E
Çevrimdışı
Şiilerin Ömer(r.a.) Hakkında Uydurdukları İftiralar
İlgili Linkler: linklerdeki ve buradaki konuları ve yazıları okumadan yapılan cahilane yorumlar ve konular silinecektir
https://www.islam-tr.org/tevhid/13233-sia-rafizi-itikadinden-ornekler.html
https://www.islam-tr.org/tevhid/17091-sirk-bidat-ve-hurafeler-vcd.html
https://www.islam-tr.org/tevhid/11550-cevsen-sia-bid-at-idir-uyduruldugu-kat-idir.html
https://www.islam-tr.org/tevhid/12288-islama-gore-hicri-yilbasi-muharrem-ve-asura.html
https://www.islam-tr.org/dogru-bild...muslumanlarin-katline-dair-verdigi-fetva.html
Râfizî şöyle diyor:
“Fatıma, Fedek (arazisi) ile ilgili olarak Ebubekir'e hitabta bulununca, Ebubekir de bir yazı ile cevabını verdi Fatıma yanından ayrılıp dışarıya çıkınca Ömer'le karşılaştı. Ömer, Fatıma'nın elindeki yazıyı alıp yakması üzerine, Fatma Ona beddua etti ve Ebu Lu'lue'nin belâsına duçar oldu.”
Ey Râfizî!
Vallahi bu iddian râfizîlerin uydurdukları hayasızca yalanlardandır.
Fatıma'nın (r.a.) vefatından onüç sene sonra, kâfir Ebu Lu'lue'nin eliyle şehid edilerek Allah (c.c.)'ın lutfuna nail olan Ömer (r.a.) bu şehadetinden dolayı ayıplanabilir mi?
Ömer (r.a.) gibi Ali (r.a.) de şehid edilerek Allah (c.c.)'ın keremine nail olmuştur.
Râfizî diyor, ki:
“Ömer Allah (c.c.)'ın hududunu (kanunlarını) ihmal etmiştir. Muğire b. Şubeyi cezaya çarptırmamıştır.”
Ey Râfizî!
Cumhuru ulema, Ömer'in (r.a.) Muğire b. Şu'be kıssasında takib ettiği yolun doğruluğunda ittifak etmişlerdir. Çünkü Muğire'ye yapılan zina iftirasında şahidlerin sayısı dörde tamamlanmamıştı. Kaldı ki Ömer'in (r.a.), Muğire kıssasındaki uygulamayı, aralarında Ali'nin (r.a.) de bulunduğu ashab-ı Kiramdan müteşekkil bir cemaat huzurunda yapmıştır. Ashab da Ömer'in (r.a.) yaptığını uygun görmüşlerdir. Delilimiz de şudur:
Ömer (r.a.), Muğire'nin zina ettiğini iddia eden üç kişiyi kırbaçlayınca, Ebubekir'e (r.a.). Muğire'rin zina ettiğini bir daha tekrarladı. Bunun üzerine Ömer (r.a.) Onu bir daha kırbaçlamak isteyince Ali (r.a.):
“Ey Ömer onu kırbaçlayacaksan Muğireyi de recmetmen gerekecektir,” dedi. Yani Ebubekir (r.a.)'in ikinci şehadeti bir şahit mesabesinde kabul edilerek, böylece şahidler dörde tamamlanmış olacak ve Muğire de recmedilecekti. İşte bu hadise mezkûr üç kişiyi kırbaçlamasından dolayı Ali'nin (r.a.), Ömer'e (r.a.) muvafakat ettiğini açıkça göstermektedir.
Ömer (r.a.), kendi oğlunu da Mısır'da içtiği içkiden dolayı had cezasına çarptırmıştır. Şöyle ki:
Mısır valisi Amr b. As cezayı evinde ve gizli olarak tatbik ettiği için Ömer (r.a.) buna rıza göstermemiştir. Çünkü diğer suçlulara cezalar açıkça tatbik ediliyordu. Bunun üzerine Ömer (r.a.), Amr b. As'a mektup göndererek oğlunu koruduğu için tehdit etmiş ve oğlunun kendisine gönderilmesini emretmiştir. Oğlu geldikten sonra onu ikinci defa ve alenen cezalandırmıştır.
Ömer (r.a.) öyle bir zat idi ki, Allah için başkasının kınamasından çekinmiyordu. Onun adaleti mutevatir olup ancak rafizi olanlar adaletini inkâr edebilir. Aynı şekilde Osman'ın (r.a.) katillerine cezayı tatbik etmediği için Ali (r.a.) de kınanamaz. Çünkü müctehid idi.
Râfizî şöyle diyor:
“Ömer, Beytülmâlden Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) zevcelerine gerektiğinden fazla mal veriyordu. Ayşe ve Hafsa'ya da her sene onbin ödüyordu.”
Ey Râfizî!
Ömer'in (r.a.) ödemedeki prensibi tercih esasına dayanıyordu. Hâşim oğullarına diğerlerine nazaran daha fazla maaş vermesi gibi. Önce onlara vermeye başlar ve bu malı ilk hak eden sizsiniz derdi. Ayrıca, kişinin maddi ihtiyaçlarına bakılarak ödeme yapılır, sözlerini de eklerdi. Hatta oğlu Abdullah'a Usame b. Zeyd'e verdiğinden daha az verirdi. Vallahi Ömer (r.a.), bazılarını sevdiği, için onlara fazla ödemede bulunurdu gibi sözlerle itham edilemez.
Râfizî:
“Ömer sürgün edilenler hakkındaki Allah (c.c.)'ın hükmünü değiştirmiştir” diyor.
Ey Râfizî!
İçki içenleri sürgün etmek İmamın (Devlet reisi) yetkisinde ve içtihadına mebnî bir şeydir. Bir kısım ashab içki içenlere kırk, bir kısmı da seksen sopa vurmuşlardır.
Ali (r.a.) de “Her iki; durum sünnettir” buyurmuştur.
Âlimler de kırk sopadan fazla had'detmek vaciptir, demişlerdir. Ebu Hanife, Malik ve Ahmed'den nakledilen bir rivayetle hüküm böyledir.
İmam-ı Şafiî “Fazlalık ta'zir olup, imam dilerse uygular.” demiştir.
Ömer (r.a.) de içki içenleri sürgün ederdi. Hatta dört defa içki içenlerin Rasulullah tarafından öldürülmeleri için emir verildiği sahihtir. Ancak neshinde ihtilaf vardır. Ali (r.a.) de, kırk sopadan fazla ceza tatbik eder ve şöyle derdi:
“Kendilerine had tatbik edildiğinden ölenler için üzülmezdim. Ancak içki içenlere üzülür ve onlara diyetlerini vermek isterdim. Çünkü bu işi içtihadımıza binaen yapardık.”
İmam-ı Şafiî, Ali'nin (r.a.) bu sözünü delil getirerek, kırktan fazlasının ta'zîr olduğunu ve içtihada binaen yapıldığını, söylemiştir.
Râfizî şöyle diyor:
“Ömer hükümlerin, mânâlarını anlamıyordu. Hatta hâmile bir kadının recmedilmesi için emir vermiş, Ali onu bu hareketinden alıkoymuştur.”
Ey Râfizî!
Gerçekten böyle bir hadise vukubulmuşsa, muhtemelen Ömer (r.a.) kadının hâmile olduğunu bilmemiştir. Çünkü esas olan hâmile olmamaktır. Veyahutta Ömer (r.a.) bu hükmü hatırlamamış bilahare Ali (r.a.) O'na bu hükmü hatırlatmıştır.
Kaldı ki, Ali'ye (r.a.) deSünnetle ilgili bir çok hususlar kapalı kalmıştır. Bilindiği gibi ictihadına binaen sıffînde, Cemel vakasında doksanbin kişi öldürülmüştür. Elbette bu daha büyük bir şeydir.
Râfizi şöyle diyor:
“Ömer, deli bir kadının recmedilmesi için emretmiş, Ali, ayılıncaya kadar delinin hüküm dışında olduğunu kendisine hatırlatmıştır. Bunun üzerine Ömer emrini durdurmuş ve “Ali olmasaydı Ömer helak olurdu.” demiştir.
Ey Râfizî!
Bu fazlalık da bilinmemektedir. (Yani; Ali olmasaydı Ömer helak olurdu sözü).
Böyle bir şey vuku bulmuştur. Fakat Ömer (r.a.) kadının durumunu bilmediği için bunda hiçbir beis yoktur. Yok bilmiş de unutmuş veya içtihadına mebnî olarak bunu yapmışsa başka müctehidlerde de bunun misali vardır. Ömer (r.a.) masum da değildir.
Râfizî şöyle diyor:
“Ömer bir hutbesinde: “Kim kadınlara verdiği mehirde aşırı giderse onu beytülmala katarım,” demesi üzerine kadınlardan biri:
“Allah (c.c.)'ın kitabında:
“Eğer bir zevceyi bırakıp da yerine başka bir zevce almak isterseniz, evvelkine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, o verdiğinizden bir şey almayınız.” (Nisa: 4/20) ayet-i kerimesi ile bize verdiğini nasıl bizden alabilirsiniz?” diye karşı gelmiştir. Bunun üzerine Ömer:
“Herkes Ömer'den âlimdir,” demiştir.
Ey Râfizî!
Bu hadise Ömer'in (r.a.) kemal ve faziletine delalet eder. Durum meydana çıkınca Allah (c.c.)'ın kitabına müracaat etmiştir. Kadından da gelse hakkı kabul edip, tevazu ile onu itiraf ettiğini görüyoruz. Üstün olana, ondan aşağı olanların kendisini ikaz etmemeleri üstünlük şartlarından değildir.
- İbibik kuşu Süleyman'a (a.s.): “Ben senin bilmediğin bir şeyi bildim” demiştir.
- Kendisinden aşağı olmasına rağmen ondan bazı şeyleri öğrenmesi için Hz. Musa (a.s.), Hızır ile yolculuk etmiştir.
- Ömer'i (r.a.) mehir ile ilgili görüşü faziletli bir müctehidden sadır olabilen bir görüştür. Çünkü mehirde Allah (c.c.)'ın hakkı vardır. Mehir mücerred bir ücret değildir.
Râfizî şöyle diyor:
“Kudame b. Maz'un içki içmiş ve haddedilmesi gerekirken Ömer'e:
“İman edip salih ameller işleyenler üzerine, bundan böyle sakındıkları ve güzel işlere devam ettikleri, sonra takva ile imanlarında kökleştikleri, daha sonra bu takva ile beraber güzel işlerle meşgul oldukları takdirde, önceden (haram kılınmazdan evvel) taktıkları şeylerde, üzerlerine bir günah yoktur. Allah, iyilik yapanları sever!” (Maide: 5/93) ayetini okumuş, Ömer de onu haddetmemiştir.
Bunun üzerine Ali, Kudamenin bu ayetin ehlinden olmadığını hatırlatmıştır. Yine de Ömer, Kudâme'nin ne kadar haddedileceğini bilemediği için Ali, Ona seksen değnek vur, demiştir.”
Ey Râfizî!
Ömer'in (r.a.) bu konudaki bilgisinin mevcudiyeti çok açıktır. Çünkü içki içenleri defalarca kırbaçlamıştır. Bu hadisenin doğrusu şöyledir:
Ebu İshak el-Cevzcânî, İbn-i Abbas'tan rivayet ettiğine göre Kudâme b. Maz'ûn içki içince Ömer (r.a.) Kudâme'ye:
Seni bu duruma sevkeden nedir? diye sorması üzerine Kudâme Allah (c.c.):
“İman edip salih ameller işleyenler üzerine, bundan böyle sakındıkları ve güzel işlere devam ettikleri, sonra takva ve imanlarında kökleştikleri, daha sonra bu takva ile beraber güzel işlerle meşgul oldukları takdirde, önceden (haram kılınmazdan evvel) tattıkları şeylerde, üzerlerine bir günah yoktur. Allah iyilik yapanları sever” (Maide: 5/93) buyuruyor.
Ben de ilkMuhacirlerdenim. Ömer (r.a.), cevab veriniz dedi. Fakat ashab susmuştu. Bunun üzerine İbn-i Abbas'a sen cevab ver dedi.
İbn-i Abbas şöyle cevab verdi :
“Allah (c.c.) bu ayet-i kerimeyi içki haram kılınmadan önce onu içenlere mazeret olarak indirmiştir.”
Daha sonra Ömer (r.a.), Kudame'nin haddedilip edilmiyeceğini sorması üzerine Ali (r.a.) şu cevabı verdi:
“İçki içen sarhoş olur, sarhoş olan, saçmalar, saçmalayınca da iftira eder. Şu halde ona seksen deynek vur.”
Ömer (r.a.) de Kudâme'yi seksen deynekle cezalandırmıştır.
Şâyân-i dikkat olan şu ki, sarhoşun seksen deynekle cezalandırılması için bu fikri Ömer'e (r.a.) veren Ali (r.a.) olmasına rağmen, Buhâri ve Müslim'de sahih olarak bilindiğine göre Ali (r.a.), Osman'ın yanında Velîd b. Ukbe'yi kırk deynekle cezalandırmıştır. Seksen deynek meselesini de Ömer'e (r.a.) mal etmiştir.
Yine Buhari'de sabit olduğuna göre İbn-i Avf da seksen deynek ile cezalandırılması için Ömer'e (r.a.) tenbih etmiştir. Dolayısıyla seksen deynek meselesinde Ömer (r.a.) yalnız Ali'den (r.a.) istifade etmiş değildir. Daha önce de Ali'nin (r.a.):
İçkiden dolayı kırbaçlanıp ölen kimsenin diyetini vermeyi arzuluyorum. Fakat Rasulullah bunu (diyet verme işini) bize sünnet kılmamıştır. Biz, bunu içtihadımızla yapardık dediğini nakletmiştik.
İlgili Linkler: linklerdeki ve buradaki konuları ve yazıları okumadan yapılan cahilane yorumlar ve konular silinecektir
https://www.islam-tr.org/tevhid/13233-sia-rafizi-itikadinden-ornekler.html
https://www.islam-tr.org/tevhid/17091-sirk-bidat-ve-hurafeler-vcd.html
https://www.islam-tr.org/tevhid/11550-cevsen-sia-bid-at-idir-uyduruldugu-kat-idir.html
https://www.islam-tr.org/tevhid/12288-islama-gore-hicri-yilbasi-muharrem-ve-asura.html
https://www.islam-tr.org/dogru-bild...muslumanlarin-katline-dair-verdigi-fetva.html
Râfizî şöyle diyor:
“Fatıma, Fedek (arazisi) ile ilgili olarak Ebubekir'e hitabta bulununca, Ebubekir de bir yazı ile cevabını verdi Fatıma yanından ayrılıp dışarıya çıkınca Ömer'le karşılaştı. Ömer, Fatıma'nın elindeki yazıyı alıp yakması üzerine, Fatma Ona beddua etti ve Ebu Lu'lue'nin belâsına duçar oldu.”
Ey Râfizî!
Vallahi bu iddian râfizîlerin uydurdukları hayasızca yalanlardandır.
Fatıma'nın (r.a.) vefatından onüç sene sonra, kâfir Ebu Lu'lue'nin eliyle şehid edilerek Allah (c.c.)'ın lutfuna nail olan Ömer (r.a.) bu şehadetinden dolayı ayıplanabilir mi?
Ömer (r.a.) gibi Ali (r.a.) de şehid edilerek Allah (c.c.)'ın keremine nail olmuştur.
Râfizî diyor, ki:
“Ömer Allah (c.c.)'ın hududunu (kanunlarını) ihmal etmiştir. Muğire b. Şubeyi cezaya çarptırmamıştır.”
Ey Râfizî!
Cumhuru ulema, Ömer'in (r.a.) Muğire b. Şu'be kıssasında takib ettiği yolun doğruluğunda ittifak etmişlerdir. Çünkü Muğire'ye yapılan zina iftirasında şahidlerin sayısı dörde tamamlanmamıştı. Kaldı ki Ömer'in (r.a.), Muğire kıssasındaki uygulamayı, aralarında Ali'nin (r.a.) de bulunduğu ashab-ı Kiramdan müteşekkil bir cemaat huzurunda yapmıştır. Ashab da Ömer'in (r.a.) yaptığını uygun görmüşlerdir. Delilimiz de şudur:
Ömer (r.a.), Muğire'nin zina ettiğini iddia eden üç kişiyi kırbaçlayınca, Ebubekir'e (r.a.). Muğire'rin zina ettiğini bir daha tekrarladı. Bunun üzerine Ömer (r.a.) Onu bir daha kırbaçlamak isteyince Ali (r.a.):
“Ey Ömer onu kırbaçlayacaksan Muğireyi de recmetmen gerekecektir,” dedi. Yani Ebubekir (r.a.)'in ikinci şehadeti bir şahit mesabesinde kabul edilerek, böylece şahidler dörde tamamlanmış olacak ve Muğire de recmedilecekti. İşte bu hadise mezkûr üç kişiyi kırbaçlamasından dolayı Ali'nin (r.a.), Ömer'e (r.a.) muvafakat ettiğini açıkça göstermektedir.
Ömer (r.a.), kendi oğlunu da Mısır'da içtiği içkiden dolayı had cezasına çarptırmıştır. Şöyle ki:
Mısır valisi Amr b. As cezayı evinde ve gizli olarak tatbik ettiği için Ömer (r.a.) buna rıza göstermemiştir. Çünkü diğer suçlulara cezalar açıkça tatbik ediliyordu. Bunun üzerine Ömer (r.a.), Amr b. As'a mektup göndererek oğlunu koruduğu için tehdit etmiş ve oğlunun kendisine gönderilmesini emretmiştir. Oğlu geldikten sonra onu ikinci defa ve alenen cezalandırmıştır.
Ömer (r.a.) öyle bir zat idi ki, Allah için başkasının kınamasından çekinmiyordu. Onun adaleti mutevatir olup ancak rafizi olanlar adaletini inkâr edebilir. Aynı şekilde Osman'ın (r.a.) katillerine cezayı tatbik etmediği için Ali (r.a.) de kınanamaz. Çünkü müctehid idi.
Râfizî şöyle diyor:
“Ömer, Beytülmâlden Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) zevcelerine gerektiğinden fazla mal veriyordu. Ayşe ve Hafsa'ya da her sene onbin ödüyordu.”
Ey Râfizî!
Ömer'in (r.a.) ödemedeki prensibi tercih esasına dayanıyordu. Hâşim oğullarına diğerlerine nazaran daha fazla maaş vermesi gibi. Önce onlara vermeye başlar ve bu malı ilk hak eden sizsiniz derdi. Ayrıca, kişinin maddi ihtiyaçlarına bakılarak ödeme yapılır, sözlerini de eklerdi. Hatta oğlu Abdullah'a Usame b. Zeyd'e verdiğinden daha az verirdi. Vallahi Ömer (r.a.), bazılarını sevdiği, için onlara fazla ödemede bulunurdu gibi sözlerle itham edilemez.
Râfizî:
“Ömer sürgün edilenler hakkındaki Allah (c.c.)'ın hükmünü değiştirmiştir” diyor.
Ey Râfizî!
İçki içenleri sürgün etmek İmamın (Devlet reisi) yetkisinde ve içtihadına mebnî bir şeydir. Bir kısım ashab içki içenlere kırk, bir kısmı da seksen sopa vurmuşlardır.
Ali (r.a.) de “Her iki; durum sünnettir” buyurmuştur.
Âlimler de kırk sopadan fazla had'detmek vaciptir, demişlerdir. Ebu Hanife, Malik ve Ahmed'den nakledilen bir rivayetle hüküm böyledir.
İmam-ı Şafiî “Fazlalık ta'zir olup, imam dilerse uygular.” demiştir.
Ömer (r.a.) de içki içenleri sürgün ederdi. Hatta dört defa içki içenlerin Rasulullah tarafından öldürülmeleri için emir verildiği sahihtir. Ancak neshinde ihtilaf vardır. Ali (r.a.) de, kırk sopadan fazla ceza tatbik eder ve şöyle derdi:
“Kendilerine had tatbik edildiğinden ölenler için üzülmezdim. Ancak içki içenlere üzülür ve onlara diyetlerini vermek isterdim. Çünkü bu işi içtihadımıza binaen yapardık.”
İmam-ı Şafiî, Ali'nin (r.a.) bu sözünü delil getirerek, kırktan fazlasının ta'zîr olduğunu ve içtihada binaen yapıldığını, söylemiştir.
Râfizî şöyle diyor:
“Ömer hükümlerin, mânâlarını anlamıyordu. Hatta hâmile bir kadının recmedilmesi için emir vermiş, Ali onu bu hareketinden alıkoymuştur.”
Ey Râfizî!
Gerçekten böyle bir hadise vukubulmuşsa, muhtemelen Ömer (r.a.) kadının hâmile olduğunu bilmemiştir. Çünkü esas olan hâmile olmamaktır. Veyahutta Ömer (r.a.) bu hükmü hatırlamamış bilahare Ali (r.a.) O'na bu hükmü hatırlatmıştır.
Kaldı ki, Ali'ye (r.a.) deSünnetle ilgili bir çok hususlar kapalı kalmıştır. Bilindiği gibi ictihadına binaen sıffînde, Cemel vakasında doksanbin kişi öldürülmüştür. Elbette bu daha büyük bir şeydir.
Râfizi şöyle diyor:
“Ömer, deli bir kadının recmedilmesi için emretmiş, Ali, ayılıncaya kadar delinin hüküm dışında olduğunu kendisine hatırlatmıştır. Bunun üzerine Ömer emrini durdurmuş ve “Ali olmasaydı Ömer helak olurdu.” demiştir.
Ey Râfizî!
Bu fazlalık da bilinmemektedir. (Yani; Ali olmasaydı Ömer helak olurdu sözü).
Böyle bir şey vuku bulmuştur. Fakat Ömer (r.a.) kadının durumunu bilmediği için bunda hiçbir beis yoktur. Yok bilmiş de unutmuş veya içtihadına mebnî olarak bunu yapmışsa başka müctehidlerde de bunun misali vardır. Ömer (r.a.) masum da değildir.
Râfizî şöyle diyor:
“Ömer bir hutbesinde: “Kim kadınlara verdiği mehirde aşırı giderse onu beytülmala katarım,” demesi üzerine kadınlardan biri:
“Allah (c.c.)'ın kitabında:
“Eğer bir zevceyi bırakıp da yerine başka bir zevce almak isterseniz, evvelkine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, o verdiğinizden bir şey almayınız.” (Nisa: 4/20) ayet-i kerimesi ile bize verdiğini nasıl bizden alabilirsiniz?” diye karşı gelmiştir. Bunun üzerine Ömer:
“Herkes Ömer'den âlimdir,” demiştir.
Ey Râfizî!
Bu hadise Ömer'in (r.a.) kemal ve faziletine delalet eder. Durum meydana çıkınca Allah (c.c.)'ın kitabına müracaat etmiştir. Kadından da gelse hakkı kabul edip, tevazu ile onu itiraf ettiğini görüyoruz. Üstün olana, ondan aşağı olanların kendisini ikaz etmemeleri üstünlük şartlarından değildir.
- İbibik kuşu Süleyman'a (a.s.): “Ben senin bilmediğin bir şeyi bildim” demiştir.
- Kendisinden aşağı olmasına rağmen ondan bazı şeyleri öğrenmesi için Hz. Musa (a.s.), Hızır ile yolculuk etmiştir.
- Ömer'i (r.a.) mehir ile ilgili görüşü faziletli bir müctehidden sadır olabilen bir görüştür. Çünkü mehirde Allah (c.c.)'ın hakkı vardır. Mehir mücerred bir ücret değildir.
Râfizî şöyle diyor:
“Kudame b. Maz'un içki içmiş ve haddedilmesi gerekirken Ömer'e:
“İman edip salih ameller işleyenler üzerine, bundan böyle sakındıkları ve güzel işlere devam ettikleri, sonra takva ile imanlarında kökleştikleri, daha sonra bu takva ile beraber güzel işlerle meşgul oldukları takdirde, önceden (haram kılınmazdan evvel) taktıkları şeylerde, üzerlerine bir günah yoktur. Allah, iyilik yapanları sever!” (Maide: 5/93) ayetini okumuş, Ömer de onu haddetmemiştir.
Bunun üzerine Ali, Kudamenin bu ayetin ehlinden olmadığını hatırlatmıştır. Yine de Ömer, Kudâme'nin ne kadar haddedileceğini bilemediği için Ali, Ona seksen değnek vur, demiştir.”
Ey Râfizî!
Ömer'in (r.a.) bu konudaki bilgisinin mevcudiyeti çok açıktır. Çünkü içki içenleri defalarca kırbaçlamıştır. Bu hadisenin doğrusu şöyledir:
Ebu İshak el-Cevzcânî, İbn-i Abbas'tan rivayet ettiğine göre Kudâme b. Maz'ûn içki içince Ömer (r.a.) Kudâme'ye:
Seni bu duruma sevkeden nedir? diye sorması üzerine Kudâme Allah (c.c.):
“İman edip salih ameller işleyenler üzerine, bundan böyle sakındıkları ve güzel işlere devam ettikleri, sonra takva ve imanlarında kökleştikleri, daha sonra bu takva ile beraber güzel işlerle meşgul oldukları takdirde, önceden (haram kılınmazdan evvel) tattıkları şeylerde, üzerlerine bir günah yoktur. Allah iyilik yapanları sever” (Maide: 5/93) buyuruyor.
Ben de ilkMuhacirlerdenim. Ömer (r.a.), cevab veriniz dedi. Fakat ashab susmuştu. Bunun üzerine İbn-i Abbas'a sen cevab ver dedi.
İbn-i Abbas şöyle cevab verdi :
“Allah (c.c.) bu ayet-i kerimeyi içki haram kılınmadan önce onu içenlere mazeret olarak indirmiştir.”
Daha sonra Ömer (r.a.), Kudame'nin haddedilip edilmiyeceğini sorması üzerine Ali (r.a.) şu cevabı verdi:
“İçki içen sarhoş olur, sarhoş olan, saçmalar, saçmalayınca da iftira eder. Şu halde ona seksen deynek vur.”
Ömer (r.a.) de Kudâme'yi seksen deynekle cezalandırmıştır.
Şâyân-i dikkat olan şu ki, sarhoşun seksen deynekle cezalandırılması için bu fikri Ömer'e (r.a.) veren Ali (r.a.) olmasına rağmen, Buhâri ve Müslim'de sahih olarak bilindiğine göre Ali (r.a.), Osman'ın yanında Velîd b. Ukbe'yi kırk deynekle cezalandırmıştır. Seksen deynek meselesini de Ömer'e (r.a.) mal etmiştir.
Yine Buhari'de sabit olduğuna göre İbn-i Avf da seksen deynek ile cezalandırılması için Ömer'e (r.a.) tenbih etmiştir. Dolayısıyla seksen deynek meselesinde Ömer (r.a.) yalnız Ali'den (r.a.) istifade etmiş değildir. Daha önce de Ali'nin (r.a.):
İçkiden dolayı kırbaçlanıp ölen kimsenin diyetini vermeyi arzuluyorum. Fakat Rasulullah bunu (diyet verme işini) bize sünnet kılmamıştır. Biz, bunu içtihadımızla yapardık dediğini nakletmiştik.