Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Nafile, Sünnet, Mendup, Müstehap Arasindaki Fark Nedir?

A Çevrimdışı

Aylahakkani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
NAFİLE, SÜNNET, MENDUP, MÜSTEHAP ARASINDAKİ FARK NEDİR?

Sünneti müekkede ve nafile arasındaki fark nedir? Her ikisi de kişinin isteğine binaen yapmış olduğu ibadetler olmasına rağmen ikisinin arasında bir fark var mıdır?

İbadetler iki çeşittir:

Birincisi: kesinlikle yapılması gerekenler. Bunlar farz ve vacip diye isimlendirilirler.

İkincisi: bunun dışında kalan ibadetler. Bunlarda; nafile, tetavvu’, mendub, müstehap, sünneti müekkede ve ğayri müekkede diye isimlendirilirler.

Bu terimler konusunda âlimler ihtilaf etmişlerdir: bu konuda üç farklı görüş vardır:

1- Bu terimlerin hepsinin anlamı aynıdır. Bu görüş meşhur olduğu üzere imam Şafiye aittir. Böyle demekle birlikte hepsi sünnetlerin bazılarının diğerlerinden daha kesin ve daha te’kidli olduğu konusunda görüş birliği içerisindedirler.

2-Nafile daha umumidir her şeyi kapsar. Nafilenin içine sünnet ve müstehab da girer. Bu görüş Hanefilerin görüşüdür.

3-Nafile peygamber efendimizin (s.a.v) yapmış olduğu ancak devam etmediği şeylerdir. Yani bazen yaptığı ve bazen terk ettiği şeylerdir.

Sünnet ise: peygamber efendimizin (s.a.v) bir topluluk içerisinde yaptığı, devam ettiği ancak vacip olduğuna delalet eden herhangi bir delilin olmadığı şeylerdir. Bu görüş Maliki mezhebinin görüşüdür. Bu görüşe yakın bir başka görüş de Hanbelilerin görüşüdür.

Hanbeliler: Mendubun üç mertebe olduğunu söylemişlerdir. En yüksek mertebesi: Sünnet sonra fazilet ve sonra da nafiledir demişlerdir.

Fakihlerin bu konudaki görüşleri şöyledir:

1-İbrahim El-Halebi El hnefi şöyle demektedir:

Nafile lügat olarak: Fazlalıktır. Nafile kelimesini çoğulu nevafildir. Şer-i olarak ise: farz ve vacip olmayan ibadetlerdir ki sünnet, müstehab, belli bir vakitle sınırlı olmayan tetavvulardır. (Ğunyeti El-Mütemelli Fi Şerh Meniyyetu-l Musalli S. 383.)

2-Maliki olan Dusuki şöyle demiştir: Nafile lügat olarak fazlalıktır. Terim olarak: Peygamber efendimizin yaptığı ancak her zaman devam etmediği ibadetlerdir. Yani bazen yaptığı ve bazen de terk ettiği şeylerdir. Peygamber efendimizin (s.a.v) bir şeyi tamamen hemen terk etmezdi çünkü kendisinin hususiyetlerinden biriside yapmış olduğu hayırlı ve güzel bir ameli kesip atıp tamamen terk etmemesi idi.

Sünnet ise lügat olarak: yol demektir.

Termi olarak: peygamber efendimizin (s.a.v) yaptığı, insan topluluklarının içinde devamlı olarak yapa geldiği ancak vacip olduğuna delalet eden herhangi bir delilin bulunmadığı ibadetlerdir. Müekked sünnetler ise sevabı çok olan ibadetlerdir örneğin: vitir namazı gibi. (Haşiyet Ed-Dusuki, 1/312)

3-Şafii mezhebi âlimlerinden El-Hatib Eş-Şirbini şöyle demiştir: “nafile namazlar babı” denilince farzların dışında yapılan ziyade ibadetlerdir. Terim olarak: farzların dışında kalan şeylerdir. Nafile diye isimlendirilmesi ise Allah tealanın farz kıldıklarından ziyade olarak kişinin yaptıklarıdır. Nafile: sünnet, müstehab, El Murğğab fihi (teşvik edilenler), hasen (güzel) olanlar diye de söylenir.

İmam Kadı ve başkaları da şöyle demiştir: farzın dışında kalanlar üçtür:

Tetavvu’: kendisi hakkında bir nas gelmemiş ibadettir. Bunu insan kendi isteğiyle yapar.

Sünnet: Peygamber efendimizin (s.a.v) devamlı olarak yaptıklarıdır.

Müstehab: Peygamber efendimizin (s.a.v) bazen yaptıklarıdır. Yahut emredip kendisinin yapmadıklarıdır.

Bunların dışında da âlimlerin bunlara benzer isimlendirmeleri vardır ancak hepsinin anlamı birbirine yakındır. Aralarındaki bazıları bazılarından daha önemli ve daha fazla bir şekilde eda edilmesi istenmiştir. Bütün bunların arasındaki fark ise sadece isimlendirmededir.

Hanbelî âlimlerinden İbnü En-Neccar şöyle demiştir: mendub; sünnet, müstehap, tetavvu’, taat, gurbe (yaklaşma), nafile, ihsan diye de isimlendirilir. Bütün bunların yani mendub olan ibadetlerin en üstü sünnettir sonra fazile sonra nafiledir.

Bizim ashabımızın imamlarından olan Şeyh Ebu talip Müderris El Müstensariyye “Havi el-kebir isimli eserinde şöyle demiştir: mendub üç kısımdır:

Birincisi: sünnet. İkincisi sünnet daha az ecri olan buna da nafile denir. Üçüncüsü: Ecir açısından bu ikisinin arasında olandır ki buna da fazilet ve rağbiyye denir.(Şerh El kevkeb El Münir, S. 126) bkz: El Mevsuat El-Fıkhıyye, 41/100)

Bu hususta dikkat edilmesi gereken Hanefilerin müekked sünneti terk edenleri günahkar görmeleridir. Ancak bu kişi vacibi terk eden kadar günah kazanmamıştır daha az günah kazanmıştır derler.

Bu Hususta Hanefilerden İbni Nüceym şöyle der: mezhebimizde en kuvvetli görüş: sahih olan görüşe göre günah ancak vacibin yahut müekked sünnetin terk edilmesiyle kazanılır. Beş vakit namazın sünnetlerini terk edenler için günahkâr olmaz denilmiştir ancak sahih olan günahkâr olmalarıdır. Bunu fethul Kadir de zikretmiştir.

Aynı şekilde sahih olan görüşe göre: her kim cemaatle namaz kılmayı terk ederse günahkâr olur çünkü cemaatle namaz kılmak da müekked sünnetlerdendir. İbni Nücemy’in sözlerini takip edip, iyice inceleyen kimse bu görüşü Nazair kitabında da bulabilir. Bunun yanında bilmek gerekir ki günahların bazıları bazılarından daha büyüktür dolayısıyla her kim müekked sünneti terk ederse bir vacibi terk etmiş gibi değildir.(El-Bahrur Raik, 1/3919

Özet olarak: farz ve vaciplerin dışında kalanlara; sünnet, mendub, müstehap, fazilet diye isimlendirilir ancak aralarında mertebe farkı vardır. Biri bir diğerinden daha fazlaca yapılması istenmiştir. Bunların içinden en çok yapılması gereken: Peygamber efendimizin (s.a.v) devamlı olarak insanlar içinde yaptıklarıdır. Farklı olarak isimlendirilmelerinin ise hiçbir zararı yoktur.

Allah en doğrusunu bilendir.
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selefi itikadını benimsediğim ilk zamanlarda bazı hocalar bize bu müekked sünnet namazları kılıp kılmamakta muhayyersin, bu günah değildir gibi sözler söylerdi sanki hiç bir kerahati yokmuş gibi, kılsam iyi olur kılmasam da sorun olmaz düşüncesindeydim. Daha sonra müekked sünnet namazların kılınmaması ve terk edilmesi ile alakalı alimlerin sözlerini gördüğümde bu namazları kılmamakta en azından kerahetin olduğunu gördüm çünkü her ne kadar azap olmasa da ayıplanmayı ve azarlanmayı hak etmek ancak mekruh bir şey işlemekle olur hatta bazı alimler sünneti terk edenin (büyük ihtimal tamamen sebepsiz terk etmek veya sebepsiz sünnetleri kılmamayı alışkanlık haline getirmek kastediliyor) şahitliği kabul olmaz gibi sözler söylüyor.

İbn Nüceym ise müekked sünnetleri terk etmeyi (sanırım sebepsiz tek bir sünnet namazı kılmamayı kastediyor) küçük günahlardan saymış, acaba bu görüşü benimseyen başka alimler var mı? Yoksa ibn Nüceym önceki alimlerin sünnet namazları terk etme hususunda söyledikleri sözleri yanlış anlayıp tek bir sünnet namazı sebepsiz kılmamayı da terkten sayıp haram mı sayıyor?
 
Son düzenleme:
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İmam Nevevi Rahimehullah der ki:
مَنْ وَاظَبَ عَلَى تَرْكِ الرَّاتِبَةِ أَوْ تَسْبِيحَاتِ الرُّكُوعِ وَالسُّجُودِ رُدَّتْ شَهَادَتُهُ لِتَهَاوُنِهِ بِالدِّينِ وَقَدْ ذَكَرَ أَصْحَابُنَا الْمَسْأَلَةَ فِي كِتَابِ الشَّهَادَاتِ​

Her kim ratibe(sünnet)leri veya ruku’ ve secdede okunan tesbihatları terk etmeye devam ederse, dinde ki ihmalkarlığından dolayı şehadeti reddedilir. Ashabımız (Şafiiler) bu meseleyi “şahitlikler kitabın”da zikretmişlerdir. [el-Mecmu’ Şerhu’l-Muhezzeb 4/30]


İbn Teymiyye Rahimehullah der ki:
وَسُئِلَ - رَحِمَهُ اللَّهُ -:
عَمَّنْ لَا يُوَاظِبُ عَلَى السُّنَنِ الرَّوَاتِبِ؟ .
فَأَجَابَ:
مَنْ أَصَرَّ عَلَى تَرْكِهَا دَلَّ ذَلِكَ عَلَى قِلَّةِ دِينِهِ وَرُدَّتْ شَهَادَتُهُ فِي مَذْهَبِ أَحْمَد وَالشَّافِعِيِّ وَغَيْرِهِمَا​

Şeyhu’l-İslam’a “Revatib sünnetlere devam etmeyen kimsenin durumu” soruldu şöyle cevap verdi:

Her kim bunları terk etme hususunda ısrar ederse; bu o kişinin dininin azlığına delalet eder, Ahmed’in, Şafiinin ve bu ikisi dışındakilerin mezhebine göre o kişinin şehadeti reddedilir. [Mecmu’u’l-Fetava 23/127/]



وقال أحمد: من ترك الوتر فهو رجل سوء؛ هوَ سنة سنها رسول الله - صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ -.
وقال - في رواية جعفر بن محمد: هوَ رجل سوء، لا شهادة لهُ.
فاختلف أصحابنا في وجه ذلك:
فمنهم من حمله على أنه أراد أنه واجب، كما قاله أبو بكر ابن جعفر، وهو بعيد؛ فإن أحمد صرح بأنه سنة.
ومنهم من قال: أراد إن داوم على تركه أو أكثر منه؛ فإنه ترد شهادته بذلك؛ لما فيه من التهاون بالسنن المؤكدة. وكذا حكم سائر السنن الرواتب، وهذا قول المحققين من أصحابنا.
ومنهم من قال: هو يدل على أن ترك المستحبات المؤكدة يلحق بها إثم دون إثم ترك الفرائض.
وقال القاضي أبو يعلى: من داوم على ترك السنن الرواتب أثم.​

İbn Receb el-Hanbeli Rahimehullah der ki:

Ahmed (b. Hanbel) dedi ki: “Her kim vitri terk ederse o kötü bir adamdır. Bu vitir Rasulullah Sallahu Aleyhi ve Sellem’in edindiği bir sünnetir.” Ca’fer b. Muhammed’in rivayetinde “Kötü bir adamdır. Şehadeti geçersizdir.”
Ashabımız bu vecih üzerine ihtilaf ettiler.

Onlardan kimisi: Ahmed’in muradının vacip olduğuna hamletmişlerdir. Tıpkı Ebu Bekir b. İbn Ca’fer’in dediği gibi. Lakin bu uzak bir ihtimaldir. Gerçekten Ahmed vitrin saraheten sünnet olduğunu beyan etmiştir.

Onlardan kimisi de: Bununla bu namazı veya daha fazlasını terk edilmesi hususuna devam edilmesini kast etmektedir. O kişinin bununla şehadeti reddolunur. Çünkü burada sünnet-i müekked hususunda bir ihmalkarlık/gevşeklik vardır. Diğer sair revatib sünnetlerde hakeza bu şekildedir. İşte bu ashabımızdan muhakkik olanların sözüdür.

Onlardan şunu diyenlerde olmuştur: “Bu müstehab olan müekked sünnetleri terk edene işaret ediyor. Böylelikle kişiye farzları terk etmenin günahı altında olan bir günaha ilhak etmiş oluyor.”

Kadı Ebu Ya’la der ki:

“Her kim revatib sünnetleri terk etmeye devam ederse günahkar olmuş olur.” [İbn Receb el-Hanbeli, Fethu’l-Bari 9/121-122]


İbn Kayyım Rahimehullah der ki:
"وكان من هديه صلى الله عليه وسلم في سفره الاقتصار على الفرض، ولم يُحفظ عنه أنه صلى سنة الصلاة قبلها ولا بعدها؛ إلا ما كان من الوتر وسنة الفجر​

Sefer esnasında farz namazları kısaltmak Nebi Sallahu Aleyhi ve Sellem’in yolunda/izinde olan bir husustur. Ondan bu sefer halinde, vitir ve sabahın sünneti dışında, (farz olan) bir namazın öncesinde veya sonrasında bir sünnet kıldığı hıfz edilmemiştir. [Za’du’l Mead, 1/473]
 
Üst Ana Sayfa Alt