Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Nusayrilik Nedir Tanıyalım

ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NUSAYRiLiK



Çoğunluğu Suriye'de yaşayan aşırı bir Şiî-Batinî fırkası. Bunlara günümüzde Numeyrîler ismi de verilmektedir. Nusayrî isminin ise geçmişte kalan bir isim olduğunu ve fırka kurucusuna nisbeten bu ismin verildiğini ileri sürerler. Fırkanın ismini, kurucusu olan Muhammed b. Nusayr en-Nemiri'ye (270/883) nisbeten aldığı bilinmektedir. Zaten itikadi fırkaların hemen hemen bir çoğunun kurucularına nisbeten tanındıkları ve buna uygun isim aldıkları bilinen ve sık rastlanan bir durumdur.
Batinî karakterli fırkalarda ortak olarak görülen husus, bunların genel olarak çift hayatları olmasıdır. Yani birisi, kendi içlerinde ve çevrelerinde yaşadıkları ve yaşattıkları hayat seyri, diğeri de toplum içinde yaşamaları itibariyle toplumsal hayatlarıdır. İşte Nusayrilik de genel anlamda bu özellikleri taşımakla birlikte, batınî fırkalar arasında, önemli eserlerinden bir kısmı elde edilebilmiş ve dolayısıyla görüşlerine vakıf olunabilmiş fırkalardan birisi olma özelliğini taşımaktadır.
Nusayriliğin kurucusu İbn Nusayr, Şiî-İmamiyyenin onuncu imamı Ali en-Nakî'nin hayatında onun tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu iddia ediyor; onun hakkında aşırı görüşler ileri sürerek tenasuhtan söz ediyordu. Onun ilahlığını söylüyor ve haramları helal kılıyordu. Bir rivayete göre de, İbn Nusayr, İmamiyye'nin onbirinci imamı Hasan el-Askeri'nin (260-873) "bab"ı olduğunu ileri sürmüş ve onun vefatıyla da oğlu Muhammed b. el-Hasan'ın mehdiliğini kabul etmiştir (E.Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhebleri, s. 143, en-Nevbahtî, Fırakuş-Şî'a, nşr. M.Sadık, Necef 1936, s. 193).
Genellikle Suriye bölgesinde yayılmış bulunan Nusayriler, Karmatilerin 291 (903) yılında Suriye'yi ele geçirmesi üzerine, bir kısmı Suriye'de kalırken bir diğer kısmı ise, Antakya civarına çekildiler. Özellikle Nusayrilik Hamdanilerin Suriye'ye egemen olmasıyla bu dönemde büyük bir güç kazandılar. Zira Hamdani emirleri bu mezhebe girmiş ve yaygınlaşması için uğraşmışlardır. Selçuklular döneminde Malazgirt savaşını (463/1071) takiben de Nusayriler Antakya'yı ele geçirmişlerdi. Frankların 492 (1098) yılında bölgeyi işgal etmeleri üzerine bir süre onların hakimiyetleri altında kaldılar. Haçlı seferleri esnasında Haçlı ordularına yardım etmiş ve müslümanların aleyhinde Hristiyanlara destek olmuşlardı. Bundan dolayı Selahaddin Eyyubî tarafından cezalandırılmışlardır. Aynı şekilde Memluklular aleyhinde Moğollara yardım ettikleri için Memluklu Sultanı Baybars'tan da baskı gönnüşlerdi. Nusayriler, bölgede sırasıyla hüküm süren, Selahaddin Eyyubi, Haçlılar, İsmaililer ve Moğollar'dan sonra Yavuz Sultan Selim'in 922 (1516) yılındaki Mercidabık Zaferi ile Suriye'yi ele geçirmesi ile daha sonraki devirlerde de aynı bölgede varlıklarını sürdürürler. Nusayrilerin hemen hemen her devirde ve özellikle Osmanlı Döneminde varlıklarını sürdürmelerindeki en önemli faktör, Osmanlı Devletinin, hükmü altındaki bölgelerde her inanç ve ırktan olan kavimlere gösterdiği müsamaha anlayışı ve tavrı gösterilmektedir. Zira, Osmanlı Devleti, bu tavrını devletin bağlayıcı ve birleştirici bir felsefesi olarak telakki etmekte idi. Zaman zaman Osmanlılara karşı isyan etmelerine rağmen II. Abdülhamid onları resmen bir mezheb olarak kabul etmişti.
Bugün Suriye'de çeşitli bölgelerde, Hatay, Tarsus, Adana, Fırat boyları ve Lübnan'da yaygın olarak yerleşmiş bulunan Nusayrilerin sayısı bir kısım araştırmacılara göre yaklaşık 325-400 bin kişi civarındadır (L.Massignon, "Nusayriler" Maddesi, İ.A.) Bir kısım araştırmacılara göre ise, yalnız Hatay Bölgesi'nde yaklaşık yüz kırk dokuz bin Nusayri bulunmaktadır (Ahmet Turan, Les Nusayris de Turquie dans la Religion d'Hatay, Doctorat de III e cylcle Paris 1973, s. 21).
Diğer bir çok itikadî fırkada olduğu gibi Nusayrilik de kendi arasında çeşitli fırkalara ayrılmıştır. Bunlar genel olarak dört kola ayrılmışlardır ki, bunlar; Haydariyye, Şimaliyye (veya Şemsiyye) Kilaziyye (veya Kameriyye) ve Gaybiyye'dir. Ancak bunlar, esas itibariyle, Şimafiyye ve Kıbliyye olmak üzere iki ana kol halinde yaygınlık kazanmışlardır.
Nusayrilerin itikadi görüşlerine gelince:
Bunların görüşleri kısmen İslâm'dan kaynaklanmış olsa da ağırlıklı olarak batıni tevillere dayanmakta ve hatta zaman zaman hristiyan kültürünün etkisi görülmektedir. Hüseyin b. Hamdân el-Hasıbî'nin (346 veya 358/957 veya 968) Kitâbül-Mecmû'u ile önce nusayri iken daha sonra hristiyan olan Adanalı Süleyman Efendi'nin Kitâbul-Bakürati's-Süleymaniyye fi Keşfi Esrâri'd-Diyânâti'n-Nusayriyye isimli eserleri Nusayriliğin itikadı ile ilgili önemli bilgiler ihtiva ederler.
Bir çok itikadi fırkada gördüğümüz gibi, fırkaların görüşlerini temel bazı hususlar teşkil etmekte ve diğer görüşler bu görüşün etrafında odaklanmaktadır. Nusayrilerin görüşlerinin temelini de Hz. Alinin ilahlaştırılması teşkil etmektedir. Bundan dolayı Nusayriler Şia fırkaları arasında gulat kısmından telakki edilmektedir. Bu fırkanın bütün kollarına göre Hz. Ali mabudtur, tanrıdır. Yüce Allah için sayılan sıfat ve özellikler Hz. Ali için sayılmaktadır. O nurun nurudur, ilahi zatı itibariyle gizlidir. O manadır. Görünüşte imam olmasına rağmen, batını cihetiyle O, Allah'tır. Buna göre onların şehadet kelimesi "Ben Ali'den başka ilah bulunmadığına şehadet ederim "şeklindedir.
Bu anlayışa göre Ali, Tanrıdır. Kendi ruhundan Muhammed'i, O da Selman-ı Farisî'yi yaratmıştır. Ali "mana", Muhammed "isim", Selman ise "bab"dır. Bu üçlü A(ayn), M (Mim) ve S (Sin) sembolleriyle ifade edilir. Bu üçlü sembolize sistemi Süleyman Hasbi tarafından Hristiyanlıktaki "Baba-Oğul-Ruhul-Kudüs" sistemiyle açıklanır. Ayrıca Selman'dan sonra beş tane de eytam vardır ki, bunlar; Mikdad b. el-Esved (Tabiat olayları ve zelzeleyi yürütür), Ebû Zerril-Gifâril-Gifâri (Yıldızların hareketini idare eder), Abdullah b. Revâha (Canlıların hayatlarıyla uğraşır), Osman b. Maz'un (Rızık ve hastalıklarla uğraşır) ve Kanber b. Kadân ed-Devrî (Ruhları cesetlere gönderir). Bu beş eytam, aynı zamanda beş büyük yıldızdır.
Tenasüh ve ruh göçüne inanırlar. Onlara göre, insanlar ilk kez semâvî varlıklar olarak yaratılmışlar; fakat düşüşlerinin bir sonucu olarak bu günkü şekillerini kabullenmek zorunda kalmışlardır. Sürekli tenasüh ve ruh göçü, insanların tekrar semavi varlıklara dönmesiyle son bulacaktır. Yine Hz. Ali (r.a)'in yıldızların prensi olduğunu ve güneş veya ay ile cisimlenmiş bulunduğuna inanırlar.
Kendileri Ali'nin uluhiyyetine inanmak ve onun yüceliğinin nimetine ermek şerefine ulaşan kişilerdir. Aliye inanan Nusayrilerin ruhla, hareket yoluyla yıldızlar haline dönüşerek nurlar alemine yükselir. Nusayri olmayanların ruhları ise, hayvan cesetlerine girer. Onlara göre kadınların ruhları yoktur. Şeytanlar insanların günahlarından, kadınlar da şeytanların günahlarından yaratılmışlardır. Bu bakımdan kadınlara onların mezheblerinin sırları açıklanmaz. Bu taassuplarından ötürü Fâtıma'nın ismini kullanmayıp, metinlerinde bu kelimenin müzekkeri olan Fâtır'ı kullanmayı tercih ederler. Ayrıca onlara göre, diğer halifelerle birlikte bir kısım sahabe ile Muaviye, Yezid ve Haccac da şeytanın sembolleridir ve lanetlidirler.
Tanrı olarak kabul ettikleri Ali'nin bulunduğu yer konusunda iki gruba ayrılırlar. Haydariler'e göre Ali, göktedir. Güneş Muhammed'i, ay da Selman'ı temsil eder. Ali güneşte oturmaktadır. Bu yüzden bunlara "Şemsiler" de denilmektedir. İkinci kol olan Kilaziler'e göre ise Ali'nin yeri ay'dır. Bu yüzden bunlara da "Kameriler" ismi verilmektedir.
Onlara göre şarap, uluhiyyetin sembolüdür. Bundan dolayı şarabı ve şarabın aslı olan üzüm asmalarını aşırı bir şekilde yüceltirler.
İslamın beş şartı ise şöyle bir tevil esasına göre anlaşılır:
1. Şehadet: Nusayriliğe girişte yukarıda sözü edilen şehadet kelimesi tekrar edilir. Sonra da "Nusayri dininden, Cundebî görüşünden, Cunbulanî tarikatından, Hasibî akidesinden, Cillî inancından, Meymunî fıkhından olduğuma şehadet ederim" şeklindeki söz söylenir.
2. Namaz: Namaz sesle yapılan bir ibadet olup, sadece duadır. Namazın başında "Ali, Muhammed ve Selman'ı yüceltiriz" demek, namazı eda etmek olarak anlaşılır. Namaz Ali'ye açılan bir kalbin niyazı olarak anlaşıldığından ferdi yapılır, ancak, bayram ve mukaddes günlerde cemaat hafinde de yapılabilmektedir. Namazdan önce abdest alınmaz. Namazın şartları beştir:
a) Beş seçkini bilmek, Bunlar; Muhammed, Fâtır, Hasan, Hüseyin ve Muhsin'dir.
b) Gülmeden ve konuşmadan dua etmek,
c) Namazı, Abbasi rengi olduğu için siyah takkesiz kılmak,
d) İbadeti başkaları görmeden gizli yapmak,
el Namazı, "Ey Yüce, Büyük ve Arıların Efendisi Ali, bize merhamet et" diyerek bitirmek.
Namazın sayısı yine beştir ve beş masuma tahsis edilmiştir. Namazda Mekke'ye dönmek şart değildir. Öğleye kadar güneşin doğuş yönüne, öğleden sonra ise batıya doğru yönelinir.
3. Oruç: Oruç, Resulullah'ın babası Abdullah b. Abdulmuttalib'in sessizliğini temsil eder. Buna göre Ramazan Abdullah, Kur'an Hz. Muhammed'dir. Ramazan günleri ise, Nusayrilerin kutsal kişilerini temsil eder.
4. Zekat: Zekatın manası dini öğrenmek ve aktarmaktır. Her aile malî şartlarına göre, şeyhe para vermek zorundadır. Bu zekat yerine geçer.
5. Ziyaretler: Ziyaret yerleri çok önemlidir. Buralar beyaza boyanır ve aynı zamanda ibadet yerleridir. Ziyaret yerleri ya su kenarlarında ya da ağaçlık yerlerdedir. Bu anlayışları eski Fenikelilerden kalan bir inançtır.
Nusayrilerde, şeyhler tabir edilen din işlerini organize eden dört ayrı sınıf vardır ki, bunlar onlara göre büyük önem arzetmektedir.
Bunları da sırasıyla şöyle sıralayabiliriz;
A- Büyük Şeyh: Ali'nin yeryüzündeki gölgesi durumunda olup, geniş ve büyük bir otoritesi vardır. İnsanüstü gücü bulunduğuna inanılır, bu yüzden büyük itibar görür. Vazifesi, şeyh ve imam adaylarını seçmektir. Her bölgede ancak bir büyük şeyh bulunur.
B- Şeyh: Cemaatın manevi önderleri durumunda bulunan şeyhlerin sayıları çoktur ve atalarının melekler olduğuna inanılır. Melekler onlara hulul etmiştir. Ahiret aleminde şefaat hakkına sahiptirler. Merasim ve ziyaretleri idare edip, hastalara dua ederler, onlardan izinsiz doktora bile gidilmez. En güzel ve zengin kızlarla evlenirler ve evleri herkese açıktır. Şeyh olabilmek için şeyh ailesinden gelmek şart olduğu gibi geniş bir kültüre de sahip olmak zorunludur.
C- Nüvvab: Bir nevi şeyh yardımcısı durumundadırlar. Şeyh olabilmeleri büyük şeyhin kararına bağlıdır. Bunun için geniş bir tecrübeden geçmesi gereklidir, şeyh olabileceği kanaatı oluşuğunda bir başka bölgeye şeyh olarak atanır.
D- İmam: Daha alt tabakadan görevlilerdir.
Nusayriliğe giriş bir kaç merhaleden oluşmaktadır. Kadınlar bu mezhebe giremezler. Erkekler ise mezhebe girmekle yükümlüdürler. Giriş için, esas şart ana-babanın Nusayri olmasıdır. Erkek, sağlığı yerinde, 8-10 yaşından büyük ve ölümle karşı karşıya kalsa bile sır saklayabilecek kabiliyet ve olgunlukta olmak da Nusayriliğe giriş için gerekli şartlardandır.
Nusayriliğe giriş genel olarak üç merhaleden oluşmaktadır.
Sırasıyla bu merhaleleri görmeye çalışalım;
Birinci merhale: Mezhebe girecek yaşa gelen çocuğu babası, güvendiği bir nusayriye götürür ve ona tavassut etmesini ister. O şahıs onun manevi babası haline gelerek onu iyice tanır. Çocuğun durumu hakkında şahitler ve şeyhin huzurunda teminat alınır, çocuk eğer sır verirse öldürülür. Daha sonra o kişi çocuğun eğitimini sağlar. Müslümanların gözünde iyi bir müslüman intibası bırakmak için namaz kılıp, oruç tutmasına özen göstermesi istenir. Zira bu safhada o çocuk bir nevi ilk imtihandan geçmektedir.
Bu ön hazırlık safhasından sonra çocuk, "Meşveret Cemiyeti" adı verilen bir toplantıya alınır ki, bu toplantı şeyhin veya ileri gelen bir nusayrinin evinde yapılır. Çocuk içeri alınır ve nefsini alçaltma, itaatkâr olmanın bir nişanesi olarak, şeyhin ve orada bulunanların ayakkabılarını başına koyar. Uluhiyyet sembolü olan bir kadeh şarabı içtikten sonra, o, "Abdu'n-Nur" (Nurun kulu) adını alır. Bu arada a(ayın), m(mim), s(sin) harfleri, manaları anlatılmadan bir mühür şeklinde tekrar ettirilir, tekrar el ve ayaklar öpülür. Sonunda da bu merasimin ay, gün ve senesi kaydedilir.
İkinci merhale: İlk merhaleden kırk gün sonra yapılan bu toplantının adı "Melik Cemiyeti"dir. Çok zengin ve görkemli bir toplantıdır. Nakib, çocuğa tekrar bir kadeh içki sunar ve a(ayın), m(mim), s(sin) harflerinin sırrını öğreterek bunları her gün 500 defa tekrar etmesini emreder. Bu arada "Kitâbül-Mecmu" dan da bazı bölümler kendisine öğretilir.
Üçüncü merhale: Bu ikinciden daha görkemlidir. Nusayriliğe giren çocuk eğer ileri gelen bir aileden veya şeyh ailesinden birisi ise ikinciden yedi ay, eğer halkdan birisi ise dokuz ay sonra icra edilir. Geniş bir salonda yapılan bu merasim bir hayli kurallara bağlıdır. Salonda ortada büyük şeyhi temsilen bir imam oturur, sağında nakib, solunda ise necîb vardır. Bu şekil aynı zamanda a(ayın), m(mim), s(sin) harflerini yani Ali, Muhammed ve Selman üçlüsünü temsil etmektedir. Nakibin sağında da havarileri temsilen on iki kişi bulunur. Necibin solunda ise yirmi dört kişi yer almaktadır. Bu kişiler Kitabul-Mecmu'un beş defa tekrar edildiğine şahitlik ederler. Merasimin başında imam tekrar, sır saklayacağına dair söz ister, havariler de onun sözüne şahitlik ederler. Bu sırada on iki havari önlerindeki on iki bardaktan birer yudum içki alırlar, aday da alır ve böylece uluhiyyete erilmiş olur.
Nusayrilere göre kutsal kabul edilen bayram ve merasimler şunlardır:
1. Fıtr (Ramazan) 2. Adhâ (Kurban) 3. Gadîr (18 Zilhicce; Hz. Peygamberin Hz. Ali'yi imam tayin ettiğine inanılan gün) 4. Mubahale (21 Zilhicce, Necranlı Hristiyanlarla Hz. Muhammed arasındaki lânetleşme olayı) 5. Firaş (29 Zilhicce; Hz. Peygamberin Medine'ye hicret ettiği gece Hz. Ali'nin O'nun yatağına yatması) 6. Aşüre (10 Muharrem; Nusayrilere göre Hz. Hüseyin, Kerbela'da ölmemiş, Hz. İsa gibi göğe çekilmiştir). 7. 9 Rebiulevvel (Hz. Ömer'in şehid edildiği gün) 8. 15 Şaban (Selman'ın ölümü) 9. Nevruz ve Mihrican bayramları 10. 24/25 Aralık gecesi Hz. İsa'nın doğumu ve "son yemek" ayini.
Onlar bayramlarda özellikle uluhiyyetin sağlanması için şarap içer ve buhur yakarlar. Onlara göre bu hareket bir uluhiyyet göstergesidir. Zira şarap kutsaldır.
Nusayriler, burada görüldüğü üzere, kendilerince kutsal kabul ettikleri bir takım bayram ve merasimlere çok bağlıdırlar ve bunları dikkatlice icra ederler. Zira bir çok batıl fırkada görüldüğü gibi, onlar kendi otorite ve ağırlıklarını ancak bu şekildeki resmi ve görkemli merasimlerle ve mensupları huzurundaki söz vermelerle sağlamaktadırlar. Yani bunun ancak ve ancak kollektif şuurla sağlanabileceği kanaatindedirler. Kollektif şuur, bir bakıma oldukça önemli ve zaman zaman da kullanılması lüzumludur. Ancak, bunun bir taassup ve hedef şeklinde kullanılması yanlış kanaat ve izlenimlere götürmektedir. İslâmda da bir takım merasim ve kollektif şuura götüren vesileler vardır, fakat bunların hiç birisinde esas itibariyle bir aşırılık gözlenmediği gibi daima itidal tavsiye ve tasvib edilmiştir. Ayrıca akıl ve mantık ölçüleri hiç bir şekil ve surette ihmal edilmemiştir. Önemli olan da budur ve bu tür merasimlere taassup ve ifrat-tefritin karışmamasıdır. Ve bu tür merasimlerin hiç bir şekilde hedef ve amaç olarak görülmemesidir.
Nusayrilerin buraya kadar anlatılan inanış, davranış, hal ve hareketleri dikkatlice izlenip gözönüne alındığında, bu mezhebin söz konusu bölgelerde zaman süreci içinde hüküm süren eski dinler ve inanışlardan, özellikle totemcilikten, Sabiîlik'ten, Mecusîlikten, Musevilik ve Hristiyanlıktan ve ilkel inanışlardan oldukça büyük oranda etkilendiğini görmek ve müşahede etmek mümkündür. Bu inanış biçimi ve tezahürleri aynı zamanda bâtınilik perdesi ile de örtülerek bir gizlilik içinde, takdim edilmiştir. Zira, sözü edilen tutarsız görüş ve inanç biçimleri ancak bu şekilde idame ettirilebilmiştir. Dikkat edilirse mezhebe ilk girenden, ilk alınan söz, sır saklama hususudur.
Şu ana kadar inançlarını özetlemeye çalıştığımız Nusayriler, aslında inançlarını son derece gizli tutarlar. Öyle ki, büyük bir çoğunluğu inançların tamamı ve sırları hakkında bilgi sahibi olamazlar. Bu, ancak seçkin bir zümreye aittir. Öğretiler uzun bir üyeliğe kabul süreci içinde öğretilir. Bu, ancak uygun görülen 19 yaşına basmış erkekler için başlar. Sırlarını, başkalarına açma korkusuyla kadınlara öğretmedikleri gibi, kadınlar ayinlere de katılamazlar. Üyeliğe kabul töreni masonların üyeliğe kabul törenlerine şaşırtıcı bir biçimde benzemektedir.
Nusayrilere Fransız işgalcileri Eylül 1920'de Alevî ismini verdiler. Böylece Hz. Ali (r.a)'nin ismini kullanarak İslamı yıkmak daha kolay olacaktı. Dolayısıyla o günden bu güne Alevî ismiyle çağrılmayı tercih ettiler. İran'daki Bahâiler ve Pakistan'daki Kadiyâniler gibi Nusayriler de emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda kendilerine düşen rolü layıkiyle oynamışlar ve bu gün Suriye'de bu rollerini oynamaya devam etmektedirler.
Bu gün Suriye bu insanlar tarafından idare edilmekte olup, tarih boyunca Müslümanları devamlı katletmişlerdir. Sadece 1982 yılında Hama şehrinde gerçekleştirdikleri katliamda otuz bin sivil insan şehit olmuştur.
Sonuç olarak; gerçekte bir mezhep gibi görünmesine rağmen Nusayrilik, ne Hristiyanlıkla, ne Yahudilikle, ne de İslam ile ilgisi olmayan; gerek inanç, gerekse ibadet yöntemleriyle ayrı bir din olarak ortaya çıkmaktadır. Bunların kâfir, müşrik, mülhid olduklarında bütün Ehl-i sünnet ve Şia uleması ittifak etmiştir. Hatta İbn Teymiyye, bunların kestiklerinin yenilemeyeceğini, kadınlarının nikâh edilemeyeceğini söyledikten sonra; mürted olduklarından Cizye ödemekle hayat hakkına sahip olamayacaklarını bildirmektedir.
Nusayrilik bu tepkiyi görmesine rağmen bir ara Lübnan'daki İmamiye mezhebi mensupları tarafından Şiî bir mezhep olarak kabul edildi. Nusayrîler Suriye halkının dörtte biri olmalarına rağmen 1971'den beri ülke yönetimine hakim olmuşlardır. Böylelikle yirmi yıldır bütün ülke diktatör hafız Esad tarafından baskı altında tutulmaktadır.
Abdürrahim GÜZEL





Nusayrilik

Suriye’nin diktatörü Beşşar Esed’in babası Hafız’ın (1930-2000) mezhebi, Suriye nüfusunun yüzde 10-12’sini oluşturan Nusayri mezhebiydi.[1] 2005’te Beşşar iktidara gelince yeni bir ekip kursa da babasının izinden giderek devlet kademelerinde Nusayri yapılanmasını muhafaza etti. Ceren Kenar’ın Taraf Gazetesindeki yazısında belirttiği gibi Nusayriler Suriye ordusunun %70’ni oluşturmaktadır. Nusayrilerin, yönetim kademelerindeki üst düzey elemanlarının adları Cengiz Çandar’ın II. Suriye Muhaberatı (4.08.2012) adlı yazısından öğrenilebilir.
Peki, bu Nusayrilik mezhebi neyin nesidir?
Muhammed b. Nusayr’ın öğretisine bağlı olarak gelişen Nusayrilik; Fenike paganizminden ve Hıristiyanlıktaki Teslis inancından, çeşitli Hıristiyan törenlerinden ve bayramlarından da etkilenmiştir.[2] Nusayri olarak tanımlanan Arap Alevileri diğer kimliklerden de (Hıristiyan Ermeniler, Arap Hıristiyanlar vs.) simgeler kullanmaktadır.[3]
Nusayrilere göre, bâtın ve zâhir kavramları Kuran-ı Kerim’in dışında değildir. Onlara göre, Kuran’da yer alan tüm ayet ve sureler birbiriyle ilişkisi içinde ele alınabilecek zıtlıklar yani, görünen ve görünmeyen üzerine inşa edilmiştir. Özellikle, onların dine giriş ayinlerinde eğitim ve ibadet amaçlı kullandıklarıKitabu’l-Mecmu adlı eserde[4] geçen ‘mevlâ’ kelimesi; bu zıtlıkların anlaşılmasında önemlidir.[5]“Mevlâ” Nusayrilerin zihinlerinde, yalnızca “sevgi ve dostluk” anlamında değil, koruyup gözeten, destek veren, yöneten anlamında hem Allah hem de Hz. Muhammed (s) ve ondan sonraki yönetici[6]Hz. Ali için kullanılmaktadır. Kelimenin bu şekilde kullanımı ise, Hz. Ali’nin hem dünyevi (zâhiri) hem deilahi (bâtını) niteliğine işaret etmektedir. Dolayısıyla, mevlâ olan Hz. Ali hem siyasi ve dini bir liderdir hem de ilahtır.[7] İlk önce yaratıldığı söylenen Nusayrilere “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorup “Elbette” yanıtını veren de Hz. Ali’dir.[8]
Kur’an’daki Allah’ın sıfatları; Nusayrilerin itibar ettiği Hutbetü’l-Beyân’da ve Kitabu’l Mecmu’da Hz. Ali’ye mal edilmektedir. Kitabu’l-Mecmu’un ‘Sücut (Secde)’ duasında nur kabul edilen Hz. Ali şu şekilde anılmaktadır:
Ey Ali! Ey büyük! Ey en büyükten daha büyük! Ey güneşi ve değişken ayı yaratan!
Ey Ali! Ey Ali, izzet senindir! Ey Ali, birlik sana aittir! Ey Ali, mülk senindir!
Ey mevlâm! Ey arınmısların Emiri! Ey Ali (yüce), ey büyük!”[9]

Uydurmaca surelerden oluşan Kitabu’l-Mecmu’daki bu duada mevcut ifadeler apaçık şirktir!
Nusayri inancında Selmân-i Fârisî’nin, Cebrail’in kendisi olduğuna inanılmaktadır. Nur olan Ali; nurunun nurundan Hz. Muhammed’i ve Hz. Muhammed’de Yaradan’ın emri ile kendi nurundanSelmân-i Fârisî’yi yaratmaktadır.”[10]
Nusayrilerde kadınlar yarımdır ve onlara bâtın bilgisi verilmez. Tam kabul edilen erkekler o bilginin muhatabıdır.[11] Ayrıca erkek tanrıyla doğrudan ilişkilidir ve O’na kesilecek kurban da erkek olmalıdır. Erkek ve onu temsil eden şeyler temizdir ama kadın ve onu temsil edenler kirlidir.[12] Bu prensipler, Nusayriler üzerindeki gayr-i İslami unsurların etkisini göstermektedir.
Nusayrilerde Allah’ın nurunun indiği yer kabul edilen türbeleri ziyaret, daha çok kadınların ve çocukların yaptığı bir ibadettir. Kadınlar bu ziyarete dair ritüelleri (Allah olduğu düşünülen) Hızır için yaptığını düşünmektedir.[13] Hızır ile Allah, erkeklerin zihinsel dünyalarında Ali’dir.[14]
Birtakım özelliklerini aktardığımız Nusayrilik mezhebinin hak mezhep olarak görülemeyeceği ortadadır. 1921-38 yılları arasında Kudüs Baş Müftülüğü yapan ve Arap milliyetçisi olarak tanınan M. Emin el-Hüseyni, Batılı işgalciler karşısında Suriye halkını birleştirmek amacıyla Suriye Alevilerinin Müslüman olarak tanınmalarına dair yayınladığı fetva[15] (1.07.1936) politiktir ve dini açıdan gerçeği yansıtmamaktadır. İbn Teymiye’nin Risale fi’r-Red ‘ale’n-Nusayriyye başlıklı fetvasında ifade edildiği gibi Nusayrilik sapkın bir mezheptir.
İnşallah Özgür Suriye Ordusu eliyle Allahu Teala Suriye’yi bâtıl unsurlarla dolu Nusayrilik inancına mensup olanların zulüm üreten mekanizması olan Baas’tan kurtaracaktır.



[1] Özbek, Tarık, Nusayri Etnik Kimliğinin Simgesel Oluşumu, Basılmamış Yüks. Lis. Tezi, Hatay, 200, s. 30.
[2] Arıngberg-Laanatza’dan naklen A.e., s. 94.
[3] A.e., s. 2.
[4] Yukarıda belirttiğimiz Kitabu’l-Mecmu adındaki eser on altı sureden oluşmakta ve Nusayri inancının temelini teşkil etmektedir. 957 veya 968 yıllarında ölen Hamdan el-Hasibi tarafından beş sure halinde yazılmıştır. Surelerin geri kalanı ise, Hasibi sonrası önde gelen din adamları tarafından oluşturulmuştur bkz. A.e., Hüseyin Türker’den naklen bkz. A.e., s. 36. Görüldüğü gibi, eserin bölümlerinin isimlendirilme biçimi onun Nusayriler açısından Kur’an gibi değerlendirildiği anlamına gelmekte olup İslam tarafından hoş görülemeyecek bir cehalet örneğidir.
[5] A.e., s. 36.
[6] İlk üç halifeye Kitabu’l-Mecmu’nun Arınma suresinde şöyle denilmektedir: “Lanet olsun Ebu Bekir’e, Osman’a, Ömer’e” bkz. A.e., s. 57.
[7] A.e., s. 37.
[8] A.e., s. 16.
[9] A.e., s. 41.
[10] A.e., s. 42.
[11] A.e., s. 46.
[12] A.e., s. 50.
[13] A.e., s. 51.
[14] A.e., s. 112.
[15] Arıkan, Pınar, “Suriye’nin Nusayri Yüzü ve İran”, Ortadoğu Analiz, Temmuz 2012, Cilt. 4, Sayı. 43, s. 19.
 
ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Nusayrilik, İslama mı yoksa Hristiyanlığa mı yakın? (Taha Dağlı)
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’ın mensubu olduğu Nusayrilik mezhebi, İslama mı yoksa Hristiyanlığa mı yakın. Uzmanlara göre Nusayriliğin, İslamla hiçbir ilgisi yok aksine hristiyanlığa daha yakın.NUSAYRİLERİN İSLAMLA HİÇBİR ALAKASI YOKİlahiyatçı yazar Sinan Yağmur’a göre Nusayrilik ne İslamı ne de Hristiyanlığı temsil ediyor. Sabah.com.tr’ye konuşan Sinan Yağmur, “işin gerçeği Nusayriler ne İslama yakındır ne de Hristiyanlığa. Karma bir düşünceden doğmuş sonrada siyasal çizgisinden dolayı mezhepleşmiş kozmopolit bir yapıya sahiptir. Ne itikaden ne de fıkhen İslamiyet ile alakası yoktur. İslamiyet öncesi Arap Hristiyanlığın kalıntıları ile İslam sonrası Şia’nın Sebeiyye kolu ile karışmış kendi içine kapalı getto tarzı yaşayan insanların semavi dinler dışında kalmış kapalı bir kutu yaşam sistemi olmuştur. Nusayrilerin yaşadığı coğrafya sürekli savaşlar arasında kalmış ve o dönem hangi düşünce hâkim ise onların etkisinde gözükerek hayatlarını sürdürmeye çalışmışlardır” dedi.İBADET VAR AMA İSLAMA UYGUN DEĞİLSinan Yağmur, Nusayrilerin namaz kılıp, oruç tuttuğunu ama bu ibadetleri İslama uygun yapmadıklarını söyleyerek, “iki çeşit Nusayrilik vardır. Birincisi Türk Nusayriliği, diğeri ise Arap Nusayriliği. Nusayriler Allah’ın gönderdiği kitapların hepsinin tahrif edildiği düşüncesindedirler. Kendileri için tek kutsal kitap “Kitab el Mecmu” dur.Kur’an-ı Kerîm’in orijinal olmadığına inanırlar. İnanç sistemlerini AMS olarak şifreli hale getiriler. Ali, Muhammed ve Selman. Arap Nusayrileri Suriye’de yaşarlar ve Esad ailesi de Nusayridir. Suriye yönetimi ve aristokrat tabaka Nusayridir. Yaptıkları ibadetlerde Namaz, dua, Oruç vardır ancak İslam fıkıh esaslarına göre değildir. Düşünce olarak Hristiyan gibi, yaşantı olarak Müslüman gibi gözükürler ancak taklit ve takiyyeye dayalıdır inanç sistemleri. O nedenle ne Hristiyanlığı benimserler ne de Müslümanlığı” diye konuştu.ALEVİLERLE NUSAYRİLERİ AYIRMAK GEREKYağmur’a göre Nusayrilerin Alevilerle de hiçbir ilgisi yok. Bu konuda Sinan Yağmur, “Nusayrilerin bir kısmı kendilerini Alevi kabul ederler ancak aleviler onları tanımazlar. Cem töreni yoktur mesela. Kadınları ibadethanelere almazlar. Hacı Bektaş, Abdal Musa gibi Alevilikteki pirleri kabul etmezler. Adana ve Tarsus yöresindeki Tahtacılara daha yakındırlar. Nusayrilik Alevilik sayılmaz. Alevi düşünce esasları ile ilgileri yoktur” dedi.AK PARTİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI ÇELİK: NUSAYRİLER HRİSTİYANLIĞA DAHA YAKINVe Hristiyanlık meselesi. Geçen hafta İstanbul Bilgi üniversitesindeki Arap Baharı konulu bir panele katılan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Nusayrilikte, Hristiyanlıkta olduğu tanrı-oğul inancı olduğunu söylemişti. Sinan Yağmur, bunun doğru olduğunu söyleyerek, “Hristiyanlıktaki Teslis yani Allah’ı üçleme görüşüne benzer üçleme inançları vardır . Onlar Ali’nin Allah, Muhammed ‘in peygamber ve Selman’ın da velayet imamı olduğuna inanırlar. Ancak bu görüşlerini pek açık itiraf etmezler. Nusayriler Hristiyan misyonerlerin propagandasından etkilenmişler ve maddi yardım için Hristiyan gibi gözükmüşlerdir. Süryaniliğe de yanaşırlar, Sebeiyye ‘ye de ” dedi.MÜSLÜMAN KARDEŞLER: “ESAT YÖNETİME HRİSTİYANLARI ALDI, MÜSLÜMANLARI YOK SAYDI”Suriye’de Esat sonrası yönetime hazırlanan ve şu andaki ayaklanmada başrolü oynayan Suriye Müslüman Kardeşler örgütünün genel başkanı Muhammed Riyad Şükfa da, “Beşar Esat ve ailesinin mensubu olduğu Nusayriliğin, islama uygun olmadığını söyledi. Şükfa, Esat’ın yönetim kademelerine Müslümanları değil hristiyanları getirdiğine vurgu yaparak, “Yıllar önce bu rejim geldiği zaman biz herşeyin farkında değildik.Hristiyan-Müslüman, sünni-nusayri ayrımı yapılmazdı. Bu konulara hiç girilmez, irdelenmezdi. Ancak ülkeyi yöneten nusayriler, zaman içerisinde çok ciddi bir ayrıma gitmeye başladı. Mesela Esad yönetiminde üst düzey kadrolarda hep nusayriler vardır, ordu içerisinde de nusayriler yer alır. Elimizde hiçbir yetki olmadığı için bu ayrımcılığa müdahele edemedik. Sünniler kurulan bu düzenin müslümanları hiçe sayan bir düzen olduğunu yıllar sonra anlayabildik. Şu an Nusayrilerle birlikte Hristiyanlar, Esad yönetiminin içindedir. Sünniler ise yoktur. Müslüman gruplar, Esat yönetimi tarafından hep arka plana atıldı, itildi. Nusayriler, kurucuları olan Musa Nusayri isimli bir şahsı örnek alır, İslamiyetin bir mezhebi değildirler, İslamla bağdaşan yönleri de yoktur” dedi.TAHA DAĞLI / SABAH

Nusayrilik, İslama mı yoksa Hristiyanlığa mı yakın? (Taha Dağlı) / Hristiyan Gazete
 
ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
PEYGAMBERLERIN YOLUNA UYMANIN GEREKLILIGI IMAM IBNI TEYMIYYE R A TAGUTLARI TEKFIR ET
 
Mekzun85 Çevrimdışı

Mekzun85

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Arap Alevileri (Nusayriler) hakkında yazılan bu bilgilerin tamamı yanlış ve iftiradan ibarettir.

Nusayriler, Arap kökenli Alevi müslümanlardır.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Şia bile kendi fırkalarından olan Nusayri'yi tekfir eder, biz zaten gümletiriz!
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
Nusayrilerin Müslüman olmadıklarını batılılar dahi herkes biliyor. Nasıl böyle tartışma konusu olabiliyor anlamıyorum. Suriye'deki İsmaililer ve Nusayriler Osmanlı zamanı dahil hep kafir olarak bilinmiştir. Kimilerine göre bunlar Nusayri dağlarının kadim yerlilerinden olup, Fenikelilerin soyundandırlar ve putperest inançlarını korumak için, yerel dinlerden (önce Hristiyanlık, sonra da İslam) parçalar alarak bunların bir sentezini yapmışlardır. Gizli bir cemaat oldukları için her şey açığa çıkmıyor. Bu yüzden mesela kadınlar dini sorumluklardan muaf tutulurlar, "sır tutamadıkları" için.
 
Mekzun85 Çevrimdışı

Mekzun85

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Şia bile kendi fırkalarından olan Nusayri'yi tekfir eder, biz zaten gümletiriz!
Yani Şiilerin yaptığı yanlışın daha fazlasını sizde yaparsınız demek istiyorsun. Yanlış üstüne yanlış...


1. Şii kardeşlerimizle bizim aramızda olanlar sizi alakadar etmez. Ancak yine de anlamanız için söylüyorum.
Hz. Yusuf'un kardeşleri nasıl ki kıskançlıktan Hz. Yusuf'u kuyuya attıysa, Şii kardeşlerimizle aramızda olan şey de buna benzer bir durumdur.

2. Şii kardeşlerimize yapılan yanlışı söylediğimizde bizden özür dileyip, "siz bizim din kardeşlerimizsiniz" diyorlar. Ayrıca bazı Şii Âlimleri bizim tevhit ehli olduğumuzu dile getirmiştir.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor;
"Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat süresi 6. Ayet)
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kafir olan sensin, hemde tescilli kafir... Hatta sen kafirlerden bile daha kötüsün. Allah seni ıslah etsin diyeceğim ama sen ıslah olmazsın.

Bu son mesajım...

Allah'ın, meleklerin, peygamberlerin ve tüm müminlerin laneti üzerine olsun.

Eger herhangı bır delılın yoksa bu sozun sana donecegını unutma...

Kısı soyledıgı sozden mesuldur.

Ayrıca hz Aliden baska sızın ıcın baska kımselerde mı vardı ılgınc.
 
Son düzenleme:
Mekzun85 Çevrimdışı

Mekzun85

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Eger herhangı bır delılın yoksa bu sozun sana donecegını unutma...

Kısı soyledıgı sozden mesuldur.

Ayrıca hz Aliden baska sızın ıcın baska kımselerde mı vardı ılgınc.
Bu sözü ilk söyleyen sizlersiniz. Dolayısıyla bu sözden ben değil, sizler mesulsunuz.

Eğer hakkımızda yalan söyleyip, iftiradan vazgeçseydin başka kimselerin de olduğunu öğrenirdin. Yalanlara inanmak yerine bizlere sorabilirdiniz.
 
طالب بن عايد Çevrimdışı

طالب بن عايد

انا لله وانا اليه راجعون
Süper Moderatör
Mekzun85 lafı uzatmadan soruyorum beşşar esedi ne olarak görüyorsun?
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبي الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Gerçekte suret ve yaratılışları hayvan olanların hakaretleri bizleri üzmez. Allah seni ıslah etsin diyeceğim ama sen ıslah olmazsın.

Bu son mesajım...

Allah'ın, meleklerin, peygamberlerin ve tüm müminlerin laneti üzerine olsun.
Neyseki Rabbimiz, doğru yolun yolcularını sizler gibilerin beddualarına kurban edecek değil; elhamdülillah..

Allah hidayet versin size..
 
M Çevrimdışı

Musluman taklitçisi 1985

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Üst Ana Sayfa Alt