Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Organ Nakli

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Organ Nakli
(Transplantasyon)
organ naklı.jpg

Organ Nakli, muasır gelişmelerden olduğu için, ne Kur’an-ı Kerimde ne de Sahih Hadis-i şeriflerde hakkında kat’i bir nas yoktur. Fakat organ nakli meselesi bir çok yönüyle yeni bir mesele olmakla beraber, bazı yönleriyle de eskiden beri bilinmekte ve İslam Fıkıhçıları tarafından bu yönüyle ele alınmış; benzer hadiseler hakkında mezheb ve alimlerin konuya ışık tutacak bazı fetvaları vardır. Bunlardan bir kaçını zikredecek olursak;

Şafi uleması; “Hayvanın cuzunden / organından istifade etmek caiz olduğu gibi, zor durumda kalan kimse için de, insanın cuzunden / organından istifade etmek caizdir” demişlerdir.

İmam Nevevi şöyle buyuruyor: “Zor durumda kalan kimse, ölmüş birini bulsa, onun etinden yemesi helaldir, zira diri yani hayatta olan kimsenin hürmeti üstünlülüğü ölüye nispetle daha fazladır.” (İmam Nevevi, El-Mecmu, c:9, s:27)

Maliki fukahası, İnsan cuzunden / organından istifadenin caiz olup olmaması konusunda ihtilaf etmişlerdir. Sahih olan görüşe göre ise bunun muzdar (zor) durumda olan kişi için caiz olmasıdır.


Günümüzdeki organ naklinin caiz olup olmadığına gelince; güncel olan bu mesele hakkında ne nasslar (ayet-hadis)da, ne de elimizde mevcut olan klasik fıkıh kitaplarında açık bir ifadenin bulunmadığı bir gerçektir.
Bu konuda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.



1 – Diriden Diriye ve Ölüden Diriye (Belli şartlarda) Organ Nakli Caizdir.

Delil olarak şunları ileri sürmüşlerdir:

“……Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur…” (Maide 32)

Hz. Peygamber (s.a.v.); "Ey Allah'ın kulları tedavi olunuz" buyurmuştur (Tirmizî, Tıbb, 2; Ebu Dâvud, Tıbb, 1, II; İbn Mâce, Tıbb, 1; Ahmed b. Hanbel, III, 156, IV, 278).


Hanefi alimlere göre; başkasının olan bir malı yutan birisinin; bunun ödeneceği terikesi, ya da ödeyecek birisi bulunmaması halinde karnı yarılıp o mal çıkarılabilir.(İbn Abidîn, 11/246)

Şafiîler ise, hem bunun için hem de yuttuğu mal için, karnının yarılabileceğini söylerler. (Vehbe, 111 / 521)


Diriden Diriye Organ Nakli

Kuveyt Evkaf ve Din İşleri Bakanlığı’na bağlı Kuveyt Fetva Kurulu’nun 24.12.1979 tarih ve 132/79 sayılı kararında Suudi Arabistan’daki Dünya İslâm Birliği’ne bağlı Fıkıh Akademisi’nin 1928 Ocak 1985 tarihinde Mekke’de düzenlenen VIII. Dönem Toplantısı’nda alınan kararlarda ve İslâm Konferansı Teşkilâtı’na bağlı İslâm Fıkıh Akademisi’nin 11.02.1988 tarih ve 4/1 sayılı 20.03.1990 tarih ve 6/58 sayılı kararlarında, diriden diriye organ nakli belli şartlarda caiz görülmüştür. Bu şartlar;

1- Zaruretin bulunması.
2- Vericinin izin ve rızasının bulunması.
3- Organın alınmasının, vericinin hayatını ve sağlığını bozmayacak olması ve bu durumun tıbbî raporla belgelendirilmesi,
4- Konunun uzmanlarında operasyon ve tedavinin başarılı olacağına dair güçlü bir kanaat oluşmuş bulunması,
5- Yeterli tıbbî ve teknik şartların bulunması,
6- Organ vermenin ücret veya belli bir menfaat karşılığı olmaması


Ölüden Diriye Organ Nakli

Üst kısımda zikrettiğimiz “diriden diriye organ naklini” caiz görenlerin açıklamalarına göre, ölü bir insandan bir organın alınıp, diri bir insanın vücuduna nakli öncelikle caizdir. Ayrıca, vericinin, hayatta iken ve akıl-baliğ olduğu halde izin vermesinin şart olduğu bildirilmektedir (Muhammed Vefa, Bey'ul-A'vâni'l-Muharrame, s. 111-112).

1988 tarihinde Suudi Arabistan’da Cidde şehrinde toplanan İslam Fıkhı konseyinin (Mecmea’l-Fıkhiyye),toplantıya gelen tabiplerle de yaptıkları mütalaalarından sonra Organ Nakli Tedavisini belli şartlarla caiz görmüşlerdir.
Bahsi geçen komisyon, Organ Nakli Tedavisinin caiz olabilmesi için şu şartları ileri sürmüşlerdir:

1-Organ naklinde zaruret olunacak.
2-Doktorlarda, bu tedavi ile hastanın iyileşmesine dair güçlü kanaat olacak.
3-Organı alınacak olan kimsenin izninin veya öldükten sonra varisinin izninin olması.
4-Organı alınacak olan kişinin ölümünün kesin olması.

Ölümün kesin olması, İslam hukukuna göre kalbin ve beynin her ikisinin ölmesi ile olur. Zira ölünün yıkanması, kefenlenmesi, hanımının iddeti ve miras gibi şer-i olan hükümler, bu ikisinin (kalbin ve beynin) ölümüne bağlıdır. Dolayısı ile kişi tıbben öldü deyip, kalbi daha henüz atma esnasında, uzvunu alıp başkasına nakil etmek caiz değildir.
5-Organın herhangi bir ücret veya karşılıkla alınıp verilmemesi.

"Andolsun, Biz Ademoğullarına (güzel Şekil, mîzac ve aklî kabiliyetler vermek suretiyle) çok ikramda bulunduk. Onları havada ve denizde (hayvanlar ve taşıtlar üzerinde) taşıdık. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık" (İsra,70) buyurarak insanın şerefli,kerem sahibi bir varlık olduğunu bildirmektedir.

Ayrıca hür bir insanı köleleştirip satmak da caiz değildir. (İbn Miftah, Şerhul-Ezhâr, 3/30; İbn Hazm, el-Muhallâ, 9/17; el-Huliyy, Şerâiul-İslâm, 2/ 16). İbn Kudame, bu hükümle ilgili olarak, "Bu hükme kimsenin muhalefet ettiğini bilmiyoruz" demektedir (İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 302).


İmam Buharî ve diğerlerinin Ebu Hurayra'den rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Cenabı Hak şöyle buyurmuştur: Üç kişi var ki kıyamet gününde ben onların hasmıyım:

1- Benim adıma bir söz verip de sonra verdiği sözden cayan kimse,
2- Hür bir şahsı satıp da parasını yiyen kimse,

3- Ücretle birini tutup da, adam işi yaptığı halde ücretini vermeyen kimse"
(İbn Hacer, Fethul-Bârî, IV, 417; el-Aynî, Umdetu’l-Karî, XII, IV).

İnsanın hem kendisinin hem de bir cuz'unun, organının satılması caiz değildir. Çünkü bu alış-verişte insana ve parçaya hakaret, onun şerefini düşürme vardır. Hanefi fakihleri bu görüşü savunurlar.
Yukarıda geçen Ebu Hurayra hadisiyle amel edip "Hür insanın alınıp satılması nasıl caiz değilse, ona ait bir cuz'un satılması da caiz değildir. Çünkü ona ait cüzlerin hükmü kendisinin hükmü gibidir" derler (Kemalu'd-Din Muhammed b. Abdul-Vahid, Şerhu Fethi'l-Kadir, VI, 63).

Fıkıhta bulunan "Zaruretler, mahzurlu (haram/sakıncalı) olan şeyleri helal kılar" (Mecelle, mad. 21) kaidesi gereği, organ nakli zorunlu olduğu durumlar olabilmektedir

Organ Nakli İçin Belli şartlar :

1- Organını bağışlayacak musluman, kafirlere, İslam düşmanlarına veremez, sadece muslumana organını bağışlayabilir.
2- Musluman hasta, organını bağışlayan kafir de olsa alabilir.
3- Organ, ücretle satılamaz, mecbur kalınıp zaruretten alınması durumunda günahı satanadır.


Domuz Kalbi ve Kalp Kapakçığı İnsana Nakledilebilir:

Domuz eti ve domuzdan edinilen ürünler haramdır. Ancak ortada zorunlu bir durum varsa, bu zorunluluk hayatı etkileyen bir sağlık meselesi ise ve başka bir maddeden yapılan bir kapakçık yoksa bu durumda domuz kalp kapağının kullanılmasında bir sakınca bulunmamaktadır.

"Ey Muhammed! De ki: bana vahyolunanlar arasında leş, akıtılmış kan, domuz eti ki pistir ya da Allah’tan başkası adına kesilmiş hayvandan başkasının haram olduğunu bulamıyorum. Ancak darda kalan haddi aşmadan ve istekli olmadan ölmeyecek kadar bunlardan yemesinde üzerine günah yoktur. Rabbin çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir." (En'am, 145)
Domuz kalbinin insan kalbine uyumlu olmasından dolayı, domuzdan kalp kapakçığı nakli yapılmaktadır.


2 – Diriden Diriye ve Ölüden Diriye Caiz Değildir.

(Not : Belli şartlarda sadece canlıdan canlıya, bazı organların (Böbreğin teki, karaciğerin bir kısmı, kemik iliği gibi organlar) Organı bağışlayanın hayatını tehlikeye düşürmeden alınabilir)

Delil olarak şunları ileri sürmüşlerdir:

İslâm’da Allah’ın yarattığı en değerli varlığın insan olduğunu, diğer her şeyin onun için yaratıldığını, ayet-i kerimeler de, hadis-i şerifler de, bunlara bağlı olarak İslâm uleması da enine boyuna açıklamıştır. İnsanın genel anlamda üstünlüğü ve kerameti yanında; şekil gü*zelliği, yer yüzünde Allah’ın halifesi olması, ilimle şeref kazanma*sı, meleklerin ona secde etmesinin istenmesi, yiyeceği ve içeceği şeyler bakımından üstünlüğü, gibi yönleriyle onun varlık alemi*nin odak noktası olduğu bildirilmiş, canının korunması, dinin ana hedeflerinden (maslahat) sayılmış, hayati uzuvlarına tecavüz dahi, canına tecavüz kabul edilmiş, haksız yere bir insanın öldürülmesi bütün insanların öldürülmesi, ölümden kurtarılması da bütün insanların diriltilmesi gibi görülmüştür. Hatta Rasulullah (s.a.v.), “Bir kardeşine silah çekene, melekler lanet eder(Ahmed bin Hanbel, Musned, ll/256, 505) buyurarak, onu korkutmanın dahi ne büyük günah olduğuna işaret etmiştir.

İn*sanlara kendilerini tehlikeye atmamaları emredilmiş, hastalıklara çare ve tedavi aranması istenmiştir. Bu yüzden İslâm alimleri, in*sanın tek tek uzuvlarının dahi mal kabul edilemeyecekleri için satılamayacağını, eşya gibi kullanılamayacağını, bağışlama yetkisi*nin bile insanın elinde olmadığını hükme bağlamışlardır. İnsan bedeni yedek parça hükmünde olmadığı gibi, beden aslen kendisinin olmadığı gibi, Rabbinden emanettir. Hatta ikrah (ölümle tehdit) durumuyla karşılaşan birisi, öldürülme endi*şesiyle başkasının, değil canına, bir uzvuna dahi tecavüzde bulu*namaz. Tek tek her insan mukerremdir .Bu hükümlerden bir in*san olarak kâfirler dahi ayrı tutulmaz.


İslam alimleri, insanın kendi vücudundan kopan bir organın/parçasının yerine dikilmesine/takılmasına ise caiz de*mişlerdir. Buna delil olarak, Rasulullah (s.a.v.)’ın Bedir harbin*de gözü çıkan Katâde bin Numan’ın gözünü kendi elleriyle yerine iade etmesini göstermişlerdir. (Taberânî ve Ebu Nuaym)

Yapay organlar ve domuz dışındaki kemik vs.lerini bu gaye ile kullanmakta da sakınca olmadığını söylemişlerdir. (Abdusselam, Naki ve Ziraati A’zâil-İnsan, 125)


Günümüzde de bu görüşleri savunan fıkıhçılar tedavinin bu yöne kaydırılması gerektiğini, insandaki rahatsızlıklar için başka insanları kullanmanın, İslâm’ın “zarara zararla mukabele edilmez” esasına ters düştüğünü ve tıbbın şu anda ulaştığı noktanın sanki son aşama gibi görülüp, başka hal çareleri arama kapısını kapayacağını, dolayısıyla buna cevaz vermenin aslında meşru yoldan ilmin ilerlemesine de engel teşkil edeceğini söylemişlerdir.

En ihtiyatlı görülen bu izaha göre:

İnsanın tek hedefi, nasıl olursa olsun yaşamak değil, ne kadar yaşarsa yaşasın bir gün nasılsa ayrılacağı bu dünyadan, asıl dünyasını kazanarak ayrılmaktır. Halbuki, insanları bir makine gibi parçalarına ayırıp, diğerine monte etmek isteyen mantalite bunu, insana olan saygısından değil, her türlü gücün üstünde olan bilme merakını tatmin ve dünyayı ölümsüzleştirmek için yapmaktadır. Bu yüzden yetişilemeyip ölenlerin artık işi bitmiştir. Hiç olmazsa işe yarar parçaları bir başkasına takılmalıdır. Böylece belki onu ölümsüzleştirmek mümkün olabilir. Çünkü ölüm (ona göre) safi kayıp ve her şeyin bitmesi demektir. Mısır’da basılan ve Dr. Abdusselam’a ait olan konuyla ilgili bir kitap da bu ihtiyatlı, görüşü benimsemiş görülmektedir.

Malikî ve Hanbelî alimler, yukarıda geçen hadise dayanarak, ölen hamile bir kadının çocuğunu almak için karnının yarılamayacağını söylerler. Çünkü böyle bir çocuk adeten yaşamaz. Kesin olan bir saygına (hurmete) mevhum (olabilmesi vehimden ibaret) bir işi sebebiyle saygısızlık edilemez.

Hanefi alimlere göre; başkasının olan bir malı yutan birisinin; bunun ödeneceği terikesi, ya da ödeyecek birisi bulunmaması halinde karnı yarılıp o mal çıkarılabilir. (İbn Abidîn, 11/246)

Şafiîler ise hem bunun için hem de yuttuğu mal için, karnının yarılabileceğini söylerler.(Vehbe, 111 / 521)

Hanefi mezheb alimlerinden İmamı Muhammed el-Hasan el-Şeybani: “Kişinin tedavi için koyun, katır, at gibi hayvanların kemiğini kullanması caizdir. Lakin necaseti liaynihi (bizzat necis) olduğu için domuzun, hürmetine (saygınlık / üstünlüğüne) binaen de insanın kemiğini tedavi için kullanılması tahrimen mekruhtur. “ (El-Fetava’yi Hindiye, c:5, s:354)


Aç kalan bir insan, kanı masum bir insandan başka yiyecekbir şey bulamazsa, o mu’min olsun, kâfir olsun, onu öldürmesi, ya da bir organını telef etmesi helâl olmaz. Çünkü o da onun gibi bir insandır. Binanaleyh, kendini yaşatmak için onu imha edemez. Bunda ihtilaf yoktur.

Bulduğu kişi, harbî ve murted gibi kanı helâl birisi ise, bazılarına (kadı) göre öldürüp yiyebilir. Çünkü öldürülmesi helâldir. Şafiî fıkıhçılar da bu görüştedir. Çünkü onun saygınlığı yoktur , yabaniler hükmünde görülür, çünkü kafirler , hayvanlar gibi hatta daha aşağıdırlar. Hayvan yendiğine göre, daha aşağısında olan kafirler yenilebilir.
Eğer masum birini ölmüş olarak bulursa, Hanbelî mezhebi fıkıhçılara göre yenmesi helâl ol*maz, İmam Şafiî ve bazı Hanefîlere göre helal olur. Evla olan da budur. Çünkü dirinin saygınlığı daha büyüktür. (İbn Kudâme, el-Mugnî, Vlll/601-602)

İslam’da aslolan ölüyü en hızlı şekilde defnetmektir.

Talha bin Berâ (r.anh) hastalanmıştı. Peygamber (s.a.v.) onu ziyarete geldi. Çıkarken:

“–Talha’ya ölümün yaklaştığını görüyorum. Vefât edecek olursa bana haber verin; techiz ve tekfin işinde elinizi çabuk tutun. Çünkü bir müslümanın cesedini âilesi yanında bekletmek uygun değildir. buyurdu. (Ebu Dâvud, Cenâiz, 33-34/3159)

63 - Ölünün Kemiklerini Kırmaktan Nehiy Hakkında Bir Bâb
1616) Âişe (Radıyallâhu anhâ)dan rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

"Ölünün kemiğini kırmak, diri iken kemiğini kırmak gibidir." (İbn Mace, Cenâiz, 63 (45, 60, 63, 64, No: 3208;); Ahmed b. Hanbel, VI, 58, 100, 105, 169, 200, 264; Muvatta, Cenâiz, 45; İbn Hibban rivayet ettiler)
İzahı
Ahmed, Ebû Dâvûd ve Beyhakî de bunu rivayet etmişlerdir. El-Menhel yazan, bu hadîsin izahında şöyle der : Hadîsten maksad; kişinin hayatta iken eziyet duyduğu şeylerden ölü iken de eziyet duyduğunu beyan etmektir. Şu halde diri iken ona ihanet edilmediği gibi. Ölü iken de ihanet edemez. Nitekim İbn-i Ebi Şeybe'nin tahriç ettiğine göre İbn-i Mes'ud (Radıyallâhu anh) : 'Mu mine ölü iken eziyet etmek hayatta iken eziyet etmek gibidir" demiştir.
İbn-i Hacer de: Bu duruma göre dirinin lezzet duyduğu şeylerden ölü de lezzet duyar, demiştir.
Hadisten maksad, dirinin kemiğini kırmak haram olduğu gibi ölünün kemiğini kırmak da haramdır.
Suyuti, Ebû Dâvûd'un haşiyesinde bu hadisin sebebini şöyle zikreder : Câbir (Radıyallâhu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
"Biz Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber, bir cenazeye çıktık. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabrin kenarında oturdu. Biz de beraberinde oturduk. Mezar kazıcısı toprak altından bir bacak veya kol kemiğini çıkardı. Onu kırmak istedi. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Onu kırma! Senin onu ölü iken kırman, onu diri iken kırman gibidir. Lâkin onu kabrin kenarında toprağa göm.» buyurdu." (İbn Mâce, Cenaiz, 63, Sünen-i İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 4/488)


Hadisin Fıkıh Yönü

1 - Kabir kazıcısı kazarken çıkacak ölülerin kemiklerini korumalı, kırmamalı ve toprağa gömmelidir. Ehl-i kitabın kemikleri de bu hükme tâbidir.
2 - İnsana diri iken de, ölü iken de saygı gösterilmelidir.
3 - Dirinin eziyet duyduğu şeylerden ölü de eziyet duyar.




Beyin Ölümü Yalanı

orgn+nakli.jpg
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt