Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Nebe Suresi Meal ve Tefsiri

tahsin33 Çevrimdışı

tahsin33

Üye
İslam-TR Üyesi
Nebe suresi ayet 1
Onlar, birbirlerine neyi soruşturup duruyorlar?

Ey Muhammed, Allaha ortak koşan Kureyş müşrikleri neyi sorup duruyorlar? Senin davet ettiğin din hakkında ve senin peygamberliğin hususunda tartışıp duruyorlar.

Nebe suresi ayet 2
"O büyük haberi mi?"

Yüce Allah, onların birbirlerine sorup durdukları olgunun adını vererek belirlememiş, yaptıkları hareketin Hayrete değer çok büyük bir inkar olduğunu belirtme üslubunun bir uzantısı olarak olguyu büyük bir haber diye nitelemekle yetinmiştir. Anlaşmazlık, görüş ayrılığı, hesap gününün geleceğine inananlarla, bunu inkar edenler arasında idi. Oysa o günün geleceğini kesin olarak inkar edenlerle bundan kuşku duyanların bunu birbirlerine soruşturması sadece müşriklerin arasında meydana gelen bir olaydı.

Nebe suresi ayet 3
Ki onlar onda ayrılığa düştüler.

İnsanların, hakkında ayrılığa düştükleri şey, bazılarının kabul edip diğerlerinin yalanladığı bu büyük haberden maksat, Katade ve îbn-i Zeyd´e göre,
"Öldükten sonra dirilmektir." İnsanlar ölümü bizzat gözleriyle gördüklerinden dolayı onu yalanlamaları mümkün değildir. Fakat öldükten sonra dirilmeyi gözleriyle görmedikleri için bu büyük haberi bazdan tasdik eder mümin olurlar bazdan da yalanlayıp inkara düşerler.

Nebe suresi ayet 4
Hayır, yakında bileceklerdir.

Onların bu konudaki tüm sözleri yanlıştır ve kesinlikle onların düşündükleri gibi değildir.

Nebe suresi ayet 5
Yine hayır yakında bileceklerdir.

Allah teala bu âyetlerde, öldükten sonra dirilmeyi inkar eden müşriklere cevap veriyor ve onları tehdit ederek buyuruyor ki:"Hayir, durum müşriklerin zannettikleri gibi değildir. Kıyamet gününde onlar, Allahın, kâfirlere ne yaptığı*nı bileceklerdir.

Dehhak, bu iki âyetin birincisinin kâfirleri tehdit ettiğini diğerinin ise müminlere müjde mahiyetinde olduğunu söylemiştir. Bu izaha göre âyetlerin manası şöyledir: "Hayır, kâfirlerin, yakında neyin ne olacağını bileceklerdir. Yi*ne hayır, müminler de yakında neyin ne olacağını bileceklerdir."

Nebe suresi ayet 6
Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı?

Yeryüzünü insan için bir döşek, yani bir sükûn yeri kıldık. Yeryüzünün bir sükûn yeri kılınmış olmasının kudret ve hikmetleri hakkında, çeşitli yerlerde açıklamalar yapılmıştır.

Nebe suresi ayet 7
Dağları da, yeryüünü tutan kazıklar yapmadık mı?

Allah teala bu âyetlerden itibaren insanlara, dünyada lütfettiği çeşitli ni*metleri zikretmekle, kâfirlerin bu nimetlere karşı nankörlüğü yüzünden onları âhirette cehennem azabına uğratmakla tehdit etmektedir. Böylece insanlar diişünüp aklılarını başlarına alsınlar. Allanın nimetlerine karşı şükranda bulunup âhiretteki ebedi nimetlerine erişsinler.

İşte Allah teala nimetlerini sayarak şöyle buyuruyor Ey insanlar, biz yer*yüzünü sizler için bir beşik haline getirmedik mi? Siz onu yatak ve yorgan edi*nip üzerine yatarsınız. Dağlan, yeryüzünün sarsılmaması için kazıklar halinde kılmadık mı? Çadırların, ayakta durması için ipleriyle kazıklara bağlandıkları gibi yeryüzün de bu dağlarla bağlanmıştır
 
tahsin33 Çevrimdışı

tahsin33

Üye
İslam-TR Üyesi
Nebe suresi ayet 8
Sizi çift çift yarattık.

Bu ayet iki şekilde değerlendirilebilir
a) Bu ifade ile, "erkek ve dişi olarak" manası kastedilmiş olup, bu tıpkı Cenâb-ı Hakk´tn, "Ve o, iki çifti: erkek ve dişiyi yarattı" (Necm, 45) buyurması gibidir.

b) Bu İfade ile, çirkin güzel, uzun kısa gibi çiftler, yani zıtlar, birbirine tekamül eden tüm şeyler kastedilmiş olup, bu tıpkı, Cenâb-ı Hakk´ın, "Biz her şeyden iki çift yarattık... "(zâriyat. 48) buyurması gibidir. Ki, imtihan ve sınamanın olabilmesi, böylece de, fâdıt ve nimete nail olan şükrünü ifa ile, mef´uI, yani fakir fukara da, sabretmek suretiyle kullukda bulunduğu ve her şeyin hakikati zıddı ile ortaya çıktığı için bu, Allah Teâlâ´mn kudretinin mükemmelliği ve hikmetinin sonsuzluğu hususunda apaçık bir delildir. Binâenaleyh, bu demektir ki insan, gençliğin kıymetini, ihtiyarlıkta; güvenlik ve emniyette oluşun kıymetini de, korkulu onlarında bilip takdir eder. Böylece de bu durum, nimetlerin tam manasıyla anlaşılması hususunda daha etkili ve müessir bir hareket tarzı olmuş olur.

Nebe suresi ayet 9
Uykunuzu bir dinlenme vasıtası yaptık.

Bu ayet şu üç şekilde açıklanabilir

a) Ayetin manası, "Biz, uykunuzu, sürekli değil, verilen sona eren bir uyku yaptık" şeklindedir. Çünkü, ihtiyaç miktarınca "uyumak, en faydalı şeydir. Ama, sürekti uyuma ise, en zararlı şeylerdendir. Binâenaleyh, uykunun sona ermesi büyük bir nimet olunca, pek yerinde olarak Allah Teâlâ bu uyuma işini verdiği nimetler sadedinde zikretmiştir.

b) İnsan, yorulur da, sonra uyursa, bu uyuma işi, insandaki bu yorgunluğu izale eder. İşte bu yüzden, bu izale etme işi, "sebt, katı" diye ifade edilmiştir ki, İbn Kuteybe´nin, "Biz sizin uykunuzu "sübftt", yani "rahatlık" kıldık.." şeklindeki tefsirinden maksat da budur. Yoksa, onun maksadı, "sübaf´ın, rahatlığın adı olduğunu belirtmek değildir. Tam aksine, maksadı, uykunun, yorgunluğu sona erdirmesi, onu ortadan kaldırması, böylece de rahatlığın gerçekleşmesidir.

c) Müberred, ayetteki bu ifadeye "Biz onu, savuşturuIması ve sona erdirilmesi mümkün olan hafif bir uyku yaptık.." manasını vermiştir. Nitekim Araplar, uyku birisine baskın çıkıp, o birisi de, bu uyku haliyle mücadele ettiğinde, işte bunu ifade için, derler. Buna göre adeta, "Biz, uykunuzun, savuşturulması sizin için mümkün olan latif bir uyku kıldık; onu, sizi bürüyen ve sizi hükümran olacak biçimde yapmadık.." denilmek istenmiştir; çünkü, bu tür bir uyku, ileri derecede hastalıklardandır. Bütün bu izahlar doğrudur.

Nebe suresi ayet 10
Geceyi bir örtü yaptık.

Kaffâl şöyle der:
"Libâs´ın aslı, insanın giyindiği ve sarındığı şeydir. Böylece, bu şeyde, onu sarmış ve kuşatmış olur. Gece de, karanlığı ile insanları sarıp kuşattığı için, onlar için, bir elbise gibi addolunmuştur. İşte bu sebepten dolayı, geceye, mecazi olarak, "libâs" adı verilmiştir ki, bununla, gecenin, insanları örten, bürüyen olması" kastedilmiştir.

Gecenin bir nimet olmasının İzahına gelince, bu şöyledir: Gecenin karanlığı, birisi düşmanından kaçmak istediğinde, yahut gecelemek yahut da, başkasının, kendisine muttali olmasını arzu etmediği şeyi gizlemek istediği, o kimseyi, gözlerden saklar. Nitekim, Mütenebbî şöyle demiştir:

"Bana göre, gece karanlığının, maneviyye (maniheizm)in yalan söylediğini bildiren, saklı nice delalet ve işaretleri bulunmaktadır." "Bir de, nasıl ki insanın, giyinmesi sebebiyle güzelliği artıyor, kuvveti çoğalıyor ve kendisinden, sıcağın ve soğuğun eziyyetlerini bertaraf ediyorsa, aynen bunun gibi, uykuda meydana gelen şeylerden dolayı, insanın güzelliği, uzuvları dahi ter ü tazelik, his ve hareketlerle ilgili kuvvetlerin tehamülü artıyor ve insandan maddî yorgunluklar ite ürkütücü manevî fikirlerin eziyeti bertaraf oluyorsa, işte bu yüzden gece de bir elbise gibidir. Çünkü, hasta bir kimse geceleyin uyuduğunda kendisinde büyük bir rahatlık hisseder.

Nebe suresi ayet 11
Gündüzü bir geçim vakti kıldık.

Gündüzün Geçim Vesilesi Yapılması ayetinin beyan ettiği husustur. ne demek olduğu hususunda şu iki izah yapılabilir:

a) Bu, bir masdardır. Nitekim Arapça´da, denilir. Takdirin böyle olması durumunda burada şöyle mukadder bir kelime vardır: "Biz gündüzü, geçim vakti kıldık" şeklinde olur.

b) kelimesi, mef´ûl kalıbında bir kelimedir ve geçinmenin kendisinde meydana geldiği, zarf, yani zamandır. Mananın böyle olması halinde, burada bir takdir de bulunmaya gerek yoktur. O halde, gündüzün bir "maaş" olması, mahlukatın, gece değil de gündüzün kendi ihtiyaç ve kaynakları hususunda gezip dolaşma imkanına sahip olması demektir.
 
tahsin33 Çevrimdışı

tahsin33

Üye
İslam-TR Üyesi
Nebe suresi ayet 12
Sizin üstünüze de sapasağlam yedi gök bina ettik.

Şidaden" kelimesi, "sağlam" anlamında kullanılmıştır. Göğün sınırları sağlamdır. Yani gökyüzünde sayısız yıldızlar dolaşıyor, herbiri kendi yolunu takib ediyor ve buna rağmen birbirleriyle çarpışmıyorlar.

Nebe suresi ayet13
Parıldadıkça parıldayan bir kandil (güneş) kıldık.

"Vehhacen" kelimesi, güneş için kullanılmıştır. Asıl anlamı çok parlak ve çok sıcak demektir. Biz bu kelimeyi tefsir ederken, iki anlamı da tercih ettik. Allah (c.c.) bu ayetiyle büyük bir kudret ve hikmete işaret etmektedir. Güneşin çapı yeryüzünün çapından 109 kat daha geniştir ve güneşin sıcaklığı 4 milyon C°'dir. Yeryüzünden 933 milyon mil uzaklıktadır. Buna rağmen bir kimse, çıplak bir gözle güneşe bir süre baksa, gözleri aşırı derecede kamaşır. Yine güneşin sıcaklığı o kadar şiddetlidir ki, bazı bölgelerde bu sıcaklık 140 F° kadar yükselir. Güneşin yeryüzü ile arasındaki uzaklığın orantılı bir ölçüye göre ayarlanması, Allah'ın (c.c) yüce kudretinin bir göstergesidir. Güneş şayet dünyaya belli bir mesafeden daha yakın olsaydı, yeryüzü sıcaklıktan kavrulurdu. Yine belli bir mesafeden uzak olsaydı yeryüzünde herşey soğuktan donar, insan, hayvan ve bitkilerin yaşamaları mümkün olmazdı. Güneşin ölçülü bir ısı yayması ile yeryüzünde hayat devam eder. Bu ölçülü ısı yayılmasıyla birlikte, bitkiler yeşerir, olgunlaşır ve kendilerinden yararlanılacak hale gelirler. Aynı zamanda bu sıcaklık buharlaşmaya neden olur ve bulutlara yükselerek çeşitli bölgelerde yağmurun yağmasını sağlar. Allah Teâla'nın güneşi yegâne enerji kaynağı olarak yaratması nedeniyledir ki, milyonlarca seneden beri, yeryüzünde aydınlık, ısı ve ışınların yayılması mümkün olabilmektedir.
 
tahsin33 Çevrimdışı

tahsin33

Üye
İslam-TR Üyesi
Nebe suresi ayet 14
Yağmaya hazır bulutlardan bol bol sular indirdik.

