İslam, Muşriklere Muhalefet Etmeyi Emreder
Rasulullah (s.a.v.) çocukluk ve gençliğini geçirdiği Kurayş'te Allah, O’nu -sallallahu aleyhi vesellem- koruması ve gözetmesi ile kuşatmış, kavminin içine düştüğü hurafeler ve kötülükleri O’na -sallallahu aleyhi vesellem- çirkin göstermiştir. Hiçbir zaman putlara tapmamış, putlara saygı duyulan bayramlara ve şirk kutlamalarına, törenlerine katılmamıştır. Putlar adına kesilen veya Allah’dan başka birşey adına kesilen hiçbir şeyden yememiştir.
Lat ve Uzza’ya yapılan yeminlere ve onlara yapılan ibadetlere asla tahammul göstermezdi.
Asla içki içmez ve gece eğlencelerine yaklaşmazdı. Mekke gençlerinin şiddetle rağbet ettikleri oyun-eğlence meclisine katılmazdı.
Muşrikler açık bir şekilde Allah’ı zatı, sıfatları ve fiillerinde birledikten sonra şöyle diyorlardı: Allah -Celle Celaluhu-, Peygamber, evliya ve salihler gibi mukarreb kullarına bazı konularda tasarruf hakkı vermiştir. Onlar kendilerine verilen bu yetkiyle bazı kainat olaylarını diledikleri gibi yönetirler. Dilediklerine çocuk bağışlar, diledikleri kimselerin başlarına gelen musibet ve belaları defedebilirler. İstedikleri kimselerin ihtiyaçlarını giderip, hastalara şifa verebilirler. Allah O’nlara bu yetkiyi kendisine yakın olmaları, kendi katında söz ve makam sahibi olmaları nedeniyle vermiştir. Dolayısıyla kendilerine tasarruf yetkisi verilen bu mübarek zatlar dilediklerine zarar verir, dilediklerine fayda! Dilediklerini Allah’a yaklaştırır ve yine dilediklerine O’nun katında şefaatçi olurlar!
Muşrikler bu inançlarından dolayı, Allah’a yakın olarak bildikleri bazı salih kulları kendileri ile Allah arasında vesileler kıldılar. Kendilerini onlara yaklaştıracak çeşitli ameller uydurdular. Böylece onların rızasını kazanarak Allah’ın rızasına ereceklerini zannediyorlardı. Korkulu ve sıkıntılı zamanlarında artık onlardan yardım istiyorlar, onlara sığınıyorlardı.
Muşrikler bu itikatları nedeniyle, Allah ile kendileri arasında vasıta kıldılar bu salih kişilere yaklaşmak için, onların gerçek veya hayali tasvirlerini, heykellerini yapıp onlara saygıda bulunmaya, dua ve niyaz etmeye başladılar. Kabirleri üzerine yüksek yapılar, türbeler inşaa ederek, bu mekanları ziyaret edip, etrafında tavaf edip tazim ve saygıda bulunuyorlardı. Kısacası eski Peygamber ve salih kişilerin kabirleri birer ibadethane haline getirilmişti. Muşrikler nezir ve kurbanlarını bu heykel ve türbelere adıyorlar, Allah’ın kendilerine bahş ettiği meyve, sebze, tahıl, hayvan; altın, gümüş ve diğer değerli eşyalarını buralara nezir ederek, içinde yatan kimselerin yakınlığını, rızasını elde etmeye çalışıyorlardı.
Bazen de tanrılaştırdıkları bu kimselerin rızası için bazı hayvanlarını adak yapıp serbest bırakıyorlardı. Bu durumda olan hayvanlar kutsal sayıldığından, kimse onlara dokunamıyordu. Ayrıca kurbanlarını getirip bu türbelerde kesiyorlardı. Allah’ın adıyla değil tanrılaştırdıkları bu putlarının adıyla.
Her yıl bir veya iki defa bu heykel ve türbeleri ziyaret için toplanıyor, bayram yapıyorlardı.
Muşrikler tanrılaştırdıkları bu kişi ve heykellere, sadece kendilerini Allah’a yaklaştırsınlar diye tapıyorlardı. Çünkü onların inançlarına göre Allah’a bir vasıta olmadan, arada bir şefaatçi olmadan yaklaşılamazdı.
İşte onlar bu şekilde Allah’a şirk koşuyorlardı. Onlar Allah’tan başkasına tapmaları, Allah’tan başka ilah edinmeleri nedeniyle muşriktiler.
Rasulullah -sallallahu aleyhi vesellem- Allah’ın tevhidine çağırıp, ondan başka tüm tanrıları yermesi muşrikleri çok kızdırdı. O’nu -sallallahu aleyhi vesellem- yalanlayıp inkar ettiler. Bu inaçlarımıza karşı bir saygısızlıktır gibi sözler etmeye başladılar.
“Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kafirler, “Bu pek yalancı bir sihirbazdır! İlahları, tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir!” dediler. Onlardan ileri gelenler: “Yürüyün, ilahlarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır.” (Sad, 4 - 7)
Nubuvetten 13 sene sonra Medine'ye hicret ettiğinde ise şu olay yaşanmıştır ;
İbni Abbas Radiyallâhu Anhumâ rivayet ediyor:
Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
“Bu ne orucudur?” diye sordu.
Yahudiler, “Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u boğdurduğu gündür. Musa Aleyhisselâm şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler.
Bunun üzerine Rasulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem da, “Biz, Musa’nın sünnetini ihyâya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.
(Ebû Dâvud, Savm: 64)
Yıllar sonra Mekke feth edildiğinde ise, ilk işi Kabe'yi putlardan arındırdığı gibi, Hakimiyeti elinde bulundurması vesilesiyle Başta Mekke ve Medine'de olduğu gibi Cahiliyye'ye ait tüm , kutlama, bayram ve adetleri yasaklamıştır.
Putları Yıkışı :
Sonra Rasûlullah (s.a.v.) kalktı. Muhacirler ve Ensar, önünü arkasını ve etrafını sarmışlardı. Mescid-i Haram'a girdi. Hacer-i Esved'e doğru yöneldi, onu selâmladı. Sonra Kabe'yi tavaf etti. Elinde bir yay vardı. Kabe'nin etrafında ve üzerinde üç yüz altmış put bulunuyordu. Elindeki yay ile putlara dürtüyor ve şöyle diyordu: "Hak geldi, bâtıl yok olup gitti. Zaten bâtıl her zaman yok olmaya mahkumdur." (İsra 71) "Hak geldi. Bâtıl, ne yoktan bir şeyi var edebilir, ne de yok olanı tekrar diriltebilir." (Se be 39) Putlar yüzleri üstü birbiri üzerine devriliyordu. (Buhari, 46/32, 64/48, 65 / İsrâ (17); Muslim, 1781; Tirmizî, 3137; Ibn Hibbân, 1702)
Düşürülen putların en büyüğü olan Hubel'in parça parça edilip sonra da yakılmasını emrettikten sonra Peygamber (s.a.v.), evinde bir putu olan herkesin o putu tahrib etmesini istedi.
Peygamber (s.a.v.) Mekke'lilerle:
Peygamber (s.a.v.) kapının sövelerine tutundu. Kurayşliler kapının altında idiler.
Şöyle buyurdu: "Allah'tan başka ilâh yoktur. O yegânedir, O'nun ortağı yoktur. O, vadini yerine getirdi ve kuluna yardım etti. Bütün düşmanları tek başına bozguna uğrattı. İyi bilin ki, cahiliye çağına ait herşey, mal ve kan davaları, Beytullah'ın perdedarlığı ile hacılara su dağıtma âdetleri dışında hepsi de şu iki ayağımın altındadır, kaldırılmıştır. İyi bilin ki, kamçı ve sopa ile yapılan yarı kasıtlı (şibhu'1-amd) hatâen adam öldürmenin ağır bir diyeti vardır. Bu da, içlerinden kırkının karınlarında yavruları olmak şartıyla yüz devedir.
Ey Kurayş topluluğu! Muhakkak ki Allah, cahiliye gururunu, cahiliye atalarıyla övünüp büyüklenmeyi sizden kaldırmıştır. Bütün insanlar Âdem'den, Âdem de topraktan yaratılmıştır!" .
Sonra Peygamber (s.a.v.) şu âyeti okudu: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, en çok sakınanızdır. Şubhesiz ki Allah herşeyi bilir, herşeyden haberdardır. (Hucurat 13)
Sonra şöyle buyurdu: — Ey Kurayş topluluğu! Şimdi hakkınızda ne yapacağımı sanıyorsunuz?
Kurayşliler: — Hayır yapacağını. Sen iyi bir kardeşsin, iyi bir kardeş oğlusun, dediler.
Peygamber (s.a.v.) buyurdu: — Ben, size Yusuf'un kardeşlerine dediğini söyleyeceğim: "Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıblama yoktur." (Yusuf 92) Gidin, sizler serbestsiniz!
(İbn Hişâm (2/412), İbn İshak'tan, 'ilim adamlarından birinin bana bildirdiğine göre' diyerek rivayet etmiştir.
Ahmed b. Hanbel (6533, 6552), Ebu Davud (4547), İbn Mâce (2627) îbn Ömer'den şöyle rivayet etmişlerdir:
Rasûlullah (s.a.v.) fetih günü Mekke'de halka hitabetti; üç defa tekbir getirdikten sonra şöyle buyurdu: "Allah'tan başka ilâh yoktur. O yegânedir. Va.'dini yerine getirdi ve kuluna yardım etti. Bütün düşmanları tek başına bozguna uğrattı. İyi bilin ki, cahiliye çağına ait olup kan ve mal davalarını hatırlatan her âdet (-Beytullah'ın perdedarhğı ile hacılara su dağıtma âdetleri dışında-) ne varsa hepsi de şu iki ayağımın altındadır, kaldırılmıştır." Sonra şöyle buyurdu: "İyi bilin ki, kamçı ve sopa ile yapılan yani kasıtlı hatâen adam öldürmenin diyeti yüz devedir. Bunlardan kırkının karınlarında yavruları da olmalıdır."
İbn Hibbân (1526) ve tbn el-Kattân buhadisi sahih bulmuştur. Bu hususta İbn Ömer'den, Şafiî (2/263), Ebu Davud (4549), Nesâî (8/42), îbn Mâce (2628), Dârakutnî (s. 333) ve Ahmed b. Hanbel (4583, 4926)'de senedinde zayıf bir râvi olan Ali b. Zeyd b. Cud'an'ın bulunduğu bir hadis rivayet edilmiştir. Bu hadis, şahidleriyle hasen bir hadistir. İbn Kesîr'in naklettiğine göre (4/217) İbn Ebî Hâtim, İbn Ömer'den şu hadisi nakletmiştir: Rasulullah (s.a.v.) fetih günü Mekke'de, devesi Kasvâ üzerinde tavaf etti. Rükünleri elindeki ucu eğri sopasıyla (bastonuyla) selâmlıyordu. Mescid'de devesini çöktürecek bir yer bulamadı. Nihayet İnsanların elleri üzerine indi ve Mesîl vadisine çıkıp devesini çöktürdü. Sonra Rasulullah (s.a.v.), hayvanı üzerinde insanlara hitabetti, Allah'a hamdetti ve O'na lâyık olduğu biçimde senada bulundu, sonra şöyle buyurdu: Ey insanlar! Allah Teâlâ cahiliye kibirlerini ve atalarıyla övünmeyi sizden gidermiştir. İnsanlar iki türlüdür: Biri Allah Teâlâ katında iyi, muttakî ve salih adam; diğeri de Allah Teâlâ katında günahkâr, isyankâr ve kolayca günah işleyen adamdır. Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: 'Ey insanlar! Biz sizi bir erkek İle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında, sizin en üstününüz en müttakî olanınızdır. Şubhesiz ki Allah herşeyi bilir, ve herşeyden haberdardır.' Sonra Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Size bu sözü söylüyor ve Allah'tan, kendim için ve sizin için bağışlanma diliyorum."
Senedinde Musa b. Ubeyde er-Rebezî vardır ki, bilhassa Abdullah b. Dinar'dan yaptığı rivayetlerde zayıf olan bir râvidîr. Bu hadisi de ondan rivayet etmiştir. Fakat Ahmed (2/361) ve Ebu Davud'un (5116) Ebu Hurayra'den rivayet ettikleri bu hadise benzer bir şahid hadis vardır ki hadis hasendir.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/459)
Sonra Peygamber (s.a.v.) Bilâl'e, Kabe'nin üzerine çıkıp ezan okumasını emretti.
Rasulullah (s.a.v.), Kabe çevresindeki putlar için birlikler gönderdi. Bu putların hepsi kırılarak yok edildi. Lât ve Uzzâ ile bir üçüncüsü olan Menât da bunlardandır. Peygamber'in (s.a.v.) munadisi Mekke'de şöyle bağırdı: "Kim, Allah'a ve âhirat gününe inanıyorsa; evinde hiçbir put bırakmasın, hepsini kırsın!"
Peygamber (s.a.v), Ramadan ayının bitimine beş gece kala, Halid b. Velid'i , Uzzâ putunu yıkması için gönderdi. Halid, ashabtan otuz suvari ile birlikte gitti. Putu yıkıp Rasulullah'a (s.a.v.) döndü ve olanları haber verdi. Rasulullah (s.a.v.): "Bir şey gördün mü?" diye sordu.
Halid: "Hayır" dedi.
Rasulullah (s.a.v.): "Sen onu tam olarak yıkamamışsın, dön ve onu yık." buyurdu.
Halid öfkeli öfkeli geri döndü. Kılıcını sıyırdı. Bu sırada karşısına çırılçıplak, kapkara ve saçı başı dağınık bir kocakarı çıktı. Putun hizmetçisi kocakarıya bağırmaya başladı. Halid kılıcını vurup karıyı ikiye böldü. Sonra Rasulullah'a (s.a.v.) dönüp olanları anlattı.
Peygamber (s.a.v.): "Evet, işte o Uzzâ'dır. Artık ülkenizde kendisine tapılmasından edebiyen ümidini kesmiştir." buyurdu. Bu put Nahle'de bulunuyordu. Kureyş ile bütün Kinâneoğullarının putu idi. Onların en büyük putu buydu. Onun bakıcıları Şeybânoğulları idi.
Sonra Peygamber (s.a.v.) Amr b. Âs'ı, Huzeyl kabilesinin putu olan Suvâ'i yıkmaya gönderdi. Amr der ki: Putun yanına vardığımda bakıcısı da oradaydı. Bana: "Ne istiyorsun?" diye sordu.
"Rasûlullah (s.a.v.) bana, bu putu yıkmamı emretti." dedim.
Bakıcı: "Buna gücün yetmez." dedi.
"Niçin?" diye sordum.
"Seni bundan alıkoyar." dedi.
Ona: "Sen hâlâ bâtıl üzerindesin. Yazıklar olsun sana. Bu put işitir veya görür mü hiç?!" dedim ve yanına yaklaşıp putu kırdım. Sonra arkadaşlarıma emrettim, putun hazinesini yıktılar. İçeride hiçbir şey bulamadık. Sonra bakıcıya: "Nasıl, gördün mü?" diye sordum. Bakıcı: "Ben Allah'a teslim oldum." dedi. (İbn Sa'd, 2/146)
Sonra Peygamber (s.a.v.) Sa'd b. Zeyd el-Eşhelî'yi, Menât üzerine gönderdi. Kudeyd yakınlarında Muşellel'de bulunuyordu. Evs, Hazrec, Gassan ve diğer kabilelerin putu idi. Sa'd yirmi suvari ile yola çıktı. Ordaya vardıklarında bakıcısı yanındaydı. "Ne istiyorsunuz?" diye sordu.
"Menât'ı yıkmayı" dedim.
Bakıcı: "İşte sen, işte o." dedi.
Sa'd puta yönelip üstüne doğru yürüdü. Karşısına çırılçıplak, kapkara, saçı başı dağınık bir kadın çıktı. Feryad edip bağırıyor ve göğsünü dövüyordu.
Bakıcı, kadına: "Menâfi yanına al ve isyankârları parçala." dedi.
Sa'd vurdu ve kadını öldürdü. Sonra putun yanına geldi. Arkadaşlarıyla birlikte onu yıkıp parçaladılar. Hazinesinde hiçbir şey bulamadılar. (İbn Sa'd, 2/146-247 ; İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/465-466)