Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Selefilikle Vahabilik Arasındaki Farklar Nelerdir?

Hilafet Sancağı Çevrimdışı

Hilafet Sancağı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Her selefi olan kişi, aynı zamanda vahabi midir?vahabilikte aşırı tekfir var mıdır?Bir de El Kaide'deki mücahid kardeşlerimizin vahabilik hakkındaki görüşleri nelerdir?

Yanlış anlaşılmak istemem sadece öğrenmek için soruyorum.Çünkü mücahidleri savunduğum zaman hep bana vahabi diyorlar.Bende merak ediyorum nedir vahabilik?
 
ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
internettet vahhabiliği değil Abdullah b. vahabı araştır..... selefileri değil selefiliği araştır..... şahısları değil yapılanları ve hak olanı savunmanı nasihat ederim.....eselamualykum
 
E Çevrimdışı

ENSARİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
selef benim anladığım selefi salihin dönemini yaşamak ama nasıl mezhepleri inkar ederekmi..? yoksa her hak mezhep imamının bazı görüşlerinde birleşip,bazı görüşlerindede bir diğer mezhep imamının görüşüne göre hüküm vermekmi.? eğer öyle ise oda başka birleştirilmiş yeni bir mezhep olmazmı..?burada aklımıza hemen şu geliyor neden Resulullah (s.a.v.) zamanında mezhepler yoktu,şimdi ise hak olan 4 mezhep vardır..cevabı bence basit...çünkü onların ashabın hepside içtihad makamında idi o nedenlede asla biri diğerine uyamazdı o vesile ile bir nevi her içtihad makamının kendi mezhebi vardı,çünkü onlar bu dini bizzat resulullah(s.a.v.) ile birlikte yaşayarak,bimediklerinide sorarak öğrenmişlerdi onun için dini hükümlerde bizzat kendileri hüküm sahibi olmalarıydı..ancak daha sonraları o büyük insanları vefatı ve müslümanların hızla çogalması dini gerçekleri öğrenmek içinde mutlaka bir rehbere ihtiyaç hasıl oldu ve mezheplerin gereklliği ortaya çıktı ve hak dediğimiz bu 4 mezhep kuruldu ama bu mezhepler asla birbirlerine karşı olmadıkları gibi mezheplerin çoğalmasını rahmet olarak gördüler zira her mezhep imamınında hükümlerinde deliller vardı birbirine zıt gibi görünsede..şimdiki selef ve vahhabilerde yukarıda bahsi geçen şahısın görüşlerine uyarlar ve onların hepsininde pek çok görüşü aslında Ehl-i sünnete aykırıdır,bu sebeblerde kurtuluş yolu olarakta tekfircilik onlarda hayli yaygındır..vesselam.
 
ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
selefinin ehli sünnete uymayan görüşnü yazmazmalısın.... aksi taktirde iftira atmış sayılırsın.........işkembeden konuşmayalım
 
ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
not : hiçbir kimse ben vahhabiyim demez vahhabilikk bir mezheb değil siyasi görüştür....tüm vahhabiler selefidir......
 
E Çevrimdışı

ENSARİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
selefinin ehli sünnete uymayan görüşnü yazmazmalısın.... aksi taktirde iftira atmış sayılırsın.........işkembeden konuşmayalım

benim bildiğim budur..eğer vahhabiliğin ne doğruları varsa onuda siz açıklayıverin zira benim aklım o kadarına ermez..
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Şeyh Muhammed bin AbdulVehhab'ın akidesi nedir ?

''Kasim halkına yazdığı bir mektubta şeyh akidesini şöyle açıklar:

"Allah'ı ve meleklerden yanımda bulunanları şahid tutarım , sizleri de şahid tutuyorum:

Bilinsin ki , Benim akidem kurtulan fırka ehl-i sünnet ve'l cemaat akidesidir. O da : Allah'a, meleklerine, kitaplarına, rasüllerine, ölümden sonra dirilişe iman etmek ve hayrıyla, şerriyle kadere imandır. Allah'ı kitabında ve rasülünün lisanıyla kendi zatını vasfettiği gibi tahrifsiz ve ta'tilsiz vasfetmek de Allah'a imandır. Ben ta'til ve tahrifin tam aksine Allah Teala'ya , O'nun bir benzeri yoktur, O işitendir görendir diye itikad eder ne kendi zatını vasıflandırdığı şeyleri O'ndan nefyederim ne kelimeleri tahrif edip yerlerinden oynatırım ne de isimlerinde ve ayetlerinde ilhada saparım . Ne nasıllığını takdir ederim ne de O'nun sıfatlarını yaratılmışların sıfatlarına benzetirim. Çünkü O Yüce zatın ne bir adaşı vardır ne dengi vardır ne de benzeri vardır. Ve o, yaratıkları ile kıyaslanamaz. O kendi zatını da başkalarını da herkesten daha iyi bilen ve kelamı en doğru , sözü en güzel olandır.

Ehli Sünnet'in muhaliflerinden tekyif ve temsil ehlinin O nu vasfettiği şeylerden tahrif ve ta'til ehlinin O ndan nefyettiği şeylerden O nu tenzih ederiz.

''Senin rabbin Rabbul İzzet onların vasıflandırmalarından yüce ve uzaktır. Selam rasüllerin üzerinedir. Övgü alemlerin rabbi Allah'a aittir.'' (es-Saffat 180-182)

Kurtulan fırka Allah'ın fiilleri konusunda Kaderiye ve Cebriyye arasında vasattır. Allah'ın tehditleri konusunda Mürcie ile Vaidiyye arasında vasattırlar .İman ve din konusunda Hurüriyye ve Mütezile ile Mürcie ve Cehmiyye arasında vasattırlar. Rasülullah (sav) in ashabı konusunda Rafiziler ile Hariciler arasında vasattırlar.

İtikad ediyorum ki, Kuran Allah'ın kelamıdır, indirilmiştir mahluk değildir. O'ndan başlamıştır ve yine O'na dönecektir. O Subhanehu ve Teala onu gerçekten konuşmuş kulu rasülü vahyini emini ve kulları ile kendi arasındaki elçisi peygamberimiz Muhammed (sav) me indirmiştir.

İman ederim ki Allah her dilediğini yapandır , O'nun iradesi olmaksızın hiçbir şey olmaz. Hiç bir şey O'nun meşieti dışına çıkamaz. Alemdeki hiçbir şey O'nun takdiri haricinde kalamaz. Sudur eden hiçbir şey O'nun tedbiri dışında olmaz. Hiç kimsenin tesbit edilmiş kaderden kaçacak yeri yoktur. Hiç kimse levh-i mestur'da kendisi için çizilmiş sınırı aşamaz.

Nebi (sallAllah aleyhi ve sellem)'in ölümden sonra olacak şeylere dair haber verdiği şeylere iman ve itikad ederim.Kabir fitnesine ve nimetine ruhların cesedlere iadesine insanların yalınayak çıplak ve sünnetsiz olarak Rabbilalemin için kalkacaklarına güneşin üzerlerine yaklaşacağına mizan kurulacağına iman ederim.

''Her kimin terazisi ağır gelirse işte onlar umduklarına erenlerdir.Herkimin tarazisi hafif gelirse işte onlar nefislerini zarara uğratanlar ve cehennemde ebedi kalıcıdırlar.'' ( Muminün 102-103 )

Yine divanların dağıtılaçağına kiminin kitabını sagıyla kiminin de soluyla alacağına iman ederim.

Kıyamet meydanındaki Nebimiz Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) 'in havzına onun suyunun sütten daha beyaz baldan daha tatlı olduğuna kaplarının gökteki yıldızlar sayısınca olduğuna ondan bir kez içenin bir daha ebediyen susamayacağına iman ederim . Sıratın cehennemin üstüne bir yamacından diğer yamacına kurulacağına insanların onun üzerinden amelleri ölçüsünce geçeceklerine iman ederim.

Nebi (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in şefaatine de iman ederim. O ilk şefaatçi ve şefaati ilk kabul edilendir. Nebi (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in şefaatini bid'at ve dalalet ehlinden başkası inkar etmez ancak şefaat izin ve rızadan sonradır.

Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

''Onlar da O ,nun razı olduğundan başkasına şefaat etmezler“ (Enbiya 28 )

''Kimmiş, izni olmadıkça O nun katında şefaat edecek olan?“ (Bakara 255)

''Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri dilediği ve razı olduğu kimse hakkında Allah ın izin vermesinden sonra olması müstesna hiçbir işe yaramaz“ (Necm 26 )

O (Subhanehu ve Teala) tevhidden başkasından razı olmaz tevhid ehlinden başkasına da izin vermez .

Müşriklere gelince şefaatten onlara hiçbir nasip yoktur.

Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur:

''Onlara şefaat edenlerin şefaatleri de fayda vermez.“ (Muddessir 48)

İman ederim ki Cennet ve cehennem yaratılmıştır ikisi de bugün mevcutturlar. İkisi de yok olmazlar.

Müminler kıyamet günü rablerini gözleriyle tıpkı dolunay gecesi ayı gördükleri ve onu görmekte bir zorluk çekmedikleri gibi göreceklerdir.

İman ederim ki Peygamberimiz Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) nebilerin ve rasüllerin sonuncusudur. Kulun imanı onun risaletine iman etmedikçe ve nübüvvetine şahadette bulunmadıkça sahih değildir.

Ümmetinin en üstünü Ebu Bekr es Sıddık sonra Ömer el Faruk sonra Osman Zunnureyn sonra Ali el Murtezadır. Sonra cennetle müjdelenmiş on kişinin bu dördü dışındakileri sonra Bedir ehli sonra ağaç altında beyat eden Rıdvan ashabı sonra da diğer sahabilerdir.

Yüce Allah'ın :

''Onlardan sonra gelenler Rabbimiz derler bizi ve imanda bizden önce gelmiş ve geçmiş kardeşlerimize mağfiret et. Kalplerimizde iman edenlere karşı kin tutturma Rabbimiz şüphe yok ki sen rauf ve rahim olansın.'' (Haşr 10)

buyruğuyla amel ederek Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in ashabını dost edinir onların iyi yönlerini zikreder onlardan hoşnut olur onlar için istiğfar eder ayıp ve kusurlarını örter aralarında geçenler hakkında sukut eder üstünlüklerine itikad ederim. Her türlü kötülükten yana tertemiz olan müminlerin annelerinden razı olurum.

Evliyanın kerametini ve keşiflerini ikrar ederim. Ancak onlar Allah'ın hakkı olan şeylerden hiçbir şeye hak sahibi değillerdir. Allah'tan başkasının güç yetiremeyeceği şeyler onlardan istenilmez.

Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in şahitlikte bulundukları hariç Müslümanlardan hiç kimse için cennetlik ya da cehennemlik olduğuna dair şahitlikte bulunmam. Ancak ihsan sahibi kimse için ümid eder günahkar için korkarım. Müslümanlardan hiç kimseyi günahı dolayısıyla tekfir etmem ve onu İslam dairesinin dışına çıkarmam.

Salih olsun facir olsun her yönetici ile birlikte cihadı devamlı ve bu yöneticilerin arkalarında cemaatle namazı caiz görürüm. Cihad Allah'ın, Muhammed (sav) i gönderdiği zamandan bu ümmetin sonuncularının deccal ile savaşmasına kadar devamlıdır Onun ne zalimin zulmü ne de adalet sahibinin adaleti iptal edemez.

Salih olsun facir olsun Müslümanların yöneticilerini Allah a isyanı emretmeleri müstesna dinlemeyi ve itaat etmeyi vacip olarak görürüm Herkim hilafet işini üstlenir insanlar onun etrafında toplanır ve ona razı olurlar o da halife oluncaya dek kılıcı ile onların üzerine egemenlik kurarsa ona itaat etmek farz ona karşı ayaklanmak haramdır .

Bidat ehlini terk etmeyi ve tevbe edinceye kadar onlardan ayrılmayı onlar hakkında zahir ile hükmetmeyi ve iç dünyalarını Allah'a havale etmeyi gerekli görürüm. İnanırım ki Dinde ortaya atılmış her bir yenilik bidattir.

İmanın dil ile söylemek azalarla amel etmek ve kalp ile itikad etmek olduğuna itaat ile artıp günahlar ile eksildiğine inanırım. İman yetmiş küsur şubedir Bu şubelerin en yükseği La ilahe illallah a şahadet etmek en aşağısı eziyet veren şeyi yoldan kaldırmaktır (Her türlü hata ve kusurdan yana ) Tertemiz olan Şeriat-ı Muhammediyye nin kişi hakkında öngördüğü kadarıyla emr-i maru-f ve nehy-i münker-i vacip olarak görürüm. ''

İşte bu veciz bir akidesidir. Söylediklerimiz hakkında Allah vekildir ."

(Dureru`s –Sunniyye 1/29 Resailu'ş-Şahsiyye s.8 )
 
R Çevrimdışı

Rabia_45

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum
oncelıkle Muhammed bın abdulvahabın bugun kı sozde selefılıkle ve mezhepsızlıkle hıc bır ılgısı yoktur. Abdulvahhabın gayesı ınsanların bır mezhepten cıkıp 4 mezhebe uymaları degıldı.. kıtaplarını okursanız eger sımdıkılerle pek alakası olmadıgını anlarsınız. Abdulvahabın gayesı Tevhıddı ınsanlara anlatmaktı. Sırkten uzak durmamız ıcın nasıhatlerde bulunmustur. ben sahsen kendım hanıfı mezhebıne uymakla bırlıkte Abdulvahab rahımullahı okur ve savunurum. bunun mezheplerle ılgısı yoktur . sadece bugun kı ınsanlar el elbanıcılıgı onunla karıstırıyorlar. ınsaAllah acık ve secık anlata bılmısımdır.. selametle
 
T Çevrimdışı

Tevhid-Dini

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selefiler, Vehhabiler, Nurcular, Tarikatcıler, Ehli Rey'ciler, Ehl-i Hadisciler, Mealciler, Hariciler, Mürcieler, Cehmiyeler, Kelamcılar, Şia'lar, Ehl-i Sünnetciler ve daha sayamayacağım niceciler.

SubhanAllah ! Ne oluyoruz kardeşler. Bu nasıl bir iştir. Bir parçalanmışlık, bir bölünmüşlük almış başını yürüyor. Herkesin bir cemaati var, herkesin bir şeyhi var, herkesin bir hocası var ve herkes diğerini sapıklıkla itham ediyor ve ötekileştiriyor.
Bunlara sorsak ve desek ki sayın bakalım edille-i şer'iyyeyi vallahi hepsi de Kuran ve Sünneti başa yazarlar.
SubhanAllah! O halde bunun müsebbibi Kuran ve Sünnet midir? Bizi bu şekilde keskin uçlara, ifrat ve tefrite sürükleyen Kuran ve Sünnet' midir?

Haşa ve Kella.

Burada her bir cemaati ele alıp tek tek yanlışlıklarını saymaya kalkışmanın anlamı yok zira hepsinin saptığı ve ifrat ve tefrite kaçtığı nokta bellidir
Evet hepimiz edille-i şer'iyyeyi sayarken Kuran ve Sünneti başa koyuyoruz, doğrudur lakin ortaya çıkan tablo bu vakıayı yansıtıyor mu? Eğri oturalım ve doğru konuşalım. Bırakın Kuran'ı, Sünnetin dahi ön sırada olduğu tartışmalıdır. Sıralamayı hep yanlış yapıyoruz. Evet sözde öyle diyoruz ama vakıaya gelince ilk sıraya "alimlerin görüşleri"ni koyuyoruz. Ve gerekçemiz de hemen hazır; "Biz onlardan daha iyi anlayamayız"

İşte sorun bundan sonra başlıyor ve sorunun temeli budur. Bu sıralamaya dikkat etmek çok önemli. Sıralamyı değiştirmek ya da ilk iki sırayı yok bilip doğrudan alimlere muracaat etmek insanı saptırabilir, yanıltabilir. Çünkü o zaman o alimin söz ve düşüncelerini tartacak ve doğrulayacak veya yanlışlayacak bir hakikat elimizde olmayacak!!!
O zaman o alimin her şeye ve söze boyun eğen muridi olmaktan başak çaremiz de olmayacak.

İfrat ve tefrit, yani iki aşırı uçta gidip gelmek, insanoğluna ait en büyük zaaflardandır ve acilen izale edilmesi gereken büyük bir hastalıktır. Bunu her hususta görebiliriz. Rabbimiz bizleri sürekli bu aşırı uçlardan sakındırır ve orta yolu/sırat-ı mustakimi tavsiye eder ve ayrılık/hizipleşme/gruplaşma belasına karşı da uyarır;

Rum suresi 31. ve 32. ayet
"Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini
darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dini anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir"

Şimdi bazı kardeşler kızacaktır ama dikkat edin bu sapmanın temel sebeplerinin başında Hadis/Sünnet anlayışı gelmektedir.
Kuran başka kaynak, hadisler başka bir kaynak değildir. Kuran dışındaki tüm kaynaklar, ancak Kuran'dan neşet ettigi zaman anlam kazanır ve kaynak değeri taşır. Kuran evrensel ilahi mesaj, Nebevi sünnet ise onun uygulanmış örneğidir. Bu anlamda ayrılmaz ikilidirler. Kuraniyyun ya da mealcilik, ifrattır. Sünneti vahiyle eş görme de tefrit. İfrat ve tefrit, yani iki aşırı uçta gidip gelmek, insanoğluna ait en büyük zaaflardandır.

Yeryüzünün en cahil toplumlarını kuşatarak örnek bir toplum haline getirerek dönüştüren bu kitap neden kendini en çok okuyanları dönüştürememektedir. Allahın Resulu insanlara ne anlatıyordu. Toplumu neyle terbiye ediyordu.
Kurana teslim olan ilk Müslümanlar Rablerine ulaşmak için ellerinden geleni yaparken, günümüzdekiler ise Kurana ulaşmamak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Kuranla aralarına bildikleri bütün engelleri koymaktadırlar. Kurana inandıklarını söylerken, Kuranın önüne binlerce kaynak ölçü usul yöntem koymaktadırlar. Adete geleneklerden usullerden yeni bir din algısı oluşturmaktadırlar.

Dinimize göre usul belirlememiz gerekirken. Usullere ait din algısı geliştiriyoruz. Bunu da Allaha ait kılıyoruz. Yani belirleyen canlı diri yöneten bir din yerine , belirlenen bitmiş cansız bir bir din algısı yaşıyoruz.

Kuran teberrüken okunan bir kitap, hadisler ise tek başına hükmün kaynağı haline gelmiştir maalesef. SubhanAllah! Bir bütünün diğer yarısını teşkil eden sünnet ve hadisin, vahiyden bağımsız yada ona rağmen olması kabul edilebilir mi? Hadis ve Sünnet Kuran’ın açılımıdır ve bir bütündür, bu bütünün kendi içinde çelişmesi nasıl mümkün olur? Ebu Hanife başta olmak üzere bir çok alim birinin sahih dediğine sahih dememiştir, usul'de bunu bile görmek hadislerin vahiy olmadığının kanıtıdır.

Hadis, vahiy'den 100-200 yıl sonra yazılmış metinlerdir, sahihi, zayıfı, mevzusu vardır...
Oysa vahiy için, sahihi, zayıfı, mevzusu vardır denilemez...

Yüce Kuran'ı bize Muhammed a.s aracılığıyla gönderen Allah, tabii ki onun bu Kuran'ı en iyi anlayan, algılayan ve özümseyen olmasını da dilemiştir doğal olarak. Yani ayaklı Kuran olan Muhammed a.s'ın sözleri, tamamen vahye dayalıdır. Bu yönüyle vahy kaynaklıdır.
Mevdudi'nin de dediği gibi ; Hz. Peygamber'in İslam'ı tebliğ, Kuran'ı beyan ve izah niteliği taşıyan sözlerinin tümünün vahy kaynaklı olduğuna şüphe yoktur. Maazallah bunlar hevasından uydurduğu düşünceler değildi.

Velhasıl, "hadis inkarcısı" etiketi yapıştırıp marjinalleştirip kendilerini haklı çıkarmak isteyen kardeşler lütfen bunu yapmasınlar.
Bizler ne hadisleri inkar ediyor ne de hadislere "tavsiye niteligindeki metinler" gözüyle onları hafife almaya çalışıyoruz.
Diyoruz ki, Sahihligi noktasinda mutabakata varilmis ve Kuran'a uygun düşen hadisler, bizim icin kaynak mesabesindedir. Kuran'ı nebevi sünnetten koparmıyoruz. Siyer kitaplari, kaynaklar, yüzyıllardır elimizdedir, tıpkı Kuran gibi. Bunlara vahy muamelesi yapmadan, vahy ile karşılaştırarak dikkate almak durumundayız. Son olarak Ebu Hanifenin konuyla alakalı el-Alim adlı eserindeki son derece güzel sözleri ile noktalıyorum. İmam diyor ki;

Eğer bir kimse, "Peygamber 'in her söylediğine inanıyorum, ancak Nebi haksız (cevren) konuşmaz ve Kuran’a muhalefet etmez" derse, bu, onun, Peygamber’i tasdik ettiğini ve Peygamberi Kur’an’a muhalefetten tenzih ettiğini gösterir. Şeyet Peygamber Kuran’a muhalefet etse ve Allah’a karşı haktan başka bir şey söyleseydi, Allah Teala,

“Eğer Muhammed, bize karşı ona (Kur’an’a) bazı sözler katmış olsaydı, biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık, hiç biriniz de onu koruyamazdınız” (Hakka 44-47)

kavline uygun olarak, onu kuvvetle yakalar ve şahdamarını koparırdı.

Allah’ın Resûlü (sav), Allah’ın kitabına muhalefet etmez.
Allah’ın kitabına muhalefet eden de Allah’ın Resûlü olamaz...

Nebi (sav)’den Kur’an’a aykırı olarak hadis rivayet eden kimseyi red, Peygamber (sav)’i red ve onu yalanlama değildir. Bu, ancak, Peygamber (sav)’den batıl rivayette bulunan kimseyi reddir. Töhmet bu kimseyedir, Peygamber (sav)’e değil. Onun için Peygamber (sav)’in söylediği her şey, işitelim, işitmeyelim, başımız gözümüz üstünedir. Buna iman eder, ve Allah’ın Resûlünün söylediğine, olduğu gibi şehadet ederiz.

Ve yine şehadet ederiz ki O (sav), Allah’ın nehyettiği bir şeyi emretmez.
Allah’ın bağladığı bir şeyi koparmaz.
Allah’ın tavsif ettiği bir şeyi ona aykırı bir şekilde tavsif etmez.
Şehadet ederiz ki O (sav) bütün işlerde Allah’la muvafıktır.
Bidat olabilecek hiç bir şey yapmamış,
Allah azze ve celle’nin söylediği söze hiç bir şey katmamış ve zorlayıcılardan olmamıştır.

Onun için Allah Teala; “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa 80), buyurmuştur.

( el-Alim 26-27)
 
ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Nebi (sav)’den Kur’an’a aykırı olarak hadis rivayet eden kimseyi red, Peygamber (sav)’i red ve onu yalanlama değildir. Bu, ancak, Peygamber (sav)’den batıl rivayette bulunan kimseyi reddir. Töhmet bu kimseyedir, Peygamber (sav)’e değil. Onun için Peygamber (sav)’in söylediği her şey, işitelim, işitmeyelim, başımız gözümüz üstünedir. Buna iman eder, ve Allah’ın Resûlünün söylediğine, olduğu gibi şehadet ederiz.

Ve yine şehadet ederiz ki O (sav), Allah’ın nehyettiği bir şeyi emretmez.
Allah’ın bağladığı bir şeyi koparmaz.
Allah’ın tavsif ettiği bir şeyi ona aykırı bir şekilde tavsif etmez.
Şehadet ederiz ki O (sav) bütün işlerde Allah’la muvafıktır.
Bidat olabilecek hiç bir şey yapmamış,
Allah azze ve celle’nin söylediği söze hiç bir şey katmamış ve zorlayıcılardan olmamıştır.

Onun için Allah Teala; “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa 80), buyurmuştur.

( el-Alim 26-27)



Allah'ın rızası uğrunda gerektiği gibi cihad ediniz. O sizi bu görevi yapmak üzere seçti. Din konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi. Atanız İbrahim'in dinidir bu. Allah sizi gerek daha önceki kutsal kitaplarda gerekse elinizdeki Kur'anda «müslüman» olarak adlandırdı. Amaç, Peygamberin size tanık ve canlı örnek olması, sizin de diğer insanlara tanık ve canlı örnek olmanızdır. Öyleyse namazı kılınız, zekâtı veriniz ve Allah'a sımsıkı bağlanınız. Sizin efendiniz, koruyucunuz O'dur. O ne güzel efendi ve ne güzel destekleyicidir! HACC - 78
 
K Çevrimdışı

Kumeyl

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Salam aleykum va rahmatullah,abiler ben Azeriyim yani cavab olaraq yazdiqimi anlaya bileceksiniz ya yox...1-2 ornek ben vereyim,yani bu gunku durumumuzda en aktiv movzulardan biridir..Azeribaycanda bu konu her kesin dilinde,yani Selef olmayanlardan bawqa..insanlar cahillik icerinde..hem olara derizki..madem Abdulvahhab ingilis aganiydi ve ingilis Hemfert adli 1-isi onu oz kitabinda zikr etmiwdir,buna cavab boyle veririz.
Abdulvahhabin kitabindan mene Islam dinine zidd bir dene cumle getirin.ozude Ingilislere faydali olsun.
getire bilmesen o zaman get o Hemfer nagilini cocuq verlishlerinde danishki belke kimse inana.

eslinde menim selef olmagima ALLAHa hemd olsun ki bu cur iftiralar sebeb oldu. deyirdiler beledi gedirdim arashdiridim ki yox e yalandi tam eksidir.
siz shirk kufur ve bidet ehli ne qeder tovhid ehline iftira atsaniz da ,bu sizin ozunuze qarshi olur. elhemdulilleh. cunki yalan uzre qurulub sizin bu eqideleriniz.
Indi biride durub yazacaqki men fransiz cesusyam flankesi men orgetmishem. ama o filankese baxmaq lazimdir ki bu adamin hansi sozu iddiya etdiyine ziddir. ondan sonra tesdiqlener ki he bele imish.
eslinde Hemfer ve sair iftralarla seni kimi avamlari aldadirlar. hec ingilis ozu yaratdigi ceryani ifsha eder? eslinde senin aglin kesmirki bu insanlari haqqa catmagina mane olmaq ucun bosh ve zeif bir iftirardir.
bax bir firqe var Ehmediler.
hindistanda cixib,bir nece esr qabaq. yeni britaniya ishqallari zamani. onlar sirf ingilisler terefinden yaranib. hec bu ise hec bir menbede yoxdur.
sadce onlarin oz eqidesi bunu subut edirki onlar ingiliselere ishleyir.niye . cunki o vaxt i ingilisler hindistani pakistani ishgal edende o "alim" cixib teblig edirki ingilselere qarshi cihad haramdir. umumiyyetle cihad vaxti bitib ve tabe olmaq lazimdir.
ama hansisa bir kitabda oxumusan ozude ingilis terefeinden yalan kitabdaki onalri biz cixartdiq ortaya..bax boyle akhiler bu yazilarin karwisinda bidet ehli cavabsiz olaraq qalir
 
M Çevrimdışı

Muhammed Et-temimi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kabirperest müşrikler ile kılıcı ve ilmi ile cihad eden Ehhli Sunnetin büyük alimlerinden biri olan Muhammed bin Abdilvahhab'a(r.h.) Allah rahmet etsin...Zamanındaki kabirperestleri susturmuştu onun bu tevhid mücadelesini şimdi bizler devraldık.Rabbim bizlere de şimdi ki kabirperest müşrikleri susturmayı ve onlarla en güzel bir şekilde cihad etmeyi nasip etsin.

Ona iftira atanlar ya onu tanımayan cahiller yada kabirperest bir müşriktir...Allah insi şeytanların iftirasından onu korusun AMİN...
 
İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
bence aynıdır zaten muhammed abdulVahab islamı sahabeler gibi anlamaya çalışmış sonradan çıkan bütün sapıklıklarla savaşmıştır hatasızmıdır tabiki değildir ama ne sapk ne bidatcı nede müşriktir Allah cc ondan razı olsun bence oda seleftir
 
ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
osmanlı ile arasında yaşanan problemlerden dolayı türkiyede çok büyük bir karalama politikası izlenmiş...osmanlıda insanlar birbirlerine kızdıkları zaman ''wahhabi'' ''wahhbimisin nesin'' tarzında laflar ederlermiş....Malum osmanlı devleti de Tasavvufi bir islam anlayışına sahipti....
 
A Çevrimdışı

Ahl Sunnah

Guest
Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab ve daveti hakkında özellikle de bu ülkede ne kadar düşmanlık yapan varsa şimdiye kadar şahit olduğum Ehl-i Sünnetin menheci üzere olmadıkları ve/veya Şeyhin davasını, bu davetin tarihini bilmedikleridir.

Şeyh hakkında konuşanlara sormak lazım, kaç kitabını okudunuz? O zaman ne hadiseler meydana geldi biliyor musunuz? Necd'de başlattığı davet hangi semereler verdi, bu davet üzere hangi Şeyhler yetişti, eserleri nedir v.b, bunları biliyor musunuz?

Bunlar bilinmeden nasıl onun hakkında konuşulabiliyor?

Tavsiyem odur ki Şeyh (Rahimahullah)'ın eserleri gayet veciz ve faydalıdır. En güzeli Arabca öğrenip bu eserleri sahih menhec üzere olan alimlerin şerhleriyle, ilmen tecrübe edilmiş bir sıraya uyarak okumaktır. Biiznillah bundan çok faydalar görülecek, aynı zamanda bu eserlerin ve bu muceddid alimin kıymeti anlaşılacaktır.

Arabca bilmemek ilimden istifade etmekte büyük bir kayıptır. Hem bu eserler Arabcadan çevrildiğinde orijinali kadar asla güzel olamamaktadır (şahsi görüşüm), hem de Türkçede bu eserler çok az, şerhleri ise hiç yoktur.

Tarihi ihtilaflara gelince, elhamdulillah Osmanlı tarihine de, 1., 2. ve 3. Suud Devleti tarihlerine de derinlemesine vakıfım. O devirde iki taraf arasında bir ihtilaf olmadığını (hem de ne ihtilaf!) söyleyenler gerçeği gizleyenlerdir. Şeyhin daveti üzere olanlar Necd'de kontrolü sağladılar Hicaz, Irak v.b üzerine akın ettiler, Osmanlı da daha sonra kendi başına da bela olacak Kavalalıyı Arab Yarımadasına saldırttı (miladi 1811-1818, hicri 1226-1233) Bu savaş baştan beri iki taraf için de siyasi çıkar değil, akide savaşıydı.

Bu mevzuda Şeyh Nasır El-Fahd'ın (Allah onu esaretten kurtarsın.AMİN, kendisi 2003'den beri Suud Devletinin zindanlarındadır) "Osmanlı Devleti ve Davet İmamlarının Ona Bakışı" isimli eserini tavsiye ederim. Şeyh Makdisi'nin sitesinde Şeyh Nasırın sayfasında listeden ilk kitab:

منبر التوØ*يد Ùˆ الجهاد - صÙØ*Ø© ناصر بن Ø*مد الÙهد
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt