Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Rukyecilerin Ücret Almaları Caiz midir?

S.Demirkıran Çevrimdışı

S.Demirkıran

لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا
İslam-TR Üyesi
alınır diyenler, Buhârî; hadis no: 2156. Müslim; hadis no: 2201 koyun surusu ile ilgili olan hadisi ornek veriyor,
alınmaz dıyenler bakara suresi 41ayeti ornek verıyor
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Câizdir.

Câiz değil diyenlerin delil aldığı ayet :

وَاَمِنُوآ بِمَااَنْزَلْتُ مُصَدِّقًا لِمَامَعَكُمْ وَلاَ تَكُونُوآ اَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ وَلاَ تَشْتَرُوا بِاَيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً وَاِيَّاىَ فَاتَّقُونِ
"Yanınızdakini doğrultucu olarak gönderdiğime iman edin, onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Ayetlerimizi az bir baha ile değişmeyin. Ancak bana korunun." (Bakara 41)

Ayetin nuzul sebebi hakkında şöyle denmiştir:
Yahudi hahamları, Peygamber (s.a.v.)'in Tevrat'taki vasıflarını değiştirip bunun için bir ücret yani rüşvet alıyorlardı. Bu âyetle bundan men edildiler. Yâni para karşılığında Tevrattaki ayetleri tahrif ederek değiştiriyorlardı. Bu sebeble nazil olmuştur. Ayrıca "Yahudi hahamları dinlerinin halka öğretme karşılığında ucret alırlardı. Bu âyetle bu yasaklandı" da denilmiştir.

Bu âyet-i kerime her ne kadar İsrailoğullarına mahsus ise de bu konuda onlar gibi davranan herkes bu âyetin hükmüne girer. Yani bir hakkı değiştirmek veya ibtal etmek için rüşvet alan veya öğretmesi vacib olan bir şeyi bir ücret almaksızın öğretmekten veya kendisinden bir başkasının edâ edemiyeceği bir ilmi yine ucret almaksızın edâ etmekten kaçınan kimseler bu âyetin hüküm ve tehdidi altına girer. (Ebu Abdullah Muhammed ibn Ahmed el-Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, 1,228-229)
Âyet-i kerimede, "Âyetlerimi basit bir değere değişmeyin" buyurulmaktadır. Ebu'l Âliye, âyetin bu bölümünü şöyle izah etmiştir:
"Âyetlerimi öğretmeye karşılık ucret almayın. Muhammedin hak Peygamber olduğunu insanlara açıklayın."
Ebul Âliye sözlerine devamla diyor ki: "Yahudilerin kitablarının birinci bölümünde "Ey Âdemoğlu, sana ucretsiz öğretildiği gibi sen de ucretsiz öğret." ifadesi yazılıdır.

Suddi ise "Âyetlerimi basit bir değere değişmeyin" ifadesini şöyle izah etmiştir: "Ayetlerimi, idarecilik gibi tamah ettiğiniz basit değerler karşılığında satmayın."

Yahudilerin, Allahin âyetlerini satmaları, kendi dinlerinde olan insanların liderleri olma karşılığında kitablarında yazılı olan . Muhammedi ve sıfatlarını gizlemeleridir. Halbuki,, onlann kitablarında, Muhammed (s.a.v.)'in, ummi bir Peygamber olacağı yazılıdır. Tedavi maksadlı okumayla (rukye) alakası yoktur!


Kur'an-ı Kerim veya İlim Öğretmek Karşılığında Ucret Almak
(Rukye Tedavisi karşılığında ucret almakla alâkası yoktur)
ez-Zuhrî ve Rey taraftarları bunu uygun görmez ve şöyle derler:
Kur'an öğretmek karşılığında ucret almak câiz değildir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'i öğretmek yüce Allah'a yakınlaşmak ve ihlas gibi bir niyete gerek duyan farz ibadetlerden bir tanesidir. Dolayısıyla tıpkı namaz ve oruç gibi, Kur'an öğretmek için de ücret alınamaz. Zaten yüce Allah da: "Benim âyetlerimi az bir paha ile satmayınız" diye buyurmaktadır.
Diğer taraftan İbn Abbas'ın rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınızın öğreticileri sizin en kötülerinizdir. Yetime en az merhamet edenler, yoksula karşı da en kaba davrananlar onlardır."

