Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Savaş Esnasında Hz. Ali'nin Kendisine Tüküren Bir Kafiri Öfkeye Kapıldığı İçin Öldürmediğine Dair Gelen Rivayet Sahih midir?

Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum abi,

Bu kıssa meşhurdur ama cevabını hatırlamıyorum, sitede de cevabı bulamadım.

Hz. Ali öfkeye kapıldığı için savaş meydanında bir kafiri öldürmekten vazgeçtiğine dair gelen rivayet sahih midir?

Sahih olmasa da, Allah rızası için öfkelenerek harbi bir kafirle savaşmak ile (ister savaş öncesinde, ister savaş esnasında gelen) şahsi öfkeden dolayı harbi bir kafirle savaşmak arasında İslam'da hüküm açısından bir fark var mıdır? Biri istenilen (efdal olan) diğer hoş karşılanmayan (mekruh) gibi veya harbi kafir de olsa şahsi öfkeden dolayı o kafirle savaşmak haram mı olur?

Recep Baltacı hoca da sanırım aynı kıssadan bahsediyor ama başka sitelerde bu kişinin öldürüldüğü değil, o kafirin bu olaydan etkilenerek müslüman olduğu geçiyor, hangisi doğru?

2:38 dakikadan sonra kıssayı anlatıyor

Bu kıssanın şu kitaplarda geçtiğini yazıyor yorumlarda:
İbn Hişam, es-Sire, 2-224-225;
Beyhaki, Delailu'n-Nubuvve, 3/437-439;
İbn Kesir, El Bidaye 4/121;
ez-Zehebi, Tarihu'l-İslam, 2/290,
Kandehlevî, Hayatu's-Sahabe, 2-157
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh kardeşim,

Bahsedilen hadise İslam tarihinde Hendek savaşı esnasında geçtiği zikredilen cenktir ki bu mubâraze muşrik Amr bin ile Ali (r.anh) arasında geçmekte ve mûteber olan eserlerde Ali (r.anh)'in muşriği öldürmesi ile sonuçlanmıştır. Genel olarak savaş öncesi ikili düello tarzı dövüş olan mubârazeler de iki taraftan birinin, karşıdakini öldürmesiyle sonuçlanmaktadır.

(Savaşlar kazanma üzerine kurgulanmaktadır. Bunun için de insanlar girmiş oldukları savaşı k1azanmak için tarihin akışı içinde çeşitli strateji ve taktikler geliştirmişlerdir. Bu strateji ve taktiklerden birisi de mubârazedir. Mubârazenin amacı, savaş daha başlamadan kazanan tarafın moralini ve cesaretini artırarak karşı tarafa üstünlük sağlamaktır. Mubâraze tarihte bilinen ve çok sayıda millet tarafından uygulanan bir mucadele şeklidir.)

Genel olarak tasavvufi anlatımlarda nefsi terbiyeyi vurgulamak için "muşriğin öldürülmek üzere iken Ali (r.anh)'a tükürmesi üzerine, Ali (r.anh) öldürmekten vazgeçmekte, bu durum karşısında İslam'ın yüceliğinden dolayı muşrik de müslüman olduğu anlatılmaktadır ama şahsen bu şekilde anlatan muteber bir eser göremedim.
Olay aslen şöyle zikredilmektedir:

***

İbn İshak dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) ve ona karşı duran müşrikler, yirmi küsur gece (bir aya yakın bir zaman) kaldılar. Aralarında savaş olmadı. Sadece ok atışması ve kuşatma oldu.

Halkın üzerine bela şiddetlendiği zaman Rasûlullah (s.a.v.), Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe b. Bedr'e ve Haris b. Avf b. Ebi Harise el-Murrî'ye (ki bu iki zat, Gatafan'm yöneticileridirler) haber gönderdi ve onlara, askerleriyle beraber kendilerinden vazgeçip geri dönmeleri karşılığında Medine'nin ürünlerinin üçte birini vermek istediğini bildirdi. Rasûlullah (s.a.v.) ile bu iki lider arasında barış akdi cereyan etti. Sözleşmeyi yazdılar. Ama ne şâhidlik, ne de sulh azmi gerçekleşti. Yalnız birbirini ikna etmeye çalıştılar. Rasûlullah (s.a.v.), sözünü yerine getirmek istediği zaman Sâd b. Muaz'a ve Sâd b. Ubade'ye haber gönderdi.
Bunu Onlara hatırlattı. Bu hususta onlarla istişare etti.
Onlar da şöyle dediler: Ya Rasûlallah, bu senin yapmamızı arzuladığın bir iş midir ki, yapalım, yoksa yapmamız zorunlu olan ve Allah tarafından sana emredilmiş olan bir şey midir yahud yalnız bizim için yaptığın bir şey midir?

Rasûlullah buyurdu ki: - Hayır, aksine onu sizin için yapıyorum. VAllahi bunu ancak şu sebebten yapıyorum. Gördüm ki Arablar, bir tek yaydan ok atar gibi birleşerek size atıyorlar ve her bir yandan size karşı şiddetlenmişlerdir. Bu durumda onların güçlerini, hakimiyetlerini bir dereceye kadar hafifletmek istedim.

Bunun üzerine Sâd b. Muaz, O'na şöyle dedi: Ya Rasûlallah! Biz ve onlar, Allah'a şirk koşan, putlara ibadet eden bir millet idik. Ne Allah'a ibadet ediyorduk, ne de onu tanıyorduk. Onlar oradan (Medine'den) bir hurmayı dahi ancak misafirlik halinde ya da satın alarak yiyebiliyorlardı. Allah bize İslâm'ı ikram ettiği ve bizi hidayete eriştirdiği, bizi seninle ve İslâmiyet vasıtasıyla yücelttiği zaman mı mallarımızı onlara vereceğiz? Allah'a yemin ederim ki, bizim buna ihtiyacımız yoktur. Vallahi onlara ancak kılıç veririz. Ta ki Allah, bizimle onların arasında hükmünü versin!

Rasûlullah (s.a.v.), ona dedi ki: - Haydi bildiğin gibi yap.

Bunun üzerine Sâd b. Muaz, sahifeyi eline aldı ve ondaki yazıyı sildi. Sonra şöyle dedi: - Haydi bize karşı bütün güçleriyle çalışsınlar bakalım!

Îbn İshak dedi ki: Düşmanlar, Rasûlullah (s.a.v.) ile Müslümanları kuşatma altında tuttular. Fakat aralarında savaş olmadı. Yalnız Kurayşli bazı suvariler mustesna. Amr b. Abdi Vud b. Ebi Kays (ki bu, Beni Amr b. Luey kabil esindendir.), İkrime b. Ebi Cehil, Hubeyre b. Ebi Vehb (Bu ikisi Mahzumî kabilesindendir.) ve Dırar b, Hattab b. Mirdas (Beni Muharib b. Fihr kabilesindendir.) gibi. Müslümanlara karşı savaşa teşebbüs ettiler.
Atlarının sırtına atlayıp Beni Kinane'nin menziline vardılar ve şöyle dediler: - Ey Beni Kinane! Savaşa hazırlanın. Yakında bu günün süvarilerinin kim olduğunu bileceksiniz!
Sonra atlarıyla süratle gittiler ve nihayet hendek üzerinde durdular.
Hendeği gördükleri zaman şöyle dediler: - VAllahi bu kurulmuş bir hiledir.
Arablar böyle birşeyi daha önceleri bilmiyorlardı.

Böyle dedikten sonra hendeğin dar bir yerine yöneldiler. Oradan geçmek için atlarını sürdüler. Atlar oradan şiddetle girdiler. Atlarla, hendek ile Sel' dağı arasında çorak topraklar üzerinde dolaştılar. Ali b. Ebi Talib, kendisiyle beraber Müslümanlardan birkaç kişiyle birlikte çıktı. Onlara karşı o dar gediği tuttular. Atlılar, onların tarafına doğru süratle gelmeye başladılar. Amr b. Abdi Vud, Bedir gününde savaşmıştı. Hatta hareket edemeyeceği vaziyette ağır yara almıştı. Uhud gününde hazır bulunmamıştı.
Hendek günü olduğu zaman, savaşa katıldığının görülmesi için işaretlenmiş olarak savaşa çıktı ve atı durduğu zaman: - Mubarâeze yapmak için karşıma kim çıkacak? dedi.
Ali b. Ebi Talib çıktı ve şöyle dedi: - Ey Amr! Sen Allah'a söz vermiştin ki, Kurayş'ten herhangi biri seni iki şeyden birine çağırırsa, mutlaka birini yaparsın.
Oda: - Evet, dedi.
Ali: - Ben, seni Allah'a, O'nun Rasûlune ve İslâm'a davet ediyorum, dedi.
Amr: - Benim bunlara ihtiyacım yok, dedi.
Ali ise şöyle dedi: - Ben, seni yerde vuruşmaya davet ediyorum.
Amr: - Niçin ey kardeşimin oğlu? VAllahi seni öldürmek istemiyorum, dedi.
Ali ise şöyle dedi: - Ama vAllahi, ben seni öldürmek istiyorum.

Bunun üzerine o esnada Amr öfkelenip atından kendini yere attı ve atını durdurdu. Onun yüzüne vurdu. Sonra Ali'nin üzerine geldi. Böylece ikisi savaş alanına indiler. Dolaştılar, vuruştular. Ali onu öldürdü. Onların atlıları yenilgiye uğramış olarak çıktılar. Nihayet Hendek'ten kaçarak gittiler.



İbn İshak dedi ki: Ali b. Ebi Talib bu hususta şöyle bir şiir okudu:
«Görüşünün kıtlığından ötürü putlara yardım etti.

Ben ise doğru görüşlülüğüm sebebiyle Muhammed'in Rabb'ine (yani O'nun dinine) yardım ettim.
Böylece onu yumuşak kumlarla yüksek sarp yerlerin arasında, hurma ağacının dalları gibi yere yatık olarak bıraktığım zaman hendeği tıkadım.
Elbiselerinden istemeyerek iffetimi korudum. Eğer ben iki yanıma atmış olsaydım, beni elbiselerimden soyardı.

Ey Ahzab topluluğu! Allah'ın kendi dinini ve peygamberini yardımsız bırakacağını sanmayın!»

İbn Hişam dedi ki: Şiirden anlayan ilim sahiblerinin çoğu, bu şiirin Ali (r.anh)'ye ait olduğu hususunda şubhelidirler.

İbn İshak dedi ki: İkrime b. Ebi Cehil, o gün mızrağını attı. O, Amr'ın ölümünden ötürü hezimete uğramıştı.
Hassan b. Sabit, bu hususta şöyle dedi: «Kaçtı ve bize mızrağını attı. Ey İkrime, belki yapmamışsın. Ve yoldan sapmadıkça küçük deve kuşunun koşması gibi koşarak geri döndün. Sanki senin kafan küçük sırtlanın kafası gibidir.»

***

Hafiz el-Beyhakî "Delâilu n-Nubuvve" adlı eserinde;
İbn İshak'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Amr b. Abdi Vud, demir zırh giyerek ortaya çıktı ve: - Mubâraze yapmak için karşıma kim çıkacak? diye yüksek sesle sordu.
Ali kalkıp: Ben onunla mubâraze yapacağım ey Allah'ın peygamberi, dedi.
Rasûlullah: «O Amr'dır. Otur yerine» dedi.
Sonra Amr yine yüksek sesle bağırdı: - Benimle mubâraze yapacak bir erkek yok mu?
Böyle dedikten sonra Müslümanları küçümsemeye, tahkir etmeye ve kınamaya başlayıp şöyle dedi: - Nerede O Cennet'iniz ki, öldürülen adamlarınızın oraya gireceğini iddia ediyorsunuz? Karşıma mubâraze için bir erkek çıkaramayacak mısınız?
Ali kalkıp: «Ya RasûlAllah, onun karşısına ben çıkacağım» dedi.
Rasûlullah: «Otur» dedi.
Sonra Amr, üçüncü kez bağırdı ve şöyle dedi: «Topluluklarına: Mubâraze yapacak kimse yok mu? diye bağırmaktan sesim kısıldı.
Yürekli kimseler korkunca çabucak iş bitiren emsal kimsenin yerinde durdum.
Bu yüzden ben musibet ve felâketlerden önce süratle gelmeye devam edeceğim. Delikanlıdaki yiğitlik ve cömertlik, en iyi huylardandır.»

Ali (r.anh) kalkıp: «Ya Rasûlallah; buna karşı ben çıkacağım» dedi.
Rasûlullah: «O Amr'dır.» dedi.
Ali: «Amr olsa bile karşısına ben çıkacağım!» deyince,
Rasûlullah O'na, mubâraze için Amr'ın karşısına çıkmaya izin verdi. O da Amr'ın karşısına çıkmak üzere yürüdü.
Yürürken şöyle diyordu: «Acele etme, senin çağrına cevab verecek adam geldi. O aciz değildir.

Azmi, basireti sağlamdır. Doğruluk, her kurtulacak kimseyi kurtarır.
Ben ümid ederim ki, senin üzerine cenazeler için yapılan ağıt düzenlenir.

Öldürücü darbeyi sana vuracağım. Musibet ve felaketler anında, o darbemden söz edilecektir!»
Amr dedi ki: - Sen kimsin?
- Ben Ali'yim.
- Abdumenaf'ın oğlu mu?
- Ben Ebu Talib oğlu Ali'yim.
- Yeğenim. Amcaların arasında senden daha yaşlı kimseler vardır. Senin kanını akıtmaktan hoşlanmıyorum. Onlar gelsinler.
- Hayır, ama Allah'a yemin ederim ki, ben, senin kanını akıtmak istiyorum.

Ali (r.anh)'nin bu sözü üzerine Amr, öfkelendi, atından indi ve tıpkı ateş parçasını andıran kılıcını çekti. Sonra öfkeli vaziyette Ali'nin üzerine geldi. Ali de kalkanı ile O'nun karşısına çıktı. Amr, kendi kalkanını Ali'ninkine vurdu. Onu parçaladı ve Ali de kılıcını ona vurdu. Başına isabet ettirdi. Başını yardı. Ali, sonra omuzuna bir darbe vurdu. Amr yere düştü. Toz duman kalktı. Rasûlullah (s.a.v.) tekbir sesini duydu. Biz de o esnada Ali'nin Amr'ı öldürdüğünü anladık.
Orada Ali şöyle dedi: «Ali atlılara böyle karşı çıkar. İşte böylece benden ve ondan arkadaşlarımı uzak tutun.

Bugün ırzını korumak beni firardan meneder. Başa vurulan darbe hedefini şaşıracak değildir.
Kıt görüşlülüğünden ötürü putlara ibadet etti.

Ben ise doğru görüşlülüğüm sebebiyle Muhammed'in Rabb'ine ibadet ettim
Sonra Ali, Rasûlullah'a güleç bir yüzle geldi.
Ömer b. Hattab O'na: - Amr'ın zırhını soyup getirseydin ya. Çünkü Arablardan O'nun zırhı kadar iyi bir zırha sahib bir kimse yoktur, dedi.
Ali dedi ki: Ben ona darbeyi vurduğumda o kıçını bana döndü. Ey amca oğlu, ben O'nu soymaktan utandım. Ve atlıları da hezimete uğramış olarak çıkıp gittiler. Hendeği geçip öbür tarafa gittiler.

Beyhakî'den nakilde bulunan İbn İshak'ın anlattığına göre;
Ali (r.anh), kılıcını onun kürek kemiğine saplamış, göğsünden çıkarmıştı. Böylece Amr, hendekte ölmüştü.
Muşrikler, Rasûlullah (s.a.v.)'a haber göndererek onun cesedini 10.000 dirheme satın almak istediklerini söylediler.
Rasûlullah, Onlara şu cevabı verdi: «O sizin olsun. Biz ölülerin cesed bedelini yemeyiz.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Nasr b. Bab kanalı ile İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Hendek savaşında Müslümanlar, muşriklerden bir adam öldürmüşlerdi. O'nun cesedine karşılık, Müslümanlara mal verildi.
Rasûlullah (s.a.v.), bunun üzerine şöyle eledi: «O'nun cesedini muşriklere verin. O'nun cesedi murdardır. Bedeli de murdardır
Rasûlullah, onların verdikleri cesed bedelini kabul etmedi.»

Beyhakî, Hammad b. Seleme kanalı ile İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Ahzab gününde müşriklerden bir adam öldürüldü.
Muşrikler, Rasûlullah (s.a.v.)'a: «O'nun cesedini bize gönder. O'na karşılık size 12.000 dirhem verelim.» diye haber gönderdiler.
Rasûlullah: «O'nun cesedinde de, cesed bedelinde de hayır yoktur.» dedi.
(İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, C. 4, Sf: 177-191)



 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Allah razı olsun hocam, Allah için öfkelenmeliyiz elbette ama hz Ali'nin yüzüne tüküren harbî bir müşrik, hz Ali'nin yüzüne tükürmesi de zaten müslümanlara düşmanlığının bir izharı, bu eyleminden sonra hz Ali'nin ona daha fazla öfke beslemesinden daha fıtri, daha doğal ne olabilir ki, o öfkeyle öldürmüş olsaydı, haram mı işlemiş olurdu?

Çünkü düşünüyorum da kafirler müslümanlara zulmettiklerinde ve fiili saldırıları arttıkça müslümanların kafirlere öfkesi artar, bu doğal değil mi? Hz. Ali'nin orada kendi niyetini sorgulamasını ben anlamaya çalışıyorum, bu kıssaya göre her mücahid savaş meydanında düşman bir kafirin kışkırtması sonrası öfkesi artarsa niyetini sorgulaması gerekir aksi halde günahkar olacak, belki de öldürüldüğünde cihad amelinde yeterince ihlası olmadığından veya heva ve hevesine göre davrandığından şehid bile olmayacak, Allah muhafaza. Şeriata aykırı davranmadığı sürece, öfkesinin artması fıtrî ve caiz değil mi?
 
Üst Ana Sayfa Alt