Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Nasreddin Hoca Fıkraları Oyunu

raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Nasreddin Hoca hayvanlarına ağır yükler yükleyip onlara eziyet eden köylülerine iyi bir ders vermek istemiş. Bir gün eşeğine binerek köy meydanında dolaşmaya başlamış. İşin garibi dolu bir çuvalı da sırtına vurmuş, öyle geziyor. Şaşırıp sormuşlar :
- Yahu Hoca Efendi, hem eşeğin üzerindesin, hem çuvalı sırtında taşıyorsun. Nasıl bir iş bu ?
Hoca cevabı yetiştirmiş hemen :
- Zavallı hayvan, demiş. Zaten gece gündüz demeden hizmet ediyor bana. Sırtına bindiriyor, yüklerimi taşıyor, değirmeni çeviriyor. Bu kadar hizmetlerinden sonra dolu çuvalı da ona yüklemek istemedim. Bu yüzden ben vurdum sırtıma.
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Nasreddin Hoca Fıkralarının Tasavvufî Yönü / Hüseyin ÖZCAN

Türk milletinin bilge şahsiyetlerinden olan Nasreddin Hoca; halk dilinde, duygu, tefekkür, mizah ve hoşgörümüzü gösteren “fıkra” türünün öncüsüdür.

Başta Türk ülkeleri olmak üzere Dünya’nın birçok ülkesinde tanınan Nasreddin Hoca, sosyal hayatta karşılaşılan içinden çıkılmaz güç işleri, aklı, bilgisi ve hazır cevaplılığıyla mizahi biçimde çözen, güldüren ama güldürürken düşündüren keskin Türk zekâsının sembolü aktüel bir tiptir.1

Nasrettin Hoca, Sivrihisar yöresinde 1208 yıllarında doğmuştur. Babası Hortu köyü imamı olan Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun’dur.

Nasreddin Hoca ilk derslerini babasından almıştır. Daha sonra Sivrihisar Müftüsü Hasan Efendi’nin ‘Mecmua-yı Maârif’ adlı tamamlanmamış eserinden, hocanın Mutasavvıf Seyyid Muhammed Hayrânî’nin talebesi olduğunu ve hocasının Akşehir’e göçmesi dolayısıyla onun da Akşehir’e eğitim için gittiğini öğrenmekteyiz.2

Önce Sivrihisar’da medrese öğrenimi gören Nasreddin Hoca, babasının ölümü üzerine Hortu’ya dönerek köy imamı oldu. 1237’de Akşehir’e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrânî ve Seyyid Hacı İbrahim’in derslerini dinledi. Bir rivayete göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca şekline dönüşmüştür. Onun hayatıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır.

Nasreddin Hoca sağlam bir İslâm inancına, köklü bir dinî bilgiye, ciddî bir ahlâkî yapıya sahiptir. Tasavvuf kültürüne de vâkıf olan hoca, birçok tarihî yazma eserlerde evliyalar arasında zikredilir. Nasreddin Hoca, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde “hakîm ulu bir can” olarak tanıtılır.

Nasreddin Hoca ile ilgili en eski kaynak olan Ebu’l-Hayr Rûmî’nin Saltuknâmesi’nde (M. 1495) Sarı Saltuk, Nasreddin Hoca’ya bir hediye göndererek dua talebinde bulunur. Hoca evde olmadığı için hocanın hanımı, onun yerine dua eder. Bu duanın bazı cümleleri şu şekildedir: “.. dünyada fâsık, fâcir ile alâka eyleme, ve dahi kötü kişiye karşı kendini ve hem malını güvenip emanet etme ve dilinden tevbe ve istiğfarı koma, kendin için isteyeceğini başkası için de iste, Allah’tan korkup Rasül’den utanasın ve ahiret için burada güzel amel işleyesin, yaramaz işlerden kaçasın, günahlarını çoğaltmayasın ki gönlün kararmasın. Böylece gönül aynanda gizli sırları keşfedebilesin, Hakk’ı müşahede edebilesin.3

Nasreddin Hoca, Milâdî 1284 tarihinde Akşehir’de vefat etmiştir. Türbesi üzerindeki yazıda “ Yazı bâkî, ömür fânî, kul âsî, Rab affedicidir.” sözleri yer almaktadır. Nasreddin Hoca’nın sosyal hayatla ilgili fıkraları zengin bir konu çeşitliliği göstermekte, toplum hayatının hemen hemen bütün alanlarını kapsamaktadır. Bunların çoğunda mizahıyla, güler yüzüyle ders veren bir halk eğitimcisinin olumlu davranışını görürüz.4

Nasreddin Hoca bir çok fıkrasında halkımızın meselelerini pratik bir şekilde hâllederek hadiseler karşısındaki tavrı ve eleştiri becerisi, kullandığı dili ile Anadolu insanının duygularına tercüman olmuştur.

Nasreddin Hoca’nın temsil ettiği sıradan bir kurnazlık değil imbiklenmiş zekânın arkasında doğruyu, iyiyi, güzeli, sabır ve dürüstlüğü telkin eden bir akıl yürütme sistemidir.

