CAHİLİYYEDEN GÜNÜMÜZE YILDIZ, BURÇ, FELEK, FAL, GAYB
Çok eski çağlardan beri gök cisimleri , güneş, ay, yıldız, burçlar gezegenler ve arz tapınmaya konu olmuş putlaştırılmışlardır . İnsanlık tarihi tevhid şirk mücadelesinin tarihidir. İnsanlardan bir kısmı tevhid çizgisinden ayrılmasa da hemen her dönemde nice insan çeşitli varlıkları Allaha ortak koşmuş , Güneşi, ayı , yıldızları burçları gök cisimlerini putlaştırmış, Allahı bırakarak yada Allahla birlikte bu tür putlaştırdıkları varlıklara yönelmiş , onların kulu durumuna düşmüşlerdir.
Tarihte Sebe melikesi ve Kavminin Güneşe taptığını biliyoruz , yine tarihte değişik kavimlerin güneşe aya yıldıza taptığını, Arab’ların içinden de Şi’ra yıldızına tapan kavimi Necm suresi 49. ayetten anlıyoruz. “Doğrusu Şi'râ yıldızının Rabbi O'dur.” (Necm 49)
Yine İbrahim'in (a.s.) tevhid mesajını ilettiği toplumun aya , yıldıza ve güneşe tapanlar olduğunu , İbrahim’in (a.s.) bunların İlah olamayacağına dair akli deliller sunmasından anlıyoruz.
Irak’ta yaşayan Kildaniler’in bu inancı ve batıl tanrılarının durumları anlatılır ki düşünülsün bu tür şirkten uzak durulsun. En’am 76 -79 ayetler Babil ve çevresinde bu tür gök cisimlerine tapıldığını vurgular.
Alimlerin pek çoğu şunları söylemişlerdir:
Bazı muşrik insanlar bu alemin durumlarının değişmesini yıldızların durumlarının değişmesine bağlı olduğuna inanmışlardır. Bu inançta olanlar yıldızların durumlarını gözetleyerek bu dünyada meydana gelen mutluluk ve mutsuzlukların yıldızlardaki talihlerine bağlı olduklarına inanmışlardır. Ve bu anlayış günümüzde de değişik bir biçimde de hala kendisini sürdürmektedir .
Önce tarihsel boyut yönü eski Türklerdeki gök tanrı anlayışını kısaca izah edelim :
Göğe Tanrılık isnadı, eski Türklerin Gök Tanrı dolayısıyla tanrı - tengri kelimesinden yola çıkarak değerlendirilebilir , ve hala günümüze miras olarak kalıntıları söz konusudur.
Şamanlık inancına bağlı İslam’dan önceki Türklerin Gök Tanrısı anlayışında Gök cisimleştirilmiş, somut tanrısal varlık olarak kabul edilmişti . Eski Türkler , Gök Tanrı anlamında tengri yani tanrı diye isimlendirdikleri bir iyilik tanrısı olduğuna inanıyor bunun Gök olduğunu kabul ediyorlardı.
Orta asya Türklerine göre bu gök tanrı yeryüzünün , insanların ve görünür görünmez tüm varlıkların yaratıcısı kabul ediliyordu. İnsanların yaşantıları arasında dengeyi o sağlıyor , bütün kainatın efendisi konumunda kabul ediliyordu.
Türkçe bu Tanrı kelimesi aslında bu şirk unsuru olan Gök Tanrı anlamında olduğundan Allah için kullanmamalı , ilah için bile olsa kullanmamaya özen göstermeliyiz. Hele ki Allah’ın özel bir isim olduğunu bunun hiçbir dile tercüme edilemeyeceğini, tercüme edilen kelimenin yanlış olarak tarihsel süreç içinde olsa başka batıl tanrılara, putlaştırılan başka özelliklere ad olarak verildiği değerlendirilse , tarihte de kalmış olsa güncel boyutuyla da değerlendirilse Allah'ı başka put ve put isimlerine kesinlikle benzetmenin küfür ve şirk unsuru olduğunu değerlendirerek Allah'ın adını başka bir dile tercüme etmenin çirkinliğini değerlendirmeli insanlar.
1500 yıllık İslamiyet öncesi Göktürk'lere ait ay yıldız gezegenli para
Herhangi bir insan ismini bile başka bir dile tercüme etmezken Allahın 99 ismi var ve bunlardan herhangi birini alabilecekken , Esma ul Husna’dan da olmayan herhangi bir ismi Allah'a isim diye vermek saygısızlıktan öte çok yanlış ve çirkin bir durumdur.
İşte gök Tanrı kültürünün hemen tüm orta Asya toplumlarında çok köklü bir inanç olması hasebiyle İslamdan sonra da bu anlayış cılız da olsa kendini göstermiştir. Bu kültür İslami döneme mahsus metinlerde dahi görülmüştür.
Bu tarihsel bilgiler belki çok önemli değil, önemli olan günümüzde gök ve gök cisimlerin putlaştırılmasıdır denilebilir.
Gök tanrı inancı dönemi çok eskiden kaldı , artık güneşle aya yıldıza tapan yok demek kesinlikle çok yanlış bir yargıdır. Kuranı kerimde bu yüzden “güneşe ve aya secde etmeyin“ Fussillet 37 ayetinde şeklinde güneşe aya tapmayı bir putperestlik özelliği olarak vurgular, günümüzdeki insana da Allah'tan başkasına tapmanın yanlışlığını hatırlatır ve bu tür yanlışlıklardan uzak durmanın önemini bildirir.
Türklerin gök Tanrıların çoktan ölüp tarihin çöplüğüne kaldırıldığı anlayışına kapılmadan önce gelin bu konuda projöktörümüzü günümüz toplumuna doğrultalım:
Medyada medyumlardan, falcılardan, astrologlardan yani modern müneccimlerden geçilmiyor. Boyalı basın dediğimiz yani yazıdan daha çok resimlerin yer aldığı kartel gazetelerinin hemen tümünde her gün burç ve fal köşeleri yayınlanmaktadır.
Buralarda “yıldızınız diyor ki , Burcunuz , elektronik burç falı, yok bilgisayarlı astrolig fal vs” değişik ifadelerle bu anlayış ve din köşelere taşınıyor. Bu hurafeler irtica kapsamına girmediğinden kimsenin bir şey dediği yok. İyi güzelde Muvahhidlerinde mi diyeceği bir şey yok !
Günümüzde modern şekilde müneccimlik, yıldızlara ve gök cisimlerine tapma hala hükmünü sürdürmektedir .
Müneccimlik tarihe karışmış değil aksine modernleşmiştir.
Müneccim; yıldızların hareketinden ahkam çıkaran kimseye verilen bir ad idi. Şimdi bu iş ile uğraşana ise buna astrolog veya medyum denmektedir.
Astrolog, yıldız falına bakan kimse demektir. İşte, horoskop denilen yıldızların burçların bulundukları yerin haritasını çıkarıyorlar. Falına bakacakları kimsenin doğum tarihiyle karşılaştırarak güya gelecekle ilgili gaybi hükümleri ortaya çıkarıyorlar.
Eskiden ilmi Nucum da denirdi şimdi astroloji ilmi deniyor. Eski yıldız namelerin yerini günlük burçlar, astrolojik hurafeler almış. Müneccimin adı da astrolog veya medyum olmuştur.
Yıldız name, yıldızların hareketleriyle insanların kaderi arasında ilişki var olduğu kabul edilen kitap demektir. Günümüzde astroloji kitabı , yada horoskob haritaları yada fal ile alakalı araçlar gereçler yıldız namelerin yerini tutan modern yıldız nameler kabul edilmelidir.
Günümüzde yıldız tapımı denilince şunları ifade etmek gerekir.
Açıkça kafir olanların yanında nice müslümanım diyen insan hala yıldızların burçların insanların hayatlarına kaderine etki ettiğine inanır.
Nice müslümanlar burçlara , hangi burçta doğdu ise o burcun özelliğini taşıdığına hatta burç fallarından yola çıkarak başlarına şöyle işler geleceğini, gökteki yıldız kümesi anlamındaki burçların insan kaderine etki ettiğini , sanki onların kendi tanrılarıymış gibi insanı yöneten yönlendiren cisimler olarak düşündüklerini anlayabileceğimiz şekilde pis bir putperestliğin izlerini taşımakta hatta puta tapmak denilebilir.
İki kişi birbiriyle iyi anlaşıb geçinemiyorsa suç onların değil sebeb yıldızlardadır. Yıldızları barışmamıştır da ondandır. Öyle düşünülmektedir. Yıldızları barışırsa kendileri de barışacaktır. Yani herkesin gökte kendine ait yıldızları var, ve o iki insanın yıldızı barışmadığı için o iki insan kaynaşıb geçinemiyordur. Dolayısıyla insanların birbiriyle geçinipb geçinmemesi bile gökteki yıldızlarla bağlantılı kabul edilir.
Birisi ün mü kazanmıştır , talihi açılıb meşhur mu olmuştur ; öyleyse onun yıldızı parlamıştır .
Herkesce seviliyorsa; onun yıldızı dişidir de o yüzdendir bu sempatiklik.
İtibardan düşüb ününü yitirir, eski şöhreti kalmazsa; Sebeb yıldızı sönmüştür de o yüzdendir, yıldızı düşüktür.
Birisi ölürse onun yaşayışındaki etkili olan yıldız başka diyara taşındığı için o zaman; bir yıldız kaydı denilir.
Muneccimin , kahinin geleceği , her şeyi değilse de çok şeyi bilebileceğine hala inanılır. Bir kişi gelecekten konuşsa “sen muneccim misin, adam sanki kahin“ gibi cümlelerle karşı çıkılır ki bu kahinin müneccimin sanki geleceği biliyor gibi ifade eder.
Böylece insanlarla ilgili nice durumlar, gökteki yıldızlarla irtibat kurulur. İnsanların kaderi hakkında yıldızların, burçların tayin ettiği gibi bir inanca sahib olunur.
Yine bu sapık anlayışa göre yıldızlar konuşur, vahy eder, peygamber gönderir, geleceği tayin ederler. Onların rasulleri elçileri ise astrologlardır, medyumlar cincilerdir.
Yıldızların konuşma dillerini anlayan bu sivri akıllılar bu mesajları “yıldızınız diyor ki” “burcunuzun durumuna göre başınıza şu şu gelecek” diye insanlara para karşılığında tebliğ eder ki bu mesaja göre bilinçlenip önlem alsınlar. Sanki emir ve yasaklar gibi, burca göre adım atmalarını ve ona göre geleceklerini düzenlesinler.
Haberden ve fikirden daha çok magazine yer veren yani hangi sanatçının başına gelen, karnı ağrıyınca ne yaptığını duyuran , hangisinin ayakkabısının rengini 4 yönden çekip manşete basan, alakasız konuları sırf çıplak kadın resmini bahaneler uydurarak azgınlaştırılmış şehvetlere bu pislik resimleri topluma örnek diye sunmaya çalışırlar.
Özellikle de Tv’lerde magazin programı altında bunlar çeşitli bahaneler uydurarak bilumum namussuz bedenleri önemsiz bahanelerle kasaptaki et gibi aç kedilerin iştahlarına sunarlar.
İşte o programlarda onları pohpohlayıp cilalayarak meşhur edilen bu pislikleri bir yere sığdıramaz göklere çıkarırlar. Onlara yeryüzünde benzeyen eş varlık bulunamaz. Onlar yıldızdır, stardır , sanat güneşleridir. Bu sıfatlar gök cisimlerine tapan topluluklardan miras kalan isimlendirmelerdir.
Evet günümüzde felek anlayışı da putlara konu olmuş durumdadır. Felek gök demektir. Gökyüzü , sema, her gezegene mahsus gök tabakası , yörünge gibi anlamlara gelir. Feleğin çoğulu eflaktır.
Kuranda felek kelimesi 2 yerde geçer. Bu iki ayette felek küre, gök, yörünge anlamlarında kullanılır.
“Ne güneşin aya erişmesi kendine yaraşır, ne de gece gündüzün önüne geçebilir. Hepsi bir felekte (yörüngede) yüzmektedir.” buyrulur. Yasin suresi 40. ayette.
Yine “Allah geceyi gündüzü, ayı güneşi yaratandır , her biri bir felekte- yörüngede yüzmektedir” (Enbiya 33)
Şimdiki bilim açısından geçersiz olan ve bizim açımızdan da batıl olan bir görüşe göre; "Batlamyus teorisi"ne göre , bütün felekleri saran en büyük ve en yüksek feleğe "Atlas feleği" denir.
Atlas feleği dönerken diğer 8 feleği de kendi istikametinde dönmeye zorlar. Bu dönüş büyük bir özellik taşır. İnsanların talihleri, refah ve mutlulukları üzerinde değişken ve aksi etkisi vardır. İşte felekler üzerinde şikayetin arka planında bu anlayış vardır.
Eski zamanlardaki batıl inanışa göre Güneş, feleğin ve göğün sultanıdır. Diğer gezegenlerde onun çevresinde vazife ve hizmet görürler. Buna göre; ay vezir , Utarit kafir , Merih baş kumandan, müşteri kadın, Zuhal bekçi, zühre de çalgısıdır. Eski edebiyat ve kültürde anlayış böyle değerlendirilir.
İlk 7 felekteki gezegen yıldızların insanlar üzerinde onlara göre hayırlı ve hayırsız etkileri olur. Bu etkiler o yıldızın etkisinde doğan insana göre değişik etkileri olur. Mesela Merih ile Zuhal uğursuz, güneş ile müşteri uğurlu yıldızlardır. Diğerleri bazen uğurlu bazen uğursuz olurlar.
