Rahman ve Rahim olan ALLAH'ın adıyla, Alemlerin rabbi olan ALLAH'a hamdolsun, Salat ve selam Allah Rasulüne, pak ailesine ve cesur ashabına olsun.
Forumda Şia'nın hacca gitmesi üzerine başlatılan bir tartışma dolayısı ile böyle bir yazı yazmak istedim, her ne kadar sürçü lisan etmişsem affola.
İran ile alakalı aleyhte yapılan Arapça yayınlarda "Safavi yayımacılığı" tabiri çok kullanılır. Arapların etkisi ile bizimde kullandığımız olur.
Peki kimdir bu Safaviler?
Safaviler, Azerbaycanda kurulan ve mensublarının çoğu Türk olan başlangıçta Sünni olan bir Sûfî tarikatıdır. Kurucusu meşhur Şah İsmail'in atalarından olan Şeyh Safiyyuddin İshak-ı Erdebili'dir.
Safavîlerin etnik kökeni ila alakalı tartışmalar hala dahi vardır, Türk olduğuklarını söyleyenler Şah İsmail'in şiirlerinin Âzeri Türkçesi ile yazılmış olmasını esas almaktadır. Velakin bu Türk olduklarının değil Türkleştiklerinin delilidir, zira Kürdistan bölgesinde pek çok sahabî neslinden gelen aile vardır ve bunlarda Kürtleşmiştir. Aynı şekilde Memluk Sultanlarının çoğuda Kafkasyalıdır velakin Araplaşmışlardır.
Faruk Sümer'e göre Şeyh Safiyyuddin'in atalarından olan Pîroz/Fîruz denilen Zerrin Külah lakaplı bir kişi vardır. Kürt yada Acem olması muhtemel olmakla birlikte Hüseyin'in(r.a) nesli olduğunu söyleyenlerde olmuştur. Şunu belirtelim, Faruk Sümer asla Şah İsmail'i gayri Türk yapmak istemez.
Azerbaycan yöresinde gitgide taraftarıları artan Safavîler, Şah İsmail'in dedesi Şeyh Cüneyd devrinde devletleşmeye yönelik adımlar attılar. O sırada Osmanlılar ile arası bozuk olan Akkoyunlu Uzun hasan ile ittifak yapan Şeyh Cüneyd, Trabzonu kuşattı velakin Sultan Fatih'in Trabzon üzerine yürüdüğü haberleri gelince Azerbaycana, Futuhat yapmak için gitti velakin ömrü vefa etmedi.
Yerine oğlu Haydar geçti. Şeyh Haydar, tarikatın mezhebini Caferilik olarak değiştirdi ve müridlerine 12 imamı temsil eden 12 dilimli kızıl başlık takdırdı, bundan sonra Safavi Tarikatının müridleri Kızılbaş olarak anılacaktı.
Şeyh Haydarda, Şirvanşahlar üzerine bir sefer düzenledi ve kısmi bir başarı elde etti velakin ikinci seferi esnasında hayatını kaybetti.
Şeyh Haydar'ın yerine, Şah İsmail'in ağabeyi olan Şeyh Ali geçti velakin Şeyh Ali kısa bir müddet sonra Akkoyunlular tarafından öldürüldü ancak öldürülmeden önce Tarikatı, 7 yaşındaki kardeşi olan Şeyh İsmail'e devretmişti.
İsmail ve ailesi uzun müddet Akkoyunlulardan kaçarak yaşadı, daha sonra Gilan'a gitti. Burada caferi fıkhı, tefsir, hadis vb İslamî ilimler ile Savaş tekniklerini öğrendi.
11 yaşında iken Anadoludaki pek çok Türkmen boyunun beyatını onun adına kızılbaş dedeleri topladı. 12 yaşına geldiğinde ilk seferini Azerbaycandaki Şirvanşahlar üzerine yaptı ve başarılı oldu, babasının ölümüne sebebiyet veren Şirvanşah Halil'in mezarını açtırıp kemiklerini yaktırdı. Şirvanşahlardan elde edilen ganimetler Sünni oldukları için necis addedilerek nehire atıldı.
15 yaşında Akkoyunlu devletindeki taht kavgaları üzerine ikinci seferini Akkoyunlu devletine yaptı. 21 bin kişilik Akkoyunlu ordusunu 7 bin askeri ile mağlub etti ve Tebrize girerek Şahlığını ilan etti, adına hutbe okutup para bastırdı.
Hutbelerde ilk üç halife ile Hz Aişe ve hz Hafsa'ya(r.anhum) lanet okunmasını, okumayanların katledilmesini emir verdi. Hatta kendisine bu kadar ileri gitmemesini söyleyenlere "Kimseden korkmuyorum, Allah ve masum imamlar benimledir. Eğer bir söz söylenir ise kılıcımı çeker ve kimseyi sağ bırakmam" dedi.
Daha sonra İranın tamamını Akkoyunlulardan aldı, bu süre zarfında 40 bin Sünni'yi teşeyyu etmediği için katletti.
İran'dan sonra Irak'ıda işgal eden Şah İsmail orada meşhur Taçlı Begüm ile evlendi. Bağdata girmesi üzerine Şah İsmail'i tebrik etmek için gelen II. Bayezid'in elçilerinin yanında Şah İsmail askerlerinin kuleden atlamasını emrett. Kızılbaş askerler şahlarının emrini bir an bile düşünmeden yerine getirdiler. Tabii elçiler gördükleri bu manzaraları sultanlarına anlatacaklardı.
Dulkadiroğlu Alauddevle'den kız isteyen Şah İsmail'i, Alauddevle Şii olduğu gerekçesi ile reddetti. Bunun üzerine Dulkadiroğulları üzerine yürüyen Şah İsmail, Elbistan'ı yakıp yıktı. Alaudevle'yi sağ olarak ele geçiremesedi iki oğlunu elegeçiren Şah İsmailin onları kebep yaptırıp askerlerine yedirttiği anlatılır.
Muhammed Şeybani Han'ın, Horasan üzerine yürümesi üzerine 1510 senesinde Merv savaşı yaşandı. Buradanda muzaffer olarak ayrılan Şah İsmail, Şeybani Muhammed'i ölü olarak elegeçirdi ve kafatasını Osmanlı Sultanı Bayezid'e gönderdi.
1511 senesinde Şahkulu Babatekeli isyanı yaşandı, bu isyanda Osmanlı sadrazamı dahi öldürüldü. 1512 senesinde Şah İsmail'in halifesi Nur Ali Halife isyan etti. Bu isyanlar güçlükle bastırılsada Anadoluya ciddi zararlar vermiştir.
1514 senesinde yeni Osmanlı tahtına çıkan Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail üzerine yürüdü. 23 ağustos günü yapılan bu savaşta Şah İsmail ağır bir yenilgi aldı, ordusunun tamamına yakınını savaşta kaybetti. Yavuz Sultan Selim, başkent Tebrize kadar girdi isede Osmanlı ordusundaki huzursuzluk nedeni ile çıkmak zorunda kaldı. İdrisi Bitlisi isimli bir Kürt âliminin gayretleri sayesinde Kürdistan bölgesi Osmanlıya sulh yolu ile katıldı.
Yavuz Sultan Selim, İrana son bir bitirici sefer yapmak istiyordu velikin ömrü vefa etmedi 1520 senesinde vefat etti.
Safavîlerin, İranda uyguladıkları Şiileştirme poltikası ise yaklaış yüz sene daha devam edecek ve Şah Abbas'ın yaptığı Sünni katliamları ile İran bu günkü mezhebi duruma gelecekti.
Şah İsmail'in bu kadar etkili olmasının şübhesiz en büyük sebeblerinden birisi Safavilerin bu günkü velayet-i fakih benzeri bir anlayışa sahib olması nedeni ile olmuştur. Safavilere göre posta oturan kişi İmam Ali'yi(r.anh) temsil ediyordu. Bu sebeble 7 yaşında dahi olsa koşulsuz itaat ediliyordu.
Safavilerin, kuruluşta ordusunun ve çekirdek kadrosunun bütük çoğunluğu Türklerden geri kalanının tamamına yakını Dersimli Kürtlerden müteşekkildi. Devlet işlerinde Farsça kullanılsada orduda ve sarayda Azeri türkçesi kullanılıyordu. Burada şunuda eklemek isterim, İran'ın Hz Ömer'e(r.anh) olan düşmanlığını ve Şia itikadını Fars milliyetçiliğine bağlamak, bu noktada anlamsızlaşmaya başlıyor. İran'da bir kısım şii bölgeleri bulunmakla beraber genel olarak sünni bir coğrafyaydı o yıllara kadar. Onların Şiileşmesine vesile olan ordular, Anadolu'dan giden Türkmenlerden müteşekkildi, nitekim bu durum Şah Abbas devrine kadar devam edecekti.
İşte böyle, yüz yıllık bir macerayı bir yazı ile anlatmaya çalıştım. Şah İsmail'den sonrasına pek girmedim, zira önceki dönemdeki katliamlardan ve sağdan solda âlim idhal etmelerden başka bir şey yok.
Selam ve dua ile
Forumda Şia'nın hacca gitmesi üzerine başlatılan bir tartışma dolayısı ile böyle bir yazı yazmak istedim, her ne kadar sürçü lisan etmişsem affola.
İran ile alakalı aleyhte yapılan Arapça yayınlarda "Safavi yayımacılığı" tabiri çok kullanılır. Arapların etkisi ile bizimde kullandığımız olur.
Peki kimdir bu Safaviler?
Safaviler, Azerbaycanda kurulan ve mensublarının çoğu Türk olan başlangıçta Sünni olan bir Sûfî tarikatıdır. Kurucusu meşhur Şah İsmail'in atalarından olan Şeyh Safiyyuddin İshak-ı Erdebili'dir.
Safavîlerin etnik kökeni ila alakalı tartışmalar hala dahi vardır, Türk olduğuklarını söyleyenler Şah İsmail'in şiirlerinin Âzeri Türkçesi ile yazılmış olmasını esas almaktadır. Velakin bu Türk olduklarının değil Türkleştiklerinin delilidir, zira Kürdistan bölgesinde pek çok sahabî neslinden gelen aile vardır ve bunlarda Kürtleşmiştir. Aynı şekilde Memluk Sultanlarının çoğuda Kafkasyalıdır velakin Araplaşmışlardır.
Faruk Sümer'e göre Şeyh Safiyyuddin'in atalarından olan Pîroz/Fîruz denilen Zerrin Külah lakaplı bir kişi vardır. Kürt yada Acem olması muhtemel olmakla birlikte Hüseyin'in(r.a) nesli olduğunu söyleyenlerde olmuştur. Şunu belirtelim, Faruk Sümer asla Şah İsmail'i gayri Türk yapmak istemez.
Azerbaycan yöresinde gitgide taraftarıları artan Safavîler, Şah İsmail'in dedesi Şeyh Cüneyd devrinde devletleşmeye yönelik adımlar attılar. O sırada Osmanlılar ile arası bozuk olan Akkoyunlu Uzun hasan ile ittifak yapan Şeyh Cüneyd, Trabzonu kuşattı velakin Sultan Fatih'in Trabzon üzerine yürüdüğü haberleri gelince Azerbaycana, Futuhat yapmak için gitti velakin ömrü vefa etmedi.
Yerine oğlu Haydar geçti. Şeyh Haydar, tarikatın mezhebini Caferilik olarak değiştirdi ve müridlerine 12 imamı temsil eden 12 dilimli kızıl başlık takdırdı, bundan sonra Safavi Tarikatının müridleri Kızılbaş olarak anılacaktı.
Şeyh Haydarda, Şirvanşahlar üzerine bir sefer düzenledi ve kısmi bir başarı elde etti velakin ikinci seferi esnasında hayatını kaybetti.
Şeyh Haydar'ın yerine, Şah İsmail'in ağabeyi olan Şeyh Ali geçti velakin Şeyh Ali kısa bir müddet sonra Akkoyunlular tarafından öldürüldü ancak öldürülmeden önce Tarikatı, 7 yaşındaki kardeşi olan Şeyh İsmail'e devretmişti.
İsmail ve ailesi uzun müddet Akkoyunlulardan kaçarak yaşadı, daha sonra Gilan'a gitti. Burada caferi fıkhı, tefsir, hadis vb İslamî ilimler ile Savaş tekniklerini öğrendi.
11 yaşında iken Anadoludaki pek çok Türkmen boyunun beyatını onun adına kızılbaş dedeleri topladı. 12 yaşına geldiğinde ilk seferini Azerbaycandaki Şirvanşahlar üzerine yaptı ve başarılı oldu, babasının ölümüne sebebiyet veren Şirvanşah Halil'in mezarını açtırıp kemiklerini yaktırdı. Şirvanşahlardan elde edilen ganimetler Sünni oldukları için necis addedilerek nehire atıldı.
15 yaşında Akkoyunlu devletindeki taht kavgaları üzerine ikinci seferini Akkoyunlu devletine yaptı. 21 bin kişilik Akkoyunlu ordusunu 7 bin askeri ile mağlub etti ve Tebrize girerek Şahlığını ilan etti, adına hutbe okutup para bastırdı.
Hutbelerde ilk üç halife ile Hz Aişe ve hz Hafsa'ya(r.anhum) lanet okunmasını, okumayanların katledilmesini emir verdi. Hatta kendisine bu kadar ileri gitmemesini söyleyenlere "Kimseden korkmuyorum, Allah ve masum imamlar benimledir. Eğer bir söz söylenir ise kılıcımı çeker ve kimseyi sağ bırakmam" dedi.
Daha sonra İranın tamamını Akkoyunlulardan aldı, bu süre zarfında 40 bin Sünni'yi teşeyyu etmediği için katletti.
İran'dan sonra Irak'ıda işgal eden Şah İsmail orada meşhur Taçlı Begüm ile evlendi. Bağdata girmesi üzerine Şah İsmail'i tebrik etmek için gelen II. Bayezid'in elçilerinin yanında Şah İsmail askerlerinin kuleden atlamasını emrett. Kızılbaş askerler şahlarının emrini bir an bile düşünmeden yerine getirdiler. Tabii elçiler gördükleri bu manzaraları sultanlarına anlatacaklardı.
Dulkadiroğlu Alauddevle'den kız isteyen Şah İsmail'i, Alauddevle Şii olduğu gerekçesi ile reddetti. Bunun üzerine Dulkadiroğulları üzerine yürüyen Şah İsmail, Elbistan'ı yakıp yıktı. Alaudevle'yi sağ olarak ele geçiremesedi iki oğlunu elegeçiren Şah İsmailin onları kebep yaptırıp askerlerine yedirttiği anlatılır.
Muhammed Şeybani Han'ın, Horasan üzerine yürümesi üzerine 1510 senesinde Merv savaşı yaşandı. Buradanda muzaffer olarak ayrılan Şah İsmail, Şeybani Muhammed'i ölü olarak elegeçirdi ve kafatasını Osmanlı Sultanı Bayezid'e gönderdi.
1511 senesinde Şahkulu Babatekeli isyanı yaşandı, bu isyanda Osmanlı sadrazamı dahi öldürüldü. 1512 senesinde Şah İsmail'in halifesi Nur Ali Halife isyan etti. Bu isyanlar güçlükle bastırılsada Anadoluya ciddi zararlar vermiştir.
1514 senesinde yeni Osmanlı tahtına çıkan Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail üzerine yürüdü. 23 ağustos günü yapılan bu savaşta Şah İsmail ağır bir yenilgi aldı, ordusunun tamamına yakınını savaşta kaybetti. Yavuz Sultan Selim, başkent Tebrize kadar girdi isede Osmanlı ordusundaki huzursuzluk nedeni ile çıkmak zorunda kaldı. İdrisi Bitlisi isimli bir Kürt âliminin gayretleri sayesinde Kürdistan bölgesi Osmanlıya sulh yolu ile katıldı.
Yavuz Sultan Selim, İrana son bir bitirici sefer yapmak istiyordu velikin ömrü vefa etmedi 1520 senesinde vefat etti.
Safavîlerin, İranda uyguladıkları Şiileştirme poltikası ise yaklaış yüz sene daha devam edecek ve Şah Abbas'ın yaptığı Sünni katliamları ile İran bu günkü mezhebi duruma gelecekti.
Şah İsmail'in bu kadar etkili olmasının şübhesiz en büyük sebeblerinden birisi Safavilerin bu günkü velayet-i fakih benzeri bir anlayışa sahib olması nedeni ile olmuştur. Safavilere göre posta oturan kişi İmam Ali'yi(r.anh) temsil ediyordu. Bu sebeble 7 yaşında dahi olsa koşulsuz itaat ediliyordu.
Safavilerin, kuruluşta ordusunun ve çekirdek kadrosunun bütük çoğunluğu Türklerden geri kalanının tamamına yakını Dersimli Kürtlerden müteşekkildi. Devlet işlerinde Farsça kullanılsada orduda ve sarayda Azeri türkçesi kullanılıyordu. Burada şunuda eklemek isterim, İran'ın Hz Ömer'e(r.anh) olan düşmanlığını ve Şia itikadını Fars milliyetçiliğine bağlamak, bu noktada anlamsızlaşmaya başlıyor. İran'da bir kısım şii bölgeleri bulunmakla beraber genel olarak sünni bir coğrafyaydı o yıllara kadar. Onların Şiileşmesine vesile olan ordular, Anadolu'dan giden Türkmenlerden müteşekkildi, nitekim bu durum Şah Abbas devrine kadar devam edecekti.
İşte böyle, yüz yıllık bir macerayı bir yazı ile anlatmaya çalıştım. Şah İsmail'den sonrasına pek girmedim, zira önceki dönemdeki katliamlardan ve sağdan solda âlim idhal etmelerden başka bir şey yok.
Selam ve dua ile