Ubade b. es-Sâmit'in de şöyle dediği rivayet edilmektedir:
Suffe ashabından bazılarına Kur'an-ı Kerim okumayı ve yazı yazmayı öğrettim. Onlardan birisi bana bir yay hediye etti. Kendi kendime: Bu bir mal değildir. Allah yolunda bu yay ile ok atarım, dedim.
Rasulullah (s.a.v.)'a bu yay hakkında soru sordum,
Şöyle buyurdu: "Eğer onun karşılığında sana cehennemden boynuna bir gerdanlık dolanmasını istiyorsan onu kabul et."
(İbn Mâce, Ticârât, bab 8, Hadis no: 2157; Musned, V, 315)

"Bu hadisin mânâ ve yorumu hakkında âlimlerden bir cemâat ihtilâf etmişlerdir. Şöyle ki:
1. Bâzıları, bunu zahirine göre mânâlandırarak: Kur'an öğretmek karşılığında ucret almak mubah değildir. Zuhri, Ebû Hanîfe ve İshâk bin Raheveyh bu görüştedirler.

2. Âlimlerden bir cemâat; şart koşulmadıkça ucret almakta bir sakınca yoktur, demiştir. Hasan-ı Basrî, İbn-i Sirîn ve Şa'bi de bu görüştedirler.

3. Diğer âlimlere göre şart koşulsun koşulmasın ucret almak câizdir, demişlerdir. Atâ, Mâlik, Şafii ve Ebû Sevr'in görüşü budur. Bunların bir delili bir kadınla evlenmek isteyip mehir olarak verebileceği bir malı bulunmayan adama Rasûl-u Ekram (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in adama: «Senin hıfzındaki Kur'an karşılığında bu kadını sana nikahladım» (İbn Mâce, Hadis no: 1889) mealinde buyurduğu ve Sehl bin Sâ'd'ın rivayet ettiği hadîsdir.

Bu grubtaki âlimler Ubâde (Radıyallâhu anh)'in hadîsine cevaben: Ubâde fahrî olarak Suffe ehline Kur'an okutmuş, onlara ders verirken bir bedel ve menfaati düşünmemiş, sırf sevab kazanmak için okutmuştu. Rasûl-u Ekram (Aleyhi's-salâtu ve's-selâm) de kendisini uyarmış, sevabının giderilmemesi için dikkatini çekmiş ve tehdit etmiştir. Ubade' nin meselesi, bir kimsenin zayi olmuş bir malını fahrî olarak bulup getiren veya denize düşmüş bir eşyayı yine fahrî olarak çıkarıp getiren adamın meselesine benzer. Zayi olan veya denize düşen bir malı bulup bir hayır olsun diye getirip sahibine teslim eden kişi, mal sahibinden bir ucret alamaz. Ama önceden pazarlık edib, sonra bulup getirirse, ucretini alabilir, Suffe ehli fakir kimselerdi. Halkın sadakası ile geçinirlerdi. Bunlardan mal almak mekruhtur, mal vermek de mustahabdır.

4. Bâzı ilim ehli de Kur'an öğretmek karşılığında ucret almanın değişik durumları vardır:
Müslüman cemâati içinde Kur'an okutabilen muteaddit kimseler var ise Kur'an dersini vermek belirli bir kişinin boynunda bir farz-ı âyin değildir. Bu itibarla öğreticilik eden kişi, ucret alabilir. Şayet bir yerde bu işi becerebilen yalnız bir kişi var ise bu iş ona farz-ı ayın olur. Bu takdirde bu kişinin ucret alması caiz değildir. Hadisler arasında görülen ihtilâf bu yolla hallolur, demişlerdir."

Avnu'l-Mabûd yazarı Azimâbadî, Hattâbi'nin yukardaki sözünü naklettikten sonra Fethti'l-Vedûd'dan naklen şu bilgiyi vermektedir:
Suyûtî: Bâzı âlimler Ubâde'nin hadisinin zahirini tutmuşlar. Bâzıları da bunu tevil ederek, İbn-i Abbâs'ın rivayet ettiği; «Karşılığında ucret aldığımız hizmetlerin en haklı olanı Allah'ın Kitabı karşılığındaki ucrettir.» hadîsine ters düştüğünü söylemişlerdir, demiştir.