Nasreddin Hoca fıkralarının temel özelliklerinden birisi de sözlü geleneğe uygun olarak kısa, açık, yalın ve özlü olmasıdır. Bu fıkralar, Türkçemizdeki halk söyleyişleri için zengin bir kaynak durumundadır. Diyaloglarda da söz uzatılmadan gaye kısa bir şekilde anlatılmıştır. Nasreddin Hoca’nın ağzında vurucu sözler kalıplaşmıştır. Bu kalıplardan ipe un sermek, bindiği dalı kesmek, kazın ayağı, kuşa benzemek, vb. bir çoğu özlü söz ya da deyim olarak kullanılmaya başlamıştır.5 Birçok fıkrada insanların ibret alacağı konular sembollerle anlatılır: “Ye kürküm ye, kürküm eski sözüm geçmez” ifadeleriyle toplumun gerçeğe değil dış görüntüye önem verdiği eleştirilir. “Kazan doğurdu, kazan öldü” fıkrası çıkarını koruma uğrunda tabiatın kanunlarına karşı gelmeyi eleştirir.6

Nasreddin Hoca’nın fıkralarında, halkı eğiten ve ona ders veren yaklaşımlar bulunmaktadır. Anadolu insanının birçok meseleyi Nasreddin Hoca’nın dilinden, ağzından ifade etmekten hoşlanması onun aklı ve zekâsı ile ilgili meseleleri yargılaması, hükme bağlaması, tenkid etmesi, üzerinde ciddiyetle durulması gereken ayrı bir mevzudur. Çünkü bu ortak güç, halkın ortak gücüdür, Nasreddin Hoca kalıbı içinde aksedişidir. Nasreddin Hoca’nın şahsiyetinde şekillenen Türk halk düşüncesi, dünya görüşü, insan anlayışı ve cemiyet hayatında cereyan eden olaylara karşı alınan tavır ve tutumların genel yapısı fıkralara yansımıştır. Nasreddin Hoca’ya bağlı olarak anlatılan fıkralar âdeta Türk düşüncesinin olukları, çeşitli ifade kalıpları gibidir. Bu sebeple de Nasreddin Hoca, bir fıkra tipi olduğu kadar, Türk düşüncesini, dünya görüşünü, insan anlayışını en iyi şekilde anlatan, ifade eden bilgemizdir. 7

Nasreddin Hoca’nın fıkralarını tasavvufî açıdan yorumlayan eserler de yazılmıştır. Bu eserlerden birisi de “Hoca Nasreddin Latifesiyle Burhaniye Tercümesi” adlı Mevlâna’nın torunlarından Seyyid Burhaneddin Çelebi’ye ait olan eserdir.

Nev’izâde Atâyî’nin ‘Sohbetül-Ebkâr’ adlı eserinde Nasreddin Hocaya ait şu fıkra yer alır: Kapalı bir çeşmenin tıkacını şuursuzca açan hoca, üstünü başını berbat eder. O, bundan güzel bir netice çıkarır: Boşboğaz cahil bir kişinin söylediği şuursuz bir söz, tıkacı açılmış çeşmeye benzetilir. Böyle bir söz temiz bir insanı kirletir. Haksız dedikodulara sebep olur. Herkesin bildiği gibi Nasreddin Hoca eşeğe ters biner. Bundan kasıt nefsin dediğini yapmamak, onun zıddına hareket etmektir. Zira nefis, ruhun bineğidir.

Bir Nasreddin Hoca fıkrasında, Dünyanın bir kocakarı olduğu ama onun cazibesinin kişiyi aldatıp kendini sattırdığı ifade edilir. Göle yoğurt çalmak, birçok kişiyi irşad etmeye çalışmak olarak, eşeğe alfabe öğretmek nefsi ilâhi bilgi ile eğitme, terbiye etme, ipe un sermek, ömrü heba etmek şeklinde şerh edilir.

Bir başka Nasreddin Hoca fıkrası ve buna yapılan tasavvufî yorum şu şekildedir: Bir gece rüyasında Nasreddin Hoca’ya dokuz akçe para vermişler. Hoca, hele on akçe olsun diye ısrar etmiş derken uyanıp bakmış ki elinde bir şey yok. Gözlerini tekrar kapatarak elini uzatan Hoca, “Getir dokuz akçe olsun.” demiş. Bu fıkranın tasavvufî izahı şu şekildedir: Bu fani dünya bir rüya âlemi gibidir. Kavga ve dövüşle daha çok kazanmak için çalışmanız boşunadır. Elinizde iken sadaka ve hayratta bulunun, uyandığınız vakit eliniz boş çıkmasın.

Bir başka fıkrada Hoca bir bahçeye girer. Bahçedeki sebzeleri çuvalına doldururken mal sahibi gelerek: ‘Burada ne yapıyorsun?’ diye sorar. Hoca: ‘Beni bir rüzgâr buraya attı!’ der. Bahçe sahibi: ‘Peki bu sebzeleri kim kopardı?’ diye sorar. Hoca: ‘Rüzgâr şiddetli olduğundan, beni oradan oraya attı ben de onlara tutundum, bu yüzden koptular.’ der. Bostancı: ‘Peki bunları çuvala kim doldurdu?’ deyince Hoca: ‘İşte ben de onu düşünüyordum.’ der. Fıkra şu şekilde yorumlanır: Gerçek hayata göre, bir gölge bir hayal gibi olan bu dünya hayatında, düşünmeden, helâl haram demeden, yarını düşünmeden tûl-i emel ile çalışan rızık toplayan kimseler, yarın bağbânı hakikî olan Cenab-ı Kibriya’nın divanında öyle eğri büğrü sözleri kabul olunmayacağından, bu duruma düşmektense şimdiden tefekkür edip tedbir almalıdırlar.

