Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Nisa 78-79 Ayetine Göre Iyilik Ve Kötülük Kimdendir, Nasıl Anlamalıyız ?

Turab el kurdi Çevrimdışı

Turab el kurdi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
78 - her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda bile. Onlara bir iyilik dokunsa, "bu Allah'tandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa, "bu sendendir" derler. De ki: "tümü Allah'tandır." fakat ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamağa çalışmıyorlar ?

79 - sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik; şahid olarak allah yeter.

(Nisa suresi)

Esselamu aleykum hocam.

78. Ayette kötülük ve iyiliğin Allah'tan olduğu söyleniyor. 79. Ayette ise iyiliğin Allah'tan kötülüğün ise kendininden olduğu söyleniyor. Bu ayetleri nasıl anlamalıyız ? Allah razı olsun.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Aleykum selam we rahmetullah;

"Nerede olursanız, olun ölüm sizi yakalar. Sağlam yapılmış kalelerde bulunsanız bile.
Onlara bir iyilik isabet ettiği zaman "Bu, Allah'tandır, 'kötülük isabet ettiğinde ise sendendir." Muhammed: "Hepsi de Allah'tandır. Bu kavme ne oluyor da söz anlamaya yanaşmıyorlar.
" (Nisa 78)

Bu ayet, bir sıkıntı durumunda munafıklıklarını ortaya koyarak isyan edenlerin omurgasızlıklarına işaret etmektedir. Bu ayetten sonraki ayette ise munafıkların şikayet ve serzenişlerine karşı Allah (c.c.) peygamberine ve
O'nun nezdinde mu'minlere bolluk ve mûsibet durumlarında takınması gereken tavırları ve Allah'tan olduğunu, şer'leri ise kişilerin kendileri elleriyle kazandıkları olsa da kendileri yaratmadığını / meydana getirmediğini, takdir etmediğini bildirmektedir.

İbn Abbâs (r.anhuma) şöyle demiştir: Uhud gazvesinde mu'minlerden bazıları şehid olunca cihaddan geri duran ve arkada kalarak savaşa katılmıyan munafıklar: "Öldürülen kardeşlerimiz de bizimle beraber olsalar ve savaşa gitmeseleri ölmez ve öldürülmezlerlerdi." dediler de Allah Tealâ bu Nisa suresi 78. ayeti kerimeyi indirdi. (İmam Ebu'l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nuzul, Sf: 116)


Munafıklara ganimet, zafer bolluk gibi bir iyilik isabet etliğinde onlar "Bu Allah tarafındandır, onun takdiri iledir." derler. Fakat bunların başına mağlubiyet, acı çekme gibi bir kötülük geldiğinde de "Ey Muhammed, bu sendendir. Senin tedbirsizliğinden ve kıt görüşlü oluşundandır." derler.
Ey Muhammed de ki: "Bolluk olsun kıtlık olsun, zafer olsun, hezimet olsun her şey Allah tarafındandır. O halde ne oluyor bu topluluğa da neredeyse söz anlamaz oluyorlar? Her şeyin, Allah'ın takdiriyle olduğunu ve onun kudreti altında olduğunu idrak etmeye yanaşmıyorlar.

"
Sana ne iyilik gelirse Allah'dandır. Sana ne kötülük de gelirse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara Peygamber olarak gönderdik. Şahid olarak Allah yeter." (Nisa 79)

Ey Muhammed, sana bolluk, nimet, afiyet ve selâmet gibi herhangi bir iyilik isabet ettiğinde bu Allah'ın sana bir lutfü ve ihsanıdır.
Yine sana dokunan zorluk, sıkıntı, eziyet gibi şeyler, senin kazanmış olduğun kötülüklerdendir. Ve onları sana takdir eden de benim. Biz seni kendimize, yaratıklar arasında bir elçi kıldık. Sen onlara, gönderdiğimiz şeyleri tebliğ ile yükümlüsün. Şâyet onlar senin tebliğ ettiğin şeyleri kabul ederlerse onların lehinedir. Reddederlerse onların aleyhlerinedir. Sana ve onlara karşı şahid olarak Allah yeter. Zira senin tebliğinde onların, senin tebliğin karşısındaki tutumları da Allah'a gizli değildir. O her birinize, yaptığınızın karşılığını verecektir.

