TAGUT VE ONLARIN REDDI
Şüphesiz insanlığın yaradılış gayesi, hiç bir ortak tanımadan Allah'a onun istediği ve resulünün gösterdiği şekilde ibadet etmektir. Yani kulluktur.
Bu kulluğun en güzel şekliyle gerçekleşmesi için, mutlaka Allah'ın indirdiği nizama göre hareket şarttır. Yani, Kitaba ve Sünnet'e göre inanç ve amel zaruridir. Buna da, bilindiği gibi bütün resullerin getirdiği şeriatta "Tevhid" adı verilmiştir. Yani insanlık sadece ve sadece tevhid için, Allah'ı birlemek için yaratılmışlardır.
Şüphesiz, "Her şeyin zıddı ile kaim olduğu" şu alemde, insanlığın yaradılış gayesi olan " Tevhid" de zıddı ile kaimdir. Ve bunun adı da, şirk'tir, küfur'dür. Bunlardan birinin gerçekleşmesini Allah'u Azze ve Celle istiyor ve emrediyor, diğerini ise şeytan alehilla'ne istiyor ve emrediyor.
Tıpkı karanlık ve aydınlık misali, insan hayatına biri dogmadan diğeri ortadan kaybolmaz asla. Nasıl ki, aydınlığın gelmesiyle karanlık ortadan kayboluyorsa, ay 6 nen, Tevhid'in insan hayatına doğmasıyla da şirk ve küfür ortadan kayboluyor. Ve yine aynen, nasıl ki, karanlığın gelmesiyle aydınlık ortadan kayboluyorsa, küfür ve şirk'in de insan hayatında vuku bulmasıyla tevhid ortadan kayboluyordu.
İşte Allah'u Azze ve Celle, insanların kapkaranlık, hatta zifiri karanlık bir hayat içerisinde bulundukları sırada kendilerini o karanlıktan aydınlığa çıkaracak bir elçi ile yine o büyük rahmetini, merhametini ve şevkatini insanlara bir kez daha hatırlatmıştır.
"Allah inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin dostları da tağuttur. O da onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Onlar Ateş halkıdır, orada ebedikalacaklardır" (Bakara 267 ay O
Görüldüğü gibi Allah'u Azze ve Celle bu ayeti kerimesinde kendisinin inananların dostu olduğunu, küfredenlerin dostlarının ise, Tagutlar olduğunu bildirmiştir. Binaenaley küfredenlerin ve şirk koşanların karşısına çıkan tüm davetçiler, onların hakiki bir imana sahip olmaları için ilk önce tağutları reddetmelerini istemişlerdir. Çünkü Allah'a imanın gerçekleşmesi , için, tagutları inkâr şarttır. Kendisinin de bir ayeti celilesinde buyurduğu gibi:
"...Kim tağutu inkâr edip Allah'a iman ederse, muhakkak ki o, kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır..." (Bakara 2S6 ay.)
Bu ayeti kerimede de zikredildiği gibi, Allah'a iman'dan önce mutlaka tağutların reddi ve inkarı gerekmektedir. Çünkü, tağutu tanıyamayan, onu bilmeyen ve onu reddedemeyen herkes küfür ile imanı birlikte yürütme gafletine dalacaktır. Aynı cahiliyye toplumlarında olduğu gibi.
O halde biz, neyi kabul ve neyi reddedeceğimizi şuurlu ve basiretli bir şekilde öğrenmek mecburiyetindeyiz. Öyle ya, madem ki Allah'a iman için tağutları red ve inkâr şarttır, o halde biz tağutun ne olduğunu, tağut denilince ne denilmek istendiğini, ve onun inkâr ve reddi nasıl gerçekleşecektir, onu Öğrenmeye çalışalım.
TAĞUT:
"Tuğyan kelimesinden türemiştir ki Tuğyan; Azmak, taşkınlık etmek manasınadır".
Ragıp El Esfahani: Müfredatında "Ta-ğa" maddesinde "Tuğyan; Allah'u Azze ve Celle'ye isyan etmek manasınadır" diyor.
İmam Muhammed îbn Cerir: "Tağut; Allah'ın indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlıktır. (Cemiu-1 Beyan fi-Tefsirul-Kur'an - Mısır 1334: Cilt 3. say. 13).
İmam Şevkani: " Cîbt; Puttur. Tağut; ise putların eli arasında yalan açıklamalarla insanları saptıran kimse demektir". (Şevkani, Tefsir 1. 1964')
îbn Kesir: " Tagut; Kitap ve Sünnet'ten yüz çevirerek bunların dışındaki batılları kabul eden herkestir" (İbn Kesir 4 C. 1748 Nisa. 60. Tef).
îbn Kayyım El-Cevzi: "Tağut; ibadet, ittiba veya itaat konusunda haddini aşan mahluk demektir.
Her cahiliyye toplumunun bir tağutu vardır. Her toplumun tağutu
Allah ve resulü dışında muhakeme olundukları veya Allah'tan başka tapındıkları, Allah'ın emir ve hükümleri karşısında basiretsizce tabi oldukları veya itaatta bulundukları şeylerdir" (İlyamul Muvakkin l.C. 50.52 say.)
Gerçek kitap ve sünnetin, gerekse ona tabi olan ilim ehlinin tağut hakkındaki sözlerinden özet olarak şöyle anlıyoruz:
TAĞUT: İnsanı Allah'a ibadetten alıkoyan, Allah'a giden yolu kapatan, dini Allah'a has kılmayı, Allah ve Resulüne tabi olmayı önleyendir. Bu, cin ve insanlardan olabileceği gibi, ;. taştan, ağaçtan, maddeden heva ve hevesten de olabilir. Ve yine:
İnsanlar arasındaki hukuki ilişkileri, davranış biçimlerini, ekonomik meseleleri kısaca her türlü beşeri münasebetleri düzenleyen ve müeyyideye bağlayan Kur'an ve Sünnetten kaynaklanmayan ister yabancı olsun, ister yerli olsun her türlü beseri kanun, ilke, değer yargısı ve davranış kalıpları bu kelimenin anlamı içine girer. Bu kanunları koyanlar da bunu bilinçli bir şekilde kabul edip tasdik edenler de ayenen tağutturlar.
Buraya kadar Tağut'un gerek lugavi manasını ve gerekse ıstılahı manasını kavrayabildiysek ki, -inşallah kavramışsızdır- şimdi tağutu reddetme-nin ne şekilde olacağını, insanın onu hayatından nasıl uzaklaştıracağını ve Allah'a imanın nasıl gerçekleştireceğini anlatmaya başlayabiliriz.
Kur'an, Allah'a iman etmeyi emretmiş ardından, O'na iman etmek isteyenlere ilk Önce tağutları reddetmelerini ve hayatlarından onları uzaklaştırmalarını istemiştir.
Onun içindir ki, her gönderilen peygamber kendi zamanında kavmini zamanın tağutlarından haberdar etmiş ve onları reddetmelerini istemiştir.
"Biz her ümmete, yalnız Allah'a ibadet etmeleri ve tağuttan kaçınmaları için bir peygamber gönderdik.." (nahl 36 ay.)
Eğer o tagut bir insan ise, bir fikir ise, veya bir ekol ise bu kavmin anlayabileceği en güzel şekliyle izah olunmuştur. Bu da Allah'u Azze ve Celle'nin insanlara karşı merhametini gösterra ektedir.
Son peygamber Muhammed (sav) ise, kendisinin şahsında bütün insanlığa nazil olan Kur'an-ı kerimde aynen önceki peygamberlerin yaptığı gibi ümmetini adı geçen tağutlardan şiddetle sakındırmıştır,
Tagutların reddedilmesi ve onlardan uzak durulmasını Allah (cc) kitabının sekiz yerinde zikretmiştir. Gönül ister ki Kur'an'da bu sekiz yerde zikrdlunan tağutu her fert okusun, öğrensin ve sonra da başta oğluna, kızına, ailesine ve diğer insanlara anlatarak bu konuda onları uyarsın. Çünkü bu en azından bir müslümaniçin iman borcudur. Tağutu tanımayan ve onu gerektiği gibi bilmeyen herkes, imanla küfrü içice yaşamaya başlayacaktır. Öyle ya, Tagut ile imanın aynı kefeye koyacak, neticede kontak atacak ve böyle karışık bir imzanın sahibi hem imanı hem de tağutu kabul etme yoluna girecektir.
Adem'in oğlu kabil ile başlayan, şeytan, nefis, neva ve arzularla desteklenen Tagut, hayatın içerisindedir. Özellikle İslâmlaşma mı ş hayatla iç içedir. Sinsi ve kaypak sıfatıyla teneffüs edilen hava gibi girmediği yer kalmamıştır.
Kalemin ucuna siner, kapitalistin kasasına oturur, şehvetpereslere zemin hazırlar, hükümde söz sahibi olmak ister, fitne olur, zulüm olur, fışkı fücur olur, sahte rablık taslar, insanları kendisine ibadet ettirir... Sayılmayacak kadar mahareti ve düzenbazlığı olan tagutun üç ayağı vardır. Bu ayaklar tağutu yemler, besler ve dimdik ayakta tutar. Bu üç ayak: İNKAR, İFTİRA ve YALANDIR.
Evet, tağut insanı kandırmak için bu üç sermayesini kullanır. Dikkat edilirse vahiy sistemini reddedenlerin sığındığı şemsiyede de bu üç unsur mevcuttur.
1) İnkar ederler 2) Vahye İftira Atarlar
3) Hakkı Tekzib ederler
O halde, Allah'a iman etmek İsteyen, inkar, iftira ve yalanları hayatını sürdüren tagutu reddetmezse nasıl iman edebilir ki. Elbette ki iman edemeyecektir. Ya iman, ya tagut, ya iman yada küfür. İkisini birden kabul etmek insanı vahy sisteminin dışına atar. İnanan hayatının her sahasından tağutu dışarı atmadığı müddetçe, imanını muhafaza edemez. Çünkü tagut ne derece insan hayatına girmişse, o derece iman oradan uzaklaşmıştır. Allah'u Azze ve Celle ise, imanı tutup tağutu kovalamalarını insanlardan istemektedir. Ve yine, her türlü mücadelenin iman yolunda yapılmasını istemiş, tagutların yolunda -isterse samimiyetle Allah adına yapılsın- yapılan her türlü işlemlerin, amellerin kendi katında bir değeri olmayacağını bildirmiştir.