Helal abi sana, kariyeri (#ciğeri) beş para etmez adamı tek bir cümlenle tanımladın..
Cömertlik güzel ahlaktır - Nihat Hatipoğlu - Sabah - 13 Temmuz 2013 - 13 Temmuz 2013
..................
.................
SORU-CEVAP
1-
İnşaatta yük taşıyorum. Çok sıcak var, oruç tutarken zorlanıyorum. Ne yapmamı önerirsiniz?
Öncelikle şunu söyleyeyim sizin tutacağınız oruç, benim gibi serin bir ortamda, rahat şartlarda oruç tutacaklardan daha çok sevaplı olacaktır. Yüce Rabbimiz kişileri şartlarına göre mükâfatlandırır. Oruçla ilgili durumunuza gelince; orucunuza başlayın gerçekten de dayanamaz hale gelince orucunuzu bozarsınız. Bundan dolayı ceza, kefaret, yani 60 gün oruç tutma cezası ödemeniz gerekmez. İleride bu günleri kaza edersiniz. Henüz tutup tutamayacağınızı denemeden peşince tutamam demeniz doğru olmaz.
?????
Arkadaşlar bir kimse hakkında konuşurken o kişinin nerede yanlış olduğunu ve ne zarara sebep olduğunu delilleriyle açıklayarak ithamda bulunun.Başkalarının sözünü cımbızlayarak ithamda bulunmak çok tehlikeli olabilir şu ramadan mübarek ayında.Bu şekilde daha anlaşılır bir durum ortaya çıkacağını umuyorum.Bilgi kaynağınız varsa yazın.
Verilen Cevapta Ramadan içinde tutulmayan gün kadar fidye ödenmesi,diğer ramadana kadar orucun kazasının yerine getirilmesi,fidyenin kazayı düşürmeyeceği bilgilerinin eksik olduğu görünüyor.
Oruç Hakkında Merak Ettiklerimiz
Oruç; engellemek, bir şeye karşı kendini tutmak, bir şeyden uzak durmak mânâlarına gelir.
Fıkıhta ise; ehil olan kimselerin niyet ederek, imsaktan güneşin batışına kadar yeme, içme ve cinsî münâsebetten uzak durmasıdır.
İslâm’ın beş şartından biri olan oruç hakkında âyet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız…” (Bakara, 183)
Orucun Faydaları
Orucun dînî, rûhî, sağlık, sosyal, ekonomik ve pedagojik bakımlardan pek çok faydaları vardır. Bunlardan birkaçını zikredecek olursak:
-Oruç, bir yıl yorulan insan bedenini bir çeşit dinlendirme ve bakıma alma gibidir. Özellikle mide ve sindirim organları, oruç sayesinde dinlenme fırsatı bulur. Allâh’ın Elçisi: “Oruç tutun, sıhhat bulun.” buyurmuştur.
-Oruç, nefsi eğitmede, şehveti ve nefse ait arzuları kırmada bir kalkandır. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- özellikle evlenme imkânı bulamayan gençlere orucu tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: “Ey gençler topluluğu! Sizden evlenmeye gücü yetmeyenler oruç tutsun, çünkü oruç koruyucu bir kalkandır.” (Buhârî)
-İnsanı sürekli olarak kötülüğe çekmek için uğraşan nefis, oruçla sükûnet bulur ve nefsin harama karşı isteği kırılır.
-Oruç, yoksullara karşı acımayı ve şefkatli davranmayı öğretir. Çünkü nefis, açlığın acısını tadınca yoksulların hâlinden anlar ve yapacağı yardımlarla Allâh -celle celâlühû- katında güzel bir karşılığa ulaşır.
-Oruçlu, yoksulların katlandıkları güçlükleri bizzat yaşar ve onların sıkıntılarını daha iyi anlar. Bu da kendisini, onların problemlerine eğilmeye ve çözüm aramaya sevk eder. Kişi böylece Cenâb-ı Hak katında derece kazanır.
-Kişi, oruçla hem bir riyazât (helâlleri asgariye indirme) yaşar, hem de sabrı öğrenir. Zira normal zamanlarda serbest olan yeme-içme gibi fiiller, oruçlu olan kimseye bir süre yasaklanır.
Oruç Kimlere Farzdır?
Ramazan orucu, akıllı, büluğ çağına ermiş her Müslüman üzerine farzdır.
Gayr-ı müslimlere, akıl hastalarına ve çocuğa oruç tutmak farz değildir. Akıl hastalığı ve koma hâli gibi durumlar, kısa aralıklarla olursa orucun farz oluşuna ve kaza edilmesine engel teşkil etmez. Fakat Ramazan ayı boyunca devam eden akıl hastalığı, o yılın oruç borcunu düşürür ve kaza gerekmez. Baygınlık ise, ibâdeti ve kaza yükümlülüğünü düşürmez. Çünkü bayılma hâlinin uzun sürmesi ender olaylardandır. Sarhoşluk da bayılma gibidir.
Bir Kimse Oruca Ne Zaman Kadar Niyet Edebilir?
Oruç ister farz, ister nâfile olsun, bütün çeşitlerinde niyet şarttır. Çünkü oruç bir ibadettir. İbadeti, âdetten ayırmak için namazda olduğu gibi “niyet” gerekir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, “Ameller niyetlere göredir, herkes niyet ettiği şeyi görecektir.” buyurmuştur. (Buhârî)
Her türlü oruç için mümkün oldukça, sabah vakti girmeden önce veya geceden niyet etmek en faziletli olanıdır. Böylece niyet, oruç ibadetine başlama sırasında bulunmuş olur. Niyetin vakti, oruç çeşidine göre ikiye ayrılır:
Güneşin batımından, ertesi günün öğle kerahatinin girişine kadar niyet edilmesi gereken oruçlar:Ramazan orucu, nâfile oruçlar, günü belirli adak oruçları gibi… Güneşin tepe noktasından, batıya yönelmesinden itibaren akşama kadar artık hiçbir oruca niyet edilemez. Bu konuda mukîm ile yolcu veya hasta ile sağlam arasında bir fark yoktur. (İbnü’l Hümâm)
Ancak bu gibi oruçlara öğleden önceye kadar niyet edilebilmesi; ikinci fecirden itibaren yiyip içmek gibi oruca engel gibi bir durumun bulunmamasına bağlıdır. Böyle bir şey bilerek veya bilmeyerek vuku bulmuş olsa bile niyet caiz olmaz.
Güneşin batışından, en geç imsak vakti girinceye kadar niyet edilmesi gereken oruçlar: Bunlar üzerimize borç olan oruçlardır. Ramazan orucunun kazası, başlanılmış nâfile orucun kazası, bütün çeşitleriyle kefaret oruçları ile mutlak adak oruçları bu guruba girer.
Bu oruçlar için İslâm’ın önceden belirlediği bir gün olmadığı için, oruç yükümlüsünün niyetiyle belirlenmelidir. Şayed bu oruçlara niyet, imsaktan sonra yapılırsa tutulan oruç, nafile oruçtan sayılır.
Diğer yandan, akşamdan böyle bir oruca karar verilmesi ve bunun için sahura kalkılmış olması niyet yerine geçer.
Kimler Oruç Fidyesi Verir?
Yılın bütün mevsimlerinde oruç tutmaktan âciz olan, çok yaşlı erkek ve kadınların oruç tutmaları gerekmez. Buradaki yaşlılar, daha sonra kaza orucu tutmaya gücü yetmeyen kişilerdir.
İyileşme ümidi olmayan ve oruç tutmaya gücü yetmeyen hastalar da yaşlılar gibidir. Allah Teâlâ buyurur: “Allah sizin için dinde bir güçlük kılmamıştır.” (Hac, 78)
İster aşırı yaşlı olsun, ister iyileşme ümidi olmayan hasta, bu kimseler tutamadıkları her bir gün için, bir fakiri sabah-akşam doyurabilecek miktarda sadaka verirler. Kur’ân-ı Kerim’de:
“Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir yoksul doyumu fidye versinler.” buyurulur.
Yaşlılık veya iyileşmeyen sürekli bir hastalık nedeniyle oruç fidyesi veren kimse, daha sonra oruç tutmaya güç yetirecek olsa fidyenin hükmü kalmaz. Oruç tutması, geçmiş günlerini de kaza etmesi gerekir.
Kişinin Ağır İşlerde Çalışması, Ramazan’da Oruç Tutmaya Engel midir?
Kur’ân’da oruç tutmamayı mübâh kılan özürler olarak hastalık ve oruca güç yetirememekten söz edilmiştir. (Bakara 184-185) İlke olarak bir Mü’minin oruç tutmasını engelleyecek ağır işlerde çalışması veya çalıştırılması doğru değildir. Bu durum, kişinin din ve vicdan özgürlüğü ile de bağdaşmaz.
Eğer bir kimse böyle bir işte çalıştığı takdirde açlık ve susuzluk gibi sebeplerle öleceğinden veya ruh ve beden sağlığının ciddî şekilde bozulacağından korkarsa, yahut böyle bir şeyin olması tecrübeye ya da tıbbî bilgilere göre kuvvetle muhtemelse oruç tutmayabilir veya tutmakta olduğu orucunu bozabilir.
Ramazan ayında, bu şekilde ağır işle karşılaşan kişiye, İslâm toplumu daha iyi iş imkânları sağlayamıyorsa, sırf bu yüzden işten ayrıldığı takdirde âilesinin nafakasını temin edemeyip geçim sıkıntısı çekmesi kesin veya kuvvetle muhtemel ise, bu durumda oruç tutmayabilir. Ancak daha sonra tutamadığı bu oruçları kaza etmesi gerekir.
Bir özür sebebiyle oruç tutamayan kimselerin, oruca, oruçlulara ve Ramazan ayına saygı göstererek mümkün oldukça, bunu belli etmemeleri Müslümanlığın edeplerindendir.
Bir Kadın Kocası İzin Vermediği Hâlde Ramazan Orucu Tutabilir mi?
Oruç; akıllı, büluğ çağına ermiş, mukim ve gücü yeten her müslümana farzdır. Bir koca, Allah -celle celâlühü-’nün farz kıldığı emirlerde hanımını engelleyemez. Yani böyle bir durumda engelleme olsa bile kadın kocasına itaat etmez. Hadîs-i şerîfte: “İtaat ancak meşru olan iştedir.” buyurulmaktadır. (Buhârî)
Bir koca, hanımını ancak “nafile oruç tutmaktan engelleyebilir.” Hatta oruca niyet edilmiş olsa dahî bozdurabilir. Kadın, daha sonra kocası izin verince veya kocasından ayrı düşünce bunu kaza eder. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur; “Kadının, kocası yanında bulunduğu hâlde onun izni olmaksızın nafile oruç tutması helâl olmaz.” (Buhârî)
Ancak, kocasının kadına ihtiyacı yoksa, kadının nafile oruç tutması câiz olur. Koca, kadının bulunduğu yerden uzakta olur veya Hac yahut Umre için ihrama girmiş bulunursa, hanımının nafile oruç tutmasına engel olamaz. Çünkü bu durumlarda zevcesinin cinsel yönlerinden yararlanma imkânı bulunmaz.
Oruç Tutan Bir Kimse, Aşı-İğne veya Serum Yaptırabilir mi?
İslam’da hasta olan kişi, oruca dayanabilecek durumda ise oruç tutabilir. Ağız, burun, ön ve arka gibi normal yollardan oruçlu iken alınacak yiyecek, içecek, ilaç vb. şeylerin orucu bozacağı konusunda İslam Âlimleri arasında görüş birliği vardır. Bu yüzden ağızdan alınacak, hap, şurup, pastil vb. ilaçlar orucu bozar, hem kaza, hem de kefaret gerektirir.
Ebu Hanîfe’ye göre, aşı veya iğne yoluyla deri altına, adaleye veya damara enjekte edilen ilaçlarla da oruç bozulur ve yalnız kaza gerektirir. Her ne kadar ilaç vücuda ağız-burun gibi doğal olan yollarla girmemiş olsa bile, sonuçta oruçlunun isteği ile olan bir faydalanma söz konusudur. Bu duruma göre aşı veya iğneyi zaruret bulunmayan durumlarda iftardan sona yapmak ihtiyata daha uygundur.
İmam-ı Muhammed ve Ebu Yusuf’a göre ise, bir şey normal yollardan (ağız-burun gibi) içeriye girmedikçe oruç bozulmaz.
Günümüzde, müctehit imamlar devrinde bulunmayan ve açlığı, susuzluğu giderecek ya da oruca karşı vücuda direnç sağlayacak hap, iğne, serum ve benzerlerinin kullanılması oruç ibadetini amacından uzaklaştırabilir. Çünkü birçok ilacın tableti yerine ayrıca iğnesi bulunabilmektedir. Tablet şeklini ağızdan olanın orucu bozulurken, aynı ilacın sıvı olarak şırınga ile adaleye zerk edilmesi hâlinde orucun bozulmaması bir çelişki meydana getirebilir. Bu yüzden gündüz ilaç almak zorunda olan hastaların orucu kazaya bırakması, durumu hafif olanların ise, iğneyi iftardan sonra yaptırması ihtiyata daha uygun olması gerekir.
Kulak, Burun ve Göz Damlaları Orucu Bozar mı?
Kulak ve buruna damlatılacak ilaç, boğaz yoluyla mideye ulaşabilmesi yüzünden orucu bozar, yalnız kaza gerekir. Kulağa giren veya dökülen su ise, orucu bozmaz. Çünkü bundan kaçınmakta güçlük vardır.
Göze damlatılan bir ilaç, boğazda hissedilse bile orucu bozmaz. Göze sürülen bir sürme de eseri ve rengi tükürükte görülse de oruca zarar vermez. Çünkü gözün boğaza bağlantısı dolaylı olup, göz damlası veya sürmenin içeriye nüfûzunu, deri gözenekleri yoluyla olmuş sayılır.
Banyo Yapmak Orucu Bozar mı?
Oruçlu olan bir kimsenin serinlemek maksadıyla bile olsa ağzına ve burnuna su kaçırmayarak yaptığı banyo orucuna zarar vermez. Çünkü bu, oruca güç kazandırır. Bu Ebû Yusuf’un görüşüdür ve fetvaya esas olan görüş de budur.
Ebu Hanife’ye göre ise, serinlemek amacıyla ağza-burna su almak veya soğuk su ile yıkanmak mekruhtur. Çünkü bu ibadette daralmanın göstergesidir.
Oruçluyken Diş Fırçalanır mı?
Ağız ve diş temizliği, yenen yemek veya içilen meşrubat kalıntılarının giderilmesi amacıyla yapılır. Sahur yemeğinden sonra misvak veya fırça ile ağız ve dişler iyice temizlendikten sonra, akşama kadar bu temizlik yeterli olabilir. Çünkü oruçlu kişinin ağzına, kirlilik yapan bir şeyin girmesi söz konusu olmaz. Üstelik her abdest alışında, ağzına üç kez su vermek sünnettir. Oruçlu özellikle diş macunlarındaki tatlandırıcı maddeleri yutmak sakıncalıdır.
Bununla birlikte Hanefîlerde çoğunluğa göre, oruçlunun yaş veya kuru misvakla temizlemesinde bir sakınca yoktur, mekruh da değildir.
Oruçlu Olan Bir Kimsenin Dedikodu ve Gıybet Etmesi, Yalan Söylemesi Orucu Bozar mı?
Ramazan-ı Şerif, mü’minlere fazîlet ve olgunluk kazandırabilecek ilâhî bir rahmet mevsimidir. Oruçluyken ağza bir şey girmemesine dikkat edileceği gibi, ağızdan çıkan kelâma da dikkat edilmelidir. Dedikodu ve incitmekten son derece sakınmalı, orucun faziletini azaltmamalıdır.
Allah Rasulü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur: “Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır.”
Denildi ki:
“-(Oruçlu) onu ne ile zedeler?”
Buyurdular:
“-Yalan ve gıybetle…” (Nesâî)
Çünkü gündüzleri helâl yiyeceklerden nefislerini mahrum bırakarak oruç tutanlar, ancak yalan ve gıybetleri sebebiyle de mânen insan eti yiyerek haramla iftar etmiş sayılırlar. Bu şekilde zâhiren oruçlu olup mânen gıybet sebebiyle iftar etmiş olanlar hakkında Süfyan-ı Sevrî Hazretleri, takva ölçülerine göre; “gıybet edenin orucu bozulur.” demiştir.
Hazret-i Mücahid de, aynı hassasiyete binâen
“Gıybet ve yalan orucu bozar.” buyurmuştur.
Toparlamak gerekirse; yalan ve gıybette şer’an boğazdan bir şey girmediği için oruç bozulmamış olsa bile, böyle bir oruç mânevî olarak sakatlanmıştır. Bunun içindir ki, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ; “Nice oruç tutanlar vardır ki, kendisine orucundan, kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz.” (Taberânî) buyurmuşlardır.
Hangi Durumlarda Kefaret Orucu Gerekir ve Orucu Bozmanın Kefareti Nedir?
Ramazan ayında başlanmış olan bir Ramazan orucunun bilerek bozulması durumunda “kaza” yanında “kefaret” de gerekir. Bozma fiili kasten yeme, içme veya cinsî münasebetle söz konusu olur. Ramazan dışındaki herhangi bir orucu bozmaktan dolayı ise, kefaret gerekmez, yalnız kaza gerekir.
Kefaretin sebebi; Ramazan ayının saygınlığını çiğnemek ve ona aldırmamaktır. Bunun için unutarak, yanılarak, bilmeyerek veya zanna dayanarak bozulan oruçtan dolayı kefaret gerekmez.
Ramazanda Kasten Orucu Bozmanın Kefareti:
1- Bir köle veya câriye âzâd etmek (Günümüzde kölelik ve câriyelik olmadığı için kişi ikinci maddeden itibaren başlar.)
2- (Hiç ara vermeksizin) iki ay peş peşe oruç tutmak
3- (Şayet oruç tutmaya da gücü yetmezse,) Altmış yoksulu sabah-akşam doyurmak gerekir.
Kefarette sıraya göre amel etmek asıldır. Eğer kişinin bunlardan hiçbirine gücü yetmezse, Cenâb-ı Hakk’a tevbe ve istiğfar etmesi gerekir.
Kefaret orucu; hayız, nifas, araya bayramın girmesi gibi bir özürle kesilirse, yeni baştan tutulması gerekmez, kaldığı yerden devam edilir.
Kefaret ödemekten âciz olan kimsenin üzerinden kefaret borcu düşmez. Hangi ödeme şekline gücü yeterse onu yapar.
(Kaynaklar: H.Döndüren, O.N.Topbaş)