Suudlar Kâbe’yi de Yıkabilir!
Yazar D. Mehmet Doğan, Harem’i Şerif’teki “yenileme” çalışmalarını değerlendirirken, Suudların bir gün Kâbe’yi de “yıkabileceklerini” söyledi.
12 Şubat 2013 Salı 00:01
D. Mehmet Doğan, sessiz ama derinden çalışmalar yürüten gerçek bir aydın. Bugünkü AÜ İletişim Fakültesi’nin ilk(1972) mezunlarından.. O zamanki adı Basın Yayın Yüksekokulu olan İLEF’i birincilikle bitiren Doğan, Türk Tarih Kurumu, TRT, Kültür Bakanlığı ve RTÜK gibi kurumlarda önemli görevlerde bulundu.
Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı ve Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nın kurucularından olan Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük’ü hazırlayan; Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi ile Türk Aile Ansiklopedisi’nin yayınını yöneten isim.
Bazı üniversitelerde yazarlık dersleri verdi.. Hareket, Türk Edebiyatı, Mavera, İslâm, İlim ve Sanat, İzlenim ve Nehir dergilerinde yazılar kaleme aldı. Halen Akit’te yazıyor, Türkiye Yazarlar Birliği’nin Şeref Başkanlığı görevini yürütüyor.
Suudilerin modernize politikalarından Harem’i Şerif’in şuan ki haline, yeni kitaplarından TYB’nin çalışmalarına, Türk insanının neden okumadığından Türkiye’nin aydın sorununa, sol ve muhafazakar camiaların içinde bulundukları durumlardan medyanın genel tavrına kadar pek çok konuda sorular yönelttiğimiz D. Mehmet Doğan, çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Doğan, ayrıca 28 Şubat sürecinin RTÜK’üyle ilgili son derece çarpıcı bilgiler verdi.
Umre’den yeni gelmişti, izlenimlerini Habervaktim’le paylaşan Doğan, Harem’i Şerif’teki “yenileme” çalışmalarını değerlendirirken, Suudların bir gün Kâbe’yi de “yıkabileceklerini” söyledi.
Fatih Akkaya / Habervaktim.com
Mehmet Doğan’la söyleşimizin birinci bölümü şöyle:
HAREM-İ ŞERİF’TE DURUM İÇLER ACISI
-Umredeydiniz, nasıl geçti? İzlenimleriniz nelerdir?
D. M. Doğan- Kısacık bir umre, sadece10 gün. Mekke, Kâbe, Medine, Kubbe-i Hadra… Zaman, kısıtlı. İbadet, muhasebe ve murakabe ile geçen günler. Bu arada Yeni Akit’e günlük yazmaya devam ettim.
-Suudiler Harem-i Şerif’te bir takım yenileme çalışmaları yapıyor. Bu konuda İslâm dünyasının görüşlerine başvurulmaması sizce ne anlama geliyor?
D. M. Doğan- Suudilerin İslâm dünyasının görüşlerine başvurmak, onlardan yararlanmak, ortak İslâm aklını ortaya çıkarmak, Müslümanları ikna etmek-razı etmek gibi bir tutumları yok. Kendi görüşlerini, yaklaşımlarını en doğru olarak görüyorlar. İslâm dünyası kendi görüşlerine uyum sağlarsa ancak felaha erer diye düşünüyorlar. Onlar Mekke ve Medine’nin hâkimleri, sahipleri, onlar ne derse o olur!
-Çalışmalar kapsamında “Harem’deki Osmanlı izlerinin bir bir silinmesi” konusundaki düşünceleriniz nelerdir?
D. M. Doğan- Mesele “Osmanlı izleri” meselesi değil. Dört yüz yıldan fazla zamandır Kâbe’yi çevreleyen, Harem-i Şerif’in tanzimi hususunda basit ama hâlâ geçerli düşünce temeline dayanan bir çözüm sözkonusu. Osmanlının veya başkasının olması o kadar önemli değil.
Tabiî şunu da gözden kaçırmayalım: Osmanlı büyük bir mimarî gelenek devraldı ve bunu çok geliştirdi. Yaptıklarını bu çerçevede yaptı. Osmanlının maddî izlerinin silinmesinden çok bu büyük mimarî geleneğin anlaşılması, bugüne uyarlanması esas olmalı.
VAHABİLİK MODERNİZME TESLİM OLDU
-Modernize edelim derken, Harem ruhundan; çevresi Hz Peygamber’in hatıralarından adım adım uzaklaşıyor mu sizce de?
D. M. Doğan- Suudların benimsediği “vahabilik” modernizme, her türlü yeniliğe kökten karşı bir akım idi. Osmanlıyla zıtlığının temelinde de bu vardı. Selefiliği son noktaya kadar götürmüş bir zihin, bugün geldi modernizme külliyen teslim oldu. Çünkü kendi çözümleri yoktu, sıfır noktasındaydılar.
Bunu da daha yeni Mekke’yi, Medine’yi görmüş olarak söylüyoruz. Bu karşıtlığın nasıl bir aynılığa dönüştüğünü anlamak da mümkün.
Siz reddediyorsanız, bu reddin gereği olarak yıkıyor ve yok ediyorsunuz. Suudlar 19. Yüzyılın başında Mekke ve Medine’yi ele geçirdiler. Bid’at olduğu için bütün türbelerin kubbelerini yıktılar, kabir ziyaretini, bu arada Hz. Muhammed’in kabrini ziyaret etmeyi de yasakladılar. Bir şey daha yaptılar: "Hücre-i Saadet” denilen Peygamberimizin kabrini yağmalamadılar! Kubbe-i Hadra’yı, yani Peygamber kabrinin üstündeki kubbeyi, yıkamadılar. Osmanlı merkezinin talimatıyla Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa ve oğulları Suudları mukaddes topraklardan çıkardı.
İkinci dalga yüz yıl sonra geldi…Birinci hamlede yapılamayanları sindire sindire yapmak için neredeyse yüz yıllık bir süre…Şimdilik sadece Kâbe kalacak…
KABE'DEN EN SON KARELER İÇİN TIKLAYIN...
DİNDEN ÇOK KAPİTALİZMİN DEĞERLERİNİN ORTAKLIĞI SÖZKONUSU
-Bu hususta Türkiye’nin yapabileceği bir şeyler olamaz mı?
D. M. Doğan- Türkiye bugüne kadar bir şeyler yapmış olmalı. Cumhurbaşkanı, Başbakan. Onlar da “ne olacak Türkler atalarının mirasını korumak istiyor” demişlerdir. Dünya hiç yok ortada. Afganistan’da budist mabedlerinin tahribi için ayaklanan dünya sanat, kültür, tarihi eser camiası, ortalıklarda görünmüyor. İslâmî devre ait eserler, Osmanlı yapıları korunmayı gerektiren, dünya mirasında yeri olmayan eserler olmalı!
Ya Türkiye’nin dinî kanaat önderleri, tarikat, cemaat temsilcileri? İçeride herkes birbirini çok basit konularda eleştirirken, Suudlara yönelik dedikodudan başka bir şey görülmüyor. Hatta işin ticaretini yapan bazıları Suudların tam bir tekebbür örneği olan, Londra’da Westminister Katedrali’nin kulesinin benzerini, Zemzem Tover denilen kule ve binayı yeni tanıtma broşürlerine iftiharla yerleştirmişler. Altı yüz katlı devasa bina ve onun önünde nokta gibi Kâbe... Bunlar neyi öne çıkardıklarını, alkışladıkların bilmiyorlar!
“Bilmiyorlar” diyoruz ama, kapitalizmin müşterekleri Suud’da olduğu gibi, bunlarda da aynı. Dinden çok, kapitalizmin değerlerinin ortaklığı sözkonusu.
“KÂBE KÜÇÜK KALIYOR, YÜKSELTELİM” DİYEBİLİRLER
-Şimdilik “Kâbe” dediniz. Yani bir gün Kâbe’yi de yıkabilirler mi?
D. M. Doğan-Bu tahakkümcü, tagallüpcü anlayış Kâbe’nin etrafını bu kadar değiştirdikten sonra, Kâbe’yi neden değiştirmesin? Kâbe çok katlı binaların kuşatması altında, adeta kuyuda gibi. Ta yanına varmadan göremiyorsunuz. Eskiden Mekke’ye gelen en önce Kâbe’yi görürdü, Kâbe’de Mekke’yi. Şimdi ne Mekke Kâbe’yi görebilir, ne de Kâbe Mekke’yi! Bu durumda pekâlâ “Kâbe görünmüyor, küçük kalıyor, bunu büyütelim, yükseltelim!” diyebilirler!
YARIN: MUHAFAZAKAR CAMİA ŞU SIRALAR KAPİTALİNİ MUHAFAZA EDİYOR
Yazar D. Mehmet Doğan, Harem’i Şerif’teki “yenileme” çalışmalarını değerlendirirken, Suudların bir gün Kâbe’yi de “yıkabileceklerini” söyledi.
12 Şubat 2013 Salı 00:01
D. Mehmet Doğan, sessiz ama derinden çalışmalar yürüten gerçek bir aydın. Bugünkü AÜ İletişim Fakültesi’nin ilk(1972) mezunlarından.. O zamanki adı Basın Yayın Yüksekokulu olan İLEF’i birincilikle bitiren Doğan, Türk Tarih Kurumu, TRT, Kültür Bakanlığı ve RTÜK gibi kurumlarda önemli görevlerde bulundu.
Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı ve Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nın kurucularından olan Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük’ü hazırlayan; Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi ile Türk Aile Ansiklopedisi’nin yayınını yöneten isim.
Bazı üniversitelerde yazarlık dersleri verdi.. Hareket, Türk Edebiyatı, Mavera, İslâm, İlim ve Sanat, İzlenim ve Nehir dergilerinde yazılar kaleme aldı. Halen Akit’te yazıyor, Türkiye Yazarlar Birliği’nin Şeref Başkanlığı görevini yürütüyor.
Suudilerin modernize politikalarından Harem’i Şerif’in şuan ki haline, yeni kitaplarından TYB’nin çalışmalarına, Türk insanının neden okumadığından Türkiye’nin aydın sorununa, sol ve muhafazakar camiaların içinde bulundukları durumlardan medyanın genel tavrına kadar pek çok konuda sorular yönelttiğimiz D. Mehmet Doğan, çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Doğan, ayrıca 28 Şubat sürecinin RTÜK’üyle ilgili son derece çarpıcı bilgiler verdi.
Umre’den yeni gelmişti, izlenimlerini Habervaktim’le paylaşan Doğan, Harem’i Şerif’teki “yenileme” çalışmalarını değerlendirirken, Suudların bir gün Kâbe’yi de “yıkabileceklerini” söyledi.
Fatih Akkaya / Habervaktim.com
Mehmet Doğan’la söyleşimizin birinci bölümü şöyle:
HAREM-İ ŞERİF’TE DURUM İÇLER ACISI
-Umredeydiniz, nasıl geçti? İzlenimleriniz nelerdir?
D. M. Doğan- Kısacık bir umre, sadece10 gün. Mekke, Kâbe, Medine, Kubbe-i Hadra… Zaman, kısıtlı. İbadet, muhasebe ve murakabe ile geçen günler. Bu arada Yeni Akit’e günlük yazmaya devam ettim.
-Suudiler Harem-i Şerif’te bir takım yenileme çalışmaları yapıyor. Bu konuda İslâm dünyasının görüşlerine başvurulmaması sizce ne anlama geliyor?
D. M. Doğan- Suudilerin İslâm dünyasının görüşlerine başvurmak, onlardan yararlanmak, ortak İslâm aklını ortaya çıkarmak, Müslümanları ikna etmek-razı etmek gibi bir tutumları yok. Kendi görüşlerini, yaklaşımlarını en doğru olarak görüyorlar. İslâm dünyası kendi görüşlerine uyum sağlarsa ancak felaha erer diye düşünüyorlar. Onlar Mekke ve Medine’nin hâkimleri, sahipleri, onlar ne derse o olur!
-Çalışmalar kapsamında “Harem’deki Osmanlı izlerinin bir bir silinmesi” konusundaki düşünceleriniz nelerdir?
D. M. Doğan- Mesele “Osmanlı izleri” meselesi değil. Dört yüz yıldan fazla zamandır Kâbe’yi çevreleyen, Harem-i Şerif’in tanzimi hususunda basit ama hâlâ geçerli düşünce temeline dayanan bir çözüm sözkonusu. Osmanlının veya başkasının olması o kadar önemli değil.
Tabiî şunu da gözden kaçırmayalım: Osmanlı büyük bir mimarî gelenek devraldı ve bunu çok geliştirdi. Yaptıklarını bu çerçevede yaptı. Osmanlının maddî izlerinin silinmesinden çok bu büyük mimarî geleneğin anlaşılması, bugüne uyarlanması esas olmalı.
VAHABİLİK MODERNİZME TESLİM OLDU
-Modernize edelim derken, Harem ruhundan; çevresi Hz Peygamber’in hatıralarından adım adım uzaklaşıyor mu sizce de?
D. M. Doğan- Suudların benimsediği “vahabilik” modernizme, her türlü yeniliğe kökten karşı bir akım idi. Osmanlıyla zıtlığının temelinde de bu vardı. Selefiliği son noktaya kadar götürmüş bir zihin, bugün geldi modernizme külliyen teslim oldu. Çünkü kendi çözümleri yoktu, sıfır noktasındaydılar.
Bunu da daha yeni Mekke’yi, Medine’yi görmüş olarak söylüyoruz. Bu karşıtlığın nasıl bir aynılığa dönüştüğünü anlamak da mümkün.
Siz reddediyorsanız, bu reddin gereği olarak yıkıyor ve yok ediyorsunuz. Suudlar 19. Yüzyılın başında Mekke ve Medine’yi ele geçirdiler. Bid’at olduğu için bütün türbelerin kubbelerini yıktılar, kabir ziyaretini, bu arada Hz. Muhammed’in kabrini ziyaret etmeyi de yasakladılar. Bir şey daha yaptılar: "Hücre-i Saadet” denilen Peygamberimizin kabrini yağmalamadılar! Kubbe-i Hadra’yı, yani Peygamber kabrinin üstündeki kubbeyi, yıkamadılar. Osmanlı merkezinin talimatıyla Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa ve oğulları Suudları mukaddes topraklardan çıkardı.
İkinci dalga yüz yıl sonra geldi…Birinci hamlede yapılamayanları sindire sindire yapmak için neredeyse yüz yıllık bir süre…Şimdilik sadece Kâbe kalacak…
KABE'DEN EN SON KARELER İÇİN TIKLAYIN...
DİNDEN ÇOK KAPİTALİZMİN DEĞERLERİNİN ORTAKLIĞI SÖZKONUSU
-Bu hususta Türkiye’nin yapabileceği bir şeyler olamaz mı?
D. M. Doğan- Türkiye bugüne kadar bir şeyler yapmış olmalı. Cumhurbaşkanı, Başbakan. Onlar da “ne olacak Türkler atalarının mirasını korumak istiyor” demişlerdir. Dünya hiç yok ortada. Afganistan’da budist mabedlerinin tahribi için ayaklanan dünya sanat, kültür, tarihi eser camiası, ortalıklarda görünmüyor. İslâmî devre ait eserler, Osmanlı yapıları korunmayı gerektiren, dünya mirasında yeri olmayan eserler olmalı!
Ya Türkiye’nin dinî kanaat önderleri, tarikat, cemaat temsilcileri? İçeride herkes birbirini çok basit konularda eleştirirken, Suudlara yönelik dedikodudan başka bir şey görülmüyor. Hatta işin ticaretini yapan bazıları Suudların tam bir tekebbür örneği olan, Londra’da Westminister Katedrali’nin kulesinin benzerini, Zemzem Tover denilen kule ve binayı yeni tanıtma broşürlerine iftiharla yerleştirmişler. Altı yüz katlı devasa bina ve onun önünde nokta gibi Kâbe... Bunlar neyi öne çıkardıklarını, alkışladıkların bilmiyorlar!
“Bilmiyorlar” diyoruz ama, kapitalizmin müşterekleri Suud’da olduğu gibi, bunlarda da aynı. Dinden çok, kapitalizmin değerlerinin ortaklığı sözkonusu.
“KÂBE KÜÇÜK KALIYOR, YÜKSELTELİM” DİYEBİLİRLER
-Şimdilik “Kâbe” dediniz. Yani bir gün Kâbe’yi de yıkabilirler mi?
D. M. Doğan-Bu tahakkümcü, tagallüpcü anlayış Kâbe’nin etrafını bu kadar değiştirdikten sonra, Kâbe’yi neden değiştirmesin? Kâbe çok katlı binaların kuşatması altında, adeta kuyuda gibi. Ta yanına varmadan göremiyorsunuz. Eskiden Mekke’ye gelen en önce Kâbe’yi görürdü, Kâbe’de Mekke’yi. Şimdi ne Mekke Kâbe’yi görebilir, ne de Kâbe Mekke’yi! Bu durumda pekâlâ “Kâbe görünmüyor, küçük kalıyor, bunu büyütelim, yükseltelim!” diyebilirler!
YARIN: MUHAFAZAKAR CAMİA ŞU SIRALAR KAPİTALİNİ MUHAFAZA EDİYOR