Abdullah b. Abbas (r. anhuma) bu âyetin izahında şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v.)'a dokunmuş olan iyiliklerden maksad, Bedir savaşında kazandığı zafer, ganimet ve elde ettiği ni'metlerdir.
Ona dokunan kötülüklerden maksad ise Uhud savaşında başına gelen (Rasulullah'ın yüzü yaralanmış ve dişi kırılması vb.) hallerdir. Ashab-i kiram, Rasûlullah (s.a.v.)'ın arka taraflarını korumalarını ve yerlerinden ayrılmamalarını emretmiş olduğunu, okçuların emre aykırı hareket etmeleri üzerine cezalandırılmışlardır. Çünkü okçular, Kurayşlilerin bozguna uğradığını, müslümanların da onların mallarını ganimet aldıklarını görünce, saflarını terk ettiler. O sırada kâfirlerle beraber bulunan Halid b. Velid, Rasûlullah (s.a.v.)'ın arka tarafının okçuların himayesinden mahrum kaldığını görünce, bir gurup atlı aldı ve müslümanların arkalarına geçecek şekilde dolandı, üzerlerine bir hamle yaptı. Rasûlullah (s.a.v.)'ın arkasında ise, sancağı taşıyandan başka bir okçu kalmamıştı. Yalnızca o, Rasûlullah (s.a.v.)'ın tavsiyesine uymuş ve şehid düşünceye kadar yerinden ayrılmamıştı.


"Böyle iken" Bedir gününde "başlarına iki katını getirdiğiniz bir musibet" Uhud gününde ''size gelib çatınca mı: Bu bize nereden geldi dediniz." (Âl-i İmran, 165)


Nisa suresi 79. ayette verimlilik; bolluk, kuraklık; sıkıntılar kast edilmektedir. Şöyle ki
"Andolsun biz, Firavun hanedanını belki düşünüp ibret alırlar diye, yıllar boyunca (kuraklıkla) ve mahsullerin kıtlığı ile yakaladık." (A'raf, 130)
Buradaki yıllar boyunca yakalamaktan kasıt, ardı ardına yıllarca başlarına gelen kuraklıktır. Onlara yağmur yağdırılmadı. O bakımdan mahsulleri azaldı, fiyatları yükseldi. "Fakat onlara iyilik (bolluk) gelince bu bizim hakkımızdır, dediler. Eğer kendilerine bir kötülük gelip çatarsa Musa ve beraberlerindekilerin uğursuzluğu kabul ederlerdi." (A'raf, 131)
Yani, onların uğursuzluklarını kabul eder ve: Bu, bizim sana tabi oluşumuz ve sana itaat edişimiz dolayısıyla başımıza geldi, diyorlardı. Yüce Allah ise onların bu kanaatlerini: "İyi bilin ki onların uğursuzluğu ancak Allah tarafındandır" diye reddetmektedir.

Yani, gerek bereket uğuru, gerekse de uğursuzluk, hayır ve şer olsun, fayda ve zarar olsun Allah'tan gelen şeylerdir. Hiçbir mahlukun bunlarda herhangi bir etkisi, katkısı yoktur.
İşte Yüce Allah'ın kendileri tarafından söylendiğini haber verdiği ve Peygambere izafe ettiklerini belirttiği buyruğu da bu kabildendir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Şayet onlara bir kötülük dokunursa: Bu sendendir, derler. De ki: Hepsi Allah'tandır," (Nisâ, 78) Tıpkı yüce Allah'ın: "îyi bilin ki onların uğursuzluğu ancak Allah'tandır" (A'raf, 7/131) buyruğu ile: "İki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelen musibet de Allah'ın emri ile idi" (Âl-i İmran, 166) buyruğu da böyledir Yani, Allah'ın kaza, kaderi ve ilmiyle bunlar başınıza gelmişti. Zaten Kitab-ı Kerimin ayetlerinin biri diğerine tanıklık etmektedir.

Îİim adamlarımız der ki: Allah'a ve ahirat gününe iman eden bir kimse, sakın her şeyin Allah'ın kaza, kader, irade ve meşîeti ile olduğunda şubhe etmesin.ü
Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Biz, şer ve hayırla sizi imtihan olmak üzere deniyoruz." (Enbiya, 35)
Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: "Allah bir kavmin de kötülüğünü diledi mi, artık onu geri döndürülmesi mümkün değildir. Onlar için de ondan başka bir veli (dost ve yardımcı) da yoktur." (Ra'd, 11)

Bazı cahiller ve Kaderiye fırkası bu âyeti ileri sürerek görüşlerine delil göstermişlerdir. Kaderiye mensublarının bu âyet-i kerimeyi delil göstermeleri şöyledir:
Derlerki: Burada iyilikten kasıt itaat, kötülükten kasıt masiyettir.
Yüce Allah: "Sana gelen her bir fenalık da kendindendir" diyerek masiyeti yüce Allah'a değil de insanın kendisine nisbet etmiştir. Kaderiye'nin bu ayeti delil göstermeleri şekli böyledir.

Diğerlerinin (ehl-i sünnetin bazı cahil mensublarının) bu âyeti delil gösterme şekilleri de şöyledir:
Yüce Allah: "Deki hepsi Allah'tandır" diye buyurmaktadır.
Derler ki: Görüldüğü gibi yüce Allah burada iyiliği de kötülüğü de yaratıklarına değil de bizzat kendisine izafe etmiştir.

Şu kadar varki bu âyet-i kerimeyi her iki kesimin de cahilleri delil diye ileri sürmüşlerdir. Çünkü onlar bu konudaki görüşlerini kötülüğün masiyet olduğu esasına bina ederek ileri sürmüşlerdir. Oysa durum, açıklamış olduğumuz gibi böyle değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Kaderiye eğer: "Sana gelen her bir iyilik" yani her bir itaat "Allah'tandır" diyecek olurlarsa, şunu belirtelim ki onların itikadları bu değildir. Çünkü onlann itikadlarını üzerine kurdukları mezheblerinin esas ilkesi, iyiliğin iyilik yapanın, kötülüğün de kötülük yapanın fiili olduğudur. Aynı şekilde eğer bu âyet-i kerimede onların lehine bir delil bulunsaydı buyruk; Sen iyilik ve kötülük namına ne yaparsan... şeklinde olmalıydı. Çünkü iyiliği de kötülüğü de yapan kişinin kendisi olmalıdır. Dolayısı ile bunların ancak onun tarafından yapılması halinde ona izafe edilmeleri söz konusudur. Başkasının yapması ile ona izafe edilmeleri söz konusu olmaz.
Bu ifadeleri ve bu görüşü İmam Ebu'l-Hasen, Şebîb b. İbrahim b. Muhammed b. Haydere "Hazzu'l-Galâsîm Fi İlhâmi'l-Muhâsim" adlı eserinde dile getirmiştir.


Katâde, şunları söylemiştir:
Bu hususta Rasulullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu bize ulaşmıştır:
"Kişiye isabet eden hiçbir odun yaralaması ayak kayması ve damar seğirmesi yoktur ki işlemiş olduğu bir günah karşılığında olmasın. Allah teala günahların bir çoğunu da avf eder."

Evet, âyet-i kerimede kulun, içine düştüğü sıkıntı ve başına gelen belaların kendi suçundan kaynaklandığı beyan edilmektedir. Bu hususta diğer bir âyet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır:

"Başınıza gelen bir musibet, kendi ellerinizle kazandığınız günahlar yüzündendir. Allah, işlenenlerin bir çoğunu da avfeder." (Şûra 30)

 
Üst Ana Sayfa Alt