aleykum selam
(Ey Muhammed!) De ki: "Allah'a ve rasul (Muhammed)e itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse (bilsinler ki) Allah(şüphesiz) kafirleri sevmez.
Âli İmran: 32
Allah (c.c) bu ayette kendisine ve rasulüne itaat edilmesini emretmekte ve her ne sebeple olursa olsun itaatten yüz çevirenlerin kafir olduklarını bildirmektedir.
Allah'a İtaat Etmek: Allah'ın indirdiği Kur'an'ın hükümlerine göre hayatı düzenlemek demektir.
Rasule İtaat İse: Kur'an'ın hükümlerini Rasulullah (s.a.s)'in açıkladığı şekilde anlamak ve uygulamak demektir. İşte gerçek İslam da budur.
Allah (c.c) Rasulüne iki tür vahiy göndermiştir;
1 - Vahyi Metluv: Kur'an'ı Kerim'in kendisidir.
2 - Vahyi Gayri Metluv: Rasulullah (s.as)'in Kur'an'ı Kerimi açıklayan sünnetidir.
Bu iki vahyi kabul etmeyenler ayetin hükmüne göre apaçık kafirdirler ve tevbe etmedikçe Allah (c.c) onları asla sevmeyecektir.
Rasule itaat; Allah'tan olduğunu haber verdiği, yaptığı ve kabul (takrir) ettiği şeyleri hiçbir şüpheye kapılmadan kabul edip hayata tatbik etmekle gerçekleşir. Fakat Rasulullah (s.a.s)'in fıtratı gereği kendisine has olan oturma, kalkma, yemek yeme, bazı yemekleri sevmeme veya dörtten fazla kadınla evlenme vb. gibi bazı konularda ona tabi olmama bu ayetin hükmüne girmez. Böyle konularda bildirilen emir ve nehiyler hariç, Rasulullah (s.a.s)'e uymamak küfür değildir.
Sünneti İnkar Eden Kafirler:
Rasulullah (s.a.s)'in sünnetini gözardı ederek, Allah (c.c)'nun indirdiği Kur'an'ı Kerimi Allah'ın istediği şekilde anlamak ve uygulamak mümkün değildir. İslam düşmanı kafirler bu gerçeği çok iyi bilmekte ve cahil halkları kandırmak için şöyle söylemektedirler:
"Uyulması gereken tek kaynak Kur'an'dır. Çünkü yalnız Kur'an Allah'ın kelamıdır ve yalnız Kur'an Allah tarafından korunmuştur. Rasulullah (s.a.s) ise sadece Kur' an'ı konuşmuş, Kur'anda geçen hükümlere uymuş ve uymayı emretmiştir."
İmam Şafii (r.a) gibi büyük alimler kendi zamanlarında işte bu gibi zihniyete sahip kimselerin bu batıl iddialarının yanlışlığını ispat etmek için çalışmış ve toplumlarını böyle sapıkların tehlikesinden ve fitnesinden korumuş, onların planlarını boşa çıkarmışlardır.
Fakat daha sonraki dönemlerde İslam alimlerinin azalması sonucu cehalet yaygınlaşınca İslam düşmanları tekrar harekete geçtiler ve İslamı yoketmek için değişik hilelere yöneldiler. İşte bunlardan birisi de; "sadece Kur'an'a tabi olup sünneti inkar etme" fikrini yaymaktı. Bu hile; kafirlerin, İslam'a beşeri fikirler katarak sinsice tahrif edip hükmünü geçersiz kılmak için ötedenberi kullandıkları ve günümüzde de halen yaymaya çalıştıkları eski bir metoddur.
Hakkı anlatan İslam alimlerinin azaldığı, cehaletin ve cahillerin çoğalıp yaygınlaştığı şu asrımızda da bu sapık fikirlerin ardına düşenler artmaya başladı. Bu tür iddia ve fikirler zamanımızda devlet olarak ilk defa kafirlerin güdümüyle Libya'da Kaddafi tarafından ortaya atıldı ve oradan dünyaya yayılmaya başladı. Özellikle de İslam dili olan arapçayı bilmediklerinden dolayı İslam'ı bilmeyenler daha çok olduğu için arap olmayan ülkelerde taraftar buldu.
Kafirlerin Sünneti İnkar Ettirmedeki Çıkarları:
Rasulullah (s.a.s)'in sünneti olmaksızın Kur'an'a tabi olmanın İslam'ı yıkmadaki etkisi nedir? İslam düşmanı kafirler bu fikrin yayılması için neden bu kadar çok çaba sarfediyorlar? Bu sorulara cevap bulabilmek için önce şu temel kaideleri göz önünde bulundurmak gerekir:
1 - Kur'an ayetlerinin çoğu mücmeldir. Pratik hayata aktarabilmek için mutlaka açıklanmaları gerekir. Örneğin; Allah (c.c) Kur'an'da namaz, oruç, hac, zekat gibi amelleri farz kılmış fakat bu amellerin nasıl yapılacağını bildirmemiştir. İşte Kur'an'da emredilen fakat nasıl yapılacağı açıklanmayan böyle amelleri Rasulullah (s.a.s) açıklamıştır. Şayet Rasulullah (s.a.s)'in sünnetine itibar edilmezse Allah (c.c)'ın mücmel olarak bildirdiği emir ve yasaklarıyla ilgili ameller, sevdiği ve razı olduğu ibadetler hayat pratiğine aktarılmayacak ya da herkesin kendi heva ve hevesine göre yorumlamasına bırakılacaktır. Böyle olunca da ortaya değişik namaz, zekat, hac, oruç şekilleri çıkacaktır.
Kur'an'ın hükümlerini açıklayan sünnet bir kenara bırakılıp yalnız Kur'an'a göre hüküm verildiğinde değişik uygulamaların meydana gelmesi kaçınılmazdır.
Şu hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, Allah'ı sevmek kesinlikle Rasulullah'a tabi olmayı gerektirmektedir. Allah (c.c)'nun sevdiği ve razı olduğu ameller de ancak Rasulullah (s.a.s)'in açıklama ve uygulamalarıyla öğrenilebilir.
2 - Rasulullah (s.a.s)'in sünnetini bir kenara bırakıp yalnız Kur'an'a yönelmek Kur'an ayetlerini inkar etmek demektir. Çünkü Kur'an'da Rasulullah (s.a.s)'in sünnetine tabi olunması gerektiğini bildiren ve emreden, ona muhalefet etmeyi yasaklayan bir çok ayet vardır.
Sünneti İnkar Edenlerin Tasnifi:
1 - "Rasulullah (s.a.s) yalnız Kur'an'ı konuşmuştur. Sünnet diye birşey yoktur. Dolayısıyla yalnız Kur'an'a uymak gerekir" diyenler.
Bunlar sünneti toptan reddetmektedirler. Böyle kimseler Ali İmran: 32 ve benzeri ayetlerin hükmüne göre müslüman değil, kafirdirler.
2 - "Kur'an'ı ve sünneti delil olarak kabul eden fakat Kur'an'a uyan sünneti alıp, uymayanları reddedenler.
Kur'ana uygun olan ve olmayan sünneti anlayacak ve (hadislerin zayıfını sahihinden, sahihini zayıfından) ayırt edebilecek bir ilme sahib olanların bu yola başvurarak Kur'an'a uymayan sünneti terk etmeleri küfür değildir.
Fakat Rasulullah (s.a.s)'in hadisleri incelenirken sadece metinlerine değil senedlerine de itibar etmek gerekir. Eğer sened sağlam, metin zahiren Kur'an'a zıt ise ya metni Kur'an'a göre te'vil etmek ya da hadisin mensuh olduğuna dair hüküm vermek gerekir. Hadisin yalnız metnine bakıp senedini gözardı etmek hatadır.
3 - Kur'an'a uygun olup olmadığını anlayabilecek bir ilme sahip olmaksızın hadislerin sadece metinlerine bakarak "bu hadis Kur'an'a uygundur, alınır, ittiba edilebilir" veya "şu hadis Kur'an'a uygun değildir, alınmaz ve bu hadisle amel edilmez" diye hüküm verenler.
Böyle kimseler Rasulullah (s.a.s)'in hadislerini hiçbir ilmi delile dayanmaksızın kafalarına, heva ve heveslerine göre reddettikleri için kafirdirler.
Yalnız Kur'an'ı Kabul Edip Sünneti Tamamen İnkar Edenler:
Rasulullah (s.a.s)'in sünnetini tamamen inkar edenlerin şöyle bir şüphesi vardır:
"Kur'an'ı Kerim'in Allah (c.c) tarafından korunacağı bildirilmiştir. Fakat Rasulullah (s.a.s)'in sözlerinin korunacağına dair herhangi bir garanti yoktur. Bu sebeple Rasulullah (s.a.s)'in sözü diye nakledilen hadisleri gerçekten Rasulullah mı söyledi yoksa başkası mı uydurdu bunu tespit etmek mümkün değildir. Çünkü bu hadisler Kur'an'ın korunduğu gibi korunmamışlardır. Ayrıca Allah (c.c)'nun bizden istediği sadece Kur'anı Kerim'e bağlanmamızdır. Bu yüzden sadece Kur'anı Kerim korunmuş, hadisler ise korunmamıştır."
Bunlara şöyle cevab verilir:
Allah'ın Kur'an'ı koruması; Kur'an'ı vahiy esnasında indiği şekliyle bizlere ulaştıran fertleri bulundurmasıyla, yani mütevatir olarak bizlere ulaştırmasıyla olmuştur. İşte bu şekilde Kur'an'ı Kerim mütevatir bir yolla günümüze ulaştığı için ona korunmuş hükmü verilir. Yoksa Allah (c.c):
"Muhakkakki zikri (Kur'an'ı) biz indirdik ve onu biz koruyacağız" (Hicr: 9)
ayetini Kur'anda zikrettiği için değil... Bu ayet Kur'an'ın korunacağını haber vermekte, fakat onun nasıl korunacağını bildirmemektedir.
Kur'an hakkında; "Rasulullah'a indiği şekliyle hiçbir değişikliğe uğramaksızın günümüze ulaşmıştır" hükmünün verilmesi, bize ulaşma yolunun şüphe götürmeyen sağlam ve doğru bir yol olmasındandır. Eğer Kur'an bize mütevatir yolla ulaşmamış olsaydı o zaman Kur'an'ın sıhhatinden (doğruluğundan) emin olunamazdı. Çünkü bu durumda Kur'an tahrif edilmiş ve hatta böyle bir ayet sonradan da ilave edilmiş olabilirdi.
Fakat Kur'anı Kerim yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluk tarafından günümüze ulaştırıldığı için böyle bir tahrifatın olmadığından kesin olarak eminiz. İşte bu yüzden Kur'an hakkında "kesin doğrudur" hükmünü vermekteyiz.
"Kur'an'da "Hicr: 9" ayeti olduğu için Kur'an korunmuştur, hadisler hakkında böyle bir ayet olmadığı için hadisler korunmamıştır" diyerek hadisleri tamamen inkar etmek de işte bu sebepten dolayı doğru değildir. Çünkü hadislerden de bize kadar tevatüren ulaşanlar vardır. Bu hadisler ya Kur'an'ın dışında, yada Kur'an'ın ayetlerini açıklayan hükümler bildirmektedir. Bu da Kur'an'ın dışında uyulması gereken başka hükümlerin olduğunu göstermektedir. Tevatür yolu kesin güvenilir bir yol olduğu için bu mütevatir hadislere de kesin doğru hükmünün verilmesi ve onların bildirdiği hükümlere uyulması gerekir.
Kur'an'ın geldiği yolla herhangi bir söz geldiğinde bu söz, ister Rasulullah (s.as)'in sözü olsun isterse bir başkasının sözü olsun, bu sözün onu söyleyen kimseye ait olduğunun kabul edilmesi gerekir. Eğer böyle yapılmazsa yani, tevatürün kesin güvenilir bir yol olduğu kabul edildiği halde, bu yolla ulaşan iki sözden birisi kabul edilip diğeri kabul edilmezse (yani Kur'an kabul edilip, mütevatir hadisler kabul edilmezse) bu, kişinin kendi kendisiyle tezata düşmesi demektir. Bu da, o şahsın heva ve hevesine göre hareket ettiğini gösterir.