Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Seyh Makdisi kimlerin pesinden namaz kilinir

E Çevrimdışı

ehlisünnet76

Üye
İslam-TR Üyesi
Seyh Makdisinin bakis acisiyla kimlerin pesinde Namaz kilinir...

Asrımızın alimlerinden Şeyh ebu Asım el Makdisi tağuti düzenlerin namaz memurları hakkında şöyle buyurmaktadır:

Tağutların görevlendirmiş olduğu imamları şöyle değerlendiririz:

Birinci Kısım: Tağutları dost edinenler.
Bunlar, tağutların askerleri gibidirler. Onların demokrasilerini meşru görerek, şirklerine yardım eder ve savunurlar. Bu türden olan imamların Arkasında namaz kılmayı caiz görmüyoruz. Onların arkasında namaz kılmaktan nehyediyoruz ve onların arkasında kılınan namazın iade edilmesi gerektiğini söylüyoruz.
Çünkü bu imamlar bizden değil, tağutlardandır. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Allah kafirlere, iman edenler aleyhinde asla fırsat vermeyecektir.” (Nisa/ 141)

İkinci Kısım: Dünyalık elde etmek ve maaş için tağutların kurumlarına ve batıl velayetlerine bağlı kalarak onlara yalakalık yapanlar.
Bu kimsenin Arkasında kılınan namazı batıl olarak görmeyiz. Onların Arkasında namaz kılmanın hükmü,
fasığın ya da küfre düşürmeyen bid’at ehlinin arkasında namaz kılmanın hükmü gibidir. Bu nedenle biz onların arkasında namaz kılmayı uygun görmemekle beraber, batıl saymayız yardımcıları ve orduları hükmündedir. Bu durumda, dili ile tağutlara destek olmuş olur.
Kanun koyucu tağutlara bey’at eden, onlara elini ve kalbini veren veya onlara yardım edip, onları dost edinen ve bu tağutların her işine olumlu fetva veren kişinin, kafir ve murted olduğuna inanırız.
Küfür hükümetlerinden görev alan alimler ve şeyhler, tağutlardan aldıkları bu görevlerine göre değerlendirilirler.
Eğer bu görevin içeriğinde küfür bulunmakta ise veya küfre yardım varsa veya küfür kanunlarının çıkarılmasına katkıda bulunuluyorsa ya da muvahhidlere karşı müşriklere yardım gibi bir durum sözkonusu ise, bu görevin sahibi kafir olur. Bu kişinin sakalının uzun olması ya da sarığının büyüklüğü, hakkındaki bu hükmü değiştirmez. Kişinin almış olduğu bu görevin içeriğinde küfür bulunmuyor ancak batılın sayısını artırıyor ve hakkı bulandırıyorsa, bu kişi, sapan ve saptıran cehalet önderlerinden olarak kabul edilir.
(Şeyh Makdisi ; Akidemiz kitabı, Namaz babı, S: 50 - 51). Şirk ehlinden uzak olan ve sünnete bağlılığını izhar eden sünnet ve Tevhid ehlinin arkasında namaz Kılmak bize daha sevimlidir.

Kafir ya da Müslüman olsun, yöneticiler ve sultanlar için duada bulunmak bize göre cuma namazının bid’atlarından ve onların itaati altına girmenin işaretlerindendir. Biz bunu hoşgörmez ve reddederiz. Bu bid’ati terk edip Ehl-i Sünnet’e uyan bir kimse bize göre daha iyidir. Bununla birlikte, bu duadan dolayı namazı batıl saymayız. Dua, açık bir şekilde tağutlara ya da onların şirk olan dinine yardımı içermedikçe namazın iade edilmesini şart görmüyoruz. Açık bir şekilde tağutlara ya da onların şirk olan dinine yardım içerikli dua eden kimseler, tağutların yardımcıları ve orduları hükmündedir. Bu durumda, dili ile tağutlara destek olmuş olur.
Kanun koyucu tağutlara bey’at eden, onlara elini ve kalbini veren veya onlara yardım edip, onları dost edinen ve bu tağutların her işine olumlu fetva veren kişinin, kafir ve murted olduğuna inanırız.
Küfür hükümetlerinden görev alan alimler ve şeyhler, tağutlardan aldıkları bu görevlerine göre değerlendirilirler.
Eğer bu görevin içeriğinde küfür bulunmakta ise veya küfre yardım varsa veya küfür kanunlarının çıkarılmasına katkıda bulunuluyorsa ya da muvahhidlere karşı müşriklere yardım gibi bir durum sözkonusu ise, bu görevin sahibi kafir olur. Bu kişinin sakalının uzun olması ya da sarığının büyüklüğü, hakkındaki bu hükmü değiştirmez. Kişinin almış olduğu bu görevin içeriğinde küfür bulunmuyor ancak batılın sayısını artırıyor ve hakkı bulandırıyorsa, bu kişi, sapan ve saptıran cehalet önderlerinden olarak kabul edilir.
(Şeyh Makdisi ; Akidemiz kitabı, Namaz babı, S: 50 - 51)
 
EBU HAFSA Çevrimdışı

EBU HAFSA

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Burasi ilginc. Mustafa Kemal dua eden bir imamın arkasındaki namaz bidat türünden olmuş oluyor.


Kafir ya da Müslüman olsun, yöneticiler ve sultanlar için duada bulunmak bize göre cuma namazının bid’atlarından ve onların itaati altına girmenin işaretlerindendir. Biz bunu hoşgörmez ve reddederiz. Bu bid’ati terk edip Ehl-i Sünnet’e uyan bir kimse bize göre daha iyidir. rmüyoruz.*
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Misafir
Tabi olunan ve olan arasında ehl-i olmak vardır.Eğer tağutlara tabi olarak bir hizmet söz konusu ise,onların istekleri ve rızaları dışında dinde bir hüküm verme hakkı bulunamıyorsa bir kişi,o velayet bağı ve hizmet akdi ile o işi(ameli) onların arzuları doğrultusunda yerine getirme konusunda yardım edenler sınıfından tağutun ehli olur.

