Katâde bin Nûman -radıyallâhu anh-’ın naklettiği bir rivâyete göre Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm- şöyle demiştir:
“–Yâ Rabbi! Ben levhalarda insanlar arasından çıkarılmış, iyiliği emredip kötülükleri yasaklayan hayırlı bir ümmetten bahsedildiğini görüyorum. Allâh’ım, onları benim ümmetim kıl!”
Allah Teâlâ:
“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.
Mûsâ -aleyhisselâm-:
“–Rabbim! Levhalarda Dünya’ya gelişte son, Cennet’e girişte ilk olan bir ümmetten bahsedildiğini görüyorum. Onları benim ümmetim kıl!” dedi.
Allah Teâlâ:
“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.
Mûsâ -aleyhisselâm-:
“–Yâ Rabbi! Yine levhalarda bir ümmetten bahsediliyor ki, onların kitapları sadırlarındadır, oradan ezbere okurlar. Hâlbuki onlardan önceki ümmetler kitaplarını bakarak yüzünden okurlar, kitapları kaybolunca da ondan hiçbir şey hatırlamazlardı. Şüphesiz Sen bu ümmete, daha önce hiçbir ümmete vermediğin bir ezberleme ve muhâfaza etme kuvveti vermişsindir. Allâh’ım! Onları benim ümmetim kıl!” dedi.
Allah Teâlâ:
“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.
Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-:
“–Rabbim! Orada hem önceki kitaplara hem de son kitaba îmân eden, her türlü sapıklıkla savaşan bir ümmet zikrediliyor. Onu benim ümmetim kıl!” dedi.
Allah Teâlâ:
“–O, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.
Mûsâ -aleyhisselâm-:
“–Rabbim! Orada öyle bir ümmet zikredilmektedir ki, onlardan biri bir iyilik yapmaya niyet etse de onu yapamazsa, buna karşılık 10’dan 700 katına kadar sevap verilmektedir. Onları benim ümmetim kıl!” dedi.
Allah Teâlâ:
“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.
Bunun üzerine Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-, elindeki levhaları bir kenara bırakıp;
“–Allâh’ım! Beni de ümmet-i Muhammed’den eyle!” diye yalvardı. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, II, 259)
“–Yâ Rabbi! Ben levhalarda insanlar arasından çıkarılmış, iyiliği emredip kötülükleri yasaklayan hayırlı bir ümmetten bahsedildiğini görüyorum. Allâh’ım, onları benim ümmetim kıl!”
Allah Teâlâ:
“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.
Mûsâ -aleyhisselâm-:
“–Rabbim! Levhalarda Dünya’ya gelişte son, Cennet’e girişte ilk olan bir ümmetten bahsedildiğini görüyorum. Onları benim ümmetim kıl!” dedi.
Allah Teâlâ:
“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.
Mûsâ -aleyhisselâm-:
“–Yâ Rabbi! Yine levhalarda bir ümmetten bahsediliyor ki, onların kitapları sadırlarındadır, oradan ezbere okurlar. Hâlbuki onlardan önceki ümmetler kitaplarını bakarak yüzünden okurlar, kitapları kaybolunca da ondan hiçbir şey hatırlamazlardı. Şüphesiz Sen bu ümmete, daha önce hiçbir ümmete vermediğin bir ezberleme ve muhâfaza etme kuvveti vermişsindir. Allâh’ım! Onları benim ümmetim kıl!” dedi.
Allah Teâlâ:
“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.
Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-:
“–Rabbim! Orada hem önceki kitaplara hem de son kitaba îmân eden, her türlü sapıklıkla savaşan bir ümmet zikrediliyor. Onu benim ümmetim kıl!” dedi.
Allah Teâlâ:
“–O, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.
Mûsâ -aleyhisselâm-:
“–Rabbim! Orada öyle bir ümmet zikredilmektedir ki, onlardan biri bir iyilik yapmaya niyet etse de onu yapamazsa, buna karşılık 10’dan 700 katına kadar sevap verilmektedir. Onları benim ümmetim kıl!” dedi.
Allah Teâlâ:
“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.
Bunun üzerine Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-, elindeki levhaları bir kenara bırakıp;
“–Allâh’ım! Beni de ümmet-i Muhammed’den eyle!” diye yalvardı. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, II, 259)