Soru :
Rasulullah (s.a.v.)in Konuşmalarının Kaynağı :
1- Rasulullah (s.a.v.) dünyevi işlerinde kul sıfatı gereği kendi nefsinden konuşur ve isabet de edebilir, hata da yapabilir. Misal Hurma ağaçlarının aşılamaya gerek olmadığını söylemesi üzerine, sahabelerin ağaçları aşılamayı terk etmeleri üzerine ağacın az verim vermesi hadisi. Diğer bir olay ise, Sahabenin söylemesi (uyarı) üzerine Bedir kuyularına mevzilenmeden önceki mevzilendiği yerden vaz geçilmesini aktaran hadis.
2- Rasulullah (s.a.v.) dini meselelerde O'nun (s.a.v.)in konuşması vahye dayanır (Necm 3-4). Bu sebeble Dini kaynaklı, hukum ve fetvalarda, Rabbin kendisine vahyetmesi üzerine konuşur ki, bunda hata aramak kişinin imanını sakata getirir.
Biraz açacak olursak ;
-O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.
- O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir. (Necm 3-4)
Necm suresi 3-4 ayetleri hakkında ehli sünnetin görüşü , anlayışı benimde akidemdir. Bu anlayışta ayetin izahına göre ;
Rasulullah şer'i - teşri meselelerde nefsinden değil, konuşması vahy iledir. Yani Allahın bildirdiği , radı olduğu (vahy) görüşler ve hükümlerdir.
- "Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik" (Nisa 80)
- "Ey iman edenler, Allah'a ve Rasulu'ne itaat edin. İşitip durduğunuz halde onun emirlerinden yüz çevirmeyin!" (Enfal 20)
- "De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez." (Âl-i İmran 32)
Gördüğümüz gibi ayetler Rasulullah'a itaati farz kılmakta , ve Rasulullahın dini meselelerde bir otorite olduğundan dolayı her konuşması vahye dayanmakta, vahye uygun konuşmaktadır.
Diğer bir uygulamada Rasulullahın hakkında nass olmayan meselelerde kendi düşüncesine göre karar vermesidir.
Buna misal olarak İstişare sonucunda Bedir esirleri hakkında fidye alınması kararına hükmetmesi neticesinde şu ayetlerle ikaz edilmiştir:
"Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kesin zafere ulaşıp üstün gelmedikçe) esirleri olması layık değildir. Siz dünya malını istersiniz, oysa Allah ahireti kazanmanızı murad eder. Allah azizdir, hakimdir.
Eğer Allah'dan bir yazı (hüküm) bulunmasa idi aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azab dokunurdu.
Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve hoş olarak yiyin ve Allah'a karşı gelmekten sakının. Muhakkak ki, Allah bağışlayıcıdır ve merhamet edicidir." (Enfal 67 - 69)
Bu meselenin bir de dünyevi işlerde, sosyal ilişkilerdeki penceresi vardır.
İşte bu yandan olaya baktığımızda, tasavvufçuların şeyhlerine yüklediklerinin aksine, Rasulullahı (s.a.v.)'i bir beşer, insan olarak önce kul olduğunu hatırlarız ve yanılabileceğini hadis-i şeriflerden çıkarmaktayız.
Rasulullah (s.a.v), Medine’ye varırken hurma ağaçlarını aşılayanları görüyor. Onlara seslenerek o işi bırakmalarını söylüyor.
Sonra ağaçlar verimsiz kalınca tekrar şöyle buyuruyor: “Bende bir beşerim. Dininizle ilgili size herhangi bir emir verdiğim zaman ona sarılın, ama re’yim (kendi görüşüm) ile size bir emir verdiğim zaman biliniz ki, bende bir beşerim.”
Başka bir rivayette de, “Siz dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz.” diyor.
Bir başka rivayette ise “ancak ben, iyi olacağını zannetmiştim.”
(Muslim bi Şerh-i Nevevi, c: 15, s:116 ; İrşadu’l Fuhul, s: 378)
Diğer bazı vakıâlar ise;
Bedir'de Ensar'dan Habbâb bin Munzir'in, Rasulullah'ın (s.a.v.) askerlerini alçak vadi civarındaki Bedir meydanına konaklatması üzerine mevzilenen yerden başka bir yere, Bedir kuyularının yanına taşınma/mevzilenme ve diğer kuyuların kapatılması teklifine kulak vermiş ve onu uygulamıştır.
Bedir'e katılamamış genç ve cesur Müslümanların teklifiyle Medine dışında Uhud çevresinde ordusunu konuşlandırmıştır. Selmân-ı Fârisî'nin teklif ettiği "hendek kazmak" gibi o dönemin Arab toplumlarında hiç bilinmeyen savunma sistemini uygulamıştır.
Rasulullahın her konuşması vahy midir?
Rasulullah (s.a.v.)in Konuşmalarının Kaynağı :
1- Rasulullah (s.a.v.) dünyevi işlerinde kul sıfatı gereği kendi nefsinden konuşur ve isabet de edebilir, hata da yapabilir. Misal Hurma ağaçlarının aşılamaya gerek olmadığını söylemesi üzerine, sahabelerin ağaçları aşılamayı terk etmeleri üzerine ağacın az verim vermesi hadisi. Diğer bir olay ise, Sahabenin söylemesi (uyarı) üzerine Bedir kuyularına mevzilenmeden önceki mevzilendiği yerden vaz geçilmesini aktaran hadis.
2- Rasulullah (s.a.v.) dini meselelerde O'nun (s.a.v.)in konuşması vahye dayanır (Necm 3-4). Bu sebeble Dini kaynaklı, hukum ve fetvalarda, Rabbin kendisine vahyetmesi üzerine konuşur ki, bunda hata aramak kişinin imanını sakata getirir.
Biraz açacak olursak ;
-O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.
- O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir. (Necm 3-4)
Necm suresi 3-4 ayetleri hakkında ehli sünnetin görüşü , anlayışı benimde akidemdir. Bu anlayışta ayetin izahına göre ;
Rasulullah şer'i - teşri meselelerde nefsinden değil, konuşması vahy iledir. Yani Allahın bildirdiği , radı olduğu (vahy) görüşler ve hükümlerdir.
- "Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik" (Nisa 80)
- "Ey iman edenler, Allah'a ve Rasulu'ne itaat edin. İşitip durduğunuz halde onun emirlerinden yüz çevirmeyin!" (Enfal 20)
- "De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez." (Âl-i İmran 32)
Gördüğümüz gibi ayetler Rasulullah'a itaati farz kılmakta , ve Rasulullahın dini meselelerde bir otorite olduğundan dolayı her konuşması vahye dayanmakta, vahye uygun konuşmaktadır.
Diğer bir uygulamada Rasulullahın hakkında nass olmayan meselelerde kendi düşüncesine göre karar vermesidir.
Buna misal olarak İstişare sonucunda Bedir esirleri hakkında fidye alınması kararına hükmetmesi neticesinde şu ayetlerle ikaz edilmiştir:
"Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kesin zafere ulaşıp üstün gelmedikçe) esirleri olması layık değildir. Siz dünya malını istersiniz, oysa Allah ahireti kazanmanızı murad eder. Allah azizdir, hakimdir.
Eğer Allah'dan bir yazı (hüküm) bulunmasa idi aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azab dokunurdu.
Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve hoş olarak yiyin ve Allah'a karşı gelmekten sakının. Muhakkak ki, Allah bağışlayıcıdır ve merhamet edicidir." (Enfal 67 - 69)
Bu meselenin bir de dünyevi işlerde, sosyal ilişkilerdeki penceresi vardır.
İşte bu yandan olaya baktığımızda, tasavvufçuların şeyhlerine yüklediklerinin aksine, Rasulullahı (s.a.v.)'i bir beşer, insan olarak önce kul olduğunu hatırlarız ve yanılabileceğini hadis-i şeriflerden çıkarmaktayız.
Rasulullah (s.a.v), Medine’ye varırken hurma ağaçlarını aşılayanları görüyor. Onlara seslenerek o işi bırakmalarını söylüyor.
Sonra ağaçlar verimsiz kalınca tekrar şöyle buyuruyor: “Bende bir beşerim. Dininizle ilgili size herhangi bir emir verdiğim zaman ona sarılın, ama re’yim (kendi görüşüm) ile size bir emir verdiğim zaman biliniz ki, bende bir beşerim.”
Başka bir rivayette de, “Siz dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz.” diyor.
Bir başka rivayette ise “ancak ben, iyi olacağını zannetmiştim.”
(Muslim bi Şerh-i Nevevi, c: 15, s:116 ; İrşadu’l Fuhul, s: 378)
Diğer bazı vakıâlar ise;
Bedir'de Ensar'dan Habbâb bin Munzir'in, Rasulullah'ın (s.a.v.) askerlerini alçak vadi civarındaki Bedir meydanına konaklatması üzerine mevzilenen yerden başka bir yere, Bedir kuyularının yanına taşınma/mevzilenme ve diğer kuyuların kapatılması teklifine kulak vermiş ve onu uygulamıştır.
Bedir'e katılamamış genç ve cesur Müslümanların teklifiyle Medine dışında Uhud çevresinde ordusunu konuşlandırmıştır. Selmân-ı Fârisî'nin teklif ettiği "hendek kazmak" gibi o dönemin Arab toplumlarında hiç bilinmeyen savunma sistemini uygulamıştır.