Ama şeriatte böyle keskin bir sınırlamanın olduğuna da inanmıyorum.Mesala Necaşi ve sahabelerin ilişkisi.Ki Necaşi imanını gizliyordu ama hangi kanunlarla ülkeyi yönetiyordu?
Siz dinin cahiliye döneminden nübüvvet dönemine geçişi sırasındaki metodlara takılarak,kıyas yoluyla bugünkü sistemlere metod üretme çabasındasınız.Oysa bu din artık tamamlanmıştır.Küçük Metodlara ve ayrıntılara takılarak,metodun ulaştırdığı gayeyi görmezden geliyorsunuz.Akıl ve nakili de birbirine karıştırıp,nakiller ile ilgili akli şüpheler üretiyorsunuz.İlk önce islamın düsturlarına yaklaşımınızı tevazu ve teslimiyet ile gösterin.Dini felsefi akımlarla yorumlamayın.Aklın kavramadığı,gözlerin görmediği,kulakların duymadığı bir bir maneviyatı maddeci ve tevilci yaklaşımlarınızla çürütmeye çalışıyorsunuz.Biz burada dinin eksiklerini değil,dinden eksik kalanları tartışıyoruz.Size cevap vermek istemiyordum ama,insanların kalbine şüphe bıraktığınızı hissedince cevap vermek zorunda kaldım.Size necaşi ile ilgili metod ile şüpheleriniz konusunda aşağıda alıntı bir yazı sunuyorum.Bunları kendine nasslar kesin olarak açıklanmış iken,delil ve sapma aracı olarak kullanmasan iyi olur.
[TD="width: 100%"] RASULULLAH (S.A.V.) İSLÂM'A GİREN NECAŞİ'NİN KÜFÜR HÜKÜMLERİ İLE YÖNETMESİNİ KABUL ETTİ Mİ?
[TD="width: 100%"]
Fert olsun grup olsun İslâm davetini samimi olarak yüklenen ve İslâmi yönetimi hayat sahasına geri getirmek için çalışma yapan kimsenin, küfürle hükmetmeyi kabul etmesi mümkün değildir. Küfür yönetimine katılmayı iddia eden kimse nasıl bu küfür sistemini yıkmaya çalıştığını iddia eder?! Zira küfür iktidarına katılmak, küfrü uygulamayı gerektirdiği gibi, küfür sistemini ve kanunlarını yaşatır ve onun ömrünü uzatır, onu yıkmaz sürdürür. Küfür rejimine katılmak için herhangi bir bahane uydurulursa insan, Allah'ı ve müminleri kandırmadan önce kendi kendini kandırır ve aldatır. Özellikle bu bahane sübutu ve delaleti kesin olan şer’i delillerle çelişirse durum daha da vahimdir. Muhakkak ki davayı yüklenen kimsenin şeriatın reddettiği ve aklının hoş gördüğü maslahatı bir delil olarak ittihaz etmesi haram ve büyük bir beladır. Üstelik bu maslahatı, sübutu ve delaleti kesin olan delile aykırı olduğunu bile bile yapılan kimsenin hali nice olur?!
Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyip, küfür yönetimine katılmasına bir bahane bulmak için şüpheler araması ne kadar tehlikeli bir durumdur?! Halbuki; küfür yönetimine katılmak, sübuti ve delaleti kati olan deliller tarafından yasaklanmış ve yalnız Allah'ın indirdikleriyle hükmetmek farz kılınmıştır.
Mesela, Rasulullah (s.a.v.)'in öldüğünü sahabelere haber verip üzerine cenaze namazı kıldırdığı Necaşi hikayesi, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemek ve küfür hükmüne katılmak için bir bahane olarak kullanılmaktadır. Necaşi'nin Rasulullah (s.a.v.) döneminde müslüman olduğu ve müslüman olmadan önce uyguladığı küfür sistemini uygulamaya devam ettiğini söylüyorlar. Necaşi'nin ölümüyle ve onun üzerine cenaze namazının kılınmasıyla ilgili Buhari’nin gösterdiği altı hadisi delil gösteriyorlar. Bunların üçü Cabir bin Abdullah el-Ensar’dan diğer üçü de Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir. Halbuki bu hadisler, küfür sistemine katılıp kanunlarını uygulamak için hiç bir surette delil olarak kullanılamaz. Bunu şöyle açıklarız:
1- Bu hadisleri rivayet eden Buhari, bunların beş tanesini “Necaşi'nin ölümü" başlığı altında, bir tanesini de. “Cenazeler konusu” başlığı altında anlattı. Halbuki bu altı hadis Necaşi’nin ölümüyle; Rasulullah (s.a.v.)'in hadisleri, Necaşinin salih bir kişi ve müslümanların kardeşi olduğunu ve onun için Allah'tan af dilemelerini istediğini, kendisiyle birlikte cenaze namazını kılmalarını talep ettiğini bildirmektedir. Böylece, bu hadisler Necaşi’nin müslüman olduğunu göstermektedir.
2- İbni Hacer el-Askalani, Buhari'nin şerhi Fethu'l Bari'de; "Necaşi'nin Ölümü" başlıklı konuyu açıklarken hadisleri Necaşinin müslümanlığına yorumlamamasını şu ifade ile anlatır: “Buhari, Necaşi’nin müslüman olup olmadığı konusunda karışıklığa düştüğü için Necaşinin müslümanlığına yorumlamadı. Halbuki bu meselenin yeri burasıdır. Buhari'de Necaşi'nin müslümanlığı kıssası sabit olmadığı için böyle bir yorum yapmadı. Oysa Necaşi'nin vefatı nedeniyle cenaze namazının kılınmış olması onun müslüman olduğunu göstermektedir.
3- Buhari’nin rivayet ettiği hadisler; Rasulullah (s.a.v.)'in Necaşinin ölümünü ve müslümanlığını öldüğü gün vahiy yoluyla öğrendiğini göstermektedir. Sahabelerin de Necaşinin müslüman olduğunu ve öldüğünü Rasulullah (s.a.v.)'in kendilerine haber vermesiyle öğrenmeleri de aynı hususu desteklemektedir. Cabir Bin Abdullah yoluyla rivayet edilen hadis şöyledir:
“Peygamber (s.a.v.), Necaşi vefat edince şöyle dedi: “Bugün salih bir adam vefat etti. Kalkınız. Kardeşiniz Asheme (Necaşi)’nin üzerine (gıyaben) cenaze namazı kılınız.” Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği hadis şöyledir:
“Rasulullah (s.a.v.) Habeşistan meliki olan Necaşi öldüğü gün, ashabına onun ölümünü bildirdi.”
Bu rivayetler Rasulullah (s.a.v.)'in Necaşi'nin ölümünü ve Müslümanlığını öldüğü gün vahiy yoluyla öğrenmiş olduğuna delalet etmektedir. Rasulullah (s.a.v.)'den Cabir b. Abdullah'dan rivayet edilen:
“Bugün salih bir adam vefat etti. Kalkınız. Kardeşiniz Asheme (Necaşi)’nin üzerine (gıyaben) cenaze namazı kılınız” hadisi, sahabelerin o güne kadar Necaşi'nin müslüman olduğunu bilmediklerini gösterir. Eğer müslümanlar onun Müslümanlığından haberdar olsalardı Rasulullah (s.a.v.), “salih adam” “kardeşiniz” ifadelerini kullanmazdı. Çünkü Allah'ın Rasulü, sahabelerden birisi vefat ettiği zaman sahabeleri cenaze namazına çağırırken bu tür ifadeleri kullanmıyordu.
4- Bu hadisler Necaşi’nin ölmeden önce İslâm'a girdiğini gösterir. Fakat, ne zaman İslâm'a girdiğini göstermez. Hadislerde geçen ifadeler Rasulullah’ (s.a.v.)'in Necaşinin Müslümanlığını öldüğü gün vahiy yoluyla öğrendiğini göstermektedir. Bu olay dışında Necaşinin Müslümanlığını Rasulullah’a bildiren bir başka habere rastlanılmamaktadır.
5- Bu altı hadis, Rasulullah (s.a.v.)'in ölüm haberini verdiği ve üzerine cenaze namazını kıldığı Necaşi'nin, Müslümanların Habeşistan’a hicret ettikleri zaman Habeşistan'ın hükümdarı olduğuna işaret etmemektedir. Ayrıca, Rasulullah’ın (s.a.v.) İslâm'a davet etmek üzere krallara mektuplar gönderince Habeşistan kralına da bir mektup göndermişti. Zira “NECAŞİ”kelimesi belli bir kişi için kullanılan isim değildir. İmam Nevevi'nin Sahih-i Müslim’e yazdığı şerhin on ikinci cildinde, İbni Hacer el-Askalan'inin de "el-İsabe"sinin üçüncü cildinde belirttiği üzere Necaşi kelimesi Habeşistan'da yönetimi elinde bulunduranlara verilen bir "ünvan"dır.
6- İmam-ı Nevevi'ye ait Sahihi Müslim’in şerhini on ikinci cildinde şu ifadeler yer almaktadır: “Rasulullah (s.a.v.)'in Hudeybiye gazvesinden döndükten sonra Hicret’in altıncı senesinde İslâm'a davet etmek üzere mektup gönderdiği Necaşi, Rasulullah’ın (s.a.v.) üzerine cenaze namazı kıldığı Necaşi değildir. Hadis’in metni şöyledir: Enes'den:
“Nebi (s.a.v.) Kisra’ya, Kayser’e, Necaşi’ye ve her diktatöre birer mektup gönderip onları Allahu Teâla’ya davet etti. Buradaki Necaşi; Rasulullah (s.a.v.) tarafından üzerine cenaze namazı kıldırılmış olan Necaşi değildir.” Bu hadis, Rasulullah (s.a.v.)’ın üzerine cenaze namazı kıldırdığı Necaşi'nin, müslümanların yanına hicret ettikleri zaman Habeşistan'da hükümran olan Necaşi olmadığını göstermektedir. Aynı zamanda bu Necaşi, Hicretin altıncı senesinin sonuna doğru Rasulullah (s.a.v.) tarafından Amr bin Umeyye ed-Dameri yoluyla kendisini İslâm'a davet etmek için bir mektup gönderildiği Necaşi de değildir. Bu iki Necaşi’nin dışında başka Necaşi de vardı. Rasulullah (s.a.v.)'in üzerine cenaze namazı kıldırdığı Necaşi, İslâm’a davet etmek üzere mektup gönderdiği Necaşi'nin ölümünden sonra Kral olan Necaşi’dir. Kendisine mektup gönderilen Necaşi, Rasulullah'ın (s.a.v.)’in davetine icabet etmedi ve İslâm’a girmedi. Eğer bu Necaşi İslâm’a girseydi, Rasulullah (s.a.v.) onun müslüman olduğunu Müslümanlara bildirir ve öldüğü zaman da cenaze namazını kıldırırdı. Üstelik hicretin yedinci yılında Hayber'in fethinden sonra Habeşistan’dan dönen Cafer b. Ebu Talip ve beraberindeki muhacirlerin de Necaşinin müslüman olduğunu bilmeleri gerekirdi. Çünkü onlar Rasulullah (s.a.v.)'in İslâm’a davet etmek üzere Necaşi'ye gönderdiği elçiden sonra Habeşistan'dan dönmüşlerdir. Eğer necaşi müslüman olmuş olsaydı müslüman olması Medine'de yankı yapar ve müslümanlar da sevinirlerdi. Özellikle Hayber'in fethinden sonra Necaşi'nin müslüman olduğunu duymaları onların sevincini kat kat artırırdı. Rasulullah (s.a.v.) de onun müslüman olduğunu ashabına müjdelerdi. Çünkü; Cafer (r.a.) döndükten sonra Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiştir:
”Bilmiyorum ki hangisiyle sevineyim. Hayber’in fethiyle mi yoksa Cafer’in gelişiyle mi.” Necaşi müslüman olsaydı Rasulullah (s.a.v.) bu ifadesine şu ifadeyi de eklerdi
: ”Yoksa Necaşi’nin İslâm'a girmesiyle mi” Fakat, bu hadiste Necaşi’den hiç söz etmemiştir. Müslüman olsaydı mutlaka Rasulullah (s.a.v.) ondan söz ederdi.
7- Necaşi meselesini kullananlar, bu üç Necaşi’nin aynı kişi olduklarını zannettiler. Müslümanların Kureyş’in eziyetinden kaçıp Habeşistan’a hicret edince yanında emniyet buldukları Necaşi'yi ve Hicretin altıncı senesinin sonuna doğru Rasulullah (s.a.v.) tarafından İslâm'a davet etmek için kendisine bir mektup gönderilmiş olan Necaşi'yi ve Rasulullah (s.a.v.) tarafından üzerine cenaze Namazı kıldırılmış olan Necaşi'yi birbirine karıştırıp onların aynı kişi olduklarını zannettiler. Onları bu karışıklığa iten sebep şudur: Rasulullah (s.a.v.), Mekke’de daveti yüklenirken müslümanların Habeşistan’a hicret etmelerine izin verdi ve oradaki Necaşi’yi överek şöyle dedi:
”O kral ki yanına sığınanlara hiç zulüm edilmez ve onun toprağı doğruluğun toprağıdır.”
O Necaşi (kral) kendi tarafına hicret eden müslümanlara iyilik yaptı, onlara emniyet sağladı, Kureyş’in elçilerine teslim etmedi ve böylece onlar kimseden korkmadan Allah'a kulluk ettiler. Necaşi onları teslim etmek hususunda Patrikleri’nin taleplerine uymadı. Ayrıca Müslümanlara şöyle dedi:
“Siz benim toprağımda emniyet içerisindesiniz, kim size söverse cezalandırılır.” Ayrıca, Cafer (r.a.), Rasulullah (s.a.v.) hakkında Necaşi'nin sorusuna cevap verdikten sonra Necaşi'nin sözü onların kafalarını karıştırdı:
“Şüphesiz ki; bu İslâm ile İsa’nın getirdiği arasında fark yoktur, aynı yerden kaynaklanıyor.” İkinci gün, İsa (s.a.v.) ile ilgili Cafer’in (r.a.) cevabına yaptığı yorum da onların evham uydurmalarına sebep oldu. Necaşi bir odun parçası alıp toprakta bir çizgi çizdi ve şöyle dedi:
“Allah'a yemin ederim ki; Meryem oğlu İsa, sizin söylediğinizden başka değildir. Arada şu çizgi kadar bile fark yoktur.”
Necaşi'nin verdiği bu cevaptan dolayı onun İslâm'a girdiğini zannettiler. Halbuki, Rasulullah (s.a.v.) onun İslâm'a girdiğini duyurmadı. Rasulullah’ın (s.a.v.)'in hanımı Ümmü Seleme Habeşistan’a hicret edenlerdendi. Medine'ye dönünce, Necaşi’nin İslâm'a girdiğinden hiç söz etmedi. O şöyle anlattı:
“Biz Habeşistan toprağına girince en hayırlı komşu yanında kaldık. O, Necaşi'dir. O, dinimiz için emniyet sağladı. Bu şekilde eziyet görmeden Allahu Teâla’ya kulluk etmeye başladık ve sevmediğimiz hiç bir şeyi duymadık. Biz tekrar Rasulullah’ın (s.a.v.) yanına dönünceye kadar onun (Necaşi’nin) yanında en hayırlı şekilde ikamet ettik.”
Ümmü Seleme'nin bu sözleri Necaşi’nin İslâm'a girmediğini gösterir. Öte taraftan; Müslümanlar Habeşistan’a hicret ettikleri zaman orada bulunan Necaşi, İslâm'a davet etmek üzere Rasulullah (s.a.v.) tarafından kendisine mektup gönderdiği Necaşi ve üzerine cenaze namazı kılınmış olan Necaşi'yi karıştıran kişiler, Sahihi Müslim’de geçen Enes Bin Malik’in (r.a.) şu hadisini okumadılar galiba:
“Nebi (s.a.v.) Kisra’ya, Kayser’e, Necaşi’ye ve her diktatöre birer mektup gönderip onları Allahu Teâla’ya davet etti. Buradaki Necaşi; Rasulullah (s.a.v.) tarafından üzerine cenaze namazı kıldırılmış olan Necaşi değildir.”
Muhammed Hamidullah, “Nebevi Döneme ait Siyasi Belgeler” adındaki kitabında gösterdiği iki mektuba gelince: Birinci mektupta, Necaşi'nin Rasulullah (s.a.v.)'e; müslüman olduğunu, emrettiğinde Medine'ye gelmeye hazır olduğunu ve bu mektubu oğlu Erhab b. Esham b. Ebhar ile gönderdiğini; bu mektubun da Mekke'de bulunduğunu; İkinci mektubu ise Necaşi'nin, Habeşistan’dan Rasulullah (s.a.v.)'in yanına dönen bazı sahabelere verdiğini yazmaktadır.
Her iki mektup da, sahih hadis kitaplarında yer almamaktadır. Muhammed Hamidullah "Nebevi Döneme ait Siyasi Belgeler”i; Taberi, Kalkaşendi ve İbni Kesir gibi yazarların tarih kitaplarından aldığını belirtmektedir. Halbuki tarih kitapları pek güvenilir değildir. Çünkü, tarih kitaplarını yazanlar hadislerin tahricine önem vermezler. Tarih kitapları hadis kitaplarına eşit tutulamaz. Tarih kitaplarının sahipleri, odun parçasını mı yoksa yılanı mı tuttuğu belli olmayan, geceleyin odun toplayan kimseler gibidir. Bu nedenle bu iki mektuba itibar edilmez. Ayrıca bu belgeler, hem Sahih-i Müslim’de Enes bin Malik (r.a.)'in rivayet ettiği sahih hadisle, hem de Necaşi hakkında Ümmü Seleme’nin rivayetiyle ve Habeşistan’a hicret edip dönen diğer Sahabelerin rivayetleriyle çelişmektedir. Habeşistan’a hicret edip dönen Sahabeler ve bunlardan en son dönen Cafer (r.a.) böyle bir durumdan bahsetmedi. Necaşi’nin İslâm'a girdiğini ise asla aktarmadı. Özellikle; Cafer (r.a.) Hayber'in fethinden sonra Hicretin Yedinci senesinde Habeşistan'dan döndü. Halbuki, krallara ve bunlar içerisinde Necaşi’ye Hicretin altıncı senesinde mektuplar gönderilmişti. Buna göre M. Hamidullah'ın gösterdiği her iki mektup da sahih değildir. Bunlar delil olarak gösterilemez, reddedilir ve sahih rivayetlere bakılır.
Bu açıklamalardan, İslâm'a giren Necaşi'nin, Müslümanların Habeşistan’a hicret ettikleri zaman Kral olan Necaşi’den başkası olduğu anlaşılmaktadır. Müslüman olan Necaşi, Hicretin altıncı senesinde Rasulullah (s.a.v.) Amr bin Umeyye ed-Dameri elçiliğiyle İslâm’a davet ettiği Necaşi de değildir. İslâm'a giren Necaşi, Amr bin Umeyye ed-Dameri elçiliğiyle İslâm'a davet edilen Necaşi’den sonra yönetime geçmiştir. Bu Necaşi, Hicretin yedinci senesinden sonra yönetime geçmiş olmalıdır. Çünkü Rasulullah (s.a.v.), Hudeybiye gazvesinden sonra krallara mektuplar yazmıştır. Hudeybiye ise, Hicretin altıncı senesinin sonunda Zilkade ayında idi. Buna göre, bu Necaşi Hicretin Yedinci senesinde vefat etmiş olmalıdır. İslâm'a giren Necaşi bu yıl içerisinde iktidara geçmiş olmalıdır. Bunun ölümü Mekke fethinden önce olmuştur. Mekke’nin fethi Hicretin sekizinci senesinde gerçekleşmiştir. Beyhaki, (Nübuvvet Delilleri) konulu altın kitabında bunu göstermiştir.
Bu açıklamalardan, bu Necaşi’nin krallığa geçip gizlice müslüman olması ile ölümü arasında çok az bir sürenin geçtiği anlaşılmaktadır. Kimsenin onun Müslümanlığından haberi yoktu, hatta Rasulullah (s.a.v.)'in bile haberi yoktu. Ancak Rasulullah (s.a.v.) vahiy yoluyla bu Necaşi’nin öldüğü gün Müslümanlığını öğrenmiştir. Bu durum Buhari’nin bu konuyla ilgili rivayet ettiği hadislerden anlaşılmaktadır. Ölmeden önce Müslüman olarak geçirdiği yaşam süresinin pek kısa olduğu için İslâm hükümlerini onun öğrenmesi mümkün değildir. Rasulullah (s.a.v.)'in onun İslâm'a girmesinden haberi olmadığı için kendi üzerine düşen görev ve vecibeleriyle ilgili talimatın gönderilmesi de mümkün değildir. Özetle Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyerek ve küfür ile hükmetmek için Necaşi meselesini bir delil olarak kullanmak doğru değildir. Küfür sistemlerini uygulamak için bu meseleden cevaz çıkartılamaz. Böylece küfür sistemine katılmak Necaşi meselesini savunanların iddia ve bahanelerinin çürük ve batıl olduğunu ortaya çıkarmaktadır
(alıntı)