S.A.
Fetvanın 3'üncü maddesi.
------
3. Bu eylemin yapılmasıyla ihlâl edilen yasaklardan biri ise, herkesin görebileceği gibi, çoğu zaman bu eylemlerin masum sivillerin ölümüne yol açıyor olmasıdır. Bu kişilerin (Müslüman olsun ya da olmasın) haksız yere öldürülmeleri şeriat tarafından yasaklanmıştır. Bu hafife alınacak bir tehlike değildir. Tersine, kişi bundan uzak durmak için elinden gelen herşeyi yapmalıdır. Bir kişi masum insanların kanını dökmediği sürece, kendi dini açısından iyi bir konumda olacaktır. Lakin Allah (c.c.) diyor ki, (Kur’an-ı Kerim 4:93), “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır” ve (Kur’an-ı Kerim 17:33) “Haklı bir sebep olmadıkça, Allah'ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın...”
Peygamber’in (s.a.v.) hadislerinden birinde der ki, “Yedi ölümcül günahı işlemekten kaçının,” ki bunlardan bir tanesi “Allah’ın haksız yere alınmasını haram kıldığı bir canı almak” ve “bir Müslümanın başka bir Müslümanın canını, malını ya da namusunu alması yasaktır,” ve “bir müminin öldürülmesi, Allah’ın gözünde ahiretten daha önemlidir,” ve “kâfir olarak ölen ve başka bir mümini kasıtla öldürenin dışında Allah’ın her günahı bağışlaması mümkündür,” ve: “Allah bir mümini öldürenin tövbe etmesine izin vermez” ve “Bir mümine zarar verenin cihadı değerli değildir.” Bunların hepsi imanlı bir kimsenin imanlı bir kişiye zarar vermesinden bahsediyor – yanlızca zarar verirse diyor – demek ki o mümini öldürürse, hatta bunu kasıtlı bir şekilde yaparsa, çok daha ciddi bir şeydir bu.
Bunlar hem anlamları hem de güvenilirlikleri açısından çok açık ve tartışmaya yer bırakmayan delillerdir. Çeşitli yorumlara açık belirsiz deliller ya da daha önce belirtmiş olduğumuz açık ve kesin metinlere karşı durmayı başaramayacak zayıf ve cılız bahanelerin kullanılmasıyla çürütülmeleri, tehir edilmeleri yahut önemsiz kılınmaları imkansızdır. Örneğin Müslüman olmayanların Müslümanları canlı kalkan olarak kullandıkları bahanesi günümüzde delil olarak ortaya atılmaktadır!
Bir kimsenin başka bir kimseyi canlı kalkan olarak kullanıyor olduğu gerçeği, ki normal olarak öldürülmeleri haram olan kişilerin öldürülmelerine bu durumda izin verilmesine rağmen bazı şart ve koşulların sağlanmış olmasını gerektirir ve eğer bu koşullardan tek biri bile sağlanmamışsa, başka kişilerin canlı kalkan olarak kullanılmaları hususundaki yasa burada geçersiz olur ve delil olarak kullanılamaz!
Bu koşulların arasında şunlar bulunmaktadır:
- Düşmanın saldırısını püskürtmenin tek yolu canlı kalkanın yönünden olmalıdır. Çünkü düşmanın saldırısını canlı kalkanın bulunduğu yönden farklı bir yolla püskürtmek mümkün olsaydı, canlı kalkanı öldürmek ya da düşmana o kalkanın bulunduğu yönden karşılık vererek o kalkanı tehlikeye atmak yasak olurdu;
- Canlı kalkana zarar vermemek için düşmana karşılık vermemek, ülkeye ve Müslümanlara düşmanla savaşıp, düşmanı öldürüp, düşmanı canlı kalkanın bulunduğu yönden püskürtmekten daha çok daha çok zarar verecek ve onları daha çok tehlikeye atacak olursa. Ne var ki canlı kalkanın yönünden düşmanla savaşıp onu öldürmek daha çok zarar verecek ve tehlike yaratacak olursa o zaman düşmanla canlı kalkanın yönünden savaşmak ya da onu tehlikeye sokmak yasaktır – örneğin tek bir Müslüman olmayan savaşçının katledilmesi için öldürülmeleri yasaklanmış düzinelerce masum insanın öldürülmesi durumunda olduğu gibi. Bunun nedeni şeriatın prensiplerinin zararı azaltmak için büyüğünden sakınmamız gerektiğini öğretir, kötü kaçınılmazsa, daha az olan kötülüğü tercih etmemiz gerektiğini söyler.
- Canlı kalkanın öldürülmesinden sağlanacak olan genel fayda sadece mümkün ya da olası değil ama kesin ve tartışmaya yer bırakmayacak nitelikte olmalıdır.
- Düşmanın öldürülmesinin ertelenmesi mümkün olmamalıdır...
Eğer yukarıdaki şartlar sağlanmışsa, mücahidin düşmanı canlı kalkanın yönünden püskürtmesine izin verilir. Amacı ve niyeti canlı kalkana değil düşmana karşı olmalıdır. Çünkü aksi taktirde, Allah saklasın, canlı kalkana zarar geldiği ya da acı çektiği durumda mücahid kabahatli sayılmaz ve bu zarar kasıtsız olarak gelmiş olur...
Karşımıza çıkan, dürüst ve cesurca yanıtlanması gereken soru şudur: bu sözde istişhad operasyonları yukarıda açıklanan şartlara ve kısıtlamalara uyuyor mu? Kişi bunu canlı kalkan durumunda olduğu gibi yasal olarak haklı gösterebilir mi?