Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Sadakat, Eski Bir Masal Mı?

Ö Çevrimdışı

özgürlüğe hasret

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
“Sadakat” iddiasında bulunmaya cüretkâr değilim; ama “sadakat” arıyorum yine de. “Sadakat”i arzuluyorum Allah (cc)’ın inayetiyle bu sayfalarımda; “Sadıklar”ı arıyorum; özü-sözü doğru erleri arıyor, aramaktan bitkin düşen gözlerim.

Hilenin, düzenbazlığın, yalancılığın, ihanetin… hüküm sürdüğü iklimin fırtınalarında kayıp bir şehir olsa gerek “Sadakat Şehri”… Ve o şehrin melek yüzlü, şirin sözlü peygamber kokusu sinmiş sadırlarından sadakat fışkıran nur özlü yitik sadıkları…

Nedendir bilinmez, hangi güzel haslet söz konusu olsa bir masaldan geriye kalan izler düşer sayfalarımıza. Eski bir destan, mitolojik bir efsane anlatırmışçasına uzanır gideriz tarihin uzak sayfalarına doğru.

Bir türlü yanı başımızda bulamayız bu ekmek gibi, su gibi muhtaç olduğumuz “güzel ahlak” madenini.

“Fedakârlık” derken bakakalırız birbirimize şaşkın gözlerle. “İhlâs” düşer dilimize sonra, afallar dururuz ne diyeceğimizi bilemez bir halde.

“Kul hakkı” gündeme düşer; ağzımız kurur boğazımız düğümlenir; emin olamayız bir türlü kursağımızdan geçenin ne olduğuna. Kim bilir, belki de kul hakkına bulaşmamış bir lokma bile inmemiştir boğazımızdan.

“Takva” tam bir efsane olur kitaplarımızda; hem de okunmayan bir efsane. Adını duymuşuzdur; ama ne kendisini tanırız ne de anlamını biliriz. Arkeolojik bir kalıntının üzerindeki belli belirsiz şekillere bakar gibi bakakalırız bu kavrama.

Sonra uzar gider bu yabancılaştığımız asıl kavramlar zinciri…

İşte “sadakat” böyle bir zincirin elmas halkalarından bir tanesi ve belki de en efsanevi olanı.

Belki de “sadakat” madenini kaybedişimizin resmidir bizim ve tüm insanlığın içinde bulunduğu hazin durum.

Bu nasıl ironidir ki çocuk babasına, kadın kocasına, baba ailesine, yönetici halkına, halk idarecilerine, zabit esnafa, esnaf müşteriye, öğretmen öğrencisine bir türlü doğru sözlü ve sadık olamamakta bununla da kalmayıp herkes karşı taraftan sadakat beklemektedir.

Hele bir de kimi sahtekâr yüzlerin, çirkinliklerini “sadakat” maskesi ve makyajı altında gizlemeleri yok mu? Değer yargılarının tersyüz edilmesini, şeytanların melek burcuna çıkarılmasını, meleklerin şeytan diye suçlanılmasını izah eden; içler acısı durum mu dersiniz, rezalet mi dersiniz, ne derseniz deyin; insana cinnetler geçirten başka bir ironisi bu perişan ümmetin…

Oysa bu şanlı ümmetin sonu, böyle hazin mi olmalıydı? Tarihin binlerce diliminde binlerce sadakat destanı yazmış İslam milletinin, ihanetin aşağılık derekelerine yuvarlanması olacak şey midir?

İslam’ın sesini-soluğunu kesen; Müslüman’ın adını-sanını yeryüzünden silip İslam milletini hor-hakir kılan devasa günah “sadakatsizlik” suçudur elbette.

Hani pınarlarından sadakatin oluk oluk aktığı huzurlu beldeleri, köyleri bu ümmetin? Hani keremin, billur şelale coştuğu coğrafyamız? Kurtla kuzunun beraber yaşadığı, sadece insanların değil hayvanların ve hatta bitkilerin dahi emniyet içinde cevelan ettiği; düşmanların bile gıpta ile bakıp iç geçirdiği güzelim cennet vatanımız… nerede?

Maalesef “sadakat” gibi celil bir sıfatı kaybedeli bizleri yücelik burcuna yükselten tüm değerlerimizi birer birer kaybettik. Nerdeyse tamamen unutulmaya yüz tutan bu erdemleri kaybettiğimiz günden beri başımız eğik, boynumuz bükük dolaşıyoruz âlemin içinde.

Allah (cc), bize şeref yolunun kilometre taşlarını bahşetti, bunların en başına da sadakatı koydu.

Ama biz ters yola girdik ve sadakat gömleğini sıyırıverdik üzerimizden… Kim bilir ne uğruna?

En küçük bir menfaat uğruna ne çabuk titreyiveriyor sadakat göstergemiz… hele bir de mesele büyükse o zaman rihter ölçekli göstergeler, kıyameti işaret ediyor benliğimizde. Ve yıkılıveriyor cihan buudlu ahlak sistemimiz.

Niye böyle çabucak tüketiyoruz iyilik azığını? Nasıl da kıyıp yıkıveriyoruz erdem kalelerini böyle apansız?

1kg. Elma satayım derken elli gram ihanete bizi hangi ihtiraslar itiyor? Hangi vehimler beş kuruş kâr uğruna yalan söylemeye itiyor bizleri? Bizleri bataklığa adım adım çeken anlık zevkler ne menem zevklerdir ki?

Ve sonuç olarak şimdi biz, bir damla sadakate hasret, düzenbaz, hileci bir döngünün anaforunda kendi sebep olduğumuz buhranın bunalımını yaşıyoruz. Ama kendi elimizle meydana getirdiğimiz bu hileci düzen ve yaşantıya karşı, her birimiz kendisinin bir suçu yokmuşçasına şikâyet edip, sızlanıp durmaktayız.

Hep suçu kendi dışımızda aramak.. Ve kendimizin suçlu olduğunu unutmak… İşte sadakatsizliğin en büyük nişanesi budur.

En küçük bir menfaat karşısında nasıl da yalana tevessül ettiğimizi, verdiğimiz sözlerin işimize gelenleri hariç yanımızda bir anlamlarının olmadığını, bütün iyi şeyleri ve maddi menfaatleri kendi tarafımıza çektiğimizi ve daha nice nice sadakatsizlik örneklerini göz kırpmadan biz serdetmiyorsak, o zaman cennet kokulu gülzarımızı taaffün bataklığına çeviren kim?

Peki ya hani, o muhteşem ilk İslam neslinin, dişiyle tırnağıyla temelini attığı; sonra gelen mübarek nesillerin de alın teri ve engin gayretiyle yükseltip yaldızlayıp parlattığı medeniyet köşkümüz?

Bir yandan Allah-Peygamber sevgisi ve dostluğundan dem vurup ilahi aşkı ağzımıza almaya cüret edebiliyorken öte yandan sadakatsizlik göstermemeliyiz.

Kendimizi yenilemeli, nefsimizin dizginlerini ele alıp kendimizi oto kontrol altında tutmalıyız.

Gül fidelerini söküp yerine zakkum tohumları ekmemeliyiz. Her şey bir yana ilk başta kendimize karşı sadık olmalı, kendimizi kandırmamalıyız. Zaten işin özü de buradadır.

Masmavi gök kubbe altında yemyeşil vahaları, vadileri; huzurlu, mutlu kentleri-köyleri ve oralarda hayat süren huzurlu, sevgi dolu sadık insanları olan bir ülke ve hatta bir dünya, Mü’min gönüller için bir hayal değil; belki defalarca gerçekleşmiş sadık bir olgudur. Bu sadık olgu, şimdi uzak ufuklarda imkânsız bir hülya haline gelmişse Mü’minlerin sadakatle kucaklaşma randevularına gecikmelerinden kaynaklanmaktadır.

Ama Mü’minler, dünyayı ebemkuşağı renklerine ve cennet cıvıltısına boğacak sadakati, cevherlerle dolu özlerinde taşımaktadırlar.

Bir “Ya Destur!” çekmeleri ile Sadık Yar’ın yardım ve nusretini de yanlarında bulacak ve “Yitik Şehri” küllerinin arasından yeniden ayağa kaldıracaklardır. (İnşaallah)

Gönülden selamlar-sevgilerle

Nurullah Gülsever
 
eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bir “Ya Destur!” çekmeleri ile Sadık Yar’ın yardım ve nusretini de yanlarında bulacak ve “Yitik Şehri” küllerinin arasından yeniden ayağa kaldıracaklardır. (İnşaALLAH)
inşallah
ALLAH razı olsun....
 
I Çevrimdışı

"iNŞiRaH"

Guest
İnşaallahh..!! Allah celle celalühü razı olsunn..
 
Üst Ana Sayfa Alt