Hani sizin için denizi yarıp da sizi kurtarmış ve siz (hayretle) bakıp dururken Fir'avun ehlini suda boğmuştuk.(Bakara/50)

Kelime-i şehadeti ikrar ve tasdik eden bir kimsenin hedefi; Allahû Teâla (cc)’nın rızasını elde etmek ve imtihanı kazanmaktır. İslâmî mücadelenin zaferi, ihlâsla ibadet eden ve sadece hesap gününü düşünen, muttaki insanların gayretleriyle gündeme girebilir. İbadet ve velâyet şuuru, her müslümanın hassasiyetle koruması gereken, kardeşlik hukukunun temelini teşkil eder. Bunun için her mükellef, hevâ ve heveslerini bir kenara bırakmak ve hakikate teslim olmak mecburiyetindedir. Nitekim Seyyid Şerif Cürcanî, bu mahiyeti dikkate alarak: "Hevâ ve heveslerine muhalefet edip, Allahû Teâla (cc)’ya teslim olan mükellefin davranışlarına ibadet denilir."ı tarifini esas almıştır. Dolayısıyla velâyet anlayışı ile ibadet arasında ince bir bağ vardır.İslâm dini, bütün mü’minleri birbirlerinin kardeşi ilan etmiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: "Muhakkak ki mü’minler kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını (bulup) barıştırın. Allah’dan korkun. Tâ ki esirgenesiniz."2 hükmü beyan buyurulmuştur. Bu âyette geçen ihve kelimesi üzerinde kısaca durmakta fayda vardır. Zira kardeş anlamındaki "eh" kelimesi; dostluk ve sadakat anlamını ifade edeceği zaman ihvan şeklinde çoğul olur. Nesep yönünden kardeş anlamına geldiği zaman; âyette olduğu gibi, ihve gelir. Dolayısıyla müslümanlar arasında, inanç sebebiyle oluşan bağı, beliğ bir teşbihle öz kardeşliğe bağlamıştır. İman sebebiyle gerçekleşen kardeşlik, nesep sebebiyle gerçekleşen kardeşliğe denk, hatta ondan üstün tutulmuştur. Bu inceliği asla unutmamak ve "velâyet şuurunu" bu temele bağlamak durumundayız. Şimdi veli ve velâyet kavramları üzerinde duralım.Vela kelimesi Arapça olup lûgatta, bir şeyi meydana getirmek veya iki şey arasında kendilerinden olmayanın bulunmaması, sahip, sevgi, dostluk ve yardımlaşma gibi mânâlara gelir(3). Örfen veli; Allahû Teâla (cc)’ya tahkikî imanla bağlanan kimse demektir.4 İbn-i Abidin: "Velâyet, başkası üzerine ister-istemez sözünü geçirmektir. Bu söz velâyetin fıkhî tarifidir. Nitekim Bahır’da da böyle denilmiştir. Yoksa, lûgat itibariyle mânâsı sevgi ve yardımdır. Nitekim Muğrib’te beyan edilmiştir."5 diyerek meseleyi izah etmiştir. Velâyet hakkı, bazı sebeplerle gündeme girer. Genel olarak, aile içerisinde karabet (akrabalık) ve ümmet içerisinde imamet sebebi zikredilmiştir.İslâm fıkhında velâyet; başkasının üzerine ister-istemez sözünü geçirmeyi ve itaat edenle-emri veren arasındaki ilişkileri konu alır. Aile içerisinde baba, velâyet hakkına haizdir. Çocuklarının velisi durumundadır. Günümüzde kullanılan "vâli" kavramı; "aynı şehirde oturan bütün insanların meşrû haklarını koruyan veli" mânâsınadır. İster seçimle, ister tayinle gelsin; o şehirdeki insanlara (muktedir olduğu müddetçe) velâyetin gerektirdiği hizmetleri yapmak durumundadır. Müslümanların irade beyanına (bey’atına) dayanarak; siyasî ve ictimaî bütün ihtiyaçlarını karşılayan kimseye veliyyü’l emr denilmiştir. Bunu İslâmî devletin başkanı şeklinde ifade etmek mümkündür.
Hilâfet, imamet-i kübra, sultan ve ulu’lemr gibi kavramlarla da aynı mahiyet gündeme getirilmiştir.İslâm fıkhındaki velâyeti izah edebilmek için, iki suale cevap bulmak mecburiyetindeyiz Birincisi: "Bir müslüman; kime, nasıl ve hangi şartlarda itaat etmek zorundadır? Dolayısıyla itaat hangi.hâllerde farz, vâcip veya müstehaptır?" İkincisi: "Bir müslüman, kimlerin velâyetini reddetmek mecburiyetindedir?"a) Mü’minler birbirlerinin velileridir: Kelime-i Şehadeti ikrar ve tasdik eden her mü’min (ister erkek, ister kadın olsun) birbirlerinin velisidir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: "Mü’min erkekler ve mü’min kadmlar birbirlerinin velileridir. Bunlar (insanlara) iyiliği emrederler, (onları) kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederler. İşte bunları (mü’min erkek ve kadınları) rahmetiyle yargılayacaktır. Çünkü Allah azizdir ve hakîmdir."(6) hükmü beyan buyurulmuştur. Bilindiği gibi İslâmî siyasetin temeli, iyiliklerin hâkim kılınması ve kötülüklerin ortadan kaldırılmasıdır. Fûkaha "İnsanları dünya ve ahirette kurtulacakları yola irşad etmekle, onların salah ve menfaatleri için çalışmaya siyaset denilir."(7) tarifini getirmiştir. İbn-i Abidin: "Siyaset-i âdile, halkın (insanların) haklarını zâlimlerin elinden kurtaran, zulüm ve fenalıkları defeden, fitne ve fesad ehlini men eden siyasettir ki, şeriattan sayılır" diyerek meselenin önemine işaret etmiştir.Mü’min erkek ve kadınlar birbirlerinin velisidir. Bu velâyet, Allahû Teâla (cc)’ya ve Rasûlü’ne itaatin ortaya çıkardığı dostluk ve yardımlaşmayı beraberinde getirir.

Yine bir başka âyet-i kerimede: "Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan (zulûmattan) kurtarıp, nûra çıkarır. Küfredenlerin velisi ise tâgûttur. O da kendilerini nûrdan (ayırıp) karanlıklara çıkarır. Onlar cehennemin arkadaşlarıdır. Onlar orada, bir daha çıkmamak üzere ebedi kalıcıdırlar."s hükmü beyan buyurulmuştur.Siyasî velâyetin tabiî sonucu olarak müslümanların kendi içlerinden bir emir seçmeleri ve emaneti ehline teslim etmeleri farzdır. İbn-ı Hümam, "Mü’minlerin kendi içlerinden bir imam (emir) seçmelerinin sebebi; İslâm’ın emirlerini (ibadetlerini ve hükümlerini) hakkı ile edâ etmektir."9 diyerek, sebebi izah etmiştir. Sünen-i Darimi nin mukaddimesinde, Hz. Ömer (ra)’ın bir tesbitine yer verilmiştir. Hz. Ömer (ra) diyor ki: "Muhakkak ki İslâm İslâm olmaz, cemaat olmadıkça. Cemaat cemaat olamaz, emiri olmadıkça!… Emir emir olamaz ona itaat olmadıkça."1o Bu tesbit; hesap gününü düşünen her mükellefin üzerinde hassasiyet göstermesi zarurî olan bir noktaya işaret etmektedir.Bilindiği gibi velâyet; insanlar arasındaki ilişkileri (hak ve adalet ölçüleri içerisinde) düzenlemeyi beraberinde getirir. Esasen Allahû Teâla (cc)’nın tekliflerinin tamamı "emanet" hükmündedir. Mü’minler bu emâneti korumak ve imtihanı kazanmak için, bütün gayretlerini sarfetmek mecburiyetindedirler. Kur’ân-ı Kerîm’de: "Şüphesiz ki Allah size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah bununla size hakikati ne güzel öğüt veriyor. Şüphe yok ki Allah hakkı ile işitici, (bütün yaptıklarınızı) hakkı ile görücüdür. Ey iman edenler!.. Allah’a itaat edin. Eğer birşey hakkında çekişirseniz (ihtilâfa düşerseniz) onu Allah’ a ve peygamberine döndürün. Eğer Allah’ a ve ahiret gününe inanıyorsanız (mutlaka böyle yapınız). Bu hem hayırlı, hem netice itibariyle daha güzeldir."(11) hükmü beyan buyurulmuştur. Velâyetin temel noktaları gündeme getirilmiştir.Sonuç olarak: Bir müslümanın; kime nasıl ve hangi şartlarda itaat edeceği, kat’i nasslarla belirtilmiştir. Mü’minler, Allahû Teâla (cc)’ya Rasûlü (sav)’e ve kendi içlerinden seçtikleri ulû’lemr’e itaat etmekle yükümlüdürler.b) Tâgûtî güçlerin mü’minler üzerinde velayet hakkı yoktur: Müslümanların; yahudileri, hıristiyanları ve müşrikleri veli edinmeleri kesinlikle haramdır. Zira kâfirlerin mü’minler üzerinde velâyet hakları yoktur.
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: "Ey iman edenler!.. Yahudileri de, nasranileri de kendinize veli edinmeyin. Onlar ancak birbirlerinin velileridir. İçinizden kim onları veli edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah o zalimler gürûhuna muvaffakiyet vermez."(12) hükmü beyan buyurulmuştur: Buradaki "veli edinme", karşılıklı (şahsî) ilişki değildir. Yahudileri ve hıristiyanları; siyasî iktidar haline getirmek haram kılınmıştır. İslâmî bir devlette; zimmîlerle (gayrimüslimlerle) karşılıklı ilişkiler elbette olacaktır. Hatta zimmet ehlinin haysiyet ve haklarının korunması esastır. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav): "Her kim bir zimmiye kazfte (iftirada) bulunursa, kıyamet gününde kendisine ateşten kamçılarla had vurulur."(13) buyurmuştur. Sadece yahudiler ve hıristiyanlar değil, bütün kâfirler (hassateıı küfürleri sebebiyle) mü’minler üzerinde velâyet hakkına haiz değildirler. Zira onların velisi tâgûttur. Nitekim bir başka âyet-i kerime’de: "Üzerlerine Allah’ın ismi anılmayanlardan yemeyiniz. Çünkü bu muhakkak ki bir fısktır. Filhakika şeytanlar sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına (velilerine) mutlaka telkinde bulunurlar. Eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz ki siz de müşriklerden olursunuz."(14) hükmü beyan buyurulmuştur.
Dolayısıyla mü’minler, "ve in eta’tümûhum innekûm le müşrikûn" hükmünün mahiyetini iyi tefekkür etmek mecburiyetindedirler. İmam-ı Kurtubî, bu âyetin tefsirinde müşriklerin demogojileri üzerinde durmuştur. İbn-i Arabî "Bir mü’min, herhangi bir müşrike itikadda (iman esaslarında) itaat ettiği takdirde, müşrik olur. Şayet fülen (amil olarak) itaat eder, ancak akidesi selim tevhid ve tasdik üzere olursa, bu kimse haram işlemektedir ve âsidir."15 diyerek, önemli bir inceliğe işaret etmiştir.Kat’i nasslarla sabittir ki; mü’minlerin, kâfirleri veli edinmeleri haramdır. Mü’minler, sadece ve sadece kendi kardeşlerini veli edinmek durumundadırlar. Nitekim bir âyet-i kerimede:"Ey iman edenler!.. Kendi kardeşlerinizden başkasını veli edinmeyiniz. (çünkü) Onlar (küfredenler) size şer ve fesad yapmakta hiç kusur etmezler, size sıkıntı verecek şeyleri arzu ederler.
Hakikat onların (kin ve) buğzları ağızlarından (taşıp) meydana vurmuştur. Göğüslerinde gizlemekte oldukları (düşmanlık) ise daha büyüktür. Size âyetlerimizi açıkladık, eğer düşünürseniz!.."ı6 hükmü beyan buyurulmuştur.Hz. Âdem (as) ile başlayan insanlık tarihinde, değişmeyen bazı hususlar vardır. Her kavme; kendi içlerinden ve kendi dilleriyle konuşan peygamberler gönderilmiştir. Yaptıkları tebliğin mahiyeti aynıdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: "Andolsun ki, biz her kavme: `Allah’a ibadet edin. Tâgûta kulluk etmekten kaçının diye (tebliğat yapması için) bir peygamber göndermişizdir."717 buyurulmuştur. Tâgûta iman eden ve onun (tâgûtun) siyasî iktidarını meşru sayan bir kimse, velev ki alnını secdeden kaldırmasa bile, ibadet etmiş sayılmaz. Zira itikadı sahih değildir. Velâyet, İslâm dininin temel rükünlerinden birisidir. Velâyet noktasında hassasiyet göstermeyen ve tâgûtun velâyetini tasdik eden bir kimse, cahiliye ölümü ile ölür. Bu mahiyet asla unutulmamalıdır.
KAYNAKLAR
(1) Seyyid Şerif Cürcanî, et-Ta’rifat, Ist. ty. Kaynak Yay., sh.146.
(2) Hûcurat sûresi:10.
(3) Râğıb el-Isfahanî, e1-Müfredat fi Garibi’l Kur’ân, İst.1986, Kahraman Yay., sh. 837.
(4) İbn-i Hümam, Fethû’l-Kadir, Beyrut: 1315, c. II, sh. 837.
(5) İbn-i Abidin, Reddü’l Mulıtar Ale’d Dürri’l Muhtar, İst.1983, c. V, sh. 358.
(6) Tevbe sûresi: 71.
(7) İbn-i Abidin, a.g.e., c. VIII, sh.186.
(8) Bakara sûresi: 257.
(9) İbn-i Hümam, Kitabû’!-Müsayere, İst. 1979, Çağrı Yay., sh. 265.
(10) Sünen-i Darimî, İst. 1401, Çağrı Yay., sh. 79, Mukaddeme: 26.
(11) Nisâ sûresi: 58-59.
(12) Maide sûresi: 51.
(13) İbn-i Abidin, a.g.e., c. VIII, sh. 246.
(14) En’am sûresi:121.
(15) İmam-ı Kurtubî, el-Camü li Ahkâmi’I-Kur’ân, Kahire:1967, c. VII, sh. 77-78.
(16) Â1-i İmrân süresi: 118.(17) Nahl sûresi: 36.
(alıntı)
 
Ömer İbn Abdulaziz Çevrimdışı

Ömer İbn Abdulaziz

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Burasi ilginc. Mustafa Kemal dua eden bir imamın arkasındaki namaz bidat türünden olmuş oluyor.


Kafir ya da Müslüman olsun, yöneticiler ve sultanlar için duada bulunmak bize göre cuma namazının bid’atlarından ve onların itaati altına girmenin işaretlerindendir. Biz bunu hoşgörmez ve reddederiz. Bu bid’ati terk edip Ehl-i Sünnet’e uyan bir kimse bize göre daha iyidir. rmüyoruz.*

Devamında şöyle diyor:"Açık bir şekilde tağutlara ya da onların şirk olan dinine yardım içerikli dua eden kimseler, tağutların yardımcıları ve orduları hükmündedir. Bu durumda, dili ile tağutlara destek olmuş olur."

Anladığım kadarıyla tağutlara dua edenlerin kafir olduğu, onların arkasında kılınan namazın batıl olduğu anlatılıyor.
 
EBU HAFSA Çevrimdışı

EBU HAFSA

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Devamında şöyle diyor:"Açık bir şekilde tağutlara ya da onların şirk olan dinine yardım içerikli dua eden kimseler, tağutların yardımcıları ve orduları hükmündedir. Bu durumda, dili ile tağutlara destek olmuş olur."

Anladığım kadarıyla tağutlara dua edenlerin kafir olduğu, onların arkasında kılınan namazın batıl olduğu anlatılıyor.

Şirk olan dinine örnek verirmisin.
 
EBU HAFSA Çevrimdışı

EBU HAFSA

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bunu en iyi sözün sahibi bilir. Allah'u alem demokrasi dininden bahsediyor.

Kardeş ben yazıyı okuduktan sonra şöyle sınıflandırma yapıyorum

Kim açıkca hutbeden laikliği ve demokrasiyi övüp islama karşı savunursa. Mesela demokrasinin allah katinda bir din olup buna davet ederse bunların arkasında namaz kılınmaz.
Bunları yapmayan diğer imamların diğer kusurlarından dolayı peşinden namaz kılınır.

Kardeş sen nasil anladin. Zaten tevhidi benimsemiş ve diyanette olmayan dernek camiilerinde bu tür hezeyanlar yok.

Senin görüşün ne yazının tümüne göre değerlendir lütfen.
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Misafir
Kardeş ben yazıyı okuduktan sonra şöyle sınıflandırma yapıyorum

Kim açıkca hutbeden laikliği ve demokrasiyi övüp islama karşı savunursa. Mesela demokrasinin allah katinda bir din olup buna davet ederse bunların arkasında namaz kılınmaz.
Bunları yapmayan diğer imamların diğer kusurlarından dolayı peşinden namaz kılınır.

Kardeş sen nasil anladin. Zaten tevhidi benimsemiş ve diyanette olmayan dernek camiilerinde bu tür hezeyanlar yok.

Senin görüşün ne yazının tümüne göre değerlendir lütfen.

Şirk Tehlikesi - Şirk koşanların geçersiz mazeretleri -

Şirk, tevhid, kulluk, ibadet gibi kavramların gerçek anlamlarını en güzel ve en doğru olarak öğrenebileceğimiz kaynak Kuran ve Peygamberimiz (sav)'in hadisleridir. Bu nedenle, her konuda yalnızca Allah'ı İlah edinen bir tavır ve anlayışa, inanç ve davranışa sahip olabilmek ve şirkten korunabilmek, ancak ve ancak Kuran'ı ve hadisleri okuyup anlamakla ve eksiksiz bir biçimde uymaya çalışmakla gerçekleşir. Dolayısıyla, kişinin iman ettiği ve Kuran'ın hak olduğunu bildiği halde inanç, düşünce, ahlak anlayışı, yaşam tarzı ve değer yargıları bakımından Yüce Allah'ın Kuran'da bildirdiği ölçülerden ve mutlak doğrulardan farklı kıstaslar edinmesi ve hayatını bu yanlış kıstaslara göre düzenlemesi büyük bir hata olur. Aynı şekilde Allah'ın emirleri yerine başka seçenekleri tercih etmesi, çeşitli gerekçeler öne sürerek Allah'ın hükümlerini terk etmesi de şirke sebep olur. Bu konuda insan hangi gerekçeyi öne sürerse sürsün geçerli olmaz. Örneğin bir kimsenin hoşnutluğunu Allah'ın hoşnutluğuna tercih etmek, Allah'ı razı etmek yerine onu razı etmeye çalışmak demek ayrı bir sahte ilah edinmek demektir. Bir kimseden Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla korkmak, onun korkusuyla Allah'ın emirlerini ya da hoşnut olacağı fiilleri terk etmek de aynı anlamdadır. Bir kimseyi Allah'ı sever gibi sevmek, o kimseyi Allah'a ortak koşmak, onu Allah'ın yanı sıra başka bir sahte ilah olarak görmek anlamına gelir. Örnekleri biraz daha detaylandırmak mümkündür. Mesela bir kişi dini yaşaması gerektiğini anladığı halde içinde bulunduğu ortamı ya da çevreyi sebep göstererek, onların tepkisini almamak için dinden taviz verdiğini söylüyorsa bu, açık bir şirk göstergesidir. Çünkü bu durumda Allah'ın hoşnut olmasını değil de çevresinde bulunan kişilerin hoşnut olmasını tercih ediyor demektir. Ya da insanın ailesi veya beraber olduğu insanlar da dini kavrayamıyor olabilir, böyle bir durumda kişinin onları üzmemek adına dinin gereklerini terk edip, taviz vermesi de aynı tehlikenin belirtisidir. Çünkü bu durumda yapılması gereken Allah'ın rızasından asla taviz vermemek, insanların hoşnutluğunu değil de Allah'ın hoşnutluğunu tercih etmektir. İnsan elbette ki ailesine sevgi ve saygıda kusur etmek istemez ama onlar kendisini de şirk koşmaya çağırırlarsa o zaman ne yapılması gerektiğini de yine Allah Kuran'da bizlere şöyle bildirir:
Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle Bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır. Artık yaptıklarınızı size haber vereceğim. (Ankebut Suresi, 8)

Bu duruma verilecek en iyi örnek Peygamberimiz (sav)'in dönemidir. Peygamber Efendimiz (sav) dini tebliğ ettiği sıralarda pek çok insan İslam'ın hak olduğunu anlamış, Kuran'ın Yüce Rabbimiz Allah'ın kitabı olduğunu ve ona uyulması gerektiğini kavramıştır. Fakat bu insanlardan çok azı gerçekten din ahlakının gereklerini yerine getirmiş ve Peygamberimiz (sav)’e uymuştur. Örneğin örtünmeyle ilgili ayetler Hicretten sonraki dönemde indirilmiştir. “Şeybe kızı Safiye anlatıyor ve diyor ki: Biz Hz. Aişe’nin yanında iken bir kısım hanımlar Kureyşli kadınların durumunu ve faziletlerini anlatmışlardı. Bunun üzerine Hz. Aişe buyurdular ki; "muhakkak ki Kureyşli kadınların üstünlüğü vardır. Ama Allah’a yemin ederim ki, ben Ansar’ın kadınlarından daha çok Allah’ın Kitabını tasdik eden ve Kur’an’a inanan faziletli kimseler görmedim." Nur Suresi’ndeki “baş örtülerini yakalarının üzerlerine koysunlar” ayet-i kerimesi nazil olduğunda kocaları onların yanlarına gittiler ve kendilerine Allah (cc)’ın bu konuda inzal buyurduğu ayeti okudular. Her bir kişi karısına, kızına, bacısına ve yakınlarına bu ayeti okuyordu. İçlerinden hiçbir hanım baş örtüsünü yakaları üzerine koymaz olmadı. Allah’ın indirdiği kitabındaki hükmüne inandıklarından ve tasdik ettiklerinden örtülerine büründüler...” (İbn-i Kesir, Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri, cilt:11, syf. 5880)
Yine tesettürle ilgili ayetler indiği dönemde Müslüman kadınların güzel tavırlarıyla ilgili olarak şunlar rivayet edilir: Hz. Ayşe (radiyAllahu anh)'dan rivayet edilmiştir: “Başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar”ayetini inzal edince harmaniyelerini yırtarak onunla örtünmüşlerdir.” (İbn-i Kesir, Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri, cilt:11, syf. 5880)

Peygamberimiz (sav) döneminde mümin kadınlar Cenab-ı Allah’ın tesettür konusundaki emrini hiç tereddüt etmeden, işte böylesine büyük bir şevk ve istekle karşılamışlar, hemen itaat etmişlerdi. Onlardan sonra gelen Müslümanlar da aynı şevk ve kararlılıkla bu emri yerine getirmişlerdir.
Peygamberimiz (sav) dönemindeki bazı kişiler ise içinde bulundukları toplumdan alacakları tepkiden korkmuşlar, onların tehditlerinden çekinmişler, makamlarını, prestijlerini yitirmekten kaygılanmışlar, Peygamber (sav)'e uydukları takdirde ticaretlerinin, mali işlerinin etkileneceğini, Müslümanlara vakit ayırınca, dine hizmet edince kendi akıllarınca kayba uğrayacaklarını düşünmüşlerdir. Kimisi bulundukları zorlu ortam nedeniyle gelmesi muhtemel kötülüklerden ürkmüş, kimisi çöl sıcağında Peygamber (sav)'le birlikte yola çıkmayı zor görmüş, nefsinin rahatını tercih etmiştir.
Sonuçta bakıldığında bu insanlar birtakım gerekçeler öne sürerek dinden taviz vermişlerdir. Ama Kuran ayetleri doğrultusunda bakıldığında bu insanların aslında şirk içinde oldukları hemen anlaşılır. Çünkü bu kişiler vicdanlarıyla doğruyu gördükleri halde ya insanları, ya toplumu, ya parayı, ya mevkilerini ya da nefislerini Allah'ın rızasına tercih etmişlerdir. Allah'tan başkalarını razı etmeye çalışmışlar, Allah'ın dışında varlıklardan medet ummuşlardır. Yine o dönemde pek çok insan aslında hak olduğunu bildiği halde yalnızca nefsani istekleri nedeniyle veya nefsinin rahatı için dinden taviz vermiştir. Kimisi tehlike altına girmemek, kimisi tembellik yapmak, kimisi hiçbir fedakarlıkta bulunmamak, kimisi de nefsani isteklerini tatmin etmek için ödün vermiş ve nefsini tercih etmiştir. Kuran'da Peygamber (sav)'in yanında yer almamak için nefisleri adına bahaneler öne süren insanların durumundan şöyle bahsedilir:
"… Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı." (Ahzap Suresi, 13)

Görüldüğü gibi Peygamberimiz (sav) döneminde yaşayan bu insanlar Peygamber (sav)'le ve müminlerle birlikte olmamak, onlarla beraber dini yaşamamak için çeşitli mazeretler öne sürmüşlerdir. Belki o an öne sürdükleri bu mazeretlere kendilerini de inandırmışlar, çevrelerine de bunun ne kadar mantıklı olduğunu anlatmışlardır. Oysa ki bu mazeretler Allah Katında geçersizdir. Bu kişiler yalnızca kendilerini kandırmışlardır, ancak bu durum onları azaptan kurtarmaya yetmeyecektir. Çünkü onlar kendi hevalarını, heveslerini, ihtiraslarını, toplum önündeki prestijlerini Allah'ın rızasına tercih etmişlerdir. Kuran ayetlerine bakıldığında bu davranışlarının anlamının "şirk koşmak" olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu noktada önemli olan şudur: Peygamber Efendimiz (sav)'in döneminde yaşayan insanlar o dönemin şartlarında yukarıda örneklerini verdiğimiz şekillerde denenmişlerdir ama günümüz insanları da denenmektedirler. Nefisleriyle Allah rızası arasında tercih yapmaları gerektiğinde samimi mi davrandıkları yoksa geçmiş dönemlerde yaşayan müşrikler gibi mazeretler mi öne sürdükleri Allah Katında bilinmektedir. Herkes dünyada yaptıklarının karşılığını ahirette buna göre alacaktır. Mazeretlerin hiçbir yarar sağlamayacağı, bunların Allah Katında kabul görmeyeceği bir Kuran ayetinde şöyle ifade edilir:
"Artık o gün, zulmedenlerin ne mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir."
(Rum Suresi, 57)


Bu yüzden geçmişte olduğu gibi günümüzde de insanların Yüce Allah'ın Kuran'la bildirdiği kıstaslardan uzaklaşmamaları, din ahlakından uzaklaşma yönünde geçersiz mazeretler uydurmamaları çok önemlidir. Kuran'da haber verilen kıstasları terk ederek başka kıstasları benimsemenin de aslında şirk koşmak anlamına geldiği açıktır. Böyle davranan bir kişi herşeyden önce, benimsediği bu kıstasları koyan varlığı, kendi düşük aklınca Allah'ın dışında bir kural koyucu olarak görüyor, yani onu üstün güç sahibi Rabbimiz Allah'a şirk koşuyor demektir. Bu kıstasları koyan kişi, kendisi, babası, dedesi, ataları, arkadaşı, patronu, içinde yaşadığı toplum, çeşitli felsefe ve ideolojilerin kurucuları ve uygulayıcıları, vs. olabilir. Bu açıdan bakıldığında hak dinin, yani Allah'ın bildirdiği yoldan farklı bir yolu benimseyen, başka yolları seçen kimse şirkin içine girmiş demektir. Bu kişi kendisini dinsiz, ateist, Hıristiyan, Yahudi vs. olarak tanımlayabilir. Hatta Müslüman olduğunu bile iddia edebilir... Fakat 5 vakit namaz kılıyor, oruç tutuyor, İslam'ın birçok şartını yerine getiriyor da olsa tek bir noktada bile Kuran'a muhalif bir anlayışı, düşüncesi, değer yargısı varsa, Allah'ın Kuran'da bildirdiği emirleri, hoşnut olduğu tavırları terk edip yerine başkalarını tercih ediyorsa o kişi şirk içinde yaşıyor olabilir. Çünkü kendisine Allah'tan başka kural koyucu edinmiştir.
Allah'a ortak koşan birisinin, mutlaka ortak koştuğu şey için, "bu da bir ilahtır", "ben bunu Allah'tan başka bir ilah ediniyorum, buna tapıyorum" (Allah'ı tenzih ederiz) demesi veya bu şekilde düşünmesi gerekmez. Şirk, herşeyden önce kalpte olur, daha sonra düşünce ve hareketlere yansır. Kuran'dan anladığımıza göre bir kişinin şirke girmesinin temelinde Allah'tan başka herhangi bir şeyi Allah'a tercih etmesi yatar. Şirk koşan insanlarda genelde Allah'ın mutlak bir şekilde inkarı söz konusu değildir. Hatta müşriklerin büyük bir bölümü kendilerinin müşrik olduklarını açıkça kabullenmek ve kendilerine böyle bir vasfı kondurmak istemezler. Vicdanlarını örttükleri ve kendilerini kandırdıklarından ötürü ahirette bile şirklerini inkar ederler. Onların bu durumları ayetlerde şöyle bildirilir:
Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: "Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?" (Bundan) Sonra onların: "Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik" demelerinden başka bir fitneleri olmadı. Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden kaybolup-uzaklaştı.
(Enam Suresi, 22-24)

(alıntı)

 
EBU HAFSA Çevrimdışı

EBU HAFSA

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Narsu... uzuncana hutbe şeklinde yazının makdisinin yazısıyla ne alakası var
 
Ömer İbn Abdulaziz Çevrimdışı

Ömer İbn Abdulaziz

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeş ben yazıyı okuduktan sonra şöyle sınıflandırma yapıyorum

Kim açıkca hutbeden laikliği ve demokrasiyi övüp islama karşı savunursa. Mesela demokrasinin allah katinda bir din olup buna davet ederse bunların arkasında namaz kılınmaz.
Bunları yapmayan diğer imamların diğer kusurlarından dolayı peşinden namaz kılınır.

Kardeş sen nasil anladin. Zaten tevhidi benimsemiş ve diyanette olmayan dernek camiilerinde bu tür hezeyanlar yok.

Senin görüşün ne yazının tümüne göre değerlendir lütfen.

Ben zaten yazıdaki görüşlerden bahsettim. Evet dediğin gibi yazı bundan bahsediyor. Küfre davet ediyorsa kılınmaz, etmiyorsa kılınır diyor.

Ben böyle bir şeyi Türkiye'deki diyanet imamları için asla kabul edemem. Diyanet işleri İslam'ı yıkmak, Allah ve Rasulüne savaş açmak için kurulmuş bir küfür kurumudur. Bu kuruma bağlı mescidler benim inancıma göre Mescid-i Dırar, burada memurluk yapan imamlarda bu küfür kurumunun paralı askerleridir.

Ayrıca safların ayrılmasından bahseden insanlara sormak lazım, tağutların paralı imamlarıyla saflarımızı ayırmamışken saflar nasıl ayrılacak?

Ehli Sünnet cemaati cehmiler, rafıziler, kaderiler gibi küfür fırkalarının arkasında namaz kılmamış bunların arkasında kılınan namazların batıl olduğunu söylemişlerdir. Bugün küfrün elebaşları olan tağut devleti imamlarının arkasında namazı terk etmek çok daha evladır.

İmam Buhari Cehmiler ve Rafıziler hakkında diyor ki:"Ha onların arkasında namaz kılmışım ha hristiyan ve yahudilerin" Bende günümüz tağut imamları için bunu söylüyorum. Ya bir hahamın arkasında namaz kılmışım, ha bir devlet imamının.
 
E Çevrimdışı

ebuzekeriya

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Dikkat edin, Aziz ve Celil olan Yaratıcıya isyan olan yerde yaratılana itaat yoktur.»

bu söz herşeyi açıklar..

rabbim bizleri tevhid yolundan ayırmasın.

ben bizzat kendim sordum hiyanetin memuruna siz kaç ayet okuyorsunuz resmiyette.verdigi cevap 276 ayet.neden dedim,ne dese sizce Allah rızası için bakın hele verdigi cevaba önümüzde KIRMIZI çizgi var,dişina çıkamayız diyor yaw.şimdi bu sözleri kıyaslayalım kuran ve sünnete cevabını buluruz insaallah.
avam takımı ile ugraşmaktansa bence bu memurlara tevhidi anlatmak daha iyi olacak diye düşünüyorum,cunkü benim konustuklarımın tevhidle alakası olmayan hiyanet memurları.toplumumuzda özelliklede bizim bölgemizde(guneydoguda) nedense hep böyle.geldik batıya aynı tas aynı hiyanet demek küfür heryerde kokuyor..avamda nedense memura köle olmus.
yazılacak çok şey var ama
daha çok çalışmak lazım
rabbim yardımcımız olsun..
 
E Çevrimdışı

ehlisünnet76

Üye
İslam-TR Üyesi
Ben zaten yazıdaki görüşlerden bahsettim. Evet dediğin gibi yazı bundan bahsediyor. Küfre davet ediyorsa kılınmaz, etmiyorsa kılınır diyor.

Ben böyle bir şeyi Türkiye'deki diyanet imamları için asla kabul edemem. Diyanet işleri İslam'ı yıkmak, Allah ve Rasulüne savaş açmak için kurulmuş bir küfür kurumudur. Bu kuruma bağlı mescidler benim inancıma göre Mescid-i Dırar, burada memurluk yapan imamlarda bu küfür kurumunun paralı askerleridir.

Ayrıca safların ayrılmasından bahseden insanlara sormak lazım, tağutların paralı imamlarıyla saflarımızı ayırmamışken saflar nasıl ayrılacak?

Ehli Sünnet cemaati cehmiler, rafıziler, kaderiler gibi küfür fırkalarının arkasında namaz kılmamış bunların arkasında kılınan namazların batıl olduğunu söylemişlerdir. Bugün küfrün elebaşları olan tağut devleti imamlarının arkasında namazı terk etmek çok daha evladır.

İmam Buhari Cehmiler ve Rafıziler hakkında diyor ki:"Ha onların arkasında namaz kılmışım ha hristiyan ve yahudilerin" Bende günümüz tağut imamları için bunu söylüyorum. Ya bir hahamın arkasında namaz kılmışım, ha bir devlet imamının.

Makdisinin yazisindaki 2 Bölüm imamlara örnek vermeni siterim. Sen zaten müslüman oglu müslüman olarak galiba senin gibi düsünmeyenlerin arkasindan namaz kilmayacagina kanaat getirdim yazilarindan ötürü. Yalniz burada Alim Seyh makdisi kimleri kast ediyor ve yine söylüyorum bu cümlesi; [FONT=&amp]Kafir ya da Müslüman olsun, yöneticiler ve sultanlar için duada bulunmak bize göre cuma namazının bid’atlarından. (bu imamlar kimdir).

[FONT=&amp]Senin yukaridaki yazina göre herkesin hayranla bu forumdada yüzlerce sohbeti olan Timurtas hocanin durumunu ne yapacagiz. Hangi kulpa uyduracagiz. Sence Timurtas Hocadami sadece Diyanette görev aldi diye küfr hükmüne giriyor??

Bende yurt disinda kafirin yönettigi düzenledigi sirketin kurallarina göre maasimi aliyorum.. bendemi kafir oldum???
 
E Çevrimdışı

ehlisünnet76

Üye
İslam-TR Üyesi
Dikkat edin, Aziz ve Celil olan Yaratıcıya isyan olan yerde yaratılana itaat yoktur.»

bu söz herşeyi açıklar..

rabbim bizleri tevhid yolundan ayırmasın.

ben bizzat kendim sordum hiyanetin memuruna siz kaç ayet okuyorsunuz resmiyette.verdigi cevap 276 ayet.neden dedim,ne dese sizce Allah rızası için bakın hele verdigi cevaba önümüzde KIRMIZI çizgi var,dişina çıkamayız diyor yaw.şimdi bu sözleri kıyaslayalım kuran ve sünnete cevabını buluruz insaallah.
avam takımı ile ugraşmaktansa bence bu memurlara tevhidi anlatmak daha iyi olacak diye düşünüyorum,cunkü benim konustuklarımın tevhidle alakası olmayan hiyanet memurları.toplumumuzda özelliklede bizim bölgemizde(guneydoguda) nedense hep böyle.geldik batıya aynı tas aynı hiyanet demek küfür heryerde kokuyor..avamda nedense memura köle olmus.
yazılacak çok şey var ama
daha çok çalışmak lazım
rabbim yardımcımız olsun..


Kardes makdisinin yazisina sizlerden örnek istiyorum. 2 bölüm imamlar bunlar bügünkü türkiyemizde hangi imamlar. Demek böyle tür imamlar oldugundan zaten Makdisi kanaatimca böyle bir tafsilata gidiyor. Yoksa seninde söyledigin gibi bu imamlarim eksiklerini bende sbaha kadar anlatsam bitmez.
 
EBU HAFSA Çevrimdışı

EBU HAFSA

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Benim anadoludaki köyümdeki camiyi avvam olan babalarımız ve dedelerimiz cahil cehaletle mazaretli olan kişiler iyi niyetleriyle
Allaha ibadet edilsin diye yaptırdılar. Yoksa yukarıdaki tekfir zihniyeti besleyen birinin dediği gibi
Allah ve rasulüne savaş açılsın diye değil.
Makdisi böyle camilerde görev yapan yani benimde ksbul ettiğim bu taguti düzenlerinin imamları hakkında.
 
A Çevrimdışı

asrinsirri

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Benim anadoludaki köyümdeki camiyi avvam olan babalarımız ve dedelerimiz cahil cehaletle mazaretli olan kişiler iyi niyetleriyle
Allaha ibadet edilsin diye yaptırdılar. Yoksa yukarıdaki tekfir zihniyeti besleyen birinin dediği gibi
Allah ve rasulüne savaş açılsın diye değil.
Makdisi böyle camilerde görev yapan yani benimde ksbul ettiğim bu taguti düzenlerinin imamları hakkında.
Abi, bu imamlar Tevhid'i anlatan ve şirk'ten sakındıran imamlar mıydı ?
 
İ Çevrimdışı

İbn Abdilberr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Benim anadoludaki köyümdeki camiyi avvam olan babalarımız ve dedelerimiz cahil cehaletle mazaretli olan kişiler iyi niyetleriyle
Allaha ibadet edilsin diye yaptırdılar. Yoksa yukarıdaki tekfir zihniyeti besleyen birinin dediği gibi
Allah ve rasulüne savaş açılsın diye değil.
Makdisi böyle camilerde görev yapan yani benimde ksbul ettiğim bu taguti düzenlerinin imamları hakkında.

Makdisi ile senin itikadın arasında fark var ki sen kendine örnek onu gösteriyorsun. Sen şirk koşan babana dedene cehaletle mazeretli diyorsun, makdisi ise büyük şirkte cehalet mazeret değildir diyor. Bu konuda Ebu Basir'e bir reddiyesi mevcut. Ebu Basir'in de Makdisi'ye reddiyesi mevcut, ismide "Kebtul Farisi".

Ayrıca mesele camiide namaz kılmak değil, tağutların imamlarının arkasında namaz kılmak. Bununla senin babanın, dedenin yaptırdığı camiinin ne alakası var?
 
EBU HAFSA Çevrimdışı

EBU HAFSA

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Makdisinin yazisindaki 2 Bölüm imamlara örnek vermeni siterim. Sen zaten müslüman oglu müslüman olarak galiba senin gibi düsünmeyenlerin arkasindan namaz kilmayacagina kanaat getirdim yazilarindan ötürü. Yalniz burada Alim Seyh makdisi kimleri kast ediyor ve yine söylüyorum bu cümlesi; [FONT=&amp]Kafir ya da Müslüman olsun, yöneticiler ve sultanlar için duada bulunmak bize göre cuma namazının bid’atlarından. (bu imamlar kimdir).

[FONT=&amp]Senin yukaridaki yazina göre herkesin hayranla bu forumdada yüzlerce sohbeti olan Timurtas hocanin durumunu ne yapacagiz. Hangi kulpa uyduracagiz. Sence Timurtas Hocadami sadece Diyanette görev aldi diye küfr hükmüne giriyor??

Bende yurt disinda kafirin yönettigi düzenledigi sirketin kurallarina göre maasimi aliyorum.. bendemi kafir oldum???


Ahi ne isabetli tespitte bulunmuşun. Son 30 seneni Aslanı türkiyede konuşduğundan dolayı işkence gören rahmetli daha bunlar piyadada yokken hak için bagırıyordu. Yürekleri varsa bu hocayıda tekfir etsinler sadece ama sadece diyanette görev yapan.
Rahmetli cemaleddin kaplanda görev aldı. Hatta müftülük bile yaptı.
 
EBU HAFSA Çevrimdışı

EBU HAFSA

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Makdisi ile senin itikadın arasında fark var ki sen kendine örnek onu gösteriyorsun. Sen şirk koşan babana dedene cehaletle mazeretli diyorsun, makdisi ise büyük şirkte cehalet mazeret değildir diyor. Bu konuda Ebu Basir'e bir reddiyesi mevcut. Ebu Basir'in de Makdisi'ye reddiyesi mevcut, ismide "Kebtul Farisi".

Ayrıca mesele camiide namaz kılmak değil, tağutların imamlarının arkasında namaz kılmak. Bununla senin babanın, dedenin yaptırdığı camiinin ne alakası var?
Sen makdisiyi anlamamişsın. 30 risalesini yeniden oku
 
EBU HAFSA Çevrimdışı

EBU HAFSA

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Abi, bu imamlar Tevhid'i anlatan ve şirk'ten sakındıran imamlar mıydı ?

KArdeş zaten makdisi bunları yalaka ve maaş korkusundan seninde benimde arzuladığım gibi konuşmuyan imamlar.
Zaten makdisi en evla olanıda yazısında belirtiyor.

O zaman makdisinin yazısinda 2 bölümdeki imamlar kim sen söyle.
 
Ömer İbn Abdulaziz Çevrimdışı

Ömer İbn Abdulaziz

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Makdisinin yazisindaki 2 Bölüm imamlara örnek vermeni siterim. Sen zaten müslüman oglu müslüman olarak galiba senin gibi düsünmeyenlerin arkasindan namaz kilmayacagina kanaat getirdim yazilarindan ötürü. Yalniz burada Alim Seyh makdisi kimleri kast ediyor ve yine söylüyorum bu cümlesi; [FONT=&amp]Kafir ya da Müslüman olsun, yöneticiler ve sultanlar için duada bulunmak bize göre cuma namazının bid’atlarından. (bu imamlar kimdir).

[FONT=&amp]Senin yukaridaki yazina göre herkesin hayranla bu forumdada yüzlerce sohbeti olan Timurtas hocanin durumunu ne yapacagiz. Hangi kulpa uyduracagiz. Sence Timurtas Hocadami sadece Diyanette görev aldi diye küfr hükmüne giriyor??

Bende yurt disinda kafirin yönettigi düzenledigi sirketin kurallarina göre maasimi aliyorum.. bendemi kafir oldum???

Seninle daha önce uzun uzun konuştuk. Alakalı alakasız nakilleri ortaya atıp kendi fikirlerine kalkan yapan biri olduğunu gördüm. Senin iddialarına Allah'ın yardımıyla alimlerin sözlerinden nakiller getirdik ama hiçbirine cevap vermedin. Hatta alimlerin sözlerini hiçbir ilme dayanmadan tevil edip kendi lehine yorumladın.

Ayrıca senin aldığın maaşla bu konunun ne alakası var? Amacın ne anlamış değilim. Eğer bu üslubla yazacaksan senden ricam bana bundan sonra soru sorma. Kendi fikirlerini yaz veya benim görüşlerimin batıl olduğunu isbatla.

Daha meselenin fıkhını konuşmadan "Ne yani falan kişide mi böyle?" diyen insanların laftan anladığına ben bugüne kadar şahit olmadım. Sen dinini kişiler ve şahıslar üzerinden değerlendiriyor olabilirsin fakat biz dini delil ve burhan neredeyse ona göre yaşamaya çalışıyoruz.

Ali ibn Ebi Talib (Radiyallahu anh)'ın dediği gibi:" Hak kişilerle bilinmez. Eğer hakkı bilirsen hak ehlini de bilirsin."
 
Üst Ana Sayfa Alt