Ey kardeşlerim! Hatırlarsınız ki bizim şiarımız ve menhecimiz ‘’Evvela ve daima Tevhid’’ tir. Öyleyse Mursi, Erdoğan, Hamas ve benzerleri gibi demokrasiyi menhec olarak tercih edip de bu menhec ile sapan, tebaasını saptıran ve insanları fitneye düşürenler hakkındaki duruşumuzda sebat etmemize şaşırmayın. Bundan dolayı, -insanlar bize kızsa da- Allah’ı razı etmek adına şunu ilan etmekten çekinmiyoruz: Bizler, vela ve bera terazilerinin kusurlu olduğu kimselerin onları sevdiği gibi sevmiyoruz ve bizlere onları sevmek caiz de değildir. Çünkü bize göre sevgi ve buğz tevhidin en sağlam kulplarındandır.
Onları rahmetle anmıyoruz ve onlar öldüklerinde insanları, onlara rahmet duasına çağırmıyoruz. Çünkü onların bid’atı küfre düşüren bir bid’attır. Hatta onları bu bid’at sebebiyle tekfir etmeyenlerin bile insanları, onlara rahmet okumaktan ve (cenaze) namazlarını kılmaktan alıkoyması caizdir. İşte bu anlayış tevhidin maslahatını ve açıkça ilanını, duyguların ve insanların rızasını kazanma maslahatının önüne alan kimselerin anlayışıdır. Aynı zamanda bu anlayış, muasır birçok şeyhin de kapılmış olduğu ve yeni olan ‘Palavra, Sulandırma ve Yamama Menheci’ akımına baskın tutan tarafın anlayışıdır.
Bu sözümüzün hoşuna gitmediği kimselere şunu hatırlatırız: Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem) borcu olduğu halde ölen ve beyt’ul mala ihanet ederek ölen kimse gibi büyük günah sahiplerinin -ashabına kılmalarına dair izin vermiş olsa da- namazlarını kılmadı. Bundan dolayı biz de men etmiyoruz. Ancak, Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem) büyük günah işleyenlere bile bu şekilde kızdıysa küfre düşüren demokrasi bid’atını tercih etmesiyle sapan, tabilerini ve birçok insanı saptıran hatta azledilmelerinden ve hapse atılmalarından sonra bile demokrasinin meşru olduğunu ilan eden, hükmün insanlığa, insanlığın sesine ve sultasına ait olduğunu haykıran kimselere karşı ne yapardı?
Öyleyse bilen ve anlayan kimse için onları merhametle anması, pohpohlaması, sevmesi ve övmesi, bunun neticesi olarak da -istesin veya reddetsin- eski tavrına dönüp bu tavrıyla demokratların yollarını yamamalarına ortak olmaları bir tarafa, onlara rahmet duasını terk etmemize şaşırması caiz midir?
Şüphe yoktur ki onların sapan ve saptıran yollarından ve bid’atlerinden beraatimizi izhar etmek adına onlara rahmet dualarını terk etmemiz, bazı alimlerin caiz, bazılarının da tabi olunan ve konum sahipleri için vacip saydığı namazın terkinden daha evla ve daha doğrudur.
Ey gençler! Nebi’nin (Sallallahu aleyhi ve sellem) Necaşi’nin namazını kılması ile delil getirenlere deyin ki: Şeriatın tamamlanmasından önce Necaşi’ye kendi zamanında vacip olan en azim şey; tevhidi gerçekleştirmesi ve tevhid ehlini korumasıydı ki Necaşi tevhidi gerçekleştirdi ve sahabeye yardım etti. Necaşi, mezkur olan yöneticiler gibi -ki onların en başı Ensar’ut-Tevhid’i ve’l Mucahidin ile beraber- onları düşmanlarına teslim etmedi, hapse atmadı, yüzüstü bırakmadı veya onlarla savaşmadı. Buna getirilecek misaller onların hayatlarına baktığımızda çok fazladır. O misalleri buraya yığmak ve zikretmek açık olan şeyleri açıklamayla uğraşmak olur.
Mezkur olan yöneticiler kafir olan alemi razı etmek, onlara yakın olmak ve yaltakçılıklarını yapmak adına -hakikati cihad olan- ‘’terörle savaş’’ ile meşgul oldular. Onlar ve cemaatleri demokrasi yolunu tercih ettiler. Böylece saptılar ve saptırdılar. Onlara karşı duruşumuz ve bid’atlerinden beri oluşumuz tevhide bağlı olup, tevhidin en sağlam kulpundan kaynaklıdır. Bizim onlardan beraatimiz, tağutlara yakınlık adına saray mollalığı yapanların onlardan beri olması ve onlara düşmanlık etmesi gibi değildir. Onlar bunlardan daha kötü ve yol bakımından daha da sapıktırlar.
Sizlere, bazı tağutlar tarafından desteklenen grupların elebaşları vefat ettiğinde nasıl bir tavır sergilediğimizi de hatırlatırız. O elebaşları Beşşar’ın alaşağı edilmesinden sonra ne olursa olsun halkın seçimini kabul edeceklerini vadediyorlardı. Biz onlara da rahmet okumadık. Bazı cahiller beni bu sebeple kınadığında da o gün genel olarak şunları söyledim: Vicdani tutumlar sağlam ve sahih akide sahiplerinin tercihlerini değiştirmemeli ve sulandırmamalı. Veyahut da (bu tutumlar), mizanı öncelikle tevhid olan kişileri tercihlerinden uzaklaştırmamalı ve tevhidi mizan edinen kişi tevhide uyan tercihlerinde sebatkar olmalı.
Bitirmeden önce; Mursi, Erdoğan, Hamas gibilerinin bizim yanımızda mücrim ve hain tağutlardan daha hayırlı olduğunu söylemeye devam ediyoruz. Hatta bunların pabuçları bile o hain ve hırsız tağutlardan daha hayırlıdır. Ancak her ne kadar onları sevenler onların iyiliklerini saysalar da, her ne kadar insanlar bunu sulandırsa da; Nebilerin varislerinin ve tevhidin yardımcılarının pabuçlar arasında tercih yapma, Allah’ın şeriatı ile hükmetmeyenleri alkışlama ve onların hatalarını yamama gibi bir meşguliyetleri yoktur. Bu, baskın olan akımda sürüklenen, taraftarların ve dinleyicilerin istek ve taleplerine öncelik tanıyan, şiddetli vakıalarda yumuşayan ve yamama, sulandırma ve temize çıkarma menhecini tercih edenlerin meşguliyetidir.
Bizim bu gibi olaylarda tutumumuz ve meşguliyetimiz ise insanlara şunu söylememizdir: Demokrasi ve sandıkları tevhid ve cihada zıttır. Kim tevhide muhalif ve zıt olan şeyler ile insanları saptırırsa onu reddederiz, ondan sakındırırız ve kim olursa olsun onun yolundan beri oluruz. Onun belaya uğraması, hapse atılması veya ölümü bizim bu tavrımızı, tevhide ve tevhidin en sağlam kulpuna bağlı olan tutumumuzu değiştirmez. Bütün dünyanın muhalefeti bile bizim bu tutumumuzu sarsamaz veya o akımın aksine yüzmemizden bizi alıkoyamaz. Kötüleyenlerin kötülemesi de kınayanların kınaması da…
Tevhide ve tevhid ehline karşı savaşan diğer tağutlara ve yöneticilere gelince; onlara karşı inkarımız daha azim, beraatimiz daha büyük, buğzumuz daha şiddetli ve sakındırmamız daha kuvvetlidir. Sakın Mursi, Erdoğan ve Hamas’a karşı tutumumuza bakılarak biz, bunların düşmanları olan tağutlarla aynı saftayız zannedilmesin. Allah’a sığınırız. Bizim meylimiz sadece ve sadece ‘’Evvela ve daima Tevhide’’dir. Bizim idarecimiz Allah’tır. O bizim mevlamızdır ve ne güzel yardımcıdır.
Ebu Muhammed el-Makdisi
Onları rahmetle anmıyoruz ve onlar öldüklerinde insanları, onlara rahmet duasına çağırmıyoruz. Çünkü onların bid’atı küfre düşüren bir bid’attır. Hatta onları bu bid’at sebebiyle tekfir etmeyenlerin bile insanları, onlara rahmet okumaktan ve (cenaze) namazlarını kılmaktan alıkoyması caizdir. İşte bu anlayış tevhidin maslahatını ve açıkça ilanını, duyguların ve insanların rızasını kazanma maslahatının önüne alan kimselerin anlayışıdır. Aynı zamanda bu anlayış, muasır birçok şeyhin de kapılmış olduğu ve yeni olan ‘Palavra, Sulandırma ve Yamama Menheci’ akımına baskın tutan tarafın anlayışıdır.
Bu sözümüzün hoşuna gitmediği kimselere şunu hatırlatırız: Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem) borcu olduğu halde ölen ve beyt’ul mala ihanet ederek ölen kimse gibi büyük günah sahiplerinin -ashabına kılmalarına dair izin vermiş olsa da- namazlarını kılmadı. Bundan dolayı biz de men etmiyoruz. Ancak, Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem) büyük günah işleyenlere bile bu şekilde kızdıysa küfre düşüren demokrasi bid’atını tercih etmesiyle sapan, tabilerini ve birçok insanı saptıran hatta azledilmelerinden ve hapse atılmalarından sonra bile demokrasinin meşru olduğunu ilan eden, hükmün insanlığa, insanlığın sesine ve sultasına ait olduğunu haykıran kimselere karşı ne yapardı?
Öyleyse bilen ve anlayan kimse için onları merhametle anması, pohpohlaması, sevmesi ve övmesi, bunun neticesi olarak da -istesin veya reddetsin- eski tavrına dönüp bu tavrıyla demokratların yollarını yamamalarına ortak olmaları bir tarafa, onlara rahmet duasını terk etmemize şaşırması caiz midir?
Şüphe yoktur ki onların sapan ve saptıran yollarından ve bid’atlerinden beraatimizi izhar etmek adına onlara rahmet dualarını terk etmemiz, bazı alimlerin caiz, bazılarının da tabi olunan ve konum sahipleri için vacip saydığı namazın terkinden daha evla ve daha doğrudur.
Ey gençler! Nebi’nin (Sallallahu aleyhi ve sellem) Necaşi’nin namazını kılması ile delil getirenlere deyin ki: Şeriatın tamamlanmasından önce Necaşi’ye kendi zamanında vacip olan en azim şey; tevhidi gerçekleştirmesi ve tevhid ehlini korumasıydı ki Necaşi tevhidi gerçekleştirdi ve sahabeye yardım etti. Necaşi, mezkur olan yöneticiler gibi -ki onların en başı Ensar’ut-Tevhid’i ve’l Mucahidin ile beraber- onları düşmanlarına teslim etmedi, hapse atmadı, yüzüstü bırakmadı veya onlarla savaşmadı. Buna getirilecek misaller onların hayatlarına baktığımızda çok fazladır. O misalleri buraya yığmak ve zikretmek açık olan şeyleri açıklamayla uğraşmak olur.
Mezkur olan yöneticiler kafir olan alemi razı etmek, onlara yakın olmak ve yaltakçılıklarını yapmak adına -hakikati cihad olan- ‘’terörle savaş’’ ile meşgul oldular. Onlar ve cemaatleri demokrasi yolunu tercih ettiler. Böylece saptılar ve saptırdılar. Onlara karşı duruşumuz ve bid’atlerinden beri oluşumuz tevhide bağlı olup, tevhidin en sağlam kulpundan kaynaklıdır. Bizim onlardan beraatimiz, tağutlara yakınlık adına saray mollalığı yapanların onlardan beri olması ve onlara düşmanlık etmesi gibi değildir. Onlar bunlardan daha kötü ve yol bakımından daha da sapıktırlar.
Sizlere, bazı tağutlar tarafından desteklenen grupların elebaşları vefat ettiğinde nasıl bir tavır sergilediğimizi de hatırlatırız. O elebaşları Beşşar’ın alaşağı edilmesinden sonra ne olursa olsun halkın seçimini kabul edeceklerini vadediyorlardı. Biz onlara da rahmet okumadık. Bazı cahiller beni bu sebeple kınadığında da o gün genel olarak şunları söyledim: Vicdani tutumlar sağlam ve sahih akide sahiplerinin tercihlerini değiştirmemeli ve sulandırmamalı. Veyahut da (bu tutumlar), mizanı öncelikle tevhid olan kişileri tercihlerinden uzaklaştırmamalı ve tevhidi mizan edinen kişi tevhide uyan tercihlerinde sebatkar olmalı.
Bitirmeden önce; Mursi, Erdoğan, Hamas gibilerinin bizim yanımızda mücrim ve hain tağutlardan daha hayırlı olduğunu söylemeye devam ediyoruz. Hatta bunların pabuçları bile o hain ve hırsız tağutlardan daha hayırlıdır. Ancak her ne kadar onları sevenler onların iyiliklerini saysalar da, her ne kadar insanlar bunu sulandırsa da; Nebilerin varislerinin ve tevhidin yardımcılarının pabuçlar arasında tercih yapma, Allah’ın şeriatı ile hükmetmeyenleri alkışlama ve onların hatalarını yamama gibi bir meşguliyetleri yoktur. Bu, baskın olan akımda sürüklenen, taraftarların ve dinleyicilerin istek ve taleplerine öncelik tanıyan, şiddetli vakıalarda yumuşayan ve yamama, sulandırma ve temize çıkarma menhecini tercih edenlerin meşguliyetidir.
Bizim bu gibi olaylarda tutumumuz ve meşguliyetimiz ise insanlara şunu söylememizdir: Demokrasi ve sandıkları tevhid ve cihada zıttır. Kim tevhide muhalif ve zıt olan şeyler ile insanları saptırırsa onu reddederiz, ondan sakındırırız ve kim olursa olsun onun yolundan beri oluruz. Onun belaya uğraması, hapse atılması veya ölümü bizim bu tavrımızı, tevhide ve tevhidin en sağlam kulpuna bağlı olan tutumumuzu değiştirmez. Bütün dünyanın muhalefeti bile bizim bu tutumumuzu sarsamaz veya o akımın aksine yüzmemizden bizi alıkoyamaz. Kötüleyenlerin kötülemesi de kınayanların kınaması da…
Tevhide ve tevhid ehline karşı savaşan diğer tağutlara ve yöneticilere gelince; onlara karşı inkarımız daha azim, beraatimiz daha büyük, buğzumuz daha şiddetli ve sakındırmamız daha kuvvetlidir. Sakın Mursi, Erdoğan ve Hamas’a karşı tutumumuza bakılarak biz, bunların düşmanları olan tağutlarla aynı saftayız zannedilmesin. Allah’a sığınırız. Bizim meylimiz sadece ve sadece ‘’Evvela ve daima Tevhide’’dir. Bizim idarecimiz Allah’tır. O bizim mevlamızdır ve ne güzel yardımcıdır.
Ebu Muhammed el-Makdisi