Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Rabıta'nın İç Yüzü : Fecr-i Sadık Doğdu, Maske Görüldü (Kitab)

Y Çevrimdışı

yusa90400

Üye
İslam-TR Üyesi
Iftitah tekbiri getirince banka hesabini dusunen ailesini dusunen parayi dusunen kisaca Hak'tan hariç ne olursa olsun onu dusunen insan.
Kiyamda Fatiha suresini okuyunca butun azalari titremeyen
Rukuya varinca acziyetini belirtmeyen
Secdede butun gunahlarinin affini istemeyen
KULLUK NE YARAR SOYLEYIN BAKALIM.

Bir insan sevgilisini dusunebilir ama allah dostunu dusunemez bu ne kadar saçma bir sey.
Kabul ediyorum bazilari asiri gidiyo, ama gelip bunu butun sofilere isnad etmek yanlis olur.
Maksad sadece Gerçek musluman olmak baska bir istek arzu yoktur bunda.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Iftitah tekbiri getirince banka hesabini dusunen ailesini dusunen parayi dusunen kisaca Hak'tan hariç ne olursa olsun onu dusunen insan.
Kiyamda Fatiha suresini okuyunca butun azalari titremeyen
Rukuya varinca acziyetini belirtmeyen
Secdede butun gunahlarinin affini istemeyen
KULLUK NE YARAR SOYLEYIN BAKALIM.

Bir insan sevgilisini dusunebilir ama allah dostunu dusunemez bu ne kadar saçma bir sey.
Kabul ediyorum bazilari asiri gidiyo, ama gelip bunu butun sofilere isnad etmek yanlis olur.
Maksad sadece Gerçek musluman olmak baska bir istek arzu yoktur bunda.

Bak kardeşim;
Biz kimsenin kimseyi düşünmesinin yanlış olacağını söylemiyoruz. Yazımızı sabırla ve not alarak okusaydınız en baştan, bu yorumuza cevap verdiğimizi görürdünüz. Çünkü yıllardır ilk defa siz keşfetmiyorsunuz, biz de sizden önce yüzlerce sofi ve kitaplarınızda delillerinizi gördük, reddiye yazdık. Bunlar da yine yazımızda mecuttur.

Şimdi buradaki iddianıza yazımızda verdiğimiz cevaba gelelim:


İslam , kimsenin düşünmesini engellemez , hele ki ustasını , hocasını , mürşidini , annesini , babasını , evladını , işini , ayeti hadisi Müslüman kardeşini vs düşünmek tefekkür etmek güzel olandır. İnsan kendi iradesi ve irade dışında düşünebilmektedir. Hatta istemi dışında tuvalette bile düşünse bunda vebal yoktur .Bunu zaten daha önceki ifadelerimizde de bildirmiştik . Tekrar sunalım:
“Hz Ebubekr radıyAllahu anh kaza-i hacet (tuvalet) için Efendimiz sallAllahu aleyhi ve sellemden hali bir yer bulamadığından, bu durumu Efendimiz’e şikayet etti. Efendimiz de ona ruhsat verdi” yani Hz. Ebubekir tuvalette, ihtiyacını karşılarken bile Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellemi hayal ediyordu.
Tabi bu durum ne derece delilleri olur ayrı bir konu çünkü çok sevdiği kişinin hayali insanın gözünün önünden gitmez. Şair, sevgilisi için “Gündüz hayalimde, gece düşümde” diyor. Bu gayet normaldir. Hz. Ebubekir, hz Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellemi çok sevdiği için tuvalette bile aklından çıkaramadığını ifade etmektedir. Tarif edilen rabıtayla bunun bir ilgisi yoktur .Sebebi ise Rabıta sırasında şeyhin ruhaniyetinin müridin yanına geldiğini iddia etmektedirler. Şeyhin ruhaniyeti müridin yanına nereden geliyor ki mürit ondan yardım istesin?
Hz. Ebubekir (r.a.) efendimiz , tuvalette iken bile Hz. Muhammed (s.a.v) efendimizi ister istemez aklına hayaline geldiğini , bunda da bir sorumluluk olup olmadığını sorduğunda Rasulullah (s.a.v) efendimiz bunun fıtri bir şey olduğunu , önüne geçilemeyeceğini , bir vebali olmadığını bildirmiştir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus ise Rasulullah (s.a.v) ben de senin tuvalette beni hayal ettiğini , düşündüğünü biliyorum , sana yardım ediyorum , nerede ne yaptığından haberdarım dememiştir !
Kişinin annesini , babasını, evladını , öğrencisini ,şeyhini , işini vs düşünmesi hatırlamaktır . Rabıta değil. Çünkü Rabıta da karşılıklı düşünme ve haberdar olma yardımlaşma ve ne yaptığından haberdar olmak kitaplarında anlatılmaktadır !

İşte bu tür hatalı anlayışlarda şeyhinin kendini her halde iken gördüğünü sanan müridler tuvalet ve banyoya bile günlerce girememektedirler . Allah c.c. akıl fikir ve sahih bir itikat versin.
 
Y Çevrimdışı

yusa90400

Üye
İslam-TR Üyesi
Bende sana diyorum ki iki uç ahmak sofinin yaptigini butun sofiler yapiyo diye soylemeyin lutfen.
Sanki mubarek gaybmi açik onlara Allah ne murad ederse o olur onun hariçinde hiç bir sey olmaz.
 
Y Çevrimdışı

yusa90400

Üye
İslam-TR Üyesi
Siz rabitayi yanlis anliyorsunuz galiba
Buna mürşitle benzeşme diğer bir ifadeyle aynileşme de denir.
Rabıtanın hedefi, müridi fenafillah makamına yükseltmektir. Bu makam ihsan mertebesi olup, Yüce Allah'ı görüyormuş gibi Ona kulluk yapma makamıdır.
Mürşit bu makama ulaştırdığı müridini Allahu Teala'ya emanet eder ve aradan çekilir. Artık rabıta murakabe adını alır. Murakabe, her yerde ve her şeyde Allahu Teala'nın azametini müşahede etmektir.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Kardeşim boş konuşmaktan kaçınalım ve hangi tarikatin Rabıta sını kabul ediyorsun. Hem Tarikatın adını hem de Tarikat kitabından bahsediyorsan adını yaz!
Ayrıca Rabıta'nın tarifi ve yapılışı hakkındaki yazısını aktarabiliyorsan geniş haliyle aktar da bakalım Kur'an ve sunnette neresi uyuyormuş görelim?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Klasik bir sofi gibi kaçamak yazarak soruma cevap vermekten kaçınmanı anlıyorum.

Allah şirki avfetmez!
 
Y Çevrimdışı

yusa90400

Üye
İslam-TR Üyesi
Klasik bir sofi gibi kaçamak yazarak soruma cevap vermekten kaçınmanı anlıyorum.

Allah şirki avfetmez!

“Rabıta Allah’a O’nun yüce rasulüne ve cenab-ı hakkın veli kullarına duyulan bir sevgiden ibarettir. Rabıta ile sevgi arasındaki alaka “zikri lazım ile irade-i melzum” (birinin bulunması halinde diğerinin de zaruri olarak bulunması) kabilindendir. Nasıl sevgi; sevgilinin hayalini, güzelliğini, şahsını, sıfatlarını, hal ve hareketlerini, yüz hatlarını düşünerek kalbi sevgiliye bağlamaktan ibaret ise rabıtada öyledir. O da: Sevginin fazlalığından kaynaklanan kalbi bir alakadan ibarettir. Bu, şahsına, hal ve durumuna göre mü’minin kalbinde az veya çok bulunur. Zira her mü’minin kalbinde az yada çok Hz. Peygamber S.A.V ve dört büyük halifesine yönelik bir alaka vardır.

Nakşibendiyye Tarikatı ıstılahında rabıta, dini bakımdan doğru kabul edilen bir yorum ile üç şekilde mütalaa edilmektedir.

1-Rabıtatül Huzur: Bu tür rabıta, müridin kalbini tam bir sevgi ile Allah’a bağlaması, “her ne kadar sen onu görmüyorsan da, O seni görmektedir.(ihsan)” ve “her nerede olursanız olun, O, daima sizinle beraberdir.” Emirlerinde ifade edilen şekliyle, Allah’ın her an kendisiyle beraber olduğu, her yerde hazır ve nazır bulunduğu, her şeyi en iyi gören, işiten ve bilenin Allah inancıyla hareket etmesidir. Böylece müridin “Amellerin en faziletlisi, nerede olursan ol, Allah’ın seninle olduğunu bilmendir.” Hadisinde ifade edilen bir çizgiye gelmesidir. Üç şekilde ele alınan rabıtaların en kıymetlisi budur. Hatta diğer rabıta türleri müridi bu noktaya getirmek içindir.

2-Rabıtatül Mevt: “Ölmeden evvel ölünüz.”, “Ahirette hesaba çekilmezden önce, bu dünyada kendinizi hesaba çekiniz”, “Dünyada sanki bir yolcuymuş veya bir garipmiş gibi yaşa.”, “Dünyada kendini ölülerden say.” Hadislerinde ifade edilen manalara uygun olarak, müridin kalbini, ölüme, kabire, kıyamet ve ahirete bağlaması, bunların şiddeti ve korkunçluğunu düşünmesi, böylece nefsinin kötülüğe yönelik eğilimlerini engellemeye çalışmasıdır.

3-Rabıtatül Mürşid: Ellerinde bir delil bulunmadığı halde, ehlullah’ın kemal ve feyzinden nasibsiz bazı alimlerin, çoğu taklidçi ve bilgisiz bazı kimselerin karşı çıktığı rabıta türü budur. Buda müridin kalbini, Allah’ın peygamberlerinden birine, veya O’nun veli kullarından bir veliye, veya hepsine birden, yada silsilesi Hz. Peygamber S.A.V. ulaşan kamil bir mürşide veya şeyhine, yada hakkında güzel duygular beslediği ve üstünlüğünü takdir ettiği birine bütün sevgi ve samimiyetiyle bağlanmasından ibarettir. Kullara emredilen ve onlardan istenen rabıta budur. Bunun gereği ise, müridin kalbini bağladığı kimselerden feyz alması, sıkıntıya düştüğü zamanlar onlardan yardım dilemesi, ve problemine onların söz, hareket ve halleriyle çözüm bulmaya çalışması, onların bedeni veya manevi suret ve siretlerini hayalinde canlı tutmasıdır.” (Merhum Ömer Ziyaüddin Dağıstani k.s hazretlerinin sözleri burada bitti)

Şimdi, buradan da görebileceğimiz gibi, Rabıtaya itiraz eden bir kişiye şunu sorsak “Ben her gün, bir kenara oturuyorum ve 15 – 20 dakika ölümü düşünüyorum. Bu dinen sakıncalımıdır?” Şahsen ben şu ana kadar bunun kötü bir davranış olduğunu söyleyen veya bunun şirk olduğunu iddia eden, ya da bunun bidat olduğunu ifade eden birisine rastlamadım, duymadım, bilmiyorum. Yine Rabıtaya itiraz eden birisine aynı sözleri söyleseniz, ama bu defa ölümü değil de Allah’ın sıfatlarını düşünmenin hükmünü sorsanız, yine olumsuz bir şey duymazsınız. Ancak, bu defa sevdiğiniz bir kişiyi düşünmenin hükmünü sorsanız, itiraz ettiğini görürsünüz. Bunun nedenini sorsanız, Kur’an-ı Kerim ve Sünnetten iddiasının delilini sorsanız, alacağınız net bir cevapta yoktur. Oysaki, insanlar Hz Ademden bu tarafa, sevdiklerini hayal etmektedir. Eğer bunun dinen sakınca içeren bir durumu olsa idi, bunun kitap ve sünnetten açıkça yasaklanmasına yönelik, hükümleri olurdu. Çünkü “şirk” günahların en büyüğüdür. Allah’ın (c.c) yada peygamberinin, toplumu şirke götürecek bir olay karşısında, tepkisiz kalmasını düşünmek, Allah’ı (c.c) ve peygamberini tanımamaktan başka bir şey değildir.

Biz diyoruz ki, Mürşit Rabıtası veya kişinin sevdiği birini hayal etmesini yasaklayan, Kur’an-ı Kerimden bir ayet, Resulullah’tan bir söz veya sahabesinden bir cümle varsa bulun getirin, Allah razı olsun der, hatamızı kabul eder, fiilimizden döneriz. Bu konuda ellerinde zanlarından, kişisel görüşlerinden ve kanaatlerinden başka hiçbir şeyleri yoktur. Zaten birçoğu “Rabıta” nın ne olduğu hakkında ciddi bir araştırma dahi yapmış değildir. Örneğin ismini vermeyeceğim bir profösör, bir yazısında diyor ki; “Rabıta Mevlana Halid-i Bağdadi tarafından ortaya atılmıştır”. Mevlana Halid-i Bağdadi (k.s) yalnızca bir tarikat şeyhi değil, aynı zamanda fıkıhta da bir müçtehittir. İlmi seviyesinin yüksekliğine işaret etsin diye, talebelerinin arasında yer alan, dönemin iki büyük aliminin ismini sizlere vermek istiyorum, birisi “Alusi – kendisi müfessirdir” diğeri ise Hanefi fıkhında meşhur “Reddül Muhtar isimli kitabın yazarı – İbni Abidin’dir” Şimdi Mevlana Halid-i Bağdadi (k.s) 1825 ler de vefat etmiştir. Oysa ki, “Rabıta ondan en az 600 yıl önce, Tasavvuf çevrelerinde uygulanmakta idi”. 1800 lü yıllara gelene kadar, hangi zahir âlimleri bu “Rabıtaya” itiraz etmiş bir bulun bakalım. Bir araştırın, bunun şirk olduğu, 1800 lü yıllara kadar kimsenin aklının ucundan geçmemiş mi?

Tasavvufta neden rabıta yapıldığını kısmen “seyru sulük, rabıta” yazılarımızda (forumun tasavvuf bölümünde mevcut” anlattığımız için, burada konunun detayına girmiyorum. İsteyen arkadaşlar o yazıları okuyabilirler. Soruları cevaplamaya başlamadan önce sizinle bazı ayetleri ve yazı uzamaz ise bazı hadisi şerifleri paylaşmak istiyorum.

Bizler “Rabıta” yaparak, hakkında hüsnü zanda olduğumuz, Allahın “Veli” bir kulunu hatırlamaya, anmaya ve yâd etmeye çalışırız. Rabbimiz ise Kur’an-ı Kerimde, bazı peygamberlerin ve peygamber olmayanların isimlerini belirterek “kitapta an” hatırla, yâd et demektedir. Bununla ilgili ayeti kerimeleri istifadenize sunuyorum:

وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْنَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ
Enbiya 78. Davud ve Süleyman'ı da (an). Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı:


وَأَيُّوبَ إِذْنَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
Enbiya 83. Eyyub'u da (an). Hani Rabbine: "Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti.


وَزَكَرِيَّاإِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْداً وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ
Enbiya 89. Zekeriyya'yı da (an). Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti:


وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَاوَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ
Enbiya 91. Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem'i de an.)


وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتْ النُّذُرُمِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْعَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Ahkaf 21. Ad kavminin kardeşini (Hûd'u) an.


وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انتَبَذَتْمِنْ أَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِيّاً
Meryem 16. (Resûlüm! ) Kitap'ta Meryem'i de an.


وَاذْكُرْفِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقاً نَّبِيّاً
Meryem 41. Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi.


وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَى إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصاً وَكَانَ رَسُولاً نَّبِيّاً
Meryem 51. (Resûlüm!) Kitap'ta Musa'yı da an. Gerçekten o ihlâs sahibi idi ve hem resûl, hem de nebî idi.


وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَصَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَّبِيّاً
Meryem 54. (Resûlüm!) Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sâdıktı, resûl ve nebî idi.


وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَإِنَّهُ كَانَ صِدِّيقاً نَّبِيّاً
Meryem 56. Kitapta İdris'i de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi.


وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُبِنُصْبٍ وَعَذَابٍ
Sad 41. (Resûlüm!) Kulumuz Eyyub'u da an.


وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَأُوْلِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ
Sad 45. (Ey Muhammed !), Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Ya'kub'u da an.


وَاذْكُرْإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِ وَكُلٌّ مِّنْ الْأَخْيَارِ
Sad 48. İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir.


Aklımızda ve kalbimizde şüphe kalmasın diye, gayet açık olan bu ayetler hakkında, konunun uzmanları olan tefsir âlimlerinin sözlerine de değinmekte fayda vardır.

İmam Kurtubi: Yani sana indirilen kitab olan bu Kur'ân-ı Kerîm'de İbrahim'in de kıssasını, haberini oku… "Kitapta Musa'yı da an." Yani Kur'ân-ı Kerîm'den onlara Musa kıssasını da oku.

Fahreddin Razi: Ayetteki iz edatı "Meryem" lafzından bedel-i istimaldir. Çünkü, zaman, Hz Meryem'in başına gelen şeyi de kapsamaktadır. Burada, Meryem'in zikredilmesinin maksadı, bu enteresan hadisenin ne zaman meydana geldiğini anlatmaktır…

Elmalı: (Ey Muhammed !) Kur'ân'daki Meryem kıssasını da an (insanlara anlat)… Kur'ân'da İbrahim'i(n kıssasını da) an…

Ömer Nasuhi Bilmen: Ey Yüce Resulüm!. (Kitapta) Kur'an'ı Kerim'de bu surei mübarekede (Meryem'i de hatırla) İsrail oğullarının eşrafından olan Umran'ın kızı Meryem'in kıssasını da an… Ey Yüce Resulüm!. (Kitapta) bu surede veya Kur'an-ı Kerim'de (İbrahim'i de zikret)… (Ve) Ey peygamberlerin iftiharı!. (Kitapta) Kur'an'ı Kerim'de veya bu mübarek sürede (Musa'yı da an) onun kıssası, yüksek mertebesini de zikreyle…. (Ve) Ey Son Peygamber! (Kitapta) Kur'an-ı Kerim'de ve özellikle bu mübarek sürede güzel vasıfları bildirilen (İsmail'i de an) yani: İbrahim Aleyhisselâm'ın oğlu ve senin büyük ceddin olan o muhterem Peygamberi de zikret.

Sabuni: Ey Muhammedi Allah'ın sonsuz gücünü gösteren enteresan Meryem kıssasını hatırla… Ey Muhammedi Yüce kitapta Allah'ın dostu İbrahim'i an… Ey Muhammedi Kavmine Kur'an-ı Kerim'de Musa Kelimullah'm haberini anlat… Ey Muhammedi Kur'an-ı Kerim'de, İbrahim'in oğlu, deden kurbanlık İsmail'in haberini de an…

Bu tefsirlerden de açıkça görülüyor ki, anmak kelimesi hepimizin bildiği anlamda kullanılmıştır. Tefsirlerden özellikle Meryem suresini seçtim, çünkü Hz Meryem peygamber değildir. Şimdi hiç tanımadığınız birisini anmanız, hatırlamanız düşünmeniz size söylense, bu sizin zihninizde nasıl canlanır, birde tanıdığınız bildiğiniz birisini düşünmeniz istense bu sizin zihninizde nasıl canlanır. İşte bu canlanma, bu düşünme, bu hayal etme, bizim mürşit rabıtası dediğimiz değildir de nedir? Eğer bu hayal etme kötü ve şirk kokan bir fiil olsaydı, Allah (c.c) hiç bu Salih kullarının anılmasını kitabında emreder miydi? Sizin aklettiğinizi, Allah (c.c) ve Hz peygamber akledemedimi?

Yine Al-i İmran Suresi 193 ayetin sonunda “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve canımızı iyilerle beraber al.” buyrulmaktadır. İnsanın ölüm anı gibi kritik bir anında bile, Salih kullarla birlikte can vermesini istemesini Allah bize öğretmiyor mu? Ölüm anında bile bunu istememiz gerekiyorsa, normal zamanda bir Salih kulla birlikte olduğumuzu düşünmek Kur’ana ve İslama nasıl aykırı olur?

Yine Enfal Suresi 63 Ayette “Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin…” buyrulmaktadır. Burada Medineli Müslümanların kalbini Allah neyle birleştirdi? İslam la ve kendisinin temsilcisi Resulullah’la. Bizlerde rabıta ile Salih bir kimseyle kalbimizi birleştirmeyi hayal ederiz, şimdi bunun neresi Kur’ana aykırıdır?

Şimdi rabıtanın yapılabileceğine dair bazı Kur’an ayetlerine değindikten sonra, soruları cevaplamaya başlayabiliriz. Ben sorulara en sondan cevap vermeye başlayacağım.

Soru: Rabıtayı terk edenler Aforoz edilir mi?

Cevap: Hayır asla aforoz edilmez, zaten “aforoz” doğru bir ifade şekli değil, bunun yerine “Tard - Kovmak” demek daha doğru olur. Soruyu soran arkadaşımız, bunu şeyh efendinin değil, cemaatinin yapacağını da söylemiştir. Şahsen ben kendi adıma örnekleme yapayım, cemaat beni ne kadar kovarsa kovsun, hiç önemli değil, yeter ki benim hocam beni kovmasın, çünkü, hocam beni kovsa ama cemaat beni kovmasa bunun bana yararı nedir? Ben bir vesileyle benzeri bir soruyu ehline sormuştum, yani dervişlik görevlerini yapmayanların durumu nedir? Aldığım cevap, “verdiği sözde durmadığı için vebalde kalır” olmuştur. Bu yazıyı yazmama sebep olan soru ve cevap metinlerini okuyan bazı tanıdıklarım dan, “bu arkadaşın canı çok yanmış, çok haksızlığa uğradığı ve atıldığı besbelli” gibi sözler duydum, benim bildiğim kadarıyla böyle bir durum yok. Zaten birde bu nedenle bu yazıyı yazıyorum, umarım soruyu soran arkadaşımızda böyle bir şeye maruz kalmadığını, “Tard” edilmediğini ifade edecektir.

Soru: Bir Müceddid bu konuya el atıp Rabıtayı düzenler yada kaldırırsa?

Cevap: Bu konuda müceddid olan zevatın, şu ana kadar rabıta konusunda “icması” vardır ve en ufak bir tenkit ve tashihte bulunmamışlardır. İmam-ı Rabbaniyi örnek olarak vermiştik, başka kişilerin görüşlerini isteyen arkadaşlarımızda olursa onlarınkini de nakledebiliriz, metnin uzamaması amacıyla şu an buna gerek görmüyorum. Kaldırmaya gelince de, istemeyen şu anda da yapmayabilir. Birisinin gelip kaldırmasına hiç gerek yok. Ama bir şeyh efendi tutarda “ben artık ders programımızda rabıtaya yer vermiyorum” derse, bu kendisinin içtihadıdır, olabilir.

Soru: Rabıta bir ibadettir, ibadet olduğu içinde Kur’an ve Sünnetten açık uygulaması bulunması gerekmez mi?

Cevap: Rabıta asla bir ibadet değildir ki, Kitap ve Sünnetten bağlayıcı bir uygulaması olsun. Rabıtayı savunan hiç kimse şu ana kadar böyle bir söz söylememiş ve rabıtanın bir ibadet olduğunu iddia etmemiştir. Aksine Rabıta sufiyenin nazarında içtihadi bir konudur. Peki Rabıta neden bir ibadet değildir.

1- Salik, artık kendi ayakları üzerinde durabilir hale geldiğinde, mürşit rabıtasının terki vacipdir. Bunda sufiler ittifak etmişlerdir. Oysaki Kitap ve Sünnette bulunan hiçbir ibadetin ölene kadar veya akli melekeler kaybedilene kadar terki mümkün değildir.

2- Kitap ve Sünnette emredilen bir ibadetin terkinde, onun kazası gerekir. Oysaki yapılmayan rabıtanın kazası diye bir şeyden bahsedemezsiniz çünkü yoktur.

3- Kitap ve Sünnete göre yalnızca Allaha ibadet edilir, burada haşa şeyhe tapınmayla alâkalı tek bir cümle var mı? Şeyhe tapınma yok ki, rabıtada ibadet olsun.

İşte başlıca bu nedenlerden dolayı, gayet açık bir şekilde görülmektedir ki, “Rabıta” bir ibadet değildir.

Soru: Rabıtanın neden peygamber ve sahabe tarafından bir uygulaması yoktur.

Cevap: Bu soruyu birkaç noktadan ele almakta fayda var. Mesela şimdi, hadisçilerin, hadisleri tedvin etmekte uyguladıkları ve birbirinden farklılık gösteren metotlarının, peygamber ve sahabe arasında uygulamalı örneği varmı? Aynı soruyu, tefsir usulleri, kelam usulleri ve ekolleşen fıkıh usulleri içinde soruyoruz. Bu soruları sormak ne kadar doğruysa, rabıta ile ilgili öyle bir soru sormak o derece doğrudur. Nedenine gelince, nasıl ki muhaddisler hadisleri incelemek için bir takım metotlar geliştirmişse, tefsirciler ve kelamcılar kendilerine göre metotlar geliştirmişse, fıkıh mezhepleri kendilerine göre usuller geliştirmişse, Tasavvufunda kendisine has usullerinin olması gayet normaldir.

Rabıtanın ben şahsen Hz Âdem den bu yana olduğunu, yapıldığını düşünüyor ve iddia ediyorum. Çünkü Rabıta sevenin sevdiğini hayal etmesidir. Hz Âdem ile Hz Havva, yeryüzün de birbirlerinden ayrı yaşadıklarında, birbirlerini hiç düşünüp hayal etmediler mi? Rabıta bu nedenle son derece fıtridir. Bunda bir yanlışlık olsaydı, İslam buna mutlaka bir şekil verirdi. Meselâ, hac ibadetinin İslâm dan önce de müşriklerce yapıldığını biliyoruz, hatta çıplak ve ıslık çalarak Kâbe yi tavaf ederlermiş. İslâm buna yeni bir çehre vermiş ve meşru bir zemine çekmiştir.

Sonra şekillere fazla takılmamak gerektiği kanaatindeyim. Sebebine gelince de, Kur’an bizlere geçmiş ümmetlerin peygamberlerinin de namaz kıldıklarını haber veriyor, oysaki şekilsel olarak onlarda bizimki gibi bir namaza rastlanmadığı aşikardır. Şimdi namazın şekli durumu şüpheli olur mu?

Sözü daha fazla uzatmadan sizlere Kütübü Sitteden bazı hadisi şerifleri yazıyorum:


ـ3ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]صَلَّيْتُ مَعَ رَسُولِ اللّهِ # لَيْلَةًفأطَالَ حَتَّى هَمَمْتُ بِأمْرِ سُوءٍ. قِىلَ: وَمَا هَمَمْتَ بِهِ؟ قالَ: هَمَمْتُ أنْ أجْلِسَ وَأدَعَه.

3. (2662)- İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir gece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte namaz kıldım. Öylesine namazı uzattı ki, içimden çirkin bir şey yapmak geçti.
"Ne yapmak istemiştin?" diye sordular. Dedi ki:
"Oturup O (aleyhissalâtu vesselâm)'nu terketmeyi düşündüm."

Şimdi bu hadisi şerifte İbni Mesud efendimiz ne yapmış, bir gece Allahın Resulüyle ibadet etmiş. İbadetlerin uzun olmasından o kadar sıkılmış ki “ÇİRKİN” bir iş yapmayı oturup düşünmüş. Nedir o çirkin iş? Oturup, onu bırakıp gitmeyi düşünmek, şu duruma bakınız, Resulullahı düşünüyor, ne için? Bırakıp gitmek için.
Resulullahı bırakıp gitmek için, oturup onu düşünmek “çirkin bir iş” olursa, Resulullaha kavuşmayı düşünmek, onu sevdiği için onu oturup düşünmek “güzel bir iş” olmaz mı?

Sonra kişi kalbinde sevgi beslediği birisini nasıl olurda düşünmez? Veya nerede düşünmez? Bakalım efendimiz buna ne cevap vermiş

ـ5088 ـ9ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]ذَكَرْتُ النَّارَ فَبَكَيْتُ. فقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَا يَبْكِيكِ؟ قُلْتُ: ذَكَرْتُ النَّارَ فَبَكَيْتُ. فَهَلْ تَذْكُرونَ أهْلِيكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ؟ قَالَ: أمَّا في ثَثَةِ مَوَاطِنَ فََ يَذْكُرُ أحَدٌ أحَداً: عِنْدَ الْمِيزَانِ، حَتّى يَعْلَمَ أيَخِفُّ مِيزَانُهُ أمْ يَثْقُلَوَعِنْدَ تَطَايُرِ الصُّحُفِ، حَتّى يَعْلَمَ أيْنَ يَقَعُ كِتَابُهُ، في يَمِينِهِ أم في شِمَالِهِ أمْ وَرَاءَ ظَهْرِهِ. وَعِنْدَ الصّرَاطِ إذَا وُضِعَ بَيْنَ ظَهْرَانَيْ جَهَنَّمَ، حَتّى يَجُوز.

9. (5088)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ateşi hatırlayıp ağladım. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Niye ağlıyorsun?" diye sordu.
"Cehennemi hatırladım da onun için ağladım! Siz, kıyamet günü, ailenizi hatırlayacak mısınız?" dedim.
"Üç yerde kimse kimseyi hatırlamaz: Mizan yanında; tartısı ağır mı geldi hafif mi öğreninceye kadar, sahifelerin uçuştuğu zaman; kendi defterini nereye düşecek, öğreninceye kadar: Sağına mı soluna mı; yoksa arkasına mı? Sıratın yanında; cehennemin iki yakası ortasına kurulunca; bunu geçinceye kadar." [Ebu Davud, Sünen 28, (4755).]

Şimdi bu hadisi şerifi okuyan ehli insaf kardeşlerime diyorum ki, burada 2 rabıta çeşidi vardır.
1- Ölüm rabıtası
2- Sevilen birisine rabıta.
Hz Âişe annemiz cehennemi hatırlayarak ölüm rabıtası yapmış olmuyor mu? Sonra efendimize sorduğu sorudan da gayet net anlaşılıyor ki, ifade ettiği 3 yer haricinde Hz peygamber ehlini hatırlamaktadır. Hz Peygamberin can yoldaşı annemiz Hz Hatice yi oturup düşünmediğini söyleyebilecek biri var mıdır? Bu hadisi şeriften de anlaşılıyor ki, kişinin sevdiği birini düşünmesi fıtri bir hadisedir.

Sonra sahabe efendilerimiz, Hz peygambere öyle bağlanmışlardı ki onu en zor şartlarda bile unutmuyorlardı, tıpkı aşağıdaki hadisi şerifte olduğu gibi:

ـ4245 ـ3ـ وعن عبدالرحمن بن كعب: ]أنَّ النَّبِيَّ #: نَهى الَّذِينَ قَتَلُوا اِبن أبِي الْحُقَيْقِ عَنْ قَتْلِ النِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ. فقَالَ رَجُلٌمِنْهُمْ: لَقَدْ بَرَّحَتْ امْرَأتُهُ عَلَيْنَا بِالصِّيَاحِ فَأرْفَعُ السَّيْفَ عَلَيْهَا فَأذْكُرَ النَّهى فَأكُفُّ، وَلَوَْ ذلِكَ َ سَتَرَحْنَا منْهَ.

3. (4245)- Abdurrahman İbnu Ka'b (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) İbnu Ebi'l-Hukayk'ı öldürenleri, (bu işe giderken) kadın ve çocukları öldürmekten nehyetmişti. Onlardan bir adam dedi ki: "Karısı bağırmalarıyla bize sıkıntı olmuştu. Kılıncı sıyırıp tepesine kaldırdım. (Vuracağım sırada) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı (n tenbihini) hatırladım ve kendimi tuttum. Bu tenbih olmasaydı ondan da rahata erecektik." [Muvatta, Cihad 8, (2, 447).]

Bu olayda ki atmosferi bir düşünün, sahabe efendimiz o an Resulullahı nasıl hatırlıyor, onu hatırlayınca nasılda kendini kontrol ediyor. Kişinin de kendini kontrol etmek için, sevdiği birini hatırlaması nasıl güzel bir şey olmaz?

Yine sahabe efendilerimizin, efendimizi ne kadar düşündüklerine şu hadislerde güzel bir örnektir:

ـ11ـ وعن ربيعة بن كعب ا‘سلمى قال: ]كُنْتُ أبِيتُ مَعَ النّبىِّ # فَآتِيهِ بِوَضُوئِهِ وَبِحَاجَتِهِ، فقَالَ لِى: سَلْنِى. قُلْتُ: فإنِّى أسْألُكَ مُرَافَقَتَكَ في الجَنَّةِ، فقَالَ: أوَ غَيْرَ ذلِكَ؟ قُلْتُ: هُوَ ذاكَ. قالَ: فَأعِنِّى عَلى نَفْسِكَ بِكَثْرَةِ السُّجُود.

11. (2328)- Rebî'a İbnu Ka'b el-Eslemî anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraber gecelemiştim, kendisine abdest suyunu ve başkaca ihtiyaçlarını getirdim. Bana:
"Dile benden (ne dilersen)!" buyurdu. Ben:
"Senden cennette seninle beraberlik diliyorum!" dedim. Bana:
"Veya bundan başka bir şey?" dedi. Ben:
"Hayır, sadece bunu istiyorum!" dedim.
"Öyleyse kendin için çok secde ederek bana yardımcı ol!" buyurdu."
Müslim, Salât: 226, (489); Ebû Dâvud, Salât: 312, (1320).


ـ4491 ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ أبُو بَكْرٍ لِعُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما، بَعْدَ وَفَاةِ رَسُولِ اللّهِ #: انْطَلِقَ بِنَا الى أُمِّ أيْمَنَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها نَزُورُهَا كَمَا كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يَزُورُهَا. فَلَمَّا أتَيَا إلَيْهَا بَكَتْ. فقَاَ لَهَا: مَا يُبْكِيكِ؟ أمَا تَعْلَمِينَ أنَّ مَا عِنْدَ اللّهِ خَيْرٌ لِرَسُولِ اللّهِ، قَالَتْ: بَلى إنِّى ‘عْلَمُ أنَّ مَا عِنْدَ اللّهِ خَيْرٌ لِرَسُولِ اللّهِ، وَلكِنْ أبْكِى أنَّ الْوَحْىَ قَدْ اِنْقَطَعَ مِنَ السَّمَاءِ، فَهَيَّجَتْهُمَا عَلى الْبُكَاءِ، فَجَعََ يَبْكِيَانِ مَعَهَ.

1. (4491)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın vefatından sonra, Hz. Ebû Bekr (radıyallahu anh)'a:
"Gel beraber Ümmü Eymen (radıyallahu anhâ)'ya gidip ziyaret edelim, tıpkı Aleyhissalâtu vesselâm'ın onu ziyaret ettiği gibi" dedi ve gittiler. Ümmü Eymen onları görünce ağladı.
"Niye ağlıyorsun? Resûlullah'ın Allah nezdinde bulacağı (mükâfaatlar)ın daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun?" dediler. Ümmü Eymen:
"Evet bilmez olur muyum? Allah indinde olan, Resûlullah için elbette daha hayırlıdır. Velâkin beni ağlatan, semadan gelen vahyin kesilmiş olmasıdır" dedi. Bu sözleri onları da hüzünlendirdi. Ümmü Eymen'le birlikte onlar da ağladılar." [Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 103, (2453)

Bu hadisi şeriflere baktığımızda sahabenin hz peygamberi düşünmediğini nasıl söyleyebiliriz? İllaki oturma lı olsun diyorsak ki, buna da el insaf demek lazım, ilk hadisi şerif oturmalı, oda ona delildir. Son olarak aşağıdaki hadisi şerifleri okuduğumuzda, “Rabıta” kişinin sevdiği biriyle beraber olmasının da bir yolu değil midir?

ـ3347 ـ13ـ وعن أبي ذر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ، الرَّجُلُ يُحِبُّ الْقَوْمَ وََ يَسْتَطِيعُ أنْ يَعْمَلَ عَمَلَهُمْ؟ قالَ: أنْتَ يَا أبَا ذَرٍّ مَعَ مَنْ أحْبَبْتُ[.

13. (3347)- Hz. Ebû Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedim. Kişi, bir kavmi sever, fakat onların amelini işleyemezse, (sonu ne olacak)?"
"Ey Ebû Zerr, buyurdu, sen sevdiğinle berabersin!"

ـ3348 ـ14ـ وفي لفظ الترمذي: ]المَرْءُ مَعَ مَنْ أحَبّ .

14. (3348)- Tirmizî'nin bir rivayetinde: "Kişi sevdiğiyle beraberdir" denmiştir.


Yazının bütününü sabırla okumanızı istirham ediyorum. Sizleri, bunları yazarak sıktığım içinde peşinen bir özür diliyorum. Hepiniz Allaha emanet olunuz.


"Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye Işığında İslam Tasavvufu ve Nakşibendi Tarikatının Esasları" adlı kitaptan alıntıdır.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Şirk dolu Yazıya Reddiye yazılacaktır.


1-Rabıtatül Huzur: 2-Rabıtatül Mevt: 3-Rabıtatül Mürşid:

Kur'an-ı Kerim ve Sahih Hadislerde bu isimlere nerde rastladın?

Bahsettiğin kitabın yazarı ve yayınevini eklemen lazım!
Bu kitabı Türkiye'deki Hangi Tasavvuf cemaati kabullenmektedir
 
Y Çevrimdışı

yusa90400

Üye
İslam-TR Üyesi
Şirk dolu Yazıya Reddiye yazılacaktır.


1-Rabıtatül Huzur: 2-Rabıtatül Mevt: 3-Rabıtatül Mürşid:

Kur'an-ı Kerim ve Sahih Hadislerde bu isimlere nerde rastladın?

Bahsettiğin kitabın yazarı ve yayınevini eklemen lazım!
Bu kitabı Türkiye'deki Hangi Tasavvuf cemaati kabullenmektedir

Hemen isine geleni alip yazma oku madem millette once okuyun diyorsunuz sizde okuyun.

Kitab'in yazari Dr dilaver selvi semerkand yayinevi
 
M Çevrimdışı

miraç burak

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
rabıtanın delilerini rabıtai celile tarikati dedlile tasavvufi zelile miydi neydi adı öyle bir kitapda yer alıyor yoksa kuran da ve sünnetde bir delil yok ama o kitapda vardır :)
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Bak Sani,
"Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye Işığında İslam Tasavvufu ve Nakşibendi Tarikatının Esasları" adlı kitaptan alıntıdır.
dediğin bu isimde Ne Dilaver Selvi'nin ne de Semerkand yayınevinin böyle bir kitabı vardır. Eğer var diyorsan Kitabın resmini Kitapyurdu"ndan bul buraya koy!.


Menzil Tarikatının kabul ettiği ve pratiğe döktüğü Semerkand yayınlarının kitabı ve Rabıtayı tarif ve Uygulanışı hakkındaki zırvaları ve Kuran ve sunnete göre Reddiyesi aşağıdadır!

Sân'i;219548' Alıntı:
Bende sana diyorum ki iki uç ahmak sofinin yaptigini butun sofiler yapiyo diye soylemeyin lutfen
Sanki mubarek gaybmi açik onlara Allah ne murad ederse o olur onun hariçinde hiç bir sey olmaz.


Hayırdır ? Aynı tarikatta farklı farklı Rabıta var mı diyorsun? 3 Ahmaktan birinin kim olduğunu anladık! Diğer ikisini de Menzilde arıyoruz...

*****
2. Reddiye
1. Bölüm



164446_2.jpg
Semerkand yayınlarından - Arifler Yolunun Edepleri - S. Muhammed Saki Haşimî - Sayfa : 80 - 90 dan rabıta nasıl yapılır bölümüne renkli yazılar REDDİYE


SEMERKAND
Eyüp Sultan Mah. Osmangazi Cd. Esma Sk. No: 4
Samandıra – İSTANBUL
Tel: 0 216 311 13 35 Faks: 0 216 311 83 03


Arifler Yolunun Edepleri (www.bilvanis.net)(www.menzil.net)


RABITANIN YAPILIŞ ŞEKLİ

Rabıta, çok değişik şekillerde yapılabilir. Rabıtanın temeli muhabbete dayandığı için, herkesin muhabbeti ve sevgi meşrebi bir değildir. Ancak, rabıtanın genel usul ve edepleri vardır. Rabıta bunlara göre yapılmalıdır. Rabıtayı yapılış zaman ve şekline göre büyükler iki gruba ayırmışlardır.
( Rabıta'nın Kuran ve Sünnet'te olmadığı itirafınız ile aşikare ortada ! Kendilerinin de ifade ettiği gibi rabıtanın temeli kuran ve sünnet değil , muhabbete dayanmaktadır ! Bu arada Kuran ve sünnete dayanmadığını bildikleri için doğal olarak Rabıtanın zamanı , yapılış şekline göre "muhabetsever büyükler" belirleyerek 2 guruba ayırmışlar. Bu büyükler kimlerdir, hangi devirde, tarihte piyasayı başlattılar ? kimse bilmez )

1- Mürşidin Huzurunda Yapılan Rabıta :

Mürid, mürşidinin huzurunda rabıta yaparken, O'nu yüksekçe bir taht üzerinde oturan azametli bir sultan gibi görür.
( Evvela kuran sünnet delil kopukluğuyla yemek tarifi misali rabıta icra-i sanat tarif edilmiş . Devamında ise mürid , mürşidin huzurunda olmasına rağmen onu huzurunda olduğu hal üzere değil de kendi üstün hayal yeteneği ile mürşidini yüksekçe bir padişah tahtı üzerinde kurulan ihtişamlı ve azametli bir sultanmış gibi görür. Siz bakmayın burada görür dediğimize bu sanal bir görüştür , aslında o anda mürşid normal yerde oturmaktadır;). Sultan gibi görmesi gerektiği talimatı da herhalde Osmanlı’da padişahların ahaliyi yani tebasını kullarım diye hitab etmesinden olsa gerek ! )



Kendisi de onun huzurunda boynunu büküp duran bir fakir gibi bulunur. Kalbini bir dilenci torbası gibi açarak hükümdarın huzuruna arz eder. Bu hal, hayal ile değildir. Çünkü orada mürşid hazırdır ve hayale gerek yoktur.

( Görüldüğü gibi mürid kul ; padişahının huzurunda el pence ,süklüm püklüm bir fukara gibi pisikozlara bürünmekte , ihtişamlı sultanından sanal filesini açarak bahşişini beklemektedir. Tabi bütün bu trans halleri hayal değilmiş. Çünkü mürşid odada hazırdır !! Mürşid aynı odada diye onu her türlü hal üzere düşünmek ,hayal etmek sınıfına girmez. Nasıl olsa aynı odadasındır artık . Ne zaman mürşid odadan çıkar , o zaman farklı hal üzere gaybı hayal ederek (rabıta) düşünürse hayal olur. Aynı duvarlar içinde mürşidini farklı vaziyette düşünmesi hayal değil canlandırmadır !! )

Mürid, ümit ve edeple mürşidinin vereceği manevi hediyeleri bekler, ondaki nur ve feyze talip olur. Bütün duygularını ve sevgisini onda toplar.

( Evet sanal filesini açan mürid , azametli sultan konumuna soktuğu mürşidinden manevi hediyelerin transit şeklinde akışına hazır haline gelmiştir artık. Yeter ki azametli sultan , copy-paste yöntemi ile kendisinde menbaı olan nur ve feyizi müridine nakil etsin. Ee havadan (beleşten) bu kadar nur ve feyize gark olan mürid tüm sevgisini , dikkatini ve beş duyu organıyla duygularını efendisinin üzerinde toplar.)

2- Mürşidin Gıyabında Yapılan Rabıta :

Mürşidin, gıyabında yapılan rabıta iki kısımdır. Birisi günlük ders olarak yapılan rabıta, diğeri de devamlı olup bütün zamanlara yayılan rabıtadır. Her ikisini usulüne uygun yapanlar büyük menfaat elde ederler. Bu usulleri kısaca tarif edelim.
( Mürşidin huzurunda yapılan rabıta tarifinde olduğu gibi gıyabında yapılan rabıta da yine Kuran ve sünnet dayanağı hak getire !
Böyle bir şey sunma ihtiyacı olmadığı gibi zaten elimizde olsa sunmaz mıyız efendim der dediğinizi duyar gibiyiz. Üstelik gıyabında yapılan rabıta huzurunda yapılan rabıtadan daha teferruatlı . Çünkü her gün ders olarak belletilmiş ve diğeri de bütün zamanlara taksim edilmiş . Bunları töre üzere yapılırsa büyük menfaatler elde edeceklerdir.Tabi o menfaatler nedir ve kimden elde edeceklerdir kısmı ise kişiye göre değişebilir)

Günlük Ders Olarak Yapılan Rabıta :

Mürid, günlük rabıta dersini yapacağı zaman, akşam namazından sonra, abdesli bir şekilde kıbleye karşı adap üzere oturur, gözlerini kapatır, yirmi beş (25) defa estağfirullah der.
( Görüldüğü gibi ders akşam namazından sonra başlatılıyor . Akşam namazından önce olursa öğrenci dersten fayda görmesi şüphelidir.

Ders (rabıta) yapacak mürid gözlerini kapatacak yoksa hayal kurması daha doğrusu azametli sultanının siluetini beyninde canlandırması güçleşir. Hazır gözlerini kapatmışken 25 kere estağfirullah diyecek. Tabi bu 25 sayısı tarikatçıların Pİ sayısıdır. Bu sayıyı nerden buldunuz gibi bir soru sormak abesle iştigaldir. Böyle ellerinde mevcut daha pek çok ne idüğü belirsiz çeşitli rakamlar , diğer tesbihatlar için formule bağlanmıştır bile ! Daha estagfirullahı nereden bulduklarını sormanın ise hiç alemi yoktur . Sen denileni yap. "Gassalın önündeki meyyit" kaidesi işte bu günler içindir !)
sufi%20meditation%20fusion%20with%20shaykh%20nazim.jpg



Mürşidinin dolunay gibi ilahi nurlarla parlayan cemalini hayalinde canlandırır. Onu gözünün önüne getirmeye ve ondaki nurlardan nasiplenmeye çalışır. Bunun içinmürşidin iki kaşı arasından çıkan bembeyaz süt şeklindeki ilahi nurun ve feyzin, müridin ağzından girerek kalbinin üzerine geldiğini, kalbinden yayılarak bütün vücudunu sardığını düşünür.
( Yine yukarıda kısmen değindiğimiz sinevizyon canlandırma , müridin üstün hayal yeteneği ile sanal aktör rolüne soyundurulan mürşid , her mürid tarafından aynı senaryoyu mota mod (birebir) yapacaktır.
Gelin hep birlikte senaryo metnini bir dahi aşk ile okuyalım ):
“mürşidin iki kaşı arasından çıkan bembeyaz süt şeklindeki ilahi nurun ve feyzin, müridin ağzından girerek kalbinin üzerine geldiğini, kalbinden yayılarak bütün vücudunu sardığını düşünür.”
Peh peh peh... Kuran ve sünnete bağlıyım diyenler bu tür safsataları nereden bulupta piyasaya sürerek saf insanları zehirliyorlar ?

Şeriat nizamı İslam dini böyle maskaralıklara alet olacak mıydı ? Yarabbim , bizi sıratı mustaqimden ayırma.. )

Buna 10-15 dakika devam eder. Rabıtanın en azı beş (5) dakikadır. Duruma göre bu süre uzatılabilir. Sonra 25 defa estağfirullah diyerek gözler açılır.

( Burada ise rabıta dersinin süresini öğrenmiş bulunuyoruz. 5 İle 15 dakika arası . Eğer elektirikler kesik çalışamadıysan veya hayal alemine dalmakta güçlük çektiyseniz bu süre mecburen daha da uzatılabilir . Tabi bu süreyi nasıl bulduklarını , kuran ve sünnete nasıl uyduruldu diye sormak yine suçtur , sakın ha!...)

Kadınlar ders rabıtası yaparken, mürşidi bir nur şeklinde, güneş gibi parlak vaziyette düşünürler. Mürşidin vücut azaları, başı, yüzü, gözü zahiri olarak değil, ilahi nur ve feyiz ile dolu gönlü ve o gönüldeki nurun dışa yansımış hali düşünülür. Ruh ruha, kalp kalbe, gönül gönüle bağlanır ve ondaki ilahi nurdan, feyizden, sevgiden, ilimden ve edepten nasiplenmeye çalışır.

( Mürid kadınların ,erkek mürşidlerine rabıta yapmasını namahrem olmaları bile engelleyemez ! Onlar , nikah düşsede mürşidlerini her gün hayal edebilirler. Tabi canım ne kadar kalbiniz fesad sizin . Burada nur ve feyiz , sevgi ve ilimden elde edebilmek menfaatı için böyle bir namahrem hocayı (mürşidi) düşünmek serbesttir ! Hem hoca öğrenci ilişkisinde namahrem olayı mı olur ? Üstelik hayal ederek günaha mı girilir. Sizde çok derinlere dalmayın canım... ;)
Sahi en çok hadis rivayet edenlerden Hz. Aişe annemiz bile, mürşidi olan rasulullaha böyle (rabıta gibi) bir hayal fantezisi ile nur, feyiz ve ilim elde etmeye çalıştığını bildiren 1 tane hadis rivayet etmiş midir ?
İslamda ilim feyiz elde etmenin yolları böyle bulanık sularda balık avlamak misali midir ?

_ "Mü’min erkeklere de ki: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar, mahrem yerlerini de korusunlar. Böylesi onlar için daha temizdir. Şüphe yok ki Allah yaptıkları işlerden çok iyi haberdar olandır.- Mümin kadılara da de ki: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar, mahrem yerlerini korusunlar.”Nur30-31)

Ders olarak yapılan rabıtanın vakti akşam ile yatsı arasıdır. Ramazan-ı şerif ayında ise bu ders öğle ile ikindi namazı arasında yapılır. Ramazan ayının ve orucun bereketinden istifade etmek için Ramazan ayında rabıta gündüz yapılır.

( Ramazan ayının gündüzü de gecesi de bereketlidir. Demiyorsunuz ki açlıktan iftar sofrasına rabıta yapan müridi, şeyhe rabıta yapmaya kanalize etmek daha basittir :rolleyes: Ramazanda iftar açan mürid rabıtaya nasıl vakit ayırsın? Sahi Rasulullah ve sahabeler ramazan ayında cihad ettiğine dair hadisi şerifler günümüze gelmişken rabıta yaptığına dair deliller sadece tarikatçılara mı gelmiştir ))) ?

Hayatın Her Anına Yayılan Rabıta :


Buna manevi ve hayali rabıta da denir. Bu rabıtanın şekli çoktur. O belli bir vakte bağlı değildir. Her iş ve ibadetten önce yapılacak bir rabıta şekli vardır.

( Kuran ve sünnete dayanmayan rabıtanın görüldüğü gibi çeşit ve şekli çoktur. Biz daha 1 tanesini kabul edemezken bir sürü rabıta şekilleri amip gibi kendi içinde hücrelere bölünerek günümüze kadar çoğalmıştır. Son sayım yapılmadığı için sayısını veremiyoruz şimdilik .
O yani rabıta belli bir vakitte değil, her iş ve ibadetten önce hatta besmeleden önce bile gelir ! Bir nevi uyanık ile sayıklama hali arasında bir vaziyette müridin mürsidiyle yapacağı sanal istihare rabıtasıdır! )

Bu rabıta ile basit işler güzelleşir, görülen şeylerden ibret alınır, kalp devamlı uyanık olur, insan edeplenir. Rabıta desteği ile yapılan amellerde insan, varsa riyasını görür, ihlasa sarılır, kusurlarını fark eder.

( Rabıta adı altında şeyhinin hayali canlandırmasına iyice meleke kazanan mürid ; artık mürşidinin , kendisini kendisinden daha iyi gördüğünü ve bildiğinin şuuruna varır ! (Dikkat edin Allah demedim ,mürşid !)
Mürid eğer amellerinde riya var ise artık her şeyi mürşidine şeffaflaştığı için artık riya gibi çeşitli kusurlarını düzeltmek zorundadır .Yoksa mürşidine karşı ayıp ve saygısızlık etmiş olur. Bunu (kusurlarını ) hayatı boyunca kendisine şah damarından yakın olan , kalbinin içindeki gizlinin gizlisini bilen Allah'a (c.c) rağmen düzeltmemiştir. Fakat bu sıfatları rabıta adı altında mürşidine vererek , şeyhime karşı kusurlarım ayıp olur , çünkü o her an benle beraber görüp biliyor , durumumdan haberdar diyerek kendini düzeltmelidir !)

Manevi rabıtanın bir şekli mürşide ait şeyleri sevmektir. Mürşid sevgisini kuvvetlendirmek için onun ehl-i beytini, oturduğu yerleri, kendisiyle ilgili şeyleri düşünmek, bir yandan muhabbetle ayrılık hasreti çekmek, öbür yandan buluşma özlemi ile kalbi mürşide bağlamak gerekir.

Mürid, yolda yürürken, yemek yerken ve bir işe giderken mürşidine yönelerek onun ruhaniyetini kendi tarafına çekebilir. Bu ruhaniyetin nurları ve tasarrufatı altındaki bir insan Allah'ın rahmetini üzerine çekmiş olur. Bu rahmet ona çok şey kazandırır.
( Mürşidine yönelmenin adı koyulmamış ama buna da “hareketli yarım rabıta” desek uygun olur.
Mürid, görüldüğü gibi uyanıkken bile rabıta ile Allah , peygamber , müslüman ümmet sorunları gibi bir dertle değil ; mürşidi ile 24 saat kesintisiz komünikasyon halinde.
Her anında mürşidinin ruhaniyetini yanında ve gözlemi altında olduğuna inandırılan mürid artık mürşidinin sevk ve idaresinde emin ellerdedir artık. )



Mürid, günlük işlerinde de rabıtalı olmalıdır. Mesela uyuyacağı sırada mürşidini baş ucunda kendisine feyiz akıtır vaziyette düşünmesi, aynı şekilde uykudan uyanınca, bir ders alma veya verme anında, namazın başında ve sonunda rabıta yapması önemli kazanç sağlar. Çünkü müridin iki rabıta arasında işlemiş olduğu her amel, rabıtanın bereketi içinde işlenmiş olur. Namazın içinde rabıta yapılmaz.

( Evet en sonunda mürşid yatakta da faaliyete başlatılmıştır artık. Bütün gün birlikte olunulan mürşid yatarken bile artık ister istemez ayrı düşünülemez duruma getirilmiştir. Uykuya dalarken bile mürşidinin işi gücü bırakıp gündüz yetmezmiş gibi gece-gündüz uyanık ve uyku hali dahil vazifesi mürşidine feyiz akıtmaktır . Gecenin herhangi bir saatinde uykudan kalkan mürid rabıta yapsa mürşidini nöbetçi rabıtacı vazifesiyle iş başında bulacaktır )) !
Şeyhini sabah akşam , işinde ,gücünde her an yanında düşünerek terbiye ile rabıta yapmaya sevk edilen mürid acaba ihsan hadisi ile ne zaman tanışacaktır ?

Cibril veya ihsan hadisi olarak bilinen aşağıdaki hadis, bizlere iman, ibadet ve ihsan ilişkisinde geniş bir açılım sağlamaktadır.

حَدَّثَنِى أبى عُمَرُ بنُ الخطابِ رضى اللّه عنه قال: بَيْنَمَا نَحْنُ جُلوسٌ عِنْدَ رسُولِ اللّهِ #
إذْ طَلَعَ عَلينَا رجلٌ شَديدُ بيَاضِ الثِيابِ شَديدُ سوادِ الشّعرِ يُرَى عليهِ أثرُ السفرِ، وَ يعرفُهُ مِنَّا أحَدٌ حتى جلَسَ إلى النبىِّ # فأسندَ ركبَتَيْهِ إلى رُكْبَتَيْهِ، ووَضَعَ كَفّيْهِ عَلى فَخِذَيْهِ. وَقالَ: يامحمّدُ أخْبِرْنِى عنِ اسْمِ. فقال: ا“سْمُ أنْ تَشْهَدَ أن َ إلَهَ إّ اللّهُ، وأنّ محمّداً عَبْدُهُ ورسُولهُ، وتقِيمَ الصّةَ، وتُؤتِى الزّكَاةَ، وَتَصُومَ رَمَضَانَ، وَتَحُجَّ البَيْتَ إنِ اسْتَطَعْتَ إليهِ سَبِيً. قال: صَدقتَ. فَعَجِبْنَا لَه يَسأَلهُ ويُصَدِّقُهُ. قال: فأخْبِرْنِى عنِ


ﻹايمَانِ. قال: أنْ تُؤْمِنَ بِاللّهِ وَمََئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلهِ وَاليَوْمِ اﻹخِرِ، وَتُؤمنَ بالْقَدَرِ خيْرِهِ وَشَرِّه. قال: صدقتَ. قال: فأخْبِرْنِى عَنِ ا“حْسانِ. قال: أنْ تَعْبُدَ اللّهَ كَأنّكَ تَراَهُ، فإن لمْ تَكُنْ تَراهُ فإنّهُ يَراكَ. قال: فَأخْبِرْنِى عنِ السّاعةِ. قال: ما الْمَسْؤُلُ عَنْهَا بأعْلَمَ منَ السائلِ. قال: فأخْبِرْنِى عَن أمَاراتِهَا؟ قال: أن تَلِدَ ا‘مّةُ رَبّتهَا، وأنْ تَرَى الحُفَاةَ العُراةَ العالَةَ »وليسَ عندَ مسلم العالَةََ« رعاء الشّاءِ يتطاوَلُونَ في البنيَانِ. قال: ثم انطلقَ فَلَبِثْتُ ملِيّاً. هذا لفظ مسلمٍ، وعندهم: فَلَبِثْتُ ثثاً ثم قال: يا عُمَرُ أتَدْرِى مَنِ السّائلُ؟ قُلتُ: اللّهُ ورَسُولُهُ أعْلمُ. قال: فَإنّّهُ جِبْريلُ عليهِ السّمِ أتاكمْ يُعَلِّمُكُمْ دِينكُمْ؛


Sonra Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) bana şunu anlattı:

"Ben Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı:
Ey Muhammed! Bana İslâm hakkında bilgi ver!
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) açıkladı:
"İslâm, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmen, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir."
Yabancı:"- Doğru söyledin" diye tasdîk etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine hayret ettik. Sonra tekrar sordu: "Bana iman hakkında bilgi ver?"

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) açıkladı: "Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır."

Yabancı yine: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti? Sonra tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) açıkladı:
"İhsan Allah'ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görüyor."
Adam tekrar sordu: "Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu sefer:
"Kıyamet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla birşey bilmiyor!" karşılığını verdi.
Yabancı: "Öyleyse kıyametin alâmetinden haber ver!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu açıklamayı yaptı:
"Köle kadınların efendilerini doğurmaları, yalın ayak, üstü çıplak, fakir -Muslim'in rivayetinde fakir kelimesi yoktur- davar çobanlarının yüksek binalar yapmada yarıştıklarını görmendir."
Bu söz üzerine yabancı çıktı gitti. Ben epeyce bir müddet kaldım. -Bu ifade Muslim'deki rivayete uygundur. Diğer kitaplarda "Ben üç gece sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'la karşılaştım" şeklindedir-
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Ey Ömer, sual soran bu zatın kim olduğunu biliyor musun? dedi.
Ben: "Allah ve Rasûlu daha iyi bilir" deyince şu açıklamayı yaptı: "Bu, Cebrail aleyhisselâmdı. Size dininizi öğretmeye geldi."
(Sahih Buhari » KİTÂBÜ`L-ÎMÂN)

Bende diyorum ki "ey ehl-i mistik ; dine girin !"




Sabah uyandığında da yine mürşidini feyiz görevinin başında bulmalıdır. Unuturda kahvaltıya giderse ayıp eder ! Bir de "Namazın içinde rabıta yapılmaz" demiş hazret ! , Utanma yap de bari ! Anlayın ki robotlaştırılarak düşünme melekesi elinden alınan mürid ne hale getirilmiş ki , namazda bile rabıta yapabilir endişesiyle "namazda ara ver" demek zorunda kalınmıştır . Bırakalım ehlihikaye vel menkıbe delillerini de biz ehli sünnetin sahih kaynaklarına bir göz atalım:
Sahih hadiste ise Müslümanın uyuyacağı sırada ne yapması gerektiği gayet açıktır :


kutub-i sitte 1795 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn'i ve Kul huvAllahu ahad'i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi".
Buhari Fedâilu'l-Kur'ân 14, Tıbb, 39, Daavat 12; Muslim, Selâm 50, (2192); Muvattâ, Ayn 15, (2, 942); Tirmizi, Daavât 21, (3399); Ebu Dâvud, Tıbb 19, (3902).


Kutub-i sitte 1797 -
Hz. Berâ (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
"Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yatağına girdiğin zaman şu duayı oku:
"Allahım nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana emanet ettim sırtımı sana dayadım. Senin rahmetinden ümitvarım, gazabından da korkuyorum. Senin ikabına karşı, senden başka ne melce var, ne de kurtarıcı. İndirdiğin Kitab'a, gönderdiğin Peygamber (aleyhissalâtu uesselâm)'e imàn ettim" "Eğer bunu okuduğun gece ölecek olursan fıtrat üzere ölmüş olursun. Şayet sabaha erersen hayır bulursun."
(Buhâri, Daavât 7, 9; Tevhid 34; Muslim, Zikr 56, (2710); Tirmizi, Daavat 76, (3391); Ebu Dâvud, Edeb 107, (5046, 5047, 5048).)


Rabıtanın bereketi, kalbi Yüce Allah'a bağlamak ve onu her an uyanık tutmaktır.
( WAllahi Yalan ! Rabıtanın bereketi ; kalbi ,azametli sultan yani mürşide bağlamak ve gece yatıp kalkarken dahi mürşide her an uyanık tutmaktır !! )

Müridin, dostlarıyla veya yabancılarla sohbet ederken, evinde ailesi içinde oturup kalkarken rabıta yapması da önemlidir. Bunun en önemli faydası gaflete düşmemek, boş konuşmalardan kaçınmak ve karşısındaki kimselere edepli davranmaktır.
( Bu mürid bir rabıtadan girip diğer rabıtadan çıkıyor . Rabıtasız bir anı var mı bilemiyoruz ? Daha namaz haricinde rabıtasız olacağını göremedik . Misafiri varken , sohbet ederken bile mürşide rabıta yapmaya çağrılıyor . Birisiyle görüşürken ,sohbet ederken ona ve söylediklerine dikkat etmemek , karşımızdakine değer vermediğimizin bir göstergesidir. Müslümana yakışmayan bir harekettir.
Rasulullah (s.a.v) dahi çocukla olsun , ihtiyar kadınla olsun üşenmez saatlerce ayaküstü bile dinlerken , ehli sünnetim diyen mürid , edindiği bu gayri islami edeb(sizlik) yüzünden sohbet ettiği misafirlerini dinlemeyip yine mürşidini rabıta yapacak.)


Müridin tatlı akar sular, hoş manzaralar, güzel binalar, çekici elbiseler, lüks arabalar görünce de rabıta yapması kendisine önemli kazançlar sağlar. Bu durumda mürid şöyle düşünebilir:

Keşke mürşidim şu akar suyun başında, şu hoş manzaranın içinde veya şu güzel binada olsa da sohbetini dinleme şerefine ersek. Çünkü böyle yerlerde sohbet daha tatlı olur. Keşke mürşidim şu elbiseleri giymiş veya şu güzel vasıtaya binmiş olsa da herkes ondaki cemali ve celali, tevazu ve edebi görse. Bunlar ona ne güzel yakışır, hem bu nimetlere de en fazla o layıktır. Çünkü onların şükrünü en güzel o yapar.
( Karnına iki taş birden bağlayan , buğday unundan ekmeğe doyamayan bir peygamberin ümmeti olduğu iddiasındaki mürid , mustazafım deyip müstekbirler gibi yaşaması için mürşidini hayal edecek ve gözünü açıp kapadığı her şatafatlı nesnede hemen mürşidine rabıta yapmaya davet edilecek.
Tatlı akar sular , hoş manzaralar çekici elbise ve lüks yaşantı görüldüğü zaman "keşke mürşidimle beraber burada olsaydık , ne yakışırdı" hayali rabıtası yapın diyen bu zihniyete karşı bakalım sahih hadis-i şerif bize ne yapmamızı buyurmuştur ! :
Rasulullah’ın (s.a.v) ashabından bir kişi tatlı su kaynaklarının bulunduğu bir vadiden geçti.

İnsanlardan el etek çekip bu vadide kalsam ? Ancak Rasulullah’tan (s.a.v) izin almadan bu işi yapmam diye düşündü.
Bunu Rasulullah’a (s.a.v) söyleyince , Rasulullah (s.a.v) : “Yapma ! Şüphesiz Allah yolundaki birinizin (yaptığı cihad) fazileti , evindeki yetmiş yıl namazından daha efdaldir. Allah’ın sizi bağışlamasını ve cennetine koymasını istemez misiniz? Allah yolunda cihad ediniz. Devenin iki süt arası müddeti kadar Allah yolunda savaşanlara cennet vacib olmuştur
(Tirmizi ,Cihad:17)


Tabi asıl suç , bunu tavsiye eden büyüklerindir !
Allah'ın (c.c.) "akledin , hiç düşünmez misiniz ?" diye verdiği beyin ve Kur'anı ise sorgulamayan müridin de aklını mürşidinin cebinden çıkartıp düşünen bir insan olması gerekirdi !

Aslında bu düşünceler samimi sevginin gereğidir. Çünkü aşık insan hoşuna giden her güzel şeyin sevdiği kimsede de bulunmasını ister, hatta önce onu tercih eder. Aşkta bencillik olmaz, ben diyen aşık olamaz. Mürid de karşılaştığı güzel nimetler içinde önce kimi hatırladığına bakarak sevgini kontrol edebilir.
( Nefis tezkiyesi yaptığını zanneden mürid ve mürşidlerin gönüllerinin nelerden hoşlanmış olduğu ortaya çıkmış durumdadır.
Nedense mürid şeyhini cihad alanlarının güzellikleri karşısında hayal etme rabıtası tavsiye edilmediği gibi Cihadın "C" sinden bile söz edilmiyor bu rabıta çeşitleri tarifinde.
Her mekanda rabıta yapmaya sevk edilen müridin ve mürşidin hayatında cihad gibi bir problem olmadığı için cihad esnasında şöyle rabıta yapın diye bir ders bulunmamaktadır.
Onlar ancak dünya nimetleri ve ihtişamıyla meşguldurler ! )


Güzel nimetler karşısında yapılacak rabıta müridi gaflet, nankörlük, kin, haset, dünya sevgisi, cimrilik gibi hastalıklardan korur.
( Cihad gibi nimetlerden de koruduğu gibi , tağuta kıyam nasıl yapılır rabıtası ise hak getire. Bu tehlikeli mevzular İslam litarütüründen çıkartılmış , nefisle cihada indirgenmiştir.
Artık muhteşem ikili rizikosuz sünnetlerle meşguldurler !!! )

Rabıtanın ihmal edilemeyeceği yerlerden birisi de velilerin hallerini inkar eden alimlerin meclisleri ve onlarla münakaşa anlarıdır. Bu andaki rabıta kalbi yıkıcı fikirlerin etkisinden kurtarır, müridi edebe uymayan hissi ve nefsi davranışlardan uzak tutar.

( Hem alim meclisi diyeceksiniz hem de ortalıkta veli mürşid diye dolaşıp ta kuran sünnete dayanmayan halleri eleştirenlerin meclislerinde , müridin etkilenip uyanmaması için mürşidine rabıta yapmasını ,meşgul olmasını bildireceksiniz. İyi taktik ))


Hastalık ve Sıkıntı Anında Rabıta

Mürid bir müsibet ile karşılaşınca şöyle düşünmelidir:
Mürşidim, bende Allah'tan başka şeylere karşı ilgi, aldanma ve gaflet görerek kalbimin onlardan kurtulması ve Allah'a yönelmesi için Yüce Allah'tan bana bu musibeti vermesini dilemiştir. Böylece mürşidim uyanmamı ve tüm varlığımla Yüce Allah'a yönelmemi istemiştir. O halde bu musibet aslında bir ihsandır. Çünkü o beni kapıldığım gurur ve gafletten kurtarmıştır. Bu durumda ben böyle bir musibet veren şükür, onun verilmesine sebep olana da teşekkür etmeliyim.
( Subhanalllah ! Bu ne cehalettir ya Rabbim ? Yani sizi tanımasam kamera şakası mı yapıyorsunuz? diyeceğim . Nereye el sallayacağız ?
Mürşid , müridini edeblendirmek , gafletten kurtulması , uyandırmak için müridi aleyhine musibetlere dücar olması için Allah'a beddua ediyor ! Bu hangi dinin emridir ! Böyle bir şeye hangi peygamber sahabesine yapmıştır ? İlim meclislerinde yetiştiremediğin insanı , 24 saat rabıta ile feyiz ve nur akışına sevk edeceksin , baktın hala düzelmedi Allah'a beddua edeceksin . Yok canım siz bana şaka yapıyorsunuz inanmıyorum size .
Bu arada mürşid de hastalandıysa .... yandı keten helvam !)

Sadat-ı Kiram'dan Şah-ı Hazne (k.s), müridin günlük işleri ile meşgul olurken yapacağı hayali rabıtayı şöyle tarif etmiştir:

"Mürid, sanki üstadı daima kendisiyle berabermiş gibi düşünür. Bir şey yediği, dostlarıyla konuştuğu, başkalarıyla karşılaştığı zaman onu hatırından çıkarmaz. Yatacağı ve uykudan kalktığı vakitte onun baş ucunda bulunduğunu düşünür. Talebeye ders verirken, dersi bitirirken, namaza ilk kalkarken, namazı bitirirken mürşidini yanında, önünde hayal eder. Mümkün olduğu kadar bu düşünceye devam edip, nefsin sevdiği şeye iltifat edilmemesi gerekir. (Mektubat, 269-270)
( Evvela sadat-ı kiramdan Şah-ı Hazne kimdir ? Hangi tarihte yaşamış ve aktardığı bilgileri nerden bulmuştur ? Evvela bunlar netliğe kavuşmalı. Görüldüğü gibi namaz haricinde rabıta hayalinin olmadığı bir ana rastlamak mümkün değildir. Zaten izin de verilmemektedir. Şah damarından yakın olan Allaha c.c. rağmen mürid , bize bizden daha yakın olan Allah’ı değil de , sınırlar ötesi mesafedeki mürşidi her an bizleymiş görüyormuş gibi bileceğiz ve düşüneceğiz. Bir şey demiyorum sadece pes diyorum)

Rabıta Farklı Derecelerde Gelişir


Bu yolun büyükleri derler ki:

Râbıtanın şekil ve dereceleri farklı farklıdır. Onun tek bir şekli yoktur. Bu sebeple mürid sabırlı olmalı, hak yolundaki edeplere dikkat etmelidir. Kalbini öldürecek boş işlere dalmamalıdır. Dinin emirlerine sıkıca yapışıp nefsi yavaş yavaş rabıtaya alıştırmalı ve bu hâli ilerleterek rabıtanın farklı derecelerine ulaşmalıdır.
( Yine klasik olarak bu yolun büyükleri denilerek dinde delil sunulmuş olunuyor . Onlar (büyükler) rabıtanın şekillerini , zamanını ve çeşitlerini tayin etmişlerdir bile. Dinin emirlerine sıkıca yapışarak rabıtaya alışılacak . Dinin emirleri Allah'ın emri , fakat rabıta ise "yollarının büyüklerinin" emri ! İki emir de yapılacak ?)

Şu çok önemli:


Kâmil Mürşidi düşünürken onun kulluk sıfatını unutmamak ve kendisine ait olmayan sıfatları düşünmemek gerekir. Bir sevgi haddi aşınca sevgiliye ihanete dönüşür. Müride düşen mürşidini yüceltmek değil, ondaki yüksek sıfat ve ahlaklardan nasiplenmektir.

( Yukarıdan beri insanüstü özelliklerle hayal edilen mürşid ,gelecek eleştirileri tahmin ettiği için rabıtanın sonuna “biz aslında böyle demek istemedik mürid sevgisinden dolayı haddi aşmış” pratik kıvraklığıyla vaziyeti kurtarma pozisyonuna girilmiştir.
Şimdi yukarıda rabıta yaparken müride tavsiyesini bir daha okuyalım ve buradaki "biz bundan beriyiz" kurtarma hareketindeki hinliği görelim :
Mürid, mürşidinin huzurunda rabıta yaparken, onu yüksekçe bir taht üzerinde oturan azametli bir sultan gibi görür” Yine söz söyleyecek bir şey bulamıyorum , sadece Pes .)


İş-güç esnasında kısaca mürşidimin huzurundayım diye düşünmek kafidir. Yine Namaz ve Kur'an okurken namazını ve okuyuşunu karıştıracak şekilde rabıta yapmaktan sakınarak kısaca: "Mürşidimin huzurunda Kur'an okuyorum, yanında namaz kılıyorum" diye düşünüp okunacak şeylerin güzel yapılmasına, manalarının düşünülmesine dikkat edilmelidir.

( Mürid Allah'a yönelmek istediği zaman şeyhin yüzünü hayalinde tutar. O zaman bu zavallı müridin ibadetinde nasıl huşu olabilir ki? Bu durum müridi Allah'ı düşünmekten ve Allah'a ihlasla ibadet etmekten alıkoyacaktır. Ne istiyor bu şeyhler? İbadetin yarısı Allah'ın diğer yarısını da kendilerine mi istiyorlar? Halbuki namazda kulun her şeyiyle Allah'a yönelmesi gerektiğini hepimiz biliyoruz. Kul namaza başladığı andan itibaren dünyevi hiçbirşey düşünmeyecek ki namazın sevabı tamam olsun. Bu hususta şöyle deniliyor: "Namaz ahirettendir. Namaza girdiğin zaman, dünyadan kesilmiş olursun. Bu durum sadece namazda değil diğer bütün ibadetlerde ve iyi işlerde de bulunmalıdır."
Nakşibendiler'de şeyhlik diktatörlüktür. Şeyhin izni olmadan mürid alım-satım yapamaz, evlenemez, şeyhe itiraz edip görüş belirtemez. Ayrıca müridi kendilerine hizmet ettirirler. Malını kendileri yolunda harcatıp Allah yolunda harcadın derler. Bu şeyhlik midir? Sömürücülük müdür?
Allah’ın (c.c) huzurundayım , bana nerde olursam olayım yakın ve haberdar olan Rabbim beni görüyor , her an O’nunla birlikteyim , O'nun huzurunda namaz kılıyorum diye düşüneceğine aksine mürşidi düşünün telkini verilmekte. Bu hangi sahabe , tabiin ,tebe ut tabiin , akaid imamları ve mezheb imamlarının görüşlerinde vardır ? )

İşte devamlı rabıta böyledir. Bu kısmı, kulun gayretine bağlıdır. Gelecek manevi zuhurat ve zevkler ise vehbidir. Onlar Allah vergisi olup, kulun müdahalesi söz konusu değildir. (Kuşadalı İbrahim Halveti, 86, 89, 206-210). Namazın içinde rabıta yapılmaz. Namazda kendiliğinden oluşan rabıta halinin bir zararı yoktur; ancak bu hale iltifat edilmez.

( Görüldüğü gibi yukarıda namazda rabıta yapılmaz denilirken , burada ise düşünme iradesi zamanla elinden alınan müride namazda da rabıtaya ruhsat çıkmış durumda .
41576_5466888303_8677_n.jpg

Günün 24 saatinde mürşidine rabıtalı bir yaşama mahkum edilen müridin , normal hayatında Allahtan çok düşündürüldüğü mürşidine namazda bile olsa rabıtayı ister istemez yapacağını biliyor ve bunun namazına bir zarar vermeyeceği iddiasındadırlar. Doğrudur . İmanı zarar görenlerin , namazının (amellerin) zarar görmesi diye bir şey olmaz . Bu durum ; temiz , sahih iman ehli için zarardır. )
sufi%20meditation%20fana%20in%20prayer.jpg


Namazda kalbi dağılan kimse: "Şu anda kabe'de namaz kılıyorum, mürşidimin arkasında namazdayım, sağımda cennet, solumda cehennem var, ayaklarımın altında sırat köprüsü kurulu..." şeklinde bir çeşit zikir sayılacak ve kalbini toplayacak şeyleri düşünmesinin bir zararı yoktur, aksine faydası vardır. Böyle bir düşünce şirk değildir.

( Dur bakalım aklına neden hemen şirk geldi ki hemen şirk değildir savunmasına giriyorsun? Yaran mı varki? Bu namazı kimden tarif aldınız ? Cemaata ya da kendi kendine İmamlık yapan kişi neden mürşide uyarak namaz kılacak . Namaza niyet ederken mürşide uydum diye niyet edilecek mi? )
Bir masal daha böylece son buldu :p

SON
 
Y Çevrimdışı

yusa90400

Üye
İslam-TR Üyesi
Sofi namazda iken seyhini dusunurse namazi ifsad olur zikir esnasinda seyhini dusunurse zikiri ifsad olur.
Ya begenmediginiz bir husus varsa gidin bu sevmediginiz ve . ..... dediginiz rabitayi o seyhlerden gidin sorun.

Niçin buna curet etmiyorsunuz çunku sadece boyle gelip internet uzerinden laf atabiliyorsunuz.

Yukarida rabitanin nasil edildigini sirk olmadigini isbat ediliyo daha fazlasini istiyorsaniz gidin o seyhlere sorun.

Ve selam.

Mod notu : küfürlü konuşma
 
M Çevrimdışı

mehmet-87

Üye
İslam-TR Üyesi
senin rabıtan bu mu...
Minah kitabından bir alıntı...

Minah-232:Sanırım ihlasın en güzeli kendini zorlayarak değil,rıza ve zevkle olan teslimiyet,olduğuna işaret eden gavs (k.s) dedi:Şeyhinizin esbaından iki alim konuşuyordu,birisi diğerine dedi,eğer şeyh sana namaz kılmamanı emretse ne yaparsın?öbürü dedi;emre kerhen(isteksizce) uyarım,soruyu soran alim dedi;ben gönüllü ve kalb hoşnutluğu ile uyarım.
alak suresi
.....

9,10.
Sen, namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü?3
SPACE.GIF

11,12.
Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzere ise; ya da takvayı (Allah’a karşı gelmekten sakınmayı) emrediyorsa!?
SPACE.GIF

13.
Ne dersin engelleyen, Peygamberi yalanlamış ve yüz çevirmişse!?
SPACE.GIF

14.
O Allah’ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu?
SPACE.GIF

15,16.
Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız.
SPACE.GIF

17.
Haydi, taraftarlarını çağırsın.
SPACE.GIF

18.
Biz de zebânileri çağıracağız.
SPACE.GIF

19.
Hayır! Sakın sen ona uyma; secde et ve Rabbine yaklaş.
SPACE.GIF
bide cüppeli beyazıt bestamiyi anlatıyor..beyazıt bestami demiş ki ben kendi kendi mi tesbih ederim..yani allah olmuş kendini haşa allah yerine koyuyor..bu adamların nesini savunuyorsunuz siz hala..
 
M Çevrimdışı

miraç burak

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
sani-- ebu yusuf kardeşin paylaştığı sayfa gözüne girsin tamamı sizin gavs dediğiniz belamın yazdığı kitapdır gözüne sok
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Olabildiğine duygusal bir yaklaşım. Rüyalara şeytanın da girebileceğini biliyorsunuz inşallah değil mi kardeşim. Sizce şeytan Mekke müşriklerini saptırırken çirkin bir surette gelip de mi kandırdı onları? Onlar şeytanın esasen şeytan olduğunu bilselerdi inanırlar ve saparlar mıydı?

Kur'an'daki şirk çeşitlerine dikkat edin:

Sevmede şirk vardır: "İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi!" Bakara 165

İtaatde şirk vardır: "Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek Tanrı’dan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir" Tevbe 31

Vesilede şirk vardır: "İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez." Zümer 3

Hepsi bu kadar değil tabi..


Tapmak, ibadet nedir? İlah, ilah edinmek nedir? Bunları Kur'an ve Sünnetten araştırın kardeşim. Denilir ki "Biz onlara ibadet etmiyoruz." Dua ibadettir, Allah'a ulaşmaya çalışmak da ibadettir. Bunlara nasıl aracı konulur bir hesap edin bakalım. Dinimizde aklın yerini biliyorsundur: O kadar çok "Hiç düşünmezler mi?" der ki bize Allahu Teala.. Bir düşünün bakalım..

Not: aralarda geçen Hızır as vb şeylere diğer kardeşler değinsinler inşallah, düzeltilmesi gereken çok yanlış var..
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt