Sultan Alp Arslan ve Rafiziler :
Bir gün Şehid Sultan Alpaslan'a Erdem'in Hurdabe'yi kendine debir olarak atadığı bildirildi. Hurdabe'nin Batınî olduğu söylendiğinde de ondan tiksindi. Zamanı gelince Erdem'e, "Sen benim ve ülkemin düşmanısın." dedi. Erdem bunu duyunca huzurunda yere kapanarak, "Efendim, bu nasıl sözdür? Ben sizin en âciz kulunuzum, köpeklerinize karşı ne kusur işlediğimi bilmiyorum? Bendenizin, efendimize kullukta ve Sultan'ımın hayrını istemekte hiç ihmalim olmamıştır" dedi. Alpaslan "Hurdabe denilen o adam müsveddesi Batınî değil mi?" deyince Erdem "Efendimiz, onun her tarafı zehir olsa sarayınız köpeklerine ne zarar verebilir?" dedi. Sultan, "Gidip o adamı getirin" dedi. Adamı getirdikleri zaman, Sultan, "Ey adam, sen Bâtınîsin ve Bağdat halifesinin halifeliğini kabul etmiyorsun" dedi. Hurdabe, "Efendimiz, ben Batınî değil, Şiîyim" dedi. Sultan, "Ey orospu karı, sanki Rafızî mezhebi çok iyi de onu Bâtınî mezhebinin siperi yapıyorsun, her iki güruha da lanet olsun" dedi. Emri üzerine onu tahkir ile huzurdan çıkardılar. Sonra yüzünü devlet ileri gelenlerine dönerek şunları söyledi: "Kabahat bu adam müsveddesinde değil, bir inançsız kişiyi hizmetine alan Erdem'dedir. Ben sizlere defalarca dedim ki: Sizler buraların yabancısı Horasanlı ve Maveraü'n-nehrli Türklersiniz, bu vilâyeti ben kılıcımla ve zorla aldım. Irak halkının ekseriyetinin itikadı bozuk ve Deylem taraftarıdırlar. Türkler ile Deylem arasındaki düşmanlık ve anlaşmazlık yeni değildir. Allah Taalâ Türkleri, Deylemlilere musallat oldukları için aziz kılmıştır. Allah'ın yardımıyla Türkler müslüman ve Ehl-i sünnettirler. Onlar ise dünyayı seven, bid'atlar çıkaran inançsızlardır. Türklere karşı âciz oldukları müddetçe, büyüklük göstererek, itaatli olurlar. Eğer Türklerin zayıf düştüklerini görerek, kendileri kuvvetlenseler, Türkleri kökten yok ederler." Sonra 20 at kılını bir araya getirtti; içlerinden bir tanesini çıkarmalarını emrederek, Erdem'e, "Bunu kopar" dedi. Erdem aldı ve kopardı. Beş kıl daha verdi. Erdem bu beşi de kopardı. On tane verdi, onları da kopardı. Sonra ferraşa, "Bu kıllardan bir urgan doku" dedi. Üç metre kadar dokuyup, getirdi. Sultan bunu Erdem'e verdi. Erdem çok çalışıp, bütün gücünü harcadığı halde koparamayınca, Sultan, "Düşman da böyledir, birer, ikişer, beşer olunca haklarından gelmek kolaydır. fakat çoğalıp sırt sırta verince onları yerinden sökemezsiniz" dedi. Bu, Erdem'in "Onun her tarafı zehir olsa bu devlete ne yapabilir?" sözüne cevap idi. Şöyle ki: "Çünkü bunlar teker teker aralarına girip işleri ele alarak, Türklerin durumlarını anlayınca, çok kısa zamanda İrak'tan çıkıp, Deylemlilerle açıkça birleşerek, ülkeyi elde etmeye ve Türkleri ortadan kaldırmaya çalışırlar. Sen Horasan ordusundan bir Türksün. Kâhyan ve hizmetkârların tamamen Horasanlı olursa işlerinde hiç aksaklık olmaz. Padişahın düşmanlarını yardımcı alırsan, bu hem kendine, hem de padişaha hainliktir. Kendin hakkında ne istersen yapabilirsin, fakat padişahına kötülük etmemelisin. Allah Taâlâ beni size kumandan yaptığı için, ben sizlerin zarar görmenize üzülürüm. Siz benim zararımı düşünmezsiniz. Padişahın düşmanları ile dostluk kuran kimsenin, padişahın düşmanı olduğunu bilmelisiniz. Zira hırsızlar ve anarşistlerin arkadaşları, şüphesiz onların sanatlarını icra eder." Sultan bu sözleri söylediği zaman Hoca imam Müşatlab ve Kadı Ebu Bekr orada idiler. Yüzünü onlara çevirerek, "Sözlerim hakkında ne düşünüyorsunuz?" dedi? "Sen Allah ve Resulünün söylediklerini tekrar ettin" dediler. Hadis: İlaveten Müşallab şöyle dedi: "Abdullah b. Abbas Peygamber (a.s)'in şöyle buyurduğunu söyler: "Bir toplumun lakabının Rafızî olduğunu duyarsan, bil ki onlar müslümanlıktan el çekmişlerdir. Onları gördükçe öldürmelisin".
Hadis: Kadı Ebu Bekr de şöyle dedi: "Peygamber (a.s.)'in şöyle söylediğini Ebu İmame'den rivayet ederler: "Âhir zamanda Rafızî denilen bir topluluk ortaya çıkacak, onları gördüğünüz yerde öldürünüz." Sonra Müşattab, "Süfyan b. Aysebe Rafızîlere kâfir diyerek "(Ashab hakkındaki bu teşbih) onlarla kâfirleri öfkelendirmek için(dir)..." (Fetih 48/29) âyetini delil gösterdi" dedi; "Resûlüllah'ın dostlarında kim ayıp ararsa, onlara küfreder veya onları kıracak söz söylerse ifade ettiğimiz âyete göre kâfir olur". Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Allah Taalâ bana vezirlerden, akrabalarımdan ve damatlarımdan dostlar vermiştir. Onlar hakkında kötü söz söyleyip, küfreden kimselere, Allah Taalâ ile melekler lanet ederler. Bu günah için ne kadar sadaka verilirse verilsin, kurtulamadıkları gibi, tövbe etseler de kabul edilmez."
Hak Taalâ Hz. Ebu Bekir (TA.) hakkında "...Resûlüllah (ancak) ikinin ikincisinden ibaretti (Hak'tan başka mededkârı yoktu.) O zaman onlar (Sevr dağının tepesindeki) mağaradaydılar. Peygamber arkadaşına (Ebu Bekr Sıddîk'a) "Tasalanma. Allah hiç şüphe yok bizimle beraberdir..." diyordu" (Tevbe 9/41) buyurur. Bunun tefsiri: İslâm dininde bana kimse yardım etmese de ey Ebâ Bekir üzülme, Allah (c.c.) bizimledir ve bizi korur. Hadis: Kadı Ebu Bekr şöyle dedi: Ukbe b. Âmir (r.a.) Peygamberimizin (s.a.) şöyle dediğini rivayet eder: "Bizden sonra peygamber gelmesi mümkün olsaydı, Ömer b. Hattab olurdu."
Hadis: Müşattab şöyle dedi: "Cabir b. Abdullah Nebi (s.a.)'den şöyle rivayet eder: "Resûlüllah'ın (s.a.) huzuruna bir cenaze getirdiler, onun namazını kılmadı. Dostları, "Bu cenaze haricinde sizin cenaze namazını terkettiğinizi görmedik" dediler. "Bu Osman'a (r.a.) düşman olduğu için Allah (c.c.) da ona düşmandı, namazını onun için kılmadım" buyurdu.
Hadis: Kadı Ebu Bekr, İsmail b. Said'in Peygamberimizden şöyle rivayet ettiğini söyledi: "Kaderîler ümmetimin Mecusîleridirler, hastalandıkları zaman sormayınız, öldükleri zaman cenazelerine gitmeyiniz, bütün Kaderîler Rafızî mezhebindendirler." Hadis: Müşattab, Ümmü Seleme'nin Resûlüllah (s.a.)'dan şöyle rivayet ettiğini söyledi: "Bir gün Resûlüllah (s.a) benim yanımda idi. Fatıma ile Ali bir şey sormak için yanına geldiler. Resûlüllah (s.a.) başını kaldırıp, "Ya Ali, sana müjdeler olsun, sen ve ehlin Cennette olacaksınız. Fakat senden sonra Rafızî denilen bir cemaat çıkacak. Eğer onlara yetişirsen kâfir oldukları için onları öldür" buyurdu. Ali, "Ya Resûlallah, onların alâmeti ne olacak?" dedi. "Cuma namazına gelmezler, cemaatle namaz kılmazlar, selefe buğz ederler" buyurdular".
Bu hususta hadis-i şerifler ve Kur'an âyeti delildir. Hepsini yazacak olsak bir kitap olur. Fakat Rafızînin durumu böyledir. Bâtınîler ise onlardan beterdir. Bu iki toplumun kimlerden olduğuna bak. Onlar ortaya çıktığı zaman, vaktin padişahının üzerine ilk farz, onları yeryüzünden kaldırarak, memleketini onlardan temizlemektir. Böylece devleti huzura kavuşup, Yahudi, Hıristiyan ve ateşperesti müslümanları idare edecek işlere tayin etmek de aynı şeydir. Hikâye: Emiru'l-müminin Ömer (r.a.) bir gün Medine'de mescidde oturuyordu. Ebu Musa Eş'arî de yanında idi. Isfahan hesaplarını arzediyordu. Hesaplarını da,yazısını da herkes beğendi. Ebu Musa Eş'arî'den "Bu yazı kimin?" diye sordular. "Debirimindir" deyince de "Gönder, gelsin de görelim" dediler. Ebû Musa Eş'arî "Mescide gelemez" deyince, Emiru'l-müminin Ömer b. Hattab "Yoksa cünüp mü?" dedi. "Hayır, fakat Hıristiyandır" deyince, Ömer ensesine şiddetli bir tokat vurdu. Ebû Musa Eş'arî "Bel kemiğim kırıldı sandım" dedi. Ömer, "Yüce Rabbin kelâm ve fermanını okumadın mı: "Ey iman edenler, Yahudileri de, Nasranîleri de kendinize yâr (üstünüze hâkim) tutmayın. Onlar (ancak) birbirinin yaranıdır, içinizden kim onları dost (ve hâkim) edinirse o da onlardandır..." (Maide 5/51). Ebu Musa, "Onu şu anda azlettim" dedi ve yerini boşaltması için gerekli emri verdi. Bu konuda bir hakim şu misâli vermiştir: Dost görünen düşmanlardan sakınman gereklidir. Senin için dostun dostları ile arkadaşlık daha doğrudur. Adamlarından iki güruhdan emin olma: Düşmanının dostlarından ve dost görünen düşmanlarından. Cihan Sultanı Alpaslan, Erdem'in yüzüne bir yıl bakmayıp onunla hiç konuşmadı. Büyükler bir gün sultanın neşeli bir ânında şefaat dileyerek, onun gönlünü aldılar. O olaydan dolayı Erdem'i affedince, ayaklarına kapanarak affa mazhar olduğundan dolayı çok sevindi.
Nizam ül Mülk - Siyasetname
Bir gün Şehid Sultan Alpaslan'a Erdem'in Hurdabe'yi kendine debir olarak atadığı bildirildi. Hurdabe'nin Batınî olduğu söylendiğinde de ondan tiksindi. Zamanı gelince Erdem'e, "Sen benim ve ülkemin düşmanısın." dedi. Erdem bunu duyunca huzurunda yere kapanarak, "Efendim, bu nasıl sözdür? Ben sizin en âciz kulunuzum, köpeklerinize karşı ne kusur işlediğimi bilmiyorum? Bendenizin, efendimize kullukta ve Sultan'ımın hayrını istemekte hiç ihmalim olmamıştır" dedi. Alpaslan "Hurdabe denilen o adam müsveddesi Batınî değil mi?" deyince Erdem "Efendimiz, onun her tarafı zehir olsa sarayınız köpeklerine ne zarar verebilir?" dedi. Sultan, "Gidip o adamı getirin" dedi. Adamı getirdikleri zaman, Sultan, "Ey adam, sen Bâtınîsin ve Bağdat halifesinin halifeliğini kabul etmiyorsun" dedi. Hurdabe, "Efendimiz, ben Batınî değil, Şiîyim" dedi. Sultan, "Ey orospu karı, sanki Rafızî mezhebi çok iyi de onu Bâtınî mezhebinin siperi yapıyorsun, her iki güruha da lanet olsun" dedi. Emri üzerine onu tahkir ile huzurdan çıkardılar. Sonra yüzünü devlet ileri gelenlerine dönerek şunları söyledi: "Kabahat bu adam müsveddesinde değil, bir inançsız kişiyi hizmetine alan Erdem'dedir. Ben sizlere defalarca dedim ki: Sizler buraların yabancısı Horasanlı ve Maveraü'n-nehrli Türklersiniz, bu vilâyeti ben kılıcımla ve zorla aldım. Irak halkının ekseriyetinin itikadı bozuk ve Deylem taraftarıdırlar. Türkler ile Deylem arasındaki düşmanlık ve anlaşmazlık yeni değildir. Allah Taalâ Türkleri, Deylemlilere musallat oldukları için aziz kılmıştır. Allah'ın yardımıyla Türkler müslüman ve Ehl-i sünnettirler. Onlar ise dünyayı seven, bid'atlar çıkaran inançsızlardır. Türklere karşı âciz oldukları müddetçe, büyüklük göstererek, itaatli olurlar. Eğer Türklerin zayıf düştüklerini görerek, kendileri kuvvetlenseler, Türkleri kökten yok ederler." Sonra 20 at kılını bir araya getirtti; içlerinden bir tanesini çıkarmalarını emrederek, Erdem'e, "Bunu kopar" dedi. Erdem aldı ve kopardı. Beş kıl daha verdi. Erdem bu beşi de kopardı. On tane verdi, onları da kopardı. Sonra ferraşa, "Bu kıllardan bir urgan doku" dedi. Üç metre kadar dokuyup, getirdi. Sultan bunu Erdem'e verdi. Erdem çok çalışıp, bütün gücünü harcadığı halde koparamayınca, Sultan, "Düşman da böyledir, birer, ikişer, beşer olunca haklarından gelmek kolaydır. fakat çoğalıp sırt sırta verince onları yerinden sökemezsiniz" dedi. Bu, Erdem'in "Onun her tarafı zehir olsa bu devlete ne yapabilir?" sözüne cevap idi. Şöyle ki: "Çünkü bunlar teker teker aralarına girip işleri ele alarak, Türklerin durumlarını anlayınca, çok kısa zamanda İrak'tan çıkıp, Deylemlilerle açıkça birleşerek, ülkeyi elde etmeye ve Türkleri ortadan kaldırmaya çalışırlar. Sen Horasan ordusundan bir Türksün. Kâhyan ve hizmetkârların tamamen Horasanlı olursa işlerinde hiç aksaklık olmaz. Padişahın düşmanlarını yardımcı alırsan, bu hem kendine, hem de padişaha hainliktir. Kendin hakkında ne istersen yapabilirsin, fakat padişahına kötülük etmemelisin. Allah Taâlâ beni size kumandan yaptığı için, ben sizlerin zarar görmenize üzülürüm. Siz benim zararımı düşünmezsiniz. Padişahın düşmanları ile dostluk kuran kimsenin, padişahın düşmanı olduğunu bilmelisiniz. Zira hırsızlar ve anarşistlerin arkadaşları, şüphesiz onların sanatlarını icra eder." Sultan bu sözleri söylediği zaman Hoca imam Müşatlab ve Kadı Ebu Bekr orada idiler. Yüzünü onlara çevirerek, "Sözlerim hakkında ne düşünüyorsunuz?" dedi? "Sen Allah ve Resulünün söylediklerini tekrar ettin" dediler. Hadis: İlaveten Müşallab şöyle dedi: "Abdullah b. Abbas Peygamber (a.s)'in şöyle buyurduğunu söyler: "Bir toplumun lakabının Rafızî olduğunu duyarsan, bil ki onlar müslümanlıktan el çekmişlerdir. Onları gördükçe öldürmelisin".
Hadis: Kadı Ebu Bekr de şöyle dedi: "Peygamber (a.s.)'in şöyle söylediğini Ebu İmame'den rivayet ederler: "Âhir zamanda Rafızî denilen bir topluluk ortaya çıkacak, onları gördüğünüz yerde öldürünüz." Sonra Müşattab, "Süfyan b. Aysebe Rafızîlere kâfir diyerek "(Ashab hakkındaki bu teşbih) onlarla kâfirleri öfkelendirmek için(dir)..." (Fetih 48/29) âyetini delil gösterdi" dedi; "Resûlüllah'ın dostlarında kim ayıp ararsa, onlara küfreder veya onları kıracak söz söylerse ifade ettiğimiz âyete göre kâfir olur". Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Allah Taalâ bana vezirlerden, akrabalarımdan ve damatlarımdan dostlar vermiştir. Onlar hakkında kötü söz söyleyip, küfreden kimselere, Allah Taalâ ile melekler lanet ederler. Bu günah için ne kadar sadaka verilirse verilsin, kurtulamadıkları gibi, tövbe etseler de kabul edilmez."
Hak Taalâ Hz. Ebu Bekir (TA.) hakkında "...Resûlüllah (ancak) ikinin ikincisinden ibaretti (Hak'tan başka mededkârı yoktu.) O zaman onlar (Sevr dağının tepesindeki) mağaradaydılar. Peygamber arkadaşına (Ebu Bekr Sıddîk'a) "Tasalanma. Allah hiç şüphe yok bizimle beraberdir..." diyordu" (Tevbe 9/41) buyurur. Bunun tefsiri: İslâm dininde bana kimse yardım etmese de ey Ebâ Bekir üzülme, Allah (c.c.) bizimledir ve bizi korur. Hadis: Kadı Ebu Bekr şöyle dedi: Ukbe b. Âmir (r.a.) Peygamberimizin (s.a.) şöyle dediğini rivayet eder: "Bizden sonra peygamber gelmesi mümkün olsaydı, Ömer b. Hattab olurdu."
Hadis: Müşattab şöyle dedi: "Cabir b. Abdullah Nebi (s.a.)'den şöyle rivayet eder: "Resûlüllah'ın (s.a.) huzuruna bir cenaze getirdiler, onun namazını kılmadı. Dostları, "Bu cenaze haricinde sizin cenaze namazını terkettiğinizi görmedik" dediler. "Bu Osman'a (r.a.) düşman olduğu için Allah (c.c.) da ona düşmandı, namazını onun için kılmadım" buyurdu.
Hadis: Kadı Ebu Bekr, İsmail b. Said'in Peygamberimizden şöyle rivayet ettiğini söyledi: "Kaderîler ümmetimin Mecusîleridirler, hastalandıkları zaman sormayınız, öldükleri zaman cenazelerine gitmeyiniz, bütün Kaderîler Rafızî mezhebindendirler." Hadis: Müşattab, Ümmü Seleme'nin Resûlüllah (s.a.)'dan şöyle rivayet ettiğini söyledi: "Bir gün Resûlüllah (s.a) benim yanımda idi. Fatıma ile Ali bir şey sormak için yanına geldiler. Resûlüllah (s.a.) başını kaldırıp, "Ya Ali, sana müjdeler olsun, sen ve ehlin Cennette olacaksınız. Fakat senden sonra Rafızî denilen bir cemaat çıkacak. Eğer onlara yetişirsen kâfir oldukları için onları öldür" buyurdu. Ali, "Ya Resûlallah, onların alâmeti ne olacak?" dedi. "Cuma namazına gelmezler, cemaatle namaz kılmazlar, selefe buğz ederler" buyurdular".
Bu hususta hadis-i şerifler ve Kur'an âyeti delildir. Hepsini yazacak olsak bir kitap olur. Fakat Rafızînin durumu böyledir. Bâtınîler ise onlardan beterdir. Bu iki toplumun kimlerden olduğuna bak. Onlar ortaya çıktığı zaman, vaktin padişahının üzerine ilk farz, onları yeryüzünden kaldırarak, memleketini onlardan temizlemektir. Böylece devleti huzura kavuşup, Yahudi, Hıristiyan ve ateşperesti müslümanları idare edecek işlere tayin etmek de aynı şeydir. Hikâye: Emiru'l-müminin Ömer (r.a.) bir gün Medine'de mescidde oturuyordu. Ebu Musa Eş'arî de yanında idi. Isfahan hesaplarını arzediyordu. Hesaplarını da,yazısını da herkes beğendi. Ebu Musa Eş'arî'den "Bu yazı kimin?" diye sordular. "Debirimindir" deyince de "Gönder, gelsin de görelim" dediler. Ebû Musa Eş'arî "Mescide gelemez" deyince, Emiru'l-müminin Ömer b. Hattab "Yoksa cünüp mü?" dedi. "Hayır, fakat Hıristiyandır" deyince, Ömer ensesine şiddetli bir tokat vurdu. Ebû Musa Eş'arî "Bel kemiğim kırıldı sandım" dedi. Ömer, "Yüce Rabbin kelâm ve fermanını okumadın mı: "Ey iman edenler, Yahudileri de, Nasranîleri de kendinize yâr (üstünüze hâkim) tutmayın. Onlar (ancak) birbirinin yaranıdır, içinizden kim onları dost (ve hâkim) edinirse o da onlardandır..." (Maide 5/51). Ebu Musa, "Onu şu anda azlettim" dedi ve yerini boşaltması için gerekli emri verdi. Bu konuda bir hakim şu misâli vermiştir: Dost görünen düşmanlardan sakınman gereklidir. Senin için dostun dostları ile arkadaşlık daha doğrudur. Adamlarından iki güruhdan emin olma: Düşmanının dostlarından ve dost görünen düşmanlarından. Cihan Sultanı Alpaslan, Erdem'in yüzüne bir yıl bakmayıp onunla hiç konuşmadı. Büyükler bir gün sultanın neşeli bir ânında şefaat dileyerek, onun gönlünü aldılar. O olaydan dolayı Erdem'i affedince, ayaklarına kapanarak affa mazhar olduğundan dolayı çok sevindi.
Nizam ül Mülk - Siyasetname