Tasavvuf hakkında hiç bir bilginiz olmadığı için yok sayıyor bir zenginliğimiz olduğunu inkar ediyor hatta onu çok necis bir şey yerine koyuyorsunuz son kez bu tasavvuf mevzusunu anlatacağım ve bitireceğim idrak gözüyle okuyunuz okumadan önyargılı davranmayınız iftiraya kadar gidiyorsunuz.
Eşya ve varlığın ruhuna nüfûz etmek, hadiseleri mârifet eksenli yorumlamak ve Cenâb-ı Hakk’ın her icraatını O’nu rasat etmeye bir menfez kabul edip, kemmiyet, keyfiyet ve tasavvurlar üstü bir iç müşâhede ile, ömrünü, O’nu temâşâ edebilme ve her hâlükârda O’nun, bizi görüyor olma mülâhazasıyla hep iki büklüm yaşamaktır. Bunu daha detaylı açarsak şöyledirki;
Tasavvufun esası,zâhiren şeriat âdâbına riâyet, bâtınen de o âdâba vukuftur ki, bu iki kanadı da sıhhatli kullanan sâlik, zâhirde olan ahkâmı bâtından görür, bâtında olan ahkâmı da zâhirde duyar ve yaşar. Böyle bir müşâhede ve duyuş sayesinde o, hedefe hep edeple yürür ve yakın dolaşır.
Tasavvuf, mârifet-i rabbâniyeye açık bir yol ve bir ciddiyet mesleğidir. Onda lâubâlilik ve hezlin yeri yoktur. Nasıl olabilir ki, o mesleğin esası, çiçek-kovan arası gelip giden arılar gibi sürekli mârifet nakşetmeye.. ağyârdan kalbi temizlemeye.. nefsi tabiî temâyüllerinden alıkoymaya, rûhâniyata açık bulunmaya.. ömrünü, sünneti seniyye çizgisinde sürdürmeye.. Hakk’ın istekleri karşısında kendi murâdâtından vazgeçmeye.. Hakk’a intisâbı en büyük pâye bilip O’nun huzurunu soluklamaya dayanır.
Tasavvufun temeli, dînin esaslarına sımsıkı sarılıp, emir ve yasaklarına da hassasiyetle riâyet ederek, açlığa, uyanıklığa mülâzemette bulunup, elden geldiğince nefsin haz duyduğu şeylerden mücânebettir.
Tasavvufun mevzuu; insanın, kalbî ve rûhî hayat seviyesine çıkarılması, kalbin tasfiyesi ve letâifin merci-i aslîlerine yönlendirilmesidir.
Tasavvufun fâidesi; insanın melekî yanlarının imanla inkişaf ettirilmesi ve îmânın de keşfen ve zevken duyulup yaşanmasıdır.
Tasavvufun esası; ibadet ü taate devamla, sathî olan kulluk şuurunun, derinleştirilerek insan tabiatının önemli bir yanı haline getirilmesi ve insan için ikinci bir fıtrat sayılan rûhânîliğin elde edilmesiyle, dünyanın kendisine ve bizim heveslerimize bakan fâni yüzüne karşı mesafe koyarak, ukbâya ve esmâ-i ilâhiyeye bakan çehresine uyanmaktır.
Tasavvufun erkânı
Tasavvuf son derece çetin ve ciddi bir yoldur din menfezli yaşama metodudur herkezin harcı değildir anlattığın hiçbir saçmalıklada alakası yoktur bunlar senin ön yargılarından yanlış yorumlarından ibarettir.
Bakalım Büyük imamlarımız gerçekten senin iddia ettiğin gibi tasavvufçuları kötülemişlermidir;
İslam Alimlerin Tasavvuf ve Sufiler Hakkındaki Görüşleri
İmam Malik: Tasavvuf bilmeyen fakih fasık, tasavvufu bilip de fıkhı bilmeyen ise zındık olur. Bu ikisini birleştiren eden ise hakikate ulaşır".
İmam Şafiî: "Sufiyye ile sohbetim esnasında kendilerinden üç şey istifade ettim:
Ahmed İbni Hanbel: Sufîlerle sohbeti tavsiye ederim. Onlar ilimleriyle, murakabeden edindikleri feyz ile Allah korkusunu hakkıyla tanımalarıyla ve halkın mesavi ve abeslerinden uzak kalmakla ve yüce himmet olmalarıyla bizi geçmişlerdir". "Onlardan daha efdal bir zümre bilmiyorum"
İbni Teymiye: Hidayet üzere bulunan sufilerin tutulmasını emrettikleri Allah’ın yolu, Allah’a itaat etmek ve O’na asi olmamak esasına dayanır. Tasavvuf şeyhleri daima ilme ve şeriate uyulmasını mensuplarına tavsiye etmişlerdir.
İmam Gazali: “...O Zaman açıkça öğrendim ki, sufilerin en önemli özelliği iğrenme yoluyla ulaşılamayan, ancak tadarak, yaşayarak ve kötü sıfatları iyi sıfatlarla değiştirerek varılabilen özellikleridir. İnsanların faydalanması için söyleyeceğim şudur ki; Yakinen anladım ki; sufiler gerçekten Allah Tealanın yoluna suluk edenlerdir. Onların davranışları, davranışların en güzeli, gittikleri yol, yolların en doğrusu, ahlakları ahlakların en güzeli ve faziletlisidir. Dünyadaki bütün akıllı kimselerin akılları, hikmet sahiplerinin hikmetleri, şeriatın sırrına vakıf olan âlimlerin ilimleri, onların tutum ve ahlakını daha iyisiyle değiştirmek üzere bir araya getirseler buna çare ve yol bulamazlar. Onların içi ve dış yaşayışlarındaki bütün hareket ve hareketsizlikleri peygamberler kandilinin nurundan alınmadır. Bilindiği gibi, yeryüzünde peygamberlik nurundan başka kendisiyle aydınlanacak başka bir nur yoktur.
(El-Munkızu Mine’d Dalal; s, 83-84; 93-94)
İmam Şevkani: İnsanlardan niceleri vardır ki, ya dünya işleriyle meşgul olarak ya da başka bir hususu düşünür bir vaziyette Allah (c.c.)’ya ibadet ettiği için kendisinde ne huşu mertebesinden bir şey, ne kalp huzurundan bir nasip, ne de murakabeden bir parça hâsıl olabilir. Öylesi de vardır ki; Allahu Teala ona ihsanı nasip etmiş ve Rahman’a ibadet için göğsünü açmıştır. Bu hususta Allah dostlarının, kendilerinden başkasının ortak olamayacağı ve katılamayacağı bu meziyetlerden dolayı kuvvetli bir himmet ve muvaffakiyetleri vardır. Kim Allah (c.c.)’nun genel fazlından ve toplu ikramından ayırıp, onlara fazladan ihsan ettiği şeyi inkâr ederse. Bu o kimsenin bilmediği şeyi inkâr etmesi, anlamadığı şeyden hoşlanmamasıyla beraber şeriat ilmindeki bilgisizliğinden dolayıdır. Allah’ım sen mağfiret eyle!
İmam-ı Nevevî : "Tarik-i tasavvufta beş asıl vardır:1. Zahir ve batında takvayı şiar etmek, 2. Sözlerinde ve işlerinde sünnet-i Nebevîye uymak, 3.İkbal ve idbar zamanında halktan birşey beklememek, 4. Az olsun, çok olsun Hakk'ın herşeyde, her türlü vergisine içten boyun eğmek, 5. Ferah ve sıkıntı zamanında Hakk'ı düşünüp, O'na rücû' edebilmektir".
"el-Makâsıd"
Tâcüddin es-Subkî: "Onları hakikî hüviyetleri herkes tarafından bilinmediğinden, haklarında pek çok söz söylenmiştir. Şeyh Ebû Muhammed Cüveynî der ki: - Bilinen kat'î bir şey olmadığı için aleyhlerinde bulunmak doğru olmaz. Onlar dünyaya yüz çevirmişler ve birçok vakitlerini ibadete hasretmişlerdir, dedikten sonra: "Onlar havass-ı ehlullahdır. Zikirleriyle rahmet umulur, dualarıyla yağmur beklenir. Allah onlardan ve onların yüzü suyu hürmetiyle bizden razı olsun".
Seyyid Kutub: Yüce Allah'ın kullarından herhangi birine yönelik sevgisi, ifadenin vasfedemeyeceği bir olay olunca; kullarından birinin O'na yönelik sevgisi de zaman zaman sevenlerin sözlerinde örneklerini görmekle beraber, ifade ve tasvir edebilmesi son derece güç bir olaydır. İşte gerçek tasavvuf adamlarının yükseldiği kapı burasıdır. Ancak bunlar da, tasavvuf kisvesine bürünen ve uzun tarihlerinden bilinen bu, topluluğun içinde son derece azdırlar- Rabia el-Adeviye'nin şu beyitleri hâlâ o eşsiz sevginin gerçek tadını duygularıma taşımaktadır...
Seyyid Şerif Cürcani: Tasavvuf, Şeriatin zahir ve batınını, ahkâm ve adabını bilip yaşamaktır.
Bu alimlerin hiç biri tasavvuf ehli değildir Allah hepsinden razı olsun
Eşya ve varlığın ruhuna nüfûz etmek, hadiseleri mârifet eksenli yorumlamak ve Cenâb-ı Hakk’ın her icraatını O’nu rasat etmeye bir menfez kabul edip, kemmiyet, keyfiyet ve tasavvurlar üstü bir iç müşâhede ile, ömrünü, O’nu temâşâ edebilme ve her hâlükârda O’nun, bizi görüyor olma mülâhazasıyla hep iki büklüm yaşamaktır. Bunu daha detaylı açarsak şöyledirki;
Tasavvufun esası,zâhiren şeriat âdâbına riâyet, bâtınen de o âdâba vukuftur ki, bu iki kanadı da sıhhatli kullanan sâlik, zâhirde olan ahkâmı bâtından görür, bâtında olan ahkâmı da zâhirde duyar ve yaşar. Böyle bir müşâhede ve duyuş sayesinde o, hedefe hep edeple yürür ve yakın dolaşır.
Tasavvuf, mârifet-i rabbâniyeye açık bir yol ve bir ciddiyet mesleğidir. Onda lâubâlilik ve hezlin yeri yoktur. Nasıl olabilir ki, o mesleğin esası, çiçek-kovan arası gelip giden arılar gibi sürekli mârifet nakşetmeye.. ağyârdan kalbi temizlemeye.. nefsi tabiî temâyüllerinden alıkoymaya, rûhâniyata açık bulunmaya.. ömrünü, sünneti seniyye çizgisinde sürdürmeye.. Hakk’ın istekleri karşısında kendi murâdâtından vazgeçmeye.. Hakk’a intisâbı en büyük pâye bilip O’nun huzurunu soluklamaya dayanır.
Tasavvufun temeli, dînin esaslarına sımsıkı sarılıp, emir ve yasaklarına da hassasiyetle riâyet ederek, açlığa, uyanıklığa mülâzemette bulunup, elden geldiğince nefsin haz duyduğu şeylerden mücânebettir.
Tasavvufun mevzuu; insanın, kalbî ve rûhî hayat seviyesine çıkarılması, kalbin tasfiyesi ve letâifin merci-i aslîlerine yönlendirilmesidir.
Tasavvufun fâidesi; insanın melekî yanlarının imanla inkişaf ettirilmesi ve îmânın de keşfen ve zevken duyulup yaşanmasıdır.
Tasavvufun esası; ibadet ü taate devamla, sathî olan kulluk şuurunun, derinleştirilerek insan tabiatının önemli bir yanı haline getirilmesi ve insan için ikinci bir fıtrat sayılan rûhânîliğin elde edilmesiyle, dünyanın kendisine ve bizim heveslerimize bakan fâni yüzüne karşı mesafe koyarak, ukbâya ve esmâ-i ilâhiyeye bakan çehresine uyanmaktır.
Tasavvufun erkânı
- Nazarî ve amelî yollarla hakiki tevhide ulaşmak..
- Hz. Kelâm’ı dinleyip anlamanın yanında Hz. Kudret ve İrâde’nin emirlerini de okuyup temâşâ etmek..
- Hakk sevgisiyle dolup-taşmak ve O’ndan ötürü de, bütün varlığa “mehd-i uhuvvet” nazarıyla bakarak herkesle ve herşeyle hüsn-ü muâşerette bulunmak..
- Her zaman îsâr ruhuyla hareket ederek, elden geldiğince başkalarını nefsine tercih etmek..
- Murâd-ı ilâhîyi kendi murâdâtının önünde tutarak, ömrünü “fenâfillâh”, “bekabillâh” zirvelerinde sürdürmeye çalışmak..
- Aşk u vecd ve cezb u incizâba açık bulunmak..
- Simalarda sineleri duyup anlamak ve hadiselerin çehresinde ilâhî esrârı okumak..
- Mânevî sefer niyetli ve hicret mülâhazalı uhrevîlikleri çağrıştıracak yerlere seferler tertip etmek..
- Meşrû dairede zevk ve lezzetlerle iktifâ edip, gayr-i meşrû daireye adım atmama mevzuunda kararlı olmak..
- Tûl-i emel ve onun menşei olan tevehhüm-i ebediyete karşı sürekli mücadele ve mücahede içinde bulunmak..
- Dîne hizmet ve bütün insanlığı Hakk’a ulaştırma yolunda bile olsa, kurtuluşun, yakîn, ihlas ve rızâ yolundan geçtiğini bir an dahi hatırdan çıkarmamaktır.
- Zâhir ve bâtın ilimlerle mücehhez olma ve bir kâmil insanın rehberliğine sığınma.
Tasavvuf son derece çetin ve ciddi bir yoldur din menfezli yaşama metodudur herkezin harcı değildir anlattığın hiçbir saçmalıklada alakası yoktur bunlar senin ön yargılarından yanlış yorumlarından ibarettir.
Bakalım Büyük imamlarımız gerçekten senin iddia ettiğin gibi tasavvufçuları kötülemişlermidir;
İslam Alimlerin Tasavvuf ve Sufiler Hakkındaki Görüşleri
İmam Malik: Tasavvuf bilmeyen fakih fasık, tasavvufu bilip de fıkhı bilmeyen ise zındık olur. Bu ikisini birleştiren eden ise hakikate ulaşır".
İmam Şafiî: "Sufiyye ile sohbetim esnasında kendilerinden üç şey istifade ettim:
- Zaman bir kılıçtır, sen onu kullanmazsan, o seni keser.
- Kendini hakla meşgul etmezsen, batıl seni istila eder.
- Kendine hiçbir varlık isnad etmemek, erbab-ı ismetten olmak demektir”.
Ahmed İbni Hanbel: Sufîlerle sohbeti tavsiye ederim. Onlar ilimleriyle, murakabeden edindikleri feyz ile Allah korkusunu hakkıyla tanımalarıyla ve halkın mesavi ve abeslerinden uzak kalmakla ve yüce himmet olmalarıyla bizi geçmişlerdir". "Onlardan daha efdal bir zümre bilmiyorum"
İbni Teymiye: Hidayet üzere bulunan sufilerin tutulmasını emrettikleri Allah’ın yolu, Allah’a itaat etmek ve O’na asi olmamak esasına dayanır. Tasavvuf şeyhleri daima ilme ve şeriate uyulmasını mensuplarına tavsiye etmişlerdir.
İmam Gazali: “...O Zaman açıkça öğrendim ki, sufilerin en önemli özelliği iğrenme yoluyla ulaşılamayan, ancak tadarak, yaşayarak ve kötü sıfatları iyi sıfatlarla değiştirerek varılabilen özellikleridir. İnsanların faydalanması için söyleyeceğim şudur ki; Yakinen anladım ki; sufiler gerçekten Allah Tealanın yoluna suluk edenlerdir. Onların davranışları, davranışların en güzeli, gittikleri yol, yolların en doğrusu, ahlakları ahlakların en güzeli ve faziletlisidir. Dünyadaki bütün akıllı kimselerin akılları, hikmet sahiplerinin hikmetleri, şeriatın sırrına vakıf olan âlimlerin ilimleri, onların tutum ve ahlakını daha iyisiyle değiştirmek üzere bir araya getirseler buna çare ve yol bulamazlar. Onların içi ve dış yaşayışlarındaki bütün hareket ve hareketsizlikleri peygamberler kandilinin nurundan alınmadır. Bilindiği gibi, yeryüzünde peygamberlik nurundan başka kendisiyle aydınlanacak başka bir nur yoktur.
(El-Munkızu Mine’d Dalal; s, 83-84; 93-94)
İmam Şevkani: İnsanlardan niceleri vardır ki, ya dünya işleriyle meşgul olarak ya da başka bir hususu düşünür bir vaziyette Allah (c.c.)’ya ibadet ettiği için kendisinde ne huşu mertebesinden bir şey, ne kalp huzurundan bir nasip, ne de murakabeden bir parça hâsıl olabilir. Öylesi de vardır ki; Allahu Teala ona ihsanı nasip etmiş ve Rahman’a ibadet için göğsünü açmıştır. Bu hususta Allah dostlarının, kendilerinden başkasının ortak olamayacağı ve katılamayacağı bu meziyetlerden dolayı kuvvetli bir himmet ve muvaffakiyetleri vardır. Kim Allah (c.c.)’nun genel fazlından ve toplu ikramından ayırıp, onlara fazladan ihsan ettiği şeyi inkâr ederse. Bu o kimsenin bilmediği şeyi inkâr etmesi, anlamadığı şeyden hoşlanmamasıyla beraber şeriat ilmindeki bilgisizliğinden dolayıdır. Allah’ım sen mağfiret eyle!
İmam-ı Nevevî : "Tarik-i tasavvufta beş asıl vardır:1. Zahir ve batında takvayı şiar etmek, 2. Sözlerinde ve işlerinde sünnet-i Nebevîye uymak, 3.İkbal ve idbar zamanında halktan birşey beklememek, 4. Az olsun, çok olsun Hakk'ın herşeyde, her türlü vergisine içten boyun eğmek, 5. Ferah ve sıkıntı zamanında Hakk'ı düşünüp, O'na rücû' edebilmektir".
"el-Makâsıd"
Tâcüddin es-Subkî: "Onları hakikî hüviyetleri herkes tarafından bilinmediğinden, haklarında pek çok söz söylenmiştir. Şeyh Ebû Muhammed Cüveynî der ki: - Bilinen kat'î bir şey olmadığı için aleyhlerinde bulunmak doğru olmaz. Onlar dünyaya yüz çevirmişler ve birçok vakitlerini ibadete hasretmişlerdir, dedikten sonra: "Onlar havass-ı ehlullahdır. Zikirleriyle rahmet umulur, dualarıyla yağmur beklenir. Allah onlardan ve onların yüzü suyu hürmetiyle bizden razı olsun".
Seyyid Kutub: Yüce Allah'ın kullarından herhangi birine yönelik sevgisi, ifadenin vasfedemeyeceği bir olay olunca; kullarından birinin O'na yönelik sevgisi de zaman zaman sevenlerin sözlerinde örneklerini görmekle beraber, ifade ve tasvir edebilmesi son derece güç bir olaydır. İşte gerçek tasavvuf adamlarının yükseldiği kapı burasıdır. Ancak bunlar da, tasavvuf kisvesine bürünen ve uzun tarihlerinden bilinen bu, topluluğun içinde son derece azdırlar- Rabia el-Adeviye'nin şu beyitleri hâlâ o eşsiz sevginin gerçek tadını duygularıma taşımaktadır...
Seyyid Şerif Cürcani: Tasavvuf, Şeriatin zahir ve batınını, ahkâm ve adabını bilip yaşamaktır.
Bu alimlerin hiç biri tasavvuf ehli değildir Allah hepsinden razı olsun