Beyhakî de: Ubâde'nin hadisine âit seneddeki râvilerin hepsi tanınmış zâtlardır. Yalnız râvî el-Esved bin Salebe' nin bundan başka hadisini bilmiyoruz. Bu râvîden dolayı Ubâde'nin hadîsinde ihtilâf olmuştur.

Fethu'l-Vedud yazarı Ebu'l-Hasan Nureddin Muhammed b. Abdulhadi Es-Sindi: Ben diyorum ki: Hadîsler arasında bir zıtlık ve ihtilâf olduğu zaman bir şeyi haram kılan hadise öncelik tanınması meşhurdur. Umulur ki bu prensip hadislerin senedlerinin sıhhat derecesi eşit olduğu zaman uygulanır. Lâkin Ebû Davûd'un sözü, bu konuda vârid olan hadisler arasında bir zıtlık ve ihtilâfın bulunmadığına işaret eder. Şöyle ki, îbn-i Abbâs'ı hadisi ile benzeri hadîsler tıb ve tedavi hakkındadır. Ubade'nin hadîsi ise öğretim hakkındadır. Bu durumda, rukye için Kur'an okumak karşılığında ucret almanın câizliği ve Kur'an öğretmek karşılığında ucret almanın caiz olmaması mümkündür.

Bâzıları da demişler ki: Ubâde'nin hadîsi ihlâs ve azîmet'in kaçırılmamasına âit bir uyarıdır. îbn-i Abbâs'ın hadisi ise ucret alma ruhsatının beyânına aittir, diye bilgi vermiştir.
Sindi de yukardaki görüşlerin bir kısmını beyan ettikten sonra şöyle der:
"En uygunu şöyle demektir: Âlimler arasındaki ihtilaf ücret hakkındadır. Hediye almaya gelince, bunun caiz olmadığım söyleyen bir kimse yoktur. Ubâde'nin hadîsi ise hediye hakkındadır. Bu nedenle Ubâde'nin hadîsi âlimlerin icmâi ile terk edilmiştir. Ebû Davud'un sözünün zahirine göre kendisi bu hadisle amel etmiştir. Muhtemelen kendisi bu hadîsin ucret hakkında olduğunu zan etmiştir.

Kur'an öğretmek karşılığında ucret almanın caiz olmadığını söyleyen ilim ehline İbnu'l-Cevzi özetle şöyle cevab verir:

1.
Ebû Saîd-i Hudri'nin, reislerine Fatiha okuduğu kabile kâfir idi. Onların malını almakta bir sakınca yoktu.
2. Misafire ikram etmek vâcib olduğu halde bu kabile İslâm suvarilerinin ihtiyaçlarını gidermeyip misafir etme isteğini de reddetmişlerdi.
3. Duâ için ucret almanın, câizliği Kur'an öğretmek için de ucret almanın câizliğine delil olmaz."

Şu noktayı belirteyim: ,
Bu konu, ölüler veya diriler için hatim veya Yasin okumak konusu değildir. Kur'an dersini vermek ve okutmak konusudur. Kur'an okutmak en şerefli bir görevdir. Bu görevi üstlenen kimselerin Kur'an-ı Kerîm'in yüceliğini her şeyden üstün tutmalıdır. Başka bir hizmet ve göreve benzemez. Her hangi bir görev için pazarlığa girişmek normaldir. Ama bu kutsal görev için maddi menfaati ön plâna almamak gerekir. Yukarıda beyan edildiği gibi Ebû Hanife gibi bâzı zâtlar Kur'an öğretmek karşılığında ucret almanın caiz olmadığı görüşündedir. En ihtiyatlısı ve takvaya en yakışanı ucret almamaktır. Öğrenci veya velîsi, görevlinin bu şerefli emeğine karşılık bir hediye verdiği takdirde, bu alınabilir.


Kur'an öğretmek karşılığında ucret almayı Malik, Şafii, Ahmed, Ebû Sevr ve ilim adamlarının çoğunluğu caiz kabul ederler. Çünkü Peygamber (s.a.v.)'in İbn Abbas'dan rivayet edilen -rukye hadisinde- şöyle dediği nakledilmiştir:
"Karşılığında ecir almakta en haklı olduğunuz şey Allah'ın Kitabıdır."
(Buhari, İcâre 16, Tıbb 34; İbn Mâce, Ticârât 8)

Bu, konu ile ilgili görüş ayrılığını ortadan kaldıran bir nastır, buna bakılması bunun esas alınması gerekir.
Bu görüşü kabul etmeyenlerin Kur'an öğretmeyi, namaza ve oruca kıyas etmeleri ise fâsiddir. Çünkü böyle bir kıyas nassa zıttır. Diğer taraftan bunlar arasında bir fark vardır. Şöyle ki; namaz ve oruç, işleyene has ibadetlerdir. Kur'an öğretme ise öğreteni aşan ve başkasını da kapsamına alan bir ibadettir, Buna göre bu kişinin bilgisini başkasına aktarmaya çalışması karşılığında -Kur'an yazmasını öğretmekte olduğu gibi- ucret alması câiz olur.
İbnu'l-Munzir der ki: Ebû Hanife, ucret karşılığında Kur'an öğretilmesini mekruh görmektedir. Buna karşılık bir kişinin kendisine belli bir levha, şiir yahud şarkıyı bilinen ucret karşılığında ucretle yazmayı caiz kabul etmektedir. O, masiyet olan bir işte icareyi caiz görüyorken itaat olan bir işte bunu batıl görmektedir.

Âyet-i kerimenin delil gösterilmesine karşılık verilecek cevaba gelince, evvela bu âyet-i kerimeden kasıt İsrâiloğullarıdır. Bizden öncekilerin şeriatinin bizim için şeriat olup olmadığı hususu ise ihtilaflı bir konudur. Diğer taraftan ucret alınmasını caiz kabul etmeyen kesim, bizden öncekilerin şeriatinin delil olduğunu kabul etmemektedirler.

Bir diğer cevab: Âyet-i kerime öğretecek başka bir kimse bulunmadığından dolayı kendisinin muayyen olarak öğretmesi gereken, fakat ucret almadıkça bu işe yanaşmayı kabul etmeyen kimse hakkındadır. Eğer öğretecek başka kimse bulunuyor ise, konu ile ilgili sünnetten delil dolayısıyla ucret alması câiz olur. Diğer taraftan muayyen olarak kendisi öğretmesi gerekmekle birlikte, kendisine, çoluk çocuğuna harcayacak malı bulunmayabilir. O takdirde böyle bir kimsenin öğretmesi vâcib olmaz ve kendi işine ve mesleğine devam edebilir. O takdirde imamın (İslâm devlet başkanının) dini ayakta tutmak için bunu yapacak kimseleri tayin etmesi gerekir. İmam bunu yapmayacak olursa müslümanların bu işi yapmaları görevidir. Çünkü Ebû Bekr es-Sıddîk (r.anh) halifeliğe getirilip bu iş için tayin edilince, aile halkının ihtiyaçlarını karşılayacak malı yoktu. O bakımdan birtakım kumaşlar alıp pazara çıktı.
Bu hususta onunla görüşülünce şöyle dedi: Peki ben çoluk çocuğumun masrafını nereden karşılayacağım?
Onu pazardan geri döndürdüler ve ona yetecek kadar bir maaş tesbit ettiler.
Delil diye ileri sürdükleri hadislere gelince; bunlar arasında ayakları üstünde durabilecek bir hadis yoktur. Nakil bilgisine sahib kimselere göre bunlardan herhangi birisi sahih değildir.
İbn Abbas'ın hadisine gelince, onu Saîd b. Tarîf, İkrime'den o da İbn Abbas'tan diye rivayet etmiştir. Sözü geçen Said b. Tarîf ise metruk bir râvidir.

Ebû Hurayra'nin rivayet ettiği hadis ise, Ali b. Âsım, Hammâd b. Seleme'den, O Ebû Curhum'den, O da Ebû Hurayra'den yoluyla gelmiştir. Ebû Curhum ise meçhul ve bilinmeyen bir râvidir. Ayrıca Hammad b. Seleme, kendisine Ebû Curhum denilen herhangi bir kimseden rivayette bulunmuş değildir. Hammad bunu Ebû'l-Muhezzim'den rivayet etmiştir. O da hadisi metruk bir ravidir. Ve bu asılsız bir hadistir.

Ubade b. es-Sâmit'in hadisine gelince, bunu Ebû Dâvûd, Muğîre b. Ziyad el-Mavsili'den, o Ubade b. Nusey'den o Esved b. Salebe'den O da Ubade yoluyla rivayet etmiştir. Muğire ise, ilim ehlince bilinen bir kimse olmakla birlikte, munker birtakım rivayetleri de vardır. İşte bu da onun munker rivayetlerinden birisidir. Bunu da Ebû Ömer (İbn Abdi'1-Berr) söylemiştir. Devamla der ki: Yayın hediye edilmesi ile ilgili hadise gelince bu, ilim ehli tarafından bilinen bir hadistir. Çünkü Ubâde b. es-Sâmit'ten iki yolla rivayet edilmiştir. Bu hadis, Ubey b. Ka'b'dan da rivayet edilmiştir.
Ubey bin Kâ'b (Radıyallâhu anh)'den; şöyle demiştir:
Ben bir adama Kur'an öğrettim. O da bana bir adet ok yayım hediye etti. Ben bu durumu Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e arz ettim.
Rasûl-u Ekram (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : "Eğer sen bu yayı alırsan ateşten bir yay almış olursun" buyurdu.
Bunun üzerine ben yayı (sahibine) geri verdim."
(İbn Mâee, Ticârât, Bab 8, Hadis no: 2158)
Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedi muzdarib nevindendir. Bunu Zehebi, el-Mîzân'da râvi Abdurrahman bin Selem'in hâl tercemesi bölümünde söylemiştir. EI-Alâ da, el-Merâsi'de, râvi Atiyye bin Kays el-Kelâi'nin Ubey bin Kâtî (r.anh.)'den olan rivayetinin mursel olduğunu söylemiştir
Bu rivayeti Musa b. Ali'den, O babasından O da Ubey'den rivayet etmiştir, ancak rivayet munkatı'dır, (senedinde kopukluk vardır). Bu konuda nakil açısından gereğince amel etmeyi gerektirecek bir hadis yoktur. Ubade ve Ubey'in hadislerinin de te'vil edilme ihtimalelleri vardır. Çünkü Kur'an'ı önce Allah rızası için öğretmiş olması sonra da bunun için ecir almaya kalkışmış olması, mümkündür. Diğer taraftan Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir:
"İnsanların ve yeryüzünde yürüyenlerin hayırlısı öğretmenlerdir. Din eskimeye yüz tuttukça onu yenilerler. Onlara (hediye) veriniz, fakat onları ücretle tutmayınız, o takdirde onları sıkıntıya sokarsınız. Çünkü öğretmen, küçüğe "bismillahirrahmânirrahîm" de dese, küçük de: "bismillahirrahmânirrahim" diyecek olsa, yüce Allah, bundan dolayı küçüğe, öğreticisine ve anne ve babasına ayrı ayrı cehennemden azad olmak beratı yazar."

(Görüldüğü gibi hadis "ruviye diye rivayet edilmekte" tamrid sigası" ile kaydedilmektedir. Bu, hadisin sıhhatinden emin olunmadığını gösterir.
Şevkâni, el-Fevâidu'l-Mecmûa, 276'da mevzu olduğunu bildirmektedir. Ayrıca İbnu'l-Cevzi, el-Mevzûât, I, 220)


Rukye Tedavisi Karşılığında Ucret Almak

Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den; o da Ebû'l-Mutevekkil'den; o da Ebû Saîd el-Hudrî (r.anh)'den şöyle tahdîs etti:
Rasûlullah'ın sahâbîlerinden (otuz kişilik) bir seriyye, me'mûr oldukları bir sefere gittiler. Nihayet bunlar Arab kabilelerinden bir kabile üzerine indiler ve onlardan kendilerini konuk etmelerini istediler. Fakat o kabîle halkı bunları konuk etmekten çekindiler. Bu sırada o kabîlenin seyyidi zehirli bir hayvan tarafından sokuldu. Kabîle halkı harekete geçip her çâreye başvurdular, fakat hastaya hiçbir fayda vermiyordu. Bunun üzerine onlardan bâzıları:
Şu sizin yakınınıza inmiş olan kaafile halkına gitseniz, belki onların bâzısının yanında birşey, bir çâre bulunabilir, dediler.
Akabinde kabîle halkı sahâbîlere geldiler ve: — Ey cemâat! Seyyidimiz (bir akreb tarafından) sokuldu. Onu tedâvî etmek için herşeye koştuk, fakat ona hiçbir şey fayda vermiyor. Sizden birinizin yanında buna bir çâre var mıdır? diye sordular.
Sahâbîlerden birisi (ki Ebû Saîd'in kendisidir): — Evet, ben varım. Vallahi ben elbette duâ ve tedâvî ediciyimdir. Fakat vallahi bizler sizden bizi konuklamanızı istedik de sizler bizi konuklamamıştınız. Artık şimdi ben de bizim için bir ücret tâyîn etmedikçe size duâ ve tedâvî yapacak değilim, dedi.
Sonunda (otuz adedli) bir bölük koyun sürüsü üzerine anlaştılar. Ebû Saîd onlarla birlikte kabile başkanının yanına gitti, "el-Hamdu lillâhi Rabbil-âlemîn" Sûresi'ni sonuna kadar okumaya ve adamın üzerine üflemeye başladı.
Nihâyetinde adam, bukağısından çözülmüş hayvan gibi serbestlendi, ileri geri yürümeye başladı. Artık kendisinde hiçbir hastalık kalmadı.
Ebû Saîd dedi ki: Kabile halkı üzerinde anlaşmış oldukları ücreti sahâbîlere ödediler.
Sahâbîlerden bâzıları: — Bu koyunları taksîm ediniz! dediler.
Fakat duâ yapan kimse: — Hayır, taksîm etmeyiniz! Bizler Rasûlullah'a gidelim, olan hâdiseyi O'na zikredelim de bakalım bizlere ne emredecek! dedi.
İşin sonunda sefer hey'eti Rasûlullah (s.a.v.)'in huzuruna geldiler ve bu hususu kendisine zikrettiler.
Rasûlullah (Ebû Saîd'e hitaben): — "Fâtiha'nın bu kadar etkili bir duâ ve tedâvî olduğunu sana kim bildirdi? İyi ve doğru hareket etmişsiniz. Şimdi koyunları taksîm ediniz ve bana da sizlerle birlikte bir pay ayırınız!" buyurdu.
(Buhari, Tıb, Bab 39, 34, Hadis no : 64, 52; Muslim, Selam, bab 23, Hadis no: 65 - 2201; Ebû Dâvûd, Tıb: 19; İbn Mâce: Tıb: 37; Tirmizi, Tıb, bab 20, Hadis no: 2064)

Bu hadîs, Kur'ân karşılığında ücret almayı değil, duâ ile ma'nevî tedâvî karşılığında ücret şart kılmayı ifâde etmektedir.

Rukye için ucret almak câizdir. Maamafih mesele ihtilaflıdır. Atâ ile Ebû Kabe'ye göre hastanın üzerine Fatiha okuduğu için ve Fâtiha'yı öğretmek mukabilinde ucret almak caizdir. İmam Mâlik ile, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Sevr'in mezhebleri de budur. Kurtubi, rukye hakkında İmam-ı Â'zam'ın kavli de bu olduğunu nakletmiştir. Zuhrî 'ye göre ucret mukabilinde Kur'ân öğretmek mekruhtur.
İmâm-ı Âzam ile diğer Hanefiyye imamlarına göre ucret mukabilinde Kur'an öğretmek câiz değildir.

Hadîsten Çıkan Hükümler

l.
Hastanın iyileşmesi dileği ile Kur'an-ı Kerîm âyetlerini okumak karşılığında ucret almak meşrudur.

Nevevî bu hadîsin şerhinde:
Bu hadis, Fatiha ve zikir okumak sureti ile nefes etmek karşılığında ucret almanın caiz olduğuna ve bunda bir mekruhluk bulunmadığına delâlet eder. Kur'an-ı Kerîm'i öğretmek ucretini almanın hükmü de böyledir.
Şâfiî, Mâlik, Ahmed, îshâk, Ebû Sevr ve diğer selef âlimleri ile onlardan sonra gelen âlimlerin mezhebi budur.
Ebû Hanife, nefes etmek üzere Kur'an okumak ucretini almayı caiz görmüş, fakat Kur'an öğretme ucretini caiz görmemiştir.

Verilen koyunların hepsi okuyucunun hakkıdır. Ebû Said'in, koyunları arkadaşları ile bölüşmesi onun bir bağışı mahiyetindedir, sırf arkadaşlarının gönülleri hoş olsun ve bir yardımlaşma olsun, diye taksim etmiştir. Yoksa arkadaşlarının hiç bir hakları söz konusu değildir, demiştir.

2. Hastanın iyileşmesi dileği ile Kur'an okumak ve Allah'a' sığınmak, duâ etmek meşrudur.
Muslim'in "Tıb, hastalık ve rukye" kitabının başında Nevevi özetle şöyle der:
"Bu bölümde rivayet edilen bir hadîste: «Nefes etmeyen, ettirmeyen ve Rabb'lerine tevekkül edenler hesaba tâbi tutulmadan cennet'e girecekler» buyurulmuştur. Bu hadisin, nefes etmenin meşruluğuna dâir gelen ve burada rivayet edilen hadislere muhalif olduğu sanılmasın. Nefes etme ve ettirme işine iltifat etmeyenlerin övgüsüne âit hadis, kâfirlerin sözleri, anlamı bilinmeyen sözler ve yabancı dille yazılı sözlerle yapılan Rukye (nefes etme ve ettirme) işine aittir. Çünkü anlamı meçhul sözler veya yabancı dille söylenen sözler, küfrü mûcib veya kufre yakın birtakım mânâları taşıyabilir, ya da söylenmesi ve dile getirilmesi mekruh şeyleri ihtiva edebilir. Bu nedenle bu tür Rukye'lere itibar etmeyenler övülmüştür.

Kur'an âyetleri ve bilinen zikirler ile yapılan Rukye yâni nefes etmek ve ettirmek yasak değildir, bilâkis sünnettir. Âlimler, Kur'an âyetleri ve Allah'ın zikirleri ile Rukye etmenin ve ettirmenin câizliği hakkında icmâ bulunduğunu nakletmişlerdir.

El-Mâzirî: Rukye, Allah'ın kitabı ile veya O'nun zikirleri ile yapıldığı zaman caizdir. Fakat yabancı dil ile veya mânâsı bilinmeyen sözlerle yapılan Rukye câiz değildir ve yasaklanmıştır. Çünkü bu tür Rukyede kufru mûcib bir durum olabilir.
Ehl-i Kitâb, yâni Hristiyan ve Yahudilerin yaptıkları Rukye hakkında âlimler ihtilâf etmişlerdir.
Ebû Bekr-i Sıddik (Radıyallâhu anh) bunu caiz görmüştür.
Mâlik ise, tahrif edilmiş Tevrat ve İncil âyetleri ile Rukye etmeleri endişesi ile onların Rukyelerine tevessül etmeyi caiz görmemiştir.
Ehl-i Kitab'ın Rukye'lerini caiz görenler demişler ki: Ehli Kitab'ın, Rükye'lerini değiştirmedikleri kanısı vardır. Çünkü, bunu değiştirmelerinde bir amaç yoktur. Onlar kendi amaçlan doğrultusunda tahrifler yapmışlardır. (Misalen: Peygamber (Aleyhi's-salâtu ve's selâm)'imiz ile ilgili âyetleri Tevrat ve İncil'den çıkarmışlardır.) Kendi amaçlarına hizmet etmeyen tahrifleri ne için yapacaklar, demiştir.

Peygamber (Aleyhi's-salâtu ve's-selâm)'in Rukye'yi yasakladığına dâir gelen hadise ilim ehli şöyle cevab vermişlerdir:

a. Peygamber (Aleyhi's-salâtu ve's-selâm), önce nefes etmeyi yasaklamış, sonra bu yasağı kaldırmıştır. Rukye işine izin vermiş ve kendisi bizzat yapmıştır. Şer-i Şerif bunun meşruluğu üzerinde karar kılmıştır.
b. Yasaklama işi, yukarda anılan meçhul rukyelere mahsustur.
c. Yasaklama, nefes etmenin bizatihi kendisinde bir etki bulunduğuna ve insanlara bizzat bir yarar sağladığına inanan ve böyle sapık bir itikada sahib olan kimseler hakkındadır. (Her çeşit fayda ve zararın Allah'ın takdiri ile olduğuna, yapılan rukyenin sadece Allah'a iltica edio sığınmak. O'na yalvarmak ve O'nun âyetleri ile zikirlerinin bereketinden ibaret olduğuna inanan ve her çeşit sıkıntı ve hastalığı giderenin ancak Allah Teâlâ olduğuna itikadı tam kimseler için rukyenin bir mahzuru yoktur.) Bu gibi kimseler için yasak değildir." ( Nevevi'nin sözü burada bitti.)

3. Fâtihâ sûresi şifâdır. Bu nedenledir ki, onun bir adı da Safiye'dir. Tirmizi'nin Ebû Saîd'den merfû olarak rivayet ettiği bir hadîste «Kur'an'ın Fatiha sûresi her hastalık için bir şifâdır.» buyurulmuştur.
Ebû Davud'un İbn-i Med'ûd'dan rivayet ettiğine göre:
"Peygamber (Aleyh i's-salâtu ve's-selâm)'in torunu Hasan veya Huseyin hastalandı. Bunun üzerine Cebrail, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve sellem)'e inerek bir kab su üzerinde Fatiha sûresini kırk defa okumasını ve hastanın başını, ellerini ve ayaklarını bu suda yıkatmasını emretti."

4. Bedevilere misafir olmak ve Arabların sularının başında konaklamak, keza ihtiyaç duyulan bir şeyi onlardan para karşılığı veya parasız istemek câizdir.

5. İkramda bulunmayı reddeden kişiye ikram etmemek ve onun gibi davranmak caizdir. Nitekim hadiste sözü edilen kabile, sahâbileri misafir etmediler. Onların olumsuz tutumları karşısında Ebû Said (Radıyallâhu anh) da onların hastasına ucretsiz okumayı reddetti.

6. Zahiren helâl görülen bir şeyi teslim almak caizdir. Bunun helâl olup olmadığı hususunda bir şubhe uyandığı takdirde, yetkili ilim ehline soruncaya kadar o malda tasarruf etmemek gerekir.

7. Bir kimsenin nasibi ondan esirgenemez. Kimse buna mâni olamaz. Nitekim otuz koyun sahâbilerin nasibi olduğu için bu kabile onların nasibini vermemezlik edemedi. Halbuki daha önce onları misafir etmeyi kabul etmemiş idi.

8. Bir mesele hakkında nass bulunmadığı takdirde ictihad yetkisine sahib olan zâtlar ictihad edebilirler.

İlgili Konu:

Muska Takmanın ve Rukye'nin Hükmü Nedir ?


Kur'an-ı Kerim'in Para ile Satılması Caiz mi ?
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Harice amcasından rivayet ediyor,amcası diyor ki:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin yanından geliyorduk;
bir arap kabilesinden geçtik.İlacınız var mı ? bunamış ve zincire vurulmuş bir hastamız var,dediler.
Zincire bağlı bir bunak getirdiler.Ben de ona üç gün üç gece Fatiha okudum ve üfledim.Adam,bağı çözülmüş gibi ayağa kalktı.
Bana ücret vermek istediler.Ben de hayır dedim.Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme sor dediler.

Ona sordum: Ye, ALLAH'a yemin ederim ki başkaları batıl efsunla yerken sen hak efsunla yiyorsun,dedi.

Ben de derim ki:Amcasının adı İlaka bin Suhar'dır. Abdullah diyenler de vardır.

İmam Nevevi EL-EZKAR sayfa 208
 
Üst Ana Sayfa Alt