Bu batıl inanca göre bu yıldızların yeryüzüne hakim olduğu aylar, günler ve saatler vardır. Uğurlu saatler ve uğursuz saatler insanlar üzerinde etkileri vardır. İnsanlar da bu saatlere göre başlarına gelenlere şikayet eder veya memnuniyetlerini bildirirler. Tabi bütün bunlar felekle alakalı tarihsel süreç içerisinde gök cisimlerinin putlaştırılması, onların yer yüzüne etkisi uğurlu ve uğursuz olması, insanın uğurlu ve uğursuz olmasına etkisi gibi tümüyle küfür ve şirk özelliği taşıyan putlaştırmalarla alakalı değerlendirmelerdir.
Yıldızların insanın kaderine hakim olduğu inancı feleğin kader manasına kazanmasına yol açmıştır.
Şarkılarda şiirlerde çokça feleğin kader manasına eleştirildiği, hem feleğin kutsallaştırılması putlaştırılması açısından hemde kadere hakaret edilmesi zaman zaman sövülmesi ciddi bir problem ve ciddi bir put–şirk özelliğidir.
Arablar feleğe "dehr" der. İranlılarda çark der. Bu felek teorisinin gök cisimleri ve gök olaylarının insanın kaderine hakim olduğu anlayışıyla birlikte eski batıl dinlerde de yer verdiklerini görüyoruz.
İslam kaynaklarının haber verdiği Sabii'lerde de (yıldıza tapanlar) bunlardır. Yıldızların kimi uğurlu kimi uğursuz kabul edilir. Yıldızların her biri belli günlere saatlere hakimdir.
İşte ilmi nucum ve yıldız falıyla uğraşanlar insanların doğduğu gülerdeki yıldızların veya burçların durumlarına bakarak insanın sağlığını ahlakını, başarı derecesini, geleceğini kader ve talihini keşfetmeye çalışırlar ki bütün bunlar putperest yaklaşımlardır.
Edebiyatta felek daha çok şikayet ve olumsuzluk olarak yaklaşılmış ve kullanılmıştır. Şarkılarda türkülerde, şiirlerde çokça bu özellik görülür. Çünkü felek kıyıcı, zalim ve hain olarak görülür, sözüne güven olmaz. Kimse onun elinden aman bulmamıştır, aşığı sevgilisinden ayıran, insanı mihnete gark eden , tam amacına ulaşacağı zaman talihini ters çeviren felek olduğu vurgulanır.
Bu Tanrısal bir özelliktir, putlaştırma yaklaşımıdır.
İlkel batıl dinlerden, batıl inanışlardan, mitolojiden ve efsanelerden kaynaklanarak halk muhayelesinde oluşan felek kader münasebeti feleğin halk arasında kahpe felek, kambur felek gibi tabirlerle anılmasına, feleğin çemberinden geçmiş gibi deyimlerin oluşmasına sebeb olmuştur.
Dolayısıyla göğün kambur -yuvarlak olması yada kaderin bazıların şöyle bazılarına böyle yapması kahpe veya kambur ifadeleriyle değerlendirilmiş, işte feleğin çemberi denen gök kuşağı veya gök cisimlerinin gökle bağlantısının çember gibi düşünülmesi, onun çark gibi çevrilmesi bir sürü batıl anlayışlar için malzeme teşkil etmiştir.
Duymuşsunuzdur nice insan “şartlar iyi giderse” “bi terslik çıkmazsa” anlamında “felek yar olursa” der.
Güzel, keyifli daha çok da haram eğlencelerle gece veya gündüz geçirirse “felekten kam aldığını” söyler veya anlayışına göre “felekten bi gece, gün çalmıştır”.
Nasıl çalıyorsa, böyle bir tanrı figürü , demek ki günlerini gecelerini insanlara çaldırabilmektedir.
Haksızlığa, felakete, zulme uğramışsa “feleğin sillesini yemiş” denilir, talihsizlikten yakınıyorsa bunu “feleğe küsmekle” ifadelendirir, kendi tecrübeleriyle hayatın iyi ve kötü yönlerini bilen , her işin altından kalkanlara “feleğin çemberinden geçmiş” denir. Bahtsız kimselere ”felek düşkünü” dendiği olur. Dönek, sözünde durmayanlara “felek meşreb” denilir . Şaşkınlıktan veya korkudan ne yapacağını şaşıranlara da “feleğini şaşıran insan” denir. Ters döndüğü için (bu kadar kutsal olduğu halde) “felek kahpedir” “kahpe felektir”. Gök kubbesinin yuvarlaklığından dolayı da “kambur felek”dir.
Bu şekilde hem tanrılaştırılır, putlaştırılır, gök felek adıyla, hem kaderi tayin eder, kader olur, hem de hakaretlere uğrar kahpe ve kambur ifadeleriyle. İstediğine istediğini yapar bu felek. Ah bu kambur felek , kimine karpuz yedirir kimine kelek, kimine ceket giydirir kimine yelek!
Halk bu tür şeylerle hem bi taraftan sızlanır bi taraftan da feleği yüceltir putlaştırır. Onu kaderi ve insanın geleceğini tayin eden bir put halinde değerlendirir.
Günümüzde devam eden muneccimlik, falcılığın , gayb bilme yaklaşımının yıldızlarla burçlarla bağlantısını kurarak şirke bulaşılır.
Muneccimlik ; gelecekte meydana gelecek özel ve genel olaylara , yıldızlara ve burçlara bakarak haber vermektir.
Peygamber (s.a.v.)'in bu konuyla ilgili çok ciddi ikazları vardır :
Mesela :
“Kim yıldızlar ile haber vermeye çalışırsa sihir ile haber vermiş olur”. [Ebu Davud]
Diğer bir hadiste
“Bazı kimseler Allah'ın nimetiyle geceyi geçiriyor, sabah olunca da bize şu yıldız sebebiyle yağmur yağdırıldı” diyor. Böyle demeleri sebebiyle onların çoğu kafir, putperest oldu” demiştir.
[Buhari, Meğazi 35; Ahmed ibni Hanbel]
Yine peygamberimiz başka bir hadisi şerifte ciddi manada ikaz eder :
Zeyd İbni Halid el-Cuhenî’den şöyle dediği rivayet edilir.
Rasûlullah (s.a.v.) Hudeybiye’de gece yağan yağmurun ardından sabah namazı kıldırdı. Namazı bitirince insanlara yöneldi ve şöyle dedi:
“Rabbinizin ne dediğini biliyor musunuz?”
“Allah ve Rasulü daha iyi bilir” dediler.
Şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ dedi ki: Kullarımdan bazıları bana inanmış, bazıları da inkâr etmiş oldu.
Kim “Allah’ın kerem ve rahmetiyle bize yağmur yağdı” derse O kimse inanmış ve burçların tesirini inkar etmiştir. Kim de “şu ve şu yıldızın etkisiyle bize yağmur yağdı” derse o kimse
beni inkar etmiş ve burçların tesirine inanmıştır.”
[Buhari, Fethu’l-Bari: 8/176.]
Allah azze ve celle faydalı kılmadığı şeylerde faydalı olduğuna inanmak da şirk’tir.
Bazıları, nazarlıklarda fayda olduğuna inanırlar. Bu; ya kahinin veya büyücünün söylemesiyledir, ya da eskilerden kalan bir inançtır.
Nazar değmesini engellediğini sanarak boyunlarına veya çocuklarına takarlar. Vücutlarına bağlarlar. Arabalarına ve evlerine asarlar. Değişik taşlı yüzükler takarlar. Onlarla ilgili, belaları uzaklaştırdığı ve ortadan kaldırdığı şeklinde çeşitli şeylere inanırlar. Şubhesiz bu Allah’a tevekkülü yok eder. İnsanın ancak zayıflığını artırır. Haramdan çare aramaktır.
Asılan nazarlıkların çoğunda açıkça şirk, şeytanlardan ve bir takım cinlerden yardım isteme vardır. Bazı hilekar büyücüler, Kur’an’dan ayet’ler yazarlar ve yanına şirk olan yazılar karıştırırlar. Bazıları da Kur’an ayet’lerini necasetle (pislikle) veya hayız kanı ile yazar.
Bütün bunların asılması ya da bağlanması Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem:
“Kim bir nazarlık/muska asarsa şirk koşmuştur.”
[Ahmed bin Hanbel, Musned: 4/156; es-Silsiletu’s-Sahiha, hadis no: 492. Bu kimse küçük şirk işlemiştir. Başkaları görsün diye namaz kılan gibi] kavli gereğince haramdır.
Yine, haberi yayılsın ve insanlar onun hakkında konuşsunlar diye bir amel işlerse şirk’e düşmüştür.
Böyle yapan hakkında tehdit vardır ve bu tehdit İbni Abbas’ın (r.anhuma) Rasûlullah’tan sallallahu aleyhi ve sellem rivayet ettiği şu hadiste gelmiştir:
“(İnsanlara) duyurmak için bir amel işleyeni, Allah (Kıyamet günü insanlar önünde) teşhir eder. Gösteriş için bir amel işleyeni, Allah (Kıyamet günü insanlar önünde) rezil eder.”
[Muslim: 4/ 2289.]
