Buharı, Ebu îshak'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Bera b. Azib'e şöyle bir soru soruldu:
- Rasûlullah (s.a.v.)'ın yüzü (parlaklıkta) kılıç gibi miydi?
- Hayır, ay gibi idi.»
Hafiz Ebu Bekr el-Beyhakî, 'Ttelâil" adlı eserinde Simak'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Adamın biri, Cabir b. Semüre'ye şöyle bir soru sordu:
- Rasûlullah (s.a.v.)'m yüzü kılıç gibi miydi?
- Hayır, güneş ve ay gibi yuvarlaktı."
Buharî, Cafer b. Ömer kanalı ile Bera b. Azib'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Peygamber (s.a.v.), orta boylu olup iki omuzunun arası biraz genişçe idi. Kulak yumuşaklarına kadar varan bir saçı vardı. Onu kırmızı renkli bir elbise içinde gördüm. Ondan daha güzel birşey görmüş değilim."
îmam Ahmed b. Hanbel, Veki' kanalı ile Bera'mn şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Rasûlullah (s.a.v.) kadar kırmızı renkli elbise içinde güzel saçlı birini görmedim. Omuzlarına kadar uzanan saçı vardı. îki omuzunun arası da biraz genişçe idi. Boyu ne uzun ne de kısa idi."
İmam Ahmed b. Hanbel, Cabir b. Semüre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.)'m saçının ön tarafı ile sakalı biraz ağarmıştı. Ama yağ sürüp taradığı zaman bu ak teller görünmez olurdu. Saçı başı karışınca da bu teller görünürdü. Saçı çok, sakalı da gür idi.»
Yakub b. Süfyan, Hemedanlı bir kadının şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.)'la beraber haccettim, onu devesi üzerinde Ka'be'yi tavaf ederken gördüm. Elinde ucu eğri sopası vardı. Kırmızı renkli iki elbise giymişti. Bu elbiseler neredeyse omuzuna yapışmış gibiydi. Hacer-i Esved'in yanına geldiği zaman sopasıyla onu istilam eder, sonra sopayı ağzının yanına getirip öperdi.»
Buharı, Yahya b. Bükeyr kanalı ile Rebia b. Ebi Abdurrahmanin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Peygamber (s.a.v.)'i anlatan Enes b. Malikin şöyle dediğini işittim:
"Peygamber (s.a.v.), halk içinde orta boylu bir adamdı, ne uzun ne de kısa idi. Mübarek tenlerinin rengi, kireç gibi beyaz olmayıp hafif kırmızılıkla karışık nurani bir beyazlıktaydı. Esmer değildi, saçları kıvırcık olmadığı gibi düz de değildi. Düz ile kıvırcık arasında dalgalı idi. Allah, ilahi hükümlerinin tebliği için onu kırk yaşında peygamber olarak gönderdi. Mekke'de peygamber olarak on sene kaldı. Kendisine vahiy nazil oluyordu. Medine'de de ön sene kaldı (Beka âlemine irtihal ederken) mübarek başında ve sakalında yirmi tane beyaz kıl yoktu."
îmanı Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Ali'nin, babasından naklen şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.) büyük başlı, iri gözlü, uzun kirpikli, gözlerinin beyazı kırmızı renkle karışık, sakalı sık, rengi parlak, elleri ve ayakları iri idi. Yürürken sanki yokuş aşağı yürürdü. Bir kimseye dönüp bakarken, vücudunun tamamı ile dönerdi.»
Yakub b. Süfyan, İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.)'m ön dişleri aralıklı idi. Konuştuğunda dişleri arasında nur görünürdü.»
Yakub b. Süfyan, Semüre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.)'a baktığımda, gözleri sürmeli, derdim. Ama gözlerine sürme sürmüş değildi. Bacaklarında biraz incelik vardı. Kahkahayla değil tebessüm ederek gülerdi.»
Yakub b. Süfyan, Abdullah b. Müslim kanalı ile Rasûlullah'm evsafını anlatan Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.), ne çok uzun, ne de vücudu birbirine girmiş gibi kısa boylu idi. Orta boylu olarak herkesten ayrı görünüyordu. Saçları kıvırcık olmadığı gibi dümdüz de olmayıp dalgalıydı. Mübarek yüzleri fazla değirmi ve etli olmayıp tatlı bir yuvarlaklığı vardı. Rengi, kırmızılıkla karışık beyaz (pembe) idi. Gözleri oldukça siyah, kirpikleri uzun, kemiklerinin eklem kısımları irice idi. İki kürek kemiğinin ortası (omurgası) kalınca idi. Bütün vücudu kıllı değildi. Göğsünden göbeğine kadar kıldan bir çizgi vardı. El ve ayaklarının parmakları kalınca idi. Yürüdüğünde kuvvetlice yürüyüp, ayaklarını yerden kuvvetlice kaldırır, adımlarını genişçe atardı. Yürürken yüksek bir yerden iner gibi öne doğru hafifçe meylederdi. Bir şeye bakmak istediklerinde yalnız başlarım çevirmeyip bütün vücuduyla o tarafa dönüp öylece bakardı. Birisiyle konuştuğu zaman yalnız başıyla değil bütün vücuduyla o kimseye döner ve konuşurdu. İki kürek kemiği arasında, peygamberlik mührü vardı. İnsanların en cömerdi ve kalbi en geniş olanı idi. Dili, herkesten fazla doğruyu söyleyendi. Yumuşak huyluydu. Sohbetine tutkunlukla devam edilirdi. Onu ilk gören kimse ürkerdi, ama onunla arkadaşlığı devam ettiren kimse onu severdi. Onun özelliklerini anlatan kimse: "Ondan önce ve sonra, onun gibisini görmedim." derdi.»
Taberanî, Ebu Şuayb el-Harranî kanalı ile îbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«İşittiğime göre Rasûlullah (s.a.v.), bir bez tüccarını görmüş, ondan dört dirheme bir gömlek satın almış. Gömleği giyip tüccarın yanından ayrılırken Ensâr'dan bir adam:
- Ya Rasulallah, bana bir gömlek giydir ki, Allah da sana Cennet elbiselerinden birini giydirsin, demişti. Bunun üzerine Rasûluîlah, üzerindeki gömleği çıkarıp o adama giydirmiş, sonra tekrar dükkan sahibine giderek ondan dört dirheme bir gömlek daha satın almıştı. Yanında iki dirhemi kalmıştı. Bu sırada yolda bir cariyenin ağladığını gördü. Ona sordu:
- Niçin ağlıyorsun?
- Ya Rasulallah, sahibim bana -un satın almam için- iki dirhem verdi. Ama dirhemleri kaybettim.
Rasûlullah yanında kalan iki dirhemi ona verdi. Sonra yoluna devam etti, ama cariye hâlâ ağlamakta idi. Yanına çağırdı, tekrar sordu:
- Niçin ağlıyorsun? îşte iki dirhemi de aldın!
- Sahibimin geç kalmamdan dolayı beni dövmesinden korkuyorum.
Rasûlullah, cariyeyi yanma katıp sahibine götürdü, kapının önünde durup selam verdi. îçerdekiler onun sesini tamdılar, ama cevap vermediler. Tekrar yüksek sesle selam verdi. Yine cevap vermediler. Yine selam verdi, yine cevap vermediler. Böylece selamını üçlemiş oldu. Sonra selamına karşılık verdiler. Rasûlullah onlara sordu:
- İlk selamımı duymadınız mı?
- Duyduk, ama bize daha çok selam vermeni istedik. Anamız babamız sana feda olsun, niçin buraya geldin?
- Şu cariyeyi dövmenizden korktuğum için geldim.
- Sen onunla beraber yürüdüğün için artık o, Allah rızası uğruna
hürdür, azad edilmiştir!
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), cariyenin efendisini hayır ve Cennetle müjdeledi. Sonra da şöyle dedi:
«Allah, o on dirheme bereket kattı, o parayla peygamberine ve Ensâr'dan bir adama birer gömlek giydirdi. Yine o parayla bir cariyeyi hürriyetine kavuşturdu. Kendi kudretiyle bunu bize nasib eden Allah'a hamd ederim.»
İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 6/9.