"Yağmaya hazır bulutlar" diye tercüme edilen "Mu'si-rat" kelimesi, Abdullah b. Abbas, Süfyan es-Sevri ve Rebi" b. Enes tarafından bu şekilde izah edilmiş Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.

Yine Abdullah b. Abbas, Mücahid, Katade ve İbn-i Zeyd'den nakledilen diğer bir görüşe göre bu kelimeden maksat, "Yağmur yüklü bulutlan taşıyan rüzgarlardır." İbn-i Zeyd bunu izah ederken şu âyeti okumuştur: "Rüzgarları gönderip onlarla bulutları yürüten, gökte bulutlan dilediği gibi yayan ve parça parça ayıran Allahtır."

Hasan-ı Basri ve Katade ise demişlerdir ki: "Bu kelimeden maksat, göklerdir." Buna göre âyetin manası: "Biz, göklerden bolca yağmur gönderdik." demektir.

"Bol" diye tercüme edilen "Seccacen" kelimtsi, İbn-i Vehb tarafından bu şekilde izah edilmiş, Abdullah b. Abbas, Mücahid, Katade ve Rebi' b. Enes tarafından ise "ard arda dökülen" şeklinde izah edilmiştir. Taberi de bu izah şeklini tercih etmiş ve Resulullahın, Hac hakkında buyurduğu şu hadiste bu kelimenin bu manaya geldiğini söylemiştir.

Hz. Ebubekir diyor ki:
'Resulullaha "Hangi hac daha efdaldir?" diye soruldu. O da: "Çokça tebi-ye yapılan ve çokça kurban kanı akıtılın hacdır." buyurdu.
Bu hadisle "Kan akıtılan" diye tercüme edilen "Esseccü" kelimesi zikrerilmiştir.

Nebe suresi ayet 15
Bununla taneler ve bitkiler bitirip-çıkaralım diye

Nebe suresi ayet 16
Ve birbirine sarmaş-dolaş bahçeleri de.

Bu konu ile ilgili ayetlerde tabiat kanunlarının işleyişi hakkında bilgi verilerek, kafirlerden içinde yaşadıkları tabiatı ve hatta bizzat kendi hayatlarını tefekkür etmeleri istenmiştir.
Bu ayetler sizin dikkatinizi iki noktaya çekmek istemektedir:
Birincisi,
bu muazzam ve muhteşem nizam bir raslantı sonucu kendi kendine oluşmamıştır. Ayrıca düzenli bir biçimde kendinden istenileni yerine getirmektedir.
İkincisi,
hiçbir şey maksatsız yaratılmamıştır. Dolayısıyla herşeyin bir nedeni ve gayesi vardır. Bu hususları düşünebilmiş bir insanın, Allah'ın (c.c) kainatı yok ettikten sonra, yeniden yaratmaya gücünün yetmiyeceğini sanması için aklından zoru olması gerekir. Çünkü bu nizamın içinde hiçbir şey nedeni olmaksızın yaratılmamıştır.
Öyleki, bu nizâmın içinde insanoğlu da bulunmaktadır ve Allah (c.c) onu hayr ve şerr'i idrak edebilecek bir özellikte donatmıştır. İrade sahibi olarak yaratılan insan, kendisinden istenilenleri kabul edip etmemek konusunda bir serbestiye sahiptir. Ve yine diğer mahlûkat üzerinde tasarruf edebilme hakkının olması da boşuna değildir. Örneğin bir insan tüm ömrü boyunca salih amellerde bulunarak, kendisine verilmiş bulunan yetkileri hak yolunda kullanırken, bir başka insan ömrü boyunca kötü işlerle ilgilenerek, Allah'ın kendisine verdiği yetkileri ve enerjiyi boş yere harcayabilir. Şimdi her ikisi de ölümden sonra toz olur ve davranışlarının karşılıklarını görmezlerse, büyük bir haksızlık olmuş olur ve bu hayat anlamını yitirirdi. İşte bu nedenlerden ötürü, Kur'an-ı Kerim'de, tekrar tekrar Maad, yani ölümden sonraki hayat, Kıyamet ve ahiret konuları işlenmiştir.

Nebe suresi ayet 17
Şüphesiz o hüküm (fasl) günü, belirlenmiş bir vakittir.

Nebe suresi ayet 18
Sur'a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz.

Bu ayet Sûr'a son kez üfürüldüğünde ölmüş bulunan bütün insanların ayağa kalkacağına işaret etmektedir. Burada, "gelirsiniz" ifadesi, yani muhatap siğası kullanılmıştır. Fakat burada muhatap, sadece o dönemde yaşamış bulunan insanlar değil, gelmiş, geçmiş ve gelecek çağlar boyunca yaşamış ve yaşayacak tüm insanlıktır.
 
tahsin33 Çevrimdışı

tahsin33

Üye
İslam-TR Üyesi
Nebe suresi ayet 19
O sırada gök açılmış ve kapı kapı olmuştur.

Nebe suresi ayet 20
Dağlar yürütülmüş, artık bir serab oluvermiştir.

Burada da, Kur'an'ın çeşitli yerlerinde sözkonusu edildiği gibi, Kıyametin farklı safhaları birarada açıklanmıştır. Önce Sur'a son kez üfürüldüğünde nelerin olacağı açıklanırken, daha sonraki iki ayette bu olayların gelişimi anlatılmıştır.
"Gök açılmış" ifadesi ile göğün hiçbir engelle karşılaşmadan, her taraftan semavî afetlerini yeryüzüne göndereceği anlatılmak istenmiştir. Yani göğün afetlerinin yeryüzüne gönderilmesi için, gökyüzünün kapıları açılacak ve önünde hiçbir engel olmayacaktır.
Dağlar yürütülmüş bir serap olmuştur; yani dağlar havalanacak ve paramparça olacaktır. "Sana dağlardan soruyorlar, de ki: Rabbim onları kül gibi ufalayıp, savuracak, yerlerini boş ve dümdüz bırakacaktır. Orada ne bir eğrilik, ne de bir tümsek göremeyeceksin."

Nebe suresi ayet 21
Gerçekten cehennem, bir gözetleme yeridir.

Cehennem için, gözetleme yeri, yani av yakalamak için tuzak yeri anlamına gelen "mirsaden" kelimesi seçilmiştir. Çünkü kâfir ve âsîler hiçbir kimsenin kendilerini gözetlemediğini sanmaktadırlar. Tıpkı av hayvanının kendisi için kurulmuş tuzaktan habersiz, hoplayıp, zıplaması gibi, kâfir ve âsîler de dünyada böyle yaşarlar. Fakat cehennem bir tuzak gibi hazır beklemektedir ve onlar bu tuzağa takılarak cehenneme düşeceklerdir.

Nebe suresi ayet 22
Taşkınlık edip-azanlar için son bir varış yeridir.

Nebe suresi ayet 23
Bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır.

Burada devirlerin ve çağların ardı arkası kesilmeyen sürekliliğini ifade eden, "Ahkaben" kelimesi kullanılmıştır. Bazı kimseler "devirler ne kadar uzun olursa olsun, bir sona mahkûmdur" diyerek, devir kelimesinin bir zaman dilimi olduğuna hükmettiler. Böylece bu kimseler cennet hayatını ebedî kabul ederlerken, cehennem hayatının sınırlı olduğu düşüncesini öne sürdüler. Cehennemin sınırlı bir zamanı kapsayacağı düşüncesi yanlıştır.
Bu düşünce şu iki nedenden ötürü yanlıştır. Birincisi 'Ahkaben' kelimesi, birbiri ardınca gelen devirler, yani her devrin ardından başka bir devrin gelmesini anlatır. Bundan dolayı bu kelime 'ebediyet' anlamına da gelmektedir. İkincisi, bu ayetten böyle bir anlam çıkarmak usûl itibariyle da yanlıştır. Çünkü ayet-i kerime böyle anlaşıldığı takdirde elde edilen sonuç; cehennemin ebedî olduğunu ifade eden diğer açık ayetlere ters düşer. Bu konuda, Kur'an-ı Kerim'de 34 yerde cehennem ehli hakkında 'Hulûd' kelimesi kullanılmıştır. 'Hulûd' kelimesi 'ebedi' anlamına gelir. Ayrıca üç yerde de 'Hulûd' kelimesinin yanına 'ebeden' kelimesi izafe edilerek birlikte kullanılmışlardır. Örneğin maide-37'de bu husus çok açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır:
"Ateşten çıkmak isterler, ama oradan çıkacak değildirler. Onlar için ebedî bir azap vardır."
Yine Hûd-107 ve 108'de şöyle buyurulmuştur;
"Gökler ve yer durdukça orada ebedî kalacaklardır. Ancak Rabbin dilerse başka. Çünkü Rabbin istediğini yapandır. Mutlu kılınanlar ise cennettedirler. Gökler ve yerler durdukça orada ebedi kalacaklardır. Ancak Rabbin dilerse başka."
Bu açıklamalardan sonra anlaşılmıştır ki, bu ayetten, kafirlerin bir süre kaldıktan sonra cehennemden kurtulacakları şeklinde bir anlam çıkarmak mümkün değildir.

Nebe suresi ayet 24
Orada ne serinlik tadacaklar, ne de bir içecek.

Nebe suresi ayet 25
Kaynar sudan ve irinden başka.

Ayette geçen "Gassâkan" irin, gözyaşı, ter ve kokuşmuş sular anlamına gelir.

Nebe suresi ayet 26
(İşlediklerine) Uygun olan bir ceza olarak,

Nebe suresi ayet 27
Doğrusu onlar, hesaba çekileceklerini ummuyorlardı.

Nebe suresi ayet 28
Bizim ayetlerimizi de yalanlayabildikleri kadar yalanlıyorlardı.

Şu iki nedenden ötürü azaba müstehak olacaklardır: Birincisi, yaşadıkları zaman süresince, hiçbir zaman, bir gün yaptıkları ameller için Allah'a (c.c.) hesap vereceklerini düşünmemişlerdir. İkincisi de, Allah-u Teala'nın elçileri vasıtasıyla gönderdiği mesajları inkâr ve Allah'ın (c.c.) elçilerini tekzib etmişlerdir.

Nebe suresi ayet 29
Oysa biz, her şeyi yazıp saymışızdır.

Onların söz ve davranışları, tüm hareketleri, hatta niyet ve düşünceleri dahi mükemmel bir surette kayıtlara geçirilmektedir. Oysa bu ahmaklar, istediklerini yapacaklarını, kendilerini bir gören olmadığını ve hesaba çekilmeyeceklerini mi sanmaktadırlar.

Nebe suresi ayet 30
Şimdi tadın. Size artık azabtan başkasını artırmayacağız;
 
tahsin33 Çevrimdışı

tahsin33

Üye
İslam-TR Üyesi
Nebe suresi ayet 31
Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır.

Bu ayette, yukarıda zikri geçen kâfirlerin karşıtı olan kimseler, yani Allah'a (c.c.) ve hesab gününe iman edenler için sakınan-korunan (muttakî) kelimesi kullanılmıştır. Mü'minler Kur'an'da genellikle 'müttakî' kelimesi ile nitelendirilmişlerdir.

Nebe suresi ayet 32
Nice bahçeler ve üzüm bağları.

Nebe suresi ayet 33
Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.

Hepsinin aynı yaşta olması ya da eşine yaşıt olması şeklinde, her iki anlama da gelebilir. Sad Suresi'nin 52. ayeti ile Vakıa Suresi'nin 37. ayeti bu husus ile ilgilidir.

Nebe suresi ayet 34
Dopdolu kadehler.

Nebe suresi ayet 35
İçinde, ne 'boş ve saçma bir söz' işitirler, ne bir yalan.

Boş söz, buhtan, iftira, sövgü, yalan v.b. duymayacaklardır. Kur'an'ın birçok yerinde bunun büyük bir nimet olduğu söylenmiştir.

Nebe suresi ayet 36
Rabbinden bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağıştır

Elde edecekleri mükâfattan ayrı olarak kendilerine başka nimetler de verilecektir. Yani onlara amellerinin karşılığından daha fazlası sunulacaktır. Cehennem ehli için ise, ancak işledikleri suçun karşılığı, ceza olarak verilecektir. Bu karşılık eksik veya fazla olmayacaktır. Bu mesele Kur'an'ın bir çok yerinde açıklanmıştır
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt