Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Söz Amel Ilişkisi

Muddessir Çevrimdışı

Muddessir

الحمد الله
Moderatör
'Asra (zamana) andolsun ki, insan hüsrandadır. Ancak inanıp iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler başka (Yani ziyandan kurtulacak olanlar sadece onlardır).' (Asr/1-3)

Surede dört önemli madde vardır: İnanmak, iyi(salih) amel yapmak, hakkı tavsiye etmek ve sabrı tavsiye etmek...

Bu dört maddenin birbirinden ayrılmaları, ayrı düşünülmeleri mümkün değildir. Bu maddelerden herhangi birisi, bir insanda yoksa, o insanda bir eksiklik var demektir ve o insan henüz kendisini kurtarabilmiş değildir. İmam Şafi 'rahimehullah' şöyle der:

'İman; Söz, amel ve niyettir. Bunlardan biri eksik oldu mu diğeri tek başına yeterli gelmez.' (El-Umm)

Söylenenleri amele dökmek imanın şartlarındandır. Kuran'dan anladığımız kadarıyla amelsiz(eylemsiz, pratiksiz) bir iman yetersizdir. İman olgusu sadece vicdanlarda kalmamalıdır. İnsanın yalnızca 'inandım' demesi kendisini kurtarmaz. Kendisini kurtarabilmesi için inandım demesinin yanında daha bir çok şartları yerine getirmesi, bir çok pratikler sergilemesi gerekir. İman, hem vicdanlarda yer etmeli, hem de dışa yansımalıdır. Vicdanlarımızda yer eden iman duygusu dışa yansıyor yani pratikleşebiliyorsa, ancak o zaman gerçek imandan söz edebiliriz. İnsan iman ettikten sonra boşuna yaratılmadığının ve bir takım sorumluluklar yüklendiğinin bilincine varması lazımdır. İman teoride(sözde) kalıyor, pratikleşmiyorsa(hayata geçirilmiyorsa), kendi kendimizi kandırıyor ve oyalıyoruz demektir. Allah'u Teala şöyle buyurur:

أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ

'İnsanlar yalnızca 'iman ettik (inandık)' demeleriyle hiç denenmeden bırakılacaklarını mı sandılar?' (Ankebut/2)

يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لاَ يَنفَعُ نَفْساً إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْراً

'...Rabbinin bazı mucizeleri geldiği gün, daha önceden iman etmemiş ya da imanıyla bir iyilik kazanmamış kimseye imanı fayda sağlamayacaktır...' (Enam/158)

Ve Allah'u Teala 'Gerçek Mümin'i' şöyle anlatmaktadır:

وَمَنْ أَرَادَ الآخِرَةَ وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ كَانَ سَعْيُهُم مَّشْكُوراً

'Kim de ahireti isterse ve tüm çabasıyla onun için çalışırsa, o mümindir ve böyle yapanların çalışması övülmeye değerdir.' (İsra/19)

Allah'u Teala Kuran'ın birçok yerinde kendine teslim olmuş (Müslüman) kullarını 'Onlar iman eder ve salih amel işler' kalıbıyla anlatmış ve onlara Cenneti vaad etmiştir.

İnsan imanın gereği olarak ne kadar çok pratikler sergileyebiliyorsa, imanı o kadar çok sağlam, pratiklerde ne kadar zayıfsa imanı o kadar zayıftır. Çünkü iman artar ve eksilir. Alimlerin çoğu bu görüştedir. Allah'u Teala imanın artması ile ilgili şöyle buyurur:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَاناً

'Müminler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğu zaman bu, onların imanlarını artırır.' (Enfal/2)

İmam Buhari'de imanın artması ve eksilmesi yönünde şöyle der: 'Ben binden fazla imamdan ders aldım, hepsi de; 'İman, söz ve ameldir. Artar ve eksilir demişlerdir.'

Asr suresindeki dört maddeye birden sahip olmak, imanı zayıf insanların işi değildir. Zayıf karakterli, ezilen, mücadeleden kaçan, zulme rıza gösteren, dinlerini rahat yaşayabileceği müsait ortamlar oluşturamayan, kendi gündemlerini kendileri belirleyemeyen, aktif ve etken olamayan, pasif insanlar hüsrana uğramaktan kurtulamazlar.

إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ

'Allah, müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır...' (Tevbe/111)

Cennete girmek o kadar kolay değildir. Cennet, Hıristiyan papazların, Yahudi hahamların, bazı hocaların veya grupların kendilerine veya üyelerine parselledikleri bir arsa değildir. Cennet, Allah'ın dininin yücelmesi için, iman etmek, amel etmek, tebliğ etmek can ve malla cihad (mücadele) etmekle kazanılır. İnsanların çoğu Cenneti maalesef bit pazarında aramaktadırlar.

Başarıya ulaşmanın yolu, başarıya ulaşmış insanları taklit etmekten geçer... Hiç şüphesiz biz Müslümanlar için başarıya ulaşmış insanlar, Sahabelerdir. Onlar; Allah'ın dinini yeryüzünde hakim kılmış ve bunu yaşamlarıyla, hayatlarıyla, amelleriyle ve sözleriyle ispatlamışlardır. Biz Müslümanlarda Allah'ın dinini yeryüzünde hakim kılmak istiyorsak onlar gibi yaşamalıyız. Yani, İslam'ın emirleri sadece sözde değil, özde olması, yani pratik hayata yansıması lazımdır. Sahabeler yerlerinde oturup sadece söz söyleyerek İslam dinini yeryüzünde hakim kılmadılar. Onlar söylenen sözün büyük sorumluluklar gerektirdiğini çok iyi kavramışlardı. Hatta onlar aksine az söz söyler çok amel işlerlerdi. Allah'ın bizden razı olması, onların yaşam tarzları gibi bir yaşam sürmeye bağlıdır. Allah'u Teala şöyle buyurur:

وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً

'(İslam dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlarda Allah'tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır...' (Tevbe/100)

Abdullah b. Mes'ud 'radiyallahu anh' şöyle der:

'Bir yol takip etmek isteyen; bu yolu, ölmüş olanların yolundan seçsin. Zira hayatta olanların fitnesinden emin olunamaz. Ölmüş olanlar ise Resulullah 'sallallahu aleyhi ve sellem'in' ashabıdır. Onlar bu ümmetin en faziletlileri, en temiz kalplileri ve en derin ilme sahip olanlarıdır. Allah'u Teala, Resulullah 'sallallahu aleyhi ve sellem'in' dostları olarak ve dinin ikamesi için onları seçmiştir. Öyleyse sizler onların üstünlüğünü anlayın, onların yolundan gidin, elinizden geldikçe onların ahlakını ve yaşayış tarzlarını kendinize örnek edinin. Zira onlar en doğru yolda idiler.' (Tefsiru'l-Bağavi, 2/453)

Allah 'azze ve celle' dinin ikamesi için onları seçmiştir. Biz Müslümanlarda yeryüzünde Allah'ın dininin ikame edilmesini istiyoruz. Eğer bu sözlerimizde doğru isek, onların yaşayış tarzlarını ve ahlaklarını kendimize örnek edinmemiz lazımdır. Onların yaşayış tarzları; Bir şeye inandıkları zaman bunu kalpleriyle tasdik eder, sözleriyle tebliğ eder ve amelleriyle bu fikirlerinin gerçekleşmesi için çalışırlardı. Onlar söylenen sözün büyük sorumluluklar gerektirdiğini çok iyi biliyorlardı;

'Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.' (Saf/2-3)

Cennetin yolu; Sağlam bir imanın kalbe yerleşmesinden sonra amellerden geçer. 'Ben amel işlemeden (bir eza çekmeden) Cennete gideceğim' diyen bir kimsenin durumu, bir şehre gitmek isteyen, yerinde oturup sadece diliyle 'Ben falanca şehre gideceğim' deyip de gidemeyen kimsenin durumu gibidir. Yapmayacağımız şeyleri söylememiz Allah katında büyük bir nefretle karşılanıyorken, Allah'ın Cennetine nasıl varis olacağız? Ya inandığımız gibi yaşar, yada yaşadığımız gibi inanırız...
 
Üst Ana Sayfa Alt