Bir başka fıkrada; Nasreddin Hoca: “Ey Müslümanlar Hak Tealâ’ya şükredin ki deveye kanat vermemiş. Eğer vermiş olsaydı evlerinize yahut bahçelerinize konarak başlarınızı yıkardı.” demiş. Yani Hak Tealâ’nın azâmet ve ihsanını müşahede edin her kuluna mal ve mansıp vermediğine şükredin. Zira, herkesin kabiliyetine göre ihsan olunur. Farklı bir fıkrada Nasreddin Hoca bir gün uzak bir yerden gelirken merkebi gayet susamış. Birden önünde gölü gören eşek hemen göle doğru koşmaya başlamış. Yüksek bir yerden inilen göle hızla ilerleyen eşek tam düşecek gibi iken göldeki kurbağalar ötmeye başlamış. Eşek de ürküp geriye kaçmış. Hoca eşeği tutup kurbağalara hitaben: “Aferin göl kuşları deyip göle üç para atarak varın bununla helva alın yiyin” demiş. Bu fıkranın tasavvufî yorumu olarak “Sizlere ve mallarınıza bir ziyan gelmezse Allah’a şükredin. Sadaka verip ihsan edin, zira vereceğiniz sadaka nice belâları ve kazaları defedip sizleri sûrî ve manevî tehlikeden kurtarıp ömrünüzü ve malınızın çok olmasına delâlet eder.”8 denmiştir.

Nasreddin Hoca nüktedanlığı ile Batılıların da dikkatini çekmiş, etkilenmeler sonrasında onun fıkraları ile Batıdaki bazı fıkralar arasında benzerlikler tespit edilmiştir. Kimi zaman Batıda karikatür sanatçılarına ilham kaynağı olmuş Nasreddin Hoca fıkralarımız da vardır. Sözgelimi, eşeğine binen Hoca heybesini omzuna koyar ve bunun sebebini soranlara: “Zavallı hayvan, beni zor taşıyor, bir de heybeyi mi taşısın?” der. Fransız karikatür sanatçısı bu konuyu şöyle işliyor: Birisi tartılırken paltosunu çıkararak koluna almıştır, basküldeki rakamın aynı kaldığını görünce şöyle der: “Tuhaf şey, paltomu çıkardığım hâlde, kilom değişmedi!”9

Mevlana’nın tasavvuf eğitiminde musiki ne ise, Nasreddin Hoca’nın irşadında mizah odur. Onun mizahı, dinî, edebî ve ahlâkî mesajlar içerir.10

Görüldüğü gibi Nasreddin Hoca fıkraları, görünen yüzü dışında derin manalar içermektedir. Tasavvufî bir kültüre sahip olan Hoca, fıkralarında kullandığı sembolik bir dil ile birtakım mesajlar vermiştir. Nasreddin Hoca’nın, hayatını incelediğimizde aldığı eğitim ve görevlerin bu tür allegorik anlatımları yapabilecek bir altyapıya sahip olduğunu görüyoruz. Birçok tarihî yazma eserlerde Nasreddin Hoca fıkralarının tasavvufi şerhlerinin yapılması ve halk tarafından hikmetle okunması, fıkraların bu ilk bakışta görülmeyen dünyasına olan ilginin bir sonucudur.

Nasreddin Hoca, bahsi geçen fıkralarındaki bazı sembol varlıkları, kanaatimizce, şuurlu olarak kullanmıştır. Onun fıkralarındaki temel figür, güldürürken düşündürmek şeklinde öne çıkar. Dolayısıyla fıkraları sadece gülme adına söylenmiş vak’alar, Nasreddin Hoca’yı da bir komedyen gibi görmek, yanlış bir yaklaşım olacaktır.

Nasreddin Hoca’nın fıkralarını okurken, fıkraların arka planındaki kastı
anlamaya çalışmamız gerekir.
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Nasreddin Hoca Hakkında Kim, Ne Demiş?

"…Nükte tavzih için, meseleleri iyice açıklamak maksadına matuf olarak yapılır. Sadece muhatapları güldürmek bahanesiyle "Bakın, size bir nükte anlatayım.. bir tane daha..” demek gevezelik ve münasebetsizlik olur. Bazen, mesela, Nasreddin Hocadan bir nükte anlatırsınız. Ama o nükte, temel mantığınızda, fikrinizdeki ve konuşmanızdaki bir boşluğu doldurmak için olmalıdır. Yoksa nükte yapılmaz, fıkra anlatılmaz şeklinde anlaşılmamalıdır.” Kırık Testi, M.F.GÜLEN.

İlhan Başgöz
"…En az 500 yıldan beri onun fıkralarını dinleyerek, beslenerek büyümüşüz. Bu etki çocuk çoluk, genç ihtiyar hepimize işlemiş. Böylece Nasreddin Hoca'yı Türk halkı yarattığı kadar, Türk halkını da Nasreddin Hoca yaratmıştır…”

Adnan Binyazar
"…Nasreddin Hoca, her kesim halkın; koylunun kentlinin, varsılın yoksulun çelişkilerini, düşüncelerini, eleştirilerini dile getirir. Fıkralarda yerellik, sınıfsallık özelliği önemli bir ayrılık yaratmakla birlikte, Nasreddin Hoca'da bu görülmez. Başta komşu ülkeler olmak üzere, bütün dünyada tanınmasının, yaygınlaşmasının nedenini, onun bu evrensel yönünde aramak gerekir…”

Ahmet Caferoglu
"…Bu aziz halk evladının sarığında şehir, yani yerleşik, küçük eşeğinde ise göçebe Türk yasayışının bağdaştırılmak istendiğini sezmekteyim. Bu yolla Hoca'mız keçe medeniyeti ile balçık medeniyetini kendi şahsında kaynaştırmış bir şövalyedir.”

Ziya Gökalp
"…Nasreddin Hoca, Türk nekre güllüğünün en yüksek simasıdır.” [Nekre: hoşa giden, gülünç, ince bir alay içeren söz]

Abdulbaki Gölpınarlı
"…Halk Hoca'dır…Hoca, halkın muhayyilesinde; halk, icap edince öz nefsine bile onun nüktesiyle çatıyor, onun diliyle sözler sarfediyor. Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun dediği gibi yakın zamanda bir gün Hoca, otobüse, dolmuşa da binecek, taksiye de binmek isteyecek mutlaka.”

Rostislav Holthoer
"…Hoca'nın dünyanın başka yörelerindeki fıkralarda ve masallarda yaşaması pek muhtemeldir. Ortadoğunun pek çok ülkesi Hoca'yı kendi malı yapmak istiyor. Ama türbesi Türkiye'de Akşehir'de bulunuyor. Ne var ki, kişiliği ve ünü bu kentle sınırlı değildir. Kendisi kozmopolit olup zamanların ötesinde bulunmaktadır.”

Fuat Köprülü
"…O, bizim en asli mahsullerimizden biridir.” [Fuat Köprülü, Nasreddin Hoca'nın tarihi kişiliğiyle ilgili araştırmalara ilk öncülük eden kişidir. A. Kabacali, 1991]

Şükrü Kurgan
"…Anadolu Türk mizahı, yorgun bir zihnin düşüncelerini boşaltan, dilimizin güçlü bir deyimi ile "lala-paşa eğlendiren” başıboş bir mizah değildir. Nasreddin Hoca mizahı, Türk halkının sorunları ile beraber yürüyen, toplum eğitimine yönelmiş, yapıcı bir mizahtır. Türk halkı, yüzyıllar boyunca dertlerini bu mizahla avutmuş, sevinebildiği mutlu günlerde de, bu mizahın sevinci ile yasamıştır…Bu ‘Nasreddin Hoca sevinci ile yasamak', hafif olmak, işleri şakaya almak demek değildir, sadece güler yüzü ciddiliğe engel saymamak, yani Türk halkı gibi ‘güler yüzle ciddi olmak' demektir…”

Anna Masala
"…Nasreddin'in vücudu türbesinde istirahat etmekteyse de ruhu hiçbir zaman ölmemiştir. Hatta gerçek mucize şudur: Bütün dünya ondan bahsetmekte, edebiyatçılar ondan bahsetmekte, toplumlar ondan bahsetmekte, halk onu kendi gizli koruyucusu olarak tanımakta ve hikayeleri rüzgar gibi yayılıp, ekmek gibi kabarmaktadır. Gelecek nesillerin bu ekmekle uzun zaman beslenecekleri şüphesizdir…”

Aziz Nesin
"…Doğumundan önce de, ölümünden sonra da yasamış insan Nasreddin Hoca'dır. Ölümünden sonra yasamış başka tarihsel ve toplumsal kişiler vardır, ama ölümünden önce de yaşamış olan dünyadaki tek insan Nasreddin Hoca'dır…” "..Nazım Hikmet, Hoca'yı gülen değil, ağlayan insan sembolü olarak göstermiştir. Nasreddin Hoca fıkralarının özünde gözyaşı vardır. Türk halkı bu fıkralara, ağlamanın yerine, gülmüştür. Çünkü Nasreddin Hoca yalnız alay etmekle yetinmemiş, ezilen halkın da kaltabanlığı, o çürümüş toplumdaki korkaklığı, ikiyüzlülüğü, yüreksizliği, sahteciliğiyle de alay etmiştir. Aslında Nasreddin Hoca derken, Türk halkının kendisini anlamaktayız. Böylece Türk halkı, kendi kendisiyle alay edebilme olgunluğunu göstermiştir. Goethe, ‘Kendi kendisiyle alay edemeyen, olgun insan olamaz' der. Türk halkı, yüzyıllar boyunca yarattığı Nasreddin Hoca'nın toplumsal kişiliğinde, bir yandan ezenlerle alay ederken, bir yandan da kendi kendisiyle alay ederek, çöküntü nedeninde kendisinin de sorumlu olduğunu, payı bulunduğunu göstermiştir…”

Cahit Tanyol
"…bu fıkralarda bireysel tek bir iz dahi bulmak mümkün değildir. Hoca'da belli bir aptal kişi değil, belli bir aptallığımız ve bönlüğümüz hicvedilir.”

