Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Nusayri-baas Rejiminin Osman Ibn Affan’a Düşmanlığı Bize Ne Söylüyor?

Muhammed Yusuf Çevrimdışı

Muhammed Yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi




Nusayri-Baas Rejiminin Osman İbn Affan’a Düşmanlığı Bize ne Söylüyor?

Kırk yıldır, Suriye’yi kan ve barutla sindirmiş olan Nusayrî rejimi, 1982’de Dera’da Ömer İbnu’l-Hattab camiinde katliam yaptığı gibi, altı ay önce Suriye’de özgürlükleri için kıyam eden Müslümanların ayağa kalktıkları ilk günlerde yine Der’a’da aynı camiye silahlı baskın yapmış ve yüzlerce insanı sabah namazından önce katletmiş ve Ömer’e olan düşmanlığını böylece bu düşmanlıkları görmek istemeyen bütün insanlara gösterdi.

Nusayri- Baas rejiminin Allah’ın dinine ve Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına olan düşmanlığı aynı şekilde Lazkiye’de Ebu Bekr camiindeki katliamla pekişmişken, son olarak tank atışı sonucu mübarek ramazan ayında bütün Müslümanların gözleri önünde Osman İbn Affan camiinin minaresi yıkılırken, hala içimizdeki karanlıklara bir ışık doğmuyor ve hala gözlerimiz olanı görmüyorsa, kalplerimiz ölmüş demektir.

Türkiye’de birçok Medya organı bu gerçeği gizlemektedir. Burada bunları yazmak mücerred anlamda ne bir mezhep taassubudur ne de kör bir inad ve düşmanlık.Vicdanı ölmemiş ve imanı nifakla kirlenmemiş olan her Müslümanın görmesi gerek Allah’ın dinine düşman olan rejimlerin birbirinden hiçbir farkları olmadığını. Bu gerçeği bütün Suriye halkı da görmekte, fakat zalim rejimin ve müdahil bazı ülkeler bu zulme karşı tavır almıyorlar.

Eğer Suriye’deki hadiseler İslam ve küfr arasındaki bir savaş değilse, neden İsrail yıllardır Nusayri rejimine dokunmuyor? Haması ve İslami Cihadı topraklarında barındırıyor. Furkan savaşında, elinde Hizbullah’ın elindeki silahın onda biri miktarında silahı olmamasına rağmen 1 ay boyunca Siyonistlerin dehşet gücüne ve korkunç yaptıkları yıkıma sebep olan saldırılarına karşı duran Hamas’ın akıllara durgunluk veren mücadelesinin yanında yer aldığını söyleyen Suriye’ye karşı, acaba neden Gazze’yi kana boyadığı gibi, Güney Lübnan’ı yerle bir eden İsrail Suriye ordusuyla savaşmıyor ve Suriye’ye askeri bir saldırıda bulunmadı.

Halbuki Temmuz 2006 savaşının ardında İran ve Suriye’nin olduğunu İsrail iyi biliyordu. Bunun zaten saklanacak bir yanı da yoktu.

Fakat Suriye’de akıtılan kanda İran’ın da elinin olmasına rağmen, İran; Suriye Nusayri rejimini askeri olarak desteklerken, neden İsrail’e karşı bir savaş ilan etmiyorlar? Hâlbuki bu iki devlet en çok Filistin davasının ticaretini yapan ülkelerin başında gelmektedirler. Biz bu gaflet içinde gözlerimizi ovaladıkça İran da Nusayri rejimi de Filistin yemiyle bizi daha çok yemleyeceklerdir.

Suriye’de kanlarını akıttıkları insanlar, 1967 savaşında İsraile karşı savaşmış olan insanların çocukları. Ne yazık ki Suriye halkına karşı giriştiği katliamlarda Esed, İsraille savaşlarında verdikleri kayıpların on misli kadar insanı katlettiler. Adeta İsrail savaştan sonra bu kez de Suriye içinde Hama’da Hıms ve Halep’te katliam yapıyordu. Adeta Suriye halkını İsraile karşı savaştıkları için cezalandırlıyorlardı. Bu güne kadar bir tek İsrail askerine kurşun sıkmayan Nusayri rejimi, bugüne kadar onbinlerce Müslümanı katledebilmiştir.

Demek ki asıl katledilmesi gereken İsrail ordusu değil Müslümanlar. Böylece İran’ın ve Nusayri küfr rejiminin kimi düşman edindiğini açıkça görmüş oluyoruz.

Siyonizme düşman olduğunu söyleyen İran Afganistan'daki Müslümanları ve Irak’ta ABD ve müttefiklerinini işgalci ordusuna karşı savaşanları terörist ilan ettikten sonra, hala güneşin doğmamış olduğunu söyleyenler sadece körler olabilir diye düşünüyorum. Biz gerçekleri görmeye karşı bu kadar körken, İran ve Nusayriler kimi ne kadar öldüreceklerini çok iyi biliyorlar. Yahudinin kanı kutsalken ve adeta Nusayriler tarafından korunurken, Müslümanlar ramazana günü sokak ortalarında katlediliyor ve Müslümanların cenazelerini almalarına bile izin verilmiyor.

Suriye’de Nusayri rejiminin bekası ve yerine demokratik bir hükümetin kurulması demek İsrail’in güvenliğinini yeniden daha da pekiştirilmesi demektir. Müslümanların âlimlerinin ve özellikle Suriyeli âlimlerin halkı buna karşı ciddi bir şekilde uyarmaları gerekiyor. İslam ülkelerindeki diktatörlükler, bugünkü demokrasiler için topraklarımıza musallat edilmiş birer emperyalist bir jandarma gücüydü. Bugünkü demokrasileri de dünkü diktatörlüklerinin çocuğu. Bugün de batıya köleliği kabul edelim diye bu emperyalist jandarmalar Müslümanlara kan kusturmaktalar. Onlar çok iyi biliyorlardı, bizleri nasıl şartlandırcaklarını ve bizi nasıl yöneteceklerini.

Bugün Arap ülkelerindeki kıyamlar bu büyük problemi çözebilecek kudrete sahip değildir. Demokratlar ve onların liberal çocukları; özgürlük adına Müslümanları köleleştirmek ve İslam’ı uysallaştırmak için topraklarımızda küfr adına İslamla savaşıyorlar.

Şimdi Suriye’de bunca insan öldürülürken ve yüzlercesi de işkencelerde canlarını verirlerken ve yüzlercesi de öldürdükten sonra nerede oldukları dahi bilinmezken, Nusayri tanklarının ateş ederek yıktıkları bir minareden söz etmenin ne anlamı olur ki? Ali İbn Ebi Talib (ra) adında bir Cami olup olmadığını bilemiyorum Muhtemel ki vardır. Onu niçin vurmuyorlar diye soracağımı bekliyorsanız bunu sormayacağım. Ama üç raşid halifeye ait olan camilerde katliam yapılması ve Müslümanların hepsini aşağılarcasına bir caminin minaresine ateş ederek onu yıkmak Nusayri ordusunun ne kadar İslam düşmanı olduklarını göstermeye yeter. Bütün Arap Ülkelerine meydan okuyan ve Arap Körfezine Faris körfezi demediği için Halid meşali kınayan İran, Allah’ın dininin düşmanı bir rejimimin arkasına sığınmayı ve onu desteklemeyi sürdürmekle gerçek yüzünü saklamayı yeğliyor.

İran’ın diplomasisini bize övenler ve İran’ın Kudüs’teki İslami mukaddesatı (bunlar neyse bunu da açıkladıklarını hiç duymamışsınızdır benim duymadığım gibi) savunduğunu söyleyenler, bu propagandayı yaya dursunlar; İran’ın Nusayri rejiminin yanında yer alması nasıl düşündüğünü bize göstermiştir.

Türkiye’nin bunu doğru okuması gerektiğini söylesem bile bunun kime bir yarar sağlayacağını bilemiyorum. AKP hükümetinin duygusal ve hümanist söylemlerinin dışında bu konuda yapabileceği ciddi bir şey olduğuna inancım çok zayıf.

AKP hükümeti dikkat ederseniz, Esed’in gitmesinden söz etmiyor; ama rejimin acilen ıslaha başlamasından söz ediyor. Nusayrilerin devletin idaresini bırakacaklarına dair bir garanti AKP hükümeti nezdinde de yok.

Erdoğan’ın İran’ın ve Şia’nın geçmişi hakkında ciddi bir bilgi eksikliği olduğu ortada. Ticari gaileler sebebiyle teşeyyu hareketine verdiği prim, Beyrut konuşması Erdoğan’ın siyasi hayatındaki en bariz gaflardan biriydi. Fakat birileri Erdoğan’a teşeyyuun ne demek olduğunu anlaşılan anlatmamış. Ya da Erdoğan karşılıklı takiyyelerle yürütülen bu diplomasiden Türkiye’nin ekonomik çıkarlarını çok önemsediğinden, İran’ın siyasi ve itikadi olarak Türkiye ve bölge ülkeleri üzerindeki emellerini tam olarak görmesine engel oluyor..

Ekonomik çıkarlar bir ülke için elbette önemlidir. Ancak AKP’nin oylarını aldığı kesimlerin dini profilleri İran’ın izlediği siyasete pek uygun düşmese gerek. Fakat son yıllarda AKP’nin saflarına katılanlar arasında İran’ın elini güçlendiren bir kesimden söz ediliyor Bunun ne kadar doğru olduğunu bilemiyoruz. Ancak, İran’ın devrim anlayışına ve hatt-ı İmam siyasetine tabi kesimlerin AKP’yi destekleme eğiliminin İran’la ilişkisi akıldan uzak tutulmamalıdır. Bunun AKP’nin İran ve Irak politikalarında ne kadar etkili olduğunu geçmiş yıllarda gördük.

Osman İbn Affan Camisinin minaresinin tank atışıyla vurulmasının yanında bütün bunları karalamanın fazla bir anlamı olmasa gerek. Dün Osman’ı (radiyallahu anhu) öldürenler bugün de onun kardeşlerini öldürüyorlar.


11.08.2011


Mehmet Emin Akın
 
Üst Ana Sayfa Alt