Dergi ve gazetelerdeki şans burçlarına bakmak da bu anlamdadır.
Kısmetinde yıldızların ve gezegenlerin etkisi olduğuna inanırsa muşrik’tir. Eğlence olsun diye okursa asidir, günahkardır. Çünkü, şirk olan bir şeyi okuyarak eğlenmek caiz değildir. Ayrıca, şeytan kalbine yazılanlara inanmayı sokabilir. Şirk’e düşmesine sebeb olur.
Bunları takan, Allah’tan başka bu eşyaların da fayda ya da zarar verdiğine inanırsa büyük şirk işleyerek muşrik olmuştur. Şayet onların, fayda ya da zarar gelmesine bir sebeb olduğuna inanırsa (ki Allah bunları sebeb kılmamıştır) o kimse küçük şirk işlemiştir
Burçlarda bir yıldız kümesidir. Yıldız kümeleriyle alakalı haritalara bakarak insanların kaderiyle alakalı bir şeyler söylemesi, sihir ile haber vermiş olması küfre dalması , en azından küfre yakın büyük bir haram işlemiş olur.
İşte bu hadisi şerifler, yıldızların uzaklığını, yerlerini, yörüngeleri gözlem ve araçlarla inceleyen astronomi hakkında değildir.
Bu ilim İlkeleri ve amaçları kuralları olan bir ilimdir. Kuran zaten baştan sona insanları gözleme, akletmeye, düşünmeye, araştırmaya evrenin sırlarını araştırmaya sevk eder. Ancak ilimleri gaybi biliyormuş gibi yorumlamak insanları şirke, putperestliğe sürükler. Çünkü gaybi bilen sadece Allah bilir.
Bu bilimlerden yola çıkarak falcılık yapmak, burçları insanların kaderiyle alakalandırmak işte hadisi şeriflerde yasaklanan putperestlik ve şirk unsuru olanlardır.
Gelecekte olacak şeyler hakkında bilgi sahibi olmak için başvurulan en yaygın işlerden biri faldır.
Daha çok baht, uğur ve talih. Genel olarak ta gelecekte olacak şeyleri anlamak için birtakım gârib yollara başvurarak bunlardan anlam çıkarmak ve kişilik okuma işine fal denildiğini biliyoruz. Bu işi yapmaya da falcılık diyoruz.
Gelecek zamanda ortaya çıkabilecek olayları haber vererek gayb sırlarını bildiğini söyleyenlere falcı, medyum, kahin veya arraf denir.
Cahiliye arabları , bir yolculuğa bir işe bir ticarete çıkacakları yada evlenme gibi önemli bir işe başlayacakları zaman ok çekerlerdi veya zar atarlardı.
Üç çeşit okları vardı. Bazen de kuş uçururlardı.
Bu zar veya oklarda, “Rabb'im emretti”, diğerinde “Rabb'im nehy etti” yada yap- yapma yazardı. Diğer ok-zarda boş olurdu.
Birisi torbaya elini sokar birini seçer , emir çıkarsa yapar, nehy çıkarsa yapmaktan vazgeçerlerdi. Boş çıkarsa yeniden çekerlerdi.
Kuranı kerim bunu şiddetle yasaklar bir küfür ve putperestlik olduğunu vurgular:
Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz. Maide 90 .
Yüce Allah Kerim kitabında gökte Burçlar yarattığını ifade eder. Hicr 16, Furkan 61 Burçları konu edinir.
“Burçları olan semaya and olsun ki” der. Buruc suresi 1. ayette.
Bazı insanlarda İşte Allah burca yemin ediyor, Kur'anda buructan bahsediyor diye önemseyerek olumlu anlamda insanın kaderi tayin edecek kutsal varlıklar olarak anlamlar çıkarır ki bu bir ahmaklıktır. Kur’anda Fir'avn'dan da iblisten, cehennemden de bahseder.
Görüldüğü gibi Kuran’da bahsedilen bu şeyler kutsallık atfedilecek yada insanların kaderini tayin edecek yada güzellik unsuru olarak değerlendirilecek değildir.
Allah (c.c.) gökte burçlar yarattığını söylerken gökle ilgili insanların dikkatini çeker, ibret almamızı ister, işaret olduğunu bildirir, bunların yönle ilgili insanların yerlerini yönlerini bulmak için bir harita mesabesinde olduğunu vurgular.
Allah burçlardan bahsederken semavat diye çoğul ifadesini kullanmaz es’sema diye tekil ifade kullanır. Burada es’sema bildiğimiz en yakın sema , dünya seması demektir . O yüzden tekil anlamda kullanılır.
Burc, lugat anlamıyla yüksek köşk, bina, kale anlamına gelir. Semadaki burçlar ise gökteki durumları birbirlerine göre mesafeleri aynı kalan yıldız toplulukları demektir.
Mufessirler ayetlerde geçen semadaki burçları tefsir ederken bunları büyük yıldızlar yada semanın kapıları diye izah etmişler.
Gökte yıldızların araştırılıp üzerinde düşünülmesi için astronomi ilmini ilk İdris (a.s.) yaptığı söylenir.
Yerin haritasında şehirler kasabalar dağlar yollar nasıl bir işaret alâmet ise, gökteki yıldızlar ve yıldız takımlarının da böyle işaret olduğu varsayılır.
Güneşin bir yıl içerisinde görünürde içinden geçtiği farz edilen gökkuşağı ve bunun yanlarında bulunan zotyak takım yıldızlarına burçlar kuşağı denir. Burçlar kuşağı 30 derece uzunluğunda bölgeye ayrılmış, bu bölgeye burçlar bölgesi denir.
Güneşin ilkbahardan itibaren 1 yıl boyunca sırasıyla takip ettiği takım yıldızlarına eskiden beri Boğa , ikizler, yengeç , başak, koç, terazi , oğlak, balık, kova, akrep , yay gibi isimler verilmiş ve bu isimler yanında bunların farklı anlamları olduğu, insanların kaderine yön verdiğine anlayışıyla putperestliğe kullanılmıştır.
Burç ve Yıldız falının Hükmüne gelirsek , bugün yaygın olan fal çeşitlerinden biri de modern cahiliyyenin itibar ettiği yıldız falıdır.
Gökteki burçlardan yola çıkılarak yapılan bu falcılığın aslı Saabi’lere yani yıldızlara, gök cisimlerine tapan kavme dayanır.
Saabi’ler gök yüzünü 12 burca taksim etmişler. Göklerden feleklerden yalnız tapındıkları ve heykellerini diktikleri "Sebai" gezegenlerinin durumlarına göre yeryüzünde meydana gelecek olayları bildireceği iddiasıyla yıldızlarla ilgili bir takım hükümleri değerlendirip yazıya geçirmişlerdir.
Onların bu inançları günümüze kadar gelmiştir.
Sadece gökteki yıldızlara burçlara değil, insanlar ayrıca kahvelere, ellerdeki çizgilere, baklalara, kartlara vs. bakarak insanların kaderiyle, geleceğiyle ilgili hükümler çıkartmakta, bazıları da gaybi bildiğini iddia etmekte bazıları , dolayısıyla falcılık denen bu anlayış günümüzün putperestliklerden biridir.
İslam gaybdan haber vermek olan bu falcılığı yasaklamış, “gaybı Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceğini, peygamberlerle melekler dahi mutlak gaybdan haber veremeyeceğini” açıkça bildirir.
Peygamberler dahi kendilerine vahy edilmedikçe gaybdan haber veremezler. Mesela neml 65. ayette "De ki gökte ve yerde olan gaybi Allahtan başka bilen yoktur” diye peygamberimizin ve mûminlerin böyle demesi istenir.
En’am suresi 50. ayette , “de ki size Allah'ın hazineleri benim elimde demiyorum , gaybi da bilmiyorum” demesi istenir peygamberimizden.
Yine A’raf suresi 188. ayette “Eğer gaybi bilseydim daha çok hayır yapardım” demesi istenir.
İslama göre bütün bu ayetler gaybı sadece Allah'ın bildiğine mutlak gaybı ondan başka bilenin olmadığına delildir.
Kendilerine Arraf, medyum kahin denilen falcıları ve bu falcılara giden onları destekleyen, inanan kimseleri peygamber efendimiz çok ağır şekilde kınamış, küfürle nitelemiştir.
“Kim bir arrafa gidip de ona bir şey sorarsa (medyuma , falcıya, kahine cinciye) 40 gecelik namazı kabul olunmaz”
[muslim; selam 125]
Yine
“Kim bir kahine (muneccim , falcı, medyuma, cinciye, astrologa] gider dediklerini tasdikler onaylar ise şubhesiz Muhammed’e indirileni (Kur’anı) inkar etmiştir”
[Tirmizi , ebu davud , Ahmed b. Hanbel, ibn mace] diye sert bir şekilde uyarmıştır.
Çünkü Kur’anı kerim gayb konusunda kimseye bu yetkiyi tanımamaktadır!
Burç falı, insanları doğduğu burçlara göre gruplayarak geleceğini okumaya, kaderini dair bilgi vermeye denir.
Modern Cahiliyyenin yaşandığı günümüzde kendini aydın hatta Müslüman sanan namazlı niyazlı nice insanın bile bu sahte dinin etkisinde kalarak moda akımdan dolayı bu akımlara kaymakta , nice gazete ve Tv proglamlarında, köşelerinde her gün yıldız falı hurafeleriyle insanların kaderi ve geleceği hakkında yorumlar yapmaktadır. Bunlar hiçbir bilimsel dayanağa sahib olmadığı gibi dinin de kabul etmediği bir anlayıştır. Ayrıca bu asılsız atma haberler insanların ruhsal dengelerine de olumsuz etki yapmakta insanlar kandırılmaktadır.
Kuran’ı kabul ettirmekte zorlandığımız bu çağdaş muasır(!) seviyesine çıkmış zevatlar, bu tür modern hurafelere iman etmekte, yozlaşmış gerici putperestliğin milleniyum devri aboneliğine kayıt yaptırmaktalar.
İslam alimleri, Saabi'ler gibi etkiyi yalnız yıldızlardan burçlardan bilmekle onlardan bir takım hükümler çıkarmasında küfür ve şirk olduğunda ittifak etmişlerdir.
Müslümanlarında(!) giderek artan bir oranda burçlara çokça önem verdiğini görmekteyiz.
“Şu burcun önemi, özelliği şöyle” diyerek burçların insanların hayatlarına kaderlerine müdahale ettiğine onun kaderine tayin ettiğine düşünmekte cahiller.
Bir doktorun anlatmasına göre, hamile kadınların hamileliğin son aylarında hastaneye gelerek sezeryanla ameliyat olmak istediklerini bildiriyorlar. Biz sezeryanı pahalı olmasına rağmen istemiyor , önermiyoruz. Buna rağmen kadının savunması “benim günümü daha 20 gün var ama ben normal günümde normal zamanda doğum yaparsam çocuğum falanca burca mensub olacak. Ben o burcu sevmiyorum, o ayda doğrasam çocuğum şöyle şöyle kaderi olacak” diye şimdi sezeryanla olmak istiyorum ki istediğim ayda burçta doğmasını sağlayayım demektedir.
Ne biçim Burç tanrısı ki, insanlar belirli bir zaman önce sezeryanla doğum yaparak o tanrıyı kandırabiliyorlar, o tanrının çocuk üzerinde tasarruf ederek kaderi şöyle olacak demesinin dışına çıkılıp tanrı aldatılabiliyor. Başka bir burcun ayında sezeryan olarak farklı bir kaderde, farklı bir karakterde olabileceğini düşünüyorlar.
Nasıl tanrısı ise, hem gökten insanları yönetiyor, Merih gibi , Venüs gibi yıldızlar burçlar gök cismi olmaktan çıkıyor, insanın bir tanrı olarak yönetebiliyor kader tayin ediyor. Ondan sonra da rahatlıkla hamile bir kadın tarafından üç kağıda getirilebiliyor !
İnsanlar putlarını kendi yapıyor kendi tapıyor gibi.
Yusuf suresinde 106. ayette buyrulduğu gibi “Onların çoğu şirk koşmadan Allaha inanmazlar”.
İnsanlar Allah’a inanıyor ama Allah’ın takdirini, kaderini insanları yönetmesini gökteki falan yıldıza burca vererek şirk koşabiliyor. Bu onları putlaştırmak, Tanrı haline koymak, Allaha inanıyorsa, Allah'ın özelliklerini başka bir Allah’mış gibi yaratılmış, havada gezen büyük kayalara vermek değimlidir.
İnsan girişeceği önemli işlerde öncelikle uzman insanlarla istişare , yada Rabbine dua ve yardım anlamında istihare yapması meşrudur.
Gördüğümüz gibi put sadece Arab’lara mı mahsusmuş, gök tanrı inanışı İslam’dan önceki Göktürklerde mi kalmış. Bizim toplumdan, coğrafyalardan çok uzak mıdır?
Onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun." dendiği vakit de: "Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız." dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar? Bakara 170
İLGİLİ LİNK :
"DARISI BAŞIN(m)A" ŞİRKİ
İlmi Konu - Darısı Başına Şirki
ALLAH’I RAB KABUL EDİP , İLAH KABUL ETMEMEK
https://www.islam-tr.org/konu/allah’i-rab-kabul-edip-ilah-kabul-etmeyenler.7124/
ŞİRK - BİDAT ve HURAFELER
İlmi Konu - Şirk - Bidat ve Hurafeler
TAVLA -OKEY - SATRANÇ OYUNLARI
İlmi Konu - Tavla-okey-satranç Oyunları- Sportif Oyunlar- Hayvanlarla Oynamak, Dövüştürmek