Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

SAİD NURSİ "ümmetin ömrünün hicri 1506 ya kadar olacağını söyelemektedir!!!

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
A Çevrimdışı

arsan

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Said Nursi ümmetin ömrünün HİCRİ 1506 yılına kadar olacağını söylemektedir:


"... Birinci cümle, BİN BEŞ YÜZ (1500) makamiyle ahir zamanda bir taife-i mücahidinin (din için çalışanların) son zamanlarına ve ikinci cümle, BİN BEŞ YÜZ ALTI (1506) makamiyle galibane (galip olan) mücahedenin (Allah yolunda gösterilen çabanın) tarihine... işaret eder. (...) bu tarihe kadar (1506) zahir (görünen) ve aşikarane (açık, belli), belki galibane devam edeceğine remze yakın (işaret yoluyla) ima eder."

(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 46)


"BENİM ÜMMETİMİN ÖMRÜ 1500 SENEYİ PEK GEÇMEYECEK."
Suyuti, el-Keşfu an Mücavezeti Hazihil Ümmeti el-Elfu, el-havi lil Fetavi, Suyuti. 2/248, tefsiri Ruhul Beyan. Bursevi.

(Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, Kitâbu’l-İlel, sh. 89.)

Yine üstad, Kastamonu Lahikası’nın 33. sayfasında kıyametin kopma tarihini 1545 olarak vermiştir. (Doğrusunu Allah bilir.)



“Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (kıyamete kadar) hak üzerinde olacaktır.”
“Ümmetimden bir taife..” fıkrasının (bölümünün) makam-ı cifrîsi (cifir hesâbına göre olan netice, sayı değeri) 1542 (2117) ederek nihayet-i devamına (varlığının sonuna) îma eder. “Hak üzerinde olacaktır.” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 (2082), bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane (açık ve ortada), belki galibane; sonra tâ 1542 (2117) ye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine (aydınlatma görevine) devam edeceğine remze (işarete) yakın îma eder. “Allah’ın emri gelinceye kadar” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1545 (2120), kâfirin başında KIYAMET KOPMASINA îma eder.


(Kastamonu Lahikası, s. 33)



Bu sahih kaynaklar doğrultusunda Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış vaktinin Hicri 1400’den sonraki bir yüzyıl olmayacağı son derece açıktır. Ümmetin ömrü Hicri 1500’lere kadar olacağına ve tüm ahir zaman alametleri, Hicri 1400-1500 arasındaki 100 senelik dönemde gerçekleşeceğine göre böyle bir iddia son derece mesnedsizdir. Tüm Müslümanların, Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen ahir zaman ile ilgili sahih hadislere ve en büyük İslam alimlerinin izahlarına kesinlikle itibar etmeleri gerekmektedir.

 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Said Nursi ümmetin ömrünün HİCRİ 1506 yılına kadar olacağını söylemektedir:


"... Birinci cümle, BİN BEŞ YÜZ (1500) makamiyle ahir zamanda bir taife-i mücahidinin (din için çalışanların) son zamanlarına ve ikinci cümle, BİN BEŞ YÜZ ALTI (1506) makamiyle galibane (galip olan) mücahedenin (Allah yolunda gösterilen çabanın) tarihine... işaret eder. (...) bu tarihe kadar (1506) zahir (görünen) ve aşikarane (açık, belli), belki galibane devam edeceğine remze yakın (işaret yoluyla) ima eder."

(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 46)


"BENİM ÜMMETİMİN ÖMRÜ 1500 SENEYİ PEK GEÇMEYECEK."
Suyuti, el-Keşfu an Mücavezeti Hazihil Ümmeti el-Elfu, el-havi lil Fetavi, Suyuti. 2/248, tefsiri Ruhul Beyan. Bursevi.

(Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, Kitâbu’l-İlel, sh. 89.)

Yine üstad, Kastamonu Lahikası’nın 33. sayfasında kıyametin kopma tarihini 1545 olarak vermiştir. (Doğrusunu Allah bilir.)




“Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (kıyamete kadar) hak üzerinde olacaktır.”

“Ümmetimden bir taife..” fıkrasının (bölümünün) makam-ı cifrîsi (cifir hesâbına göre olan netice, sayı değeri) 1542 (2117) ederek nihayet-i devamına (varlığının sonuna) îma eder. “Hak üzerinde olacaktır.” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 (2082), bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane (açık ve ortada), belki galibane; sonra tâ 1542 (2117) ye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine (aydınlatma görevine) devam edeceğine remze (işarete) yakın îma eder. “Allah’ın emri gelinceye kadar” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1545 (2120), kâfirin başında KIYAMET KOPMASINA îma eder.




(Kastamonu Lahikası, s. 33)






Bu sahih kaynaklar doğrultusunda Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış vaktinin Hicri 1400’den sonraki bir yüzyıl olmayacağı son derece açıktır. Ümmetin ömrü Hicri 1500’lere kadar olacağına ve tüm ahir zaman alametleri, Hicri 1400-1500 arasındaki 100 senelik dönemde gerçekleşeceğine göre böyle bir iddia son derece mesnedsizdir. Tüm Müslümanların, Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen ahir zaman ile ilgili sahih hadislere ve en büyük İslam alimlerinin izahlarına kesinlikle itibar etmeleri gerekmektedir.

Kendi ömrünün miktarını, ecelini bilemeyen zevat ümmetin kıyametinin ecelinin vaktini vermeye kalkışıyor!

Kıyametin tarihini veren, verilebileceğine inanmak küfürdür. Sevgide şirke düşmeyin. Teferruat mevzuularından önce dinin asli meselelerini , Tevhid akidesini öğrenmeye bakın!

A'raf 187- Sana, ne zaman kopacak diye kıyamet vaktini soruyorlar.
De ki; onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde koparacak olan O'ndan başkası değildir. Onun ağırlığına göklerde ve yerde dayanacak bir kimse yoktur. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
188- De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim.



Abdullah b. Ömer'in, babası Ömer (r.anh)'den naklettiği bu hadis şöyledir:

"Bir gün Rasûlullah (s.a.v.)'in yanında bulunduğumuz sırada âniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru peygamber (s.a.v.)'in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve:

"Ya Muhammed! Bana İslâm'ın ne olduğunu söyle" dedi. Rasûlullah (s.a.v.): "İslâm; Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir" buyurdu.
O zat: "Doğru söyledin" dedi.
Babam dedi ki: "Biz buna hayret ettik. Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu."

"Bana imandan haber ver" dedi.
Rasûlullah (s.a.v.): Âllah a, Allah'ın meleklerine kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır" buyurdu.
O zât yine: "Doğru söyledin" dedi. Bu sefer:

"Bana ihsandan haber ver" dedi.
Rasûlullah (s.a.v.): " Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da, o seni muhakkak görür" buyurdu.

O zat: "Bana kıyametten haber ver" dedi.

Rasûlullah (s.a.v.) "Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir" buyurdular.

"O halde bana alâmetlerinden haber ver" dedi.
Peygamber (s.a.v.): "Câriyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir" buyurdu.
Babam dedi ki: Bundan sonra o zat gitti. Ben bir süre bekledim.
Sonunda Allah Rasûlu bana: "Ya Ömer! O soru soran zatın kim olduğunu biliyor musun?"dedi.
"Allah ve Rasûlü bilir" dedim.

"O Cibrîl'di. Size dininizi öğretmeye gelmişti" buyurdular.
(Buhârî, İman 1; Muslim, İman 1).

Dinimizi Kuran sünnetten öğrenelim !
-----------------------------

Ayrıca bu rakamları yılları nasıl buldu ?
Ebced cifir yapıyor ise bu zaten İslamdan değildir !

EBCED VE CİFİR, YAHUDİ KABALASININ ŞİRKİDİR

EBCED VE CİFİRİ SAVUNAN SAİD NURSİYE REDDİYE


https://www.islam-tr.org/tevhid/11604-ebced-ve-cifir-yahudi-kabalasinin-sirkidir.html


Kardeşim bu tarz sapık söz ve inançlarını terk et!

Yoksa gayb kendilerinin yanında da onlar mı yazıyorlar? TUR 41.

- De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim. -ARAF 188

- De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler. NEML 65

O bütün gaybı bilir. Fakat gaybını hiç kimseye açmaz.
Ancak seçtiği elçiye açar. 26- 27- CİN

 
A Çevrimdışı

arsan

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Önce uslübunuzu düzeltin burası kahvehane değil ilim meclisi...GERÇİ "( HERKES KENDİNE YAKIŞANI YAPAR"!! ) KONUMUZA GELELIM.. PEYGAMBERİMİZ AHİRZAMANLA İLGİLİ ÇOK AYRINTILI DETAYLAR VERMİŞ OLMASINA RAĞMEN BUNLARI GÖRMEZDEN Mİ GELELİM NE DEMEK İSTİYORSUNUZ HADİSLERİ DE KABUL ETMİYORSUNUZ SİZ HANGİ DİNE MENSUPSUNUZ ANLAYAMADIM ACIKCASI ISRARLA KABUL ETMİYORSUNUZ HİÇ HADİS KAYNAKLARINDAN ARAŞTIRDINIZ MI DA ÖFKELENİYORSUNUZ BİZLER BİR ÇOK KONUNUN DETAYINI HADİSLERDEN ÖĞRENİYORUZ MESELA KURAN DA NAMAZ EMREDİLİR AMA DETAY VERMEZ NAPARIZ HADİSLERE YÖNELİRİZ ORDAN ÖĞRENİRİZ SAİD NURSİ DE HADİSLERİ ÇOK ÇOK İYİ YORUMLAYAN BİR MÜCEDDİD DİR.BİLMEM ANLAYABİLCEK MİSİNİZ!!!! SİZE DAHA ÇOK HADİS SUNUYORUM İNŞALLAH FİKRİSABİTLE BAKMAZSANIZ ANLARSINIZ...

hadislerden ümmetin ömrünün Hicri 1500'ü geçmeyeceği açıkça görülüyor:


Enes b. Malik 'den O dedi ki Resulullah (s.a.v) buyurdu:
Dünyanın ömrü, ahiret günlerinde yedi gündür. Allah-u Teala buyurdu ki: Rabbin katında bir gün sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir. Kim bir din kardeşinin Allah yolunda bir ihtiyacını görürse, Allah Teala onun için gündüzlerini oruçla, gecelerini de ibadetle geçirmişcesine şu dünyanın yedi bin yıllık ömrü müddetince sevap yazar.

(Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 88)


[SIZE=+0]Ahmet İbni Hanbel ilel inde nakletti. [SIZE=+0]
Dünyadan beş bin altı yüz yıl geçmiştir.

(Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir zaman, s. 89)


33.gif


Bu ümmetin ömrü bin (1000) seneyi geçecek fakat bin beşyüz (1500) seneyi aşmayacaktır.

(Celaleddin Suyuti'-El-Keşfu Fi Mücazeveti Hazin el-Ümmeti El Elfe Ellezi Dellet Aleyh el-Asar; Muhammed B. Resul Al-Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri Pamuk Yayınları, s. 299)


"Benim ümmetimin ömrü 1500 seneyi pek geçmeyecek."

(Suyuti, el-keşfu an mücavezeti hazihil ümmeti el-elfu, el-havi lil fetavi, Suyuti. 2/248, tefsiri ruhul beyan. Bursevi. (arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, Kitâbu’l-ilel, s. 89)


Abdullah (r.a) dan rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.v) buyurdu ki: Ehl-i beytimden ismi ismime mutabık olan bir kişi başa geçecektir...
Dünyanın ancak bir günlük ömrü kalmış olsa, onun başa geçmesi için Cenab-ı Allah O günü behemehal uzatır.

(İmam Tirmizi, Sünen-i Tirmizi, 4/92)





33.gif



Hz.Ali 'den rivayet olduğuna göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış ta olsa, Allah (cc) benim Ehl-i beytimden bir zatı gönderecek.

(Ebu Davud, Sünen-i Ebu Davud, 5/92)


İbn-i Mace ve Ebu Naim, Ebu Hüreyre 'den tahric ettiler, o dedi, Peygamber (s.a.v) buyurdu:
Eğer dünyadan bir gün kalsa, Allah o günü uzatır ve Ehl-i Beytimden birisini Melik kılar.

([SIZE=+0]Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir zaman, s. 10; [SIZE=+0]Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir zaman, s. 27; İmam Şarani, Tezkiretil Kurtubi, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, İstanbul 1981, s.437)


Dakkak b. Zeyd-ü Cüheni 'den rivayet ettiler.
Ben gördüğüm bir rüyayı Resulüllah (s.a.v.) 'e anlattım. Bu rüyada Peygamber (s.a.v.) yedi basamaklı bir minberin en üst basamağında idi: O buyurdu ki, Yedi basamaklı gördüğün minber şu dünyanın ömrü olan yedi bin senedir. Ben de O 'nun son bininde olacağım.

(Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 89)


33.gif



Ancak beklenen odur ki; aradan bin sene geçtikten sonra bu saklı devlet tecid edile (yenilene). Ona bir üstünlük verilip suyu bulması, arttırıla... Böylece kemalatin aslı zuhur edip onun zilletini örte.. Ve nisbet-i aliyyenin mürevvici Mehdi gelsin.
Allah ondan razı olsun.

(İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruki Serhendi, Mektubat-ı Rabbani, Hakikat Kitabevi, 1/569)


Şeriatın teyit hasletleri, milleti tecdidi bu ikinci bindedir.
Bu davanın doğruluğuna adil şahid: İsa'nın (a.s.) Mehdi'nin (r.a.) bu bin içinde var oluşlarıdır.

(İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruki Serhendi, Mektubat-ı Rabbani, Hakikat Kitabevi, 1/611)


Resulullah (s.a.v.)in ümmeti arasından çıkanlar pek kamildirler. Yani Resulullah (s.a.v.)in irtihali üzerinden binsene geçtikten sonra isterse az olsunlar. Onların pek kemalli olmaları şunun içindir ki: Şeriatın takviyesi, pek tamam tekliyle hasıl ola.
Aradan bin sene geçtikten sonra, Mehdi'nin gelişi de bunun içindir. Onun mübarek kudümünü (gelişini), Hatem'ür-rüsül Resulüllüh (s.a.v.) müjdelemiştir. İsa (a.s.) dahi aradan bin sene geçtikten sonra nüzul edecektir.

(İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruki Serhendi, Mektubat-ı Rabbani, Hakikat Kitabevi, 1/440)


33.gif



"... Birinci cümle, binbeşyüz (1500) makamiyle ahir zamanda bir taife-i mücahidinin (din için çalışanların, cihad edenlerin) son zamanlarına; ve ikinci cümle, binbeşyüzaltı(1506) makamile galibane mücahedenin tarihine.... işaret eder.
(...) bu tarihe kadar (1506) zahir ve aşikarane, belki galibane devam edeceğine remze yakın ima eder."

(Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.46)



Zira onun (Hz. Mehdi (a.s.)'nin ) zuhuru, yüz başlarında olacaktır.

(İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruki Serhendi, Mektubat-ı Rabbani, Hakikat Kitabevi, )























Bediüzzaman "Ümmetimden bir grup kıyamet kopuncaya kadar hak uğrunda mücadele etmeye devam edecek" (Buhari, İ'tisam:10; Müslim, İman: 247; İbni Mace, Mukaddime: 1; Tirmizi, Fiten: 51)" hadis-i şerifini açıklarken, hadisi aslına ebced hesabına vurmuş, 'Hatta ye'tiyellahu biemrihi = Kıyamet kopuncaya kadar'= 1545, kafirin başında kopacak Kıyamete işaret etmektedir. (Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, s. 23) (Mehdi ve Deccal, Şaban Döğen, Gençlik Yayınları, s. 164) şeklinde belirtmiştir.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
arsan isimli tevhidden alakasız üye.

Şirk itikadi olan söylemleri bırak . Kıyametin ne zaman kopacağını Allah bilir. Aksini iddia eden KAFİRDİR!! Hala daha tarih vermekte ısrarlıysan kendi dinine uygun yer bul . Burada sapık söylemleri kıt beyninle kavrayamadığın ayet ve hadisleri çarpıtarak algılayamazsın.

Bu sana ilk ve son uyarımdır.
 
A Çevrimdışı

arsan

Üyeliği İptal Edildi
Banned
arsan isimli tevhidden alakasız üye.

Şirk itikadi olan söylemleri bırak . Kıyametin ne zaman kopacağını Allah bilir. Aksini iddia eden KAFİRDİR!! Hala daha tarih vermekte ısrarlıysan kendi dinine uygun yer bul . Burada sapık söylemleri kıt beyninle kavrayamadığın ayet ve hadisleri çarpıtarak algılayamazsın.

Bu sana ilk ve son uyarımdır.

SİZİ ALLAH A HAVALE EDİYORUM!! ETTİĞİNİZ SUİ ZANN DAN ÖTÜRÜ DE HAKKIMI HELAL ETMİYORUM AHİRETTE DE ETMİYCEM BENIM İMANIM HAKKINDA SEN NASIL BİR İSLAM SAVUNUCUSUN Kİ YORUM YAPIYOSUN NE OLDUĞUNUZ KİMLERE HİZMET ETİİĞİNİZ AŞİKAR OLDU ..ÖYLE TEHDİTLE YILDIRMAYLA BU İŞLER OLMAZ!!!O İŞLER SİZLERİN ASIL İŞTİGAL ALANINA GİRER...!!!!??!!!
 
S Çevrimdışı

serhildan

Üyeliği İptal Edildi
Banned
"...İyi bilin ki, kıyamet saati hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler" (42:18)
 
K Çevrimdışı

KırıkGitar

Üyeliği İptal Edildi
Banned
SİZİ ALLAH A HAVALE EDİYORUM!! ETTİĞİNİZ SUİ ZANN DAN ÖTÜRÜ DE HAKKIMI HELAL ETMİYORUM AHİRETTE DE ETMİYCEM BENIM İMANIM HAKKINDA SEN NASIL BİR İSLAM SAVUNUCUSUN Kİ YORUM YAPIYOSUN NE OLDUĞUNUZ KİMLERE HİZMET ETİİĞİNİZ AŞİKAR OLDU ..ÖYLE TEHDİTLE YILDIRMAYLA BU İŞLER OLMAZ!!!O İŞLER SİZLERİN ASIL İŞTİGAL ALANINA GİRER...!!!!??!!!

Etti 2... Abdulhak ve diğerleri, daha nereye kadar sürecek bunlar! Allah'tan korkun!
 
K Çevrimdışı

KırıkGitar

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Soru :

Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risalede bir yerde kıyamet tarihini haber vermektedir.Ama bildiğimiz kadarıyla kıyametin ne zaman kopacağını kimse bilmemektedir.Bu konuda bilgi verir misiniz?


Cevabımız

Değerli Kardeşimiz;


Aşağıda sunulan kısım, Bediüzzamanın ahirzamanla ilgili bir hadisi yorumudur. Cifr denilen özel bir hesap yolu ile kendi kanaatini yazmıştır. Bu bir kanaattir ve kesinlik ifade etmez. Zaten yazıda dört defa kullanılan “gaybı ancak Allah bilir” ve iki defa kullanılan “gerçek ilim Allah katındadır.” mealindeki ayetler bu manaya açıkça işaret etmektedirler. Alttaki yazıya dayanarak “Bediüzzaman kıyametin tarihini haber veriyor, bu ise ayet ve hadislere aykırıdır” sonucuna varmak insafsızlık-tabi sizi tenzih ederiz-. olur.

Ahirzamandan haber veren mühim bir hadis "la tezalu taifetun min ümmeti zahirine alel hakki hatta ye'tiyallahu bi emrihi" -1- Ramazan-ı Şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi. "la tezalu taifetun min ümmeti" -şedde sayılır, tenvin sayılmaz-fıkrasının makam-ı cifrîsi 1542 ederek nihayet devamına ima eder."la y'lemul gaybe illallah" -şedde sayılır- "zahirine alel hkki" fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1506 edip, bu tarihe kadar zahir ve âşikârâne, belki galibane, sonra ta '42'ye kadar gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın ima eder. Ve'l-ilmû indallah; "velilmu indallah laye'lemul ğaybe illalah" -şedde sayılır- "hatta ye'tiyallahu bi emrihi" fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1545 olup kâfirin başında kıyâmet kopmasına ima eder.Lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah.

Câ-yı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil'ittifak bin beş yüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına mânidar, mâkul ve hikmetli bir surette 1506'dan ta '42'ye, ta '45'e kadar üç inkılâb-ı azimin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu imalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil; fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir."sirati müstekim" ashabının taife-i kübrâsını tarif eden"ellezine en'amte aleyhim" -2- fıkrası, şeddesiz 1506 veya 7 ederek, 1) "Ümmetimden bir taife Allah'ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır."

Bu hadis-i şerif, hadis kaynaklarında bu lafızlarla rivayet edildiği gibi, aynı manayı ifade eden farklı lâfızlarla da rivayet edilmiştir (Buhari, 9:125, 162; Müslim,1:137) 2 )"Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun kimseler." Fâtiha Sûresi: 1:7.

Gayb, genelde iki kısımda mütalaa edilmiştir:

1-Mutlak gayb

2-İzafî gayb

Mutlak gayb yalnız Allah'ın bildiği ve başkasına bildirmediği şeylerdir. İzafî gayb ise, bazılarına göre gayb iken, bazılarına gayb sayılmayandır. Mesela, kişinin kalbindeki manalar kendisine malum olduğu halde, başkası için meçhuldür, dolayısıyla gaybtır. (Yazır, VIII, 5415) Dağın eteğinde olan bir kimse için dağın ardı gaybtır. Ama dağın zirvesinden bakan kimse için, dağın hiçbir yanı gayb değildir. Her taraftan gayblarla çevrili bir âlemdeyiz. Okuma bilmeyen birisi, harfleri öğrendikçe yeni bir âleme açılması gibi, hiçbir şey bilmez halde dünyaya gelen bir insan, göz kulak gibi duygularıyla şu görülen âleme açılır. Duyduklarını, gördüklerini aklıyla, kalbiyle değerlendirir, Allah'a, meleklere, ahirete inanır. Kâinattaki kanunlar da bir yönüyle gaybtır. Bunlar keşfedildiğinde gayb olmaktan çıkar.

Mesela, Edison elektriği buluncaya kadar, böyle bir nimet gayb hazinesinde saklı idi. Aslında tabiatta elektrik vardı. Elektrikli balıklar elektrik üretiyorlardı. Şimşek, elektriği bulmaları için, insanlara devamlı göz kırpıyordu. Fakat insanlar, böyle bir ilâhi kanunun farkında değillerdi. Birisi vesile oldu, bu kanun gaybîlikten çıkıp, şehadet ufkunda göründü. Gaybın mühim bir boyutu, gelecekle alakalıdır. "Göklerde ve yerde Allah'dan başka kimse gaybı bilemez" ayeti genelde bu yönüyle anlaşılmıştır. (Neml, 65) Gaybın anahtarları Allah'ın elindedir. Allah bildirmedikçe, kimse gayba muttali olamaz. "Gaybı bilen O'dur. Gaybını, razı olduğu rasulden başkasına bildirmez" ayeti, Allah dilerse, gaybdan bir kısım sırları razı olduğu elçiye bildireceğini anlatır. (Cin, 26-27) Mutezile, ayetteki "Rasul (elçi)" kelimesinden hareketle, gaybî sırlara mazhariyetin sadece peygamberler için geçerli olduğunu savunur. Halbuki, "rasul" kelimesi sadece peygamberler için kullanılmamıştır. "Allah meleklerden rasuller seçer, insanlardan da.." ayeti açık bir şekilde bunu göstermektedir. (Hac, 75)

Rasulullah'ın " Sizden önceki ümmetlerde ilhama mazhar kişiler vardı. Eğer ümmetimden de öyle birisi varsa, işte o Ömer'dir" ifadesi de bu konuda net bir ifadedir. (Sahîhu'l-Buharî, Fedailü Ashabi'n-nebi, 6) Nitekim Hz. Ömer, halifeliği sırasında bir Cum'a hutbesinde hiçbir münasebet yokken, birden "Ey Sariye! Dağa, dağa!" der. O sırada İran'da düşmanla savaşan İslâm ordularının komutanı Sariye, bu sesi duyar, talimat doğrultusunda orduyu yönlendirir ve savaşı kazanırlar. (Süyutî, Tarîhu'l-Hulefa, s.117) Peygamberler, gayb hususunda ayrıcalıklı bir konumdadırlar. Zaten kendilerine gelen vahiy, gaybî bir olaydır. Vahyi getiren melek, gaybtan gelmektedir.

Fakat şu nokta unutulmamalıdır ki, her peygamber bir insandır. Bir beşer olma noktasında, kendiliğinden gaybı bilemez. Dolayısıyla Peygamberimiz de "kendi kendine gaybı bilmezdi. Belki Cenab-ı Hak O'na bildirirdi, O da bildirirdi" (Mektubat, s. 96) Peygamberimizin, bir kısım gaybî sırlara mazhariyeti kesin olmakla beraber , "her şeyi bütün ayrıntısıyla biliyordu" diyebilmemiz mümkün değildir.

Çünkü, gelecekle ilgili şeylerin bir kısmını önceden bilmek insanı rahatsız eder. Bu noktadan, Cenab-ı Hak rahmet ve hikmetiyle, böyle olayları gayb perdesinde saklamıştır. Peygamberimizin ümmeti içinde, pek çok veli insanlar gelmiştir. Bunlar, diğer insanlardan farklı olarak bazı gaybî tecellilere mazhar olmuşlardır.

Fakat gaybtan haber vermek yasak olması sebebiyle, ubudiyetkarâne güzel bir edeb takınmak için, açıktan belirtmeyip, işaretle söylemişler. Ta ki işaretler ile onların bunu bilmeleri iradeleri dışında, niyetsiz bir şekilde, Allah'ın talimiyle olduğu anlaşılsın. Çünkü, gelecekle ilgili gaybî şeyler niyet ve irade ile verilmediği gibi; niyet ile müdahale etmek, o yasağa karşı itaat etmemeyi andırır.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale-i Nur Editör
 
W Çevrimdışı

walkera

Üyeliği İptal Edildi
Banned
abdulhak nicli yönetici
varsayalım
peygamberimiz(SAV.)tarafından söylenmiş bu hadisleri nakleden ve yorumlayan aşağıda adı geçen islam alimleri de cahil...

peki bu hadisleri sen ve senin gibi düşünen zevat nasıl yorumluyor veya bu hadislerle ilgili ne düşünüyor.
fikirlerinizi söyleyinde kıtlık veya enginlik derecenizi öğrenelim.
kimle muhatabız bilelim.

hadis kaynaklarında ve yorumlarında ismi geçen,
tüm islam aleminin takdir edip saygı ve hürmet gösterdiği değerli din alimleri senin ve zevatının eline su dökemez gibi gözüküyor.

şimdi efendimizin ağzından çıkan bu hadislere ettiğin muhalefet gereği bu hadisleri açıklamakla mükellefsin yoksa seni tüm forum üyeleri önünde MÜFTERİ
ilan edeceğim...

Bu ümmetin ömrü bin (1000) seneyi geçecek fakat bin beşyüz (1500) seneyi aşmayacaktır.



(Celaleddin Suyuti'-El-Keşfu Fi Mücazeveti Hazin el-Ümmeti El Elfe Ellezi Dellet Aleyh el-Asar; Muhammed B. Resul Al-Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri Pamuk Yayınları, s. 299)



"Benim ümmetimin ömrü 1500 seneyi pek geçmeyecek."



(Suyuti, el-keşfu an mücavezeti hazihil ümmeti el-elfu, el-havi lil fetavi, Suyuti. 2/248, tefsiri ruhul beyan. Bursevi. (arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, Kitâbu’l-ilel, s. 89)
Dakkak b. Zeyd-ü Cüheni 'den rivayet ettiler.
Ben gördüğüm bir rüyayı Resulüllah (s.a.v.) 'e anlattım. Bu rüyada Peygamber (s.a.v.) yedi basamaklı bir minberin en üst basamağında idi: O buyurdu ki, Yedi basamaklı gördüğün minber şu dünyanın ömrü olan yedi bin senedir. Ben de O 'nun son bininde olacağım.



(Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 89)
 
S Çevrimdışı

serhildan

Üyeliği İptal Edildi
Banned
nurculuk dinine mensup bu kafirlerin bi cahil cühela ayak takımı var, bir de entel dantel geçinen okumuş yazmış görünümlü bi tayfası var.

gitaristin dediğine göre said nursi gaybı yalnız allahın bildiğini tasdik ediyormuş -duy da inanma !!!-

madem öyle ne diye cifr gibi pisliklerle uğraşıyor bu said? ha demek ki gaybı yalnız allahın bildiği gerçeğine bu cahil filozof said iman etmemiş...

şu cahil saide verdiğiniz değerin binde biri kadar peygambere değer vermediniz, risale denen paçavralar kadar kuran'a değer vermediniz yazıklar olsun size.
 
C Çevrimdışı

cendel

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Saidi Nursi’nin sözleriyle kendisini tanımaya çalışalım. Böylece Saidi Nursi ve onun tabileri hakkında bilgi sahibi olmayan kimseler daha iyi tanınsın ve onun peşinde giden kimseler kendileri için çizilmesi gereken yolu çizsinler.
Hakkı isteyen kimseler için işte bazı pasajlar sunuyoruz:
1 – Üstadımın kendisi söylüyor ki: “Ben, sekiz dokuz yaşındayken bütün nahiyemizde, ahali Nakşi tarikatında ve oraca meşhur Gavsi Hizan namıyla bir zattan istimdat ederken. Ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak: “Ya Gavsi Geylani” derdim. Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz birşey kaybolsa. “Ya şeyh! Sana bir Fatiha. Sen benim bu şeyimi buldur. Acibdir ve yemin ve yemin ediyorum bin defa böyle. Hz. Şeyh himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir.” (Risalei Nur Kulliyatı-Sikkei Tasdik’ül Gaybi Kitabı- Sayfa: 118-Doğuş Ltd Şti Matbaası-Ankara- 1959 tarihli baskı.)
- Saidi Nursi, bu sözleriyle Gavsi Geylani’nin Gavsi Hizan’a üstünlüğünü belirtmek için ondan istimdatta (yardım isteme) bulunduğunu dile getiriyor. Oysa ölülerden yardım istemek, onları yardımına çağırmak apaçık şirk amelidir.
1 – “Hz. Şeyhin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufa ehli velayetçe kabul edilen üç evliyayı azimenin en büyüğü o hz. Gavsi Geylani’dir.
.... Fırkasıyla badel memat (ölümden sonra) dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında, önünde bulunmasıyla. Böyle bir harika kerameti acibe ile meşhur bir zat. Elbette böyle bir zamanda kıymettar bir hizmeti Kuraniyeyi bir müridinin vasıtasıyla olunacağını onun görmesi ve göstermesi onun şe’nindendir.” (Adı Geçen Eser s: 119)
- Saidi Nursi, bu sözleriyle şeyhlerin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarruf hakkına sahib olduğunu ifade etmek istemiştir. Şeyhlerin öldükten sonra müridlerinin önünde ve arkasında bulunduğu iddia ederek kendisinin Geylani’nin bir müridi olduğunu belirtmek istemiştir.
2 – “Hz. Şeyhin himmet ve irşadıyla eski Said yeni Said’e inkilab etmiştir.” (Adı Geçen Eser s: 128)
- Said Nursi bu sözleriyle kendisinden yüzyıllarca önce yaşamış bir kimsenin kendisine irşad edebildiğini dile getirmiştir. Bu sözleriyle hem şeyhten medet umması, hem de ölülerin dirilere fayda vereceği inancına sahib olduklarını ileri sürmüştür.
4 – “Ehli tarikat ve hakikatça tam bir iltifatla kabul edilmiş bir esas var ki... Tarikati Hakta suluk eden bir insan nefsi emaresinin enaniyetini ve serkeşliğini kırmak için lazım gelir ki, nazarını nefsinden kaldırıp, şeyhine nazar ede ede ta fenafişşeyh hükmüne gelir. Ben dediğinde şeyhinin hissiyatıyla konuşur ve hakeza ta fena firrasul, fenafillaha kadar gider. Mesela nasıl ki sıdık bir hizmetkar efendisinin hissiyatıyla kendi kendisinin efendisiymiş gibi konuşur ki ben böyle istiyorum der.
....Zatı Ahmediyenin (a.s)varisliğiyle hakikatı Muhammediyesinin de (a.s) kendisini gördüğü gibi fenayı mutlak ile Cenabı Hakkın tecelliyi zatisine mazhariyet noktasında kendisine o sözleri söylemiş. Onun gibi olmayan e o makama yetişmeyen onu söyleyemez, söylese mesuldür.
- Said Nursi herkesin nefsinden kurtulup şeyhine motamot uya uya şeyhte yokolmanın, rasule uya uya onda yok olmanın ve Allah’a uya uya onda yok olup ben dediğinde Allah’ın emri gibi itaat edilmenin lazım geldiğini söylemek istiyor
adeta... Daha açıkçası; “ben” dediğinde, o demiyor, (haşa) Allah (c.c) diyor... Bu ise vahdeti vücud akidesinin bir parçası olan “fena” (yokolma) akidesi yani; fena fi ihvan (ihvanda yok olma), fena fişşeyh (şeyhte yok olma), fenafirrasul (rasulde yok olma) ve fenafillah (-Haşa- Allah’ta yok olma) akidesidir.
Bu sapık akideye göre fenafirrasul olan Allah (c.c)’ın rasulüdür. FenaFillah olan ise hakta yok olduğundan Allah (c.c)’ın yeryüzündeki gölgesidir. Allah adına konuşur.
“Onun gibi olmayan o sözü söyleyemez, söylese mesuldür” diyerek, bir kimseyi (haşa) Allah (c.c) makamına çıkarıyor...
5 – “O futuluh gaybın tefeulunde en evvel şu fırka çıktı.” (Adı Geçen Eser s: 118)
- Nurcular bir kitabın rastgele açılıp yorumlanmasına tefeul diyorlar... Tıpkı fala bakmak gibi.
6 – “Bu hizmette yani ehli imanı dalaleti mutlakadan kurtarmaya lüzum olsa dünyevi hayatı gibi uhrevi hayatımı da feda etmeyi bir saadet bilirim. Binlerce dost ve kardeşlerim cennete gitmeleri için cehennemi kabul ederim.” (Adı Geçen Eser s: 10)
- Said Nursi burada bir ehli imandan bahsediyor, fakat onları dalaleti mutlaka (mutlak sapık kimseler) olarak isimlendiriyor. Bu ne tezattır? Bir kimse hem ehli iman, hem dalaleti mutlaka nasıl olur? Üstelik Said Nursi onları kurtarmak için dünyasını ve ahiretini feda etmeyi göze alıyor. Üstelik cehenneme girme, cehenneme razı olma pahasına... Cehenneme razı olan bir kimsenin hiç, iman ehli olduğu söylenebilir mi? Buna göre madem Said Nursi kabul ediyor, nurcuların hepsi kurtulsa bile Said Nursi bu sözleriyle cehennemden kurtulmayacak, imanı olmayan bir kafirdir. Kafire tazim ve istiğfar da küfürdür.
7 – “Hatta o da’va o derece tehlikeye düşmüş ki bir ehli keşfin müşahedesile, bir yerde ecel elinden terhis tezkeresini alan kırk adamdan bir adam kazanabilmiş, otuz dokuzu kaybetmiş.” (Adı Geçen Eser s: 157)
- Saidi Nursi’nin burada ehli keşf diye kastettiği kimseler; kabirlere girerek ölünün müslüman mı kafir mi öldüğünü bildiğini söyleyen kimselerdir. Saidi Nursi bu sözleri söylemekle kendisinin ehli keşf olduğunu dile getirmek istiyor. Bu özelliği sebebiyle gaibten haber veren bir kimse vasfını kendinde görüyor.
8 – 1358’de Karadağ’ın başına çıkıyordum. İnsanların hususan müslümanların bu silsilece devam eden hakikatleri ne vakit başladı, ne vakte kadar sürecek hatıra geldi. Birden “vel asr” ayeti karşıma çıktı.
Haşiyesinde:
1500 yıllarında mücahedenin sonlarına gelineceği...
1506 yıllarında Galibane mücadelenin tarihine.
1545 yıllarında Mağlubane mücadele tarihine.
1561 yıllarında mücadelenin ne zamana kadar devamına işaret eder.” (Adı Geçen Eser s: 46)
- Saidi Nursi Cebir hesabıyla kıyametin vaktini haber verecek vasıfta kendini görmüştür. Yani; kıyametin 1561’de kopacağını söylemiştir.
9 – “Tam adaletini gördüğümüz mahkeme heyetine çok selam ve dualar ederiz.” (Adı Geçen Eser s: 168)
- Allah (c.c), Nisa: 60 ayetinde tağuta muhakeme olanların küfre girdiklerini haber vermiştir. Saidi Nursi ise tağuti bir mahkemeyi adalet mahkemesi olarak görüyor ve böylece Allah (c.c)’ın gerçek adaletini inkar etmiş oluyor. Zira gerçek adalet, Allah ve rasulünün hükmüyle hükmetmektir. Saidi Nursi ise; Allah (c.c) ve rasulünün hükmüyle hükmetmeyen bir mahkemeyi adaletli olarak vasıflandırmıştır.
10 – “Risalei Nur sair telifat gibi ulum ve funun ve başka kitaplardan alınmamış. Telif olunduğu zaman hiçbir vakit kitab müellifin yanında bulunmuyordu.” (Adı Geçen Eser s: 80)
- İşte bu ifade, insanları Risalei Nur’un gaybi yazıldığına inandırmak için uydurulan bir safsatadır. Zira sanki müellefin yanında o anda hiçbir kitabın bulunmaması bu risalelerin gaybiliğini gösteriyor...
11 – “Müellefin pek az bir zamanda tahsilden tedrise geçmesi üç ayda bir kış içinde 15 senede medresece okunan 100 kitaptan daha fazla okuduğu kaydediliyor.” (Adı Geçen Eser s: 65)
- Bu sözlerle Saidi Nursinin yüceltilmesi amacı güdülmüştür.
12 – “Ben kendi kanaatımı yazdım. Kanaata itiraz edilmez.” (Adı Geçen Eser s: 76)
- Said Nursi, delilsiz olarak kendi kanaatlarını yazmış ve onun kanaatlarına kesinlikle itiraz edilemezmiş... Oysa itiraz kanaatlara olur..
13 – “O eser onun hüneri olamaz. O, doğrudan doğruya Kur’an’ı Kerim’in bu zamanda bir nevi mucizesi manevisi olarak Rahmeti ilahi tarafından ihsan edilmiştir. Bu eserlerin onun ilmi, fikri ve zekasının eseri olmadığına delil, Risalei Nurda öyle parçalar var ki bazı altı, bazı iki, bazı bir saatte, bazı on dadikada yazılan risaleler var. Ben yemin ederim eski Said’in kuvveti hafızasında beraber olmak şartıyla o on dakika işi on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik Risalei fikrimle iki gün istidadımla yapamıyorum. Hakeza demek biz müfsil olduğumuz halde gayet zengin bir mücevherat dükkanının delalı hizmetçisi olmuşusuz.” (Adı Geçen Eser s: 58)
- Bu ifadelerden anlaşılan şu ki; Risalei Nur Said Nursi’nin hüneri değilmiş. O, Kur’an’ın bu zamana bakan bir çeşit mucizesiymiş. Allah (c.c) tarafından ihsan edilmiştir. Çünkü bu eserler onun fikri ve zekasının eseri değilmiş. Aslında mantığında ve zekasında iflas etmişken zengin bir kuyumcu dükkanının güzel bir hizmetkarlığını yapıyormuş.
Said Nursi burda Kur’an’ı kullanmayı deniyor. Kur’an’ın şerefiyle şereflenerek kendisine bir pay çıkarmaya çalışıyor.

Saidi Nursi ile alakalı yukarıda zikredilenlere ilaveten bazı şeyleri tekrarlamakta ve bazı şeyleri de ilave etmekte fayda vardır. Bunları şöylece sıralayalım:
1 – Saidi Nursi Milli mücadele döneminde İngilizlerin işgal planına uygun olarak Doğu'da ve güneydoğuda İngiliz hükümeti destekli bir Kürdistan kurulması amacıyla "Kürt Teali Cemiyeti" kurucuları arasında yerini almıştır. (Marmara brifingi, 1971)
2 - Anadolu'daki kuvâyı milliye hareketini "isyan" olarak vasıflandıran zamanın Osmanlı Şeyhülislâmının fetvasına karşı, mukabil bir fetva vererek millî kurtuluş hareketinin meşrûiyetini îlân etmiştir. Bu hizmetleri Anadolu'da kurulan Millet Meclisi'nin takdirini kazanmış ve Saidi Nursi bizzat Mike tarafından ısrarla Ankara'ya dâvet edilmiştir.
Bu konuyla ilgili olarak Saidi Nursi şöyle diyor:
“Mike beni şifre ile iki defa Ankara’ya taltif için istedi. Hatta demişti: “Bu kahraman hoca bize lazımdır.” (Emirdağ Lahikası- II-79)
3 - 1950 sonrası küfür sisteminde iktidar olan Adnan Menderes ile (DP hükümetiyle) işbirliği içinde olmuştur.
Bu konuyla ilgili olarak Saidi Nursi’nin şu sözlerine bir bakalım:
“Ben çok hasta olduğum ve siyasete alakasız bulunduğum halde Adnan Menderes gibi bir İslam kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim. Hal ve vaziyetim görüşmeğe müsaade etmediği için, o suri konuşmak yerine bu mektub benim bedelime konuşsun diye yazdım.
Gayet kısa bir kaç esası, İslamiyetin bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum.” (Emirdağ Lahikası –II- 231)
Oysa beşer düzenlerinde iktidar olmak ya da iktidara adaylık göstermek tevhid inancına tamamıyla zıddır. Buna göre her kim gerek oylarıyla, gerek malıyla, gerek bedeniyle ve gerekse herhangi bir şekilde bu iktidar sahiblerini desteklerse veya onlarla işbirliği içinde olursa o kimsenin hükmü de onlar gibi olmaktan başkası değildir... Desteklenen kimsenin vasfı ise hiç önemli değildir.
Bu kısa bilgiden sonra şunları da aktarmakta fayda vardır:
Said-i Nursi, yaşamı boyunca bir takım risaleler yazmıştır. Bu risalelerin tümüne “Risale-i Nur Külliyatı” denir. Fakat yazdığı risaleler arasında bile zıtlıklar vardır.
Örneğin; Bir kitabında; “Cifir (cebir hesabı)... gaybı Allah’tan başkası bilmez ayetine karşı edep dışı bir davranıştır” (Lem’alar s: 39 yazıldığı tarih: 1957) Dediği halde daha sonraki kitablarında sık sık cebir hesabını kullanır ve kendi yazdıklarının ne kadar yüce olduğunu ortaya koymak ister. Hatta kıyametin vaktini bile tayin eder...
Buna örnek vermek gerekirse:
“Onlardan kimi şaki (isyankar)dır, kimi de said (mutlu)dir.” (Hud: 105) anlamındaki ayetin cebir hesabı yönünden sayı değeri 1303 eder. Hud Suresi 112. ayette; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”, anlamında bir ayet olduğu gibi Şura suresinin 15. ayetinde de aynı manada ayet vardır. “Vav”la başlayan Şura suresindeki ayetin cebir hesabı yönünden sayı değeri de 1309 eder. Bu tarihte bütün muhataplar içinde özellikle birine Kur'an adına iltifat ediliyor, doğru olmak yolunda buyruk veriliyor. Birinci tarih(1303) de ise, Risale-i Nurlar müellifi(Said-i Nursi)nin ilim tahsiline başladığı tarihtir. İkinci ayetin tarihi ise O müellif(Said-i Nursi)nin harika bir şekilde pek az bir zamanda ilimce en son noktaya ulaştığı(!), tahsili bitirdikten sonra ders vermeye başladığı ve 3 ayda, bir kış içinde, 15 senede ancak okunabilen 100'den çok kitap okuduğu ve o zamanın o muhitte en ünlü alimlerinin yanında o 3 ayın mahsulu fakat 15 yılın mahsulü kadar olan ilimleri kazandığı, ne kadar büyük bir alim olduğunu; hangi ilimden olursa olsun sorulan her soruya en doğru cevabı vermekle ispat ettiği tarihe rastlar."(Tasdik-i Gaybi, s. 61-62, yıl 1958)
Said-i Nursi bir yerde de kendisini şöyle tanıtır:
“İngiltere'nin en yüksek bilim kurulu, Şeyhülislamlık'a 6 soru sorup cevabını istediği zaman; o 6 soruya 6 kelimeyle cevap veren;
Yabancıların en çok önem verdikleri ve bilginlerinin en esaslı düstur saydıkları illerine, gerçek ilim ve marifetle karşılık verip üstün çıkan;
.... Gerek Avrupa filozoflarına, gerek ülemasına ve gerek okullarda yetişmiş olanlara meydan okuyan, kendisi hiç soru sormadan sorulan soruları eksiksiz cevaplandıran..."(Lem'alar Risalesi)
İşte Said-i Nursi böyle üstün bir kişi olduğunu kendisi anlatıyor...
Kendisini öven bu zatın taraftlarları da onu; “misilsiz, muellif, hakikat kahramanı, bütün İslam aleminin muhtaç olduğu bir filozof” olarak tanımlamışlar ve ilmi değer bakımından Aristo’yu, İbni Sina’yı, İbnirruştu, Farabi’yi” geride bıraktığını söylemişler, hatta manevi sahada tur’nin Gandisi olduğunu belirtmişlerdir. Onun eseri Risale-i Nur’u ise; Kur’an’ı Kerim’in 20. yüzyıldaki tefsiri saymışlardır.
Saidi Nursi, şehidlerin ölümleri sonrası insanlara yardım edebileceklerini isbat için şöyle der:
“Şehitler hayatlarını Allah yolunda feda ettik¬leri için Allah da onlara berzah aleminde, dünya ha¬yatına benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir ha¬yat ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bil¬mez, daha iyi bir yere gitmiş bilirler. Çok mutlu olurlar. İşte şehitlerin efendisi olan Hz. Hamza da böyle bir hayat yaşamaktadır. Kendine sı¬ğınan insanları koruması, dünya ile ilgili işlerini görmesi ve gör¬dürmesi mümkün olabilir. (Said Nursî, Mektubat, 1. Mektup, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1994, c.I, s. 347.)
Bu anlayışa gore veli denen zatlar öldüklerinde daha çok yar¬dım yapma imkanı elde ederler ve bir çok tasarruf¬larda bulunur¬lar.
Bu konuyla ilgili olarak sapık tarikat ehlinin öncülerinden olan Abdülkadir Geylânî’nin bir şiirinde geçen şu beyitleri meşhurdur:
“Müri¬dim ister doğuda olsun is¬ter batıda
Hangi yerde olsa da yetişirim imdada”
(Bu şiir, Said-i Nursî'nin "Sikke-i Tasdîk-i Gaybî adlı kitabında geç¬mektedir. Bkz. Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1995, c.II, s. 2083.)


Kabirden yardım istemek = said nursiye mahsus

-Gaybdan haber vermek = said nursiye mahsus

-Ebced ve cifir gibi yahudi kabala işleri yaparak gaybi tarihler peydahlamak =said nursiye mahsus

-İradesi dışında Yazdırılan kitaba sahip olmak = said nursiye mahsus

-Uydurma - zayıf - hadisler nakletmek =said nursiye mahsus
-
-Uydurma zayıf hadisi bir kitabında sahih deyip diğer kitabında uydurma demek=said nursiye mahsus

-Hz. Ali'nin kucağına cibril tarafından kitap indirtmek =said nursiye mahsus

-Hz.Ali'nin kucağına indirilen kitabı manevi alemde kendisinden almak = said nursiye mahsus

-Yazdığı kitaba Kuranın sıfatlarını vermek =said nursiye mahsus

-Deprem -zelzele- yangını kitabına saldırıdan bilmek =said nursiye mahsus

-Şirk ürün Vahdet-i vücudu ve icatçısı ibn Arabiyi kitaplarında savunmak=said nursiye mahsus

-Şianın etkisinde kalarak akaidi oluştuğundan cevşeni piyasaya sürmek =said nursiye mahsus

Bitmez .....
 
Enfal.571 Çevrimdışı

Enfal.571

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
müminlerde hataya düsebilirler, ama ALLAH kuluna hatasini gösterir göstermez o kula tevbe etmek düser degilmi?
size apacik ayetlerdenen bahs ediyorlar halami tevbe etmiyorsunuz? Bu ne bicim nefs ki gercegi kabul etmek istemiyor.
bir yanda ALLAHin kelami diger yanda bilmem kimin sözü.
VAH KI NE VAH.

Eger Dinden bahs edeceksen ÖNCE Kúr´an a bakman lazim gelir öyle degilmi? Kur´an dan sonra hadislere (sünnete) bakarsin, ondan sonrada Sahabe-i kiramin hayatina bakarsin.

senin söylediklerin hangi sirada?

Sana, ne zaman kopacak diye kıyamet vaktini soruyorlar.
De ki; onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde koparacak olan O'ndan başkası değildir. Onun ağırlığına göklerde ve yerde dayanacak bir kimse yoktur. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
A'raf 187-

Peygamber efendimiz bile bilemezken, sen tut falanca bilyior de...

ALLAH dogru yola iletsin
(amin)
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Saidi Nursi’nin sözleriyle kendisini tanımaya çalışalım. Böylece Saidi Nursi ve onun tabileri hakkında bilgi sahibi olmayan kimseler daha iyi tanınsın ve onun peşinde giden kimseler kendileri için çizilmesi gereken yolu çizsinler.

Hakkı isteyen kimseler için işte bazı pasajlar sunuyoruz:

1 – Üstadımın kendisi söylüyor ki: “Ben, sekiz dokuz yaşındayken bütün nahiyemizde, ahali Nakşi tarikatında ve oraca meşhur Gavsi Hizan namıyla bir zattan istimdat ederken. Ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak: “Ya Gavsi Geylani” derdim. Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz birşey kaybolsa. “Ya şeyh! Sana bir Fatiha. Sen benim bu şeyimi buldur. Acibdir ve yemin ve yemin ediyorum bin defa böyle. Hz. Şeyh himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir.” (Risalei Nur Kulliyatı-Sikkei Tasdik’ül Gaybi Kitabı- Sayfa: 118-Doğuş Ltd Şti Matbaası-Ankara- 1959 tarihli baskı.)

- Saidi Nursi, bu sözleriyle Gavsi Geylani’nin Gavsi Hizan’a üstünlüğünü belirtmek için ondan istimdatta (yardım isteme) bulunduğunu dile getiriyor. Oysa ölülerden yardım istemek, onları yardımına çağırmak apaçık şirk amelidir.

1 – “Hz. Şeyhin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufa ehli velayetçe kabul edilen üç evliyayı azimenin en büyüğü o hz. Gavsi Geylani’dir.

.... Fırkasıyla badel memat (ölümden sonra) dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında, önünde bulunmasıyla. Böyle bir harika kerameti acibe ile meşhur bir zat. Elbette böyle bir zamanda kıymettar bir hizmeti Kuraniyeyi bir müridinin vasıtasıyla olunacağını onun görmesi ve göstermesi onun şe’nindendir.” (Adı Geçen Eser s: 119)

- Saidi Nursi, bu sözleriyle şeyhlerin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarruf hakkına sahib olduğunu ifade etmek istemiştir. Şeyhlerin öldükten sonra müridlerinin önünde ve arkasında bulunduğu iddia ederek kendisinin Geylani’nin bir müridi olduğunu belirtmek istemiştir.

2 – “Hz. Şeyhin himmet ve irşadıyla eski Said yeni Said’e inkilab etmiştir.” (Adı Geçen Eser s: 128)

- Said Nursi bu sözleriyle kendisinden yüzyıllarca önce yaşamış bir kimsenin kendisine irşad edebildiğini dile getirmiştir. Bu sözleriyle hem şeyhten medet umması, hem de ölülerin dirilere fayda vereceği inancına sahib olduklarını ileri sürmüştür.

4 – “Ehli tarikat ve hakikatça tam bir iltifatla kabul edilmiş bir esas var ki... Tarikati Hakta suluk eden bir insan nefsi emaresinin enaniyetini ve serkeşliğini kırmak için lazım gelir ki, nazarını nefsinden kaldırıp, şeyhine nazar ede ede ta fenafişşeyh hükmüne gelir. Ben dediğinde şeyhinin hissiyatıyla konuşur ve hakeza ta fena firrasul, fenafillaha kadar gider. Mesela nasıl ki sıdık bir hizmetkar efendisinin hissiyatıyla kendi kendisinin efendisiymiş gibi konuşur ki ben böyle istiyorum der.

....Zatı Ahmediyenin (a.s)varisliğiyle hakikatı Muhammediyesinin de (a.s) kendisini gördüğü gibi fenayı mutlak ile Cenabı Hakkın tecelliyi zatisine mazhariyet noktasında kendisine o sözleri söylemiş. Onun gibi olmayan e o makama yetişmeyen onu söyleyemez, söylese mesuldür.

- Said Nursi herkesin nefsinden kurtulup şeyhine motamot uya uya şeyhte yokolmanın, rasule uya uya onda yok olmanın ve Allah’a uya uya onda yok olup ben dediğinde Allah’ın emri gibi itaat edilmenin lazım geldiğini söylemek istiyor adeta... Daha açıkçası; “ben” dediğinde, o demiyor, (haşa) Allah (c.c) diyor... Bu ise vahdeti vücud akidesinin bir parçası olan “fena” (yokolma) akidesi yani; fena fi ihvan (ihvanda yok olma), fena fişşeyh (şeyhte yok olma), fenafirrasul (rasulde yok olma) ve fenafillah (-Haşa- Allah’ta yok olma) akidesidir.

Bu sapık akideye göre fenafirrasul olan Allah (c.c)’ın rasulüdür. FenaFillah olan ise hakta yok olduğundan Allah (c.c)’ın yeryüzündeki gölgesidir. Allah adına konuşur.
“Onun gibi olmayan o sözü söyleyemez, söylese mesuldür” diyerek, bir kimseyi (haşa) Allah (c.c) makamına çıkarıyor...

5 – “O futuluh gaybın tefeulunde en evvel şu fırka çıktı.” (Adı Geçen Eser s: 118)

- Nurcular bir kitabın rastgele açılıp yorumlanmasına tefeul diyorlar... Tıpkı fala bakmak gibi. (Buna Delil Olarak Musa (Aleyhisselam)ın 10 Emiri getirdikten sonra Onu yere atıp kırdığı ve sonrada yerden bir parçayı kaldırıp baktığı burda da ''Rahmet'' yazdığı Ayeti Delil getirmektedirler...

6 – “Bu hizmette yani ehli imanı dalaleti mutlakadan kurtarmaya lüzum olsa dünyevi hayatı gibi uhrevi hayatımı da feda etmeyi bir saadet bilirim. Binlerce dost ve kardeşlerim cennete gitmeleri için cehennemi kabul ederim.” (Adı Geçen Eser s: 10)

- Said Nursi burada bir ehli imandan bahsediyor, fakat onları dalaleti mutlaka (mutlak sapık kimseler) olarak isimlendiriyor. Bu ne tezattır? Bir kimse hem ehli iman, hem dalaleti mutlaka nasıl olur? Üstelik Said Nursi onları kurtarmak için dünyasını ve ahiretini feda etmeyi göze alıyor. Üstelik cehenneme girme, cehenneme razı olma pahasına... Cehenneme razı olan bir kimsenin hiç, iman ehli olduğu söylenebilir mi? Buna göre madem Said Nursi kabul ediyor, nurcuların hepsi kurtulsa bile Said Nursi bu sözlerinden Me'suldur..

7 – “Hatta o da’va o derece tehlikeye düşmüş ki bir ehli keşfin müşahedesile, bir yerde ecel elinden terhis tezkeresini alan kırk adamdan bir adam kazanabilmiş, otuz dokuzu kaybetmiş.” (Adı Geçen Eser s: 157)

- Saidi Nursi’nin burada ehli keşf diye kastettiği kimseler; kabirlere girerek ölünün müslüman mı kafir mi öldüğünü bildiğini söyleyen kimselerdir. Saidi Nursi bu sözleri söylemekle kendisinin ehli keşf olduğunu dile getirmek istiyor. Bu özelliği sebebiyle gaibten haber veren bir kimse vasfını kendinde görüyor.

8 – 1358’de Karadağ’ın başına çıkıyordum. İnsanların hususan müslümanların bu silsilece devam eden hakikatleri ne vakit başladı, ne vakte kadar sürecek hatıra geldi. Birden “vel asr” ayeti karşıma çıktı.
Haşiyesinde:
1500 yıllarında mücahedenin sonlarına gelineceği...
1506 yıllarında Galibane mücadelenin tarihine.
1545 yıllarında Mağlubane mücadele tarihine.
1561 yıllarında mücadelenin ne zamana kadar devamına işaret eder.” (Adı Geçen Eser s: 46)

- Saidi Nursi Cebir hesabıyla kıyametin vaktini haber verecek vasıfta kendini görmüştür. Yani; kıyametin 1561’de kopacağını söylemiştir.

9 – “Tam adaletini gördüğümüz mahkeme heyetine çok selam ve dualar ederiz.” (Adı Geçen Eser s: 168)

- Allah (c.c), Nisa: 60 ayetinde tağuta muhakeme olanların küfre girdiklerini haber vermiştir. Saidi Nursi ise tağuti bir mahkemeyi adalet mahkemesi olarak görüyor ve böylece Allah (c.c)’ın gerçek adaletini inkar etmiş oluyor. Zira gerçek adalet, Allah ve rasulünün hükmüyle hükmetmektir. Saidi Nursi ise; Allah (c.c) ve rasulünün hükmüyle hükmetmeyen bir mahkemeyi adaletli olarak vasıflandırmıştır.

10 – “Risalei Nur sair telifat gibi ulum ve funun ve başka kitaplardan alınmamış. Telif olunduğu zaman hiçbir vakit kitab müellifin yanında bulunmuyordu.” (Adı Geçen Eser s: 80)

- İşte bu ifade, insanları Risalei Nur’un gaybi yazıldığına inandırmak için uydurulan bir safsatadır. Zira sanki müellefin yanında o anda hiçbir kitabın bulunmaması bu risalelerin gaybiliğini gösteriyor...

11 – “Müellefin pek az bir zamanda tahsilden tedrise geçmesi üç ayda bir kış içinde 15 senede medresece okunan 100 kitaptan daha fazla okuduğu kaydediliyor.” (Adı Geçen Eser s: 65)

- Bu sözlerle Saidi Nursinin yüceltilmesi amacı güdülmüştür.

12 – “Ben kendi kanaatımı yazdım. Kanaata itiraz edilmez.” (Adı Geçen Eser s: 76)

- Said Nursi, delilsiz olarak kendi kanaatlarını yazmış ve onun kanaatlarına kesinlikle itiraz edilemezmiş... Oysa itiraz kanaatlara olur..

13 – “O eser onun hüneri olamaz. O, doğrudan doğruya Kur’an’ı Kerim’in bu zamanda bir nevi mucizesi manevisi olarak Rahmeti ilahi tarafından ihsan edilmiştir. Bu eserlerin onun ilmi, fikri ve zekasının eseri olmadığına delil, Risalei Nurda öyle parçalar var ki bazı altı, bazı iki, bazı bir saatte, bazı on dadikada yazılan risaleler var. Ben yemin ederim eski Said’in kuvveti hafızasında beraber olmak şartıyla o on dakika işi on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik Risalei fikrimle iki gün istidadımla yapamıyorum. Hakeza demek biz müfsil olduğumuz halde gayet zengin bir mücevherat dükkanının delalı hizmetçisi olmuşusuz.” (Adı Geçen Eser s: 58)

- Bu ifadelerden anlaşılan şu ki; Risalei Nur Said Nursi’nin hüneri değilmiş. O, Kur’an’ın bu zamana bakan bir çeşit mucizesiymiş. Allah (c.c) tarafından ihsan edilmiştir. Çünkü bu eserler onun fikri ve zekasının eseri değilmiş. Aslında mantığında ve zekasında iflas etmişken zengin bir kuyumcu dükkanının güzel bir hizmetkarlığını yapıyormuş.

Said Nursi burda Kur’an’ı kullanmayı deniyor. Kur’an’ın şerefiyle şereflenerek kendisine bir pay çıkarmaya çalışıyor.

Saidi Nursi ile alakalı yukarıda zikredilenlere ilaveten bazı şeyleri tekrarlamakta ve bazı şeyleri de ilave etmekte fayda vardır.

Bunları şöylece sıralayalım:

1 – Saidi Nursi Milli mücadele döneminde İngilizlerin işgal planına uygun olarak Doğu'da ve güneydoğuda İngiliz hükümeti destekli bir Kürdistan kurulması amacıyla "Kürt Teali Cemiyeti" kurucuları arasında yerini almıştır. (Marmara brifingi, 1971)

2 - Anadolu'daki kuvâyı milliye hareketini "isyan" olarak vasıflandıran zamanın Osmanlı Şeyhülislâmının fetvasına karşı, mukabil bir fetva vererek millî kurtuluş hareketinin meşrûiyetini îlân etmiştir. Bu hizmetleri Anadolu'da kurulan Millet Meclisi'nin takdirini kazanmış ve Saidi Nursi bizzat Mike tarafından ısrarla Ankara'ya dâvet edilmiştir.

Bu konuyla ilgili olarak Saidi Nursi şöyle diyor:

“Mike beni şifre ile iki defa Ankara’ya taltif için istedi. Hatta demişti: “Bu kahraman hoca bize lazımdır.” (Emirdağ Lahikası- II-79)

3 - 1950 sonrası küfür sisteminde iktidar olan Adnan Menderes ile (DP hükümetiyle) işbirliği içinde olmuştur.

Bu konuyla ilgili olarak Saidi Nursi’nin şu sözlerine bir bakalım:

“Ben çok hasta olduğum ve siyasete alakasız bulunduğum halde Adnan Menderes gibi bir İslam kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim. Hal ve vaziyetim görüşmeğe müsaade etmediği için, o suri konuşmak yerine bu mektub benim bedelime konuşsun diye yazdım.

Gayet kısa bir kaç esası, İslamiyetin bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum.” (Emirdağ Lahikası –II- 231)

Oysa beşer düzenlerinde iktidar olmak ya da iktidara adaylık göstermek tevhid inancına tamamıyla zıddır. Buna göre her kim gerek oylarıyla, gerek malıyla, gerek bedeniyle ve gerekse herhangi bir şekilde bu iktidar sahiblerini desteklerse veya onlarla işbirliği içinde olursa o kimsenin hükmü de onlar gibi olmaktan başkası değildir... Desteklenen kimsenin vasfı ise hiç önemli değildir.

Bu kısa bilgiden sonra şunları da aktarmakta fayda vardır:

Said-i Nursi, yaşamı boyunca bir takım risaleler yazmıştır. Bu risalelerin tümüne “Risale-i Nur Külliyatı” denir. Fakat yazdığı risaleler arasında bile zıtlıklar vardır.

Örneğin; Bir kitabında; “Cifir (cebir hesabı)... gaybı Allah’tan başkası bilmez ayetine karşı edep dışı bir davranıştır” (Lem’alar s: 39 yazıldığı tarih: 1957) Dediği halde daha sonraki kitablarında sık sık cebir hesabını kullanır ve kendi yazdıklarının ne kadar yüce olduğunu ortaya koymak ister. Hatta kıyametin vaktini bile tayin eder...

Buna örnek vermek gerekirse:

“Onlardan kimi şaki (isyankar)dır, kimi de said (mutlu)dir.” (Hud: 105) anlamındaki ayetin cebir hesabı yönünden sayı değeri 1303 eder. Hud Suresi 112. ayette; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”, anlamında bir ayet olduğu gibi Şura suresinin 15. ayetinde de aynı manada ayet vardır. “Vav”la başlayan Şura suresindeki ayetin cebir hesabı yönünden sayı değeri de 1309 eder. Bu tarihte bütün muhataplar içinde özellikle birine Kur'an adına iltifat ediliyor, doğru olmak yolunda buyruk veriliyor. Birinci tarih(1303) de ise, Risale-i Nurlar müellifi(Said-i Nursi)nin ilim tahsiline başladığı tarihtir. İkinci ayetin tarihi ise O müellif(Said-i Nursi)nin harika bir şekilde pek az bir zamanda ilimce en son noktaya ulaştığı(!), tahsili bitirdikten sonra ders vermeye başladığı ve 3 ayda, bir kış içinde, 15 senede ancak okunabilen 100'den çok kitap okuduğu ve o zamanın o muhitte en ünlü alimlerinin yanında o 3 ayın mahsulu fakat 15 yılın mahsulü kadar olan ilimleri kazandığı, ne kadar büyük bir alim olduğunu; hangi ilimden olursa olsun sorulan her soruya en doğru cevabı vermekle ispat ettiği tarihe rastlar."(Tasdik-i Gaybi, s. 61-62, yıl 1958)

Said-i Nursi bir yerde de kendisini şöyle tanıtır:

“İngiltere'nin en yüksek bilim kurulu, Şeyhülislamlık'a 6 soru sorup cevabını istediği zaman; o 6 soruya 6 kelimeyle cevap veren;
Yabancıların en çok önem verdikleri ve bilginlerinin en esaslı düstur saydıkları illerine, gerçek ilim ve marifetle karşılık verip üstün çıkan;

.... Gerek Avrupa filozoflarına, gerek ülemasına ve gerek okullarda yetişmiş olanlara meydan okuyan, kendisi hiç soru sormadan sorulan soruları eksiksiz cevaplandıran..."(Lem'alar Risalesi)

İşte Said-i Nursi böyle üstün bir kişi olduğunu kendisi anlatıyor...
Kendisini öven bu zatın taraftlarları da onu; “misilsiz, muellif, hakikat kahramanı, bütün İslam aleminin muhtaç olduğu bir filozof” olarak tanımlamışlar ve ilmi değer bakımından Aristo’yu, İbni Sina’yı, İbnirruştu, Farabi’yi” geride bıraktığını söylemişler, hatta manevi sahada tur’nin Gandisi olduğunu belirtmişlerdir. Onun eseri Risale-i Nur’u ise; Kur’an’ı Kerim’in 20. yüzyıldaki tefsiri saymışlardır.

Saidi Nursi, şehidlerin ölümleri sonrası insanlara yardım edebileceklerini isbat için şöyle der:

“Şehitler hayatlarını Allah yolunda feda ettik¬leri için Allah da onlara berzah aleminde, dünya ha¬yatına benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir ha¬yat ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bil¬mez, daha iyi bir yere gitmiş bilirler. Çok mutlu olurlar. İşte şehitlerin efendisi olan Hz. Hamza da böyle bir hayat yaşamaktadır. Kendine sı¬ğınan insanları koruması, dünya ile ilgili işlerini görmesi ve gör¬dürmesi mümkün olabilir. (Said Nursî, Mektubat, 1. Mektup, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1994, c.I, s. 347.)

Bu anlayışa gore veli denen zatlar öldüklerinde daha çok yar¬dım yapma imkanı elde ederler ve bir çok tasarruf¬larda bulunur¬lar.
Bu konuyla ilgili olarak sapık tarikat ehlinin öncülerinden olan Abdülkadir Geylânî’nin bir şiirinde geçen şu beyitleri meşhurdur:

“Müridim ister doğuda olsun ister batıda
Hangi yerde olsa da yetişirim imdada”

(Bu şiir, Said-i Nursî'nin "Sikke-i Tasdîk-i Gaybî adlı kitabında geç¬mektedir. Bkz. Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1995, c.II, s. 2083.)


Kabirden yardım istemek = said nursiye mahsus

-Gaybdan haber vermek = said nursiye mahsus

-Ebced ve cifir gibi yahudi kabala işleri yaparak gaybi tarihler peydahlamak =said nursiye mahsus

-İradesi dışında Yazdırılan kitaba sahip olmak = said nursiye mahsus

-Uydurma - zayıf - hadisler nakletmek =said nursiye mahsus
-
-Uydurma zayıf hadisi bir kitabında sahih deyip diğer kitabında uydurma demek=said nursiye mahsus

-Hz. Ali'nin kucağına cibril tarafından kitap indirtmek =said nursiye mahsus

-Hz.Ali'nin kucağına indirilen kitabı manevi alemde kendisinden almak = said nursiye mahsus

-Yazdığı kitaba Kuranın sıfatlarını vermek =said nursiye mahsus

-Deprem -zelzele- yangını kitabına saldırıdan bilmek =said nursiye mahsus

-Şirk ürün Vahdet-i vücudu ve icatçısı ibn Arabiyi kitaplarında savunmak=said nursiye mahsus

-Şianın etkisinde kalarak akaidi oluştuğundan cevşeni piyasaya sürmek =said nursiye mahsus

Bitmez .....

Bu Kadar Delili Çürütmeniz İçin Ayetleride İPTAL etmeniz Gerekli bunu ise yapamazsınız Devlet Tarafından Bütün Bünyeniz Sonuna kadar Sömürülmekte,Gençler Sizin elinizde ''MANKURT'' haline getirilmektedir...

Kendine GEL Müslüman !!! Kendine gel İslam'ın ''Ehl'i Sünnet Ve'l Cemaa'' sına tabii olduğunu söyleyedurursun ancak,ağzında Binlerce Fırka ve Hizip gezer ,okuduğun kitaplar ''KELAM'' kitapları olduğundan Kalbinde binlerce ''Vesvese'' yatar...Mutmain olması İmkansızdır böyle ''İFSAD ve İĞDİŞ'' edilmiş Zihinlerin ve Kalblerin....

 
ANTİ_BİDAT Çevrimdışı

ANTİ_BİDAT

Üyeliği İptal Edildi
Banned
sait nursinin risalelerinde şirk'in envai çeşitleri mevcuttur.. hala buna müslüman hükmü veriyorlar..
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
" Benim Ümmetimin Ömrü 1500 Seneyi Pek Geçmeyecektir" SözüSuyuti, el-Keşfu an Mücavezeti Hazihil Ümmeti el-Elfu, el-havi lil Fetavi, Suyuti. 2/248, tefsiri Ruhul Beyan. Bursevi ; Meşhur Yazdırılan Said Nursi; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 46; Kastamonu Lahikası, s. 33)
UYDURMADIR.

Said Nursi'nin talebelerinden Ahmet Feyzi Kul’un ümmetin ömrü ile ilgili zikrettiği hadisi inceleyelim:
Suyutî, dünyanın ömrünün yedi bin yıl olduğuna dair bir çok hadis rivayet etmiştir. O, bu ümmetin ömrünün bin yıldan fazla olacağını ve bu fazlalığın da beş yüz yıla ulaşmayacağını zikreder.

Suyutî, buna delil olarak el-Kesf an Mucavezeti hazihe’l-Ümmeti’l-Elf adını verdigi risalesinde yer verdiği hadisleri gösterir.
(Mahmud Ebu Reyye, Adva alâ es-Sünneti’l-Muhammediyye: Muhammedî Sünnetin Aydınlatılması, çev.

Muharrem Tan, Yöneliş Yayınları, İstanbul 1988, 257.
Çeviride "O, bu ümmetin ömrünün bin yıldan fazla olmayacağını (...)" seklindedir ki, doğrusu "olacağı"dır.)

Dünyanın ömrünü yedi bin yılla tahdit eden ve Peygamber’in altıncı bin yılın sonunda geldiğini bildiren haberlerden sadece birisi merfu olarak rivayet edilmiş, ancak
ibnu’l-Cevzî ve diğer hadis uzman ve sarrafları bunun da uydurma olduğuna hükmetmişlerdir.
Madem bu haberlerin herhangi bir kıymeti yoktur, öyleyse hadislere dil uzatmak için bize bir sebeb teşkil edemez. Bunlardan bazıları mevkuf olarak sahabeden ve tâbiundan rivayet edilmiştir. Sabit oldukları kabul edilse dahi, husn-u niyetle Müslüman olan ehl-i kitabtan aldıkları, batıl israiliyattan oldukları muhakkaktır. MaazAllah merfu olmaları mümkün degildir.
Dünyanın ömrünü 7000 yılla tahdit etmek; Allah’a, yaratıklara ve ilme iftara eden Yahudilerin cehaletindendir.
(...) İmam Suyutî’nin içtihadı, onu bu israilî haberlerin bir kısmını kabul etmeye götürmüşse, bu şubhesiz bir hatadır.
İsmet sıfatını haiz olmayan hangi insan hata etmez ki?
İsmet sadece Allah’a ve Rasulune aittir.

İmam Suyutî bu haberlere güvenmişse, öte yandan onun dışında bir çok hadis imamı, onları tenkit etmiş ve batıl olduklarını ortaya çıkarmıştır.

Dünyanın ömrünün bu haberlerde belirtilenden kat kat fazla oldugu kat'î delillerle ortaya çıkmıştır ki, bu da rivayetlerin batıl olduklarını kesinleştirmiştir.
(Ebû Sehbe, Sünnet Müdafaası, 1/329-330.
Çeviride "Dünyanın ömrünü yedi bin yılla tahdit eden ve Hz. Peygamber’in altıncı yüzyılın (...)" ve "Dünyanın ömrünü 700 yılla tahdit etmek (...)" seklindedir ki, dogrusu "altıncı bin yıl" ve "7000 yıl"dır.)


Uydurma hadisi tanıma yollarından biri de hadisin Kur'an’ın sarahatine muhalefetidir;
tıpkı dünyanın ömrünün yedi bin sene olup, bizim de bu yedinci bin (yılın) içinde bulunduğumuz hakkındaki hadis gibi. Bu, çok açık bir yalandır. Çünkü, bu hadis doğruysa,
kıyamete 251 sene vaktimiz kaldığını herkes bilir. Allah Tealâ ise söyle buyurmuştur:
"Sana kıyametin ne zaman gerçekleşeceğini soruyorlar. De ki: 'Onun ilmi ancak Rabb'imin katındadır.' (...)" (A’râf, 187.)
(Aliyyu’l-Karî, Esrâru’l-Merfû‘a, 431; ibn Kayyım, Menâru’l-Munîf, 79)

Şevkânî, "Nebi (s.a.v.)’nin vefatından sonra kıyamet gününe kadar bin sene geçmeyeceği" hadisi hakkında İmam Nevevî’nin, "Batıldır, aslı yoktur." dediğini zikreder. (Şevkânî, Fevâidu’l-Mecmû‘a, 509.)
Reşid Rıza da söyle demektedir:
Bazıları da, "Hz. Âdem (a.s.)’den Peygamberimize gelinceye kadar 5500 sene geçtiğini, dünyanın ömrü 7000 yıl olduğundan, bu ümmetin ömrü de 1500 senedir"
demişlerdir.
Dünyanın ömrünün 7000 yıl olduğuna dair nakledilen haberler İsrailiyattan başka bir şey değildir; israiloğullarının bu kabil haber ve kıssalarına itimat edilemez. Bu mevzuda güvenilecek bilgi kaynağı jeolojik araştırmaların vardığı neticelerdir ki, bu da milyonlarca sene ile ifade edilmektedir. (Rızâ, Muslih ve Mukallid, 58 )

Hadis olduğu ileri sürülen haberlerin, Kur'an’a ve sahih Sünnete muhalefeti sebebiyle kolayca tanınması mümkündür.
Dünyanın ömrünü tayin eden bir uydurmada Peygamber (s.a.v.)’in, "Dünyanın ömrü yedi bin senedir. Biz yedinci binin içinde bulunmaktayız." dediği iddia edilmektedir.
Rasul-u Ekram (s.a.v.)’in vefatından bu yana bin dört küsur sene geçmiş olmasına rağmen, dünyanın hâlâ ayakta durması, her şeyden önce bu sözü yalanlamaktadır. Kaldı ki, bu söz, hem ayetlere, hem de sahih hadise muhaliftir.

Kur'an-ı Kerim’de: "Senden kıyametin ne zaman vukua geleceğini sorarlar. De ki: 'Onun ne zaman geleceğini Rabbim bilir.' (A‘râf, 186)
"Kıyametin ne zaman geleceğini bilmek Allah’a mahsustur." (Lukmân, 34) buyurulmakta,

Peygamber (a.s.) diliyle de "ben gaybı bilmem" (En'âm, 50) denmektedir.
Yine, "Cibril Hadisi" diye meşhur olan hadis-i serifte ise Peygamber (a.s.), kıyametten bahisle:
"bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha fazla bir
bilgiye sahib değildir" buyurarak kıyametin ne zaman vuku bulacağını bilmediğini söylemektedir.
Şu hâle göre, yukarıdaki haber hem Kitaba, hem de sahih Sünnete muhalif olduğu için uydurmadır. (Kandemir, Mevzû Hadisler, 181-182)

Uydurma haberleri kitablarına alıp, bu rivayetlerin gerçekliğe de uygun olduğunu (!) kanıtlamak amacıyla zorlama yorumlarla milletin imanını kurtardığını sanan ve bununla da iftihar eden bu zihniyet (Nurcu); gerçekte bu suretle, bilimsel bulgulardan haberdar olanları imanlarında şubheye düşürmektedir.
Sapkın itikatlerini Allaha ve Rasulune rağmen muhalefet edercesine fikir yürütenleri Allah'ın kitabına davet ediyorum:

Allah ve Rasulu bir işe hükmettiği zaman, gerek mûmin bir erkek ve gerekse mûmin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Rasulune âsi olursa açık bir sapıklık etmiş olur. Ahzab 36
 
R Çevrimdışı

rambo

Üyeliği İptal Edildi
Banned
kardeşler hatalı konusupta birbirinizi kıracagınıza akıllı konuları seçin ahiret günü kıyamet günü kimin nezaman ölecegi bu gibi konuları mevzu etmek bile yanlıştır gelecekten kimse haber veremeyecegi gibi sadece ön görülmüş bir yazıdır kesin nas deildir eger kesin nas hükmüne sokarsak yazıyı yazanı ilahlaştırmış olruzki bu da imanımızı sakata sokar bana kalırsa bu tür konuları bahis edeceginize birbileriniz in kalbini kıracagınıza ümmmetin bu gün ki halini düşünün yer yüzünde ne kaadr mücadele eden ve zulme ugrayan müslüman varsa bu müslümanlara nasıl faydanız olur onu düşünün
 
K Çevrimdışı

KırıkGitar

Üyeliği İptal Edildi
Banned
nurculuk dinine mensup bu kafirlerin bi cahil cühela ayak takımı var, bir de entel dantel geçinen okumuş yazmış görünümlü bi tayfası var.

gitaristin dediğine göre said nursi gaybı yalnız allahın bildiğini tasdik ediyormuş -duy da inanma !!!-

madem öyle ne diye cifr gibi pisliklerle uğraşıyor bu said? ha demek ki gaybı yalnız allahın bildiği gerçeğine bu cahil filozof said iman etmemiş...

şu cahil saide verdiğiniz değerin binde biri kadar peygambere değer vermediniz, risale denen paçavralar kadar kuran'a değer vermediniz yazıklar olsun size.

Cehalet ve kibir kokuyorsun!. Sözlerin etrafa düşüp, seni yakacak kadar büyük... Cehalet kokuyorsun, cehalet...
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
ben bu hadıslere ınanıyorum..nerden belli uydurma olduğu..!?!!!

hadis usulu biliyor musun? Yada sen hiç hadis okuyor musun?

Yani resulullah sav'in dahi kıyametin ne zaman kopacağını tarih olarak vermezken, üstüne said nursi tarih veriyor.. siz buna şaşmıyor da kardeşin hadislerin uydurma olduğunu ispatlamasına mı şaşıyorsunuz..

İnanın bunun adı sapıklıktır. kafanıza göre ben buna inanmıyorum said nursiye inanıyorum demekle oooo gerçek islam bu diyen sözlerini tastikleyip dua eden kırıkgitar geçmişde başka nicklerle çoğu konuda batıl olduğun ispatlandı ama huyundan vazgeçmiyorsun said nursiyi desteklesinde hak yada batıl görüş olması önemli değil yeterki amaç said nursiye destek olsun diyenlere karşı yakınlığınızda sizi çoğu kez komik duruma düşürüyor.

hayır konus yada sus bak nickin anlamı çok güzel ve nickinin anlamına uymanı tavsiye ederim ya hayr konuş yada sus.. varsa bildiğin kıyametle alakalı bize hak olan ayet ve hadis olarak yaz yada sus, aksi halde sizi susturmak zorunda kalırız.:smileygarden66_sm:
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
ben bu hadıslere ınanıyorum..nerden belli uydurma olduğu..!?!!!

Said Nursiyi peygamber , kitabını da Kuran yerine koyarsanız işte böyle olduğu gibi onda hata ve yanlış bir şey görmek istemezsiniz !

Ey "ya hayır konuş ya sus" ve "KırıkGitar" rumuzlu Ehli sunnetin metodu usuluyle alakasız, taasub halinde körü körüne güneşi söndürmeye çalışan yarasalar!

Ehli sünnet ve metodunun uslubunu terk ederek duygusal davrananlar iflah olmaz.

Allaha rağmen hala Kıyametin tarihinin verileceğini iddia etmek , Kurana aykırı uydurma sözleri hadis diye piyasaya sürüp, Kurana ve ehli sünnete muhalif inancı savunup itikat etmek, Allah'ı yalancılıkla suçlayan , Muhaddisleri cahillikle suçlayan DİN DÜŞMANLARIDIR ki bunlar için uydurma hadis diye bir şey de yoktur ! EEeeee hocalarına hadis usulü ne yapsın , onlar keşf ile sahihlemişlerdir bile.

Şirk çeşitlerini incelerken sevgide şirke düşmeye rastlayamadınız mı ? Ya da şirk nedir bilir misiniz?
Allah sizi ıslah etsin.
_Ali radıyallahu anh anlatıyor:
"Rasulullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Benim hakkımda yalan söylemeyin. Zira benim üzerime yalan uyduran cehenneme girer."
(Buhâri ,İlm38; Muslim, Mukaddime1, (1); Tirmizi, İlm 8, (2662); Kutub-i sitte: 5176)

_Muğire İbnu Şûbe radıyallahu anh anlatıyor:
"Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Benim üzerime söylenen yalan, bir başkası üzerine söylenen yalan gibi değildir. Öyleyse kim bile bile bana yalan nisbet ederse cehennemdeki yerini hazırlasın
Buhâri, Cenâiz 34; Muslim, Mukaddime 4, (4); Tirmizi, İlm 9,(2664). Kutub-i sitte :5178

Uydurmaları kabul edip, bu sahih hadisleri kabul etmezsiniz değil mi?
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt