Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Öfkeliyken Dinden Çıkaran Söz Söylemek Kafir Yapar mı?

N Çevrimdışı

Nero_beowulf

Üye
İslam-TR Üyesi
selamün aleyküm
bir arkadaşım kendini küfre düşürecek bir söz söyledi bende yapı olarak çok çabuk parlayan bir insanım elimde olmadan, sonrasındada çabuk sakinleşen bir insanım. arkadaşıma kızdım kızarkende bu sefer ben küfre düşecek bir söz söyledim elimde olmadan çok pişmanım niyetimde yoktu ağzımdan çıktı o söz..ameller niyetlere göredir diye bir söz var. tövbe ediyorum küfre düşmüşmüyümdür ? bir insan küfre düşerse sonra tövbe ederse sevapları geri gelir mi acaba?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
HATA
Kasıt olmaksızın yanlışlıkla küfür sözünün söylenmesi veya küfür olan bir işin yapılmasıdır. Kişi bu söylediği ve işlediği ile küfür olan bir şeyi söylemeyi veya bir işi yapmayı kastetmiş değildir. Bu engel, ona tekabul eden kasıt şartını ibtal eder. Bunun delili de şu ayettir:

Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalblerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır.” (Ahzab 5)


Çorak bir arazide binitini yitiren adamın hadisi de buna delildir. Adam binitini bulunca aşırı sevinçten dolayı, yanlışlıkla “Allah’ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabb'inim” demişti.
(Muslim rivayet etmiştir. Bazı alimler aşırı sevinçten dolayı hata etme engeline aşırı kızgınlıktan dolayı hata etme engelini de eklemişlerdir. Çünkü o durumda da kişi söylediğinin farkında olmayabilir. İlamu’l-Muvakkıin, 4/50.
İbnu’l-Kayyim Rahimehullah, ş
iddetli öfke anında kişinin küfür sözü söylemesi halinde, kafir olmayacağını söyler. Oysa bu tartışmalıdır. Ne olursa olsun, kızgınlık ve normal zamanda küfre götüren şeyler söylemeyi alışkanlık edinen ile, temelde salah ve takva üzere bulunan kişilerin durumunu birbirinde ayırmak gerekir.)

İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der:
“Delil mevcud olup, yol apaçık oluncaya kadar yanlışlık yapan bir Müslümanı kimsenin tekfir etmeye hakkı yoktur. Müslümanlığı kesin olan bir kimsenin İslam’ı şubhe ile yok olmaz. Çünkü delil kesin olup şubhe ortadan kalkmadıkça Müslüman kişinin Müslümanlığı son bulmaz.” (İbn-i Teymiye, Mecmuu’l-Fetava, 12/250)

İbnu’l-Kayyim Rahimehullah, bu engelden söz ederek kastın olmamasının, tekfirin engellerinden olduğunu söylemiş ve Hamza’nın Radıyallahu Anhu Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) söylediği “Siz ancak babamın bir kulusunuz (Buhari, Kitabu’l-Meğazi) sözünü delil göstererek şöyle demiştir:

“Sarhoştu. Bu nedenle Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisini tekfir etmedi. Yine Kafirun Suresi’ndeki ayeti “Ey kafirler! Taptığınıza tapıyorum, biz de sizin taptığınıza tapıyoruz” şeklinde okuyan sahabe de tekfir edilmemiştir. Bu ise içki yasağından önce idi.
(Sarhoş iken küfür sözü söyleyen kişi hakkında alimler ihtilaf etmişlerdir. Bazısı, kendinden geçmiş olan sarhoşun söylediği sözlerin küfür ve iman bakımından bir değerinin olmadığını söylemektedir. İbn-i Teymiye Rahimehullah sarhoşun tekfir edilmeyeceğini ve talak konusunda söyleyeceklerine de itibar edilmeyeceğini söylemektedir. Mecmuu’l-Fetava,10/39, İlamu’l- Muvakkıin, 5/49.
Bu görüşte olanlar, yukarıda belirtilen Hamza Radıyallahu Anhu hadisini ve “..
ne söylediğinizi bilinceye kadar..” (Nisa/43) ayetini delil olarak gösterdiler. Bu engeli geçerli sayanların tümü, içkinin yasaklandığı dönemden önceki delillere dayanmaktadırlar. Bu nedenle Kadı Iyad, eş-Şifa’da, (2/232) sarhoşun mazeretli olarak kabul edilmeyeceğini bildirmektedir. Ayrıca aynı bölümde, sarhoş iken Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem söven kişinin öldürüleceğini, eşinin boş olacağını ve kendisine kısas ve had cezalarının uygulanacağını söyleyen alimlerin görüşlerini de nakletmektedir. (2/231-232) Bu meselede İbn-i Kudame’nin, el-Muğni’de, “Sarhoş İken İrtidat Eden Kişi” bölümünde söylediklerine de bakılabilir.)

Kasıt olmadığı ve iradenin dışında gerçekleşmesi sebebi ile bu, o kişiyi küfre götürmedi.” (İlamu’l-Muvakkıin, 3/65-66)

Yine şöyle der: “Şari’, kişinin tekfirini direk olarak delalet eden bir delil olmadığı sürece sadece nefislerde olabilecek şeylere veya söylediği sözün anlamını kavramadan yahut bilmeden söylenen bazı lafızlara dayandırmadığı gibi, ummetin hata ile, unutarak, zorlama altında veya bilmeden söylediği şeyleri de bağışlamıştır. Yeter ki söylediği şeyin anlamını bilmeden yahut onu kastetmeden söylemiş olsun. Ancak kasıt ile beraber sözlü yahut fiili olarak bu kasta delalet eden bir delil olduğu zaman hüküm terettub eder.
Bu şer’i bir kuraldır ve Allahu Teala’nın adalet, hikmet ve rahmetinin gereklerindendir.” (İlamu’l-Muvakkin, 3/117)

Kastın bulunmaması engeline, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem, eşlerinden bazılarının söylediği sözleri bağışlamış olması da delil olarak gösterilebilir. Buhari Rahimehullah, Nikah bölümünde “Kadın Kendisini Bir Kimseye Bağışlayabilir Mi?” başlığı altında şu rivayeti nakletmektedir:

“Allahu Teala’nın “Onların (hanımlarının) dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alırsın” (Ahzab 51) kavli nazil olunca, Aişe Radıyallahu Anha Ey Allah’ın Rasulu! Görüyorum ki Rabb'in senin isteğini hemen yerine getiriyor” dedi.”

İbn-i Hacer Rahimehullah, Fethu’l-Bari’de şöyle der:
Bu söz “Allahu Teala, seni hemen radı eder” manasındadır.”

Kurtubi Rahimehullah şöyle der:
“Bu sözün zahiri, nazlanma ve kıskançlık ifade eder. Değilse, Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem heva izafe etmek değildir. Çünkü Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hevasından konuşmadığı gibi hevasına göre de amel etmez. Bunun yerine “Seni radı etmek için” deseydi daha uygun olurdu. Ancak kıskançlıktan dolayı bu tür sözler bağışlanır.”

“Hibe ve Hibenin Fazileti” bölümünde ise şunu rivayet eder: “Zeyneb binti Cahş (Radıyallahu Anha), Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) için şöyle demiştir:
Eşlerin, Ebu Bekir’in kızı hakkında Allah’tan korkmanı söylüyorlar.”


Bu, Zulhuvaysira’nın Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Adaletli ol” demesi gibi kötüleyeci söz türünden değildir. Belki bunun sebebi, Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem olan aşırı sevgi, bağlılık ve kadınların yapısında bulunan kıskançlıktır. Zeyneb (Radıyallahu Anha), Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanların en adaletlisi olduğunu bildiği halde, adaletli olmasını istemiştir. Çünkü kıskançlığı ona galip gelmiştir. Bunu söylediği için de Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu kınamamıştır.”
Kadı Iyad, el-İkmal’de Mâlik ve başkasından şöyle nakleder: “Kıskançlığın ifadesi olarak kadın, eşini ahlaksızlıkla suçladığı zaman, ona had cezası gerekmez.” Delil olarak da Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Kıskançlığı tutan kadın, vadinin aşağısını yukarısından ayıramaz” sözünü aktarmıştır. (Ebu Bekr İbn el-Arabi, “el-İcabe lima İstedrekethu Aişe ala’s-Sahabe”, 61)

Kasıt bulunmayan sözlere, başkasından aktarılan küfür sözü de dahildir.

Başkasının küfür sözünü okuyan kişi, asla tekfir edilmez, bilakis sevab kazanır. Şahidin, duyduğu küfür sözünü hakime veya başkasına nakletmesi de böyledir. İçindeki bozukluğu göstermek veya reddiye yazmak için, kafirlerin küfür sözlerini nakletmek de bu kabildendir. Bütün bunlar caiz veya vacip olup söyleyen kişi tekfir edilmez. Bu nedenle “Küfür sözü nakleden kafir olmaz” denir. Ancak küfür olan sözü yaymak ve onaylayıp propagandasını yapmak için nakledenler şüphesiz bunun dışındadır ve kafir olurlar.
Kadı Iyad, üzerinde yiyecek ve içeceğinin bulunduğu devesi elinden kaçan ve daha sonra devesini bulması üzerine aşırı sevincinden dolayı “Allah’ım, sen benim kulum, ben de senin Rabb'inim” diyen kişi ile ilgili olarak Muslim’de geçen hadis hakkında şöyle der:

“Kişi, dehşet ve sersemlik halinde söylediği bu tür sözlerden dolayı sorumlu tutulmaz. Alay etmek veya taklit etmek amacı ile yapılmadığı sürece, ilmi bir amaç ile bu tür sözleri nakletmekte de sorumluluk yoktur. Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu tür sözleri ummetine aktarması bunun delilidir. Bu tür sözleri geçerli bir amaç içerisinde aktarmada herhangi bir nehiy olsaydı, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunları aktarmazdı. Allahu Teala en doğrusunu bilir.” (Fethu’l-Bari, Tevbe bölümü)

İbn-i Hazm Rahimehullah şöyle der:

“Kalbde kararlaştırmadan sadece dil ile ikrarın Allahu Teala’nın yanında bir hükmü yoktur. Çünkü her birimiz Kur’an’da küfür sözleri okuyor ve söylüyoruz. Kendisine akide olarak edinmediği sürece o sözleri okuduğu veya söylediği için kişi kafir olmaz. Murcie ve Cehmiyye mensubları bunu delil olarak gösterir ve ‘Küfrü ilan etmek küfür değildir’ derlerse, onlara şöyle cevab verilir: Bunun adını biz değil, Allahu Teala koydu.
Allahu Teala, Kur’an’ı okumamızı emredince ve içinde kafirlerin sözlerini de nakledip kullarının kafir olmasından hoşnut olmadığını bildirince, bu sözleri okuyan kişi küfretmiş olmayıp Allahu Teala’nın rıdasını ve ona imanı kazanmış olur. Allahu Teala, şahitliği doğru bir şekilde yapmamızı emrederek “Ancak bilerek Hak dine şahidlik edenler mustesna(Zuhruf/86) deyince, kafirin küfrünü bildiren kişi bundan dolayı kafir olmaz. Aksine Allahu Teala’ya imanı ve onun rızasını kazanır.” (El-Fasl, 3/249-250)

Bir insanın anlamını bilmediği bir sözü söylemesi de bu kabildendir. Ancak söylediği sözün anlamını bildiğine dair delil ortaya çıkarsa, hakkında ona göre hüküm verilir. el-İzz İbn-i Abdusselam, “Kavaidu’l-Ahkam fi Masalihi’l-En’am” isimli kitabının “Anlamını Bilmediği Bir Sözü Söyleyen Kişi Hakkında Onun Muktezasına Göre Hüküm Verilmez” başlıklı bölümünde şöyle der:
“Yabancı kişi küfür, talak, iman, köle azadı, alışveriş, sulh ve bera’ gibi sözleri söyleyib anlamını bilmiyorsa sorumlu olmaz. Çünkü kelimenin asıl manasını bilmemektedir ve dolayısıyla da kelimenin asıl manasını kastetmemektedir. Arab olan bir kişi, anlamını bilmeden bu manalara gelen bir sözü söylediğinde de sorumlu olmaz. Çünkü irade ancak bilinen veya zannedilen şeye yönelir. Arab olan kişi, anlamını bilerek bu kelimeleri söylemesi halinde ise, sözünün gereğinden sorumlu olur.”
(İzz İbn-i Abdisselam, Kavaidu’l-Ahkam fi Masalihi’l-En’am, 2/102)

İbnu’l-Kayyim Rahimehullah şöyle der:
“Anlamını bilmeden küfür sözü söyleyen kişi tekfir edilmez.”(İlamu’l-Muvakkıin, 3/75)

Yine talak ile ilgili sözlerin kullanımı ve geçerli olabilmeleri için kasıt ile söylenmiş olması gerektiğinden söz ederek şöyle der: “Bu sözleri söyleyen kişi onların ne anlama geldiğini bilmeden söylerse, bu sözler geçerli olmaz.

Bir lafzın anlamını bilerek ve onu kastederek söylemiş olması için iki iradenin bulunması gerekir:

Birincisi; kendi isteğiyle o sözü söylemiş olması.

İkincisi ise; sözün gereği ve asıl manasını kastetmiş olması.


Hatta, anlamı kastetmek, lafzı kastetmekten daha önemlidir. Çünkü lafız araçtır. İslam alimlerinden fetva imamlarının görüşü budur.

İmam Ahmed’in ashabı şöyle der: Manasını bilmeden adam eşine “boşsun” derse, bu söz geçerli olmaz. Çünkü kendisi boşamayı kastetmiş değildir. Tıpkı baskı altında bu sözü söyleyen gibidir. Dilcilerin bu sözden maksatlarının ne olduğunu bilmeden onu söylerse, boşama meydana gelmez. Yine anlamını bilmediği bir küfür sözünü söyleyen kişi tekfir edilmez.

Veki’in Musannef’inde şöyle bir olay anlatılır:
“Eşinden kendisine bir isim vermesini isteyen kadına eşi Tayyibe adını verir. Kadın bu ismi kabuletmez. Bunun üzerine eşi kadına, “Hangi ismi vermemi istersin?” der. Kadın “boşsun” manasına gelen “talak” kelimesini isim olarak kendisine vermesini ister ve bunun üzerine adam karısına hitaben bu kelimeyi kullanır. Kadın Ömer bin Hattab’a giderek eşinin kendisini boşadığını söyler. Daha sonra Ömer Radıyallahu Anhu bu kıssayı kadının eşinden dinler ve adama şöyle der:
Bu kadını götür ve dersini ver.” (El-Veki’, Musannef, 3/76, ayrıca 4/229)


UYARI

Bütün bu söylenenlerden anlaşılıyor ki kasıt engelinden maksad, çağımızın Murciesinden birçok kişinin tekfir için şart koştuğu ve her türlü tağut ve azgını tekfir etmemek için bahane olarak gösterdiği mana ile aynı değildir.
Onlara göre dinden çıkmaya ve küfre girmeye niyet edib, kasıtlı olarak küfür sözü söylemedikçe veya küfür olan bir işi işlemedikçe kişi kafir olmaz. Halbuki kasıt engelinden maksadımız, hata olarak yapılan işler veya söylenen sözlerdir.
Dinden çıkmayı yahut dinden çıkaran sözü söyleme veya fiili işlemeyi kastetmeyi Yahudi ve Hristiyanlardan bile işleyen çok nadirdir. “İsa veya Uzeyir Allah’ın oğludur” sözünden, kafir olmayı kastetmeyi isteyip istemedikleri sorulursa, bunu reddedecekler ve küfrü istemelerinin sözkonusu olmadığını söyleyeceklerdir.

Kendilerinin iyi iş yaptığını sanan kafirlerin çoğunun durumu bu şekildedir. Bugün kafir ve azgın tağutların çoğuna işledikleri veya söyledikleri küfür fiillerini belirttiğimizde bunu reddeder ve küfrü kabul etmeyi veya onu kastettiklerini, dinden çıkmayı amaçladıklarını inkar ederler. Aksine vurgulayarak kendilerinin Müslüman olduklarını söylerler; namaz kılıb, şehadet kelimesini söylediklerini de delil olarak gösterirler.

Kurayş kafirlerinin durumu da bu şekilde idi. Putlara tapmakla kafir olduklarını kesinlikle kabul etmediler. “Onlara, bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” (Zumer 3)

Kafir olduklarını kabul etmeleri bir yana, Rasulullah’ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ona iman edenleri küfür ile suçladılar. İstisnalar dışında kafirlerin çoğunun durumu bu şekildedir.

Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der:
“Kişi, genel olarak küfür olan bir şeyi işler veya söylerse, kafir olmayı kastetmese de, işlediği veya söylediği sebeb ile kafir olur.”(Es-Sarimu’l-Meslul, 177-178)

Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye Rahimehullah başka bir yerde ise şöyle der:
“Riddet, buna yol açan belli bir sebebden dolayı meydana gelebileceği gibi, dini değiştirme veya risaleti yalanlama kastıyla da meydana gelebilir.
Tıpkı iblisin küfrünün Rububiyyeti yalanlama kastı ile olması gibi. Gerçi böyle bir kastının olmaması ona fayda vermez. Kendisini küfre sokacak sözü söyleyen kişiye küfrü kasdetmemesi fayda vermez.”(Es-Sarimu’l-Meslul, 370)

Allahu Teala, kafirlerin çoğununun iyi işler yaptıklarını zannettiklerini bildirmiştir. Hatta kendilerinin mu’minlerden daha doğru bir yolda olduklarını düşünürler. Bu nedenle Allahu Teala onlar için şöyle buyurmuştur:
De ki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? (Bunlar) İyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir. İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkar eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz kıyamet gününde onlar için hiçbir ölçü tutmayız.” (Kehf 103 - 105)

Taberi Rahimehullah tefsirinde şöyle der:
Bu, Allahu Teala’nın birliğini bildikten sonra, onu inkar etmeyi kasdetmedikçe kimsenin kafir olmayacağını iddia edenlerin yanıldığının en açık delillerindendir. Allahu eala’nın birliğini bildikten sonra onu inkar etmeyi kastetmedikçe kimsenin kafir olmayacağı sözü doğru olsaydı, Allahu Teala’nın haklarında “De ki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? (Bunlar) İyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir. (Kehf 103 - 105) buyurduğu kişilerin bundan dolayı sevap kazanıp mükafat almaları gerekirdi. Halbuki iş söylediklerinin aksinedir. Çünkü Allahu Teala, onların kendisini inkar ettiklerini ve amellerinin boşa gittiğini bildirmiştir.” (Taberi, Tefsir, 44-45)

Yine Taberi Rahimehullah Haricilerden söz eden bazı hadisleri aktardıktan sonra Tehzibu’l-Asar’da şöyle der:
“Bu, Allahu Teala’nın vahdaniyyetini bilip bununla beraber küfre girmeyi kasdetmedikçe hiç kimsenin tekfir edilmeyeceğini söyleyenlerin, bu görüşlerinin hatalı olduğuna dair en kuvvetli delildir. ” (Fethu’l-Bari, Haricilerle savaşmayı terk edenler bölümünden naklen)

İbn-i Hacer Rahimehullah şöyle der:
“Müslümanlardan, dinden çıkmayı ve İslam yerine başka bir dine girmeyi kastetmeksizin dinden çıkanlar vardır.”

Sonuç olarak, kastın bulunmasının tekfirde bir şart olarak koşulmasındaki hikmet; işlenilen fiil veya söylenen söz ile kafir olmayı kastetmek değil, küfre götüren fiili işlemeyi kastetmektir.



Şeyh Makdisi : Tekfirin Şartları, Engelleri ve Sebebleri
İlmi Konu - Şeyh Makdisi : Tekfirin Şartları, Engelleri ve Sebebleri
 
Son düzenleme:
Üst Ana Sayfa Alt