nurdan yaratılmışlardır. Bir an bile Allah’a karşı isyan etmez, günah işlemezler. Devamlı Allah’a ibadet ederler. Kur’an-ı Kerim’de ve sahih hadislerde isimleri zikredilenlere isimleriyle; (Cebrail, Mikail, İsrafil, Mâlik, Rıdvan gibi) isimleri zikredilmeyenlerin de hepsine birden iman edilmesi gerekir.

3 - Kitablara İman: Allah katından gelen kitaplara Kur’an-ı Kerim’de ve sahih hadislerde ismi zikredilenlere ismiyle; (Kur’an, Tevrat, İncil, Zebur) zikredilmeyenlere ise genel olarak iman etmek gerekir. Kur’an’ın dışındaki diğer kitablar tahrif edilmiş olduğu için onlara Allah (c.c) katından geldiği şekliyle iman edilmesi gerekir. Kur’an ise Allah tarafından korunmak suretiyle kıyamete kadar baki kalacak ve yalnızca O’na bağlananlar kıyamet gününde kurtuluşa ereceklerdir.

4 - Nebi ve Rasullere İman: Kur’an-ı Kerim ve sahih hadislerde ismi zikredilenlere ismiyle, ismi zikredilmeyenlerin ise hepsine birden iman edilmesi gerekir.

5 - Ahirat gününe İman: Ölüm, berzah (ölümden kıyamete kadar olan olaylar), hesab, mizan, cennet, cehennem, kabirde azab veya mukâfat göreceklerin acı ve lezzeti beden ve ruhlarıyla duyacaklarına ve en önemlisi öldükten sonra dirilmeye iman edilmesi gerekir.

6 - Kaderin Hayır ve Şerrin Allah’tan olduğuna İman.

Kadere imanın geçerli olabilmesi için şu dört şeye mutlaka inanılması gerekir:

Birincisi: Allah’ın ezeli ve kadim ilmine iman etmek. Allah (c.c) ezeli ve kadim olan ilmiyle ne olacağını bildi ve bu ezeli ilmiyle bildiği şeyleri yazdı.

İkincisi: Allah’ın olmasını dilediği şeyin mutlaka olacağına, olmamasını dilediği şeyin mutlaka olmayacağına gökte ve yerde meydana gelen bütün hareketlerin ve sessizliklerin Allah’ın izniyle olduğuna iman etmek.

Üçüncüsü: Allah’ın bütün mahlukatı yarattığına ve kainatın içindeki her şeyin Allah’ın yaratmasıyla ve takdiriyle meydana geldiğine iman etmek.

Dördüncüsü: Hayır ve şer ancak Allah’ın takdiri iledir. Dolayısıyla kendisine isabet eden şerri başkasına isabet edebileceği halde kendisine isabet ettiğini zannetmemek, kendisine isabet eden hayrın bir tesadüf sonucu kendisine isabet ettiğine inanmamak.

Allah (c.c) kader hakkında şöyle buyuruyor:
Şubhesiz ki Biz, herşeyi (önceden tesbit edilmiş) bir kaderle yarattık.” (Kamer: 49)

Her şey Allah'ın takdiri iledir. İnsanların yaptığı işleri de Allah yaratır. Yalnız insanlar yaptıkları işleri kendileri yapmış olmaları sebebiyle yaptıklarından sorumlu tutulurlar. Çünkü Allah her insana iyiyi kötüden ayırabilme kabiliyeti vermiş ve hayrı emredip şerri yasaklamıştır.

Allah (c.c) kıyamete kadar olacak herşeyi ve bütün insanların yapacakları şeyleri Levhi’l mahfuzda yazdı. Allah için zaman kavramı olmadığı için bütün bunları ilmiyle yazdı. İnsanları yaptıkları amellerde zorlamadı. Allah'ın (c.c.) bütün bunları yazması ezeli ilminden dolayıdır. Buraya kadar mûmin ve müslüman olabilmek için ne gibi şartların gerekli olduğunu öğrendik. Şimdi de imanımızı koruyabilmek için ne yapmamız gerektiğini inceleyelim.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
11 - İBADET

Allah (c.c) bizi niçin yarattığını şöyle bildiriyor:
Ben insanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat: 56)


Allah (c.c) ayette bizi yaratma gayesinin yalnız kendisine ibadet etmemiz olduğunu belirtiyor. O halde Allah’ın bizden istediği ibadet nedir?

İbadet: Boyun eğmek, itaat etmek, küçüklüğünü kabul etmek demektir.

Şer’i manası ise; Allah’ın sevdiği, emrettiği, kabul ettiği ve razı olduğu bütün gizli ve açık ameller ve sözlerdir.Allah (c.c) nelerin ibadet olduğunun tesbitini bizlere bırakmamıştır. Bunları kitabında ve Rasulullah’ın sünnetinde apaçık bir şekilde bildirmiştir. Bütün ibadetler yalnızca Allah’a yapılmalıdır. İbadetlerin herhangi biri Allah’ tan başkasına yapıldığında veya Allah’la beraber bir başkasına yapıldığında Allah’a şirk koşulmuş olur.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” (Nisa: 36 )


Bu ayette Allah (c.c) ibadetlerin yalnız kendisine yapılmasını ve hiçbir şekilde şirk koşulmamasını emrediyor. Allah (c.c) başka ayetler de ise; şirk koşulması ve tevbe etmeden bu hal üzere ölünmesi halinde, bunu asla bağışlamayacağını şöyle bildiriyor:

Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar.” (Nisa: 116)

Kim Allah’a şirk koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram eder. Varacağı yer ateştir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.” (Maide: 72)
"Eğer Allah’a şirk koşsalardı yaptıkları boşa giderdi.” (En'am: 88)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
12 - ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ
1695158134228.png
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” (Nisa: 36)

Bu ayette Allah (c.c) ibadetlerin yalnız kendisine yapılmasını ve hiçbir şekilde şirk koşulmamasını emrediyor. Allah (c.c) başka ayetler de ise; şirk koşulması ve tevbe etmeden bu hal üzere ölünmesi halinde, bunu asla bağışlamayacağını şöyle bildiriyor:

Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar.” (Nisa: 116 )

Kim Allah’a şirk koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram eder. Varacağı yer ateştir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.(Maide: 72)

"Eğer Allah’a şirk koşsalardı yaptıkları boşa giderdi.” (En'am: 88)

Bu ayetlerde Allah’ın asla afv etmeyeceği, amelleri boşa çıkarıcı ve sahibini ebedi cehenneme götürecek bir şeyden bahsediliyor; şirk... O halde nedir bu şirk? Onu bilmemiz gerekir ki bilmeyerek dahi olsa amellerimizi boşa çıkarıp bizi ebedi cehenneme sürüklemesinden korunabilelim. Zira şirki bilmeyen kişi her an şirke düşebilir.

Şirk: Kur’an ve sünnette ibadet olarak bildirilen şeylerin Allah’tan başkasına veya Allah’la beraber bir başkasına yapılmasıdır.
Allah (c.c) Kur’an ve sünnette şirki çok net ve açık bir şekilde açıklamış ve bu konudaki bilmemeyi mâzeret olarak kabul etmemiştir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Onların çoğu ortak koşmadan Allah’a inanmazlar.” (Yusuf: 106)

Allah (c.c) bu ayette içinde şirkin bulunduğu imanı kabul etmeyeceğini ve insanların çoğunun da bu şekilde ibâdetlerine şirk karıştırarak iman ettiklerini bildiriyor. Fakat Allah insanların çoğunun bunu yapmasını mazeret olarak kabul etmemiş, onları müslüman olarak isimlendirmeyip muşrik olarak isimlendirmiştir. Çünkü Allah ancak kendisine şirksiz olarak yapılacak iman ve ibadeti kabul eder.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Allah’a ortak koşanlar, nefislerinin küfrünü göre göre Allah’ın mescidlerini onaramazlar. Onların yaptıkları boşa çıkmıştır. Ve onlar, ateşte ebedi kalacaklardır.” (Tevbe: 17 )

De ki: ‘Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi bana emrediyorsunuz ey cahiller?” Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: “Andolsun ki eğer (Allah’a) ortak koşarsan amelin boşa çıkar ve ziyana uğrayanlardan olursun’.” (Zumer: 64-65 )

Muhsin olarak (iyilik yaparak) yüzünü Allah’a çeviren kimse muhakkak, sapasağlam bir kulpa sarılmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a döner.” (Lukman: 22 )

Ayette geçen “muhsin olarak” kelimesi “şirk koşmamak” anlamındadır. İbadetler, Allah’tan başkasına Allah’la beraber dahi olsa yapıldığında Allah’a şirk koşulmuş olur. İnsanların çoğu; “ibadet nedir?” diye sorulduğunda “namaz, oruç, hac, zekat, kurban kesmek” gibi ibadetleri sayarlar ve bunların Allah’tan başkasına yapılmasının şirk olacağını söylerler. Fakat Allah (c.c) bunların dışında da bazı ibadetlerin olduğunu ve bunları insanların çoğunun bilmediğini bildiriyor. Bu meselenin daha iyi anlaşılması için birkaç örnek verelim:

1) Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. Allah, kendisinden başkasına değil yalnız O’na ibadet etmenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf: 40 )

Allah (c.c) bu ayeti kerimede bize hüküm vermenin “yalnız kendisine ait” olduğunu ve yalnızca kendisinin hükmüne itaat edilmesi gerektiğini emrettikten sonra, “hükümlerine itaatin de bir ibadet olduğunu” bu nedenle kendisinden başkasının hükmüne itaat etmenin şirk olduğunu bildiriyor. Ayetin devamında ise bunun- yani yalnız Allah’ın hükümlerine itaatin- ibadet olduğunu da insanların çoğunun bilmediğini belirtiyor. Allah katında geçerli olan dinin de ancak hükmün tamamen Allah’a tanındığında mümkün olacağını “dosdoğru din budur” sözüyle ifade ediyor. Hüküm ancak gerçek ilahlık sıfatına sahip olan Allah’a aittir. Çünkü bu hak Allah’tan başkasına verildiğinde o kişiye ibadet edilmiş olunur. Halbuki Allah ayette yalnız kendisine ibadet edilmesini emrediyor. “Yalnız O’na ibadet etmenizi emretti.”


Allah’ın hakkı olan hüküm verme yetkisi; ister Allah’la beraber başka birisine, isterse sadece Allah’ın dışındaki birisine verilsin, bu hak her kime tanınırsa ona ilahlık sıfatı verilmiş olur. Velev ki ona: “Sen ilahımızsın” denmese bile. Çünkü bu hak her kime verilirse ona ibadet edilmiş olunur. İnsanların çoğu Allah’tan başka bir varlığa namaz kılındığında, onun için oruç tutulduğunda veya onun için hacc edildiğinde bu varlığa ibadet edilmiş olunacağını kabul ediyorlar. Fakat bunlar gibi bir ibadet olan hüküm verme yetkisinin Allah’tan başkasına verilmesinin ona ibadet olduğunu anlamıyorlar. Allah (c.c) bu ayette işte bu gerçeğe işaret ediyor ve “İnsanların çoğu bilmezler.” buyuruyor. Yani; insanların çoğu hüküm verme yetkisini tanıdığı kişi ya da kişilere ibadet ettiklerini bilmiyorlar. Fakat Allah (c.c) onların dosdoğru din üzerinde olmadıklarını bildiriyor.

Dosdoğru din üzere olmak ise; ancak bütün hüküm verme yetkisinin yalnız Allah’a verilmesiyle sağlanabilir. İşte ayette geçen “dosdoğru din”in manası budur. Bazı kimseler yeryüzüne İslamı hakim kılmak için, küfür düzeninin Dar’un Nedve'leri olan meclislerde parti kurup, bunu bir araç olarak kullanabileceklerini iddia ediyorlar. Bunu iddia edenler ya İslam’dan habersiz, ya hiç kafası çalışmayan kimseler, ya da Allah’ın istediği İslamı planlı bir şekilde ortadan kaldırmak için çalışan kimselerdir. Zira parti kurarak iktidara adaylık koymak tağutluk talebinde bulunmaktan başka bir şey değildir. Çünkü Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan ve Allah’ın hükümlerinden başka hükümlerle hükmeden bir kişi veya meclis yalnız Allah’ın hakkı olan hüküm verme yetkisini kendi üzerine almış, haddini aşmış ve tağut olmuş olur. Bu iş Allah’ın rıdasını kazanmak ve onun dinini hakim kılmak amacıyla yapılsa dahi, her kim oylarıyla veya başka bir yolla bu partilere yardım eder ve onları desteklerse yalnız Allah’a tanınması gereken hüküm verme yetkisini Allah’tan başka bir varlığa tanıdığı için ona ibadet etmiş ve kafir olmuş olur. İslam yalnız Allah’a kulluğu emretmektedir. Yaratılana kulluğu değil. Yaratılana kul olunarak İslam hakim kılınamaz. İnsanları önce yaratılana kulluk ettirip daha sonra Allah’a kulluk ettirmekten daha sapık ve daha cahil bir düşünce olabilir mi? Allah’ın haram kıldığı (yasak dediği) haram, helal kıldığı (serbest dediği) helaldir. Allah’ın helal kıldığı şeyi yasaklayan veya haram kıldığı şeyi serbest bırakan kişi ya da kişilere tabi olanlar ve itaat edenler, onlara ibadet etmiş olurlar.

2) Allah (c.c) Kur’an’da şöyle buyuruyor:

Yalnızca sana ibadet eder, yalnızca senden yardım dileriz.” (Fatiha: 4)

Rabbinizi yardıma çağırıyordunuz. O, ‘ben size birbiri peşinden bin melekle yardım ederim’ diye cevab vermişti.” (Enfal: 9)

Allah (c.c) bu ayetlerde yardım istemeyi ve yardıma çağırmayı överek bunların ibadet olduğunu bildiriyor. İnsanın sıkıntı durumunda yalnız Allah’a dua ederek yardım istemesi Allah’a yapılması gereken bir ibadettir. Fakat sıkıntıya düşen bir kişi ölü olan veya kendisini duyamayacak durumda olan birinden yardım ister veya onu yardıma çağırırsa yalnız Allah’ın elinde olan bir şeyi Allah’tan başkasından istediği için şirk koşmuş olur. Böyle yapan bir kişi diğer ibadetleri Allah’a yapsa bile yardım isteme ibadetini Allah’tan başkasına yaptığı için Allah bütün amellerini boşa çıkarır.

3) Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar cevab veremeyecek olan, kendisine yapılan dualardan habersiz kalan şeylere ibadet edenlerden daha sapık kim olabilir?” (Ahkaf: 5)

Allah’ı bırakıp da sana ne fayda ne de zarar veremeyecek şeylere ibadet etme. Eğer bunu yaparsan sen de zalimlerden olursun. Allah seni bir zarara uğratırsa onu senden kaldıracak ancak O’dur. Sana bir iyilik dilediği takdirde O’nun nîmetini engelleyecek bir kuvvet de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, Gafur’dur, Rahim’dir.” (Yusuf: 106-107)

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
İyi bilinmelidir ki halis din Allah’ındır. Allah’ı bırakıp O’ndan başka dostlar edinenler: “Biz onlara ancak bizi daha çok Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” derler. Muhakkak ki Allah aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda hüküm verecektir. Şubhesiz ki Allah yalancı ve kâfir olan kimseyi hidayete erdirmez.” (Zumer: 3)

Bu ayetlerde: “Allah’a yaklaşmak niyetiyle bile olsa ibadetleri Allah’tan başkasına yapan kişinin kafir olduğu bildirilmiştir.


Şirkin Çeşitleri

Şirk iki çeşittir: Büyük şirk, küçük şirk.

Büyük şirk, Allah'ın affetmediği, sahibinin kesinlikle cennete giremeyeceği şirktir. Küçük şirk ise, eğer Allah'ın rahmeti olmaz ve insan ölümünden önce tevbe etmezse, kendisine yaklaşanın ve üzerinde ısrar edenin kafir olarak ölmesinden korkulan büyük günahlardır. Büyük Şirk :

Büyük şirkte iki çeşittir: açık ve görünür ile kapalı ve örtülü.

Açık büyük şirk, Allah'la birlikte bir ilaha -ki bu güneş ve ay gibi bir gök cismi, put ve taş gibi cansız bir varlık, buzağı ve inek gibi bir hayvan, kendilerinin tanrı olduğunu iddia eden veya onlar için bu tür iddiada bulunulan ve bazı insanların da tasdik ettiği -Firavun gibi- ibadet etmektir. Mesih, Meryem oğlu İsa'ya, bizce bilinmeyen cin, şeytan ve melek gibi mahlukata ibadet edenler de bu cümledendir. Çeşitli milletlerde onlara tapan kullar buluna gelmiştir.

Gizli büyük şirk: Bunu çoğu insan bilmez. Ölülere ve makamat sahibi kabirlere dua etmek, onlardan yardım dilemek, hastalara şifa, zorlukların giderilmesi, darda kalanlara yardım elinin uzatılması, düşmana karşı yardım gibi ihtiyaçların giderilmesini onlardan istemektir. Ki bunlara; ancak Allah'ın gücü yeter. Onların zarar ve yarar verdiklerine inanmaları da böyledir. İbnu'l-Kayyım'ın dediği gibi dünya şirkinin aslı budur. Bu şirkin gizli olmasının iki nedeni vardır:

a- İnsanlar yaptıkları bu duayı, yardım dilemeyi ibadet olarak isimlendirmiyorlar. İbadeti sadece rukuya, secdeye, namaz ve oruca hasrediyorlar. Gerçek olan şu ki, daha önce de açıkladığımız üzre, ibadetin ruhu duadır. Bir hadiste şöyle buyurulur: Dua ibadettir.

b- Onlar, bizim kendilerine dua ettiklerimizin, yardım dilediklerimizin bir İlah ya da Rabb olduklarına inanmıyoruz, diyorlar. Tersine, bizim gibi yaratık olduklarına inanıyoruz, ancak onlar, bizimle Allah arasında aracıdırlar, katında bize şefaat edicidirler, diyorlar.

Bu, Allah'ı (c.c.) bilmemekten dolayıdır. O'nu zorba bir hükümdar, mustebid bir yönetici gibi kendisine ancak aracı ve şefaatçılarla ulaşılabileceğini sanmalarından dolayıdır. Bu, eskiden muşriklerin de kapıldığı bir vehimdir. Tanrı ve putları hakkında şöyle diyorlardı: "
Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsın diye ibadet ediyoruz" (Zumer, 3)

"
Onlar, Allah'ı bırakarak kendilerine fayda da zarar da vermeyen putlara ibadet ederler; bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır derler."(Yunus, 18)

Hiç bir zaman tanrılarının ve putlarının yarattığına, rızık verdiğine, dirilttiğine, öldürdüğüne inanmadılar.
Allah şöyle buyurur: "
Ey Muhammed! And olsun ki, onlara, gökleri ve yeri kim yarattı, diye sorsan, onları güçlü olan, her şeyi bilen yaratmıştır, derler." (Zuhruf, 9)

"De ki, gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir? Allah'tır, diyecekler. O zaman O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız? de. (Yunus, 31)

Allah katındaki bu inançlarıyla, Allah'ın göklerin ve yerin yaratıcısı, rızık veren, her şeyi yöneten, dirilten ve öldüren olduğu; putların ise sadece Allah katından şefaatçi ve aracı oldukları inancıyla birlikte; Kur'an onları şirkle nitelendirmiş, müşrik olarak isimlendirmiştir. Şirkten dönünceye, Lailahe illAllah deyinceye kadar, öldürülmelerini emretmiştir. Kim bunu derse, İslâm'ın hakkı dışında kanı ve malı korunmuş olur. Allah Teâlâ, aracı ve şefaatçiden mustağnidir. O, kuluna şah damarından daha yakındır. Şöyle buyurmaktadır:
"
Kullarım, sana beni sorarlarsa; bilsinler ki, ben onlara yakınım."(Bakara, 186)

"
Rabbiniz, bana kulluk edin ki, size karşılığını vereyim, buyurmuştur. " (Mûmin, 60)

Girmek isteyen herkese Allah'ın kapısı açıktır. Ne kapıcısı vardır ne de örtüsü.


Allah'tan Başkasını Kanun Koyucu Olarak Kabul Etmek

Çoğu insana gizli kalan, bilinmeyen büyük şirkin başka bir çeşidi de, Allah'tan başkasını kanun koyucu olarak ve hakem olarak kabul etmektir. Diğer bir deyişle, bazı insanlara, fert veya grup olarak, kendileri veya başka birilerine kesin bir kanun koyma hakkı vermektir. Onlar dilediklerini helal, dilediklerini de haram kılarlar. Onlar, Allah'ın izin vermediği ve onun şeriatına zıt olan yöntem ve düşünce koyarlar. Diğerleri de onların koydukları bu yasalara, sanki isyan edilmeyib itaat edilen bir ilahi yasa, bir semavî hüküm imiş gibi itaat ederler.
Şubhesiz ki yaratıklar hakkında yasamada bulunmak sadece Allah'ın hakkıdır. Onları yaratan, rızıklandıran, her türlü nimeti onlara bahşeden O'dur. Onları sorumlu kılmak, emretmek, nehy etmek, helal ve haramı belirlemek te O'nun hakkıdır. Çünkü O insanların Rabb'i, Melik'i, İlah'ıdır. O'ndan başkasının rububiyet, mülkiyyet ve uluhiyyet hakkı yok ki, hüküm ve teşrii hakkı bulunsun. Dünya O'nun mülküdür. Allah'ın mülkündeki insanlar, onun kullarıdır. O, bu ülkenin efendisi ve hakimidir, hükmetmek, yasa koymak helal ve haram kılmak O'na, dinlemek ve itaat etmek ise kullarına düşer. Bu ülke vatandaşlarından biri, bu ülkenin efendisinin izni olmaksızın orada bazılarının emir ve nehiy, helal ve haram kılmak, hükmetmek ve yasa koyma hakkının bulunduğunu iddia ederse; Hakimin kullarının bazısı O'nun mülkünde O'na ortak koşmuş, yalnızca O'na ait olan yönetim ve yasama konusunda, O'nunla çatışmış olur. Bundan, Kur'an, ehl-i kitabın şirk içinde olduğuna hükmetmiştir. onları, muşrikler olarak adlandırmıştır. Çünkü onlar yasama hakkını, haham ve rahiplere vermişler, onların belirledikleri haram ve helallere itaat etmişler. Kur'an bunu, Meryem oğlu Mesih'e yapılan ibadete denk saymıştır. Allah şöyle buyurur:

"
Onlar Allah'ı bırakıp hahamları, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i Rabb'leri olarak kabul ettiler. Oysa, tek tanrıdan başkasına ibadet etmemekle emr olunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah koştukları eşlerden munezzehtir." (Tevbe, 31)

Nebi (a.s.) bu ayeti, cahiliye günlerinde hristiyan olan Adiy b. Hatem et-Taî'ye şöyle tefsir etmiştir:
Müslüman olub Peygamberin yanına gelen Adiy'e, Efendimiz bu ayeti okudu. Adiy diyor ki; "Hristiyanların onlara (hahamlara) ibadet etmediklerini söyledim".
Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
"Elbette, onların haram kıldıklarını haram, helal kıldıklarını da helal kabul ettiler ve onlara tabi oldular. Bu onların, onlara ibadetidir." (Ahmed, Tirmizi)

Bu ayet ve Rasûlullah'ın hadisinin bunu tefsiri, kim Allah'tan başkasına kötülükte itaat eder, ya da Allah'ın izin vermediği bir konuda ittiba ederse; onu bir rabb ve mabud edinmiş, Allah'a ortak koşmuş olur. Bu da Allah'ın dini olan tevhide terstir. İhlas kelimesinin, Lailahe illallah'ın delalet ettiği; ilahın, kendisine ibadet edilen olduğudur. Allah, onların haham ve papazlarına olan itaatini, ibadet olarak isimlendirmektedir. Ve onları, erbab, yani ibadette Allah'ın ortakları olarak adlandırmaktadır. İşte bu, büyük şirktir.
Bir mahluka itaat eden, Allah ve Rasûlü'nün koyduğu hükümden başkasına tabi olan herkes, onu böylece adlandırmasa bile, onu bir Rabb ve Mâbud edinmiştir. Bir ayette Allah şöyle buyurur:

"
Eğer onlara itaat ederseniz, muşrik olursunuz." (Enam, 121)

Aynı anlamda başka bir ayet ise şöyledir: "
Yoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? (Şu'ra, 21)

Kur'an ve sünnetin, Allah'tan başkasını kanun koyucu olarak kabul edip Allah'ın izni olmadığı konularda tabi olan hakkında hükmü buysa; kendisini Allah'a denk tutan, uluhiyyetin özelliklerinden olan hükmetme, kanun koyma, helal ve haram kılma hakkını ona veren hakkındaki hükmü nasıl olur?


Küçük Şirkin Çeşitleri

Büyük şirkin dışında şirkin başka tür ve çeşitleri de vardır. Küçük şirk olarak adlandırılan bu şeyler, büyük günahlardandır. Belki de, Allah katında diğer büyük günahlardan daha büyüktür. Bunlardan bazıları:

Allah 'tan başkası adına yemin etmek Bu, küçük şirktir. Peygamber adına, Kâbe-i şerif adına, evliyadan biri adına, büyüklerden biri adına, vatan adına, baba, dede, vs.. mahlâkat adına yemin etmektir. Bunların hepsi şirktir.
Hadis'te şöyle buyurulur:
"Kim Allah'tan başkası adına yemin ederse kâfir olur, ya da muşrik olur." (Tirmizi)

Bu, yeminde, yemin edilene tazimin bulunmasından dolayıdır. Oysa; tazim ve takdise layık olan sadece Allah'tır. Bundan dolayı, başkası adına yemin nehy edilmiştir. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

"Babalarınız adına yemin etmeyin." "Kim yemin ederse, Allah adına yemin etsin veya terk etsin."
İbn-i Mesud (r.anh) şöyle rivayet etmiştir:
Allah adına yalan yere yemin etmek, başkası adına doğru yere yemin etmekten daha iyidir. Dindeki bilinen gerçeklerden biri de, Allah adına yalan yere yemin etmek büyük günahtır. Ancak, şirkin hem büyüğü,hem küçüğü sahabenin fakihlerine göre; en büyük günahtır.
(Allah'tan başkası adına yemin edene, ne bunu yerine getirmesi gerekir, ne de bunun bir kefareti vardır. Çünkü bu, şirktir. Ve şirkin, bir değeri yoktur. Ona düşen ancak şudur: Allah'tan istiğfar dilemesi, Rasulullah'ın (s.a.v.) dediğini demesidir:

"Kim Lat ve Uzza adına yemin ederse, Lailahe illallah desin."(Buhari)
Bu hadisin belirttiğine göre; şirkin kefareti yedirmek içirmek değil, tevhidi yenilemektir.)

Halka ve ip Takmak:

Tevhid, Allah'ın kainatta koyduğu sebeplere sarılmaya karşı çıkmaz. Açlığı gidermek için yemek, susuzluğa karşı su, tedavi için ilaç, savunma için silah gereklidir. İnsan hastalığında doktora gider. Doktor da ona bir ilaç verir ya da ameliyat veya başka bir şeyi uygun görür. O da bunlara kulak verir, yerine getirir. Bu, tevhidden dışarı çıkmak değildir. Tevhidin karşı çıktığı, meydana gelen veya meydana geleceği sanılan bir belayı defetmek için, Allah'ın meşru kılmadığı gizli sebeblere sarılmaktır. Madeni halkalar takmak, kollara ip bağlamak bu türdendir.
İmam Ahmed, İmran b. Husayn'den şöyle rivayet etmiştir: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir adamın kolunda halka gördü. Sende tunçtan bir şey görüyorum, yazıklar olsun, nedir bu, dedi. Zayıflıktan deyince, o, senin ancak zayıflığını artırır, çıkar onu, üzerinde iken ölürsen, kesinlikle kurtuluşa eremezsin, buyurdu. Peygamber (s.a.v.)'in, bunun üzerinde bu derecede durmasının nedeni, şirkin türlerinden sakınmak, sahabeye bu kapının tamamen kapatılmasını öğretmek içindir. Bundan dolayı, Huzeyfe b. Yemame ziyaretine gittiği bir hastanın yanma girdiğinde kolunda sıtmayı önlediği söylenen bir ip görünce; onun kesilmesini istedi ve şu ayeti okudu:
"
Onların çoğu, ortak koşmadan Allah'a inanmazlar." (Yusuf, 106)

Nazar Boncuğu, Muska Takmak:

Bu da, şirkin bir çeşitidir. Arabların, özellikle çocuklara taktığı bir boncuk ve muskadır. Bunun onları, cinlerden koruduğu, nazar değmesini önlediğini sanıyorlardı. İslâm bunu ortadan kaldırdı, koruyucu ve engelleyici olmadığım öğretti.

Ahmed, Ukbe b. Amir'den merfu olarak rivayet etmiştir:
"
Kim boncuk asarsa, Allah onun işini bitirmez: Kim katır boncuğu takarsa Allah onu korumaz."
Diğer bir rivayette ise, "Boncuk takan şirk koşmuş olur."

Boncuk takmanın anlamı, bunun bir hayrı celb ettiğine veya bir şerri defettiğine kalbin inanmasıdır. Bu, kesinlikle şirktir. Çünkü, bu işte, Allah'tan başkasından zararın defedilmesini istemek vardır.

Allah şöyle buyurur:
"
Allah sana bir sıkıntı verirse; O'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik verirse başkası onu engelleyemez. O, her şeye gücü yetendir." (Enam, 17)

Bu boncuk türleri, camia, haraz, hicab olarak adlandırılan eşyalardır. Bunları kullanmak büyük günahlardandır. Gücü yeten herkesin, bunu yok etmesi vâcibdir. Sâid b. Cubeyr'den rivayet edilmiştir:

"Kim bir insanın boncuk ve muska takmasını engellerse, bir köle azad etmiş gibi sevaba girer."
Eğer bu muska, Kur'an ayetlerinden bir ayet veya Allah'ın isim ve sıfatlarından biri olursa, bu durumda bunu kullanmak nehy kapsamına girer mi? Yoksa; istisna edilip takılması câiz olur mu? Selef bu hususta ihtilaf etmiştir. Bazıları ruhsat vermiş, bazıları ise menetmiştir. Şu delillerden dolayı, Kur'an'dan bile olsa; her türlü muskanın kullanılmasının caiz olmadığı görüşünü tercih ediyoruz:

1-Muska,boncuk konusundaki nehyin genel olması.Bu konudaki hadisler,hiçbir istisnaî durum belirtmemektedir.

2-Seddu'z zeria (Şerre giden yolun kapatılması). Kur'an'dan olan muskanın takılmasına ruhsat verildiğinde başka şeylerin takılmasına kapı aralanmış olur. Şer kapısı açıldığında, bir daha kapanmaz.

3-Bu, Kur'an'ın pisliklerle karşı karşıya gelmesine neden olur. Çünkü, bunu takan defi hacet, cunubuk v.b. durumlarda bunu üzerinde bulundurur.

4-Bu işte, Kur'an'ı hafife alma, getirdiklerine muhalif bir tavır sergileme vardır. Dosdoğru olan bu kitabı Allah, insanlara hidayet rehberi olsun, karanlıklardan nura çıkarsın diye indirmiştir, kadınlara ve çocuklara muska ve boncuk olsun diye değil.



Üfürükçülük

Bu da tevhide zıt olan şeylerdendir. Üfürükçülük, cahiliye arablarının kendilerinden afetleri koruduğu inancıyla; cinlerden yardım dileyerek söyledikleri bazı yabancı ve anlamsız ifadelerdir. İslâm gelince bunu kaldırmıştır. Bir hadis şöyledir: "Üfürükçülük, muska, boncuk ve sihir şirktir."


Abdullah b. Mes'ud'un (r.anh) zevcesi Zeyneb'den -Allah ondan ve kocasından râdı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:
كَانَ عَبْدُ اللهِ إِذَا جَاءَ مِنْ حَاجَةٍ فَانْتَهَى إِلَى الْبَابِ تَنَحْنَحَ وَبَزَقَ كَرَاهِيَةَ أَنْ يَهْجُمَ مِنَّا عَلَى شَيْءٍ يَكْرَهُهُ، قَالَتْ: وَإِنَّهُ جَاءَ ذَاتَ يَوْمٍ فَتَنَحْنَحَ، قَالَتْ: وَعِنْدِي عَجُوزٌ تَرْقِينِي مِنْ الْـحُمْرَةِ، فَأَدْخَلْتُهَا تَـحْتَ السَّرِيرِ، فَدَخَلَ فَجَلَسَ إِلَى جَنْبِي، فَرَأَى فِي عُنُقِي خَيْطًا، قَالَ: مَا هَذَا الْـخَيْطُ؟ قَالَتْ: قُلْتُ: خَيْطٌ أُرْقِيَ لِي فِيهِ، قَالَتْ: فَأَخَذَهُ فَقَطَعَهُ، ثُمَّ قَالَ: إِنَّ آلَ عَبْدِ اللهِ لَأَغْنِيَاءُ عَنْ الشِّرْكِ، سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ ^ يَقُولُ: إِنَّ الرُّقَى وَالتَّمَـائِمَ وَالتِّوَلَةَ شِرْكٌ. قَالَتْ: فَقُلْتُ لَهُ: لِمَ تَقُولُ هَذَا؟ وَقَدْ كَانَتْ عَيْنِي تَقْذِفُ، فَكُنْتُ أَخْتَلِفُ إِلَى فُلَانٍ الْيَهُودِيِّ يَرْقِيهَا، وَكَانَ إِذَا رَقَاهَا سَكَنَتْ. قَالَ: إِنَّمَـا ذَلِكَ عَمَلُ الشَّيْطَانِ، كَانَ يَنْخُسُهَا بِيَدِهِ، فَإِذَا رَقَيْتِهَا كَفَّ عَنْهَا، إِنَّمَـا كَانَ يَكْفِيكِ أَنْ تَقُولِي كَمَـا قَالَ رَسُولُ اللهِ : أَذْهِبِ الْبَاسَ رَبَّ النَّاسِ اشْفِ أَنْتَ الشَّافِي لَا شِفَاءَ إِلَّا شِفَاؤُكَ، شِفَاءً لَا يُغَادِرُ سَقَمـًا
[ رواه أحمد ]
"Abdullah bir ihtiyacını gördükten sonra evin kapısına geldiği (eve gireceği) zaman, yanımızda kendisinin hoşlanmayacağı bir şeyle ansızın karşılaşmamak için öksürüp tükürürdü. Nitekim bir gün Abdullah aynı şekilde geldi ve kapının önünde öksürdü. Bu sırada yanımda yaşlı bir kadın vardı, bana humra (denilen bir veba çeşidine) karşı rukye yapardı. Bunun üzerine yaşlı kadını karyolanın altına girdirdim. Abdullah gelip yanıma oturdu.
Bu sırada boynumdaki ipi görünce: Bu ip nedir? diye sordu.

(Zeyneb) dedi ki: Ben: Onunla bana rukye yapılan bir iptir, dedim.

(Zeyneb) dedi ki: Abdullah onu derhal çekip kopardı.
Sonra şöyle dedi: Abdullah'ın âilesi şirkten mustağnîdir. Ben, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in: "Rukyeler, nazarlıklar ve (kadını kocasına sevdiren) muhabbet muskalarının her biri, (ya açıktan ya da gizli olarak) şirke götürür, dediğini işittim.

(Zeyneb) dedi ki: Ben: Niçin böyle söylüyorsun? (Bana, Allah'a tevekkül etmemi ve rukyeyi terketmemi mi emrediyorsun? Oysa ben, rukyede fayda gördüm) Allah'a yemîn ederim ki benim ağrıdan gözüm yaşarıyordu da ben, rukye yapması için falanca Yahudînin yanına gidip geliyordum. O, rukye yaptığı zaman gözümün ağrısı kesilirdi, dedim.

Bunun üzerine Abdullah dedi ki: "O, ancak şeytanın işidir. (Senin gözlerindeki ağrı, hakikatte ağrı değildi. Aksine o, şeytanın dürtülerinden bir dürtü idi.) Yahudi rukye yaptığı zaman gözüne dürtmeyi bırakırdı. Ama Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dediği gibi, (ağrı hissettiğin zaman) şöyle deseydin senin için yeterliydi:
-
Ey insanların Rabb'i! Bu hastalığı gider. Şifâ ver. Ancak sen şifâ verirsin. Senin şifandan başka bizim için hâsıl olacak şifâ yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayan bir şifâ ihsan buyur."

(Ahmed bin Hanbel, Musned; Tefsiru ibnu Kesir, C.8, Sf: 4146)

Haram olan okuyup üfleme, içinde Allah'tan başkasından yardım isteme bulunan veya küfür ya da şirk bulunan, Arab dilinden başka bir dilde yapılmış olanıdır. Bunun dışındaki okuyup üflemenin bir zararı yoktur.
Sahih-i Muslim'de, Avf b. Malik'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Cahiliyyede üfürükçülük yapıyorduk. Rasulullah'a, bunun hakkında ne diyorsun, dedik.
Yaptığınızı bana gösterin, şirk bulunmayan okuyup üflemede bir beis yoktur."

Suyutî diyor ki, şu üç şart bulunursa, okuyup üflemenin câiz olduğu hususunda ulemanın ittifakı vardır:

1, Allah'ın kelamı, isimleri veya sıfatlarıyla olması.

2, Arabca ve anlaşılır bir şekilde olması.
3, Gerçekte bunun bir etkisinin bulunmadığına, bunun Allah'ın takdiriyle olduğuna inanılması.


Hadiste zikredilen sihir, erkeğin kadını, kadının da erkeği sevmesi için yapılan sihirdir.


Büyücülük:


İslâm'ın yasakladığı şirkin başka bir çeşidi de büyüdür. Büyü, hayal ve vehmin bir türüdür. Büyü, üfürükçülük, düğüm bağlama bu türdendir. Allah'ı bırakıp, cin, şeytan ve yıldızlardan yardım dileme bulunduğundan dolayı şirktir.

Hadiste şöyle buyuruluyor:
"
Kim bir düğüm bağlar ve üfürürse; sihir yapmıştır. Kim de sihir yaparsa, şirk koşmuş olur."
Bu İslâm'da ve diğer semavî dinlerde büyük günahlardandır. Musa'nın (a.s.) diliyle Kur'an'da şöyle denilmektedir:
"
Sihirbaz nereden gelirse gelsin başarı kazanamaz."(Taha, 69)"

"
Yaptığınız sihirdir. Ancak Allah onu boşa çıkaracaktır. Allah fesad edenlerin işini elbette düzeltmez."(Yunus, 81)

Peygamber Efendimiz bunu, şirkten sonra, helak edici yedi şeyden biri olarak saymıştır. Kur'an bize, sihrin ve onu yapanların şerrinden Allah'a sığınmayı öğretmektedir:
"
Düğümlere nefes eden büyücülerin şerrinden (Allah'a sığınırım)."(Felak, 4)

Büyücüler, büyü yapmak istedikleri zaman ip bağlarlar, her düğüme üflerler, ki istedikleri olsun.Selef imamların çoğu, büyü yapanın kafir, büyünün de küfür olduğu görüşündedir. Malik, Ebu Hanife, Ahmed bu görüşte olanlardandır.Birçok sahabeden rivayet edildiğine göre; büyücünün cezası kılıçla öldürülmektir.
Buhari'de, Bicale b. Abde'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Ömer b. Hattab, büyücü kadın ve erkeklerin öldürülmelerini emretti. Biz de üç tanesini öldürdük."

Mûminlerin annesi Hafsa (r.anha) ve sahabeden Cendeb (r.aanh) den büyücünün öldürülmesi hakkında sahih rivâyet vardır. Sihrin kendisinin haram olduğu gibi, bunu tasdik eden, bu işte çalışan ve katkısı bulunan bu günaha ortaktır.

Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur:
"Üç kişi cennete girmeyecektir: Sürekli içki içen, sihri teyid eden, sılayı rahmi kesen. " (Ahmed ve İbn-i Hibban)


Muneccimlik:

Büyünün bir çeşidi de müneccimlik diye bilinen şeydir. Burada kastedilen ve bunu yapanların da zannettikleri şey, gelecekte meydana gelecek, özel ve genel olayları yıldız aracılığıyla, onlara bakarak haber vermektir. Bu büyünün bir çeşitidir. Hadiste şöyle buyurulmuştur:
"Kim yıldızlarla haber vermeye çalışırsa, büyüyle haber vermiş olur" (Ebu Davud)

Bu hadis, astronomi ilmi, yıldızların uzaklığını, yerlerini, yörüngelerini, gözlem ve araçlarla inceleyen ilim, hakkında değildir. Bu, ilm-i felek (astronomi)tir. Bu, ilkeleri, kuralları ve araçları olan bir ilimdir. Ancak bu hadis, bu ilmi küfre götürecek şekilde, gaybı bildiğini iddiasıyla -ki, gayb bilgisine sadece Allah'ın sahib olmasından dolayı şirke düşülmüş olmaktadır- öğrenen hakkındadır.


Tivele, Büyü ve Şirktir:

Bu, eskiden büyücüler arasında yaygın olan bir büyü türüdür. Harf, kelime v.b. bazı şeyleri yorumlamaktan ibarettir. Bununla kadının erkeği, erkeğin de kadını sevdirilmesi hedeflenmektedir. Daha önce şöyle bir hadis zikretmiştik: "Okuyup üfleme, muska ve sihir şirktir."


Kâhin ve Falcılar:

Kâhin ve falcı, muneccim gibidir. Kâhin gelecekte olacak ve insanın içindekilerden haber veren kişidir. Falcı da, kâhin, muneccim ve rammel gibi gaybı bildiğini iddia eden kimsedir. İster gelecek için kehanette bulunsun, isterse insanın içindekiler için..İsterse de cinlerle ilişki kurarak, bakarak, kumu çiziktirerek, fincana bakarak..

Muslim, Sahihinde Nebi'nin (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmektedir:
"
Kim bir falcıya gidip bir şey sorar ve ona inanırsa, kırk namazı kabul olmaz."
Ebu Davud'un rivayet ettiği bir hadiste ise;
"kim bir kahine gider ve onun söylediklerini tasdik ederse, Muhammed'e indirileni inkar etmiş olur." Bunun nedeni, Muhammed (s.a.v.)'e indirildiğine göre; gaybı Allah'tan başkasının bilemeyeceğidir.

Allah şöyle buyurur:
"
Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur, de." (Neml, 65)
"
Gaybın anahtarları O'nun katındadır. Onları ancak O bilir." (Enam, 59)
"Gaybı bilen Allah, gayba kimseyi muttali kılmaz. Ancak peygamberlerden, bildirmek istediği bunun dışındadır. (Cin, 26-27)

O kadar ki; Peygamber Efendimiz, vahiy aracılığıyla, Allah'ın kendisine bildirdiğinin dışında, gaybı bilmiyordu. Bundan dolayı, ona şöyle hitab etmektedir:
"De ki: Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Gaybı bilseydim daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi. Ben sadece, inanan bir milleti uyaran ve müjdeleyen bir peygamberim." (Âraf, 188)

Büyücü ve kâhinlerin yardım istedikleri cinler, gayb bilgisini elde etmeye güçleri yetmez. Kur'an, Süleyman'ın (a.s.) ölümünü, cinlerin bilmediklerini zikretmektedir:

"O, ölü olarak yere düşünce, ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı, alçak düşüren bir âzab içinde kalmazlardı.-" (Sebe, 14)
Kahin ve falcıları, gaybı bildikleri zannıyla tasdik etmek, Allah'ın açık ayetlerle indirdiğini inkardır. Onlara gitmenin, din adına yaptıkları fecaati tasdik etmenin hükmü bu ise; kâhin ve falcıların kendi durumları ne olur?
Din onlardan uzak olduğu gibi, onlar da dinden uzaktır.
Bir hadis şöyledir:

"Uğursuzluk yapan, uğursuzluğa yol açan, kâhinlik yapan ve buna neden olan, büyü yapan ve büyüye yol açan bizden değildir." (Bezzar.)


Allah'tan Başkasına Adakta Bulunmak:

Bu da bir şirktir. Kabir ve ölülere adakta bulunmak gibi. Bu, adağın ibadet ve kurbet (yakınlık) olmasından dolayıdır İbadetin ise, Allah'tan başkasına yapılması caiz değildir. Allah şöyle buyurur:
"Sarfettiğiniz harcı ve adadığınız adağı şubhesiz Allah bilir. Zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur." (Bakara, 270.)

Ayetteki zalimlerden maksad, muşriklerdir. Şirk, büyük bir zulumdür. Allah'tan başkasına ibadete yönelen kesinlikle şirke düşmüş olur.

Bazı âlimler şöyle diyor:
Çoğu avamda gördüğümüz adak, kaybolan bir insan, bir hasta veya bir ihtiyaç içinde olanın bazı salih insanların kabirlerine gitmesi şeklinde yapılan adaktır.
Orada şöyle der:
"Ey falan efendi! Eğer Allah kaybolanı geri döndürürse veya hastam şifa bulursa ya da ihtiyacım giderilirse, sana bu kadar altın veya bu kadar yiyecek ya da şu kadar mum ve yağ!.."
Şu delillerden dolayı bu adak batıldır:

1- Çünkü bu, bir mahlûka yapılan adaktır. Bu ise; câiz değildir. Bu ibadettir. İbadet mahluka yapılmaz.

2- Adakta bulunulan ölüdür. Ölünün yapabileceği bir şey yoktur.

3- Bunu yapan, Allah'tan başkasının, ölünün, hayata yaptırımı olduğunu zannetmektedir. Bu inanç küfürdür.

Görüldüğü gibi, para, mum, yağ v.b. şeyler alıp bunları evliyanın mezarlarına yakınlık olsun diye götürmek müslümanların icmâsıyla haramdır. Bu tür adak, haram olduğuna göre, bunun yerine getirilmesi gerekmez. Üstelik, şu üç delilden dolayı câiz olmaz:

1- Yapılan bu iş, Peygamberimizin emrine muhaliftir. Şöyle buyurur:
"
Kim, bizde olmayan bir iş yaparsa, bu merduddur (reddedilir)." (Muslim)

2- Allah'tan başkasına adakta bulunmak şirktir. Şirkin bir değeri yoktur. Bu, yaratıklar adına yemin etmek gibidir. Yerine getirilmesi gerekmez. Keffâreti de yoktur. Şeyhu'l-İslâm İbn-i Teymiyye'nin dediği gibi, ancak istiğfar gerekir.

3-Temelinde günah bulunan bir adaktır. Sünnetin belirttiğine göre, içinde günah ve şirk bulunan adağın yerine getirilmesi gerekmez. Tersine yerine getirilmemesi gerekir.
Sahih-i Buhari de Aişe'den (r.anha) merfu olarak rivayet edilmiştir:

"Kim Allah'a itaat etmek için adakta bulunmuşsa, itaat etsin, kim de Allah'a isyan etmek için adakta bulunmuşsa, isyan etmesin."

Sabit b. Dahhak'tan rivayet edilmiştir:
Bir adam, Buvane'de bir deve kesmeyi adamıştı. Bunu, Efendimize sordu.
Şöyle dedi:
"Orada ibadet edilen bir cahiliye putu var mı?"
Hayır, dediler.
"
Orada, bayram yapıyorlar mı?" diye sorduğunda, yine hayır, dediler.

O zaman, Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Adağını yerine getir. Allah'a isyanda ve hiçbir şeye güç yetiremeyen insanoğluna yapılan adak yerine getirilemez".


Allah'tan Başkasına Kurban Kesmek:
Şirkin başka bir çeşidi de Allah'tan başkası için kurban kesmektir. Tanrılarına ve putlarına kurban kesmek bütün arap toplumunun adetiydi. İslâm, bunu kaldırdı. "Allah'tan başkası adına kesilenler haram kılındı."(Mâide, 30)''
Yani, Allah'ın ismi dışında put v.b. şeylerin ismi anılarak kesilen hayvanlar, ibadet, tazim ve kutsamak için taş, ağaç v.b. putlara kesilen hayvanlar haramdır. Çünkü kesme işi ancak Allah için olur. Bundan dolayı Allah, Rasûlune namazını Allah için kılmasını,kurbanı da yine Allah için kesmesini emreder: "Allah için namaz kıl ve kurban kes."(Kevser, 2)
Aynı şekilde, O'nun yolunun namazında ve ibadetinde, onlarınkine zıt olduğunu müşriklere ilan etmesini emreder:

"De ki namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi içindir. O'nun hiç bir ortağı yoktur, böyle emrolundum." (Enam, 162-163)
Buradaki ibadet, yakınlık niyeti ile kurban kesmektir.

Ali'den rivayet edilmiştir:

"Rasulullah (s.a.v.) bana dört şey söyledi:
"Allah'tan başkasına kurban kesene Allah lânet etsin, anne babasına lânet edene Allah lânet etsin, bir suçlu saklayıb koruyana Allah lânet etsin, tarla, arsa v.b. şeylerin sınırını değiştirene de Allah lanet etsin
." (Muslim)

Tarık b. Şihab'dan rivayet edilmiştir. Allah Rasûlu (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bir insan cennete bir sinekten dolayı girdi. Başka biri de cehenneme, sinekten dolayı girdi".
"Bu nasıl olur, ey Allah'ın Rasûlu" dediler.
"İki adam, putu bulunan bir millete uğradılar. Bu puta bir şeyin kurban edilmesi gerekiyordu. Biri diğerine, benim keseceğim bir şey yok, dedi. Ona sinek bile olsa bir şey kes dediler. O da tuttu bir sinek kesti. Cehennemlik oldu. Diğerine de, bir kurban kes, dediler. Ben Allah'tan başkasına kurban kesmem, dedi. Başım vurdular. Ve cennetlik oldu." (Ahmed, Tirmizi)

Peygamber (s.a.v.), bu mümin kişiyi övdü. Cennete girdiğini haber verdi. Çünkü o, ölüme sabretmiş, Allah'tan başkasına kurban kesmeye razı olmamıştı. Çünkü sorun, çok boyutluydu. Bugün Allah'tan başkasına sineği kurban eden, yarın da deveyi kurban edebilirdi. İslâm tevhide ve şirkten kaçınmaya o kadar önem vermiştir ki; Allah'tan başkasına kurban kesilen bir yerde, Allah (c.c.) için kurban kesilmesini yasaklamıştır. Sabit b. Dahhak'ın Buvane'de bir deve kesmeyi adayan adam hakkında rivayet ettiği hadis bunu göstermektedir.


Uğursuzluğa İnanma Şirktir:

Şirkin bir başka çeşidi de uğursuzluğa inanmaktır. Bu, duyulan ve görülen bazı şeyleri uğursuz saymaktır. Niyet ettiği yolculuk, evlenme, ticaret v.b. şeylerden, bundan dolayı vazgeçmektir.
İhlasla Allah'a (c.c.) tevekkül etmediği, O'ndan başkasına yöneldiği ve kalbinde uğursuzluğa itikad bulunduğundan dolayı şirke düşmüş olur.
İmam Ahmed, Peygamber'in (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Kim, uğursuzluğa inandığından dolayı, işinden vazgeçerse, şirk koşmuş olur.
Bunun kefareti nedir? dediklerinde, şöyle söylemendir buyurdu:
"Allah'ım! Senin hayrından başka hayır yoktur. Senin uğursuzluk olarak bildirdiğinden başka da uğursuzluk yoktur. Senden başka ilahda yoktur."

İnsanın nefsindeki bazı tedirginlik ve tereddutlerin bir zararı yoktur. Allah'a tevekkul ederek onun yolunda yürürse; uğursuzluk onu, niyet ve amacından alıkoyamaz. Ebu Davud ve Tirmizi, İbn-i Mesud'dan (r.anh) merfu olarak rivayet etmişlerdir.
Uğursuzluk şirktir, uğursuzluk şirktir. Bizden değildir. Bunu ancak Allah'a tevekkül yok edebilir."
"Bizden değildir, ancak"ın anlamı, beşerî zayıflığın gereği olarak kalbinde bir şey kalırsa, bu istisnadır. Allah, kendisine yapılan tevekkülden dolayı, bunları onun kalbinden söküb alır. "Allah'a tevekkül eden kimseye, O yeter." (Talak, 3)
Uğursuzluğun karşıtı, fe'l uğura inanmakdır. İnsanın duyduğu bir söze, gördüğü bir şeye binaen, hayırlı bir şeyin olacağını sanmasıdır.
Efendimiz (s.a.v.) güzel uğuru severdi. Şöyle buyurdu:
Uğur (fêl) hoşuma gidiyor. O nedir, diye sorulduğunda, güzel sözdür, karşılığını verdi.
Buna bir örnek verelim:
Hasta bir adamın, başka birini şöyle derken duymasıdır: Ey sağlam kişi. Bundan dolayı, bu insan bir hayır umar. Bu, güzel bir şeydir. Çünkü geniş emel ve Allah hakkında hüsnü zan beslemeye çağrıdır. Uğursuzluk ise, Allah (c.c.) hakkında suizan ve boşu boşuna başkasından bir şey beklemektir.



İSLAM ŞİRKE GİDEN YOLLARI KAPAR

İslâm, halis bir tevhid getirmiştir. Şirkin, büyük ve küçüğüyle savaşmıştır. Şiddetle, ondan sakındırmıştır. Bunun için çeşitli araçlar ortaya koymuştur. Şirk rüzgarlarının girdiği bütün kapılan kapamıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Peygamber'e Tâ'zimde Aşırılık:

Peygamber (s.a.v.) kendisine aşırı derecede ta'zimde bulunulmasını, saygı gösterilmesini nehy etmiştir. Şöyle buyurur:
"Hristiyanların Meryem oğlu İsa'yı övdükleri gibi, beni övmeyin. Ben, bir kulum. Allah'ın kulu ve Rasûludur, deyin." (Muttefekun aleyh)

Kur'an, O'nun kulluğunu, bu anlamı destekleyerek, O'nun yüce makamı olarak övmüştür: "Kuluna, içinde hiçbir eğrilik bulunmayan kitabı indiren Allah'a hamd olsun." (Kehf, 1)
Diğer bir ayette;
"Geceleyin kulunu (Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya) yürütenin şânı yücedir."(İsra, 3)

Başka bir ayet:"
Allah, kuluna vahy edeceğini vahy etti." (Necm, 4)

Efendimiz (s.a.v.), kendi şahsında bu tür aşırılığa gidenleri gördüğü ve duyduğu zaman, bunu söyleyeni veya yapanı men eder, hak ve doğru olanı gösterirdi. İyi bir senetle Ebu Davud, Abdullah b. Şehiyr (r.a.)'den rivayet etmiştir.
Beni Amir heyetiyle Peygamber'e (s.a.v.) gelmiştim.
Sen Efendimizsin, dedik.
Efendi, Allah'tır, buyurdu.

Enes (r.anh) rivayet etmiştir:
Bazı insanlar şöyle dedi:
Ey Allah'ın elçisi, ey hayırlımız, ey hayırlımızın oğlu, ey efendimiz, ey efendimizin oğlu!
Şöyle buyurdu: Ey insanlar! Sözlerinize dikkat edin. Şeytan sizi aldatmasın. Ben, Allah'ın kulu ve Rasûluyüm. Allah'ın bana verdiği makamın üzerine çıkarılmayı sevmem. (Nesai)

Bir adam, O'na, Allah ve sen dilerse (dilediğinde) deyince,
Beni, Allah'a ortak mı koşuyorsun? Sadece, Allah dilerse de." (Nesai)


Salih İnsanlar Hakkında Aşırılık:

İslâm'ın nehy ettiği, sakındırdığı şeylerden biri de salihler hakkında aşın gitmektir. Mesih (a.s.) hakkında bazıları o kadar aşırı gittiler ki; O'nu Allah'ın oğlu, üçün üçüncüsü yaptılar. Bazıları ise, Allah, Meryem oğlu İsa'dır, dediler. Bazıları da, bilginleri ve din adamları hakkında aşırılığa gittiler. Allah'ı bırakıp onları Rabb edindiler. Bundan dolayı, Allah ehl-i kitabı aşırılıktan sakındırdı, takbih etti:
"Ey kitab ehli! Dininizde aşırılık etmeyin. Allah hakkında sadece gerçeği söyleyin."(Nisa, 171)

"Ey kitab ehli! Haksız yere dininizde aşırılık etmeyin. Daha önce sapıtan, çoğunu saptıran ve doğru yoldan ayrılan bir milletin heveslerine uymayın, de."(Maide, 77)

Yeryüzünde ilk şirke düşen millet, Nuh (a.s.)'un milletidir. Bunun nedeni, salih insanlara olan aşın saygı ve sevgileridir.

Sahih-i Buhari'de, tanrıları Ved, Suva, Yağus, Yeuk ve Nesr ile ilgili İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir:
Bunlar, Nuh (a.s.)'un milletinden bazı salihlerin isimleridir. Öldüklerinde şeytan onlara şöyle dedi: Onların oturdukları yerlere, onların putlarını ve heykellerini yapın. İsimleriyle isimlendirin. Ve böyle yaptılar. Fakat ibâdet edilmedi. Ne zamanki onlar öldü ve bu unutuldu. Sonraki nesiller onlara ibadet etmeye başladı. Seleften bazısı şöyle demiştir: Öldükleri zaman halk, kâbirlerini terk etmedi. Heykellerini yaptılar. Belki bir zaman sonra da ibadet etmeye başladılar.

Buradan anlıyoruz ki, bazı müslümanların Allah'ın salih ve veli kullarına, özellikle türbe ve kabirleri bulunanlar hakkındaki aşırılıkları onları şirke götürebilir. Onlara adakta bulunmak, onlar için kurban kesmek, onlardan yardım dilemek, Allah'tan başkası adına yemin v.b. şeyler, bu babtandır.
Onların evrende, sebeblerin ardında, doğa kanunlarında bir gücü ve etkisi olduğuna inanmak ise, insanı büyük şirke götürür. Allah'ın dışında veya Allah'la birlikte bir şeye dua etmek büyük bir günah, derin bir sapıklıktır.

Kabirlere Tazim: İslâm'ın kesin bir şekilde sakındırdığı şeylerden biri de başta peygamber ve salihlerin kabirleri olmak üzere; kâbirlere tâzimde bulunmaktır. Bundan dolayı kabirlerde tâzime yol açan bazı şeyler yasaklanmıştır.

Onları Mescid Edinmek:

Muslim'in Sahih'inde rivayet ettiğine göre, Efendimiz (s.a.v.) ölmeden beş gün önce, şöyle buyurmuştur: Dikkat edin! sizden öncekiler, peygamberlerinin kabirlerini mescid ediniyorlardı. Dikkat edin! Kabirleri mescid edinmeyin. Sizi bundan nehy ediyorum.

Aişe ve İbn-i Abbas'tan rivayet edilmiştir:
Peygamber (s.a.v.) son anlarında yüzüne bir kumaş parçası koyuyordu. Sıkılınca bunu bıraktı. Şöyle buyurdu: "Yahudi ve hristiyanlara lânet olsun! Peygamberlerin kabirlerini mescid edindiler. (Onların yaptıklarından sakındırıyordu)" (Muttefekun aleyh)

Kâbirlere Doğru Namaz Kılmak:

Bir hadiste şöyle buyurulur: "Kâbirlerin üzerine oturmayın. Onlara doğru namaz kılmayın." (Muslim)
Yani, kabirleri kıble yönünde yapmayın.

Kâbirlerin ışıklandırılması, Kandil Yakılması:

Hadis:
Kabirleri ziyaret edenlere, üzerlerine mescid inşa edenlere, kandil yakanlara Allah lânet etsin.


Kabirlere Kubbe Yapılması, Kireçlenmesi:
Muslim, Cabir'den (r.anh) rivayet etmiştir: Efendimiz (s.a.v.) kabirlerin kireçlenmesini, üzerinde oturulmasını, bina yapılmasını yasaklamıştır.


Üzerine Yazı Yazmak:
Cabir'den (r.anh): Efendimiz (s.a.v.), kabirlerin kireçlenmesini üzerine yazı yazılmasını yasaklamıştır. (Ebu Davud; Tirmizi)

Yükseltilmesi:
Ali'den rivayet edilmiştir.
"Efendimiz (s.a.v.) O'na (Ali'ye) "kabrin kendisinden başka, hiçbir yüksekliği bırakmamasını (yani yükseklikleri yok etmesini)" emretti. "(Ebu Davud, Tirmizi.)

Ebu Davud'un Sünen'inde rivayet edildiğine göre, toprağın üzerine, taş, tuğla vb. şeyler eklenmesini yasaklamıştır. Bundan dolayı, selef, kabirlerine tuğla konulmasını kerih görüyordu.

Kabirleri Bayram Yerine Çevirme:

Ebu Davud, Ebu Hurayra'den merfu olarak rivayet etmiştir.
"Evlerinizi kabre, kabirlerinizi de bayram yerine çevirmeyin. Bana salât ve selâm getirin. Nerede olursanız olun, salâtınız bana ulaşır."

Ebu Ya'la senediyle, Ali b. el-Huseyn'den rivayet etmiştir:
Peygamberin (s.a.v.) kabrinin yakınındaki aralığa gelen bir adam gördü. Oraya girib dua ediyordu. Onu bundan nehyetti. Size babamdan, onun da dedemden, onun da Rasulullah'tan duyduğu şeyi size haber vereyim mi? dedi.
Şöyle buyurdu: Kabrimi bayram yerine, evlerinizi de kabre çevirmeyin. Nerede olursanız olun, selâmınız bana ulaşır.
"Kabri bayram yerine çevirmenin" anlamı, orada toplanmak ve oturmaktır. Rasulullah'ın (s.a.v.) kabri, yeryüzündeki kabirlerin en faziletlisidir. Eğer O, kabrini bayram yerine dönüştürmeyi yasaklıyorsa, kimin olursa olsun, diğer kabirlerin yasaklanması daha evladır, mantıklıdır.O'na salât ve selâmda bulunmak yeterlidir. İnsan nerede olursa olsun salât ve selâm O'na ulaşır.

Sakındırmadaki Hikmet:

İslâm'ın, kabirlere yapılan tazimi yasaklamasındaki hikmet, Nuh kavminde ve bugün de gördüğümüz, büyük ve küçük şirke giden yolları kapamaktır. Salihlerin kabirlerine aşırı ihtimamları, onları putlara tapmaya götürmüştür. Bundan dolayı, Efendimiz buyurmuştur:
"Ey Allah'ım! Kabrimi ibadet edilen bir put haline getirme. Peygamberlerinin kabirlerini mescid edinen kavme Allah'ın gazabı artar. "(Malik)

Dinine tutkun her müslümana üzüntü veren şey, Rasulullah'ın (s.a.v..) sakındırdığı hususların bugün toplumun çoğu kesiminde bulunuyor olmasıdır. Salihlerin kabirlerini bayram yerine çevirdiler, onları yükselttiler, süslediler. Bunlara tâzim ve adakta bulundular, Kabe gibi çevresini tavaf ettiler, Hacer-i Esved gibi bunlara selâma durdular. Duvarlarını genişlettiler. Onların kimi secde etmekte, kimi de toprağına yüz sürmektedir. Korkuyla onlardan medet umarlar, onlardan borçlarının ödenmesini, zorluklarının giderilmesini, yardım elinin uzatılmasını isterler. Kimi isteklerini yazılı olarak ölüye sunar. Bu, apaçık şirktir. Vela havle vela kuvvete illa billah!

Ağaç, Taş vb. Şeylerden Hayır Ummak:

Peygamberin (s.a.v.) savaş açtığı şirk türlerinden biri de budur. Orayı tavaf edenin, dokunanın, ziyaret edenin, oturanın özel bir sır ve berekete ulaşacağına inanmaktır. Bu, devamlı yapıldığında insanı şirke götürecek bir şeydir. Arabların büyük putları, ya Lat gibi kayadan, ya Uzza gibi ağaçtan, ya da Menat gibi taştandı. Bunun için Nebi (s.a.v.) bundan sakındırdı veya uyardı.

Tirmizi, Ebu Vakıd Elleysi'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir.
Rasûlullah'la (s.a.v.) Huneyn savaşına gitmiştik. Yeni müslümandık. Muşriklerin, Zat-ı Envat adı verilen çevresinde toplandıkları, silahlarını astıkları bir ağaçları vardı.
Bunun yanından geçerken;
Ey Allah'ın Rasûlü dedik, onlarınki gibi bize bir zat-ı envat yap.
Allah Rasûlü buyurdu:
Allah'u Ekber! İşte bu, sünnetullahtır. Nefsimin elinde bulunduğu Allah'a yemin ederim ki, Benî İsrail'in Musa'ya dediğini dediniz: "Onların tanrıları gibi bize bir tanrı yap. Şubhesiz, sizden öncekilerin yolundan gideceksiniz." (Tirmizi.)

Görünen o ki, onlar sadece, bu ağaçtan hayır ummayı ve silahlarını asmak istiyorlardı. Efendimiz'in (s.a.v.) onlara bu uyarısı, şirke giden yolu kapamak içindi. Esef verici olan şey, müslümanların çoğunun Allah Rasûlünün yolundan ayrılmış, kendilerinden öncekilerin yoluna uymuş olmalarıdır. Hayır umdukları putlar, heykeller edinmişlerdir. Onlara dokunmakta, onların yanında dua etmekte, onları vesile kılmakta, müşriklerin putlara olan sevgisi gibi bir sevgiyle onları sevmektedirler.

Bugün müslümanların topraklarında, Efendimiz'in (s.a.v.) sakındırdığı zat-ı envatlar vardır. Müslümanlara, yöneticilere ve özellikle alimlere bu konuda üzerlerine düşen, kötülüğü ortadan kaldırmalarıdır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) nasıl Ali'yi (r.anh) gönderip yüksek kabirleri yıkmasını, yerle bir etmesini emretmişse, bu yolu izleyerek ağaç, direk, kabir, odun, taş v.b. şeylerden mâmul putları yıkmaları ve yok etmeleri gerekmektedir.

Sahih-i Muslim'de, Ebu'l Hayyac el-Esedî'den rivayet edilmiştir. Bana, Ali (r.anh) şöyle dedi: "Seni, beni Allah'ın Rasûlü'nün gönderdiği şeyle, bütün putları ve yüksek kabirleri düzleme emriyle, göndereyim mi?"
İmam Ebu Bekir el-Tartusî der ki: Ömer'e, insanların, sahabenin Rasûlullah'a biat ettiği ağacın altına gittiği, orada namaz kıldıkları haberi gelince, müslümanların fitneye düşeceği korkusuyla ağacı kestirdi.
Ömer'in, Kur'an'da zikredilen ve sahabenin Rasûlullah'a (s.a.v.) altında biat ettiği ağaca uyguladığı hüküm buysa, bunun dışındaki fitneyi artıran, bela ve musibeti çoğaltan putlara uygulanacak hüküm ne olacaktır?
İmam Tartusi şöyle der: Bakın, Allah size rahmet etsin, nerede insanların gittikleri, tazimde bulundukları, şifa ve iyilik bekledikleri, çaput ve bez bağladıkları birini görürseniz, o zat-ı Envat'tır, kesin.

Muberrir b. Suveyd'den: Şöyle diyor: Mekke'ye giderken, Ömer b. Hattab'la sabah namazını kıldım. Namazda Fil ve Kurayş surelerini okudu. Sonra insanların etrafa dağıldıklarını görünce, nereye gittiklerini sordu.
Ey mûminlerin emiri! Şurada, Allah Rasûlu'nün namaz kıldığı bir mescid var. Orada namaz kılıyorlar, denildi. Sizden öncekiler, bu tür şeylerden dolayı helak oldular. Peygamberlerinden kalan şeylere sahib çıkıyorlardı. onları kilise ve havraya çevirdiler. Kim namaz vaktinde bu mescidlere kavuşursa namazını kılsın, namaz vakti girmemişse yoluna devam etsin, namaz kılmak için beklemesin."
İşte bu Ömer'in fıkhıdır, İslâm akidesine olan ihtimamından, aşırılığa ve sapıklığa düşecekleri korkusundandır.

Şirke Düşüren Lafızlar

Efendimiz'in (s.a.v.) sakındırdığı şeylerden biri de, içinde şirke düşme korkusu ve Allah'a karşı edebe zarar veren lafızlardır. Bu, tevhidi korumak içindir. O şöyle diyen gibi: Allah ve falan dilerse, Allah ve başkanın veya halkın adıyla. Nebi'nin (s.a.v.) kendisi için, bu tür şey söyleyeni inkar ettiğini daha önce gördük. Huzeyfe (r.anh) O'ndan şöyle rivayet etmiştir:
"Allah ve falan dilerse, demeyin. Şöyle deyin: Allah dilerse, sonra da falan dilerse. (Ebu Davud)

Başka bir söz de şudur: Allah ve falan olmasaydı, veya Allah'a ve sana güveniyorum. İbn-i Abbas (r. anhuma) der ki: "Allah'a eşler koşmayın'-(Bakara, 22) ayetindeki "endad" şirktir. Bu, karanlık gecede, siyah kaya üzerindeki karıncanın yürüyüşünden daha gizlidir.

Bu tür sözlerden bazıları şunlardır:
Allah'a, ey falan hayatına ve hayatıma yemin olsun, onun köpekleri olmasaydı hırsızlar gelmişti. İnsanın arkadaşına, Allah ve sen dilersen, demesi; şu ve falan olmasaydı... Bütün bunlar şirktir.' (İbn-Ebi Hatim)

Allah'ın (c.c.) isimleriyle veya ondan başkasının lâyık olmadığı şeyle isimlendirmek:
Ebu Davud'un, Ebu Şurayh'tan rivayet ettiğine göre, onun Ebu'l-Hakem diye künyesi vardı. Peygamber (s.a.v.) ona şöyle dedi: Hakem yalnızca Allah'dır. Ve hüküm O'na aittir. Sonra, en büyük oğluyla, Şurayh ile künyelendi.
Sahih bir hadiste Ebu Hurayra'nin Peygamberden rivayet ettiğine göre:
Allah katındaki en kötü insan meliku'l-emlak (mulklerin sahibi) olarak adlandırılandır. Allah'tan (c.c.) başka melik yoktur. Sufyan b. Uyeyne, acemlerin kullandığı şehinşah da aynı konumdadır, demiştir. Çünkü, aynı anlama gelmektedir. Bir rivayette, kıyamet günü Allah katında en çok gazaba uğrayacak kişi, bu tür biridir. İnsanın, Allah'tan başka bir mâbudun adıyla isimlendirilmesidir.
Abdulkâbe, Abdunnebi, Abdulhuseyn, Abdulmesih v.b. gibi. İbn-i Hazm, Abdulmuttalib'in dışında bu tür isimlendirmenin haram olduğunu nakletmiştir.
İnsanın başına gelen zorluk ve darlık anlarında zamana sövmektir. Zamana sövmek, bir tür Allah'a şikayette bulunmak, O'na kızmaktır. İşleri evirip çeviren O'dur. Geceyi, gündüzü düzenleyen O'dur. Evrende bütün olup biteni O yapar. Bundan dolayı, sahih bir hadiste şöyle denmektedir:


"Allah (c.c.) şöyle buyurur: "Adem oğlu zamana sövmekle bana eziyet eder. Çünkü zaman benim. Geceyi ve gündüzü ben düzenlerim."


Tevhid ve Şirk
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
13 - TEVHİD KELİMESİ

1695158247449.png
Tevhid kelimesi olan LÂ İLAHE İLLÂLLAH...

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Biz senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki ona: ‘Benden başka ibadete layık ilah yoktur, bana ibadet edin diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya: 25)

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
İnsanlarla La ilahe illÂllah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. La ilahe illÂllah derlerse mallarını ve canlarını Allah’ın hakkı dışında benden korumuş olurlar. Bunun dışındaki hesabları ise Allah’a aittir.”
(Buhari; Ebu Davud; Nesei; Kûtûbi Sitte ; Muhtasar Muslim: C.1 Sf: 331)

Kim La ilahe illÂllah Muhammedu'r Rasulullah’a şehâdet ederse Allah ona cehennemi haram kılar.”
(Muslim; Tirmizi (Muhtasar Buhari: C.4 S.360 İstizan bahsi; Tac: C.1, S.34, Dinin faziletleri bahsi; Tergib ve Terhib: C.3 S.363, Lailaheillallah'ın fazileti)

O halde sahibini ebedi kurtuluşa erdirecek olan bu La ilahe illAllah nedir?

Tevhid kelimesinin Allah katında geçerli olabilmesi, insanı cehennemden kurtarabilmesi için belli şartlar vardır. Bu şartlar gerçekleşmedikçe günde bin defa La ilahe illÂllah dense bile bu kelime kişiye hiçbir fayda sağlamayacaktır.


DİRİLİŞ


 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
14 - LA İLAHE İLLALLAH’IN ŞARTLARI

Bu şartlar şunlardır:

Birincisi: Bu kelimeyi söyleyen kişinin manasını bilmesi gerekir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Bil ki! Allah’tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur.” (Muhammed: 19)

Allah’tan başkasına çağıranlar şefaate hak kazanamayacaklardır. Ancak kelime-i şehadetin manasını bilerek şehadet edenler bundan müstesnadır.” (Zuhruf: 86)

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
Kim La ilahe illAllah’ın manasını bilerek ölürse cennete girer.” (Muslim İman bahsi)


2619683_original.jpg
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
15- LA İLAHE İLLALLAH’IN MANASI

La İlahe İllAllah’ın Manası
:

Allah’tan başka ibadet edilen şeyleri reddederek ibadeti sadece Allah’a yapmak ve sahte ilahlara tapanları reddedip onlardan uzak durmaktır. Ayrıca yalnız Allah’a ibadet edenleri sevip sadece onlarla dost olup, yalnız onlarla beraber olmaktır. Muhammedu'r Rasulullah ise Allah’a Rasulullah’ın gösterdiği şekilde ibadet etmek demektir.

İkincisi: Yaşantıyı bu kelimenin manasına uygun düşecek şekilde düzenlemek. Yani yalnız Allah’a ibadet etmek ve O kendisine nasıl ibadet edilmesini emrettiyse o şekilde ibadet etmek ve Allah’ın şeriatının hakim olması için gücünün son damlasına kadar çalışmak, şirkten ve bu kelimeyi bozacak her çeşit inanç, söz ve amellerden uzak durmaktır.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim “La ilahe illÂllah” derse ve Allah’tan başka tapılanları reddederse malı ve kanı haram olur. Onun hesabı Allah’a aittir.”
(Muslim, İman bahsi ; Riyazu's Salihin, Zahire göre hüküm verme bahsi ; Kutubi Sitte, Kelime-i Şehadet bahsi; Cem'ul-Fevaid, İman bah)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
16- LA İLAHE İLLALLAH’I BOZACAK ŞEYLER

Bu Kelimeyi Bozacak Şeyler:

1 - Allah’ın varlığını ve Rasulullah’ın risaletini inkar etmek.

2 - Reisler, liderler ve şeyhlere ibadet etmek. Bu, Allah’ın haram kıldığı şeyi helal, helal kıldığı şeyi haram kıldıklarında onlara itaat etmekle olur.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini (yani din adamlarını) ve Meryem oğlu Mesihi Rabb edindiler. Oysa tek olan Allah’dan başkasına ibadet etmemekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. Allah koştukları eşlerden munezzehtir.” (Tevbe: 31)

Bu ayetin tefsirine bakıldığında görülecektir ki Rabb edinmenin şeklini açıklayan bi zâtihi Rasulullah’ın kendisidir. !

“Tay kabilesi reisi olan Adiyy bin hatem şöyle der:
Mekke fethedildiği gün ben Hırıstiyan olduğum için Mekke’den kaçtım. Bacım ise müslümanlara köle oldu . Zamanla Rasulullah, bacımı serbest bırakarak azad etti. Bacımda islamı tanıdığı için müslüman oldu . Bunun üzerine Mekke dışına çıkarak beni aradı ve akrabalarımın yanında beni buldu ve “müslüman olduğunu , İslam dininin çok güzel bir din olduğunu , İslam’ı bize yanlış anlatmışlar, eğer Muhammed’den özür dileyip müslüman olursan senin için çok iyi olur. Hem mekke senin yurdun, kabile reisi olman itibariyle bir sürü malında vardır. Tekrar söz sahibi olabilirsin
diyerek beni ikna etti. Bende geri geldim. Mescidde Rasulullah’ı etrafında sahabelere “Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rabb edindiler,” (Tevbe 31) ayetini okurken gördüm ve boynumda gümüşten bir Hac olduğu halde yanına geldim .
"Ey Allah’ın rasulu; ben eskiden Hırıstiyandım ve Hırıstiyanlığı iyi bilirim. Biz hiç bir zaman alimleri , rahipleri Rabb edinmedik, onlara ibadet de etmedik dedim. Bu ayette Allah (c.c.) ne demek istemiş? dedim .
Bunun üzerine Muhammed (s.a.v.) : “Ey Adiyy ! çıkar o boynundaki putu“.

(Bende çıkardım).
Daha sonra : “Ettiniz Adiyy , ettiniz “ dedi. “O rahipleriniz , alimleriniz , okumuş insanlarınız size Allah’ın kitabına muhalif olarak helal ve haram (yasak serbest) koymadılar mı ?
Bende: "Evet ya Rasulullah ; onlar okumuş kimselerdi, böyle yaparlardı."
Bunun üzerine : “İşte onların bu yaptıkları (Allah'ın kitabına muhalif) Rabb’liktir. Sizin de onların dediklerini benimsemeniz, uymanız (itaatiniz) onlara ibadetinizdir“ dedi.

(İbn Kesir Tefsiri , C .7, sayfa 3456 ; İmam Ahmed ; Tirmizi , Hadis no : 3095, Bu hadisi El-Huseyin b. Yezid an Abdisselam an Zeyd b. Sellam an Ebi sellam ani'n Nu'man asl-i senedi ile tahric etti; Cem’ul-Fevâid Tefsir bah. IV, 68 ve İbn Cerir)


3 - Allah’a, Rasulüne ve İslam dinine sövmek, Allah’ın ayetleri, kitabları, rasulleri ile alay etmek.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
İkiyüzlüler, kalblerinde olanı haber verecek bir surenin inmesinden çekiniyorlar. De ki: “Alay edin bakalım. Allah çekindiğiniz şeyi ortaya koyacaktır. Onlara soracak olursan: “Biz and olsun ki eğlenip oynuyorduk” diyecekler. De ki: “Allah ile, ayetleriyle, rasuluyle mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin. İnandıktan sonra küfre girdiniz. İçinizden bir topluluğu afv etsek bile, suçlarından ötürü bir topluluğa da azab ederiz.” (Tevbe: 64-66)

4 - Tağuta muhakeme olmak.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emr olunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” (Nisa: 60)

5 - Allah’ın indirdikleriyle hükmetmemek.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.” (Maide: 44)

6 - Sihir yapmak ve öğrenmek.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Şeytanların, Suleyman’ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Suleyman kafir değildi. Ama insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir olmuşlardı. Babil’de Harut ve Marut denilen iki meleğe bir şey indirilmemiştir. Bu ikisi: “Biz sadece imtihan ediyoruz, sakın küfre girme” demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. Halbuki bu ikisinden koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Oysa Allah’ın izni olmadıkça kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı. Andolsun ki onu satın alanın ahiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi.” (Bakara: 102)

7 - Kafirlerle dost olmak, onları sevmek, desteklemek, onların cemaatlerine, gruplarına, partilerine üye olmak.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Mûminler mûminleri bırakıb da kafirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah’tan bekleyebileceği hiçbir şey yoktur. Ancak onlardan sakınmanız hali (takiyye) mustesnadır. Sonunda dönüş ancak Allah’a’ dır.” (Al-i İmran: 28)

Bir insan şehadeti bozacak bu şeylerden birisini yaparsa İslam’dan çıkar. İstediği kadar kelime-i şehadeti söylese hatta insanların en çok ibadet edeni bile olsa bunların kendisine hiçbir faydası olmayacaktır.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
17- İLAH KELİMESİ VE BUNUNLA İLGİLİ ÖRNEKLER

La ilahe İllAllah:
Bütün sahte ilahları reddediyor ve ibadeti yalnız Allah’a has kılıyorum demektir. Yoksa: “Allah’tan başka ilah yoktur” demek değildir.

Bu kelime varolan bütün sahte ilahları reddediyor ve sadece gerçek ve hakiki ilahı kabul ediyorum demektir. O halde sahte ilahlar nelerdir? Bunlar bilinsin ki reddedilebilsin. İlah kelimesinin neleri ifade ettiğini bilmeyen kişi sahte ilahları nasıl reddedebilir ki?
İlah; Arabca bir kelime olub “ibadet edilen varlık” demektir. İbadetin yalnız Allah’ın hakkı olduğunu daha önce de açıklamıştık. O halde yalnız Allah’ın hakkı olan ibadet edilme hakkını Allah’tan başkalarından alıp veya Allah’tan başkalarına vermeyib yalnız Allah’a verirsek sahte ilahları reddetmiş oluruz.


Misal olarak , Allah içkiyi haram kılmıştır. Bir kişi çıkar da içkinin satışını serbest bırakır, buna izin verir ve içki içilmesi, satılması serbesttir diye bir kanun çıkarırsa, bu kişi “içki helaldir” demese bile kendisini ilah olarak ilan etmiş ve tağut olmuş olur. Velev ki müslüman olduğunu iddia etmiş olsun sonuç değişmez. Kim de bu gibi kanunları kabul eder, uygulanması için yardım ederse bu kanunları koyan kişi veya kişilere ibadet etmiş olur. Bu kişi La ilahe illallah dese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse, müslüman olduğunu iddia etse de Allah’ tan başka ilah edinmiş ve kafir olmuş olur. Adiyy b. Hatem hadisi buna açık bir delildir. Şu halde kim bu kanunları koyanları reddedib tekfir/inkâr etmezse, yine bu kanunları kabul eden ve uygulanmasına yardım eden kişileri tekfir etmezse veya onların hala müslüman kalabileceklerine inanırsa sahte ilahları reddetmemiş olacağından; La ilahe illallah’ı gerçekleştirmeyib müslüman olmamıştır. Çünkü La ilahe illAllah sadece Allah’a inanmakla gerçekleşmez. Bununla beraber ancak sahte ilahlar reddedildiği zaman gerçekleşir. Allah ancak bütün ibadetlerin kendisine has kılındığı dini kabul eder.
Yine aynı şekilde bütün ibadetleri yalnız kendisine has kılanları müslüman olarak kabul eder. Zira Allah (c.c) Zumer: 3 ayetinde bütün ibadetlerin kendisine has kılındığı dinin kendi dini olduğunu açıkça beyan ediyor. Allah’a daha çok yaklaşmak için dahi yapılsa bazı ibadetleri kendisinden başkasına yapan kimselerin müslümanlığını ise kabul etmiyor. Onları yalancı ve kafir olarak niteliyor.
Günümüzde La ilahe illallah kelimesi artık sadece kuru bir sözden ibaret hale gelmiştir. Minarelerden, radyo ve televizyonlardan söyleniyor. Hatta söyleyenlere tağutlar tarafından maaş veriliyor.
Bu nasıl mümkün olabiliyor? Çünkü artık bu kelime sadece kuru bir söz olmaktan başka birşey ifade etmiyor. Söyleyenler manasını bilmiyor. Söyletenler de (tağutlar) insanların bu kelimenin manasını anlamadıklarını çok iyi bildikleri için söylenmesine izin veriyorlar. Bu kelimeyi bilmeden söyleyenler değil de bu kelimenin hakiki manasını bilib insanlara anlatanlarsa hapislerden çıkmıyorlar.
Niçin?! Örneğin bir adam minareye çıkıb da: “İbadet yalnız Allah’a yapılır. Helal (serbest) ve haram (yasak) tayin etme yetkisi yalnız Allah’a aittir. Allah’ın helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Kanun koymak yalnız Allah’a aittir. Kim Allah’ın yasakladığı şeyleri serbest bırakırsa veya Allah’ın serbest bıraktığı şeyleri yasaklarsa namaz da kılsa oruç da tutsa hacca da gitse tağut olmuş olur. Bu ister bir şahıs ister bir topluluk ister bir parti isterse de bir meclis olsun fark etmez. Böyle yaptığı için ilahlık iddia etmiş ve tağut olmuş olur. Kişinin müslüman olabilmesi için bunları reddetmesi, onlara itaat etmemesi, onları tekfir etmesi, onlara itaat edenleri ve tekfir etmeyenleri tekfir etmesi gerekir. Kişinin müslüman olabilmesi için bu gibi sultaları yok etmeye çalışması gerekir.” dese ve La ilahe illAllah’ı bu şekilde açık olarak böylece anlatsa hiç tağutlar ona izin verir mi?! Kaldı ki maaş versinler.!
İşte La ilahe illAllah’ın manası budur.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
18- KAFİRLERE VELA GÖSTERMEMEK VE ONLARI TEKFİR ETMEK

Kişinin müslüman olabilmesi için sadece sahte ilahları reddedip , bütün ibadetleri yalnız Allah’a yapmış olması yeterli değildir. Aynı zamanda tağutlara itaat edenleri tekfir etmesi, onları müslüman olarak kabul etmemesi, tağutlara ve onların uşakları olan diğer muşriklere sevgi ve dostluk göstermemesi, onlardan uzak olması, onlarla beraber hareket etmemesi gerekir
.

Allah (c.c) aşağıdaki ayette bunu açıkça belirtiyor:
İbrahim ve bareberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Yalnız Allah’a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır.”(Mumtahine: 4)

Allah (c.c) ayette: İbrahim ve beraberinde olanlarda bizim için uyulması gereken güzel bir tutum olduğunu bildiriyor. Ayette onların yalnız Allah’a iman edip, Allah’tan başka ibadet edilen ilah ve tağutlardan ve tağutlara ibadet eden kimselerden de uzak oldukları, kavimlerini müslüman olarak kabul etmedikleri, onlara karşı kalblerinde hiçbir sevgi duymayıp onlara kin duydukları ve bunu da onlara karşı düşmanlık ederek hareketleriyle gösterdikleri belirtiliyor. İşte La ilahe illÂllah’ın gerçek manası budur.
Kişi bu kelimeyi bu şekilde kabul edib bu kelimeye uygun olarak yaşar ve bu kelimeyi bozacak hareketlerden kaçınırsa işte ancak o zaman müslüman olur. Allah (c.c) mûminlerin sıfatlarını belirtirken şöyle buyuruyor:
Allah’a ve ahirat gününe inanan bir milletin babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah’a ve rasulune karşı gelenlere sevgi beslediklerini göremezsin. İşte Allah imanı bunların kalblerine yazmış ve katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan içinde temelli kalacakları cennetlere koyar. Allah onlardan radı olmuştur. Onlar da Allah’tan radı olmuştur. İşte bunlar Allah’tan yana olanlardır. İyi bilin ki saadete erişecek olanlar Allah’tan yana olanlardır.” (Mucadele: 22 )

Allah (c.c) bu ayette en yakın akraba dahi olsa kafirleri seven, kafirleri destekleyen, geçerli bir mazeret olmaksızın onlarla haşir-neşir olan kişinin iman iddiasının geçersiz olduğunu bildiriyor.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
Mûminlerden başkasını dost edinme. Allah’tan korkanlardan başkasına da yemeğini yedirme.”
(Tirmizi; Ahmed; Hakim, İbni Hibban sahih senetle; Ebu Davud , Hadis No:4832; Cem'ul-Fevaid, C.4, Adab bahsi, Salim b. Gaylan an'l-Velid b. Kaysan Ebu Said asl-i senedi ile tahric ettiler; Tac, C.5, Sevgi bahsi)

Kişi kimi severse onunla beraber haşr olunur.” “Din Allah için sevmek ve Allah için buğz etmekten ibarettir.
(Buhari, Edep bahsi; Muslim, birr bahsi; Ebu Davud; Tirmizi; Taberani sahih senedle; Tac: C.5, Dinin temeli Allah ve Rasulunu sevmekten ibarettir bahsi)

İbni Abbas (r.anhuma) şöyle diyor:
Sevdiğini Allah için seven, darıldığına Allah için darılan, dostuna Allah için dost olan, düşmanına Allah için düşman olan kimse; işte ancak bu tutumuyladır ki Allah’ın sevgisine ve himayesine erişir. Kişi böyle yapmadıkça namazı ve orucu çok olsa bile imanın tadına varamaz. İnsanların dostlukları genellikle dünya ile ilgili konulara dayanır oldu. Bu da onlara bir şey kazandırmayacaktır.
(İbni Cerir-Taberi)

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
Kim muşriklerin topluluğuna girer ve aynı yerde yerleşirse o da onlar gibidir.”
(Ebu Davud, Siyer bahsi; Tirmizi, Siyer bahsi; Sahiha Camiu's-Sağir, 6/279)

Allah (c.c), muşrik olan bir kişinin müslüman olduğu zaman şirk topluluğunu bırakıp da İslam topluluğuna geçmedikçe hiçbir amelini kabul etmez.”
(İbni Mace, sahih senedle)

İmanı bozan kafirleri dost edinmekten maksat; İslam’a karşı olan, İslam’ı yoketmeye çalışan, tağutu destekleyen kişileri dost edinmektir. Bunlar en yakın akraba olsa bile mûmin, onlara dostluk göstermez. Fakat bunların dışındaki kişilere; onları İslam’a ısındırmak için iyi muamelede bulunmak İslam’ın yasaklamadığı bilakis tavsiye ettiği şeylerdir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz. Doğrusu Allah adil olanları sever.” (Mumtahine: 8)

Esma binti Ebu Bekir şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.v) zamanında muşrik olan annem ziyaret etmek için bana geldi. "Anneme iyi davranabilir miyim?” diye Rasulullah’a sordum.
Rasulullah: “Evet” dedi. Bunun üzerine Mumtahine: 8 ayeti indi.
(Buhari: hibe, 29/2, 3. 142 (edeb) 8/1, 7,71; Muslim, Zekat bahsi; Ebu Davud, 1668, Hişam b. Urvenin an ebihi an Esma asl-i senedi ile tahriç ettiler; Tac: C.5, S.10, İyilik ve Ahlak bahsi; Cem'ul Fevaid: C.4, Sf: 308, Sib-i Rahime iyilik bahsi)

Ömer b. Hattab (r.anh) mescidin yanında çok güzel bir ipek elbise gördü.
Rasulullah (s.a.v.)’a şöyle dedi: Bu elbiseyi Cumua günü ve heyetleri karşılamak üzere giymek için alsaydın.’
Rasulullah, Ömer’e şöyle dedi: Bu elbiseyi ancak kıyamet gününde hüsrana uğrayacak kişiler giyer.”
Sonra Rasulullah’a bu elbiselerden ganimet olarak geldi.
Rasulullah bir tanesini Ömer (r.anh)’e verince, Ömer (r.anh) şöyle dedi: Daha önce bu elbiseyi giyenler hakkında iyi şeyler söylemediğin halde bana niçin veriyorsun?
Rasulullah (s.a.v.) Ömer ‘e: Ben sana giymen için vermedimbuyurdu.
Ömer sonra bunu Mekke’de bulunan muşrik kardeşine hediye etti.
(Cem'ul-Fevaid: C. 3, Sf: 114, Elbise ve zinet bahsi; Muvatta: Libas bahsi, C. 18, Sf: 9, 17-8; Buhari: Cumua bahsi, 7.1, 214, ideyn I-II, 2 buyu, III, 16 hibe bahsi; Muslim, Libas bahsi, No 6-9, Sf: 1688-40; Ebu Davud, Hadis No: 4041-1; Nesei: Zinet bahsi, 84-86-97, VIII, 196-8; İbni Ömer an ömer senedi ile tahric etti)

Bir kimsenin nasıl müslüman olacağı hususu Kur’an ve sünnetten delilleriyle anlatılmış oldu. Bu anlatılanlar hususunda ehli sünnet alimleri arasında da hiçbir ihtilaf yoktur. Artık bundan böyle inananlar bilerek inansınlar inkar edenler de bilerek inkar etsinler.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Mahvolan apaçık bir delilden ötürü mahvolsun, yaşayan da apaçık bir delilden ötürü yaşasın.” (Enfal: 42)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
19- ÇAĞIN TAĞUTLARI , PUTLARI
98015.jpg
200px-Kamakura_Budda_Daibutsu_front_1885.jpg
put.jpg
bdullah-ocalan.jpg

1695158685759.png

Herhangi bir zamanda idarecilerin ve kahinlerin adında konuştukları ve Allah’ın izni, musâdesi olmaksızın hükümleri koydukları ve kanunlar vâz ettikleri, hareket ve işlemler yaptıkları şeyler ortaya sürülecek olursa , işte bu ortaya sürülen şey tabiatı , mahiyeti ve vazifesi itibarıyla “putun” ta kendisidir.

Bir yerde bunlar arma olarak “ırkçılığı“ mı seçiyorlar? Bir yerde arma olarak “vatan“ mı çıkarmak istiyorlar? “Halk”mı kendilerine bayrak yapmak istiyorlar veya “bir sınıfı” mı kendilerine işaret olarak yükseltiyorlar? Sonra da insanların bu yükseltilen armalara, şiarlara, işaretlere ve bayraklara Allah’ı bırakıp kulluk etmek istiyorlar? Halkın bu kaldırılan alâmetler uğruna fedakarlığa katlanmasını mı istiyorlar, malını mülkünü, ahlakını, ırz ve namusunu bu uğurda harcanmasını mı murad ediyorlar? Ve her ne zaman bu işaretlerin , alametlerin ve armaların isteğiyle Allah’ın kanunları ve şeriat’ı çatışacak olsa hep Allah’ın şeriatını onların isteğine göre yontarak şekiller vermek mi istiyorlar? Ve Allah’ın emirlerini bırakıp o armaların ve işaretlerin veya daha doğru bir tabirle bu putların , o putların arkasına saklanmış olanların istek ve emirlerini mi yerine getiriyorlar? İşte orada “putçuluk “ vardır! Allah’tan başkasına tapınma vardır.

Yoksa putun mutlaka bir ağaçtan dikilmiş veya bir taştan yontulmuş olması zaruri değildir. Put bir sistem olabilir, bir arma olabilir, bir ekol olabilir, bir meclis olabilir , bir parti olabilir , bir uluslar arası kuruluş olabilir.

Her çağın ve mekanın putları vardır . Ama hangi çağa ve mekana bakarsanız bakın putlardan ziyada “ruhlu putları“ göreceksiniz. Artık Lat’lar , Menat’lar, Uzza’lar , ve Hubel’ler vardır. Taştan, tahtadan, madenden, odundan, hamurdan olan putlar, etten, kemikten, selamlayan, konuşan putlara dönüşmüşlerdir . İnsanlık alemi Allah’ın hükümlerine tâbi olmak yerine , putlaşan insanların hükümlerine tabi oluyor.

Putlaşan şekil ve şemail cihetinde değişir. Fakat mana ve mahiyeti itibariyle değişmezler. Şekil ve şemaili ne olursa olsun Allah’ın uluhiyetine ortak olmaya kalkışan otorite , devlet, lider , dernek, meclis , parti hasılı kelam maddi ve manevi her şey put sınıfına girer.
Kişi veya toplum hayatında Allah’tan önce kimi seviyor, Allah’tan çok kimden korkuyor, Allah’tan ziyade kime ilgi bağlıyor, rağbet ediyorsa ,işte put O’ dur. Bu bazen inek olur , bazen binek. Bindiği arabasını Allah’tan ziyade sevenin putu arabasıdır, bineğidir. Yine kişi Allah’tan ziyada üniformasına güveniyorsa bir put edinmiş demektir. Allah’ın hükümlerini çirkin görerek kendi indinden hükümler ihdas edinen kimseye inanan insanlarla; câhiliyye dönemindeki Lat, Menat, Uzza putlarına inanan müşrikler arasında herhangi bir fark yoktur!

Günümüzde putlar cahiliyye dönemindeki putlardan farklıdır. cahiliyye döneminde Lat , Uzza, Menat, Hubel , Vedd , Suva , Yegus , Yeuk gibi putlar vardı. Günümüzdeki putlar ; bilim , meslek , makam , spor, çarptılmış kavramlar – özgürlük , düşünür aydın olma , hatta amaç haline getirildiğinde yazarlık, gazeteciilik , ilericilik , ekonomi , çağdaşlık , müzik , şehvet , azizleştirilmiş vasıta , para, çevre , moda, Allah’a baş kaldırmış akıl , Allah’a karşı dikilen aklın mahsulü. Komünizm, kapitalizm ,sosyalizm , maksizim , hümanizm , mistizim , teokrasi , hasılı kelam ihdas edilmiş veya kıyamete kadar Allah’ın değişmez nizamı islam’a rağmen ihdas edilecek bütün “izm”ler. Evet bu çağın putları bunlar. Bu putların Tağut’la yakından ilişkileri vardır.

Muhammed Hamdi Yazır şöyle diyor: “Putlar derecei taliyede tağutlardır. Bakılırsa zevil’ukul olmayan asnam-u evsan tağutlardan ma’bud bile olmamak lazım gelirdi. Zira bunlar kendileri Allah’a karşı sahib tuğyan olamazlar ve tuğyana rıda veremezler, fakat red de edemezler. Bu sebeble nihayet bir vesile-i tuğyan olabilirler . ve bu vesileyi de azgınlar bulurlar. Putlar esasen erkek veya dişi tağutların hayalleri ve azgınların azmanlarıdır. Gizli veya açık azgınlar bunlarla kendi tuğyanlarını ileri sürerler. Bu cihetle putlar asıl tağut değil , tağutların mümessilleridirler.(Hak Dini Kur’an Dili : 2/870, İst / 1971)

Öyle ise Allah’a imandan önce Tağutla beraber Cibt ve Put mutlaka reddedilmelidir . Dikilen her putun arkasında mutlaka Tağut vardır. Tağut‘un reddi demek ; putların devrilmesi , yıkılması ve yok olması demektir.
Beşeriyete zararlı olan bir ağacın dallarını kesmekle , zararlı ağaçtan kurtulmak mümkün değildir. zararlı ağaçtan kurtulmanın yolu ; ağacın dallarını değil kökünü kesmektir. Tıpkı bu ağaç misali gibi sahte ilahlardan kurtulmak içinde bir kaç putu kırmak kurtuluşu temin edemediğinden, islam putların kaynağı ve kökü olan tağutları reddetmeyi , onlarla savaşmayı emretmiştir. Tağut ve tağuti düzene son verilmeden , hayatı beşeriyyeden putları temizlemek mümkün değildir. Tağut ve tağuti düzene karşı savaşmadan sadece tağuti düzenin mümessili bir kaç putu kırmak , yeni ve daha mükemmel putların dikilmesine vesile olmaktır.

1695159047786.png
 
Üst Ana Sayfa Alt