Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Sahih İlmihal > FIKH-US SÜNNE

!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
GİRÎŞ


İslâm Daveti, Umumi Oluşu ve Gayesi/19 İslam Davetinin Gâyesi/20

İslâm Teşrii: Fıkıh/20

Birinci Bölüm: TAHARET

1.1-Sular ve Tasnifi/27

1.1.1-Mullak Su/27

1.1.2-Kullanılmış Su/28

1.1,3-Temiz Bir Şeyin Karıştığı Su/29

1.1.4-Pislik Kansan Su/29

1.1.5-ArUkSuIar/30

1.2-Necaset/32

1.2.1-Necasetin Kısımları/32

1.3-Necasetin Temizlenmesi/38

1.3.1-Elbisenin ve Bedenin Temizliği/38

1.3.2- Yerin Temizliği/39

1.3.3-Yağ ve Benzerlerinin Temizliği/39

1.3.4-Leş Derisinin Temizliği/39

1.3.5-Ayna ve Benzerlerinin Temizliği/40

1.3.6-Ayakların Temizliği/40

1.3.7-Bilinmesi Gereken Hususlar/40

1.3.8-Helânın Edepleri/41

1.3.9-Yaratılış Sünnetleri/45

1.4-Abdest/49

1.4.1- Abdestin Meşru Oluşunun Delili/49

1.4.2-Abdestin Fazileti/49

1.4.3-Abdestin Farzları/49

1.4.4-Abdestin Sünnetleri/52

1.4.5-Abdestin Mekruhları/59

1.4.6-Abdesti Bozanlar/59

1.4.7-Abdesti Bozmayanlar/61

1.4.8-Abdest Almayı Gerektiren Hususlar/63

1.4.9-Abdest Almanın Müstehab Olduğu Yerler/64

1.4.10-Abdest Alanın ihtiyaç Duyduğu Faydalı Bilgiler/67

I.5-Mestler Üzerine Meshetmek/67

1.5.1-Meşru Olduğunun Delili/67

1.5.2-Çoraplar Üzerine Meshetmenin Meşrûluğu/68

1.5.3-Mest ve Mest Hükmünde Olanlar Üzerine Mesh Etmenin Şartları/69

1.5.4-Meshin Yapılacağı Yer/70

1.5.5-Meshin Vakti/70

1.5.6-Meshin Şekli/70

1.5.7-Meshi Bozan Şeyler/71

1.6-Gusül (Boy Abdesti)/71

1.6.1-Guslü Gerektiren Hususlar/71

1.6.2-Cünüp Olana Haram Olan Şeyler/74

1.6.3-Yıkanmanın Müstehab Olduğu Yerler/76

1.6.4-Guslün Rükünleri/79

1.6.5-Guslün Sünnetleri/80

1.6.6-Kadının Yıkanması/81

1.6.7-Gusül ile İlgili Meseleler/81

1.7 -Teyemmüm/83

1.7.1-Tanım/83

1.7.2-Meşrûiyetin Delili/83

1.7.3-Teyemmümün Meşru Oluşunun Sebebi/84

1.7.4-Teyemmümü Mübah Kılan Sebepler/84

1.7.5-Teyemmüm Edilmesi Caiz Olan Toprak/86

1.7.6-Teyemmümün Yapılışı/86

1.7.7-Teyemmümle Yapılması Mubah Olan Şeyler/87

1.7.8-Teyemmümü Bozan Şeyler/87

1.8-Sargı ve Benzerleri Üzerine Mesh/88

1.8.1-Sargı Bezleri ve Sargı Üzerine Meshin Meşru Oluşu/88

1.8.2-Meshin Hükmü/88

1.8.3-Mesh Ne Zaman Vacib Olur?/88

1.8.4-Meshi Bozanlar/89

î .8.5-Su ve Toprağın Bulunmaması Halinde Namaz/89

1.9-Hayız, Nifas ve lstihâze/89

1.9.1-Hayız/89

1.9.2-Nifas/91

1.9.3-Hayız ve Nifaslıya Haram Olan Şeyler/91

1.9.4-Hastalık Kanı (istihâze)/93


İkinci Bölüm: NAMAZ


2.1-Namazın İslâm'daki Yeri/97

2.2-Namazı Terketmenin Hükmü/99

2.3-Namaz Kimlere Far?.dır?/103

2.4-Farzların Sayısı/103

2.5-Namazın Vakitleri/104

2.5.1-Öğlenin Vakti/106

2.5.2-İkindinin Vakti/106

2.5.3-Akşam Namazının Vakti/108

2.5.4-Yatsı Namazının Vakti/108

2.5.5-Sabah Namazının Vakti/111

2.5.6-Vaktin içinde Bir Rek'alı Yetiştirmek/111

2.5.7-Uyku ve Unutmak Sebebi ile Namazı Terketmek/112

2.5.8-Namaz Kılınması Nehyedilen Vakitler/l 12

2.6-Ezan/116

2.6.1 -Ezanın Tanımı/111

2.6.2-Ezanın Faziletleri/116

2.6.3-Ezanın Meşru Oluşunun Sebebi/117

2.6.4-Ezanın Kelimeleri/118

2.6.5-Ezana Birşey Katmak/119

2.6.6-Kâmetin Yapılışı/119

2.6.7-Ezan Okunurken Yapılacak Zikirler/120

2.6.8-Ezandan Sonra Dua Etmek/121

2.6.9-Kâmet Okunurken Zikir/122

2.6.10-Müezzinde Bulunması Gereken Vasıflar/122

2.6.11-Vaktin Başında ve Vakit Girmeden Ezan Okumak/124

2.6.12-Ezanla Kamet Arasında Fasıla Yapmak/124

2.6.13-Ezan Okuyan Kamet Yapar/124

2.6.14-Namaza Ne Zaman Kalkılır?/125

2.6.15-Ezandan Sonra Camiden Çıkmak/125

2.6.16-Geçmiş Namazlar İçin Ezan ve Kâmet/125

2.6.17-Kadınların Ezan ve Kâmeti/126

2.6.18-Namaz Kılındıktan Sonra Camiye Girmek/126

2.6.19-Kametle Namaz Arasında Fasıla Vermek/126

2.6.20-Devamlı Müezzinden Başkasının Ezan Okuması/127

2.6.21 -Ezanda Olmayan Şeyi Ezana Eklemek/127

2.7-Namazın Şartlan/129

2.7.1-Vaktin Girdiğim Bilmek/129

2.7.2-Büyük ve Küçük Abdest Bozduktan Sonra Temizlik/129

2.7.3-Bedeni, Elbiseyi ve Namaz Kılacağı Yeri Görülen Pisliklerden Temizle-

mek/129

2.7.4-Avret Yerlerini Örtmek/131

2.7.5-Kıbleye Dönmek/134

2.7.6-Namazın Şekli/136

2.7.7-Namazın Farzları/138

2.7.8-Namazın Sünnetleri/147

2.8-Nafile Namazlar Bahsi/193

2.8.1-Meşrûiyeti/193

2.8.2-Nafilelerin Evde Kılınmalarının Müstehab Olduğu/194

2.8.3-Nafilelerde Rekatın Çokluğu Değil Kıyamın Uzunluğu Efdaldir/194

2.8.4-Nafilelerde Oturarak Kılmanın Caiz Olduğu/195

2.8.5-Nafilelerin Kısımları/195

2.8.5.1-Mutlak Nafile/195

2.8.5.2-Mukayyed Nafile/195

2.8.5.2.1-Sabahın Sünneti/196

2,8.5.2.2-Öğlenin Sünneti/199

2.8.5.2.3-Akşamın Sünneti/201

2.8.5.2.4-Yatsının Sünneti/201

2.8.5.3-Gayrı Müekked Sünnetler/201

2.8.5.3.1-Akşamdan Önce iki Rek'at/202

2.8.5.3.2-Yatsıdan Önce İki Rek'at/202

2.8.5.4-Farz Namazlarla Nafile Namazlar Arası Bir Namaz Kılacak Kadar

Ayırmanın Müstehab Olduğu/203

2.8.5.5-Vitir Namazı/203 2.8.5.6-Gece Namazı/211

2.8.5.7-Ramazan Gecelerinde Namaz Kılmak/218

2.8.5.8-Kuşluk Namazı/220

2.8.5.9-İstihare Namazı/222

2.8.5.10-Tesbih Namazı/223

2.8.5.11-Hacet Namazı/224

2.8.5.12-Tevbe Namazı/224

2.8.5.13-Küsuf Namazı/225

2.8.5.14-Yağmur Duası Namazı/227

2.8.5.15-Tilavet Secdesi/231

2.8.5.16-Şükür Secdesi/235

2.8.5.17-Sehiv Secdesi/236

2.9-Cemaatle Namaz/239

2.9.1-Fazileti/239

2.9.2-Kadınların Mescidlerde Cemaate Hazır Bulunmalarının Caiz Oluşu ve Evlerinde Namaz Kılmalarının Fazileti/240

2.9.3-En Uzak ve Cemaat Çok Olan Mescidde Namaz Kılmanın Müstehab Olduğu/24O

2.9.4-Sükunetle Mescide Gitmenin Müstehab Olduğu/241

2.9.5-İmamın, Namazı Hafif Kıldırmasının Müstehab Olduğu/241

2.9.6-İmamın, Birinci Rekatı Uzatması ve İçeri Giren Bir Kimse Hissettiği Anda, Cemaate Yetişsin Diye Beklemesi/242

2.9,7-İmamı Takib Etmenin Vücubu ve İmamla Yarışmanın Haram Olduğu/242

2.9.8-imama Uyan Bir Kişiyle Cemaatin Oluşması/243

2.9.9-İmamın Cemaate Katılmasının Caiz Olması/243

2.9.10-İmama Yetişmek/244

2.9.11-Cemaatten Geri Bırakan Özürler/244

2.9.12-İmamlığa En Lâyık Olan/245

2.9.13-İmamlığı Sahih Olanlar/246

2.9.14-İmamlığı Sahih Olmayanlar/247

2.9.15-Kadmin, Kadınlara İmamlığının Müstehab Oluşu/247

2.9.16-Erkeklerin Yalnız Kadınlara imam Olması/247

2.9.17-Fasık ve Bid'atçıların İmamlığının Mekruh Oluşu/248

2.9.18-Bir Özür Sebebiyle Cemaatten Ayrılmanın Caiz Olduğu/248

2.9.19-Cemaatle Beraber Namazı Tekrar Kılmak Hakkında Gelen Rivayetler/249

2.9.20-İmamın, Selâmdan Sonra Sağa veya Sola Dönmesinin, Namaz Kıldığı Yerden Ayrılmasının Müstehab Oluşu/249

2.9.21-İmam veya Cemaatin Birbirinden Yüksekle Olması/250

2.9.22-Cemaatin Arada Engel Varken imama Uyması/251

2.9.23-Farz Terkedenin imam Olmasının Hükmü/251

2.9.24-Namazda Bir Başkasını imamlığa Geçirmek/252

2.9.25-Cemaatin Hoşlanmadığı Bir Kimsenin İmamlığı/252

2.9.26-İmamın ve Cemaatin Duracağı Yer/253

2.9.27-İmamın Ardında Tebliğ Etmek/256

2.10-Mescidler/256

2.10.1-Tüm Yeryüzü Mesciddir/256

2.10.2-Mescid Yapmanın Fazileti/257

2.10.3-Mescide Yönelirken Yapılacak Dua/257

2.10.4-Mescide Girerken ve Çıkarken Yapılacak Dua/259

2.10.5-Mescide Koşmak ve Oturmanın Fazileti/)259

2.10.6-Tahiyyetül Mescid Namazı/260

2.10.7-Mescidlerin En Faziletlisi/260

2.10.8-Mescidlerin Süslenmesi/260

2.10.9-Mescidlerin Temizliği ve Kokulanması/261

2.10.10-Mescidlerin Korunması/261

2.10.11- Mescidde Yitik ilan Etmek, Alış-Veriş Yapmak ve Şiir Söylemek/262

2.10.12-Mescidde Dilenmek/262

2.10.13-Mescidde Yüksek Sesle Konuşmak/263

2.10.14-Mescidde Konuşmak/263

2.1O.Î5-Mescidde Yemek, içmek ve Uyumanın Mubah Oluşu/263

2.10.16-Parmakları Kenetlemek/264

2.10.17-İki Direk Arasında Namaz Kılmak/264

2.10.18-Namaz Kılmaktan Nehyolunan Yerler/264

2.10.19-Kâbenin İçinde Namaz/266

2.10.20-Namaz Kılanın, Önüne Sütre Koyması/266

2.îl-Nama/.da Mubah Olan Şeyler/270

2.12-Namazda Huşû/278

2.î3-\Namazın Mekruhları/279

2.I4-Nama/.ı Bozanlar/282

2.15-Namazın Kazası/285

2.16-Hastanın Namazı/289

2.17-Korku Namazı/290

2.18-Seferde Namaz/294

2.1S.l-Dört Rekatlı Namazları Kısaltmak/294

2.18.2-Kısaltma Mesafesi/285

2.18.3-Namazı Kısaltmanın Yeri/297

2.18.4-Misafir Ne Zaman Tamam Kılar/297

2.18.5-Yolculukta Nafile Namaz/300

2.18.6-Cuma Günü Yolculuk/300

2.18.7-İki Namazı Beraber Kılmak/301

2.18.8-Gemi, Tren ve Uçakla Namaz/304

2.18.9-Sefer Duaları/305

2.19-Cum'a/309

2.19.2-Cuma Günü Dua Etmek/309

2.19.3-Cum'a Günü ve Gecesi Rasûlullah'a Salât ü Selâmı Çoğaltmanın Müstehab Olduğu/311

2.19.4-Cum'a Günü ve Gecesi Kehf Sûresini Okumanın Müstehab Olduğu/311

2.19.5-Mescidlerde Kehf Sûresini Yüksek Sesle Okumanın Mekruh Olduğu/312

2.19.6-Her Toplantı için ve Özellikle Cum'a İçin Yıkanmak, Güzel Giyinmek, Misvak ve Koku Sürünmek/312

2.19.7-Cum'aya Erken Gitmek/313

2.19.8-Cemaatin Omuzlarından Atlayarak ileri Geçmek/314

2.19.9-Cum'a Namazından Önce Nafile Kılmanın Meşru Olduğu/314

2.19.10-Uykusu Gelen Kimsenin Yerini Değiştirmesi/315

2.19.11-Cum'a Namazının Farz Oluşu/315

2.19.12-Cum'a Namazı Kimlere Farz, Kimlere Farz Değildir?/316

2.19.13-Cum'anın Vakti/317

2.19.15-Cum'a Kılınacak Yer/318

2.19.16-Fakihlerin Cum'a îçin Koştukları Şartların Münakaşası/319

2.19.17-Cum'a Hutbesi/321

2.19.18-Cum'anın Bir Rek'atına Veya Daha Azma Yetişmek/326

2.19.20-Cum'adan Önce ve Sonra Nafile Kılmak/329

2.19.21-Cum'a ve Bayramın Aynı Güne Rastlaması/330

2.20-Bayram Namazları/330

2.20.1-Yıkanma, Kokulanma, ve En Güzel Elbiseyi Giymenin Müstehab Olduğu/330

2.20.2-Ramazan Bayramına Çıkmadan Önce Yemek/331

2.20.3-Namazgaha Çıkış/331

2.20.4-Kadın ve Çocukların Bayrama Çıkması/331

2.20.5-Yol Değiştirmek/332

2.20.6-Bayram Namazının Vakti/332

2.20.7-Bayram Namazlarında Ezan ve Kâmet/333

2.20.8-Bayram Namazlarında Tekbir/333

2.20.9-Bayram Namazından Önce ve Sonra Namaz Kılmak/334

2.20.10-Kimlerin Bayram Namazı Kılması Sahihtir/334

2.20.11-Bayram Hutbesi/334

2.20.12-Bayram Namazının Kazası/336

2.20.13-Bayramlarda Oynamak, Eğlenmek, Şarkı Söylemek ve Yemek Yemek/336

2.20.14-Zilhiccenin ilk On Gününde iyi Ameller Yapmanın Fazileti/337

2.20.15-Bayramda Tebriki eş menin Müstehab Olduğu/338

2.20.16-Bayram Günlerinde Tekbir Getirmek/338

Üçüncü Bölüm: CENAZELER BAHSÎ

3.1-Hastalık ve Tedavi Konusunda Sünnet Olan Usul/341

3.2-Hastalık Zamanında Sabretmek/342

3.3-Hastanın Yakınması/342

3.4-Hastaya Sıhhatli İken Yaptıklarının Sevabı Yazılır/343

3.5-Hastayı Ziyaret Etmek/343

3.6-Tedavi/345

3.7-Ölümü Hatırlamanın ve Amel Yaparak, Ölüme Hazırlanmanın Müstehab Olduğu/352

3.8-Ölmeyi İstemenin Mekruh Olduğu/354

3.9-İyi Amellerle Geçen Uzun Ömrün Fazileti/354

3.10-ALLAH'a Hüsnü Zann Beslemenin Müstehab Olduğu/353

3.11-Ölmekte Olan Kişinin Yanında Bulunanın Dua ve Zikir Etmesinin Müstehab Olduğu/355

3.13-Ölüm Esnasında Uyulması Gereken Sünnetler/356

3.13-Ölüye Ağlamak/360

3.14-Ölmeden önce Kefen ye Kabri Hazırlamanın Caiz Olduğu/363

3.15-Mekke ve Medine'de ölmeyi istemenin Müstehab Olduğu/363

3.16-Ani Ölüm/365

3.17-Çocuğu Ölen Kimsenin Sevabı/365

3.18-Bu Ümmetin Ömrü/365

3.19-Ölüm Rahatlıktır/365 3.20-Ölüyü Teçhiz Etmek/366

3.20.1-Ölüyü Yıkamak/366

3.20.2-Kefen/371

3.20.3-Cenaze Namazı Kılmak/373

3.20.4-Defin/396

3.21-Kabirle İlgili Meseleler/401

3.22-Taziye (Baş Sağlığı Dileme)/415

3.23-Kabirleri Ziyaret Etmek/418

3.24-Ölüye Fayda Veren Ameller/421

3.25-Müslümanların Çocukları ile Müşriklerin Çocukları/424

3.26-Kabir Suali/425 ..

3.27-Ruhların Kaldığı Yer/430

Dördüncü Bölüm: ZİKİR VE DUA

4.1-Zikir/433

4.1.1-Çok Zikir Yapmanın Hududu/434

4.1.2-Zikirin Bütün İbadetlere Şamil Olması/435

4.1.3-Zikirin Adabı/435

4.1.4-Zikir Meclislerinde Oturmanın Müstehab Olduğu/436

4.1.5-İhlaslı Olarak "Lâ ilahe illallah" Demenin Fazileti/437

4.1.6-Tesbih, Tahmid, Tehlil, Tekbir ve Diğer Zikirleri Yapmanın Fazileti/437

4.1.7-istiğfarın Fazileti/439

4.1.8-Sevabı Kat Kat Artan ve Anlamı Çok Olan Zikir/440

4.1.9-Zikri Parmaklarla Saymak ve Bunun Teşbihten Daha Faziletli Olduğu/441

4.1.10-ALLAH'ın Zikir Edilmediği ve Nebi Aleyhisselâm'a Salavat Getirilmeyen Mecliste Oturmaktan Nehy/441

4.1.11-Meclisin Kefareti Hakkındaki Zikir/442

4.2-Dua/442

4.2.1-Duanın Emredilişi/492

4.2.2-Duanın Adabı/444

4.2.3-Anne-Babanın, Oruçlunun, Misafirin ve Mazlumun Duası/448

4.2.4-Kişinin Yanında Bulunmayan Müslüman Kardeşine Dua Etmesi/448

4.2.5-Kabul Olması Ümidiyle, Duaya Başlarken Söylenmesi Gereken Bazı Sözler/449

4.2.6-Sabah ve Akşam Zikirleri/450

4.2.7-Uykudan Önce Yapılacak Zikirler/456

4.2.8-Uykudan Uyanırken Yapılacak Dua/459

4.2.9-Korku, Yalnızlık ve Uykusuzluk Hallerinde Yapılacak Zikir/460

4.2.10-Rüyasında Kötü Bir Şey Görenin Ne Yapacağı ve Ne Söyleyeceği/461

4.2.11-Elbise Giyerken Yapılacak Zikir/461

4.2.12-Yeni Elbise Giyerken Yapılacak Zikir/462

4.2.13-Arkadaşının Üzerinde Yeni Elbise Görenin Ne Diyeceği/462

4.2.14-Elbiseyi Çıkarırken Yapılacak Zikir/463

4.2.15-Evden Çıkarken Yapılacak Zikir/469

4.2.16-Eve Girerken Yapılacak Zikir/469

4.2.17-Hoşuna Giden Bir Mal Gördüğü Zaman Yapılacak Zikir/465

4.2.18-Aynaya Bakınca Yapılacak Zikir/465

4.2.19-Belâya Uğrayanları Görünce Ne Söyleneceği/466

4.2.20-Horozun Öttüğü, Eşeğin Anırdığı ve Köpeğin Havladığı Zaman Söylenecek Söz/466

4.2.21-Rüzgar Estiği Zaman Yapılacak Zikir/467

4.2.22-Gök Gürültüsü İşitildiği Zaman Okunacak Dua/467

4.2.23-Ay’ı Görünce Yapılacak Zikir/467

4.2.24-Keder ve Üzüntü Zamanında Yapılacak Zikirler/468

4.2.25-Düşmanla Karşılaşınca ve Hakimden Korkulduğunda Yapılacak Zikir/470

4.2.26-Zor Bir İş Karşısında Kalan Kimsenin Okuyacağı Dua/471

4.2.27-Geçim Sıkıntısına Düşen Kimsenin Okuyacağı Dua/472

4.2.28-Borçlunun Yapacağı Zikir/472

4.2.29-Kişiye Hoşlanmayacağı Bir Şey Geldiği Veya Zor Durumda Kaldığı Zaman Okuyacağı Dua/473

4.2.30-Kendisine Şüphe Gelen Kimsenin Okuyacağı Dua/473

4.2.31-Öfke Anında Okunacak Dua/474

4.2.32-Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Yaptığı Özlü Dualar/474

4.3-Rasûlullah’a Salat ve Selâm Getirmek/478

4.3.1-"Nebi'ye Salat Ederler" Demenin Manası/479

4.3.2-SaIat ve Selamla ilgili Hadisler/479

4.3.3-Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İsmi Anıldığında O'na Salat ve Selâm Getirmek Gerekir mi?/481

4.3.4-Yazı Yazarken Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ismi Geçtiğinde O'na Salat ve Selâm Yazmanın Müstehab Olduğu/481

4.3.5-Salat İle Selâmı Beraberce Söylemek/481

4.3.6-Nebilere Salât Getirmek/482

4.3.7-Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Getirilecek Salât ve Selâm Şekilleri/482

4.4-Yolculuk Hakkında/483

4.4.1 -ALLAH'ın Hoşlanacağı Bir Şey için Yola Çıkmak/483

4.4.2-Çıkmadan Önce İstişare ve İstihare Yapmak/484

4.4.3-Perşembe Günü Yolculuk Yapmanın Müstehab Olduğu/485

4.4.4-Çıkmadan Önce Namaz Kılmanın Müstehab Olduğu/485

4.4.5-Yolculukta Arkadaş Edinmenin Müstehab Olduğu/486

4.4.6-Aile ve Akrabalarla Vedalaşarak, Onlardan Dua Talebinde Bulunmak ve Onlara Dua Etmek/486

4,4.7-Yolculuğa Çıkandan Gittiği Hayırlı Yerlerde Dua isteğinde Bulunmak/487

4.4.8- Yolculukla Okunacak Dualar/487

4.4.9-Misafirin Bineğine Bindiği Zaman Okuyacağı Dua/489

4.4.10-Misafirin Geceleyince Okuyacağı Dua/491

4.4.11-Misafirin Bir Yere indiği Zaman Okuyacağı Dua/491

4.4.12-Misafirin Bir Kasaba veya Bir Yere Gelip de Oraya Gitmek islediğinde Okuyacağı Dua/491

4.4.13-Seher Vakti Misafirin Okuyacağı Dua/492

4.4.14-Misafirin Yüksek Bir Yere Çıkıp İndiği veya Geriye Döndüğü Zaman Okuyacağı Dua/443

4.4.15-Misafirin Gemiye Bindiği Zaman Okuyacağı Dua/493

4.4.16-Şiddetli Dalga Anında Deniz Yolculuğu Yapmak/494
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
İslâm, akide ve amel gibi birbirini tamamlayan iki temel unsurdan meydana gelir. Akidesiz amel etmenin bir anlamı olmadığı gibi, amelsiz imanın da devamlı ve sıhhatli olması mümkün değildir.

Allahu Teâlâ, Ankebût süresinde: "İnsanlar sadece 'iman etlik' demekle, denemeden geçirilmeden bırakılıvereceklerini mi sandılar?" (Ayet: 2) buyurarak yalnız iman etmenin yeterli olmadığını bizlere bildirmektedir. Kur'ân'da İman'dan söz edilen hemen her âyette, arkasından "sâlih amel" ifadesi kullanılır. Bunun en güzel örneğini Asr sûresinde görürüz. Bu sûre, hüsrana uğramaktan kurtulmanın sadece iman etmekle değil, buna ilaveten salih amellerde bulunup hakk'ı ve sabr'ı tavsiye etmekle mümkün olacağını belirtmektedir.

Allah'ın Rasûlü de —salât ve selam üzerine olsun— : "Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şahadet edinceye, namazlarını kılıp zekâtlarını verinceye kadar insanlarla savaşmaya emrolundum." diyerek, sadece iman'ın kurtuluş için yeterli olmadığını ifade buyurmuştur.

Şu halde amel, imanın tamamlayıcısıdır ve amel olmadan, yalnızca imanla bu dünya imtihanı kazanılmaz.

İslâm'ın amel cephesi, yani muamelât; fert ve toplum hayatının tâbi olması gereken kurallarla helâl ve haram hudutlarını tayin eder. Müslüman, yapması ve yapmaması gerekenleri bilmek zorundadır. Aksi halde İslâm'ı yaşaması mümkün olmaz.

İslâm Fıkhı: Teorik kalıplardan, faraziyelerden ve birtakım soyut terimlerden ibaret olamaz. Fıkıh: Pratik, canlı ve delillere dayalı olmak zorundadır.

Bugün, Türkiye müslümanları genelde, iki uç noktada seyrediyorlar: Ya mü'mini delillere ulaşmaktan alıkoyan taklitçi, kolaycı ve yer yer bid'atlara boğulmuş, şekilcilikten kurtulamayan bir İslâmî anlayış (yani ifrat), ya da müslümanı yine delillere ulaşmaktan alıkoyan, amelden çok akideye, dua ve zikirden çok cihad, tebliğ vb. konulara önem veren 'radikal' anlayış (yani tefrit), İslâm sadece cihaddan ibaret olmadığı gibi, yalnızca dua ve zikirden de ibaret değildir. İslâm; Kuran ve sünnet'te iman edilmesi emredilen şeylere inanmak, yapılması İstenenleri yapmak, yasaklanan şeylerden kaçınmaktır.

işte "Fıkh'us-Sünne", müslümanın günlük hayatında yapması ve yapmaması gerekenleri en ince ayrıntılarıyla, Kuran, sünnet ve selef-i sâlihin'den deliller sunarak ortaya koyan mufassal bir eser. Müslüman, ihtiyaç duyduğu bütün fıkhı konuları bu eserde genelde delilleriyle birlikte bulacaktır. Eserde hemen bütün fıkhı meseleler ele alınmış olup, konuyla ilgili sahabe, tabiîn ve müctehid imamların (Ebû Hanife, Mâlik, Şafiî, Hanbel, Evzâî, Sevrî vb.) görüşlerine de yer verilerek delillerinin kuvvetliği veya zayıflığı da incelenmiştir.

Bu arada elinizdeki eserin yayınlanmasını bize tavsiye eden, birinci cildin tercümesinde Tayyar Hoca ile beraber çalışan ve baştan sona kadar kontrolden geçiren Ahmed Hoca'mızdan bahsetmeyi yerine getirilmesi gereken bir görev olarak görüyoruz. Ahmed Hoca bu tür delillere dayalı, Kuran ve sünnet çizgisinde eserlerin yayınlanmasını büyük bir heyecanla istiyordu. Kendisinden "Fıkh'us-Sünne'yi tercüme etmesini istediğimizde, zaman olarak hiç de müsait olmamasına rağmen, sadece bu yüzden kabul etti. Tayyar Hoca ile birlikte, büyük bir titizlikle birinci cildin tercümesini tamamladılar.

Ahmed Hoca bu süre içinde bize, "Fıkh'us-Sünne" gibi kaynak eserlerin mutlaka dilimize kazandırılması gerektiğini ve bunun gerçek bir hizmet olacağını telkin ediyordu. Bir gün kendisine İbni Kayyım'ın "Zad-ül Mead", Şevkânî'nin "Feüı'ul Kadir" adlı eserlerini tercüme ettirmeyi düşündüğümüzü söylediğimizde, heyecanla elini uzatarak bizi susturdu. Ve memnuniyetini belirten bir ifadeyle "bir kitap ismi daha söylerseniz bu hasta kalbim böylesi bir heyecanı kaldırmaz, beni kalpten gönderirsiniz" dedi. Evet biz bir kitap ismi daha söylemedik ama, o basta kalp, her zaman taze olan heyecanı gerçeklen kaldıramadı. Heyecanla, tercümesine ortak olduğu bu birinci cildin basımını göremeden genç yaşta Rahmet-i Rahman'a kavuştu. Kendisini rahmetle anıyor, "Fıkh'us-Sünne'nin, delillerle, amel etme düşüncesinin bir basamağı olması dileğini, aynı zamanda kendi dileğimiz olarak da tekrar ediyoruz...


Hamd Allah'a mahsustur. Salât ve selam, efendimiz Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem'e, o’nun âline ve ashabına olsun.

"Mü'minlerin tümünün savaşa çıkmaları gerekmez. Her topluluktan bir grubun toplanıp dini iyice öğrenmeleri (fıkhetmeleri) ve kavimleri kendilerine dönüp geldikleri zaman onları uyarıp korkutmaları gerekir. Umulur ki onlar yanlış hareketten kaçınıp-sakınırar" (Tevbe: 122)

Şüphesiz, İnsanları Allah'a yaklaştıracak amellerin en büyüklerinden biri de; İslâm davetini ve bu davetin hükümlerini yaymak ve İslâm’ın fıkhı yönünü açıklayarak sonuçta insanları ibadet ve muamelatta belli bir esas üzerinde birleştirmektir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Allah -—celle celâlühü—, kendisine hayır dilediği kişiyi dinde fakîh yapar."

Şüphesiz, ilim Öğrenmekle olur. Muhakkak âlimler, nebilerin mirasçılarıdır. Nebîler, ne bir dirhem, ne de bir dinar miras bırakmışlardır. Onların bıraktığı miras sadece ilimdir, ilme nail olan ise, büyük bir nasibe ve yüksek bir mertebeye ulaşmış demektir.

İbadete teallûk eden hükümlerle, bütün ümmete sunulacak olan umumî dinî bilgiler başta olmak üzere, İslâm fıkhını öğretirken takib edilecek en güzel metod; akıllara ve kalplere hitab edecek yolu seçmek, İslâm fıkhını bir takım teknik terimlerden ve varsayımlardan uzaklaştırmak, mümkün olduğu kadar kolay ve akıcı bir üslûpla Kuran ve hadisten delillere dayandırmaktır. Ayrıca fıkıh ilmini okuyanların, öğrendikleri

(*) Bu önsöz, Fıkhu's-Sünne'nin Dârül-Fikr yayınlanınca 1977'de yayınlanan 1. baskısından tercüme edilmiştir.


şeylerden dünya ve ahirette yararlanmalarını sağlamak ve doğrudan doğruya Allah ve Rasûlü'nün hükümlerine bağlandıklarını hissetmeleri için, bu delillerdeki hüküm ve faydalara da işaret edilmelidir.

Bu metod; müslümanların bilgilerinin artmasını ve onların ilme yönelmesini sağlayacak güçlü ve sevkedici bir metoddur.

Allah —celle celâlühü— faziletli üstad Seyyid Sabık'ı bu yolda muvaffak kılmıştır. O, bu kitabını, kolay bir üslûpla ve kaynaklara dayanarak açıklamıştır. İnşallah, bu çalışmasıyla Allah'ın bahşedeceği sevaba nail olmuş ve İslâm’ı öğrenmeye çalışanların takdirini kazanmış olacaktır.

İslâm’a olan hizmeti, Ümmet-i Muhammed'i faydalandırması ve İslâm’a yaptığı davetten dolayı Allah —celle celâlühü— kendisini hayırla mükafatlandırsın ve bu çalışmasıyla Allah Teâlâ kendisine ve insanlara hayır ihsan eylesin.

Amin


GİRİŞ


İslâm Daveti, Umumî Oluşu ve Gayesi


Allah Teâlâ (celle celâlühû), Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i, insanlar için düzenli bir hayatı garanti eden, onlara en olgun ve en yüce mertebelere ulaştıran mükemmel tevhid diniyle, evrensel İslam nizamıyla gönderdi.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), yaklaşık yirmi üç sene boyunca, insanlara Allah'a davet konusunda bu mükemmel nizamla hükmetti ve dini tebliğ edip insanları bu dinde toplamak amacına da ulaştı.

İslam dini, daha önceki dinler gibi, bir nesle ya da kabileye mahsus olan ve diğerlerini ilgilendirmeyen mahallî, sınırlı bir din değildir. Bilâkis, yeryüzündekilerin hepsini kuşatan umumî bir dindir. Bir bölgeye veya belirli bir zaman dilimine has değildir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Bütün âlemlere bir korkutucu olsun diye, kuluna Kuranı indiren Allah'ın şanı ne yücedir" (1) Yüce Allah yine şöyle buyuruyor: "Ey Rasulüm, biz seni ancak insanlara Cenneti müjdeleyici, azabı haber verici bir peygamber olarak gönderdik" (2) Bir başka ayette de şöyle deniyor: "Rasulüm de ki: 'Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize gelen Allah'ın peygamberiyim. O Allah ki, göklerin ve yerin tasarrufu O'nundur. O'ndan başka hiç bir ilah yoktur, Öldürür ve diriltir. O'nun için hem Allah'a, hem de bütün kelimelerine iman getiren o ümmî peygambere, Rasûlüne iman edin ve o peygambere uyun ki, doğru yolu bulaşınız" (3)


(1) Furkan: 1.

(2) Sebe':28.

(3) A'raf; 158.


Keza sahîh bir hadiste de şöyle buyurulur: "Her nebî, hususî olarak kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise kızıl ve siyah derili bütün insanlara gönderildim."

Bu davetin genel ve kapsamlı olduğunu pekiştiren deliller şunlardır:

1- İslâm dininin, insanlar için, inanması zor ve yaşanması güç olan bir tarafı yoktur. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Allah bir kimseye ancak gücü yettiği kadar teklif eder. "(4) "Allah size kolaylık diler, güçlük dilemez."(5) "Allah din işlerinde üzerinize bir güçlük yüklemedi."(6) Buhâri'de, Ebû Sa'îd el-Hudrî'den yapılan rivayete göre, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem); "Bu din kolaydır; kim bu dini zorlaştırmaya kalkarsa, "din ona galib gelir," buyurmuştur. Müslim'de, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) den rivayet edilen hadiste şöyle buyurulmuştur: "Allah'a en sevimli gelen din, kolay din olan İslâmiyet’tir."

2- Apaçık delillerle gelmesi ve ifadelerinin anlaşılır bir şekilde olmasından dolayı; zaman ve mekanın değişmesiyle, itikad ve ibadet hükümleri değişmez. Hiç bir kimsenin bunlara ilavede bulunmaya veya noksanlaştırmaya yetkisi yoktur. Dinî masiahat, siyasî işler ve harp durumları gibi zaman ve mekanın değişmesiyle değişen unsurlar; her asırda insanların maslahatlarına uygun düşsün, ûlülemr'in hak ve adaleti yerine getirmesi mümkün olsun diye anahatlarıyla zikredilmiştir.

3- İslâm’daki her talimat ile, dinin, aklın, neslin ve malın muhafazası kasdedilmiştir. Bu durumun fıtrata uygunluğu, akla ve ilerlemeye her zaman ve mekânda uygun olduğu apaçıktır. Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor: "De ki: 'Allah'ın kulları için çıkardığı zineti, temiz ve hoş rızıkları kim haram etmiş?' De ki: 'bu zinet ve hoş rızık, dünya hayatında iman edenler içindir. Kâfirler de faydalanır. Fakat kıyamet gününde yalnız mü'minlere aittir.' Böylece ayetlerimizi bilen kimselere açıklıyoruz!" "De ki: 'Rabbim şunları haram etti: Bütün fuhşiyyatı, -açığını ve gizlisini-, her türlü günahı, haksız isyanı ve Allah'a, hakkında hiç bir zaman bir burhan indirmediği herhangi bir şeyi ortak koşmanızı ve bilmediğiniz şeyleri Allah'a isnad etmenizi!"(7)

"Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Fakat ahirette onu; küfürden sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize iman etmiş olanlara has kılacağım. Onlar ki, yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de ismini yazılı bulduk-

(4) Bakara: 286.

(5) Bakara: 185.

(6) Hac: 78.

(7) A'râf: 32-33.


ları ümmi Nebi olan o Resule tabi olurlar. O kendilerine iyiliği emrediyor, fenalıklardan alıkoyuyor; onlara nefislerine haram ettikleri temiz şeyleri helâl kılıyor, murdar şeyleri de üzerlerine haram kılıyor; onların ağır yüklerini, üzerlerindeki bağlan indiriyor. Ve onlar ki, o Rasûl'e îman ederler, kendisine tazim ederler, O'na yardım ederler ve kendisine indirilen Kur'an'a tabi olurlar, işte bunlar kurtulanlardır."(8)

İslâm Davetinin Gayesi

İslâm davetinin yöneldiği gaye; nefisleri temizlemek, insanları Allah'ı öğrenme ve O'na ibadet etme yoluna sevketmek, insanlık bağlarını kuvvetlendirerek o bağları sevgi, rahmet, kardeşlik, ve adalet esasları üzerine oturtmaktır. İşte insan, bununla dünya ve ahiret saadetine erer. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Çoğu okuma-yazma bilmeyen araçlar için, soylarından bir Rasul gönderen O'dur. Üzerlerine O'nun ayetlerini okuyor, onları temizliyor, kendilerine Kur'ân ve şeriat Öğretiyor. Halbuki bundan önce açık bir sapıklık içinde idiler" (9)"Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (10)Hadisde ise; "Ben hidayet yolunu gösteren bir rahmetim" buyurulmaktadır.


İslâm Teşrii: Fıkıh


İslâm teşrii, İslâm davetinin düzenlediği mühim kısımlardan birisidir. Risaletin amelî bölümünü temsil etmektedir, İslâm şeriatı, Allah'ın Nebisine olan vahyinden başka bir şeyden çıkmış değildir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in gayreti, şeriatı tebliğ ve açıklama dairesini aşmamaktadır. Allâh'u Teâlâ: "O, kendi nefsine göre konuşmaz: O'nun konuştukları, kendisine gelen vahiyden başkası değildir." (11)buyurmuştur.

Hüküm verme, siyaset ve harp gibi dünya işleriyle ilgili teşrie gelince: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bu konularda müşavereyle emrolunmuştur. Bazen bir meselede -Bedir ve Uhud savaşlarında olduğu gibi- görüş belirtir, sonra ashabının görüşüne dönerdi. Ashab, bilmedikleri konulan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e sorar, ayetlerin manasından kapalı olanların açıklamasını ister ve kendi anladıklarını Rasûlullah

(8) A'raf: 156-157.

(9) Cuma: 2.

(10) Enbiyâ: 107.

(11) Necm: 3-4.

sallallahu aleyhi ve sellem'e sunarlardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bazen onların anlayışlarını beğenir, bazen da görüşlerinin hatalı yanlarını onlara açıklardı.

İslâm'ın, ışığında yürümeleri için müslümanlara koymuş olduğu genel kaideler şunlardır:

1- Meydana gelmeyen bir olay hakkında soru sormayı, olay meydana gelinceye kadar nehyetmesi. Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey îman edenler! Öyle şeylerden Rasûl'e sormayın ki; size açıklanırsa fenanıza gidecektir. Halbuki, Kur'ân indirilirken sorarsanız, onlar size açılır, meydana çıkar. Allah, şimdiye kadarki sorularınızı bağışladı. Allah çok bağışlayıcıdır, azabında aceleci değildir."'(12) Bir hadîs-i şerifinde Nebî aleyhisselatu ve's-selam, meydana gelmemiş meseleler hakkında soru sormaktan nen yetmiştir.

2- Çok soru sormaktan ve karmaşık meseleler ortaya atmaktan sakındırması. Hadiste şöyle geçmektedir: "Allâh'u Teâlâ size, dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı zâyî etmeyi hoş görmez." Yine bir başka hadiste şöyle buyuruluyor: "Allah'u Teâlâ bir lakım farzlar koymuştur, onları zayi etmeyiniz; bir takım hudutlar çizmiştir, onları aşmayınız; bir takım haramlar koymuştur, onları çiğnemeyiniz; bir takım şeyler hakkında -unutmaksızın- sizlere rahmet olsun diye hüküm belirtmemiştir, onları araştırmayınız." Yine bir hadiste; "İnsanların en suçlusu, bir şey haram değilken, onun sorusundan dolayı haram kılındığı kişidir," denmektedir.

3- Dinde tefrika ve ihtilaftan uzak durmak. "İşte bu dininiz, esasta tek bir dindir."(13) "Elbirlik Allah'ın dinine sımsıkı sarılın. Birbirinizden ayrılıp dağılmayın."(14), "Çekişmeyin, sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. "(15) "Dinlerini ayrı ayrı fırkalara ayırıp parçalayanlar var ya, senin onlarla hiç bir ilgin yoktur. "(16), "Böylece parça parça olmuşlardı."(17) Ey Mü'minler! Kendilerine açık deliller ve ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşen Hıristiyan ve Yahudi'ler gibi olmayın. İşte onlar için çok büyük bir azab vardır."(18)

4- Tartışmalı konuları, şu âyet-i kerimeyle amel ederek Kitab ve Sünnet'e döndürmek: "Bir şey hakkında çekiştiğinizde, hemen onu Allah'a ve Rasûlü'ne arzediniz."(19) "Anlaşamadığınız herhangi bir şey hakkında hüküm Allah'a aittir."(20) Bunun sebebi, Kur'ân-ı Kerîm'in din'i açıklamış olmasıdır. "Sana bu kitabı, her şeyi beyan etmek için ve bir hidayet, bir rahmet, müminlere de bir müjde olarak peyderpey gönderdik."(21) "Biz o kitapta hiç bir şeyi noksan bir akmadık."(22) Bu hususu amelî sünnet de açıklamıştır: "Ey Rasûlüm! Sana da Kur'an'ı indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara anlatasın."(23) "Gerçekten biz kitabı sana hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin."(24) Bununla Allah'ın emri tamam oldu ve İslâm’ın esasları açıklığa kavuştu. "Bugün sizin için dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçtim "(25)

Dinî meseleler bu kaideler üzerine bina edildiği, hakem olması için başvurulacak asıl merci belli olduğu müddetçe ihtilâfın anlamı ve yeri yoktur. "Rabbin hakkı için, onlar, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden nefisleri hiç bir darlık duymadan lam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe îman etmiş olmazlar. "(26)

Ashab ve hayırla anılan ashaba tâbi nesiller bu kaidelerin ışığı altında yürümüşlerdir. Farklı müracaat kaynakları ve bazısının bildiğini diğer bazısının bilmemesi gibi bir kaç mesele dışında, aralarında ihtilaf olmamıştır.

Dört mezhep imamlarına gelince; bunlar da öncekilerin çığırına girmişlerdir. Yalnız, bazısı -Hicaz bölgesi gibi- sünnete daha yakındı, hadis bilenler ve hadis rivayet edenler çoğunluktaydı; bazısı ise -Iraklı'lar gibi-rey taraftarıydılar, çünkü vahyin doğduğu yerden uzak olmaları sebebiyle hadis hafızları azdı. Bu imamlar olanca gayretleriyle insanlara dinlerini öğretmeye ve onları hidayete erdirmeye çalıştılar. Onlar kendilerinin taklit edilmesini nehyederek şöyle diyorlardı: "Bizim delilimizi bilmeden bir



(19) Nisa: 59.

(20) Şûra: 10.

(21) Nahl: 89.

(22) Enam: 38.

(23) Nahl: 44.

(24) Nahl: 89.

(25) Mâide: 3.

(26) Nisa: 65.


kimsenin sözümüzü söylemesi caiz değildir." Mezheblerinin "sahih hadis" olduğunu açıkça belirtmişlerdi. Çünkü maksatları, Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem gibi masum kabul edilip taklid edilmek değil, bilakis insanlara, Allah'ın hükümlerini anlamada yardımcı olmaktı.

Ancak, sonraki insanların gayretleri gevşedi, azimleri zayıfladı. Onlarda hikaye ve taklid huyu harekete geçti. Her topluluk kendi mezhebinin muayyen görüşüyle yetinerek onun etrafında dönüp durmaya ve taassupla onu savunmaya başladı; onun zaferi için bütün kuvvetini kullanmaya ve imamının görüşünü Allah'ın sözü mertebesine çıkarmaya çalıştı. İmamının verdiği fetvaya ters düşen bir mesele hakkında, kendisini fetva vermeye yetkili görmedi, imamlara güvenme o dereceye ulaştı ki, hatta Kerhi; "eshâbımızın (mezheb alimlerimizin) görüşüne ters düşen bir âyet ve hadis ya mensuhtur veya te'vîl edilmiştir," demiştir.

Mezhebleri taklid ve taassub sebebiyle ümmet, Kur'ân ve Sünnetin hidayet yolunu kaybetti. "Ictihad kapısı kapalıdır" sözü ortaya çıkarak, şeriat, fukahânın sözleri; fukahânın sözleri de şeriat kabul edildi. Fukahâ'nın sözlerinden çıkanlar, sözlerine güvenilmeyen, fetvaları geçerli olmayan bidatçılar olarak kabul edildi. Bu yanlış ruhun yayılmasına, iktidar sahiplerinin ve zenginlerin yaptırdıkları medreseler ve bu medreselerde bir mezheb veya belli mezhebler üzerine yapılan tedrisât da yardım etti. Bu durum, kendileri için tâyin edilen maaşları korumak endişesiyle İctihaddan yüz çevirmeye ve mezheblere taassupla bağlanmaya sebep oldu.

Ebu Zura'a, hocası Bulkinî'ye: "Şeyh Takiyyuddin Sübkt ictihad araçlarını mükemmelleştirmişken niçin içtihadı ihmal etti?" diye sorunca Bulkînî sustu. Ebû Zura'a şöyle dedi: "Bence içtihaddan kaçmışları, dört mezheb üzere olan fakihlere verilen görevler sebebiyledir. Çünkü bu mezheplerden çıkanlar makama nail olamayacaklardır; hüküm verme hakkından mahrum kalacaklar, insanlar onlara fetva sormaktan sakınacaklar ve onlara bidatçı diyecekler." Bunun üzerine Bulkînî güldü; bu konuda onu haklı buldu.

Taklide bağlanıp, Kitab ve Sünnet'in rehberliğini kaybettikten sonra, "İçtihad kapısı kapalıdır" sözüyle Ümmet-i Muhammed en büyük belâlara uğrayarak Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in sakındırmış olduğu keler yuvasına(*) girdi. Bu taklidin sonucu olarak, ümmet grup ve hizip-


(*) Yazar şu hadise atıfta bulunmuştur: "Sizler karış karış, sıra sıra sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz. Hatta insanın giremeyeceği küçük bir keler deliğine girecek olsalar, siz de onları takib edeceksiniz." (Ashab) Sorduk: "Ya Rasûlullah! Bunlar Yahudiler ve Hıristiyanlar mı olacak?"


lere ayrıldı. Hatta onlar, Hanefi bir müslümanla Şâfî'i bir müslümanın evlenmesinde ihtilafa düştüler. Bazıları; "sahih olmaz, çünkü Şâfî'iler imanlarında şüphe içindedirler" derken, (Şâfi'îlerce 'inşaallah ben mü'minim' demek caiz olduğu için...) diğer bazıları da, "gayri müslimle evlenmenin caiz olmasına kıyasen caiz olur" demişlerdir. Yine bu taklidciliğin eseri olarak bidatler yayıldı, sünnet'in izleri gizlendi. Aklî hareket öldürülerek fikrî heyecan durduruldu. Ümmetin şahsiyetini zayıflatacak biçimde, ilmî bağımsızlık kayboldu. Böylece ümmete, kurtarıcı bir hayatı kaybettirerek gelişmesini ve ayağa kalkmasını engellediler. Yabancılar, bununla bir gedik bularak İslam'ın özüne nüfuz etmeye başladılar. Seneler geçti, asırlar bitli. Allah-u Teâlâ, bu ümmete, her zaman dinini ihya edecek, onları uykularından uyandıracak ve doğru yöne çevirecek kişiler gönderdi. Fakat bu kişiler, onları ikaz etmeye devam etlikçe, onlar bulundukları hale tekrar dönüyor veya daha da şiddetleniyorlardı. Sonuç olarak, Allah'ın, bütün insanların hayatını kendisiyle tanzim ettiği, dünya ve ahiret hayatları için bir kanun kıldığı İslâm nizâmı, örneği görülmemiş bir dereceye düştü, çok derin bir çukura girmiş oldu. İslâm teşrii ile uğraşmak; aklı ve kalbi, bazen da zamanı Öldürme olarak-telakki edildi. Artık İslâm teşrii Allah'ın dinini ifade etmez, insan hayatını tanzim etmez duruma düştü.

İşte, son fakihlerden birinin yazdığı bir misal: "Ibn Arefe, icâre'yi tarif ederek şöyle dedi: 'Gemi ve hayvan dışında, kendinden doğan makul bir karşılığı olmadan, o karşılığın bâzısı, menfaatin bâzısına denk gelecek şekilde olmayan ve nakli mümkün olmayan menfaatin satılmasıdır.' Öğrencilerinden birisi hocasına itiraz ederek, buradaki "bâzı" kelimesinin, tarifin kısa olması kuralına ters düştüğünü, zikredilmesinde de zaruret olmadığını söyleyince, hocası iki gün düşündükten sonra, "-bazı" kelimesinin ıarifte bir anlamı olmadığına karar verdi."

İşte şer'î meseleler bu noktada kaldı. Âlimler, metinlerden başka bir şey onaya koyamaz oldular. Haşiyelerden, haşiyelerdeki farazî soru ve itirazlardan, bilmecelerden ve bunlar üzerine yazılan takrirlerden başka birşey bilemez oldular. Nihayet, Avrupa, eliyle Şark'ın başına vurmaya, ayağıyla da tekmelemeye başladı. Bu darbelerle uyanması ve sağına-soluna dönerek kendine gelmesi gerekirken, o, durmadan yürüyen hayatın gerisinde kaldı; yürüyen kafilenin karşısında oturmaya devam etti. Halbuki o, kendini, tamamı hayat, kuvvet ve gelişme olan yeni bir âlemin önünde


(Cevaben) "Ya kimler olacak?" (Tâc: 1/43)


bulmaktaydı. Gördüğü şey onu korkuttu: Tanık olduğu durum ise şaşkına çevirdi. Tarihini inkâr edip ecdadına karşı gelen, din ve âdetlerini unutanlar şöyle bağırdılar: "Ey şarklılar! işte Avrupa! Onların yoluna girin, iyi ve kötü işlerde, İman ve küfürde, acı ve tatlı herşeyde onları taklid edin!" O zamana kadar vaziyete aldırış etmeyenler, cevap olarak "lâ havle" ve "innâ lillâh" kelimelerini tekrarlamakla yetinip, kendi içlerine kapanarak evlerine çekildiler. Bu durum, böyle gafillerin elinde, İslâm’ın, yükselme yoluna giremeyeceği ve zamanla yanşamayacağı şeklindeki yanlış kanaate dair diğer bir delil oldu. Yabancı kültürler; dinine, örf ve adetleri zıt olmasına rağmen Doğunun hayatını kontrol eder hale geldi. Avrupa kültürü, evlere, sokak ve caddelere, okul ve üniversitelere kadar saldırıya geçti. Her bölgeden takviyeler alarak galibiyetler elde etmeye başladı. Doğu, az kalsın dinini ve âdetlerini unutacak hale geldi. Geçmiş ile arasındaki bağları kopardı. Ancak, yeryüzü, Allah'ın yoluna hüccetle çağıranlardan hiç bir zaman uzak kalmamıştır, İslâm davetçileri, Batı'ya aldanan bu kimseleri uyandırmaya başladılar: "Tedbirlerinizi alın, onların propagandalarından sakının. Muhakkak ki, Batılıların bozuk ahlâkı, onları kötü bir sonuca ulaştıracaktır. Yaradılışlarını sağlam bir imanla, tabiatlarını yüksek bir ahlak örneği ile düzeltmedikleri sürece, Batılıların sahip oldukları ilim yakında harab olup bozulacak, medeniyetleri ateşe dönüşerek onları yutacak ve üzerlerine son hükmü geçerli kılacaktır: "Ey Muhammedi Rabbinin, hiç bir memlekette benzeri ortaya konmayan sütunlara sahip irem şehrinde oturan Âd milletine ne ettiğini görmedin mi? Vadide kayaları, kesip yontan Semûd milletine, memleketlerde aşırı giden, oralarda bozgunculuğu artıran sarsılmaz bir saltanat sahibi Firavuna Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? Rabbin onları azab kırbacından geçirmiştir. Doğrusu Rabbin hep gözetlemekteydi. "(25)


Hak davetçileri, bu donmuş insanları, değerli hidayete ve temiz kaynağa çağırmak için şöyle sesleniyorlardı: "Haydi, Kitab ve Sünnet kaynağına dönün! Dininizi o ikisinden alın. Başkalarını o ikisiyle müjdeleyin. Bu durumda, bizi şaşırtan dünya sizinle hidayete erecek, azap çeken insanlar sizinle mesud olacak!" "Ey insanlar! Andolsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe inanmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Rasulullah en güzel örnektir.''(26)


(25) Fecr:6-I4.

(26) Ahzâb:21.


Allah'ın fazlındandır ki, bu davayı pek çok iyi insan hoş karşıladı. Samimi kalpler kabul etti ve gençler onu kucaklayarak canlarını ve malik oldukları mallarının en değerlilerini bu yolda feda ettiler.

Acaba Allah, nurunun yeryüzünü aydınlatmasına izin verecek midir? insanın; îman, sevgi, iyilik ve adaletin yönettiği temiz bir hayatla hayat bulmasını takdir edecek midir? işte bu sorulara: "Bütün dinlerden üstün kılmak üzere Rasûlünü doğruluk rehberi Kur'ân ve Hak din ile gönderen O'dur."(Fetih Suresi 28) "Onun hak olduğu meydana çıkıncaya kadar, varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyada ve hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi? "(Fussilet 53) ayetleri en güzel şekilde cevap vermektedir.


Birinci Bölüm TAHARET


■ -1.1. SULAR VE TASNİFİ

1.1.1. Mutlak Su


Mutlak suyun hükmü, temiz olmaktır. Yani kendisi temiz olup başkasını da temizleyendir. Aşağıdaki kısımlar mutlak suya girer:

1- Yağmur, kar ve dolu suyu: Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Allah'u Teâlâ sizi temizlemek için gökten su indirir."(Enfal 11)

Ebû Hureyre radiyâllahu anh'in rivayet ettiği hadise göre: "Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), namazda tekbir aldığı zaman, kırâatten önce susarak bir müddet durdu. 'Annem-babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasûlü, tekbirle kırâat arasındaki sükûtunda ne diyorsun?" dedim. Şöyle buyurdu:

"Allahım! Doğu ile batının arasını uzak kıldığın gibi günahlarla benim aramı da uzaklaştır. Allahım! Beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi, beni de halalardan temizle. Allah'ım! Hatalarımı kar, su ve dolu ile yıka." diyorum." (Hadisi Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)


2- Deniz suyu: Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadise göre: Demiştir ki; "Bir adam Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem'e gelerek 'Ey Allah'ın Rasûlü! Biz deniz yolculuğu yapıyoruz. Yanımıza biraz su alıyoruz; onunla abdest alsak içecek suyumuz kalmıyor, deniz suyuyla abdest alalım mı?' diye sordu. Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; "denizin suyu temizdir ve ölüsü helâldir" buyurdu." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir. Tirmizî şöyle demiştir: 'Bu hadis ha-sen sahih olup Muhammed bin İsmail el-Buhârî'ye bu hadisi sorduğumda o da "sahihtir" dedi.')


3- Zemzem suyu: Ali (radıyallahu anh)'den rivayet olunan hadise göre: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, zemzem suyu dolu bir kova istedi, ondan içti ve abdest aldı," demiştir. (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.)


4- Çok durmakla veya durgunlaşması sebebiyle veya yosun, ağaç yapraklan gibi çok kere ayrılması mümkün olmayan bir şeyin karışmasıyla değişen su: Alimlerin ittifakıyla, bu suya da mutlak su denir. Bu konuda esas olan; "mutlak su demek caiz olan, mukayyet olmayan" her suyla temizlenmenin sahih olmasıdır. Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Su bulamazsanız teyemmüm ediniz."


1.1.2. Kullanılmış Su


Abdest alanın veya gusül yapanın azalarından ayrılan sudur. Hükmü; temiz olması bakımından esas itibariyle mutlak sudur, bu suyu temiz olmaktan çıkaracak bir delil yoktur. Muavviz'in kızı Rubeyyi'den rivayet edilen hadiste: Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem'in abdestini tarif ederken şöyle demiştir: "Ellerinde kalan abdest suyuyla başını mesnetti." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Ebû Davud'un lafzı şöyledir: "Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, elinde kalan suyun artanıyla başını meshetti."(*)


(*) Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayeten: Medine sokaklarının birinde cünüp olarak Rasûlullah (s.a.v.) ile karşılaşınca, Rasûlüllah'a yanaşmayarak gidip yıkandı. Gelince, Rasûlullah "neredeydin ey Ebû Hureyre?" diye sordu. Ebû Hureyre "Cünüp idim, temizlenmeden seninle oturmayı uygun görmedim" deyince, Rasûlullah (s.a.) "Sübhânallâh! Mümin necîs olmaz" buyurdu. (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)

Hadisten anlaşıldığına göre; mü'min pis olmayınca, sadece suyun vücuduna değmiş olmasıyla o suyun temizliğini kaybettiğini kabul etmek de caiz olmaz. Çünkü, sonuçta temiz olan su, temize (vücûda) dokunmuştur. Temiz vücûd ise, suyun temizliğini gidermez.

Ibn Münzir şöyle demiştir: "Ali, Ibn Ömer, Ebû Umâme, Atâ, Hasan, Mekhûl, Nehâi'den rivayet olunmuştur ki; bunlar başını meshetmeyi unutup sakalında yaşlık bulan kimsenin, sakalının yaşlığı ile başını meshetmesi kâfidir, demişlerdir." îbn Münzir devamla şöyle demiştir: "Bu, onların kullanılmış suyu temiz saydıklarına delalet eder." Ben de derim ki, bu görüş Mâliki ve Şâfi'î'den gelen rivayetlerden birisidir. Ibn Hazm, bu görüşü Süfyân-ı Sevrî, Ebû Sevr ve bütün Zahir ehli'ne nisbet etmiştir.


1.1.3. Temiz Bir Şeyin Karıştığı Su


Sabun, zâferan, un ve çoğu kez sudan ayrılması mümkün olan şeylerin karışması gibi. Bu su, mutlak olması devam ettiği müddetçe temiz hükmündedir. Eğer, mutlak su isimini taşımayacak kadar mutlak olmaktan çıkarsa, kendisi temiz olup başka bir şeyi temizleyemez. Ümmü Atiyye'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, kızı Zeynep vefat ettiği zaman yanımıza girerek şöyle buyurdu: 'Onu üç, beş, uygun görürseniz daha fazla su ve sidr'le yıkayın. Sonuncuyu kâfur veya kâfurdan biraz katarak yapın, bitirince bana haber verin.' Bitirince Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem'e haber verdik. İzarını bize verdi. 'Onu bu izara sarın' buyurdu." (Hadisi Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)Zaten Ölü, dirilerin yıkanması sahih olan şeyden başka birşeyle yıkanmaz. Ahmed, Nesâî ve Ibn Huzeyme'nin Ümmühânî'nin hadisinden rivayet ettiklerine göre: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hanımı meymûne ile beraber, içinde hamur kırıntıları olan bir çanaktan yıkandılar." Her İki hadisin ifadesine göre; suya temiz şeyler karışmıştır, ancak bu karışma, suyu mutlak olmaktan çıkaracak derecede olmamıştır.


1.1.4. Pislik Karışan Su


Bu su için iki durum vardır:

1- Necasetin, suyun tadını, rengini, kokusunu değiştirmesi. Bu durumda, bu suyla temizlik yapmak İcmâen caiz değildir. Bu görüş, Ibn Münzir ve İbn Mulakkan'dan naklolunmustur.

2- Suyun üç vasfından birisinin değişmemesi suretiyle, yine mutlak su olarak kalması. Bu su, az veya çok olsun, temiz ve temizleyici hükmündedir. "Ebû Hureyre hadîsi" buna delildir. Şöyle demiştir: "Bir arabî kalkarak Mescid'de işedi, insanlar onunla kavga etmeye kalktılar. Rasûlullah: "Ona bırakın, sidiği üzerine de bir kova dolusu su dökün: şüphesiz siz kolaylaştırıcı olarak gönderi İdiniz, zorlaştırıcı olarak değil," dedi. (Hadîsi Buharı, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, îbn Mâce rivayet etmiştir.) Ebû Saîd El-Hudrî'den rivayet edilen hadiste şöyle denmiştir: "Rasülüllah (sav)'e, 'Budaa kuyusundan abdest alabilir miyiz?' diye sorulduğunda, Rasûlullah (sav); "su temizdir, onu bir şey pislemez" buyurdu." (Hadisi Ahmed, Şafiî, Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hasen saymıştır, îmam Ahmed, "Budaa" hadisi için sahilidir demiştir. Yahya bin Mâin ve Ebû Muhammed bin Hazm da hadisi sahih saymışlardır. Ibn Ab-bas, Ebû Hureyre, Hasan-ı Basrî, Ibn Müseyyeb, İkrime İbn Ebî Leylâ, Sevrî, Dâvûd-u Zahirî, Nehâî, Mâlikî ve diğerleri de bu görüşe katılmışlardır. Gazâlî ise: "sular hakkında, Şafiî'nin mezhebinin, Maliki mezhebi gibi olmasını isterdim" demiştir.)

"Abdullah bin Ömer hadisine" gelince: Rasülüllah (sav) şöyle buyurdu: "Su, iki kaille olduğu zaman pislik taşımaz." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir.' Hadisin senet ve metninde çelişme vardır. Ibn Abdilberr "Temhîd" adlı kitabında şöyle demiştir: "Şafiî'nin "kulleteyn" hadisi ile ortaya koyduğu görüşü, nazarî açıdan zayıf bir görüş olup eser yönünden de sabit olmamıştır."


1.1.5. Artık Sular


Artık: içtikten sonra kapta kalan kısım demektir. Bir kaç gruptur: 1- insanın artığı: Müslüman, kafir, cünüp veya hayızlı olsun insan artığı temizdir. Allahu Teâlâ'nın "şüphesiz müşrikler pistir"(*) ayetine gelince; müşriklerin batıl itikatları sebebiyle, insan pisliği ve diğer pisliklerden korunmamaları bakımından manen pis sayılmaları kasdolunmuştur. Yoksa bizzat kendilerinin ve vücutlarının pis olduğu kasdolunmamıştır. Müşriklerin elçileri, müslümanlarla birbirlerine karışarak Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna geliyor ve mescidine giriyorlardı. Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem onların vücutlarının değdiği şeyi yıkamayı emretmemişti. Aişe (ra)dan rivayet edildiğine göre; şöyle demiştir: "Ben hâyz iken, su içer, su kabını Rasülüllah (sav)'e verirdim. Ağzımı koyduğum yere koyar, öyle içerdi." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

(*) "Ey iman edenler, müşrikler şüphesiz bir pisliktirler; öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar." (Tevbe, 28).

2- Eti yenen hayvanların artığı: Bu artık temizdir. Çünkü, salyası temiz etten oluştuğu için, etin hükmünü alır. Ebû Bekir bin Münzîr şöyle demiştir: "İlim ehli, eti yenenlerin artığını içmenin ve onunla abdest almanın caiz olduğunda icmâ etmişlerdir."

3- Katır, eşek, yırtıcı hayvan ve yırtıcı kuşların artığı: Bu artıklar temizdir. Câbir'in Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği hadise göre: "Eşeklerin artığı olan suyla abdest alabilir miyiz?" diye sorulunca, Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Evet, bütün yırtıcı hayvanların artığıyla abdest alabilirsiniz" buyurdu. (Hadisi, Şafiî, Dâre Kutnî ve Beyhakî rivayet etmiştir. Beyhakî, "hadisin senetleri birbirine eklendiğinde kuvvetlenir" demiştir.)îbn Ömer'den rivâyeten şöyle demiştir: "Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem geceleyin çıkmış oldukları bir yolculukla, havuzun başında oturmakta olan bir adamın yanından geçtiler. Ömer (r.a.) adama 'bu gece, havuzuna yırtıcı hayvan ağzını soktu mu?" diye sordu. Rasülüllah ise, adama 'ey havuz sahibi! Ona haber verme, bu adam zorlaştırıcıdır. Havuzda olanlar havuzda kalsın; kalanından içmek ve temizlenmek de bizim' dedi." (Hadisi Dâre Kutnî rivayet etmiştir.) Yahya bin Saîd'den rivâyeten: "Hazreti Ömer, içinde Amr ibn ül-As'm da bulunduğu bir kafileyle yola çıktı. Nihayet bir havuza vardılar. Amr; "Ey havuz sahibi! Havuzuna yırtıcı hayvan uğradı mı?" diye sorunca, Ömer de "Bize durumu haber verme. Şüphesiz bir yırtıcı hayvanlara gidiyoruz, onlar da bize geliyorlar" dedi." (Hadisi, Mâlik "Muvatta"mda rivayet cimiş-tir.)

4- Kedinin artığı: Kedinin artığı da temizdir. Ka'b kızı Kebşe'den rivayet edilen hadise göre: "Kebşe, Ebû Katâde'nin evinde gelin olarak bulunuyordu. Ebû Katâde Kebşe'nin yanma gidince, ona abdest suyu hazırladı. Tam bu esnada bir kedi gelerek sudan İçmeye başladı. Ebû Katâde, içsin diye kovayı ona uzattı. Kebşe şöyle dedi: Ebû Katâde, benim ona baktığımı görünce; 'ey kardeşimin kızı hayret mi ediyorsun?' dedi. 'Evet' dedim. Ebû Katâde; Rasûlullah, 'kedi pis değildir, o etrafınızda dolaşanlardan biridir" buyurmuştur' dedi." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir. Tirmizî, hadîsin hasen, sahih olduğunu söylemiş; Buhârî ve diğerleri de hadîsi sahihi cm işi erdir.)

5- Köpek ve domuzun artığı: Köpek ve domuzun artığı pis olup bunlardan kaçınmak gerekir. Köpeğin artığıyla ilgili olarak Buhârî ve Müslim'in Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet ettikleri hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden birinizin kabından köpek içerse, o, kabı yedi defa yıkasın." Ahmed ve Müslim'in rivayetinde

şu ifade vardır: "Sizden birinizin kabına köpek ağzını sokarsa, onun temizliği, birincisi toprakla olmak üzere yedi kere yıkamaktır. Domuzun artığına gelince: Kendisinin hem murdar, hem de pis olmasından dolayı pistir.
 
  • Dua et
Tepkiler: sam
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Necaset; müslümanın kaçınması vacib olan ve değdiği yeri yıkaması gereken pisliktir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ve elbiseni temizle."(4) "Allah çokça tevbe edenleri ve çokça temizlenenleri sever."(5) Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de "temizlik îmanın yarısıdır" buyurmuştur.

Bu husustaki meseleler şunlardır:


1.2.1. Necasetin Kısımları


1- Leş: Boğazı kesilmeden ölen hayvandır. Canlı hayvandan kesilen parça da leş hükmündedir. Ebu Vâkıd il-Leysî'den rivayet edilen hadiste Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Diri iken hayvandan koparılan parça leştir." (Hadîsi Ebû Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisi hasen sayarak, 'ilim ehli bununla amel etmektedir' demiştir.)

Leşten şunlar müstesnadır:

a- Balık ve çekirge ölüsü: Bunlar temizdir. îbn Ömer'in rivayet ettiği hadise göre; Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem "iki ölü ve iki kan bize helâl kılındı. Ölü balık ve çekirge, kan ise ciğer ve dalaktır" buyurdu. (Hadisi Ahmed, Şafiî, İbn Mâce, Beyhakî, Dâre Kutnî rivayet etmiştir. Hadis zayıftır. Ancak, İmam Ahmed, hadisi, Ebû Züraa ve Ebû Haicm'in de dediği üzere, Ibn Ömer'in sözü olarak sahihlemiştir. Bu gibi hadislerin Rasûlüllah'a nisbetleri hükmen sabit olmaktadır. Çünkü sahabînin 'bize helâl kılındı, bize haram kılındı1 gibi sözleri 'Rasûlullah bize emretti, bizi nehyetti' demeleri gibidir. Zaten, geçen hadislerde, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in deniz hakkında "suyu temiz, ölüsü helâldir" buyurduğu görülmüştü.)

b- Karınca, arı ve benzeri hayvanlar gibi, akar kanı olmayanlar da meyte (ölü) sayılmazlar. Bunlar temiz olup bir şeyin içine düşüp ölseler


(4) Müddessir: 4.

(5) Bakara: 222.


bile o şeyi pis yapmazlar. îbn ül-Münzîr şöyle demiştir: "Şafiî'den başka, yukarıda adı geçenlerin temiz olması konusunda ehli ilim arasında bir ihtilaf bilmiyorum." Şafiî mezhebinin meşhur görüşüne göre; bunlar pistir, ancak bunlar sıvı bir nesneye düştüklerinde, o nesneyi değiştirmedikleri müddetçe pis sayılmazlar,

c- Leşin kemikleri, boynuzları, tırnakları, kılları, tüyleri ve derisi: Bunların hepsi temizdir. Çünkü bunlarda asıl olan temizliktir. Pis olduklarına dair bir delil yoktur. Zührî, fil ve benzeri gibilerin ölü kemiği hakkında şöyle demiştir. "Selef âlimlerinden bu kemiklerle tarak yapanlara ve yağlanan insanlara ulaştım; böyle yapmakta bir beis görmüyorlardı." (Hadisi Buhârî rivayet etmiştir.) İbn Abbas'tan rivayeten; şöyle demiştir: "Meymüne'nin kölesine bir koyun sadaka olarak verildi. Koyun ölünce, Rasûlullah Meymûne'nin yanma giderek, 'bu koyunun derisini tabaklayıp ondan faydalansanız ya!" buyurdu. Ashab, 'o ölüdür' dediler. Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem, 'ölü hayvanın sadece yentnesi haram kılınmıştır' buyurdu." (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Ancak, Ibn Mâ'ce hadisi rivayet ederken "Meymûne'den" demiştir. Buharî ve Nesâî'nin rivayetinde "tabaklama" kelimesi yoktur. İbn Abbas'dan rivayet olunduğuna göre; şu ayeti okumuştur: "De ki: Bana vahyolunanlar içinde, yenen ve kimsenin yiyeceği arasında, dediğiniz gibi haram edilmiş bir şey bulmuyorum. Yalnız haram olarak şunlar vardır; ölü, akıtılan kan, yahut domuz eti..."(6) (İbn Abbas, 'bu ayette haram kılman ettir; deri, tulum, diş, kemik, saç, yün ise helâldir.' demiştir. îbn Münzîr ve Ibn Hatim de aynı rivayeti yapmıştır.) Ölünün maya kesesi ve sütü de bunun gibi temizdir. Ashab Irak beldesini fethedince, -mecûsîlerin kestikleri, leş olmasına rağmen- maya kesesiyle yapılan mecûsî peynirinden yediler. Selmân-i Farisi'nin Medâyin şehrinde Ömer (r.a.)'in vekili iken, kendisine mecûsilere ait peynir, yağ ve kürk hakkında sorulan soruya şu cevabı verdiği bilinmektedir: "Helâl, Allah'ın kitabında helâl kıldığıdır. Haram da Allah'ın kitabında haram kıldığıdır. Herhangi bir konu hakkında hüküm yoksa, o serbest demektir."

2- Kan: İster kesilen yerden akan kan olsun, ister hayız kanı olsun pis olma hükmünde aynıdır. Ancak, kanın azı affedilmiştir. îbn Cureyc, "akıcı kan" hakkındaki ayet-i kerimeyi tefsir ederken, "akıcı" kelimesini "damlayan" diye tefsir etmiştir. Damarlarda bulunun kanda bir beis yoktur. Bu görüşü İbn Münzîr tahric etmiştir. Ebû Miclez'den, kan hakkında-


(6) Enam: 145.


ki rivayette; koyunların kesilen yerlerinde kuruyan veya tencerenin üstünde biriken kandan sorulduğunda, "bunda bir beis yoktur" dedi; "sadece akan kan nehyedilmiştir." Bu görüşü Abd bin Humeyd ve Ebû Şeyh kaydetmiştir.

Âişe (ra)'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Biz, üzerinde kan izleri olan tenceredeki etten yiyorduk." Hasan; "her zaman müslümanlar yaraları ile beraber namaz kılmaya devam etmişlerdir" dedi. (Bunu Buhârî zikretmiştir.) Ömer (ra)'in, yarasından kan akarken namaz kıldığı sahihtir. Hafız "Fetih" kitabında, bu görüşü belirterek demiştir ki: Ebû Hureyre, bir-iki damla kanla namaz kılmakta bir beis görmezdi. Pire kanı ve çıbandan süzülen kana gelince. Yukarıda geçen rivayetlerden dolayı bunların affolduğu anlaşılmaktadır. Ebû Miclez'e, elbiseye ve bedene değen irinden soruldu; "bunda bir şey yoktur" dedi. Şüphesiz Allah-u Teâlâ, kanı zikretmiş, irini zikretmemiştir. lbn Teymiye "kusuntu ve irinden dolayı elbiseyi yıkamak gerekir" demiş; Ebu Miclez, "bunların pis olduğu hakkında bir delil yoktur" demiştir. Evlâ olan, kişinin imkan nisbetinde bundan sakınmasıdır.

3- Domuz eti: Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "De ki; bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği arasında, dediğiniz gibi haram edilmiş bir şey bulmuyorum. Yalnız haram olarak şunlar vardır: Ölmüş hayvan, akıtılan kan, yahut domuz eti..."(7) Bunların hepsi pistir ve insan tabiatına aykırıdır. Ayetteki zamir, haram olan üçüne de işaret etmektedir. Domuzun kıllarıyla dikiş yapmak, âlimlerin iki görüşünden zahir olan görüşe göre caizdir.

4, 5, 6- insanoğlunun kusmuğu, sidiği ve dışkısı: Bunların pis olduğu konusunda ittifak vardır. Ancak, kusmuğun azı affolunur. Yemek yemeyen küçük çocuğun sidiği hakkında kolaylık vardır ve onu temizlemek için su serpme kâfidir. Ümmü Ays hadisine göre; "O, beraberinde henüz yemek yemeyen süt çocuğuyla Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e geldi de, çocuğu, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in kucağına işedi. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, su isleyip işediği yere serpti ve onu yıkamadı" (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)

Ali (ra)'den rivayeten; demiştir ki; Rasûlullah şöyle buyurdu: "Erkek Çocuğun sidiği üzerine su serpilir, kız çocuğununki ise yıkanır." (Katâde, "bu hüküm, çocuk yemeye başlamadığı zamana aittir; eğer yemek yiyorsa, onun sidiği de yıkanır" demiştir. Hadisi Tirmizî, Ebu Dâvûd, ve ibn

(7)En'âm: 145.

Mâee rivayet etmiştir... Hafız, "Fetih" kitabında, "hadisin senedi sahihtir" demiştir.) Çocuk süt emmediği müddetçe, su serpmek kifayet eder; eğer gıda alacak yemek yerse, ihtilafsız olarak yıkamak gerekir; çocuğun sidiğinin değdiği yeri sadece ıslatmak hususundaki ruhsatın sebebi, insanlar ekseriya çocukları kucağına almaya düşkündür ve çocuğun sidiğinden kurtulamazlar. Her zaman yıkamak zor olacağı için bu kolaylık verilmiştir.

7- Vedi: sidikten sonra gelen kalın, beyaz bir sudur. Bu ihtilafsız olarak pistir. Aişe (ra) şöyle demiştir: "Vedi bevilden sonra gelir, gusül abdesti alınmaz." (Bu hükmü lbn Münzîr rivayet etmiştir.) lbn Abbas'dan meni, vedi ve mezi hakkında yapılan rivayete göre; ö şöyle demiştir: "Meniden dolayı gusül gerekir. Mezi ve vedide ise iyice yıkamak yeter." (Bu görüşü Esrem ve Beyhakî rivayet etmiştir. Beyhakî'nin lafzı şöyledir: "Vedi ve meziye gelince; İbn Abbas şöyle demiştir: 'zekerini yıka, namaz abdesti gibi abdest al'.")

8- Mezi: Cinsi münasebeti düşünürken veya oynaşırken çıkan, yapışkan, beyaz bir sudur. İnsan bunun çıktığının farkına varamaz. Mezi hem erkek hem de kadından gelir, ancak kadından gelmesi daha çoktur. Alimlerin ittifakı ile mezi necistir. Vücuda değerse, değdiği yeri yıkamak gerekir. Ancak elbiseye değerse, su serpmek yeterlidir. Çünkü çok kere bundan kaçınmak zordur. Bilhassa bekâr gençlerin elbisesine çokça isabet edebilir. Mezi çocuğun sidiğinden daha hafiftir.

Ali (ra)'den rivayeten; şöyle demiştir: "Benden çokça mezi geliyordu. Rasûlullah'ın kızı bende olduğu için, birisine Nebî (sallallâhu aleyhi ve sellem)e bu konuyu sormasını emrettim. Adam Rasûlüllah'a sorunca Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu: 'Zekerini yıka ve abdest al.'" (Hadisi Buhârî ve diğerleri rivayet etmiştir.)

Sehl bin Hanif den rivayeten; şöyle demiştir: "Benden çok fazla mezi geliyordu. Bunun için devamlı yıkanıyordum. Durumu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e arz ettim. Şöyle buyurdu: 'Bunun için abdest kâfidir.' '-Peki, ey Allah'ın Rasûlü; elbiseme değerse nasıl yaparım?" diye sorunca; 'bir avuç su alıp elbisenin isabet eden yerine serpersin' buyurdu." (Hadisi Ebû Dâvûd, lbn Mâce ve Tirmizî rivayet etmiş; Tirmizî hadisin, hasen-sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadisin ravileri arasında Muhammed bin îshak vardır. Bu zâtın, hadisle bazı hususları örtme adeti olduğundan, "an-fulân" şeklinde yaptığı rivayetler zayıftır. Ancak burada, "bana hadis rivayet etti" diyerek kesin bir ifade kullanmıştır. Hadîsi Esrem şu lâfızla rivayet etti: "Benden çokça mezi geliyor, güçlük çekiyordum. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e gelerek durumu anlattım. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Bir avuç su alarak mezinin üzerine serpmen sana yeterlidir.'"

9- Meni: Bazı âlimler meninin necis olduğunu söylemişlerdir. Doğru olan, meninin temiz olduğudur. Fakat, yaş olduğu zaman yıkanması, kuru olduğu zaman ovalanması müstehabdır.

Aişe (ra) şöyle demiştir: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in elbisesindeki meniyi, kuru olduğu zaman ovalar, yaş olduğu zaman yıkardım." (Hadisi Dâre Kutnî, Ebû Avâne ve Bezzâr rivayet etmiştir.)

İbn Abbas'dan rivayeten: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e, elbiseye değen meni hakkında soruldu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem 'meni, tükürük ve sümük mesabesindedir' buyurdu. 'Bir bez veya otla onu silmen sana yeterlidir.' (Hadisi Dâre Kutnî, Beyhakî ve Tahavî rivayet etmiştir. Hadisin merfu' veya mevkuf olduğunda ihtilaf edilmiştir.)

10- Eti yenmeyenlerin sidiği ve pisliği: İbn Mes'ud'un rivayet ettiği hadise göre bunlar necistir. îbn Mes'ud şöyle demiştir: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, büyük abdeste çıkarken bana üç taş getirmemi emretti. îki taş buldum; üçüncüyü aradım bulamadım. Bir tezek olarak Rasûlullah'a getirdim. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, iki taşı aldı, tezeği atarak 'bu pistir' buyurdu." (Hadisi Buhârî, îbn Mâce, ibn Huzeyme rivayet etmiş; îbn Huzeyme, "o pistir, eşek pisliğidir" rivayetini ilave etmiştir.) Bunlardan kaçınmak zor olduğu için azı affolunur.

Velid bin Müslim demiştir ki: Evzaî'ye "eti yenmeyenlerden katır, eşek, at gibi hayvanların sidikleri hakkında ne dersin?" dedim. Evzai şöyle cevap verdi. "Bu hayvanların sidikleri, savaşlarda ashabın elbisesine ve vücuduna bulaşıyordu da onlar elbiselerini ve vücutlarını yıkamıyorlardı."

Eti yenenlerin pisliği ve sidiğine gelince; Mâlik, Ahmed ve Şâfi'îden bir cemaat temiz olduğu görüşündedirler.

ibn Teymiye; "sahabeden hiç bir kimse bunların pis olduğunu söylememiştir. Pis olduğunu söylemek, sahabeden hiç birisinin söylemediği, yeni icad bir sözdür" demiştir.

Enes (ra) şöyle demiştir:

"Ukl ve 'Ureyne kabilesinden insanlar Medine'ye geldiler. Karın hastalığına yakalanmışlardı. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bunların dağdaki develerin yanma giderek süt ve sidiklerinden içmelerini emretti." (Hadisi Buhârî, Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Bu hadis, deve

sidiğinin temiz olduğunu gösterdiği gibi, yenen diğer hayvanların sidiği de buna kıyas olunur.

İbn Münzir şöyle demiştir: "Bir kimse bu hükmün sadece onlara mahsus olduğunu sanırsa doğruyu bulamamış olur. Çünkü mahsus olan şeyler delilsiz sabit olmaz." Yine İbn Münzir; "ilim ehlinin, koyun pisliklerini çarşılarda satmayı terkederken; önceden de, sonradan da deve sidiğini ilaçlarında çekinmeden kullanmaları, temiz olduğuna delalet eder" demiştir.

Şevkânî; "zahir olan, eti yenen her hayvanın gübre ve sidiğinin aslına bakarak ve 'aslının temiz olduğu' yolundan giderek temiz olmasıdır," demiştir. Necaset şer'î bir hüküm olup, aslın gerektirdiği hükümden (ve aslî beraatten) ayrılmayı lüzumlu kıldığı için, necaset iddiasında bulunanın, bunlara aykırı olan delili getirmeden, iddiası kabul olunmaz. Eti yenen hayvanların dışkılarının ve sidiklerinin pis olduğunu söyleyenlerin delillerini bulamamaktayız.

11- Diski yiyen hayvan: Dışkı yiyen hayvana binmek, etini yemek ve sütünü içmek nehyedilmiştir.

ibn Abbas'dan rivayeten: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, dışkı yiyen hayvanın sütünü İçmeyi nehyetti" demiştir. (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş; Tirmizî sahihlemiştir.) Bir rivayette; "dışkı yiyen hayvana binmek nehyedilmiştir" şeklindedir. (Bu hadisi Ebû Dâvud rivayet etmiştir.)

Ömer bin Şuayb babasından, o da dedesinden yaptığı rivayete göre, şöyle demiştir: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ehlî eşek etini, dışkı yiyen hayvana binmeyi ve etini yemeyi nehyetmiştir." (Hadisi Ahmed, Nesâî ve Ebû Dâvud rivayet etmiştir.)

Cellâle: Deve, sığır, koyun, tavuk, kaz ve diğer hayvanlardan dışkı yemek suretiyle kokusu değişenlere denir. Eğer bir müddet dışkıdan uzak tutularak, hapsolunup temiz şeyle beslenirse, eti temiz olmuş olup "cellâle" ismi ondan gider. Zaten, nehyin sebebi kokusunun değişmesiydi ki, o da gitmiştir.