Fikret Turkmen
"…Karşımıza, Türkistan'dan Macaristan'a Sibirya'dan Kuzey Afrika'ya kadar Türklerin ayak bastığı her yerde Nasreddin Hoca çıkmaktadır…”
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
NASREDDİN HOCA DAN ÇOCUKLARIMIZA FIKRALAR

İnşallah
Açıklama: a) Tedbirli olmanın önemi ve tedbir alındıktan sonra Allah’a tevekkül etmenin gereğini anlatır. b) Yalan söylemenin ve savsamanın ne kadar kötü olduğunu anlatır. Not: İnşallah, Allah’ın izniyle anlamında kullanılmaktadır.
Hoca evde karısıyla beraber oturmuş ertesi günün planını yapıyordu. Karısına dedi ki:
- “Eğer yarın hava güzel olursa ormana ağaca giderim, iyi olmazsa hamama.” Karısı Hoca’yı uyarmış:
- “İnşallah de Hocam.” Hoca:
- “Hanım ne var bunda yarın hava ya iyi olur ya kötü ne var bunda.” Ertesi gün olur ve sabah namazından sonra bulutsuz ve güneşli havaya gören Hoca keyifle ormanın yolunu tutar. Köyden epeyce uzaklaşmıştır ki askeri bir birlikle karşılaşır. Askerler Hoca’dan komşu kasabanın yolunu tarif etmesini isterler fakat askerlerle uğraşmak istemeyen Hoca bilmiyorum deyince komutan Nasreddin Hoca’ya:
- “Kavuğundan utan bir de yalan söylüyorsun! Çabuk düş önümüze ve en kısa yoldan bizi Sivrihisar’a götür!” diye hep kızar hem de yolda rehberlik etmesini emreder. Hoca askerlerle birlikte onca yolu teper ve Sivrihisar’a ulaşıp serbest kalınca tekrar evinin yoluna koyulur. Bu sırada nereden geldiği belirsiz kara bulutlar güneş batmadan her yeri karartırlar. Bir şimşek ardına bir gümbürtü, rüzgâr fırtına derken bardaktan boşanırcasına yağmur başlar. Ancak gece yarısından sonra eve varabilen Hoca ayaklarına karasular inmiş, yarı ölü vaziyette kapının eşiğine yığılır. Kapının tokmağına güçlükle dokunur. Karısı içerden “kim o ?” diye seslenince, Hoca binbir güçlükle:
- “İnşallah benim karıcığım.” diyebildi.

Halep Oradaysa Arşın Burada
Açıklama: a) Yalan söyleyerek kendinde bulunmamayan özellikleri insanlara varmış gibi anlatılmasının yanlışlığı ve hakikatin ortaya çıkınca ne kadar mahcup olunacağı b) Palavracı insanlara itibar edilmemesi. Not: Halep, Osmanlı devleti döneminde ortadoğu şehirlerindendir. Arşın, günümüzde kullandığımız metre gibi uzunluk ölçme birimidir.
Palavracının biri başına topladığı üç beş cahile karşı övünüp duruyormuş:
- “İşte ben güçlü ve maharetli bir adamım. Halep’te bulunduğum sıralarda altmış arşın uzağa atlamış bir kimseyim!..” Nasreddin Hocada bu sırada oradan geçiyormuş. Palavracının yanına yaklaşıp :
- “Yaa demek sen altmış arşın atlarsın. Haydi atla da görelim.” Adam hık mık etmiş.
- “Ama ben Halep’te atladım.” demiş. Hoca kızmış :
- “Canım Halep oradaysa arşın burada.”

Hırsızın Bunda Hiç Suçu Yok mu?
Açıklama: a) Tedbirli olunmadığı takdirde kötüniyetlilerin hedefi olunabileceği. b) Gerçek dostluğun kötü zamanlarda maddi manevi desteklemeyi gerektirdiği.
Günün birinde hırsızın biri Nasreddin Hoca’nın evine girmiş ve ne bulduysa hepsini yanına almış gitmiş. Hoca’nın arkadaşları evi yalnız bıraktığı ve kapıyı sıkı kapamadığı için ona katıla katıla gülmüşler. Nasreddin Hoca buna daha fazla dayanamamış ve:
- “Pekâla, pekâla! Ben suçluyum ama hırsıza ne oluyor? Onun bunda hiç suçu yok mu?”

Baklava
Açıklama: a) Başkalarının malına göz dikmemek gerektiği. b) Fırsatçı kimselere karşı malını koruması gerektiği
Hoca akşamleyin eve doğru yürürken, baklava seven bir köylüyle karşılaşır.
- “Hocam, biraz önce bir adam büyük bir tepsi baklava götürüyordu…”
- “Bana ne!”
- “Fakat adam tepsiyi sizin eve götürüyordu.”
- “O zaman sana ne!”

Üzerine
Açıklama: a) Birliktelik yanlız olmaktan iyidir. b) Birlikten güzellik ve güç doğar. c) Görev ve sorumluluk paylaşımının önemli ve faydası. d) Güzel birliktelikten ayrılmanın zararı
Hoca, arkadaşlarıyla şirin bir köye gezmeğe gitmiş. Akşama kadar yiyip içerek eğlenmişler. Burasını pek beğenen arkadaşları, her biri bir yemeği üzerine almak şartıyla birkaç gün daha kalmağa karar vermişler. Kafileden birisi:
- “Böreği benim üzerime!” demiş. Ötekisi:
- “Eti benim üzerime!”
- “Meyvesi benim üzerime!” demiş. Herkes üzerine bir yemek alırken Nasreddin Hoca:
- “Arkadaşlar, bu ziyafetler aylarca bile sürse buradan ve aranızdan ayrılırsam Allah’ın lâneti de benim üzerime!…”

Suyunun Suyu
Açıklama: a) İyilik yapılırken nelere dikkat edilmesi gerektiği. b) Yapılan iyiliğin iyilik olarak kalabilmesi için sonraki davranışlarında tamamlayıcı ve ölçülü olması. c) Misafirlikte ölçülü olunması.
Günün birinde komşu köyden Ahmet adında biri elinde hediye bir tavukla çıkagelir ve o akşam Hocanın evinde misafir olur. Bir hafta sonra Ahmet’in arkadaşı olduğunu söyleyen bir başka kişi yine gelir ve Hoca onu da evinde bir gece en güzel şekilde ağırlar. Bir zaman sonra Ahmet’in arkadaşının arkadaşı olduğunu söyleyen biri daha gelir, Hoca onu da sofraya oturtur ve önüne bir kase sıcak su koyar. Bu işe şaşan adama Hoca tebessümle:
- “Bu Ahmet’in tavuğunun suyunun suyu” der.

Marifet
Açıklama: a) İnsan çok şey bilebilir ama her şeyi bilemeyebilir. b) Bilmediği şeyi bilen birine sorarak öğrenmenin önemi. c) Bilgi sahibi insanlara saygı gösterilmesi. d) Bilginin onda dokuzunun edeb olduğu. Not: Kavuk, özel kumaşlardan yapılan biçim ve boyutuna göre sosyal statüyü gösteren bir giyecektir.
Bir adam, elinde çok karışık elyazması farsça yazılmış bir mektup
- “Hocam, şu mektubu bana bir okusana.”der. Hoca bakmış elyazısı çok karışık evirmiş çevirmiş okuyamamış adama geri vermiş. Adam şaşırıp, Hocanın okuması yok zannederek:
- “Ayıp Hoca, ayıp! Benden utanmıyorsan başındaki koca kavuğundan utan!.” demiş. Bunun üzerine Hoca kavuğu çıkarıp adamın kafasına geçirerek:
- “Madem ki iş kavuktadır: Haydi giy de şunu, kendin oku bakalım mektubunu.”

Güneş mi Yoksa Ay mı?
Açıklama: a) Her şeyin kendine göre bir önemi vardır. c) Değerlendirme yaparken etraflıca bilgi sahibi olmak gerekir. Güneşin ışığı kendindendir ama ay güneşten gelen ışığı yansıtarak güneşin dünyanın diğer tarafını aydınlattığı anda karanlık kalan tarafa en azından insanlara yollarını bulabilecek kadar ışık yansıtır.
Günün birinde öğretmen sınıfta Nasreddin’e sormuş:
- “Anlat bana bakalım, güneş mi yoksa ay mı bizim için daha önemlidir?” Nasreddin cevabı:
- “Tabii ki ay, zira güneş gündüz parlar. Fakat ay buna karşılık gece parıldar ve bize yolumuzu gösterir”.

Düşünür
Açıklama: a) Konuşmanın ölçüsü. b) Düşünmenin konuşmadan daha önemli olduğu. c) Düşünülerek yapılan konuşmanın faydası. Not: Akçe, eskiden kullanılan bir para birimidir.
Tavuğu 5, papağanı 50 akçeye satan adama Hoca sorar.”
- “Hemşerim bu nasıl kuş 50 Akçe istersin?”
- “Hocam bu kuşa papağan derler ve ve insan gibi konuşur.” Bunu duyan Hoca hemen eve koşar, kümesten hindisini kaptığı gibi pazara döner ve başlar bağırmaya.
- “Bu gördüğünüz kuş sadece 100 Akçeye, gel, gelll!” Herkesten çok papağan satan şaşar bu işe ve Hoca’ya sorar:
- “Hocam 100 Akçe çok değil mi bir hindi için?” Hoca:
- “Sen 50 ye satıyorsun ama”
- “Dedim ya hocam benim kuş konuşur ama”
- “Öyleyse, benimki de düşünür!”

Büyük Farklılık
Açıklama: a) Gerçek erdem bildiğini zorluklara katlanarak insanlık yararına kullanmaktır. Vaaz: Bilgili kişilerin iyiliklerin yapılması ve kötülüklerden uzak durulması için nasihatta bulunması
Hoca, namaz kıldırıp vaaz vermek için üç günlük uzaklıktaki bir köye gitmiş, bir ağanın evine konuk olmuş. Ağa, Hoca’ya bir şey okutmuş, sonra aynı şeyi kendisi okumuş. Hoca’ya bir satır yazı yazdırmış, altına aynı yazıyı kendi de yazmış. Sonra demiş ki:
- “Gördün ya, sen okudun, ben de okudum. Sen yazdın, ben de yazdım. Sana ne hacet, aramızda ne fark var?” Hoca:
- “Dur demiş, aramızda büyük bir fark var: ben üç günlük yolu, yarı aç ve yaya geldim, sense burada rahat huzur içinde yan gelip yatıyorsun.

Para İlişkisi
Açıklama: Paranın hayattaki yerini anlatır.
Cimrinin biri, Hoca’ya, “ Hocam demek parayı sende seviyorsun, fakat neden?” Hoca hemen cevap verir:
- “Adamı, senin gibilere muhtaç etmez de ondan.
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Eski İfadelerle Fıkralar

KÖNE AY NEME EDERLER
Günlerin birinde Ependiden:
–Taze ay doganda könesini neme ederler diyip sorapdırlar.
Onda Ependi:
–Oni owunjak- owunjak kesişdirip ildız ederler diyip jogap beripdir.

(ESKİ AYLARI NE YAPARLAR? :
Bir gün Hoca’ya:
–Yeni ay doğunca eskisini ne yaparlar? Diye sorarlar.
Hoca: Kırpıp kırpıp yıldız yaparlar, der.)

KİMİN YAŞI ULI
Ependi oglanka biri ondan :
-Kimin yaşı ulı: Seninkimi ya doganınki diyip sorapdır. Onda Ependi:
-Öten iyl-a ejem doganımın menden bir yaş uludıgını aydıpdı.
Şonun üçinem indi bu iyl biz eşit bolıyarıs diyip jogap beripdir.

(KİMİN YAŞI BÜYÜK ? :
Hoca çocukken biri, ona:
-Hangimizin yaşı büyük? Senin mi, yoksa ağabeyinin mi, diye sorar. Bunun üzerine Hoca:
-Geçen yıl annem, ağabeyimin benden bir yaş büyük olduğunu söylemişti. Bu yıl artık ikimiz, yaşıt oluyoruz, diye cevap verir.)
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Söyle BAri
Hoca ormana gitmiş.Oturmuş bir dalın üstüne, başlamış kesmeye.Aşağıdan geçen bir yolcu Hoca'ya seslenmiş:- Be adam! İnsan oturduğu dalı keser mi ? Şimdi düşeceksin.Hoca adama aldırmamış; işine devam etmiş.Az sonra dal kırılmış.Hoca, cumburlop düşmüş.Düştüğü yerden perişan seslenmiş:
-Düşeceğimi bildin ne zaman öleceğimi de söyle bari.
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAHIN RAHMETİ
Yağmurlu bir günde Nasrettin Hoca pencereden dışarı bakarken komşusunun koşa koşa yağmurdan kaçtığını görür pencereyi açar :
-Hey Ahmet Efendi, birde hacı olacaksın rahmetten kaçılır mı?, der.
Zavallı adam eli mahkum sırılsıklam olur. Ertesi gün hocanın komşusu hocayı yağmurdan kaçarken görür ve hocaya bir ders vermek ister :
-Hoca Hoca dün bana diyordun bugün sen neden rahmetten kaçıyorsun, der.
Hoca hiç durmadan yoluna devam eder ve komşusuna şöyle der :
-Ben rahmetten kaçmıyorum sadece allahın rahmetine basmamak için çabalıyorum.
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Sıkarken
Nasrettin hoca bir gün yolun kenarında kedisini yıkıyomuş.Yoldan geçen arkadaşı hocaya:
-Hocam kediyi yıkama ölür.
demiş.Hoca aldırış etmemiş ve yıkamış.Arkadaşı dönüşte hocayı tekrar yolun kenarında görmüş.Kedi ölmüştü. adam:
-Hocam ben size kediyi yıkamayın ölür demedimmi? demiş.Hoca:
-Ben kediyi yıkarken ölmediki sıkarken öldü demiş.
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Yarasaydı, sahibine yarardı
At nalının insanlara uğur getirdiğine inanan biri, Hoca’ya sormuş:
- “Hocam, at nalı insana uğur getirirmiş, evin kapısına assak günah olur mu?” Böyle hurafelerin dine aykırı olduğunu her zaman anlatan hoca, bu sefer farklı bir yöntemle cevap vermiş:
- “Eğer uğur getiriyorsa, asabilirsin. Ama bence getirmez. Çünkü atlarda bir değil, dört nal olmasına rağmen şimdiye kadar bir faydası olduğunu görmedim aksine akşama kadar yediği kamçının, taşıdığı yükün ve koşturulduğu yolun hesabı yoktur.”
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Hoca ile Hakim
Hoca, Sivrihisar'da hatip iken, Hakim ile kavga eder, nasılsa hakim döşeğinde ölümle pençeleşmektedir. Hocaya:
- "Gel, telkin ver", derler. O da:
- "Başka bir hoca bulun, o benimle kavgalıdır, sözümü tutmaz!"

Hepsini
Zengin bir adam Hoca’yla alay etmek için:
- “Hocam sen bu kitapların hepsini okuyor musun gerçekten?” Der. Hoca:
- “Senin kaç evin ve koyunun var?” diye sorunca, adam:
- “O kadar çok ki sayısını ben bile bilmiyorum.” Deyince Hoca cevabı yapıştırır:
- “Sen o evlerin hepsinde yaşayıp koyunların hepsini de yiyor musun?”
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kime İtimat
Hoca, altını çize çize "Hiç bir dünyevi işle iştigal etmedim" diyor ya!.. Bunu duyan ve Hoca'nın da on-onbeş horantaya baktığını bilen biri:
- “Hoca, demiş, sen bu onbeş horantaya neyle nasıl bakıyon Allah aşkına yaaav? Nereden geliyor bu değirmenin suyu?.. Hoca Talak Suresi 2. ayetin sonundan itibaren okuyarak:
- “Kim Allah'a karşı takva üzere olursa, Allah ona, darlıktan genişliğe, bir çıkış yolu ihsan eder. Bir de ona, ummadığı yerden rızık verir, Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter...” Diye cevap vermiş, fakat adam tatmin olmamış:
- “Hoca, amenna, amenna da... Neyinen geçiniyoooon?
Diye tekrar sormuş,. Hoca bu kez de, Zümer süresi, 36. ayetle cevap vererek;
- “Allah kuluna kafi değil mi?” Demiş, Adam yine aynı generelikle:
- “Hoca, amenna, anladık, Allah kuluna kafi de... Sen neyinen geçiniyooon?” Diye üstelemiş. Hoca da dayanamamış ve latife babında:
- “Şu kadar hanım, bu kadar hamamın var!..” Gibilerden olmayan şeylerini saymaya başlayınca adam:
- “Hah, demiş şimdi oldu işte canım!..” Deyince, Hoca'nın tepesi atıvermiş:
- “Allah'a itimat etmiyon, hana hamama itimat ediyon sen! Çabuk, imanını tazele hergele!..
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Adam Olmak
Hocaya bir gün:
-Adam olmanın yolu nedir? Diye sormuşlar.
Hoca şu cevabı vermiş:
-Bilenler söylerken, bilmeyenler can kulağıyla dinlemeli, bilmeyenler söylerken, susturmanın çaresine bakmalı!
 
raba_84 Çevrimdışı

raba_84

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kürsüde
Hoca bir gün vaaz vermek için kürsüye çıkmış. Fakat olacak bu ya, aklına hiçbir şey gelmemiş. Oturmuş, oturmuş, nihayet
- “Ey cemaat size söylemek için aklıma bir şey gelmiyor desem ne dersiniz?” Oğlu da kürsünün dibinde oturuyormuş. Hemen ayağa kalkıp
- “İlâhi baba, hiçbir şey aklına gelmiyorsa, kürsüden aşağı inmek de mi gelmiyor.”
 
A Çevrimdışı

a_mavis

Üye
İslam-TR Üyesi
Nasrettin hoca pazarda dalgın yürüyormuş.etrafındaki esnafları seyrediyor.bu sırada ensesine bir tokat geliyor. Hoca tökezlemiş bir kaç adım sendelemiş neyse toparlanıp sinirli bir şekilde arkasını dönmüş.

Bir bakmış ki hocanın 2 katı hayvan gibi bir adam. Hoca durmuş bir yutkunmuş önce,sonra:
- bana senmi vurdun? demiş adama.
Adam: - ben vurdum lan ne olacak demiş.
Hoca: - sakadan mı vurdun ciddiden mi? demiş
Adam: - ciddi vurdum napacan?!
Hoca: - Aman aman, öyle olsun... Cunku şakadan hiç hoşlanmam da ...
 
V Çevrimdışı

vuslatım

Üye
İslam-TR Üyesi
karısı hocanın yatmadan önce her akşam kilere gitmesini merak edip, gizlice izlemiş. Bakmış ki kocası bir çanağa her akşam bir çakıl taşı atıyor… "Bari ben de Hoca'ya yardım edeyim" demiş. Hoca çanağa bir çakıl taşı atıp yattıktan sonra, o da bir avuç çakıl taşı atmaya başlamış her akşam çanağa.

Bir akşam Hocalara yemeğe konuklar gelmiş. Yemeğin tam ortasında konuklardan biri Hoca'ya "Hocam bugün ayın kaçı?" diye soruvermiş. Hoca kendinden emin kalkmış sofradan, kilere gitmiş. Sonra dönmüş ve "Ayın kaçı" diye soran konuğa, "Bugün ayın 75'i" demiş. Bu cevabı alan konuk şaşırmış, itiraz etmiş,

- Hocam ayın 75'i olur mu hiç? Bir ay en fazla 30 çekmez mi?
Hoca gülmüş,
- Evladım, bizim çanağa bakarsan bugün ayın 350'si ama ben yine de kıstım ve 75'i dedim; buna şükret, diye cevap vermiş.
 
A Çevrimdışı

Abdullah Yusuf

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Nasrettin Hoca pazarda zeytin satıyormuş...
İki üç sokak ileride oturan yarıbuçuk tanıdığı bir kadın gelmiş.
Kadın: - Zeytinin iyi mi?
Hoca: - Tadına bak.
Kadın: - Ben orucum.
Hoca: - Madem oruçlusun zeytini al git parasını sonra ver.
Hocanın birdenbire aklına düşmüş; Ramazanlık değilmiş çünkü...
Hoca: - Tuttuğun oruç ne orucu ki?
Kadın: - Üç sene önceden borcum vardı da onları tutuyorum.
Hoca tam zeytinleri veriyormuş vazgeçmiş...
Kadın: - Biraz önce al git dedin noldu da vazgeçtin Hoca?
Hoca: - Get anam get... Allah'a olan borcunu üç senede veriyorsan bizim borcu ne zaman getirirsin kim bilir.

:)
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
:DDD
 
Üst Ana Sayfa Alt