12- İçkinin pis oluşu: Cumhur ulemaya göre içki necistir. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: "Şüphesiz içki, kumar, tapınmak için dikili taşlar, putlar şeytanın işinden birer pisliktir. "
(8) Bir kısım âlimler ise içkinin temiz olduğu görüşündedirler. Bunlar, ayette geçen "ricsün" kelimesini "manevî pislik" şeklinde anlamışlardır. Çünkü "ricsün" kelimesi, içki ve


( Bakara: 219.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Elbisenin ve Bedenin Temizliği

Elbiseye ve bedene kan gibi görünen bir necaset bulaştığı zaman, necaset gidinceye kadar yıkanmaları gerekir. Yıkadıktan sonra giderilmesi güç- bir iz kalırsa bu affolunur. Eğer sidik gibi görünmeyen bir necaset ise, bir defa yıkamak yeter. Ebu Bekir'in kızı Esma'dan yapılan rivayete göre: "Bir kadın Rasûlüllah'a gelerek şöyle dedi: 'Kimimizin elbisesine hayız kanı bulaşıyor, onu ne yapmalı?' Rasûlüllah 'suya daldırarak, sonra


(9) Tevbe:95.


suyla oğuşturup durulasın, sonra onunla namaz kılsın' buyurdu." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir). Eğer pislik kadının elbisesinin eteğine değerse onu yer temizler. Rivayet olunduğuna göre bir kadın Ümmü Seleme'ye "Elbisemin eteği uzun, onunla pislik olan yerlerde geziyorum" dedi. Ümmü Seleme kadına: "Rasûlüllah, 'daha sonra sürüldüğü yerler onu temizler' buyurdu," dedi. (Hadisi Ahmed ve Ebu Dâvûd rivayet etmiştir.)


■ 13.2. Yerin Temizliği


Yere pislik bulaştığı zaman, üzerine su dökmekle temiz olur. Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadise göre; o demiştir ki: "Bir bedevî Arap, mescidde işemeye oturdu. Herkes onu vazgeçirmek için bağrışmaya başlayınca, Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Onu bırakın, sidiği üzerine de bir kova su dökün. Şüphesiz siz kolaylaştırıcı olarak gönderi İdiniz, zorlaştırıcı olarak değil." (Hadisi, Buhârî, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir). Yine yer ve yerle irtibatlı olan bina ve ağaç gibi şeyler kurumakla temiz olur. Ebû Kılâbe: "Yerin temizliği kurumasıdır." Aişe (ra): "Yerin temizliği kurumasıdır." dedi. Bu hadisi İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir. Bütün bunlar sıvı necaset hakkında geçerlidir. Eğer necaset katı bir madde olursa, ancak onu gidermek veya değiştirmekle temiz olur.


133. Yağ ve Benzerlerinin Temizliği


Ibn Abbâs'ın Meymûne'den rivayet ettiğine göre: Rasûlüllah'a yağa düşen fareden sorulduğunda "Fareyi ve etrafındaki yağı atıp, kalanını yeyiniz." buyurdu. (Hadisi Buhârî rivayet etmiştir.) Hafız şöyle demiştir: İbn Abdilber, katı bir maddeye ölü düşüp, her tarafına sirayet etmediği anlaşılınca düşen meyte ile etrafının atılacağında ittifak olduğunu nakletmiştir. Sıvılara gelince, cumhur ulemaya göre, necasetin düşmesiyle hepsi pis olur. İçinde Zühri ve Evzaî'nin bulunduğu bir kısım ulema, bu görüşe muhalefet ederek "sıvıların hükmü, suyun hükmü gibidir." dediler.(*)


13.4. Leş Derisinin Temizliği


Leş derisi, dabaklanmakla hem içi, hem de dışı temiz olur, Ibn Ab-bas'ın hadîsine göre Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:


(*) Not: Sıvılar düşen necasetle değişmedikçe pis olmazlar. Değişmedikleri için de temizdirler. Bu İbn Abbas, İbn Mes'ud ve Buhârî'nin de görüşü olup doğrusu da budur.


"Deri dabaklandığında temiz olmuş olur." (Hadisî Buhârî, Müslim rivayet etmiştir.)


13.5. Ayna ve Benzerlerinin Temizliği


Ayna, bıçak, kılıç, tırnak, kemik, cam, kap ve kabartması olmayan düz cilalanmış her şey, necasetinin giderilmesiyle temiz olur. Ashâb, kılıçları kanlı olduğu halde kılıçlarını kuşanarak namaz kılarlardı. Kanlı olan kılıçlarını silerler, bunu temizlik için yeterli sayarlardı.



13.6. Ayakların Temizliği


Pis olan ayakkabı ve mestler necasetleri gidinceye kadar yere sürtmekle temiz olur. Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadise göre; Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Sizden biriniz ayakkabısıyla pisliğe basınca, onun temizleyicisi topraktır" buyurdu. (Hadisi Ebû Dâvûd, rivayet etmiştir.) Başka bir rivayette, "Mestlerle pisliğe basılırsa, onun temizleyicisi topraktır." buyurmuştur. Ebû Saîd'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Sizden biriniz mescide geldiği zaman, ayakkabılarını çevirip altlarına baksın. Eğer pislik görürse yere sürterek onu silsin. Sonra onlarla namaz kılsın" buyurmuştur. (Hadisi Ahmed, Ebu Dâvûd rivayet etmiştir.) Çünkü ayakkabıların pisliğe değmesi çoğu kere tekerrür eder. Sert bir şeyle silmek, taharetlenmede olduğu gibi ayakkabılarda da yeterlidir. Bilâkis ayakkabılarda daha evlâdır, Çünkü, büyük abdestten temizlenme günde bir kaç defa iken, ayakabının pisliğe değmesi ondan çoktur.


13.7. Bilinmesi Gereken Hususlar


1 - Çamaşır ipine pis olan elbise asılsa, sonra güneş veya rüzgâr vasıtasıyla ip kurumuş olsa, bundan sonra üzerine temiz bir elbise asılabilir.

2- Kişi, üzerine sıçrayan şeyin su mu, sidik mi olduğunu anlayamazsa, sorması gerekmez. Sorulan kimsenin de pis su olduğunu bilse bile cevap vermesi gerekmez. Bu sıçrayan şeyi yıkaması vacip değildir.

3- Kişinin elbisesinin eteğine gece yaş bir şey isabet else, ne olduğunu anlamasa, onu koklayarak ne olduğunu öğrenmesi gerekmez. "Rivayet olunduğuna göre, Hz. Ömer (r.a.), bir gün yoldan arkadaşıyla birlikte geçerken üzerine oluktan su döküldü. Bunun üzerine arkadaşı 'Ey oluk sahibi suyun pis mi yoksa temiz mi?' diye sordu. Ömer (r.a.) oluk sahibine 'Ey oluk sahibi bize haber verme' dedi ve geçip gitti."

4- Sokaktaki çamurlardan isabet edeni yıkamak gerekmez. Kümyel

Bin Zİyad, şöyle demiştir: "Ali (ra)'in yağmurda meydana gelen çamura batarak, mescide girip namaz kıldığını ve ayaklarını yıkamadığım gördüm."

5- Bir kimse namazı bitirdiği zaman, elbisesinde veya vücudunda pislik görse de kendisi onu bilmese veya ona bildirilip unutmuş olsa, veya unutmayıp o pisliği gidermekten aciz kalsa, namazı sahihtir, -iade etmesi gerekmez. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Hata yaptığınız yerlerde, size bir günah yoktur."(10) Sahabe ve tabiinden çoklarının fetvası bu yöndedir.

6- Bir kimse elbisesindeki pisliğin nerede olduğunu bilmese, elbisesinin tamamını yıkaması lazımdır. Çünkü hepsini yıkamadan elbisenin temiz olduğuna kanaat getirmek mümkün değildir. Bu "kendisiyle vacibi tamamlanan şey de vaciptir" kaidesine göredir.

7- Temiz elbiseler, pis elbiselere karışmış olsa, temizini araştırarak onunla bir namaz kılar. Bu kıbleyi aramak gibidir. Temiz elbiseler ister çok, ister az olsun durum aynıdır.


13.8. Helanın Edepleri


Hela için aşağıda özetlenen bir takım edepler vardır.

1- Korumak veya zayi olacağından korkmak dışında, içinde Allah'ın ismi bulunan birşeyi yanında bulundurmamak, Enes'den rivayet edilen hadis: "Rasûlüllah, parmağına 'Muhammed'ür-Rasûlüllah' yazan yüzüğünü takınır, helaya gireceği zaman yüzüğü çıkarırdı." (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir. Hafız, hadîsin illetli olduğunu, Ebû Dâvûd ise, münker olduğunu söylemiş, ancak birinci kısmı, yani "Muhammed"ür-Rasûr lüllah" yazılı yüzüğü takındığı kısmı sahihtir, demiştir.)

2- Ses duyulmasın veya etrafa kötü koku yayılmasın diye büyük ab-dest bozarken, insanlardan uzaklaşmak ve kapalı bir yer seçmek. Cabîr'den rivayet edilen hadîse göre o şöyle demiştir: "Rasûlüllah ile beraber bir sefere çıktık. Rasûlüllah kimsenin görmeyeceği kadar uzaklaşmadan büyük abdeste çıkmazdı." (Hadîsi Ibn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Ebû Davud'un rivayeti şöyledir: "Rasûlüllah büyük abdeste çıktığı zaman hiç kimsenin görmeyeceği yere giderdi." Yine Ebu Davud'un bir rivayeti, "Rasûlüllah, ayak yoluna gittiği zaman iyice uzaklaşırdı" şeklindedir.

3- Binalardaki tuvaletlere girerken "eûzü besmele"yi açıktan çekmek, ovada ise elbiseyi çıkarırken besmele çekmek. Enes'den rivayet edi-


(10) Ahzab:5.


len hadise göre o şöyle demiştir: "Rasûlüllah helaya girmek istediği zaman şöyle derdi:

"Allah'ın ismiyle, Ey Allahım, (erkek ve dişi)cinlerin şerrinden, bu ve başka pisliklerden sana sığınırım" (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)

4- îster zikir olsun, isler başka bir şey olsun, mutlak olarak hiç bir kelam konuşmamak, selâm almamak, müezzinin ezanına icabet etmemek. Ancak mecburi bir durum varsa o müstesnadır. Mesela; düşmesinden korkulan bir köre yol göstermek gibi. Eğer bu esnada aksırırsa içinden Allah'a hamd eder, lisanını oynatmaz. İbn Ömer'den rivayet edilen hadîse göre; "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, işemekteyken, yanından geçen bir adam selâm verdi, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem selâmım almadı." (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâ'ce rivayet etmişdir). Ebû Sa'îd'den rivayet edilen bir hadîs şöyledir: Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Avret yerleri açık, konuşarak iki kişi birlikte abdest bozmaya çıkmamalıdır. Çünkü Allah Teâlâ bu yüzden bunlara gazab eder." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd, Ibn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Hadîsin zahirinden konuşmanın haram olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu konudaki icmâ, haram yasağını mekruha çevirmiştir. '

5- Kıbleye saygı göstermek, Önünü ve arkasını kıbleye çevirmemek: Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Sizden biriniz helada oturunca önünü ve arkasını kıbleye çevirmesin." (Hadîsi Ahmed, ve Müslim rivayet etmiştir.) Buradaki nehiy, mekruh olduğunu göstermektedir. Çünkü İbn Ömer'den yapılan rivayette o şöyle demiştir: "Bir gün Hafsa'nın evinin çatısına çıkmıştım. Rasûlüllah'ı Şam'a dönerek ve arkası Kabe'ye gelmiş olduğu halde defi hacet yaparken gördüm." (Hadîsi Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Bu iki hadisi birleştirmek, arasını toplamak mümkün olup, açık yerde kıbleye dönmek haram, evlerde ise mubahtır, denir. Mervan, Esğari'den rivâyeten şöyle demiştir: "İbn Ömer'i, devesini kıble tarafa çökertip ona doğru bevlederken gördüm. 'Ya Ebâ Abdurrahman, bundan nehy olunmadınız mı?' dedim. 'Evet,' dedi. 'Ancak bu yasak açık yerde olan nehiydir. Eğer seninle kıble arasında seni örtecek bir şey varsa, o zaman beis yoktur." (Hadisi Ebû Dâvûd, Ibn Huzeyme ve Hakim rivayet etmiştir. "Fetih" kitabında geçtiği üzere hadisin isnadı hasendir.)

6- Necasetin isabet etmesinden sakınmak için alçak ve yumuşak bir yer seçmek. Ebû Musa'dan rivayet edilen hadis şöyledir: Rasûlüllah duvarın yanında boş bir yere gelerek bevlettikten sonra, şöyle buyurdu: "Sizden biriniz işeyeceği zaman uygun bir yer arasın." (Hadîsi Ebû Dâvûd ve Ahmed rivayet etmiştir. Hadîste her ne kadar bilinmeyen kimseler varsa da manâsı doğrudur.)

7- Böceklere ve diğer haşarata zarar vermemek için yuvalara işemekten sakınmak: Katade'nin Abdullah bin Sercis'den rivayet ettiği hadîse göre demiştir ki; "Rasûlüllah hayvan yuvalarına işemekten nehyetti." Katâde'ye "niçin yuvalara işemek hoş görülmüyor", diye sorulunca şöyle cevap verdi: "Çünkü yuvalar cinlerin barınaklarıdır." (Hadîsi Ahmed, Nesâî, Ebû Dâvûd, Hâkim ve Beyhakî rivayet etmişlerdir. Ibn Huzeyme ve İbn Seken ise hadîsi sahihlemişlerdir.)

8- Bevlederken insanların gölgelik yerlerinden, yollarından ve sohbet yaptıkları yerlerden sakınmak. Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadîste, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, "iki lânetlik işten sakının". Ashab; "İki lanetlik iş nedir, ya Rasûlallah?" diye sorunca Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "İnsanların yollarında ve gölgeliklerinde tuvalete çıkmaktır", buyurdu. (Hadîsi Ahmed, Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

9- Temizlik yapacağı havuza, durgun veya akar suya bevletmemek: Abdullah bin Muğaffel'den rivayet edilen hadîse göre; Nebî (aleyhisselam) şöyle buyurdu: "Sizden biriniz temizlik yapacağı durgun suya bevledip, sonra ondan abdest almasın. Çünkü vesvesenin çoğu bundan gelir." (Hadîsi, Buhârî, Müslim, Nesâî, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiştir. Fakat "sonra abdest alacağı suya" sözü yalnız Ahmed ve Ebu Davud'da mevcuttur.) Cabîr'den rivâyeten "Rasûlüllah durgun suya işemeyi nehy etmiştir." (Hadîsi Ahmed, Nesâî ve îbn Mâ'ce rivayet etmiştir). Yine Cabîr'den rivâyeten; "Rasûlüllah akan suya işemeyi nehy etmiştir." "Mecma'uz-Zevâid"de şöyle denmiştir: "Hadîsi Taberânî rivayet etmiş, ravilerinin sikadan olduğunu söylemiştir. Eğer yıkanılan yer boru gibi şeylerle boşaltılıyorsa, o zaman işemek mekruh değildir."

10- Ayakta işememek. Çünkü ayakta bevletmek olgunluğa ve güzel adetlere- ters düşer. Bu durumda bevl üzerine sıçrayabilir. Eğer sidiğin sıçramayacağından emin olursa ayakta işemek caiz olur. Aîşe (ra) şöyle demiştir. "Her kim Rasûlüllah’ın ayakta bevlettiğini size söylerse, onu tasdik etmeyin. Rasûlüllah oturmanın dışında başka türlü bevletmezdi." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Tirmizî, ve Nesâî rivayet etmiştir. Tirmizî ise, bu

konuda en güzel ve en sağlam delil budur, demiştir.) Aîşe'nin (ra) sözü kendi bildiğine göre olup, Huzeyfe'nin rivayetine ters değildir. Huzeyfe'nin rivayeti; "Rasûlüllah bir kavmin çöplüğüne gelerek, orada ayakta bevletti. Ben kenara çekildim. Bana su getir, dedi. Yaklaştım, hatta arkasında durdum. Abdest alıp hufları üzerine mesheyledi." şeklindedir. (Hadîsi; Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâ'ce) rivayet etmiştir. Nevevî, "oturarak işemek bana daha hoş geliyorsa da ayakta işemek mubahtır. Her türlüsü de Rasûlüllah'dan sabit olmuştur." demiştir.

11- Ön ve arkada bulunan pisliğin, taş veya benzeri sert, temiz, ve necaset silmeye uygun haram olmayan şeyle veya sadece suyla veya her ikisiyle birlikte giderilmesi gerekir. Aîşe (ra)'den rivayet edilen hadîste Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem: "Sizden biriniz helaya çıktığında üç taşta taharetlensin. Bu ona yeterlidir." dedi. (Hadîsi Ahmed, Nesâî, Dârekutnî rivayet etmiştir.) Enes'den yapılan rivayette o demiştir ki; "Rasûlüllah tuvalete girer, ben ve benim gibi bir çocuk bir ibrikle veya bir su kabıyla ona su taşırdık. Rasûlüllah da bu suyla tahareti en irdi." (Hadîsi Buhârî, Müslim, rivayet etmiştir.)

Ibn Abbâs'dan rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem iki kabrin yanından geçerken, şöyle buyurdu: "Bunlar muhakkak azab görüyorlar; ancak büyük bir şey için azab görüyor değiller. Biri sidikten sakınmazdı, diğeri de söz taşırdı." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce rivayet etmiştir.) Enes'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Sidikten sakının, şüphesiz kabir azabının çoğu sidiktendir." buyurdu.

12- Sağ elin pisliklere değmesinden sakınmak için, sağ elle taharetlenmemek; Abdurrahman bin Zeyd'den rivayet edilen hadiste şöyle denmiştir: "Selman'a dendi ki: 'Nebîniz size herşeyi öğretti. Necasetin durumunu da öğretti mi?' Selman 'evet', dedi. 'Büyük veya küçük abdeste çıkarken kıbleye dönmekten, sağ el ile taharet almaktan, üç taştan daha az ile taharetlenmekten, pis olan bir şeyle veya kemikle taharet almaktan bizi nehyetti.' (Hadîsi, Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiştir.) Hafsa (ra)"dan rivâyeten; o demiştir ki: "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem yemesini, içmesini, giymesini ve alıp vermesini sağ eliyle, başka şeyleri de sol eliyle yapardı." (Hadîsi Ahmed, Ebû Davûd, Ibn Mâ'ce, Ibn Hibbân, Hâkim ve Beyhâkî rivayet etmiştir.)

13- Taharetten sonra elini toprağa sürtmeli veya ele değer kötü kokuyu gidermek için sabun veya benzeri şeyle yıkamalıdır. Ebû Hureyre'den rivayet edilen hadis şöyledir; "Rasûlüllah helaya girdiği zaman bakırdan veya deri kabdan yapılmış kovayla ona su getirirdim. Onunla taharetlenir, sonra da elini toprağa sürerdi." (Hadîsi Ebû Dâvûd, Nesâî, Beyhâkî ve İbn Mâ'ce rivayet etmişdir.)

14- İşedikten sonra avret mahallini ve donu, vesveseyi def için suyla ıslatmak. Şöyle ki; bir yaşlık bulursa, "benim serptiğim suyun yaşlılığıdır" diyebilsin. Hakem bin Süfyan'ın rivayet ettiği veya Süfyan bin Ha-kem'in rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah işediği zaman, abdest alır ve üstüne su serperdi." Bir rivayette; "Rasûlüllah'ın, işedikten sonra avret mahalline su serptiğini gördüm." şeklindedir. îbn Ömer de donu ıslanıncaya kadar avret mahalline su serperdi.

15- Tuvalete sol ayakla girip, sağ ayakla çıkmalı, çıktıktan sonra "Allahım affını dilerim" demelidir. Aîşe (ra)'den rivâyeten; "Rasûlüllah heladan çıktığı zaman (Gufrâneke) 'Affını dilerim' derdi." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî rivayet etmiştir.) Ebû Hâtim'in dediği gibi, bu konuda en sahih hadis, Aîşe (ra)'nın rivayet ettiği hadîstir. Zayıf yollardan rivayet edilen bir başka hadîse göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle derdi.

"Benden eziyeti giderip, bana afiyet veren Allah'a hamd olsun ve Gıdaların lezzetini bana tattıran, kuvvetini bende bırakan ve ezasını benden gideren Allah'a hamd olsun."


1.3.9. Yaratılış Sünnetleri


Allah'u Teâlâ, nebileri için bir takım sünnetler seçerek o sünnetleri yapmak suretiyle, nebîlerine uymamızı emretmiştir. Bu sünnetleri yapanların diğerlerinden ayrılması İçin, bunları parola gibi tanınmaya vesile kılmıştır. İşte bu özelliklere "Fıtratın Sünnetleri" denir. Şimdi sırasıyla bunları açıklayacağız.

1- Hitan (Sünnet Olmak): Pisliğin birikmemesi, sidikten tam temizlenmenin mümkün olması ve cinsel birleşme lezzetinin tam olması için, erkeklik organının başını örten, deriyi kesmektir. Bu durum erkeklere göredir. Kadınlara gelince, sahih bir haber olmamakla birlikte, eski bir adetten kalan, kadınlık organının üst kısmından biraz almak iyi görülmüştür.

Ebû Hureyre'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Halilürrahman İbrahim sallallâhu aleyhi ve sellem 80 yaşma erdikten sonra sünnet olmuş ve bu işi keserle ifa etmiştir." (Hadîsi Buhârî rivayet etmiştir.) Cumhur ulemaya göre sünnet olmak vaciptir. Şafiîler sünnetin yedinci günü yapılmasını müstehap görürler. Şevkanî, Sünnet hakkında bir vakit ve belirli bir haber gelmediği gibi, vücûbunu ifade eden bir haber de yoktur" demiştir.

2- Edep yerlerini traş etmek ve koltuk altı kıllarını almak: Bu ikisi de sünnettir. Bunları yaparken traş etmek, kısaltmak ve yolmak yeterlidir.

3- Tırnakları ve bıyıkları kısaltmak veya bıyıklan kazımak: Her ikisi hakkında da sahih hadîsler vardır, lbn Ömer'den rivayet edilen hadîste Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Müşriklere muhalefet ediniz, sakalı bırakınız ve bıyıklan kazıyınız." (Hadisi Buhârî, Müslim rivayet etmiştir.) Ebû Hureyre'nin hadisinde ise Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Beş şey fıtrattandır. Elek traşı, sünnet olmak, bıyıklan kısaltmak, kolluk allı tüylerini yolmak, tırnakları kesmek" (Hadîsi, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, ve lbn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Bıyıkları kazımak veya kısaltmak ifadelerinde herhangi birisi tayin edilmemiştir. Hangisini yaparsan sünnete uyma gerçekleşmiş olur. Maksat, bıyıkların fazla uzayarak yiyecek ve içeceklere dokunmaması, bir de bıyıklarda kirin birikmem esidir. Zeyd bin Erkam'dan rivayeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bıyıklardan kısaltmayanlar bizden değildir." (Hadîsi Ahmet ve Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî hadîsi sahihlemiştir.) Etek traşı, koltuk altı kıllarını almak, tırnakları ve bıyıkları kısaltmak veya kazımanın temizliğin tamamlanması ve insanın rahatlaması için haftada bir yapılması müstehaptır. Çünkü vücutta bazı kılların kalması insana sıkıntı ve darlık verir. Bununla beraber kırk güne kadar bunları tehir etmeye ruhsat verilmiştir. Ancak kırk günden sonra mazur sayılmaz. Enes'den yapılan rivayet şöyledir: "Rasûlüllah bize bıyıkları ve tırnakları kısaltmak, koltuk altı tüylerini almak ve etek traşı olmak hususunda kırk geceyi geçmemek üzere zaman tayin etmiştir."

4- Kişide olgunluk görüntüsü meydana gelsin diye, sakalı traş etmeyip çoğalıncaya kadar salmaktır. Sakalı çeneye yakın olacak şekilde traş etmeyip, aşırı bir şekilde de uzatmamalı, herşeyde en güzel olan orta yolu takib etmelidir. Sakal olgunluğun bütünleyicisi ve adam olmanın alâmetlerindendir. lbn Ömer'den rivayet edilen hadiste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Müşriklere muhalefet ediniz, sakalınızı bırakınız, bıyıklarınızı kazıyınız." (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivâyet etmiştir.) Buhârî de şu da vardır: "lbn Ömer hac veya umre yaptığı zaman sakalının bir tutamdan fazlasını alırdı."

5- Saçlar bırakıldığında yıkamak ve taramak suretiyle bakımını yapmak. Ebû Hureyre'den rivayet edilen hadîste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kimin saçı varsa onların bakımını yapsın" (Hadîsi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Atâ bin Yesâr'dan rivâyeten, demiştir ki; "Bir kimse saçları ve sakalları dağınık olarak Rasûlüllah'ın yanma geldi. Rasûlüllah ona, saç ve sakalını düzeltmesi için işaret edince, adam saçlarını düzelterek geri geldi. Rasûlüllah; "Senin bu şeklin, başının şeytan başı gibi dağınık olmasından daha hayırlı değil mi?" (Hadîsi Mâlik rivayet etmiştir.) Ebû Katâde'den rivayet edilen hadîse göre, Ebû Katâde'nin omuzlarına kadar inen saçları vardı. Rasûlüllah'a saçları hakkında sorunca, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem de ona, saçlarını düzeltmesini ve her gün taramasını emretti. (Hadîsi Nesâî rivayet etmiştir.) Bu hadîsi Mâlik Muvatta'da şu lafızla rivayet etmiştir: "Rasûlüllah'a "benim omuzlanma kadar inen saçlarım var, onları tarayayım mı?' dedim. 'Evet, onların bakımını iyi yap' dedi." Rasûlüllah'ın "saçlarınıza bakınız" hadîsinden dolayı, Ebû Katade çok kerre günde iki defa saçlarını yağlardı. Başı traş etmek mubahtır, bunun gibi saçlara bakacak kimsenin saç bırakması da mubahtır, lbn Ömer'den rivayet edilen hadîse göre Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Saçlarınızın ya tamamını traş ediniz, ya tamamını bırakınız." (Hadîsi Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî rivayet etmiştir.) Saçların bir kısmını traş edip, bir kısmını bırakmak tenzihen mekruhtur. Nâfi'in lbn Ömer'den rivayet ettiği hadîse göre; lbn Ömer demiştir ki; "Rasûlüllah kuza yapmaktan nehyetmiştir." Nafi, "kuza nedir?" diye sorduğunda, "başın bir kısmını traş edip, bir kısmım bırakmaktır." demiştir (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet ermiştir.) Bu konuda lbn Ömer'in daha önce geçen hadîsi de delildir.

6- Sakalda ve saçta aklaşmış kılları bırakmak. Bu hususta kadında, erkek de aynıdır. Amr bin Şuayb'ın babasından, onun da dedesinden rivayet ettiği hadîse göre, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Beyaz kılları yolmayınız, çünkü onlar müslümanın nurudur, herhangi bir müslüman islâm üzere saçlarını ağartırsa, ağarttığı her saç için Allah ona iyilik yazar, bir derece yükseltir ve ondan bir hata siler." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Enes'den rivâyeten, şöyle demiştir: "Bir kişinin başında ve sakalındaki beyaz kılları yolmasını hoş görmedik." (Hadîsi Müslim rivayet etmiştir.)

7- Beyaz kıllan kına, kırmızı, san veya başka renklerle boyamak mubahtır. Ebû Hureyre (ra)'den rivayet edilen hadise göre; Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "Yahudi ve Hıristiyanlar saçlarını boyamazlar, siz onlara muhalefet ederek boyayınız." buyurmuştur. (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Ebû Zer'den rivayet edilen hadiste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "Beyaz kılları değiştireceğiniz, en güzel şey kına ve kahverengi boyadır." buyurmuştur. (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.) Kına kullanmanın mekruh olduğunu ifade eden rivayetler de vardır. Bundan da yaş, örf ve adetin değişmelerine göre değişik hükümler konulduğu anlaşılmaktadır. Bazı sahabeden rivayet olunduğuna göre kınayı terk etmek daha efdal, bazısından rivayet olunduğuna göre kına kullanmak daha efdaldir. Bazıları sarıyla boyanırken, bazıları kınayla, kahverengiye çalan renkle bazıları da zâferan ile ve bir grup da siyah ile boyanmaktaydı. Hafız'ın "Feüh" kitabında Îbn Şihabi'z Zührî'den rivayet ettiğine göre bu zât şöyle demiştir: "Yüz derisi canlı ve sert olduğu zaman saçları siyaha boyar, yüz ve dişler solduğunda artık kınayı ter-kederdik." (Câbir'den rivayet edilen hadiste o şöyle demiştir: "Ebû Bekir'in babası Ebû Kuhafe fetih günü Rasûlüllah’ın yanma getirildiğinde başı bembeyazdı, Rasûlüllah "Bunu hanımlarından birisine götürün, saçlarını birşeyle değiştirsin. Yalnız siyahtan sakının." buyurdu. (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve îbn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Bu olay Özel bir durumdur. Umuma şâmil olamaz. Kaldı ki, Ebû Kuhafe gibi saçları bembayaz olmuş bir kimsenin siyaha boyanması hoş karşılanmazdı. Çünkü o yaştaki bir kimseye böyle yapması uygun düşmez. Bu yüzden Ebû Kuhefe'nin saçlarını siyaha boyaması nehyedilmiştir.

8- Koku sürünmek. Nefse hoş gelen, göğse ferahlık veren, ruhu dinlendiren, vücuda dinçlik ve kuvvet veren misk ve diğer kokular sürmek. Enes'den rivayet edilen hadiste, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bana dünyadan kadın ve güzel koku sevdirildi, gözümün nuru ise namazdır." (Hadîsi, Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.) Ebû Hureyre'den rivayet edilen hadîste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Kime güzel koku verilirse onu reddetmesin. Çünkü taşınacak en hafif yük, güzel kokudur." demiştir. (Hadîsi, Müslim, Nesâî ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Ebu Said'den rivayeten, Rasûlüllah misk hakkında; "O kokuların en güzelidir" buyurdu. (Hadîsi Müslim, Ebu Davud Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir.) Nafıî'den rivayeten, demiştir ki, 'îbn Ömer, başka bir şeyle karıştırılmış kâfurla koku sürer, "Rasûlüllah böylece koku sürünürdü" derdi.' (Hadîsi Müslim ve Nesâî rivayet etmiştir.)
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Abdestin yüz, el, baş ve ayaklarla ilgili, su ile yapılan temizlik olduğu bilinmektedir. Abdest konuları şunlardır:


1.4.1. Abdestin meşru oluşunun delili



Abdestin farz oluşu üç delille sabittir: Birinci delil: Kur'an-ı Kerim'dir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler namaza kalktığınız zaman yüzünüzü, ellerinizi, dirseklere kadar yıkayın. Başınızı meshedin ve ayaklarınızı topuklara kadar yıkayın."(11) Abdestin farz oluşuna İkinci delil; Sünnettir. Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Abdestsiz birinin, abdest alıncaya kadar, Allah namazını kabul etmez." buyurmuştur. (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî rivayet etmiştir.) Üçüncü delil, İcmâ'dır. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem zamanından günümüze kadar bütün müslümanlar, abdestin farz olduğuna icmâ etmiştir. Bu icmâ, dinin bilinen zaruri hükümlerinden olmuştur.


1.4.2. Abdestin fazileti


Abdestin fazileti hakkındaki hadisler çoktur. Bunlardan bir kaçma işaretle yetineceğiz.

a) Abdullah bin Sunâbcî'den rivayeten; Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kul abdest alıp, ağzına su verdiği zaman ağzındaki günâhları çıkar. Burnuna su çektiği zaman burnundaki günâhları çıkar. Ellerini yıkadığı zaman ellerindeki tırnaklarının uçlarına kadar olan günahları dökülür. Başını mesh edince kulaklarına kadar olanı, başındaki günahları dökülür. Ayaklarını yıkayınca, ayaklarına kadar olan, ayaklarının günâhları dökülür. Sonra câmîye yürümesi ve namazı ona fazladan kalır." (Hadîsi İmam Mâlik, Nesâî, îbn Mâ'ce ve Hâkim rivayet etmiştir.)

b) Enes (ra)'dan rivayeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Kişideki bîr iyi huy sebebiyle Allah (c.c), bütün amellerini düzeltir. Kişinin namaz için temizlenmesi sebebiyle, Allah (c.c.)günâhlarını örter. Namazı onun için fazlalık olur." (Hadisi, Ebû Ya'la, Bezzâr ve Taberânî, "Evsad" kitabında rivayet etmiştir.)


(11) Maide:6


c) Ebu Hureyre (ra)'dan rivâyeten, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu: "Sizlere günâhları silen ve dereceleri yükselten bir şeyi göstereyim mi?" Dinleyenler "evet ya Rasûlallah" dediler' Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Zorluklara rağmen abdesti tam almak, uzak yerlerden câmîye gelmek, namaz kıldıktan sonra diğer namazı beklemek. İşte nöbet tutmak budur. İşte nöbet tutmak budur. İşte nöbet tutmak budur." buyurdu. (Hadîsi imam Mâlik, Müslim, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir.)

d) Yine Ebû Hureyre'den rivâyeten, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, mezarlığa gelerek "Ey mü'minlerin yurdu. Selâm üzerinize olsun. Biz de yakın zamanda inşaallah size kavuşacağız. Kardeşlerimi görmeyi isliyorum" buyurdu. Ashâb, "Ya Rasûlallah biz kardeşlerin değil miyiz?" diye sordular. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "Siz benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz ise, henüz gelmemiş olanlardır." buyurdu. Ashâb; "Henüz gelmemiş olan ümmetini nasıl tanırsın?" diye sordu. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "Bir kimsenin tamamıyla aynı renkte olan atları arasında alnı ve üç ayağı ak bir an bulunsa onu tanımaz mı?" diye sordu. Ashâb: "Evet" dedi. "Öyleyse kardeşlerimiz yüzleri el ve ayakları abdest nuruyla parlak olarak gelecekler, ben de bunlardan önce gidip, havuz başında onları bekleyeceğim. Dikkat ediniz bazı adamlar havuzumun başından devenin kovulduğu gibi kovulacaktır. Ben onlara sesleneceğim: 'Haydi geliniz.' Bana denecek ki, 'Senden sonra onlar yollarını değiştirdiler.' Bende, 'kahrolsunlar, kahrolsunlar', diyeceğim." (Hadîsi Müslim rivayet etmiştir.)


1.43. Abdestin Farzları


Abdest için bir takım farzlar ve rükûnlar vardır ki, bunlardan bir tanesi yapılmayınca şer'an abdest sayılmaz, işte açıklaması.

1- Niyet: Niyetin gerçeği, Allah'ın rızasını elde etmek ve emrine uymak için iradeyi yapılan işe yöneltmektir. Niyet sırf kalbe ait olup lisanın niyetle hiç bir payı yoktur. Niyeti sözle ifade etmek meşru olmamıştır. Niyetin farz oluşunun delili, Ömer (r.a.)'m Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği hadîstir. "Âmeller ancak niyetlerle ölçülür. Kişi için ancak niyet ettiği şey vardır." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

2- Yüzü bir defa yıkamak: Yani yüze su dökmektir. Yüzün sının uzunluk olarak alnın üstünden çene altına kadardır. Genişlik olarak iki kulak yumuşakları arasındaki mesafedir.

3- Elleri dirseklere kadar yıkamak: Dirsek, pazu ile kol arasındaki yerdir. Dirsekler de yıkamaya dahildir. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in takib ettiği yol budur. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in dirsekleri yıkamayı terkettiğine dair hiç bir haber bize gelmemiştir.

4- Başın meshedilmesi: Meshin manası eli başa değdirmektir... Bu da meshedenin ıslak elini mesh edilen yere değdirerek, hareket ettirmesinden başka bir şekilde gerçekleşemez. EH veya parmakları sadece başa veya başka yere koymaya mesh adı verilemez. Sonra "Başınızı mesh edin", âyetinin zahiri de başın tamamını mesh etmeyi gerektirmez. Bilakis bundan başın bir kısmını mesh etmenin yeterli olduğu anlaşılır.

Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'den bu konuda üç rivayet gelmekledir:

a) Başın tümünü mesh etmek. Abdullah bin Zeyd'den rivayet edilen hadîse göre Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, "Elleriyle başını mesnetti ve iki elini Öne ve arkaya doğru çekti. Başının önünden başlayarak elini arkaya kadar sürdü, sonra geri döndürerek başlamış olduğu yere götürdü. (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)

b) Sadece sarık üzerine mesh etmek. Amr bin Ümeyye'den rivayet edildiğine göre; o "Rasûlüllah'ı sarık ve mestleri üzerine mesh ederken gördüm" demiştir. (Hadîsi Ahmed, Buhârî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Bilâl'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "mestler ve başörtü üzerine mesh edin" buyurmuştur. Ömer (r.a.) "sarığa mesh etmekle meshin geçerli olduğunu kabul etmeyeni Allah temizlemesin" buyurmuştur. Bu konuda Buhârî, Müslim ve diğer imamların rivayet ettiği pek çok hadîs vardır. Bir çok ilim ehli bunlarla amel etmiştir.

c) Sarık ve alın üzerine mesh etmek: Muğîre bin Şu'be (r.a.) dan rivayete göre; o "Rasûlüllah alın, sarık ve mestler üzerine mesh etti" demiştir.

Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'den öğrenilen budur. Başın bir kısmını meshetmek ayetin zahirinden anlaşılsa bile Rasûlüllah sallalahu aleyhi ve sellem'den görülmemiştir. Ayrıca saç örgüsü gibi baş hizasından sarkan saçları mesh etmek yeterli değildir.

5- Ayakları topuklarla beraber yıkamak: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in fiilî ve kavlî sünnetinden mütevatir olarak sabit olan budur. İbn Ömer (r.a.) anlatıyor. "Rasûlüllah bir seferde bizden geri kaldı, bize yetiştiğinde ikindi vakti geçiyordu. Biz de abdest alıp ayaklarımızı mesh etmeye başlamıştık. Rasûlüllah yüksek sesle "Topuklardan dolayı ateşe girenlerin vay haline" diye iki veya üç defa bize seslendi." (Hadîsi

Buhâri ve Müslim rivayet etmiştir.) Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in ashabı, topukların yıkanması hususunda icma etmiştir. Abdestin saydığımız farzları hakkında şu âyeti kerime vardır: "Ey iman edenler, namaza kattığınız zaman yüzünüzü ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayınız. Basınızı meshedin ve ayaklarınızı da topuklara kadar (yıkayın -veya mesnedin-)" (12)

6- Abdestin farzlarını sırayla yapmak (Tertip): Çünkü Allah Teâlâ abdest ayetinde yüz ve elleri yıkamak farz olduğu halde aralarını diğer bir farz olan başı meshetmekle ayırmıştır. Arap edebiyatında bu gibi ayırma ancak bir fayda için yapılır. Buradaki fayda ise, tertibin ehemmiyetidir. Ayetteki bu sıra, tertibin farz olmasını gerektirmektedir. Ayrıca Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in "Allah'ın başladığı ile başlayın" sahih hadîsi gencidir. Tatbikî sünnet, farzların sırayla yapıldığını göstermektedir. Rasûlüllah'ın abdesti tertipli aldığı naklolunmuştur. Abdest ibadettir, ibadetlerde aslolan ise, ittiba etmektir. Hiç kimsenin, özellikle devamlı yaptığı belli olduktan sonra Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in aldığı abdeste muhalefet hakkı yoktur.


■ 1.4.4. Abdestin Sünnetleri


Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'den söz veya fiil olarak sabit olup mecburiyet getirmiyen ve terkedeni yadırganmıyan demektir.

Abdestin sünnetleri şunlardır:

1. Abdeste başlarken besmele çekmek: Besmele hakkında zayıf hadisler gelmiştir. Ancak bunların toplamı, abdestte besmele çekmenin temel olduğuna dair kuvvetli bir kanaat vermektedir. Aslında besmele çekmek güzel bir iştir. Kısaca abdestte besmele çekmek meşrudur.

2. Misvak kullanmak: Misvak kendisiyle misvaklanılan ağaç ve misvak tutunma anlamında kullanılır. Ud ağacı ve benzeri sert bir şeyle dişleri ovmaktır. Her ne kadar fırça ve benzeri şeylerle ağzı ve dişleri temizlemekle sünnet yerine gelse de, misvak diş etlerini sertleştirmek ve sidiği kolaylaştırmak gibi özelliklere sahiptir. Ebu Hureyre'den rivâyeten: Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ümmetim üzerine zor olmasaydı, her abdestte misvak tutunmayı emrederdim." buyurmuştur. (Hadîsi Mâlik, Şafiî, Beyhâkî, ve Hâkim rivayet etmiştir.) Aişe (r.a.)'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Misvak ağzı temizle-


(12) Maide:6


mek, Rabbin rızasını kazanmak içindir." buyurmuştur. (Hadîsi Ahmed, Nesâî ve Tirmizî rivayet etmiştir.) Misvak bütün vakitlerde müstehap olmakla beraber bilhassa beş yerde daha çok müstehaptır.

a) Abdest esnasında,

b) Namaz aralarında,

c) Kur'an okunacağı zaman,

d) Uykudan uyanınca,

e) Ağızin kokusu değiştiği zaman.

Oruçlunun gündüzün evvelinde veya sonunda misvak kullanması uygundur. Amr bin Rebîa (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; o "Rasûlullah'ı oruçlu olduğu halde, misvak kullanırken sayılamayacak kadar çok gördüm" demiştir. (Hadîsi Ahmed, Ebu Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiştir). Misvak kullanıldığında sünnet olan temizlik gayesiyle önce onu yıkamaktır. Aişe (r.a.)'den rivayet edilen hadise göre; o "Rasûlüllah misvak kullanacağı zaman yıkamam için bana verir. Ben de ilk defa misvağı kullanır, sonra yıkayarak Rasûlüllah'a verirdim." demiştir. (Hadîsi Ebû Dâvûd, Beyhakî rivayet etmiştir). Dişleri olmayan kimsenin, parmaklarıyla dişlerin üzerlerini temizlemesi sünnettir. Aişe (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; o şöyle demiştir: "Ya Rasûlallah dişleri olmayan misvak kullanacak mı?" diye sordum. Rasûlüllah, "Evet" buyurdu. "Nasıl yapacak?" dedim. "Parmağını ağzına sokarak," buyurdu. (Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.)

3. Abdeste başlarken elleri üç defa yıkamak: Evs bin Evs es-Sekafî (r.a.)'den rivayete göre; o "Rasûlüllah'ın, abdest alırken, ellerini üç defa yıkadığını gördüm"demiştir. (Hadîsi Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.) Ebu Hureyre'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Sizden biriniz uykusundan uyandığı zaman elini üç defa yıkamadan kaba daldırmasın. Çünkü elinin nerede gecelediğini bilemez" buyurmuştur. (Hadîsi Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir. Ancak Buhâri üç sayısını zikretmem iş tir.)

4. Üç defa ağıza su vermek (Mazmaza): Lakit bin Sabire (r.a.)'den rivayet edilen hadise göre, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Abdest aldığın zaman ağzına su ver" buyurmuştur. (Hadîsi Ebû Dâvûd ve Beyhâkî rivayet etmiştir.)

5. Üç defa buruna su vermek (îstinşak) ve sümkürme: Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, Ebû Hureyre'den rivayet edilen hadîse göre şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz abdest aldığı zaman burnuna su alsın,

sonra sümkürsün." (Hadîsi Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Sünnet olan, buruna su çekmenin sağ elle, sümkürmenin ise sol elle yapılmasıdır. AH (r.a.)'den rivayet edilen bir hadise göre "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem abdest suyu istedi. Ağzına ve burnuna su alarak sol eliyle sümkürdü. Bu hareketi üç defa yaptı. Sonra Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem 'abdest alış şekli budur,' demiştir." (Hadisi Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.)

Ağız ve buruna herhangi bir şekilde suyun ulaşmasıyla mazmaza ve istinşak yapılmış olur. Ancak Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'den gelen sağlam rivayete göre o, su verme işleminin arasını ayırmazdı. Abdullah bin Zeyd (r.a.)'den gelen rivayete göre; o "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, bir avuçtan ağız ve burnuna su verdi ve bunu Üç defa tekrarladı." demiştir. Başka bir rivayetle İse, ağız ve buruna su vermeyi üç avuçla yaptı," demiştir. (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Oruçlu olmayan kimsenin ağız ve buruna su verirken mübalağa yapması sünnettir. Lakit bin Sabire'den rivâyeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'a 'bana abdesti öğret' dedim. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Abdesti tam al, parmaklarının arasını ovuştur, oruçlu olmadığın zaman burnuna iyice su al, mübalâğa yap'" (Hadîsi Buhârî, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî sahih olduğunu söylemiştir.)

6. Sakalların arasından suyu geçirmek: Osman (r.a.)'m rivayet ettiği hadise göre; o "Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, abdestte sakallarının arasından su geçirirdi"' demiştir. (Hadîsi İbn Mâce ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî sahih olduğunu söylemiştir.) Enes (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: "Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, abdest aldığı zaman, bir avuç su alıp sakalına 'altlan yaklaştırır, sakalının arasına suyu geçirerek "Rabbimin bana Öğrettiği şekil budur" derdi." (Hadîsi Ebû Dâvûd, Beyhâkî ve Hâkim rivayet etmiştir.)

7. Parmakların arasından suyu geçirmek. Ibn Abbâs (r.a.)'dan rivayete göre, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu: "Abdest aldığın zaman el ve ayak parmaklarının arasından su geçir." (Hadisi Ahmed, Tirmizî ve îbn Mâce rivayet etmiştir). Mustevrid bin Şeddad'dan rivâyete göre, o şöyle demiştir:

Yüzük, bilezik ve benzeri gibi şeyleri hareket ettirmenin müstehap olduğu hakkında rivayet vardır. Ancak bu rivayet sahih derecesine ulaşamamıştır. Fakat bu gibi şeyleri yapmak "abdesti tam alınız" ifadesinin kapsamına girdiğinden yapılması daha iyi olur.

8. Abdest azalarını üç kerre yıkamak: Her azayı üç defa yıkamak:

Rasûlüllah'ın çokça yapmış olduğu sünnetlerdendir. Buna muhalif nakiller ise, caiz olduğunu göstermektedir. Amr bin Şuayb'ın, babasından onun da dedesinden rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: "Bir bedevi abdest hakkında soru sormak için gelince, Rasûlüllah ona üçer, üçer yıkayarak gösterdi ve şöyle buyurdu: "Abdest budur. Kim bundan fazla yaparsa haddi aşmış, kötü yapmış ve zâlim olmuş olur." (Hadîsi Ahmed, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Osman (r.a.)'dan rivayete göre; o "Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, abdest azalarını üçer, üçer yıkayarak abdest aldı", demiştir. (Hadîsi Ahmed, Müslim ve Tirmizî rivayet etmiştir. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellemin birer veya ikişer kerre yıkayarak abdest aldığı rivayeti de sahihtir. Başın meshi ise ekseri rivayete göre bir kerredir.

9. Sağdan başlamak. (Yani el ve ayaklan yıkarken solu yıkamadan önce sağı yıkayarak başlamak.)

Aîşe (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, ayakkabı giyerken, saç tararken ve temizlenirken ve bütün işlerinde sağdan başlamayı severdi," (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Ebû Hureyre (r.a.)'dan rivayete göre Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Elbise giydiğiniz ve abdest aldığınız zaman önce sağ tarafınızdan başlayınız." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiştir.)

10. Ovalamak: Ovmak, eli su ile beraber veya sudan sonra abdest azası üzerine gezdirmektir. Abdullah bin Zeyd (r.a.)'den rivayete göre; o "Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem'e üçte bir mûd (bir ölçek) su getirildi. Abdest aldı ve kollarını ovmaya başladı." demiştir. (Hadîsi İbn Huzeyme rivayet etmiştir.) Yine Abdullah bin Zeyd’den rivayete göre; o "Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, abdest aldı. 'Böylece ovalayın' demeye başladı," demiştir. (Hadîsi,Ebû Dâvûd .Tayâjisî, Ahmed, Ibn Hibbân ve Ebî Ya'lâ rivayet etmiştir.)

11. Birbiri ardınca yapmak: (Yani bir azanın ıslaklığı kurumadan diğer azayı yıkamak).

Abdest alan abdest arasını başka bir işle ayırmamalıdır. Adet bakımından bu böyle olmakla beraber, sünnet de bunu gerektirmektedir. îlk ve sonraki bütün müslümanların tatbikatı da budur.

12. Kulakları meshetmek: Kulaklar başa ait olduğu için başını suyuyla, şehadet parmaklarıyla içini, baş parmaklarıyla da dışını meshetmek sünnettir. Mikdâm bin Ma'di-kerb'den rivayete göre: o "Rasûlüllah abdestte başını ve kulaklarının dışını ve içini mesnetti ve parmaklarını kulaklarının içine soktu," demiştir. (Hadîsi Ebu Dâvûd ve Tahavî rivayet etmistir.) İbn Amr (r.a.)'den rivâyeten; o Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in abdestini tarif ederken şöyle demiştir: "Nebî başını ve kulaklarını bir kere mesh etti." (Hadîsi Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Diğer bir rivayette "Başını ve kulaklarını mesh etti. Şehadet parmaklarıyla kulaklarının içini, baş parmaklarıyla dışını mesh etti" şeklindedir.

13. Abdest azalarının parlaklığını ve nurunu çoğaltmak: Abdest azalarının nurunu çoğaltmak için yüzü yıkarken farz olan miktarı aşarak başın ön tarafının bir kısmını yıkamak lâzımdır. El ve ayakların parlaklığını çoğaltmak ise, dirseklerden ve topuklardan biraz daha yukarısını yıkamakla olur. Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadisle Nebî aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Ümmetim kıyamet günü alınları parlak ve abdest yerleri parlak bir halde gelirler. İçinizden kim yüzünün nurunu arttırmaya muktedir ise, onu yapsın". (Hadisi Buhârî, Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Ebû Züraa'dan rivâyeten; o şöyle demiştir: "Ebû Hureyre abdest suyu isteyerek abdest aldı. Kollarını dirseklerini geçinceye kadar yıkadı, ayaklarını yıkarken de topuklarını yukarıya geçene kadar yıkadı. Kendisine 'bu nedir?' diye sordum. 'Abdestin süsünü çoğaltmaktır,' dedi." (Hadîsi Ahmed rivayet etmiştir. Hadis Buhârî ve Müslim'in şartına göre sahihtir.)

14. Denizden avuçlansa bile suyu az kullanmak: Enes (r.a.) rivayet ettiği hadisle demiştir ki; "Nebî aleyhisselam bir sa'dan beş mûd (Mûd=850 gr.) kadar bir suyla yıkanır bir mûd suyla da abdest alırdı." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Ubeydullah bin Ebû Yezîd'den rivâyeten, bir adam Ibn Abbas'a şöyle dedi: "Abdest almak için bana ne kadar su yeter?" İbn Abbas, "bir mûd" dedi. "Gusül için ne kadar?" diye sorunca," bir sac'" dedi. Adam, "bana bu kadar su yetmez" deyince, îbn Abbas "Allah hayrını versin. Senden daha hayırlı olan Rasülüllah'a bu kadar su yetiyordu." dedi. (Hadisi Ahmed ve Taberânî "Kebîrinde, râvileri sikadan olan bir senetle rivayet etmişlerdir.) Abdullah bin Ömer'in rivayet ettiğine göre "Nebî aleyhisselam Sa'd'ın abdest alırken yanından geçti. Ona, 'ya Sa'd, bu ne israftır,' deyince, Sa'd cevaben 'suda israf varmı?' dedi. Rasûlüllah; 'evet akan bir nehrin kenarında olsan dahi,' buyurdu." (Hadîsi Ahmed ve îbn Mâce rivayet etmiştir.) Hadîsin senedinde zayıflık vardır, israf, suyu meşru bir faide olmadan kullanmakla gerçekleşir. Meselâ yıkamayı üçten fazla yapmak gibi. Amr İbni Şuayb'ın babasından o da dedesinden rivayet ettiği hadiste demiştir ki, "Bir arabî abdest hakkında soru sormak için Nebî aleyhisselâm'a geldi. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, ona her azayı üçer defa yıkayarak gösterdi ve şöyle buyurdu: 'Abdest budur, her kim bundan fazla yıkarsa kötü yapmış, haddi
aşmış ve zulmetmiş olur.'" (Hadisi Ahmed, Nesâî, Ibn Mâce ve İbn Huzeyme sahih senetlerle rivayet etmişlerdir.) Abdullah bin Muğaffel'den rivâyeten; o demiştir ki; "Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğunu işittim, yakında bu ümmetim içinde temizlik ve dua hususunda haddi aşan bir kavim olacak'" (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd ve îbn Mâce rivayet etmiştir.) Buhârî, "İlim ehli abdest suyu hakkında Rasûlüllah'ın yaptığını aşmayı kerih görmüşlerdir," demiştir.

15. Abdest alırken dua okumak: Bu konuda Ebû Musa el-Eş'arî'nin rivayet ettiği hadîsten başka, Rasûlüllah'dan gelen herhangi bir duâ sabit olmamıştır. Ebû Musa el-Eş'arî şöyle dedi. "Rasülûllah'a abdest suyu getirdim, abdest alırken şöyle duâ ettiğini işittim:

(Allahım günâhlarımı bağışla, evimi geniş kıl, rızkımı mübarek eyle.)

Kendisine 'ya Rasûlallah şöyle şöyle duâ ettiğini işittim" deyince, 'sen bir şeyle yetiniyor musun ki?' diye cevap verdi." (Hadîsi Nesâî ve İbn Sünnî sahih bir senetle rivayet etmiştir. Fakat Nesâî, bu hadisi abdest bittikten sonra söylenecek dualar kısmında zikretmiş, İbn Sünnî ise abdest arasında okunacak dualar başlığı altında zikretmiştir. Nevevî her ikisi de olabilir, demiştir.)

16. Abdestten sonra dua okumak: Ömer(r.a.)'in rivayet ettiği hadîste denmiştir ki: Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Sizden biriniz abdest alıp da, aldığı abdesti tam yaparsa, sonra:

(Şehadet ederim ki; Allah'dan başka ilâh yoktur. O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür), derse kendisine cennetin sekiz kapısı açılır, dilediği kapıdan içeri girebilir." buyurmuştur. (Hadîsi Müslim rivayet etmiştir).

Ebû,Saîd el-Hudrî'den rivâyeten; o demiştir ki, Rasûlüllah: "Her kim abdest alır sonra;

(Allahım seni hamdınla teşbih ederim. Şahadet ederim ki, senden başka ilâh yoktur, senden istiğfar ister, sana tevbe ederim.) derse bu sözleri beyaz bir kâğıda yazılır ve üzerine mühür basılır. Kıyamet gününe kadar açılmaz." buyurmuştur. (Hadîsi Taberânî "Evsat"ta rivayet etmiştir.) Hadisin râvileri sahih râvilerdir. Nesâî de hadîsi rivayet etmiş, sonunda şöyle demiştir. "Bir mühürle mühürlenerek arşın altına konulup, kıyamet gününe kadar açılmaz." Nesâî; "doğru olan, hadisin mevkuf olduğudur," demiştir.

(Allahım beni çok tevbe edenlerden ve çok temizlenenlerden kıl duasına gelince; Tirmizî'nin rivayetinde bu duâ vardır. Tirmizî bu hadîs hakkında "senedinde çelişkiler vardır," demiştir. Bu konuda başka sahih hadîs yoktur.

17. Abdestten sonra iki rekat namaz kılmak. Ebu Hureyre (r.a.) nin rivayet ettiği hadise göre Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem Bilâl (r.a.)'e şöyle dedi: "Ya Bilâl, İslâmiyet'te yapmış olduğun en iyi ameli bana söyle, çünkü cennet'te önümde yürürken nalınlarının sesini işittim", deyince, Bilâl şöyle cevap verdi: "Gece ve gündüz herhangi bir saatte ab-dest aldığım zaman, mutlaka o abdestle bana farz olmayan bir namaz kılardım". (Hadîsi Buhârî ve Müslim, rivayet etmiştir.) Ukbe bin Amir (r.a.)'den rivâyeten; o demiştir ki; Rasûlüllah "Güzelce abdest alarak, kalbiyle ve yüzüyle yöneldiği, iki rekât namaz kılıp da kendisine cennetin vacip olmadığı hiçbir kimse yoktur." buyurdu. (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, îbn Mâce ve İbn Hüzeyme "Sahih"inde rivayet etmiştir.) Osman'ın azadlısı Humran'dan rivâyeten; "Humran, Osman'ın bir kab istediğini görmüş, bu kabdan sağ eline üç defa su dökerek onları yıkamış, sonra sağ avucunu kabın içine daldırarak mazmaza ve istinşak yapmış, sonra yüzünü üç defa, ellerini de dirsekleriyle beraber üç defa yıkamış, sonra başına mesh etmiş, sonra ayaklarını üçer defa yıkamış, sonra da "Rasûlüllah'ı böyle abdest alırken gördüm" demiş ve sonra Rasûlüllah'ın; "Her kim benim bu abdestim gibi abdest alır da gönlünden hiçbir şey geçirmeyerek iki rekat namaz kılarsa, geçmiş günahları af olunur." buyurduğunu söylemiştir. (Hadîsi Buhârî, Müslim ve diğerleri rivayet etmiştir.)

Göz pınarlarına, yüzün kırışık yerlerine el sürmek, ovma, yüzüğü hareket ettirmek, boynu meshetmek gibi kalan hususları burada zikretmiyoruz. Çünkü her ne kadar temizliğin tamam olması bakımından bunlar yapılıyorsa da bu konudaki hadisler sahih derecesine ulaşmamışlardır.


1.4.5. Abdestin Mekruhları


Abdestin sevabından mahrum kalmamak için, abdest alanın yukarıda anılan sünnetleri terketmesi mekruhtur. Çünkü mekruh bir şeyi yapmak sevaptan mahrum kalmayı gerektirir. Kerahat ise sünneti terketmekle gerçekleşmiş olur.


1.4.6. Abdesti Bozanlar


Abdesti bozan ve onu abdest olmaktan çıkaran hususlar şunlardır:

1. On ve arkadan çıkan her şey. Bu ifade şunları içine alır:

a) Bevletmek

b) Büyük abdest bozmak. Bu konuda Mâide: 6'da şu âyeti kerime vardır: "Veya sizden biriniz büyük abdestten gelirse...." Bu ifade büyük ve küçük abdest bozmayı içine alır.

c) Arkadan çıkan yel. Ebû Hureyre'nin hadisinde denmiştir ki; Rasûlüllah sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ sizden birinizin abdest almadan abdestsiz kıldığı namazı kabul etmez." Hadramut tarafından bir adam "Ya Ebâ Hureyre, hades nedir?" diye sordu? Ebû Hureyre: "Sesli veya sessiz yellenmektir", dedi." (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Yine Ebû Hureyre'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz karnında bir şey hissedip çıkıp çıkmadığım tesbit edemezse bir koku veya bir ses işitmeden mescidden çıkmasın." (Hadîsi Müslim rivayet etmiştir.) Bu konuda sesi işitmek veya koku duymak şart değildir, esas maksat birşeyin çıkıp çıkmadığını kesin olarak anlamaktır.

d) Meni, mezi, vedi. Rasûlüllah, mezi hakkında "Abdest almayı gerektirir", buyurmuşlardır. İbn Abbâs'dan rivayete göre; o şöyle demiştir: "Meni'ye gelince, ondan dolay t yıkanmak gerekir." Mezi ve vedi hakkında ise Rasûlüllah; "Zekerini yıka, namaz abdesti al," demiştir. (Hadîsi Beyhakî "Sünen"inde rivayet etmiştir.)

2. Uyku. İdrakin kaybolduğu, oturağın ise yere yerleşmediği durumdaki uyku, abdesti bozar. Safvan bin Esved'den rivayet edilen hadîste o demiştir ki; "Rasûlüllah, seferde olduğumuzda cünüplük hariç, uyku, işemek, ve büyük abdest bozmadan dolayı üç gün üç gece huflarımızı çıkarmamamızı emrederdi." (Hadîsi Ahmed, Nesâî, Tirmizî, rivayet etmiş, Tirmizî sahihlemiştir.)

Eğer uyuyanın oturağı yerde yerleşmişse abdesti bozulmaz. Enes'in rivayet ettiği hadisten bu anlaşılır. Enes demiştir ki: "Rasûlüllah devrinde ashabı yatsıyı beklerlerken, başları uykudan eğilir, sonra namaz kılarlar, abdest tazelemezlerdi." (Hadîsi Müslim, Şafiî, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmişlerdir.) Tirmizî'nin Şu'be yoluyla rivayet ettiği lafızda Enes; "namaz için onları uyandırdıklarını gördüm. Hatta onlardan her hangi birisinin horultusunu işitiyordum... Sonra kalkarlar, namaz kılarlar ve abdest almazlardı." İbn Mübarek; "Bize göre onlar oturur haldeydiler," demiştir.

3. Aklın gitmesi de abdesti bozar, ister delilik, bayılmak ve sarhoşluk şeklinde isterse de ilâçla olsun durum aynıdır. Deliliğin azı veya çoğu da farketmez. Makadın yerden ayrılıp ayrılmaması önemli değildir. Çünkü bu durumlarda gaflet, uykudakinden daha yaygındır. Alimlerin sözleri bu konuda birleşmiştir.

4. Engelsiz avret mahalline dokunmak. Busre binti Safvân'ın rivayet ettiği hadise göre; Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Her kim zekerine dokunursa abdest almadan namaz kılmasın" (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî sahih lemistir. Buhârî, "Bu konuda en sahih hadis budur" demiştir. Hadisi Mâlik, Şafiî, Ahmed ve diğerleri de rivayet etmiştir. Ebû Dâvûd, şöyle demiştir: "Ahmed b. Han-bel'e Busre hadisinin sahih olmadığını söyledim. O da 'Hayır, o sahihtir' dedi." Ahmed ve Nesâî'nin Busre'den bir rivayetinde, Rasûlüllah'ın; "Zekere dokunmadan dolayı abdest alınır" dediğini işitti.) Bu hüküm hem kendi hem de başkasının zekeri için geçerlidir. Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kimse örtü olmadan elini zekerine dokundurursa, abdest alması gerekir." (Hadisi Ahmed ve İbn Hibbân rivayet etmiş, Hâkim ve Ibn Abdilber sahihlemiştir.) İbn Seken; "bu hadis, bu konuda rivayet edilen en iyi hadistir,"demiştir. Şafiî'nin lafzı ise şöyledir: "Sizden biriniz elini arada bir engel olmadığı halde zekerine dokundurursa abdest alsın" Amr b. Şuayb'ın babasından, O'nun da dedesinden yaptığı rivayet şöyledir: "Herhangi bir erkek zekerine dokunursa abdest alsın, herhangi bir kadın fercine dokunursa o da abdest alsın." (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.) İbn Kayyım; Hâzimî'nin "bu hadisin isnadı sahihtir" dediğini nakletmiştir. Hanefiler, Talk hadisine göre zekere dokunmak abdesti bozmaz görüşündedirler: Hadis şudur: "Bir adam Rasûlullah'a 'zekerine dokunan kimsenin abdest alması gerekir mi?' diye sorduğunda Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem; "Hayır, o ancak senden bir parçadır", buyurdu." (Hadisi Buhârî,

Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiş, Ibn Hibban sahihlemiştir. İbn Medinî de, bu hadis Busre hadisinden daha iyidir, demiştir.)


1.4.7. Abdesti Bozmayanlar


Hakkında güvenilecek delil olmadığı için, abdesti bozmadığı halde, abdesti bozduğu sanılan hususlara işaret etmek istedik. Bunların açıklaması aşağıdadır:

1. Arada engel olmadan kadına değmek.

Aişe'den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, oruçlu iken kendisini öptü ve şöyle buyurdu: "Öpmek ne abdesti bozar, ne de orucu." (Hadisi İshak b. Râhûye tahric etmiş, aynı hadisi Bezzâr da iyi bir senetle tahriç etmiştir. Abdülhak, "Hadisin terkini gerektirecek bir illetini bilmiyorum" demiştir.) Yine Aişe (r.a.)'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'ı bir gece yatakta bulamayınca hemen O'nu aramaya koyuldum. Rasûlüllah mescidde secde halinde ayaklarını dikmişti. Ayaklarının altına elimi koydum. Şöyle duâ ediyordu. "Allahım, gazabından rızana, azabından affına, senden sana sığınırım. Sana övgü dizemem, sen kendini övdüğün gibisin." (Hadîsi Müslim ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî sahihi emiştir.) Yine Aîşe (r.a.)'den rivayeten; "Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, hanımlarından birisini öptü, sonra abdest almadan namaza çıktı." (Hadîsi Ahmed ve Nesâi, Ebû Dâvûd, Tirmizî, îbn Mâce ravileri sika olan bir senetle rivayet etmişlerdir.) Yine Aîşe (r.a.)'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Ben Rasülüllah'ın önünde uyuyordum. Ayaklarım kıble tarafında idi. Secde edeceği zaman beni dürter, ayaklarımı toparlardım." Başka bir lafızda "secde etmek istediği zaman ayağımı dürterdi," şeklindedir. (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) ;

2. Mu'tad olmayan yerden kanın çıkması.

Kanın yarayla, kan aldırmakla veya burun kanaması şeklinde olması, az veya çok olması farketmez. Hasan (r.a.) şöyle demiştir: "Müslümanlar yaralarıyla beraber namaz kılmaya devam ederlerdi." (Bu hadisi Buhârî rivayet ederek şöyle demiştir: "Ibn Ömer, sivilceyi sıktı, ondan kan çıktığı halde abdest almadı. İbn Ebi Evfâ kan tükürdüğü halde, namazına devam etti. Hz. Ömer yarasından kan aktığı halde namaz kıldı. Ubbad b. Bişr'e* namaz kılarken bir ok isabet ettiği halde, namazına devam etti." Hadisi Ebû Dâvûd, İbn Huzeyme ve Buhârî talik olarak rivayet ettiler.

3. Kusmak.

İster ağız dolusu olsun, ister olmasın, kusmanın abdesti bozduğuna dair delil olabilecek bir hadis yoktur.


4. Deve eti yemek.


Dört hâlife, sahabe ve tabiinden çoğunun görüşü, deve eti abdesti bozmaz. Ancak deve etinden sonra abdesti emreden hadis sahihtir. Câbir b. Semure'den rivayeten; "Bir adam Rasûlüllah'a sordu: 'Koyun eti yedikten sonra abdest almamız gerekir mi?' Rasûlüllah; "istersen abdest alırsın, istersen almazsın,' buyurdu. Adam; "deve eti yedikten sonra abdest almamız gerekir mi?' diye sordu. Rasûlüllah; 'evet, deve eti yedikten sonra abdest al' buyurdu. Adam; (Koyun ağıllarında namaz kılabilir miyiz?' diye sordu. Rasûlüllah; 'Evet,' buyurdu. Adam; 'Deve ahırlarında namaz kılabilir miyiz?' diye sorunca, Rasûlüllah; 'Hayır' buyurdu." (Hadisi Ahmed ve Müslim rivayet etmiştir.) Berâ b. Azîb'den rivâyeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'a 'deve etinden dolayı abdest gerekir mi?' diye soruldu. 'Evet, abdest alın" buyurdu. Koyun eti hakkında sorulunca, 'Hayır, koyun etinden dolayı abdest almayın' buyurdu. Deve ahırlarında namaz kılmak hakkında soruldu. Rasûlüllah; "Deve ahırlarında namaz kılmayın, çünkü onlar şeytanlardandır," buyurdu. Koyun ağıllarında namaz kılmak hususu soruldu. "Koyun ağıllarında kılın. Çünkü koyun ağıllarında kılmakta bereket vardır." buyurmuştur." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd ve îbn Hibban rivayet etmiştir.İbn Huzeyme şöyle demiştir: "Ravileri âdil olduğu için, bu hadîsin nakil cihetinden sahih olduğu konusunda, hadis âlimleri arasında ihtilaf görmedim." Nevevî ise, "Cumhur ulema hilâfına olsa da, bu mezhep delil bakımından daha kuvvetlidir." demiştir.)

5. Abdestlinin abdesti bozulduğunda şüphe etmesi.

Abdestli kimse, abdestim bozuldu mu, bozulmadı mı, diye şüphe ederse, ister namazda, ister namazın dışında olsun, abdesti bozulduğuna kesin kanaat getirinceye kadar bu şüphe ona zarar vermez, yani abdestini bozmaz. Abbad b. Temim'den o da amcasından rivayet etmiştir ki; "Adamın bîrinin namazda iken makadından bir şeyin çıkar gibi olduğunu hissettiği, Rasûlüllah'a arzedildi. Rasûlüllah da; 'Ses işitmedikçe veya koku duymadıkça namazdan ayrılmasın buyurdu." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve îbn Mâce rivayet etmiştir.)

Ebu Hureyre'den rivayeten, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu: "Sizden biriniz karnında bir şey hissedip, makadından çıkıp çıkmadığını tespit edemezse, ses işitip, koku duymadıkça, mescidden çıkmamalıdır." (Yani namaza devam etmelidir.) (Hadisi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, rivayet etmiştir.) Bu hadisten murad, sadece sesin duyulması ve kokunun hissedilmesi değildir. Esas olan makadından birşeyin çıktığını kesin olarak bilmesidir. îbn Mübarek şöyle demiştir: "Bir kimse abdestinde şüphe ederse, yemin edecek kadar kesin bir bilgiyle abdesti bozulduğunu anlayıncaya kadar, abdest alması gerekmez. Amma abdest-siz olduğunu kesin bilir, abdestli olduğunda şüphe ederse, bu durumda müslümanların icmaı ile abdest alması gerekir."

6. Namazda kahkaha ile gülmek.

Namazda kahkaha ile gülmek abdesti bozmaz. Çünkü bu konuda gelen rivayetler, sahih değildir.

7. Delili zayıf olduğu için cenazeyi yıkamak da abdest almayı gerektirmez.


1.4.8. Abdest Almayı Gerektiren Hususlar


Şu üç husus için abdest almak gerekir:

Birincisi: Mutlak namaz için. (İster farz, ister nafile, ister cenaze namazı olsun.) Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler, namaza kalağınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip topuk kemiklerine kadar ayaklarınızı yıkayın.(13) (Yani namaz kılmak islediğiniz zaman abdestsiz iseniz abdest alınız.) Rasûlüllah'ın hadisi de şöyledir: "Allah Teâlâ abdestsiz namazı ve ganimetten çalınan maldan verilen sadakayı kabul etmez." (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbn Mâce rivayet etmiştir.)

İkincisi: Kâbeyi tavaf için, îbn Abbas'ın rivayet ettiği hadiste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Tavaf da bir namazdır. Ancak Allah Teâlâ tavafta konuşmayı helâl kılmıştır. Kim tavafta konuşursa hayır söylesin." (Hadisi Tirmizî ve Dârekutnî rivayet etmiş, Hakim, Îbn Seken ve îbn Huzeyme sahihlemişlerdir.)

Üçüncüsü: Mushafa dokunmak için. Ebû Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm babasından, o da dedesinden rivayet etmiştir ki, Rasûlüllah Yemen ehline bir mektup yazdı. Mektupta şu ibare vardı: "Temiz olmayan Kur'an'a dokunmasın." (Hadîsi Nesâî, Dârekutnî, Beyhakî ve Esrem rivayet etmiştir.) îbn Abdilber bu hadîs hakkında şöyle demiştir: "insanlar bu hadisi, kabul ile karşıladıklarından tevatüre benzemektedir." Abdullah b. Ömer demiştir ki, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Kuranı ancak temiz olanlar elleyebilir" buyurmuştur. (Bu hadisi Heysemî, Mec-ma'u-Zevâid'de zikretmiş ve 'hadîsin ravileri güvenilirdir;' demiştir.) Bu hadis, mushafı ancak temiz kişilerin elleyebileceğine delalet eder. Fakat "Tâhir" kelimesi müşterek bir lafızdır. Büyük abdestten ve küçük abdest-


(13) Maide:6


ten temiz olan için kullanıldığı gibi, mü'min için ve vücudunda pislik olmayan kimse için de kullanılır. Belirli bir anlam vermek için bir başka işaret gerekir. Bu hadis, abdesti olmayanı Kur'an'a dokunmaktan engellemeye bir delil olamaz. Allah Teâlâ’nın "Ona temiz olanlardan başkası dokunamaz. "(14) ayetine gelince; açık olan, buradaki zamirin kitab-ı meknûn olan Levh-i Mahfuz'a ait olmasıdır. Çünkü zamirin gideceği en yakın yer orasıdır. Temiz olanlar ise meleklerdir. Şu âyeti kerimede de aynı mana vardır. "O kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahifeler üzerindedir, iyi kimseler, saygıdeğer elçilerin eliyle yazılmıştır. "(15) lbn Abbas, Şa'bî, Dahhâk, Zeyd b. Ali, Müeyyed bi'llah, Dâvûd b. Hazm, Hammâd b. Ebî Süleyman, abdesti olmayan kimsenin Kur'an'a dokunmasını caiz görmüşlerdir. Kur'an'a dokunmadan okumaya gelince, bu ittifakla caizdir.


1.4.9. Abdest Almanın Müstehab Olduğu Yerler


Aşağıdaki durumlarda abdest almak, müstehab ve mendubdur.

1. Allah Teâlâ'yı zikrederken. Muhacir bin Kunfuz'un rivayet ettiği hadise göre; bu zât Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e abdest alırken selâm verdi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, abdestini bitirinceye kadar selâmını almadı. Abdestini bitirince selâmını aldı ve şöyle buyurdu: "Selâmını almaktan beni meneden şey, Allah'ın zikrini abdestsiz söylemeyi uygun görmeyişimdir." Katâde demiştir ki; "Bundan dolayı Hasan Basrî abdest almadan okumayı veya Allah'ı anmayı uygun görmezdi." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesâî, lbn Mâce rivayet etmişlerdir.) Ebu Cüheym b. Hâris'den rivâyeten; "Rasûlüllah Medine'ye yakın bir yer olan Bi'ri Cemel'den dönünce bir adam kendisiyle karşılaştı. O'na selâm verdi. Rasûlullah selâmım almayıp, bir duvara doğru yöneldi. Yüzünü ve ellerini meshedip (teyemmüm) sonra selâmını aldı." (Hadîsi, Buhârî, Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmişlerdir.) Böyle yapmak efdal ve mendubtur. Yoksa abdestli, abdestsiz, cünup, ayakta, oturan, yürüyen ve uzanan kimsenin kerahatsiz olarak Allah'ı zikretmesi caizdir. Çünkü Aîşe (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem her durumda Allah'ı zikrederdi." (Hadîsi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebu Dâvûd ve lbn Mâce rivayet etmiştir. Buhârî, hadîsi senetsiz zikretmiştir.) Ali (r.a.)'den rivâyeten, o demiştir ki: "Rasûlüllah sallallahu aley-

(14) Vakıa: 79.

(15) Abese: 13-14.


hi ve sellem, heladan çıkar, bize Kur'an okur ve bizimle beraber et yerdi. O'nu cünup olmaktan başka bir şey Kur'an okumaktan alıkoymazdı." (Hadîsi Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve lbn Mâce rivayet ermiş, Tirmizî ve lbn Seken sahihlemiştir.)


2. Uykuya yatılacağı zaman: Berâ' b. Âzib'den rivâyeten, o demiştir ki; "Rasûlüllah şöyle buyurdu. "Yatağına vardığın zaman, Önce namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ tarafına uzanıp şöyle de.

"İlâhî, kendimi sana teslim ettim, işimi sana bıraktım, arkamı sana dayadım. Çünkü ümidim de sendendir, korkum da sendendir. Senden sığınacak yer varsa o da sensin, senden kurtulacak yer varsa yine sensin. İlâhî inzal ettiğin Kitabına, gönderdiğin Nebine iman eltim." Şayet o gece ölecek olursan fıtrat (yani îslâm dini) üzere ölürsün. Bu duâ, sözlerinin en sonu olsun.'" Berâ (r.a.) der ki, "bu duayı Rasulüllah’ın huzurunda tekrar ettim. 'İlâhî inzal ettiğin kitabına, gönderdiğin Rasûlü'ne iman ettim' cümlesine varınca, 'Hayır gönderdiğin Nebî'ne' buyurdu." (Hadîsi Buhârî Ahmed ve Tirmizî rivayet etmiştir.) Bu hadîs cünüp için daha geçerlidir. Çünkü lbn Ömer, rivayet ettiği hadiste demiştir ki: "Ya Rasûlallah bizden birimiz cünüp iken uyuyabilir mi?" Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, "Abdest alınca uyuyabilir" buyurdu." Aişe (r.a.)'den rivâyeten, o şöyle demiştir. "Rasûlüllah cünüp iken uyumak istediği zaman avret mahallini yıkar ve namaz abdesti gibi abdest alırdı." (Hadîsi Buharı, Müslîm, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve lbn Mâce, rivayet etmiştir.)

3. Cünüp olanın abdest alması müstehaptır: 'Yemek, içmek veya tekrar cinsî münasebette bulunmak istediği zaman abdest alması müstehaptır. Aîşe (r.a.), rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah cünüp iken yemek veya uyumak istediğinde abdest alırdı." Ammar b. Yasir'den rivâyeten: "Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem cünüp olanın, yemek, içmek ve uyumak istediği zaman namaz abdesti gibi abdest almasına izin verdi." (Hadîsi Ahmed ve Tirmizi, rivayet etmiş, Tirmizî sahihlemiştir.) Ebû Saîd'den rivâyeten Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz eşiyle cîmâ ettikten sonra tekrar cima etmek isterse abdest alsın." (Hadîsi Müslim» Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir. Aynı hadisi îbn Huzeyme, Ibn Hibbân ve Hakîm de rivayet etmişlerdir. Ancak onların rivayetlerinde şu ilave de vardır; "Abdest almak, ikinci cima için kişiyi daha dinç yapar.")

4. Gusül, ister vacip, ister müstehap olsun, gusülden önce abdest almak mendup'tur: Aişe (r.anha). rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah cünüplükten yıkanacağı zaman önce ellerini yıkamakla başlar, sonra sağ eliyle, sol eline su döker avret mahallini yıkar, sonra namaz abdesti gibi abdest alırdı." (Hadîsi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve Ibn Mâce rivayet etmiştir.)

5. Ateşte pişen şeyleri yedikten sonra abdest almak menduptur: İbrahim b. Abdullah &• Karız1 in rivayet ettiği hadise göre, o demiştir ki: "Ebû Hureyre'nin abdest alırken yanma uğradım. Bana şöyle dedi: Niçin abdest aldığımı biliyor musun? Yemiş olduğum sütten dolayı. Çünkü Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğunu işittim. "Ateşte pişen şeyleri yedikten sonra abdest alınız" (Hadîsi Ahmed, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Aîşe (r.a.)'den rivâyeten, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ateşte pişen şeyleri yedikten sonra abdest alınız." (Hadisi Ahmed, Müslim, Nesâî ve Ibn Mâce rivayet etmiştir.) Buradaki abdest emri mendub olarak kabul edilir. Çünkü Amr b. Ümeyye Ed-Damrî, rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah'ı bir koyunun omuzundan kesip yerken gördüm, sonra namaza çağırıldı, hemen kalkarak bıçağı attı ve namaz kıldı, fakat abdest almadı." (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir-) Nevevî, 'bu hadisten, et yerken onu bıçakla kesmenin caîz olduğu anlaşılır,1 demiştir.

6. Her namaz için abdest almak: Bureyde (r.a.) rivayet ettiği hadiste demiştir ki: "Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, her namaz için abdest alırdı. Mekke'nin fetih günü ise, mesleri üzerine mesh etti. Sonra bütün namazları bir abdestle kıldı. Ömer (r.a.), 'Ya Rasûlallah şimdiye kadar yapmadığın bir iş yaptın," deyince; "Ya Ömer bilerek yaptım," buyurdu." (Hadisi, Müslim, Ahmet ve diğerleri rivayet etmiştir.)

İbn Amr b. Âmir el-Ensarî (r.a.) demiştir ki; "Enes b. Mâlik şöyle derdi. 'Rasûlüllah her namaz için abdest alırdı,' Bende 'siz nasıl yapardınız?' diye sordum. Enes °. Mâlik cevaben; 'Abdestimiz bozulmadığı müddetçe bir abdestle bir kaç namaz kılardık,' dedi." (Hadîsi Ahmed ve Buhâri rivayet etmiştir.) Ebû Hureyre'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu; "Ümmetim üzerine zor olmasaydı, her namaz için abdest almayı, her abdest için de misvak kullanmayı emrederdim." (Hadisi Ahmed hasen senedle rivayet etti.) Ibn Ömer'den rivayet olunduğuna göre, demiştir ki; Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Her kim abdestli iken abdest alırsa, onun için on sevap yazılır." (Hadisi Ebû Dâvûd, Tirmizî ve îbn Mâce rivayet etmiştir.)


1.4.10. Abdest Alanın İhtiyaç Duyduğu Faydalı Bilgiler


1. Abdest arasında konuşmak mubahtır. Bunu men eden bir hadis yoktur.

2. Azaları yıkarken duâ okumanın aslı yoktur. Bu konuda abdestin sünnetlerinde zikri geçen duaları okumak yeterlidir.

3. Abdest alan kaç defa yıkandığında şüphe ederse, kanâat getirdiği en azı üzerine ilâve eder.

4. Abdest azalarının herhangi birisinde, mum ve boya gibi bir engelin bulunması abdeste mânidir. Ancak kına gibi yalnız rengin bulunması abdestin sıhhatine zarar vermez. Çünkü renkler suyun deriye ulaşmasını engellemez.

5. Hastalık kanı gören kadın için, devamlı akan idrar, aniden çıkan yel gibi özürlerden herhangi bir özür, vaktin tümünde mevcutsa, veya bu özürlerden kurtulmak mümkün değilse, her namaz için abdest almak gerekir. Bu özürlerle beraber namazları sahih kabul edilir.

6. Abdestte başkasından yardım istemek caizdir.

7. Abdest alanın, abdest azalarını mendil ve diğer benzeri şeylerle yaz ve kış kurulaması mubahtır
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Meşru Olduğunun Delili

Mestler üzerine meshetmek Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem-den sahih sünnetle sabit olmuştur. Nevevî şöyle demiştir: "Muteber kişiler, yolculukta ve mukim halinde ihtiyaç olsun veya olmasın mestler üzerine meshetmenin caiz olduğuna icmâ etmişlerdir. Hatta beraberindeki kadın ve yürümeyen kötürüm de mesh yapabilir. Şia ve Haricîlerin dışında kimse mesh'î inkâr etmemiştir. Bunların hilafları ise, icmâı bozmaz."
Hafız Ibn Hacer, "Fethu'l-Bârî"de şöyle demiştir: Bütün hadis hafızları meshin mütevatir olduğunu belirtmişlerdir. Bazıları mesh hakkmdai râvileri toplamışlar ve sayılarının sekseni aştığını tesbit etmişlerdir. Aşe-re-i mübeşşere de bunların içindedir. Mesh hakkında delil olacak hadîslerin en kuvvetlisi, Buhârî, Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd ve^ Tirmizî'nİn, Hemmam en-Nehaî'den rivayet ettikleri hadistir. Hemmam şöyle demiştir: "Cerîr b. Abdullah bevletıikten sonra abdcst aldı, mestleri üzerine meshetti. Kendisine 'sen bevlettiğin halde mesnettin' denilince, Abdullah; 'Evet, Rasûlüllah'ın, bevlettikten sonra abdest alarak meshleri üzerine meshettiğini gördüm' dedi." Bu hadisin râvilerinden İbrahim şöyle demiştir. "Bu hadis onların tuhafına gitti. Çünkü Cerîr'in müslüman olması Maîde süresindeki âyetten sonra idi. Yani Cerîr, ayakları yıkamayı gerekli kılan abdest ayetinin nüzulünden sonra, onuncu yılda müslüman oldu." Cerîr'in hadisi açıklayıcı mahiyettedir. Yani mesti olmayanların ayaklarını yıkaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Fakat mesti olana, farz olan mesh etmektir. Böylece sünnet âyeti tahsis etmiş oluyor.

1.5.2. Çoraplar Üzerine Meshetmenin Meşruluğu

Çoraplar üzerine meshetmek caizdir. Sahabenin çoğundan çoraplar üzerine meshetmek rivayet olunmuştur. Ebû Dâvûd dedi ki; "Ali b. Ebî Talib, lbn Mcs'ûd, Berâ b. Âzib, Enes b. Mâlik, Ebû Umâme, Sehl b. Sa'd, Amr b. Hüreys, çoraplar üzerine mesh etmiştir." Bu görüş Ömer b. Haltab ve lbn Abbâs'dan da rivayet olunmuştur. Yine Ammar, Bilâl b. Abdullah b. Ebî Evfa ve lbn Ömer'den de aynı görüşü rivayet etmiştir, lbn Kayyım, "Tehzîb'üs-Sünen" kitabında lbn Münzîr'den naklen şöyle demiştir: İmam Ahmed, çoraplar üzerine mesh etmenin caiz olduğunu açıkça söylemiştir. Bu onun insafım ve adaletini göstermektedir. Şüphesiz dayandığı yer, yukarıda geçen sahabelerin sözleri ve açık olan kıyastır. Çünkü çoraplarla, mestler arasında önemli bir fark görülmez. Onun için meshin hükmünü çoraplar üzerine yürütmek sahihtir. Çoraplar üzerine mesh ekseri ilim ehlinin de görüşüdür. Süfyan Sevrî, lbn Mübarek, Atâ, Hasan, Saîd b. Müseyyeb de çoraplar üzerine mesh caizdir.' demişlerdir. Ebû Hanîfe'ye gelince; kalın da olsa çoraplar üzerine meshi caiz görmüyordu. Ancak ölümünden üç veya yedi gün kadar önce caiz olduğu görüşüne dönmüş, hastalığında kalın çoraplar üzerine mesh ederek ziyaretçilerine 'Daha Önce nehyettiğim şeyi şimdi kendim yapmaktayım' demiştir. Muğîre b. Şu'be'dcn şöyle rivayet olunmuştur: "Rasûlüllah abdest alırken çorapları ve nalınları üzerine meshetti" (Bu hadisi Ahmed, Tahavi, îbn Mâce, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hasen, sahihtir demiş, Ebû Dâvûd ise hadisi zayıf saymıştır.) Bu hadisten maksat, çoraplar üzerine meshi ispattır. Nalınlar üzerine meshetmek buna bağlı olarak (teb'an) söylenmiştir. Çoraplar üzerine meshetmek caiz olunca, ayaklan örten sargı ve benzeri gibi şeyler üzerine mesh de caizdir. Sargı sözü, soğuktan korunmak, yalın ayak yürümemek için ayaklardaki yaralardan ve benzeri şeylerden dolayı ayağa sarılan şeydir. lbn Teymiyye şöyle demiştir: "Doğru olan, sargılar üzerine mesh yapılmasıdır." Sargılar üzerine meshetmek, huf ve çoraplardan daha evlâdır. Çünkü sargılar, bir ihtiyaç için kullanılır, çıkarılmasında zarar vardır. Ya soğuğun isabet etmesi, ya yalınayak yürümenin zorluğu ve yaralardan dolayı eza duymak gibi. Mestler ve çoraplar üzerine mesh caiz olunca sargılar üzerine mesh gayet tabiî caîz olur. Sargılar üzerine mesh olmaz şeklinde icmâ olduğunu söyleyen, bilgisizce bir iddiadan başka birşey söylemiş olmaz. Değil icmâ, meşhur âlimlerden on tanesinin bunu men ettiğine dair bir nakil bile yapamaz. Bir kimse Rasûlüllah'ın sözlerini düşünür ve kıyasa hakkını verirse, bu konudaki ruhsatın geniş olduğunu bilir. Çoraplar üzerine mesh, şeriatın güzelliklerinden, müsamaha dini olarak gönderilen İslâm'ın ruhsatlarındandır. Çorap ve mestler normal olarak giyilebildiği müddetçe, bunların delik olması mes-he zarar vermez. Sevrî demiştirki; "Muhacir ve Ensar'm mestlerinde, bugünkü insanların giydikleri mcslîerde olduğu gibi delikler bulunmaktaydı. Eğer bir sakıncası olsaydı, caîz olmadığına dair onlardan bir rivayetin elbette gelmesi gerekirdi."

1.53. Mest ve Mest Hükmünde Olanlar Üzerine Mesh Etmenin Şartları

Üzerine mesh caiz olabilmesi için mest ve mest anlamında ayağı örten şeylerin abdestli giyilmiş olmaları şarttır. Çünkü Muğîre b. Şu'be (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Birgece yolculuğunda Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Bir su kabından ona su döktüm. Yüzünü ve kollarını yıkadı, başını mesh etti. Sonra mestlerini çıkarmak için uzandım. Şöyle buyurdu: "Bırak onları, ben onları temiz olarak giydim,' ve onlar üzerine mesh etti." (Bu hadisi, Buhârî, Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Humeydî, Müsned'indc bu hadisi Muğire b. Şu'be'den rivayet ederek şöyle dedi. "Rasûlüllah'a sorduk. 'Ya Rasûlüllah bizden birimiz, mestler üzerine mesh yapabilir mi?' Rasûlüllah 'Ayaklarınız yıkanmış olarak giyilirse evet' buyurdu." Bazı fakihlerin ileri sürdüğü, mestlerin abdestte yıkanacak yerleri örtmesi, bağsız olarak, kendisiyle yürümek mümkün oldğu halde ayakta durması gibi şartlara gelince, lbn Teymiyye fetvalarında bunların zayıf olduğunu açıklamıştır.

1.5.4. Meshin Yapılacağı Yer

Meshde meşru olan yer, mestlerin ön tarafıdır. Çünkü Muğîre rivayet etliği hadiste "Rasûlüİlah'ı mestlerin üstünü meshederken gördüm" demiştir. (Bu hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hasen saymıştır.) Ali (r.a.)'den rivâyeten, o şöyledemiştir: "Eğer din rey'le olsaydı, mestlerin altını mesh etmek daha uygun olurdu. Muhakkak ki Rasûlüİlah'ı mestlerin üstünü meshederken gördüm." (Bu hadisi Ebû Dâvûd ve Dârekutnî rivayet etmiştir. Hadisin isnadı hasen veya sahihtir.) Mesh yapmakda vacip olan, sınırlama yapmadan normal olarak mesh denilecek kadar bir yerin meshedilmesidir. Çünkü yer sınırlaması konusunda sahih bîr rivayet yoktur.

1.5.5. Meshin Vakti

Mestler Üzerine meshin müddeti mukim için birgün, bir gece, misafir için üç gün, üç gecedir. Safvan b. Assai, bu konuda şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselam taralından, yolculuğa çıktığımızda abdestli iken mestlerimizi giyerek üç gün üzerine mesh etmek, mukim İken bîr gün, bir gece mesh etmek ve cünüplük hariç mestleri çıkarmamakla emrolunduk." (Hadîsi Şafiî, Ahmed, İbn Huzeyme, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî ve Nesâî sahih lemislerdir.) Şurayh b. Hani'den rivâyeten; o demiştir ki: "Aîşe (r.a.)'e mestler hakkında sordum. O da Ali'ye sor, o bunu benden daha iyi bilir. Çünkü seferlerde Rasûlüİlah ile birlikteydi," dedi." Şurayh b. Hani; "Ali (r.a.)'a sordum. O da Rasûlüllah'm şöyle buyurduğunu söyledi. 'Misafir, üç gün üç gece; mukim, bir gün bir gece mesh eder.'" (Hadisi Müslim, Ahmed, Tirmizî, Nesâî ve Ibn Mâce rivayet etmiş, Beyhakî ise, "Bu hadis, bu konudaki hadislerin en sahihidir" demiştir.) Doğru olan müddetin, meshin yapıldığı vakitten başlamasıdır. Bazıları ise, meshin müddeti, mestler giyildikten sonra, abdestin bozulduğu vakitten başlar, demiştir.

1.5.6. Meshin Nasıl Yapılacağı

Abdest alan, abdesti bitirdikten, mestleri veya çorapları giydikten sonra, her ne zaman abdest almak isterse ayaklarını yıkama yerine mesh yapması sahihtir. Eğer mukim ise, bir gün, bir gece; misafir ise, üç gün, üç gece meshetme izni vardır. Ancak cünüp ise, biraz önce geçen Safvan hadisinden dolayı mestlerini çıkarmak vaciptir.

1.5.7. Meshi Bozan Şeyler

Mestler üzerine meshi üç şey bozar.

1. Müddetin dolması.
2. Cünüplük.
3. Mestleri çıkarmak,
Meshin müddeti dolduğu ve mestleri çıkardığı zaman, kişi daha önce abdestliyse sadece ayaklarını yıkar.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
GUSÜL (BOY ABDESTİ)


Guslün manası, bütün bedeni suyla yıkamaktır. Gusül şu âyetle meşru kılınmıştır. "Eğer cünüp iseniz temizlenin" "Ey Muhammed, sana kadınların aybaşı hali hakkında sorarlar, deki, o bir ezadır. Aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın size emrettiği yoldan yaklaşın. Allah şüphesiz daima tevbe edenleri ve temizlenenleri sever."(id)


1.6.1. Guslü Gerektiren Hususlar


Beş husustan dolayı gusül yapmak gerekir.

1- Meninin Çıkması

Uykuda ve uyanık halde kadın ve erkekten meninin şehvetle çıkması guslü gerektirir. Bütün fakihlerîn görüşü budur. Çünkü Ebû Saîd'in rivayet ettiği hadise göre; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Su, (gusül etmek) sudan gerekir (meninin çıkmasından gerekir.)" (Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Ümmü Seleme'den rivâyeten, Ümmü Süleym şöyle dedi: "Ya Rasûlallah, Allah Teâlâ hakkı söylemekten çekinmez. Kadın ihtilam olduğu zaman gusül etmesi gerekir mi?" Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Evet, su gelirse gerekir," buyurdu. (Bu hadisi Buhârî, Müslim ve diğerleri rivayet etmiştir.)

Burada çok kerre meydana gelen bazı durumlar vardır. Açıklanmalarına olan ihtiyaçtan dolayı onlara işaret etmeyi uygun gördük.

a) Meni; şehvetsiz olarak, hastalık veya soğuk sebebiyle çıkarsa gusül gerekmez. Ali (r.a)"nin rivayet ettiği hadise göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisine şöyle buyurdu. "Meni şiddetle çıktığı zaman yıkan." (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Mücahid şöyle anlattı: "Biz ve Ibn Abbâs'ın arkadaşları mescidde halka yapmışken (Tavus, Said b.


(16) Bakara: 222


Cübeyr, îkrime ve Ibn Abbâs ayakta namaz kılmaktaydı) bir adam yanımıza gelerek, 'içinizde fetva verecek kimse varmı?' diye sordu. Biz de 'sor' dedik. Adam, 'Bevl yaptığım zaman arkasından bir sıvı geliyor.' Biz de 'çocuğun meydana geldiği su mu?' diye sorduk. 'Evet', dedi. 'Sana gusül gerekir,' dedik." Mücahid; "Adam 'İnna lillah' diyerek dönüp, gitti." Ibn Abbâs namazı acele kılarak, İkrime'ye, adamı geri çağır dedi. Adam yanımıza gelince İbn Abbâs bize 'bu adama Allah'ın kitabından mı fetva verdiniz?' diye sordu. 'Hayır,' dedik. 'Rasûlullah'ın sünnetinden mi?' dedi. 'Hayır,' dedik. "Rasûlullah'ın ashabının sözlerinden mi?' dedi. 'Hayır,' dedik. 'Peki ya ne ile fetva verdiniz?' deyince, 'kendi reyimizle,' dedik. Ibn Abbâs; 'işte bundan dolayıdır ki Rasûlullah, "Bir fakih, şeytana karşı bin abidden daha kuvvetlidir" buyurmuştur.' Mücahid; "Adam geldi, İbn Abbâs ona dönerek şöyle dedi: 'O sıvı geldiği zaman bir şehvet duymakta mısın?' Adam; 'hayır,' dedi. 'Peki vücudunda bir gevşeklik hissediyor musun?" Adam yine 'hayır," dedi. O zaman Ibn Abbâs, 'gelen sıvı soğuktan dolayı meydana gelmiştir. Sadece abdest alman sana kâfi gelir' dedi."

b) îhtilam olunduğu zaman meni gelmezse, gusül gerekmez. Ibn Münzir; "bu konuda kendilerinden ilim alman ehl-i ilmin hepsi icmâ etmiştir." dedi. Zaten geçen Ümmü Süleym hadisinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "kadın ihtilam olduğu zaman gusül yapması gerekir mi?" sorusuna "evet meni görülürse gerekir" demiştir. Bu hadis, su görülmediği zaman gusül gerekmediğini göstermektedir. Fakat uyandıktan sonra meni çıkarsa gusül yapılması gerekir.

c) Uykudan uyandığı zaman, bir yaşlık görüp ihtilam olduğunu hatırlamaz, ama kesin olarak meni olduğunu anlarsa gusül alması gerekir. Çünkü meninin, unutmuş olabileceği ihtilamdan dolayı çıktığı açıktır. Eğer şüphe eder, meni olup olmadığını bilemezse, yine ihtiyaten gusül alması gerekir. Mücahid ve Katâde "Meni olduğunu kesin bilmezse ona gusül gerekmez. Çünkü taharet üzere olduğu kesindir. Bu ise şüphe ile kaldırılamaz" demişlerdir.

d) Şehvet anında meninin geldiğini hisseder, zekerini tutarak meninin çıkmasını engellerse, gusül gerekmez. Çünkü geçen hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; yıkanmayı, "meninin görülmesi" şartına bağlamıştır. Meni görülmeden hüküm sabit olmaz. Fakat, yürür de meni çıkarsa gusül alması gerekir.

e) Elbisesinde meni görüp, ne zaman çıktığını bilmezse bu durumda namaz kılmışsa, son uykudan itibaren kıldığı namazlarını iade etmesi

lâzım gelir. Ancak daha önce olduğuna dâir bir işaret görürse, o zaman çıktığı sanılan uykudan sonraki namazları iade etmesi lâzım gelir.

2- Organların Birbirine Kavuşması

Yani erkeğin sünnet mahallinin, kadının organında kaybolması, meni çıkmasa bile yıkanmayı gerektirir. Çünkü Allah Teâlâ "Eğer cünüp olursanız yıkanınız" buyuruyor, imam Şafiî şöyle demiştir: "Arapçada cünüplük sözü, meni gelmese bile gerçek anlamda, cinsi birleşme anlamında kullanılır. 'Falanca, falancadan cünüp oldu,' şeklinde konuşulduğu zaman inzal olmasa bile onunla cinsî birleşme ettiğini akla getirir." Şafiî ayrıca şöyle demiştir: "Meni gelmese de cimadan dolayı zina cezası gerekliğinde hiçbir tartışma yoktur." Çünkü Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadîse göre Rasûlullah şöyle buyurdu. "Kadının dört organı (el ve ayakları) arasına oturup, sonra cima ederse, ister meni gelsin, ister gelmesin, muhakkak ki gusül vacip olur" (Hadisi Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Saîd b. Müseyyeb'den rivayeten, Ebû Musa el-Eş'arî, Aîşe (r.a.)'ye şöyle demiştir. "Ben sana bir şey sormak istiyorum. Fakat senden utanıyorum." Aîşe (r.a.), "Utanma sor. Ben senin annenim" dedi. Ebû Musa el-Eş'arî "Cima edip meni gelmeyen kişi hakkında" sordu. Aîşe (r.a.)'de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ederek şöyle dedi: "Erkeğin sünnet organı kadının organına kavuştuğunda gusül vacip olur." (Hadisi Ahmed ve Malik değişik lafızlarla rivayet ettiler.) Bu durumda, bilfiil girmesi gerekir. Girmeden sadece değmesinin kadına da erkeğe de guslü gerektirmediğinde icmâ vardır.

3- Hayız ve Nifasın Kesilmesi

Hayız ve nifasın kesilmesinden de gusül gerekir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor "Temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın size emrettiği yoldan yaklaşın." Bir de Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Ebu Hubeyşî'nin kızı Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Hayız olduğun günlerdeki namazları terk et. Sonra yıkan ve namaz kıl." (Bu hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir.) Bu hadis her ne kadar hayız hakkında varid olmuşsa da, sahabenin icmasıyla nifas da hayız gibidir. Eğer kan görmeden çocuk doğarsa, bazıları gusül gerekir, bazıları da gerekmez, demişlerdir. Bu konuda, herhangi bir delil gelmemiştir.

4- Ölüm

Ölümden dolayı yıkanmak gerekir. Müslüman öldüğü zaman yerinde açıklanacağı üzere yıkanması icmâen vaciptir.


5- Kâfir İslâm'a Girdiğinde

Kâfir müslüman olduğu zaman yıkanması gerekir. Çünkü Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadise göre, Beni Hanife'den Sümame esir düştü. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabahlan yanma gider; "ne durumdasın ya Sümame?" diye sorardı. Sümame de: "Eğer beni öldürürsen, can taşıyan birisini Öldürmüş olursun, şayet öldürmez sen, sana minnettar kalacak bir kimseyi bağışlamış olursun. Eğer mal verirsen, sana da o maldan veririz," diye cevap verdi. Rasulullah'ın ashabı esirleri fidye karşılığı serbest bırakmayı sever "bunu öldürmekle ne kazanırız" derlerdi. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Sümame'nin yanma uğrayarak ona İslâm'ı anlattı ve o da müslüman oldu. Rasûlullah, onu serbest bırakarak Ebû Talha'nın bahçesine gönderdi. Ona yıkanmasını emretti. O da yıkandı ve iki rekat namaz kıldı. Rasûlullah ashabına dönerek, "kardeşiniz Sümame'nin müslümanlığı çok güzel olmuştur." buyurdu. (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Aslı ise Buhârî ve Müslim'de mevcuttur.)


1.6.2. Cünüp Olana Haram Olan Şeyler


Şunlar cünüp olana haramdır:

1. Namaz kılmak.

2. Ka'be'yi tavaf etmek.

Bu konudaki deliller, abdest almayı gerektiren hususlar bahsinde geçti.

3. Mushafa dokunmak ve onu taşımak da cünüp olana haramdır. Mushafa dokunmanın ve mushafı taşımanın haram olduğu, imamlar arasında ittifak konusudur. Sahabeden hiç bir kimse bu görüşe muhalefet etmedi. Zahirî imamları Dâvûd ve İbn Hazm ise, cünüp olan kimsenin mushafa dokunmasını ve taşımasını caiz görerek Buhârî ve Müslim'de geçen hadîsi delil gösterdiler ve bu hususta bir beîs görmediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in kâfir Herakliyus'a göndermiş olduğu mektubunda şu âyeti kerime yazılıydı: "Bismillahirrahmanirrahim. De ki 'Ey Kitap ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, ona bir şeyi eş koşmamak, Allah'ı bırakıp biribirimizi Rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin.' Eğer yüz çevirirlerse, 'bizim müslüman olduğumuza şahit olun' deyiniz."(17) İbn Hazm şöyle demiştir: "Bu mektubu Rasûlullah gönderdi. Mektupta bu âyet hristiyanlara gönderilmişti.


(17) Al-i İmran:64.


Hıristiyanların bu mektuba dokunacaklarını Rasûlullah kesinlikle bilmekteydi." Cumhur ulemâ bu konuda şöyle cevap vermişlerdir: "Bu bir mektuptur. İçinde Kur'an ayetleri olan mektuplara, tefsir, fıkıh ve diğer kitaplara dokunmaya bir manî yoktur. Çünkü bunlara mushaf denemez ve dokunmanın haram olduğu sabit olmuş değildir. Bu zahirîlerin görüşüne delil olamaz." (Abdesti gerektiren hususların üçüncüsüne bak: s. 63).

4. Cünüpken Kur'an okumak da haramdır. Cumhura göre, cünüp kimsenin Kur'an okuması haramdır. Ali (r.a.) rivayet etliği hadiste şöyle demiştir: "Rasulullah'ı, cünüplükten başka bir şey, Kur'an okumaktan alı-koymazdı." (Hadîsi Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesaî, İbn Mâce rivayet etmiş, Tirmizî ve diğerleri sahihlemiştir. Hafız İbn Hacer "Feth'ul-Bârî" de şöyle demiştir: "Bazıları bu hadîsin râvilerini zayıf saymışsa da gerçek şudur ki hadis hasen olup, delil olmaya yeterlidir.") Yine Ali (r.a.)'dan rivâyeten, o şöyle demiştir: "Rasulullah'ı gördüm, abdest aldı, biraz Kur'an okudu, sonra; 'cünüp olmayan böyle yapar, cünüp olan bir âyet bile olsa Kur'an okuyamaz/ buyurdu" (Hadisi Ahmed ve Ebû Ya'lâ bu sözlerle rivayet etmiştir. Heysemî "hadîsin râvileri güvenilirdir", demiştir.) Şevkânî şöyle der: "Eğer hadis sahih ise, bu hadis ile cünüp olanın Kur'an okumasının haram olduğunu söylemek yeterlidir. Ancak önceki hadiste haram olduğuna delâlet eden bir ifade yoktur. Hadisin gayesi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in cünüp haldeyken okumayı terketmiş olmasıdır. Bu gibi ifadeler mekruh bile sayılmazken, bununla haram olduğuna nasıl delil getirilebilir?" İmam Buhârî, Taberânî ve Zahirî âlimlerinden İbn Hazm; cünüp olanın, Kur'an okumasının caiz olduğu görüşündedirler. Buhârî şöyle demiştir: "İbrahim, 'hayızlı kimsenin Kur'an okumasında bir beis yoktur', demiştir. İbn Abbas da cünüp olanın Kur'an okumasında bir beîs görmezdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her zaman Allah'ı zikrederdi." Hafız buna, şunu ekleyerek şöyle dedi: "Buhârî'ye göre, cünüp ve hayızlı kimsenin Kur'ân okuyamayacağına dair gelen hadîslerin hiçbiri sahih değildir. Her ne kadar bu konuda gelen hadislerin hepsi diğerlerine göre delil sayılacak kadar kuvvetleniyorsa da, bu hadislerin çoğu tevile müsaittir."

5. Mescidde eğleşmek. Cünüp olanın mescidde eğleşmesi de haramdır. Aîşe (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlullah geldi. Ashabının evlerinin kapıları mescid tarafına açılmaktaydı. 'Evlerinizin kapılarını mescidden çeviriniz' buyurdu. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içeriye girdi. Ashâb bu konuda bir ruhsat var ümidiyle herhangi bir şey yapmadı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara gelerek

şöyle buyurdu: 'Şu evlerinizin kapılarını mescidden çeviriniz. Şüphesiz ben hayz ve cünüp olana mescidi helal saymam.'" (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Ümmü Seleme'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlullah bu mescidin avlusuna girerek yüksek sesle şöyle nida etti: 'Şüphesiz mescid hayz ve cünüplere helâl değildir.'" (Hadîsi İbn Mâce ve Taberânî rivayet etmiştir.) Bu iki hadis mescidde eğleşmenin ve orada kalmanın hayz ve cünüp olana helâl olmadığına delâlet eder. Fakat şu âyete göre hayz ve cünübün mescidden geçmesine ruhsat verilmiştir: "Ey imân edenler, sarhoşken, ne dediğinizi bitene kadar, cünüpken (yolcu olan müstesna) gusledene kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasla ve yolculukta iseniz veyahut biriniz ayak yolundan gelmişseniz..."(\ Cabir'den rivâyeten; o şöyle demiştir: "Cünüp olduğumuz halde mescidden geçerdik." (Hadisi İbn Ebî Şeybe ve Said b. Mansur "sünen"inde rivayet etmiştir.) Zeyd b. Eslem'den rivayeten: "Rasûlullah'ın ashabı cünüp olduğu halde, mescidin içinde yürürdü." (Hadîsi İbn Münzir rivayet etmiştir.) Yezid b. Habib'den rivayeten: "Ensar'dan bir kaç kişinin kapıları mescide açılmaktaydı. Cünüp olduklarında, su bulamayınca mescidden başka geçecek yolları yoktu. Onun için Allah Teâlâ "Cünüp iken (yolculuk hali müstesna)" âyetini indirdi." (Hadisi ibn Cerir, Taberî, rivayet etmiştir.) Şevkânî bu hadisin ardından şöyle demiştir: "Bu hadis şüphe bırakmayacak şekilde mescidden geçmenin caîz olduğuna delalet etmektedir." Aîşe (r.a.)'den rivayeten; o demiştir ki: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana 'secde yerine koyacağım, bir seccade getir' dedi. Ben de 'hayzım' dedim. Rasûlullah 'Senin hayz olman, senin elinde değil ki' buyurdu." (Hadisi Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebu Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

Meymûne (r.a.)'dan rivayeten, o şöyle demiştir: "Bizden birimiz hayz olduğumuz halde, Rasûlullah yanımıza girer başını kucağımıza koyar, hayz olduğumuz halde Kur'an okurdu, sonra bizden biri Rasulullah'ın namazlığını kaldırarak hayz olduğu halde, mescide koyardı." (Hadisi Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir. Hadisin sahih şahitleri vardır.)


1.6.3. Yıkanmanın Müstehab Olduğu Yerler


Yani yıkandığında mükellefin övüldüğü ve sevap kazandığı, terkettiği zaman bir ayıplama ve azabın olmadığı yıkanmadır. Müstehap olan yıkanma altı yerde olup, aşağıda bunları zikredeceğiz.


(İS) Nisa: 43


a- Cuma Namazı için Yıkanmak.

Cuma namazı için yıkanmak müstehaptır.. Cuma günü, ibadet yapmak ve namaz kılmak için toplanılan bir gün olduğundan, İslâm, yıkanmayı ve müslümanların en temiz bir halde bulunmalarını emretmiştir. Ebû Saîd'den rivayeten, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cuma günü yıkanmak âkil baliğ herkese gereklidir. Misvak kullanmak, mümkün olduğu kadar güzel koku sürmek de gereklidir." (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir. Hadîste geçen (muhtelim) kelimesi Akîl baliğ demektir. Buradaki "gereklidir" sözünden maksad müstehab olduğudur. Buhârî'nin İbn Ömer'den rivayet ettiği hadîs, bunu kuvvetlendirmektir: "Ömer (r.a.) cuma günü hutbedeyken Rasulullah'ın ashabından ilk muhacirlerden birisi içeriye girdi. Bu giren Osman'dı. Ömer ona seslenerek 'bu hangi saattir biliyor musun?" dedi. Osman (r.a.) şöyle cevap verdi: 'Ben işle meşgul idim. Evime dönme imkanı bulamadım. Ezanı işitince abdestten başka bir şey alamadım' dedi. Ömer: (r.a.) 'Abdestle ha! Bilmektesin ki Rasûlullah gusül almayı emrederdi.'" İmam Şafiî şöyle demiştir: "Osman (r.a.)'m gusül için namazı bırakıp çıkmaması, Ömer (r.a.)'in de, ona gusül için çıkmasını emretmemesi, buradaki gusül emrinin, müstehap olduğunu bildiklerine delâlet etmektedir." Müslim'in Ebu Hureyre'den, onun da Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği hadîs de, cuma günü gusül almanın müstehap olduğunu göstermektedir: "Bir kimse abdest alır, abdestini güzel yaparsa, daha sonra cumaya gelerek hutbeyi dinler ve susarsa iki cuma arasındaki günâhları bağışlandığı gibi, üç gün de fazlası bağışlanır." Kurtûbî, bu hadisi guslün müstehap olduğuna delil getirerek, yaptığı açıklamada şöyle demiştir: "Abdesün ve onunla beraber abdestliye, kabul olunmuş bir cuma sevabının verileceğinin zikredilmesi, abdesün yeterli olduğunu göstermektedir." Hafız İbn Hacer, "Telhis" isimli kitabında şöyle demiştir: "Bu hadis yıkanmanın farz olmadığını gösteren delillerin en kuvvetlisidir. Guslün müstehap olduğu sözü ise, guslü terketmenin bir zarar meydana getirmeyeceği durumuna göredir. Yoksa gusül terkedildiği zaman insanlar ter, kötü koku ve benzeri şeylerle rahatsız olacaksa gusletmek vacip, terki ise haram olur." Alimlerden bir cemaat, Ebû Hureyre'nin şu hadisini delil getirerek insanlar rahatsız olmasa bile cuma günü yıkanmayı vacip saymışlardır: Rasûlullah şöyle buyurdu: "Müslümanın her yedi günde bir defa yıkanması Üzerine bir borçtur. Bu yıkanmada başını ve vücudunu yıkamalıdır." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiş, bu konuda gelen hadisleri zahirî manâlarına hamlederek karşıtlarına cevap vermişlerdir.) Guslün vakti fecrin doğuşundan, cuma namazına kadardır. Her ne kadar Cuma'ya gitmeye yakın, yıkanmak müstehap ise de, gusülden sonra abdestİ bozulursa sadece abdest alması kâfi gelir. Esrem Dedi ki: "imam Ahmed'e 'gusül aldatan sonra abdesti bozulan kimsenin sadece abdest alması kâfi gelir n"-diye sorulduğunu işittim. İmam Ahmed; "Evet, bu konuda İbn Ebzî hadi-sinden daha üstün bir şey duymadım,' demiştir." Bu sözle Ahmed, Ibn Ebı Şeybe'nin sahih bir senetle Abdurrahman b. Ebzî'den, onun da sahâbi l babasından rivayet ettiği hadise işaret etmiştir. Sahâbi olan bu zat, günü yıkanır, abdesti bozulduğunda sadece abdest alır, guslü iade gusül işini bitirdikten sonra namaza çıkardı. Çünkü bir kimse namazdan sonra yıkanırsa cuma için gusletmiş olmaz ve cumadan sonra gusül yapa11 emrolunduğu şeyi yerine getirmiş sayılmaz, İbn Ömer'in rivayet ettiği hadise göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Siz^n biriniz cumaya geldiğinde yıkansın." (Hadisi Buhârî, Tirmizî, Nesâî, £^u Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Müslim'in rivayetinde "Sizden biriniz cuma'ya gelmek istediği zaman yıkansın" şeklindedir. İbn Abdilber, Cuma İçin yıkanmanın gerekliliği üzerine icmâ olduğunu nakletmiştir.

b- Bayram Namazları İçin Yıkanmak

Alimler bayram namazları için yıkanmayı müstehap saydılar. Bu konuda sahih bir hadîs gelmiş değildir. "Bedr-i Münîr" de yazarı, "bayram" larda yıkanmak hakkındaki hadîsler zayıftır," demiştir. Ancak bayrarn'31"" da yıkanmak hakkında sahabeden de senedi iyi haberler vardır.

c- Ölü Yıkayanın Yıkanması

İlim ehlinin çoğuna göre ölü yıkayan kimsenin yıkanması müstehabtır. Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadîse göre, Rasûlullah şöyle buyucu: "Kim ölü yıkarsa, yıkansın ve kim ölü taşırsa abdest alsın." (Hadisi Ahmed, Tirmizî, Nesâî, Ibn Mâce, Ebû Dâvûd ve diğerleri rivayet etmişti1-) İmamlar bu hadîsin doğruluğunu eleştirmişlerdir. Ali b. el-Medâinî, Ahmed ve İbn Münzir, Râfi' ve diğerleri ise: "Hadis alimleri bu konuda birisini sahih saymadılar," demişlerdir. Fakat Hafız İbn Hacer bu hakkında şöyle demiştir: "Hadîsi Tirmizî hasen saymış, İbn Hibbân safrm" lemistir." Bu hadis rivayet yollarının çok olmasıyla en azından haserıdır. Nevevinin Tirmizî'yi hadisi hasen saydığından dolayı tenkit etmesi tar^S" malıdır. Zehebî, "bu hadisin rivayet yolları, fakihlerin delil getirmiş olduğu pek çok hadisten kuvvetlidir," demiştir. Bu hadiste emrolunan yıkanma, mendupluğa hamlolunur. Çünkü Ömer (r.a.)'dan rivayet edilen, "Bizler ölü yıkar, kimimiz yıkanır, kimimiz yıkanmazdık" hadîsi de bunu göstermektedir. (Hadisi Hatib, sahih bir senetle rivayet etmiştir.) Esma t>inn

Umeys, kocası Ebubekr'i öldüğü zaman yıkayınca, dışarı çıkarak muhacirlerden yanında hazır olanlara sordu: "Bu gün soğuk bir gündür ve ben oruçluyum. Bana gusletmek gerekir mi?" Oradakiler "Hayır" dediler. (Hadisi Mâlik rivayet etmiştir.)

d- İhrama Girmek için Yıkanmak

Hac için veya umre için ihrama girmek isteyen kimsenin cumhur ulemaya göre gusül alması menduptur. Zeyd b. Sabit, (r.a.) rivayet ettiği hadiste: "Rasûlullah’ın, telbiye okumak için, boy abdesti aldığını gördüm." demiştir. (Hadisi Dârekutnî, Beyhâkî, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî, hasen saymış, Ukaylî ise, hadisi zayıf kabul etmiştir.)

e- Mekke'ye Girmek İçin Yıkanmak

Mekke'ye girmek isleyen bir kimsenin yıkanması müstehaptır. İbn Ömer'den rivayet olunduğuna göre; "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'ye girmeden önce Zi'tuva mevkiinde geceyi geçirir, sabah oluncaya kadar orada kalır, sonra gündüzleyin Mekke'ye girerdi." Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in böyle yaptığı kendisinden nakledilmiştir. (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir. Bu Müslim'in lafzıdır.) Ibn Münzir şöyle demiştir: "Mekke'ye girerken yıkanmak bütün âlimlere göre müstehaptır. Onlara göre Mekke'ye girerken yıkanmayı terketmek fidyeyi gerektirmez. Diğer bir grup ise, abdest almak yeterlidir, demişlerdir."

/- Arafat'da Vakfe Yapmak İçin Yıkanmak

Hac için Arafat'da vakfe yapmak isteyen kimsenin, yıkanması menduptur. Mâlik'in Nafi'den rivayet elliği hadise göre; "Abdullah b. Ömer ihrama girmeden önce ihram için, Mekke'ye girmek için ve Arafat'da vakfe yapmak için yıkanırdı."


1.6.4. Guslün Rükünleri


Meşru olan guslün esası iki şeysiz tamam olmaz.

1. Niyet: Çünkü niyet, ibadetleri adetlerden ayırır. Niyet sırf kalbe ait bir işdir. İnsanların pek çoğunun niyetin arasına soktuğu ve söylemelerini adet haline getirdiği bazı kelimeler sonradan uydurulmuş gayri meşru şeylerdir. Bunlara engel olmak ve bunlardan vazgeçmek gerekir. "Abdeste niyet" bahsinde bu konuda malumat verildi.

2. Bütün vücudu yıkamak. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey insanlar, cünüp iseniz temizlenin (yani yıkanın)"(\9). Yine "Ey Muhammed,


(19) Maide:6.


sana kadınların aybaşı hali hakkında sorarlar, de ki, "O bir ezadır" aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine (yıkanmalarına) kadar onlara yaklaşmayın"(20). Bu ayetlerdeki temizlikten maksadın yıkanmak olduğuna delil, Allah Teâlâ'nın şu ayetinde açık olarak gelmesidir. "Ey iman edenler, sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünüpken -yolcu olan müstesna- gusledene kadar namaza yaklaşmayın.''(21) Yıkanmanın hakikati ise, bütün azaları yıkamaktır.


1.6.5. Guslün Sünnetleri


Gusül edenin, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yıkanırken yaptığı hususlara riâyet etmesi sünnettir. Önce ellerini üç defa yıkayarak başlar, sonra avret mahallini yıkar, sonra namaz abdesti gibi tam bir ab-dest alır. Eğer leğen ve benzeri şeyin içinde yıkanıyorsa ayaklarını yıkamayı gusülün sonuna kadar tehir eder. Sonra başına üç defa su döker, su diplerine gitsin diye saçlarını ovar, sonra koltuk altlan, kulak uçları, göbek, ayak parmakları ve vücuttan ovulması mümkün olan yerlere suyu akıtır. Sağ taraftan başlayarak, sonra sol tarafa vücudun her tarafına suyu döker. Bunların aslı Aîşe (r.a.)'dan rivayet edilen hadiste vardır: "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem cünüplükten yıkandığı zaman, ellerini yıkayarak, başlar, sonra sağ eli ile sol tarafına su dökerek, avret mahallini yıkar, sonra namaz abdesti gibi abdest alır, sonra suyu alır, parmaklarım saçlarının dibine sokar, iyice temizlendiğine kanaat getirinceye kadar devam eder, başına üç avuç dolusu su dökerek, sonra bütün vücuduna suyu yayardı." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Buhârî ve Müslim'in diğer bir rivayeti de şöyledir: "Sonra elleri ile saçlarını oğuşturur, suyun cildine ulaştığını anlayınca üzerine üç defa su dökerdi." Yine Buhârî ve Müslim'in Aîşe (r.a.)'dan rivayetlerinde, o şöyle demiştir: "Nebî aleyhis-selam'a yıkanması için su koydum. Ellerine su döktüm. İki veya üç defa ellerini yıkadı, sonra sağ eliyle sol eline su dökerek avret mahallini yıkadı. Sonra elini yere sürdü, ağzına ve burnuna su verdi, sonra yüzünü ve kollarını yıkadı. Sonra başını üç defa yıkadı ve vücuduna su döktü. Sonra bulunduğu yerden kenara çekildi, ayaklarını yıkadı." Meymûne şöyle dedi: "Rasulullah'a silinmesi için bir bez parçası getirdim, onu kullanmadı. Üstündeki yaşlığı eliyle silmeye başladı." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) ___________________


(20) Bakara: 222

(21) Nisa: 43


1.6.6. Kadının Yıkanması


Kadının yıkanması, erkek gibidir. Ancak eğer saçlarının dibine su ulaşıyorsa örgüsünü bozması gerekmez. Ümmü Seleme'nin rivayet ettiği hadise göre; "Bir kadın; 'Ya Rasûlallah' dedi. "Ben saç örgüleri fazla olan bir kadınım. Yıkanmak için, onları çözeyim mi?' Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Saçlarının dibine üç defa su dökmek sana yeter, sonra kalan suyu vücuduna yayarsın, böylelikle sen temiz olursun." (Hadisi Müslim, Ahmed ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadîs ha-sen, sahihtir demiştir.) Ubeyd İbn Umeyr'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Abdullah b. Amr'ın, kadınlara yıkanırken saçlarını bozmalarını emrettiği haberi Aîşe (r.a.)'ya ulaştı. Aîşe (r.a.) İbn Ömer'e "Hayret doğrusu kadınlara yıkanırken saçlarını bozmalarını emrediyor' dedi. "Bari başlarını traş etmelerini emretseydi! Biz Rasûlullah ile beraber bir kaplan yıkanıyorduk. Başıma üç defa su dökmekten fazla bir şey yapmazdım' dedi." (Hadisi Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Kadının, hayz ve nifastan yıkandığı zaman, pamuk ve benzeri bir parça alıp misk veya güzel bir koku sürerek, mahalli temizlemesi müstehaptır.' Böylece pis kanın kokusunu defetmiş olur. Aîşe (r.a.)'den rivayeten; Esma binli Yezid, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e hayzlının yıkanması konusunu sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz suyunu ve güzel kokusunu alır, temizlenir ve temizliğini güzel yapar, sonra suyu başına döker. Saçlarının dibine iyice ulaşıncaya kadar başını ovar. Sonra vücuduna suyu döker. Sonra misk sürülmüş bir bez parçası alır, onunla temizlenir." Esma; "Onunla nasıl temizlenilir?" deyince Rasûlullah; "Sübhanallah, onunla temizlenirsin işte" buyurdu. Aîşe (r.a.) dedi ki: "Rasûlullah bunu gizli anlatmak ister gibiydi. "Kanın izini takip edip siler' demiştir." Esma, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e cünüplükten yıkanma hakkında sordu: "Suyunu alır, güzelce temizlenir, temizliğini de güzel yapar veya bunda mübalağa edersin. Sonra başından aşağıya suyun ulaşabileceği başının bütün noktalarına suyu ulaştırır ve ovarsın. Sonra suyu bedenin diğer taraflarına dökersin," dedi. Aîşe (r.a.) "Ensar kadınları, ne güzel kadınlardı. Ulanmaları dinlerini derince öğrenmelerini engelleme-mistir." demiştir. (Bu hadisi Buharı, Müslim, Nesâî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.)


1.6.7. Gusül İle İlgili Meseleler


1. Hem hayız ve cünüplük, hem de cuma ve cünüplükten dolayı her ikisine de niyyet ederse, bir yıkanma yeterlidir. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Herkes için niyyet ettiği şey

vardır."

2. Cünüplükten yıkandığı zaman abdest almamışsa gusül, abdest yerine de geçer. Aîşe (r.a.) şöyle dedi: "Rasûlullah gusülden sonra abdest almazdı." İbn Ömer'den rivâyeten: "Gusülden sonra abdest alıyorum" diyen adama, "muhakkak sen boş bir iş yaptın" demiştir. Ebubekir İbn Arabi, "Abdestin gusle dahil olduğu hakkında âlimlerin ihtilâfı yoktur", dedi. Cünüplükten temizlenmeye niyet, abdestsizlikten temizlik için yeterli ve geçerli olur. Çünkü cünüpken yapılamayacak şeyler, abdestsizken yapılmayanlardan daha çoktur. Her zaman az olan çok olanın niyetinin içine girer. Büyük olanın niyeti, küçük için de yeterli olur.

3. Cünüp ve hayız olan kimseye saçları ve tırnaklan kesmek, sokağa çıkmak ve başka şeyler yapmak kerahatsiz caizdir. Atâ şöyle demiştir: "Cünüp olan abdest almasa bile, kan aldırır, tırnaklarını keser, başını traş edebilir." Alâ'nın bu görüşte olduğu Buhârî'de mevcuttur.

4. Eğer hamama girenin, başkasının avret mahallini görmekten, veya başkalarının onun avret mahallini görmesinden sakınması mümkünse hamama gitmesinde bir sakınca yoktur. îmâm Ahmed b. Hanbel; "Eğer hamamdakilerin hepsinin peştemal tutunduğunu biliyorsan, hamama gir, yoksa girme," demiştir. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Erkek erkeğin avret mahalline bakmasın, kadın da kadının avret mahalline bakmasın." Hamamda Allah'ı zikretmekte bir günah yoktur. Mani olacak bir engel yoksa Allah'ı zikretmek her zaman sevaptır. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her zaman Allah'ı zikrederdi.

5. Gusül bu abdestte yaz olsun, kış olsun havlu gibi şeylerle kurulanmak da caizdir.

6. Kadın ve erkeğin bir kaptan yıkanmaları caiz olduğu gibi, erkeğin kadının yıkandığı sudan arta kalanla yıkanması caiz olup, bunun aksi de caizdir. İbn Abbâs'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlullah’ın eşlerinden birisi bir kaptan yıkanmıştı. Rasûlullah abdest almak veya yıkanmak için geldiğinde, eşi Rasûlüllah'a; 'ben cünüplükten yıkanmıştım. Ondan artan sudur,' deyince, Rasûlullah; "Su cünüp olmaz" buyurdu." (Hadîsi Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî ve Ahmed rivayet etmiş, Tirmizî hadis hasen, sahihtir demiştir.) Aîşe (r.a.) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir kaptan yıkanır, Rasûlullah O'na, O Rasûlüllah'a su döker, hatta Rasûlullah O'na "bana su bırak", O da Rasûlüllah'a "bana su bırak" derdi.

7. Başkalarının bulunduğu yerde çıplak yıkanmak caiz değildir.

Çünkü avret mahallini açmak haramdır. Eğer bir perde ve benzeri şeyle setrederek yıkanırsa bir beis yoktur. Çünkü Rasûlullah Fatıma (r.a.)'nın setrettiği perdenin ardında yıkanmıştır. Amma insanların gözünden uzak bir yerde çıplak olarak yıkanırsa bunda bir sakınca yoktur. Buhârî'nin rivâyet ettiği üzere, Musa aleyhisselam çıplak olarak yıkanmıştı. Ebû Hureyre'den rivayete göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Eyüp aleyhisselam çıplak olarak yıkanırken (altın çekirgeler) üzerine üşüşlü. Eyüp aleyhisselam çekirgeleri elbisesine doldurmaya başladı. Rabbi ona şöyle nida etti; 'Ey Eyüp, ben seni gördüğün şeyleri almaktan men etmedim mi?' Eyüp aleyhisselam: 'Evet, izzetin hakkı için. Fakat ben kendimi senin bereketinden gani sayamam' dedi." (Hadisi, Buhârî ve Nesâî, Ahmed rivayet etmiştir.)
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
TEYEMMÜM


Tanım


Teyemmümün lügat manası "yönelmek" demektir. Şer'i manası ise, onsuz yapılamayan namaz ve benzeri ibadetleri mubah kılmak niyeti ile elleri ve yüzü mesh etmek için temiz toprağa yönelmektir.


1.7.2. Meşruiyetinin Delili


Teyemmümün meşru oluşu kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Kitaptan delili şudur: Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Eğer hasta veya yolculukla iseniz yahut biriniz ayak yolundan gelmişseniz ve bu durumlarda su bulamamışsanız, tertemiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah affeder ve bağışlar. "(22) Sünnetten delil: Ebû Umame'nin rivayet ettiği hadise göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yeryüzünün hepsi, benim ve ümmetim için hem secde yeri, hem de temizleme aracı kılındı. Ümmetimden herhangi bir kimse namaz vaktine ererse temizleyicisi yanındadır." (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.) îcmâ'a gelince: Bütün müslümanlar, belli durumlarda abdest ve guslün yerine, teyemmümün meşrû olduğuna icma etmiştir. Allah'ın bu ümmete tahsis ettiği bir Özellik olduğunu Câbir'in rivayet ettiği hadisten anlamaktayız. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Daha önce hiçbir kimseye verilmeyen beş şey bana verildi, a- Düşmanlarıma karşı bir aylık yoldan korku salmakla, yardım olundum, b- Yeryüzü


(22) Nisa: 43.


benim için mescit ve temizleyici kıtındı. Öyleyse ümmetimden herhangi bir kimse namaza yetişirse hemen kılsın, c- Benden önce hiçbir kimseye helâl kılınmayan ganimetler bana helâl kılındı, d- Şefaat hakkı sadece bana verildi, e- Her Nebi hususi olarak kavmine gönderilmiştir. Ben ise bütün insanlara umumi olarak gönderildim." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)


1.73. Teyemmümün Meşru Oluşunun Sebebi


Aîşe (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, o şöyle demiştir: "Bir yolculukta Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Beydâ mevkiine gelince, gerdanlığım kopup kayboldu. Rasulullah ve beraberindekiler, onu aramak için beklediler. O yerde su olmadığı gibi, yanlarında da su kalmamıştı, insanlar Ebû Bekir'e gelerek 'Aîşe (r.a.)'nin ne yaptığım gördün mü?' dediler. Ebû Bekir, Rasûlüllah'ın yanına geldi. Rasûlüllah ise dizlerimde uyumaktaydı. Ebû Bekir beni azarlayarak bir çok şeyler söyledi ve eliyle böğrüme vurmaya başladı. Rasûlullah dizlerimde uyuduğu için hiç kıpırdayamıyordum. Sabah olunca uyandı ve hiç su yoktu. Bu esnada Allah Teala teyemmüm ayetini inzal buyurdu. Seyyid b. Hudayr, 'Ey Ebubekir hanedanı, bu sizin ilk bereketiniz değil', dedi." Aîşe (r.a.) devamla, "üzerinde bulunduğum deveyi kaldırınca, gerdanlığı altında bulduk." (Hadisi Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd, İbn Mâce, Nesâî rivayet etmiştir.)


1.7.4. Teyemmümü Mubah Kılan Sebepler


Aşağıdaki sebeplerden biri bulunduğu takdirde teyemmüm yapmak, hem abdestsizlik hem de cünüplük için, yolculukta veya mukim iken mubah olur.

a) Su bulamazsa veya bulduğu su temizliğe yeterli olmazsa teyemmüm eder. İmran b. Husayn (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Bir yolculukta Rasûlüllah ile beraberdik. Cemaate namaz kıldırdı. Bir de baktık ki birisi bizden ayrı duruyor. Rasûlüllah ona; 'namaz kılmaktan seni engelleyen nedir?' diye sordu. Adam; 'cünüp oldum. Su da bulamadım' dedi. Rasûlüllah; "işte sana yeryüzü, bu sana yeter,' buyurdu." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Ebu Zer'den rîvayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "On sene su bulamayana dahi, toprak temizleyicidir." (Hadisi Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce rivayet etmiş, Tirmizî hadis hasen, sahihtir demiştir.) Fakat teyemmüm etmeden önce kendisinin suyu araması, yol arkadaşlarına veya yakın mesafede olanlara sorması gerekir. Eğer suyun bulunmadığı veya çok uzak olduğu kesin ise, araştırması gerekmez.

b) Eğer vücudunda yara varsa veya hasta ise, suyu kullandığı takdirde hastalığının artmasından veya geç iyileşmesinden korkarsa, ister bunu tecrübe ile bilsin, isterse güvenilir bir doktorun haberi ile bilsin, teyemmüm eder. Cabir (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Bir yolculuğa çıkmıştık. Birimizin başına bir taş düştü, başı yarıldı, sonra cünüp oldu. Arkadaşlarına 'Teyemmüm etmeye benim için ruhsat var mı?' diye sordu. Arkadaşları 'sen suyu kullanmaya kadirsin. Sana bir ruhsat bulamıyoruz' dediler. Yıkandı ve bundan dolayı öldü. Rasûlüllah'ın huzuruna gelince, durum kendisine bildirildi. Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Kahrolasılar, öldürdüler onu. Biliniyorlarsa soramaz mıydılar? Şüphesiz cahilliğin tedavisi soru sormaktır. O kişiye teyemmüm yapması, yarasının üzerine bir sargı bağlayıp, üzerine mesh edip diğer tarafları yıkaması yeterli idi." (Hadisi Ebu Dâvûd, îbn Mâce, Dârekutnî rivayet etmiş, Ibn Seken sahih-1 cm iştir.)

c) Su çok soğuk olduğu zaman, onu kullandığı takdirde zarar meydana geleceğini zannediyorsa, ücretle bile suyu ısıtmaktan aciz kalıyorsa veya hamama girmesi mümkün değilse, teyemmüm eder. Amr b. Âsmı'm rivayet ettiği hadise göre; o Zâtusseîâsii savaşına gönderilmesi hakkında şöyle demiştir: "Şiddetli, soğuk bir gecede cünüp oldum. Yıkandığım takdirde öleceğimden korktum. Sonra arkadaşlarımla sabah namazını kıldık. Rasûlüllah'ın yanma gelince durumu O'na anlattılar. Şöyle buyurdu: "Ya Amr cünüp olduğun halde arkadaşlarına namaz kıldırdın öyle mi?" dedi. Amr şöyle dedi: "Allah'ın şu âyetini hatırladım: "Nefsinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı merhametlidir. "(23) Teyemmüm edip, namaz kıldım, dedim. Rasulullah güldü ve bir şey söylemedi." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Hakim, Dârekutnî ve îbn Hibbân rivayet etmişlerdir. Buhârî bu hadisi, tâliken rivayet etmiştir.) Bu hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in takriri vardır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin takriri hüccettir. Çünkü, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yanlış bir şeyi beğenmez.

d) Eğer su yakın olduğu halde, nefsine, malına, ırzına bir zarar geleceğinden veya arkadaşlarının gideceğinden korkarsa, teyemmüm edebileceği gibi, kendisi ile su kaynağı arasında insan veya başka korktuğu bir düşman varsa, kova, ip gibi su çıkarma aletleri bulunmayıp suyu çıkar-


(23) Nisa: 29.


maktan da aciz ise, bütün bu durumlarda suyun bulunması bile yok olması demektir ki teyemmüm eder. Bunun gibi yapmadığı bir işin kendisine iftira edileceğinden ve onunla da zarar göreceğinden korkarsa, yine teyemmüm edebilir. Kendisi veya kuduz olmayan köpek dahi olsa başkalarının içmesi için veya hamur yapmak, yemek pişirmek, af olunmayacak derecede necaseti gidermek için yeteri kadar su varsa bunlar için suyu saklayıp,'teyemmüm edebilir. îmam Ahmed demiştir ki; "Sahabeden bir çokları teyemmüm etmiş, içmek için suyu saklamışlardır." Ali (r.a.)'dan rivâyeten; o "Yolculukta iken cünüp olan, yanında biraz su olduğu halde susayacağından korkan kişi, yıkanmayıp teyemmüm eder." demiştir. (Bu hadisi Dârekutnî rivayet etmiştir.) İbn Teymiyye, "Abdesti sıkışmış, suyu da bulamayan birinin, sıkışmış iken kılmasından abdestini bozup teyemmümle kılması daha efdaldir" demiştir.

e) Suyu kullanmaya gücü yetip, abdest veya gusül için suyu kullandığı takdirde vaktin çıkacağından korkarsa teyemmüm edip namaz kılar, sonra namazı iade etmez.


1.7.5. Teyemmüm Edilmesi Caiz Olan Toprak


Teyemmüm etmek temiz toprakla ve her toprak cinsinden olan kum, taş, kiremit gibi şeylerle caizdir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Temiz toprağa teyemmüm edin"(24) Lügat bilginleri âyette geçen "sa'iden" kelimesinin, toprak olsun veya başka şey olsun, yeryüzü olduğunda icmâ etmişlerdir.


1.7.6. Teyemmümün Yapılışı


Teyemmüm edenin önce niyet etmesi gerekir. (Niyet hakkındaki açıklama, abdest bahsinde geçti.) Sonra besmele çeker. Ellerini temiz toprağa vurur, yüzünü ve bileklere kadar ellerini mesh eder. Bu konuda Ammar'ın rivayet ettiği hadisten daha açık ve daha sahih hadis yoktur. Ammar rivayetinde şöyle diyor: "Cünüp oldum. Su bulamayınca temiz toprağa yatarak sağa sola yuvarlandım ve bu şekilde teyemmüm ederek, namaz kıldım. Durumu Rasûlüllah'a anlatınca, Rasûlüllah aleyhisselâm; "şöyle yapman sana yeterdi," buyurdu ve avuçlarını birbirine vurarak, sonra onlara üfledi ve elleriyle yüzünü ve avuçlarım mesnetti." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Bu hadisin başka bir lafzında, "avuçlarınla toprağa vurup, sonra ellerine üflemen sonra yüzünü ve bileklerine kadar elle-


(24) Nisa: 43.


rini mesh etmen sana yeterdi." şeklindedir. (Bu hadisi de Dârekutnî rivayet etmiştir.) Bu hadisten, elleri bir defa yere vurmak ve sadece elleri avuçlarıyla meshetmek anlaşılmaktadır. Toprakla teyemmüm eden kimsenin ellerini silkelemesi ve ellerine üflemesinin, yüzünü toprak içinde bırakmamasının sünnetten olduğu anlaşılmaktadır.


1.7.7. Teyemmümle Yapılması Mubah Olan Şeyler


Teyemmüm su bulunmadığı zaman abdest ve guslün yerine geçer. Abdest ve gusülle mubah olan herşey, namaz kılmak, mushafa dokunmak ve diğerleri gibi şeyler, teyemmümle de mubah olur. Teyemmümün sahih olması için vaktin girmesi şart değildir. Teyemmüm yapan kişi bir teyemmümle farz ve nafile namazlardan dilediği kadar kılabilir. Teyemmümün hükmü abdestin hükmü gibidir. Abdest ne ise teyemmüm de odur. Ebû Zer'den rivayeten, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz temiz olan yer, müslümanın temizlik vasıtasıdır. Hatla on sene su bulamazsa bile. Suyu bulduğu zaman vücuduna suyu değdirsin. Bu onun için daha hayırlıdır." (Hadisi Ahmed ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî, ise sahihlemiştir.)


1.7.8. Teyemmümü Bozan Şeyler


Su bulamayanın suyu bulması, suyu kullanmaktan aciz kalanın suyu kullanmaya gücü yetmesi, teyemmümü bozduğu gibi, abdeste bedel olan teyemmümü, abdesti bozan herşey bozar. Fakat teyemmüm ile, namaz kıldıktan sonra su bulursa veya namaz bittikten sonra suyu kullanmaya gücü yeterse, vakit kalsa bile namazı iade etmesi gerekmez. Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayeten, o demiştir ki: "iki adam bir yolculuğa çıktı, namaz vakti olunca yanlarında su yoktu. Temiz toprağa teyemmüm ederek namaz kıldılar. Sonra vakit içinde su buldular. Birisi abdesti ve namazı iade etti, diğeri iade etmedi. Sonra Rasûlüllah'a gelerek durumu anlattılar, Rasûlüllah iade etmeyene; 'Sünnete isabet ettin. Namazın sana kâfidir,' buyurdu. Abdest alıp namazını iade edene ise; 'Senin için iki kat ecir vardır,' buyurdu." (Hadisi Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.) Ancak suyu bulup da namaza girdikten sonra ve namaz bitmeden Önce, suyu kullanmaya gücü yeterse, geçen Ebû Zer hadisine göre abdesti bozulmuş, suyla temizlenmesi vacip olmuş olur. Cünüp veya hayz olan kimsenin, teyemmümü mubah kılan sebeplerden bir sebeple teyemmüm ettiği zaman, namazı iade etmesi gerekmez. Sadece suyu kullanmaya gücü yettiği zaman yıkanması gerekir. Ömer (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlullah cemaate namaz kıldırdı. Namazı bitirince bir de baktık, bir adam ayrılmış, cemaatle namaz kılmamış. Rasûlüllah o kimseye; cemaatle namaz kılmaktan seni ne alıkoydu, ey adam?" dedi. Adam cevaben; 'Cünüp oldum, su bulamadım,' dedi. Rasûlüllah, 'işte sana temiz toprak, o sana yeter,' buyurdu." Sonra tmrân olayı şöyle anlattı: "Onlar su bulunca Rasûlüllah cünüp olan adama bir kap su verdi ve 'Git bunu üzerine dök' buyurdu." (Hadîsi Buharı rivayet etmiştir.)
 
muvahhide sehidan Çevrimdışı

muvahhide sehidan

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum ve rahmetullah..

calisma yarim kalmis devamini nerden temin edebilirim acaba ? ..
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt