I
Çevrimdışı
TÂĞUT VE TÂĞUTU DESTEKLEYENİN TANIMI
Şüphesiz ki hamd Allah'a aittir. O'ndan yardım diler ve O'na istiğfar ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allahu Teala kime hidayet ederse onu saptıracak ve kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Allah'tan başka ilah olmadığına, tek olup ortağının bulunmadığına, Muhammed'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem O'nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederim. "Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin." (Ali İmran/102 ) "Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadınlar meydana getiren Rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir." (Nisa/1) "Ey iman edenler! Allah'tan sakının, dürüst söz söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasulü'ne itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab/70-71 ) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: "Ameller ancak niyetlerledir. Herkes niyetinin karşılığını alır. Kim Allah'a ve Rasulü'ne hicret ediyorsa, hicreti onlara olur. Ama kim bir dünyalık elde etmek veya bir kadınla evlenmek için hicret ediyorsa, onun hicreti onadır." (Buhari ve Müslim) Kişi tâğutu inkar etmedikçe imanı sahih olmaz. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: "Kim tâğutu inkar eder ve Allah'a iman ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuş olur." (Bakara/256) Bu âyet-i kerime, nefiy ve isbatı kapsayan "La İlahe İllallah" şehadetini açıklamaktadır. Nefiy; uluhiyyeti, Allahu Teala'dan başka ibadet edilen şeylerin tümünden kaldırmaktır. Kişi bunu; Allah'tan başkasına ibadetin batıllığına inanmakla, bu ibadeti terk etmekle, bundan nefret etmekle, bunu yapanları tekfir etmekle ve onlara düşmanlıkta bulunmakla gerçekleştirir. Tâğutu inkardan amaç da budur. İsbat ise; kulun tüm ibadet türlerini yalnızca Allahu Teala'ya yönelterek, uluhiyyeti sadece O'na has kılmasıdır. Âyette geçen Allah'a imandan amaç budur. İbn-i Kesîr Rahimehullah "Kim tâğutu inkar eder ve Allah'a iman ederse, en sağ lam kulpa tutunmuştur; onun kopması yoktur" âyeti hakkında şöyle der: "Kim Allah'a denk tutulan şeyleri, putları ve şeytanın davet etmiş olduğu Allah'tan başkasına yapılan ibadeti bütünüyle terkederek Allah'ı birler, yalnızca O'na ibadet eder ve O'ndan başka ilah olmadığına şehadet ederse "En sağlam kulpa tutunmuştur" yani işinde sabitleşmiş, en ideal yola ve sıratu'l-mustakîme yönelmiştir." Yine İbn-i Kesir Rahimehullah Allahu Teâlâ'nın, "Sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Onlar tâğ uttan hüküm almak istiyorlar; halbuki onu tanımamakla emrolundular.." (Nisa/60) ayeti hakkında da şöyle der: "Bu ayet-i kerime, Kitap ve Sünnet'ten yüzçeviren, bu ikisi dışında batıl şeylerin hükmünü isteyen herkesi kınamaktadır. Buradaki tâğuttan amaç da budur." (Tefsîru İbn-i Kesîr, 1/519) İbnu'l-Kayyım Rahimehullah şöyle der: "Tâğut, kulun kendisiyle haddi aştığı, ibadet edilen, tâbi olunan ve itaat edilen herşeydir. Her toplumun tâğutu, Allah ve Rasulü'nü bırakarak kendisinden hüküm aldıkları, Allah'a değil de kendisine ibadet ettikleri, Allah tarafından herhangi bir delil olmaksızın tâbi oldukları, yahut Allah'a itaat olmadığını bildikleri bir hususta kendisine itaat ettikleri kimsedir. İşte yeryüzünün tâğutları bunlardır. Bunlara ve insanların bunlarla olan ilişkilerine bakıldığında, insanların çoğunun Allah'a ibadetten yüzçevirerek tâğuta ibadete, Allah ve Rasulü'nden hüküm istemekten yüzçevirerek tâğuttan hüküm istemeye, Allah'a ve Rasulü'ne uymaktan yüzçevirerek tâğuta uymaya yöneldikleri görülecektir." (İ'lâmu'l-Muvakkıîn, 1/50) Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab Rahimehullah ise şöyle der: "Tâğutun anlamı geneldir. Allah'tan başka kendisine ibadet edilen ve bundan razı olan her mabud, kendisine tâbi olunan ya da Allah ve Rasulü'ne değil de kendisine itaat edilen her varlık tâğuttur. Pek çok tâğut vardır; bunların önde gelenleri ise beş tanedir. Şöyle ki: Allah'tan başkasına ibadete çağıran şeytan. Allahu Teala şöyle buyurur: "Ey ademoğulları, ben size and vermedim mi ki; şeytana ibadet etmeyin, gerçekten O sizin için apaçık bir düşmandır." (Yâsîn/60) Allah'ın hükümlerini değiştiren zorba yönetici. Allahu Teala şöyle buyurur: "Sana ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar tâğuttan hüküm almak istemekteler. Halbuki onu tanımamakla emrolundular. Şeytan ise onları uzak bir sapıklığa sürüklemek ister." (Nisa/60) Allah'ın indirdiklerinden başkası ile hükmeden. Allahu Teala şöyle buyurur: "Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyenler; işte onlar kâfirlerin ta kendileridir." (Maide/44) Allah dışında kendisinin de gaybı bildiğini iddia eden. Allahu Teala şöyle buyurur: "O, gaybı bilendir. Gaybını kimseye açmaz." (En'âm/59) "Ancak rasulleri içinden razı olduğ u müstesna. Çünkü O, önüne ve arkasına gözetleyiciler dizer." (Cin/27) Allah dışında kendisine ibadet edilen ve kendisi de bu ibadetten razı olan kimse. Allahu Teala şöyle buyurur: "Onlardan her kim; 'Gerçekten ben O'nun dışında bir ilahım' diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız." (el-Enbiya/29. Mecmuatu't-Tevhîd, 260) Şeyh Muhammed Hâmid el-Fakî tâğutun tarifinde şöyle der: "Selefin Radıyallahu Anhum sözlerinden özetle tâğutu şöyle tanımlayabiliriz: "Kulu Allah'a ibadetten, dini ve itaati yalnızca Allah'a ve Rasulü'ne has kılmaktan çeviren ve alıkoyan her şeydir. Bu, cinlerden olan şeytan da olabilir, insanlardan olan şeytan da olabilir; ağaçlar, taşlar ve diğer başka şeyler de olabilir. Şüphesiz buna kanlar, mallar ve ırzlar hususunda insanların koymuş olduğu, İslam'a ve İslam Şeriatı'na uymayan kanunlarla hükmetme de dahildir. Bu yolla hadlerin ikamesi, faizin, zinanın, içkinin haram kılınması gibi Allah'ın Şeriatı'ndan olan şeyler geçersiz kılınmış olur ve insanların koymuş oldukları bu kanunlar, kendi yaptırım güçleri ve onları uygulayanların yetkisi ile yasallaşarak korunurlar. Dolayısıyla kanunların kendisi bizzat tâğuttur, bu kanunları koyanlar ve propagandasını yapanlar tâğutturlar, gerek kasıtlı gerekse kasıtsız olarak Rasulullah'ın getirmiş olduğu gerçeklere uymaktan insanları alıkoymak için insan aklının icad etmiş olduğu her türlü yazılı metin ve buna benzer şeylerin tamamı tâğuttur." (Fethu'l-Mecîd Şerhu Kitabi't-Tevhîd, 287) Yukarıdakileri özetleyecek olursak, "Allah dışında ibadet edilen herşey tâğuttur" ve "Tâğut şeytandır." Bu ikisi dışındaki ifadeler ise bunları açıklayıcı mahiyettedir. Bu iki ifade, bir zahirî bir de hakikî anlam taşıyan bir tek asılda birleşirler. Zahirî anlam açısından tâğut; "Allah dışında ibadet edilen herşey"dir. Hakiki anlam açısından ise tâğut; "şeytan"dır. Bunlar bir tek asılda birleşirler dedik. Çünkü her türlü küfre çağıran şeytan olduğu gibi, Allah'tan başkasına ibadete çağıran da şeytandır. Allahu Teala şöyle buyurur: "Bizim, şeytanları kâfirler üzerine gönderdiğimizi görmedin mi? Onları tahrik ederek kışkırtırlar." (Meryem/83) Küfürde bulunan ve Allah'tan başkasına ibadet eden herkes b unu şeytanın aldatması ile yapar ve Allah'tan başkasına ibadet eden kimse gerçekte şeytana ibadet etmektedir. Allahu Teala şöyle buyurur: "Ey ademoğ ulları, ben size and vermedim mi ki; şeytana ibadet etmeyin. Çünkü o,sizin için apaçık bir düşmandır." (Yâsîn/60) Allahu Teâlâ İbrahim'den Aleyhisselâm naklen şöyle buyurur: "Ey babacığ ım, şeytana ibadet etme." (Meryem/44) Halbuki babası putlara ibadet ediyordu. Zira Allahu Teala bunu şöyle haber vermektedir: "Hani İbrahim babası Âzer'e şöyle demişti: Putları kendine ilahlar mı ediniyorsun?" (En'âm/74) En büyük tâğut şeytandır. Gerek taş, gerek ağaç, gerek insan olsun, puta tapan herkes aslında sadece şeytana ibadet etmektedir. Allah'ı bırakıp herhangi bir insana, kanuna veya anayasaya hüküm almak için başvuran herkes aslında şeytandan hüküm almaktadır. Tâğuttan hüküm almanın anlamı işte budur. Tâğutu zahirî açıdan ayrıntılı olarak açıklayan İbnu'lKayyım'ın şu sözüdür: "Allah dışında ibadet edilen, tâbi olunan, itaat edilen yahut kendisinden hüküm alınan herkestir." Bu sözdeki ifadelerin hepsi ibadetin anlamına dönüktür. Tâbi olma (uyma), itaat ve hüküm alma, Allah'tan başkası için yapılmaması gereken ibadet çeşitleridir. Tâbi olma hakkında Allahu Teala şöyle buyurur: "Rabbinizden size indirilene uyun, O'nun dışında veliler edinip de onlara uymayın." (A'raf/3) İtaat konusunda ise şöyle buyurur: "De ki: Allah'a ve Rasul'e itaat edin. Eğer yüzçevirirlerse muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez." (Âl-i İmran/32) Hüküm alma konusunda da şöyle buyurur: "O, hiç kimseyi hükmünde ortak kılmaz." (Kehf/26) Allahu Teâlâ'yı tâbi olmada, itaat etmede ve hüküm almada birlemek, O'nu ibadette birlemek demektir ki, bu ulûhiyyet tevhîdidir. Aynen namaz, dua ve kurbanda olduğu gibi. Bunların tümü ibadettir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Senden önce gönderdiğ imiz her bir peygambere mutlaka şunu vahyederdik: 'Benden başka ilah yoktur, o halde yalnız Bana ibadet edin." ( Enbiya/25) İbadet, Allah'ın sevdiği ve razı olduğu zahirî ve batınî amellerin tümünü kapsayan bir kavramdır. "Tâğut Allah dışında ibadet edilen herşeydir" tanımı, tâğutun anlamıyla ilgili en kapsamlı sözdür. Bunu açacak olursak; Kitap ve Sünnet'teki nasslar, ibadette ve hükümde olmak üzere iki tür tâğuttan bahsetmektedir. İbadette tâğut, şu âyette bahsedilendir: "Tâğuta ibadetten kaçınanlar.." (Zümer/17) Tâğut ise, Allah dışında ibadet edilen şeytan, diri veya ölü insan yahut hayvan ya da ağaç, taş veya herhangi bir yıldız gibi cansız varlıklardır. Bunlara kurbanlar sunularak, dua edilerek, namaz kılınarak ibadet edilmiş olması ile, Allah'ın Şeriatı'na aykırı olan şeylerde onlara itaat etmek ve tâbi olmak suretiyle ibadet edilmiş olması arasında herhangi bir fark yoktur. "Allah dışında ibadet edilen herşey" ifadesi, "İbadet edilen bu varlığın kendisi bundan razı olduğu halde" ifadesi ile kayıtlanmıştır. Böylece İsa bin Meryem Aleyhisselam, diğer peygamberler, melekler ve salihler bunun dışında kalır. Zira bunlar kabullenmedikleri halde Allah dışında kendilerine ibadet edilen kimselerdir ve hiçbirisi tâğut olarak isimlendirilmemiştir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: "O gün onların hepsini birarada toplar sonra meleklere şöyle der: 'Size ibadet etmekte olanlar bunlar mıydı?' Derler ki: 'Seni tenzih ederiz, bizim velimiz onlar değ il sensin. Bilakis onlar cinlere ibadet etmekteydiler; onların çoğ u onlara iman etmişlerdi." (Sebe/40-41) Yani onlara bunu melekler emretmemiş, farklı şeylerde şekillenen şeytanlara ibadet etmeleri için cinler emretmiştir. Örneğin putların şeytanları olduğu gibi, yıldızlara tapan ve onları gözetleyen bazı kimseler üzerine de şeytanlar iner; bunlara bir şekil görünür ve onlarla konuşur. İşte bu herhangi bir şeytandır. Bu nedenle Allahu Teâlâ şöyle buyurur: "Ey ademoğuları 'Şeytana tapmayın, O sizin için apaçık bir düşmandır' diye tavsiye etmedim mi? Bana kulluk edin işte dosdoğru olan yol budur. Andolsun O sizden bir çok kuşağı saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor musunuz?" (Yâsîn60-62) "Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır." (el-Kehf/50. Mecmuu'l-Fetâvâ, 4/135-136) Hükümde tâğut ise, "Tâğuttan hüküm almak istiyorlar" (Nisa/60) âyetinde bildirilmiştir. Allah'ı bırakıp kendisinden hüküm alınan beşeri anayasalar ve kanunlar hükümde tâğut kapsamına girdiği gibi, devlet başkanı, hâkim veya bunların dışında Allah'ın indirdiklerinden başka kanunlarla hükmeden herkes de tâğutun bu türüne dahildir. Tâğuta iman, herhangi bir ibadet türünü onun için yapmakla veya ondan hüküm almakla olur. Tâğutu inkar ise, tâğuta kulluğu terk etmek ve bu kulluğun geçersizliğine inanmak, ondan hüküm almayı terk etmek ve onun hükmünün geçersizliğine inanmak ve tâğuta kulluk edenlere düşmanlık ederek onları tekfir etmekle olur. Tâğutu inkar ve Allah'a iman, tüm peygamberlerin Aleyhimisselam getirmiş oldukları Tevhid' in ta kendisidir. Onların ilk çağırdıkları şey bu olmuştur. Allahu Teala şöyle buyurur: "Biz her ümmete, 'Allah'a ibadet edin ve tâğ uttan sakının' diye bir rasul gönderdik."(Nahl/36) İnşaallah bizim burada sözünü edeceğimiz tâğut, hükümde tâğuttur ki bunlar, Allah dışında kendilerinden hüküm alınan beşeri anayasalar, kanunlar ve Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmeden kâfir yöneticilerdir. Bu tâğutların destekçileri ise sözle ve fiille onların uğruna savaşmaya varana dek onları savunup destekleyenlerdir. Sözlü olarak ya da fiilen onları destekleyen herkes tâğutların yardımcılarından sayılır. Çünkü savaş (kıtal) sözle veya fiille olur. İbn-i Teymiye aslî kâfirlerle savaş hakkındaki sözlerinde bunu belirterek şöyle der: "Savaşma iki çeşittir: El ile olan savaşma ve dil ile olan savaşma. Aynı şekilde ifsad da bazen el ile bazen dil ile olur. Dinlerin dil ile tahrifi el ile tahrifinden kat kat fazla olmuştur." (Es-Sârimu'l-Meslûl, 385) Buna göre burada bizim sözünü ettiğimiz tâğutların yardımcıları şunlardır: Sözlü Olarak Destekleyenler: Bunların başında kâfir yöneticilere meşruluk kılıfı giydiren ve onlardan kâfirlik suçlamasını bertaraf eden, onlara karşı çıkan mücahid Müslümanları küçümseyerek dinden çıkma ve sapıklıkla suçlayan, yöneticileri onlara karşı kışkırtan sapık alimler ve alim geçinenler gelmektedir. Ayrıca bizzat bu işi yürüten bazı yazar, gazeteci ve yayıncılar da buna dahildir. Fiilen Destekleyenler: Bunların başında ise, kâfir yöneticilerin askerleri gelir. Bu noktada asker ile polis arasında ve bunların bizzat savaşanları ile destekleyenleri arasında herhangi bir fark yoktur. Bunlar, bu ülkelerin anayasaları gereğince birtakım görevleri yerine getirmek için oluşturulmuşlardır. Bu görevlerden bazıları şunlardır: Devlete ait genel sistemi korumak; yani beşeri ve küfrî anayasa ve kanunların işlerliğinin devamını sağlamak, bunlara karşıt olan veya bunları değiştirmeye çalışan herkesi cezalandırmak. Yasal iktidarı koruma. Bu da bizzat kâfir yöneticiyi korumadan ibarettir. Zîra onlara göre anayasa gereğince bu yönetici meşru bir yöneticidir. Çünkü onun bu makama yerleşmesi beşeri anayasa ile açaklanan uygulamalar çerçevesinde gerçekleşmiştir. Kanun otoritesini sağlamlaştırmak. Bu da, anayasa ve kanunların gereğini uygulamakla olur. Beşerî tâğutî mahkemelerden çıkan hükümlerin uygulaması da bunun içerisine girer. Burada bahsettiklerimizin dışında sözlü ve fiili olarak tâğutları destekleyen herkes, onların yardımcıları arasına girer. Hatta bu destekçi bir diğer devletin yönetimi de olsa aynı hüküm, onun için de geçerlidir.
Şüphesiz ki hamd Allah'a aittir. O'ndan yardım diler ve O'na istiğfar ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allahu Teala kime hidayet ederse onu saptıracak ve kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Allah'tan başka ilah olmadığına, tek olup ortağının bulunmadığına, Muhammed'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem O'nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederim. "Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin." (Ali İmran/102 ) "Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadınlar meydana getiren Rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir." (Nisa/1) "Ey iman edenler! Allah'tan sakının, dürüst söz söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasulü'ne itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab/70-71 ) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: "Ameller ancak niyetlerledir. Herkes niyetinin karşılığını alır. Kim Allah'a ve Rasulü'ne hicret ediyorsa, hicreti onlara olur. Ama kim bir dünyalık elde etmek veya bir kadınla evlenmek için hicret ediyorsa, onun hicreti onadır." (Buhari ve Müslim) Kişi tâğutu inkar etmedikçe imanı sahih olmaz. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: "Kim tâğutu inkar eder ve Allah'a iman ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuş olur." (Bakara/256) Bu âyet-i kerime, nefiy ve isbatı kapsayan "La İlahe İllallah" şehadetini açıklamaktadır. Nefiy; uluhiyyeti, Allahu Teala'dan başka ibadet edilen şeylerin tümünden kaldırmaktır. Kişi bunu; Allah'tan başkasına ibadetin batıllığına inanmakla, bu ibadeti terk etmekle, bundan nefret etmekle, bunu yapanları tekfir etmekle ve onlara düşmanlıkta bulunmakla gerçekleştirir. Tâğutu inkardan amaç da budur. İsbat ise; kulun tüm ibadet türlerini yalnızca Allahu Teala'ya yönelterek, uluhiyyeti sadece O'na has kılmasıdır. Âyette geçen Allah'a imandan amaç budur. İbn-i Kesîr Rahimehullah "Kim tâğutu inkar eder ve Allah'a iman ederse, en sağ lam kulpa tutunmuştur; onun kopması yoktur" âyeti hakkında şöyle der: "Kim Allah'a denk tutulan şeyleri, putları ve şeytanın davet etmiş olduğu Allah'tan başkasına yapılan ibadeti bütünüyle terkederek Allah'ı birler, yalnızca O'na ibadet eder ve O'ndan başka ilah olmadığına şehadet ederse "En sağlam kulpa tutunmuştur" yani işinde sabitleşmiş, en ideal yola ve sıratu'l-mustakîme yönelmiştir." Yine İbn-i Kesir Rahimehullah Allahu Teâlâ'nın, "Sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Onlar tâğ uttan hüküm almak istiyorlar; halbuki onu tanımamakla emrolundular.." (Nisa/60) ayeti hakkında da şöyle der: "Bu ayet-i kerime, Kitap ve Sünnet'ten yüzçeviren, bu ikisi dışında batıl şeylerin hükmünü isteyen herkesi kınamaktadır. Buradaki tâğuttan amaç da budur." (Tefsîru İbn-i Kesîr, 1/519) İbnu'l-Kayyım Rahimehullah şöyle der: "Tâğut, kulun kendisiyle haddi aştığı, ibadet edilen, tâbi olunan ve itaat edilen herşeydir. Her toplumun tâğutu, Allah ve Rasulü'nü bırakarak kendisinden hüküm aldıkları, Allah'a değil de kendisine ibadet ettikleri, Allah tarafından herhangi bir delil olmaksızın tâbi oldukları, yahut Allah'a itaat olmadığını bildikleri bir hususta kendisine itaat ettikleri kimsedir. İşte yeryüzünün tâğutları bunlardır. Bunlara ve insanların bunlarla olan ilişkilerine bakıldığında, insanların çoğunun Allah'a ibadetten yüzçevirerek tâğuta ibadete, Allah ve Rasulü'nden hüküm istemekten yüzçevirerek tâğuttan hüküm istemeye, Allah'a ve Rasulü'ne uymaktan yüzçevirerek tâğuta uymaya yöneldikleri görülecektir." (İ'lâmu'l-Muvakkıîn, 1/50) Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab Rahimehullah ise şöyle der: "Tâğutun anlamı geneldir. Allah'tan başka kendisine ibadet edilen ve bundan razı olan her mabud, kendisine tâbi olunan ya da Allah ve Rasulü'ne değil de kendisine itaat edilen her varlık tâğuttur. Pek çok tâğut vardır; bunların önde gelenleri ise beş tanedir. Şöyle ki: Allah'tan başkasına ibadete çağıran şeytan. Allahu Teala şöyle buyurur: "Ey ademoğulları, ben size and vermedim mi ki; şeytana ibadet etmeyin, gerçekten O sizin için apaçık bir düşmandır." (Yâsîn/60) Allah'ın hükümlerini değiştiren zorba yönetici. Allahu Teala şöyle buyurur: "Sana ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar tâğuttan hüküm almak istemekteler. Halbuki onu tanımamakla emrolundular. Şeytan ise onları uzak bir sapıklığa sürüklemek ister." (Nisa/60) Allah'ın indirdiklerinden başkası ile hükmeden. Allahu Teala şöyle buyurur: "Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyenler; işte onlar kâfirlerin ta kendileridir." (Maide/44) Allah dışında kendisinin de gaybı bildiğini iddia eden. Allahu Teala şöyle buyurur: "O, gaybı bilendir. Gaybını kimseye açmaz." (En'âm/59) "Ancak rasulleri içinden razı olduğ u müstesna. Çünkü O, önüne ve arkasına gözetleyiciler dizer." (Cin/27) Allah dışında kendisine ibadet edilen ve kendisi de bu ibadetten razı olan kimse. Allahu Teala şöyle buyurur: "Onlardan her kim; 'Gerçekten ben O'nun dışında bir ilahım' diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız." (el-Enbiya/29. Mecmuatu't-Tevhîd, 260) Şeyh Muhammed Hâmid el-Fakî tâğutun tarifinde şöyle der: "Selefin Radıyallahu Anhum sözlerinden özetle tâğutu şöyle tanımlayabiliriz: "Kulu Allah'a ibadetten, dini ve itaati yalnızca Allah'a ve Rasulü'ne has kılmaktan çeviren ve alıkoyan her şeydir. Bu, cinlerden olan şeytan da olabilir, insanlardan olan şeytan da olabilir; ağaçlar, taşlar ve diğer başka şeyler de olabilir. Şüphesiz buna kanlar, mallar ve ırzlar hususunda insanların koymuş olduğu, İslam'a ve İslam Şeriatı'na uymayan kanunlarla hükmetme de dahildir. Bu yolla hadlerin ikamesi, faizin, zinanın, içkinin haram kılınması gibi Allah'ın Şeriatı'ndan olan şeyler geçersiz kılınmış olur ve insanların koymuş oldukları bu kanunlar, kendi yaptırım güçleri ve onları uygulayanların yetkisi ile yasallaşarak korunurlar. Dolayısıyla kanunların kendisi bizzat tâğuttur, bu kanunları koyanlar ve propagandasını yapanlar tâğutturlar, gerek kasıtlı gerekse kasıtsız olarak Rasulullah'ın getirmiş olduğu gerçeklere uymaktan insanları alıkoymak için insan aklının icad etmiş olduğu her türlü yazılı metin ve buna benzer şeylerin tamamı tâğuttur." (Fethu'l-Mecîd Şerhu Kitabi't-Tevhîd, 287) Yukarıdakileri özetleyecek olursak, "Allah dışında ibadet edilen herşey tâğuttur" ve "Tâğut şeytandır." Bu ikisi dışındaki ifadeler ise bunları açıklayıcı mahiyettedir. Bu iki ifade, bir zahirî bir de hakikî anlam taşıyan bir tek asılda birleşirler. Zahirî anlam açısından tâğut; "Allah dışında ibadet edilen herşey"dir. Hakiki anlam açısından ise tâğut; "şeytan"dır. Bunlar bir tek asılda birleşirler dedik. Çünkü her türlü küfre çağıran şeytan olduğu gibi, Allah'tan başkasına ibadete çağıran da şeytandır. Allahu Teala şöyle buyurur: "Bizim, şeytanları kâfirler üzerine gönderdiğimizi görmedin mi? Onları tahrik ederek kışkırtırlar." (Meryem/83) Küfürde bulunan ve Allah'tan başkasına ibadet eden herkes b unu şeytanın aldatması ile yapar ve Allah'tan başkasına ibadet eden kimse gerçekte şeytana ibadet etmektedir. Allahu Teala şöyle buyurur: "Ey ademoğ ulları, ben size and vermedim mi ki; şeytana ibadet etmeyin. Çünkü o,sizin için apaçık bir düşmandır." (Yâsîn/60) Allahu Teâlâ İbrahim'den Aleyhisselâm naklen şöyle buyurur: "Ey babacığ ım, şeytana ibadet etme." (Meryem/44) Halbuki babası putlara ibadet ediyordu. Zira Allahu Teala bunu şöyle haber vermektedir: "Hani İbrahim babası Âzer'e şöyle demişti: Putları kendine ilahlar mı ediniyorsun?" (En'âm/74) En büyük tâğut şeytandır. Gerek taş, gerek ağaç, gerek insan olsun, puta tapan herkes aslında sadece şeytana ibadet etmektedir. Allah'ı bırakıp herhangi bir insana, kanuna veya anayasaya hüküm almak için başvuran herkes aslında şeytandan hüküm almaktadır. Tâğuttan hüküm almanın anlamı işte budur. Tâğutu zahirî açıdan ayrıntılı olarak açıklayan İbnu'lKayyım'ın şu sözüdür: "Allah dışında ibadet edilen, tâbi olunan, itaat edilen yahut kendisinden hüküm alınan herkestir." Bu sözdeki ifadelerin hepsi ibadetin anlamına dönüktür. Tâbi olma (uyma), itaat ve hüküm alma, Allah'tan başkası için yapılmaması gereken ibadet çeşitleridir. Tâbi olma hakkında Allahu Teala şöyle buyurur: "Rabbinizden size indirilene uyun, O'nun dışında veliler edinip de onlara uymayın." (A'raf/3) İtaat konusunda ise şöyle buyurur: "De ki: Allah'a ve Rasul'e itaat edin. Eğer yüzçevirirlerse muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez." (Âl-i İmran/32) Hüküm alma konusunda da şöyle buyurur: "O, hiç kimseyi hükmünde ortak kılmaz." (Kehf/26) Allahu Teâlâ'yı tâbi olmada, itaat etmede ve hüküm almada birlemek, O'nu ibadette birlemek demektir ki, bu ulûhiyyet tevhîdidir. Aynen namaz, dua ve kurbanda olduğu gibi. Bunların tümü ibadettir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Senden önce gönderdiğ imiz her bir peygambere mutlaka şunu vahyederdik: 'Benden başka ilah yoktur, o halde yalnız Bana ibadet edin." ( Enbiya/25) İbadet, Allah'ın sevdiği ve razı olduğu zahirî ve batınî amellerin tümünü kapsayan bir kavramdır. "Tâğut Allah dışında ibadet edilen herşeydir" tanımı, tâğutun anlamıyla ilgili en kapsamlı sözdür. Bunu açacak olursak; Kitap ve Sünnet'teki nasslar, ibadette ve hükümde olmak üzere iki tür tâğuttan bahsetmektedir. İbadette tâğut, şu âyette bahsedilendir: "Tâğuta ibadetten kaçınanlar.." (Zümer/17) Tâğut ise, Allah dışında ibadet edilen şeytan, diri veya ölü insan yahut hayvan ya da ağaç, taş veya herhangi bir yıldız gibi cansız varlıklardır. Bunlara kurbanlar sunularak, dua edilerek, namaz kılınarak ibadet edilmiş olması ile, Allah'ın Şeriatı'na aykırı olan şeylerde onlara itaat etmek ve tâbi olmak suretiyle ibadet edilmiş olması arasında herhangi bir fark yoktur. "Allah dışında ibadet edilen herşey" ifadesi, "İbadet edilen bu varlığın kendisi bundan razı olduğu halde" ifadesi ile kayıtlanmıştır. Böylece İsa bin Meryem Aleyhisselam, diğer peygamberler, melekler ve salihler bunun dışında kalır. Zira bunlar kabullenmedikleri halde Allah dışında kendilerine ibadet edilen kimselerdir ve hiçbirisi tâğut olarak isimlendirilmemiştir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: "O gün onların hepsini birarada toplar sonra meleklere şöyle der: 'Size ibadet etmekte olanlar bunlar mıydı?' Derler ki: 'Seni tenzih ederiz, bizim velimiz onlar değ il sensin. Bilakis onlar cinlere ibadet etmekteydiler; onların çoğ u onlara iman etmişlerdi." (Sebe/40-41) Yani onlara bunu melekler emretmemiş, farklı şeylerde şekillenen şeytanlara ibadet etmeleri için cinler emretmiştir. Örneğin putların şeytanları olduğu gibi, yıldızlara tapan ve onları gözetleyen bazı kimseler üzerine de şeytanlar iner; bunlara bir şekil görünür ve onlarla konuşur. İşte bu herhangi bir şeytandır. Bu nedenle Allahu Teâlâ şöyle buyurur: "Ey ademoğuları 'Şeytana tapmayın, O sizin için apaçık bir düşmandır' diye tavsiye etmedim mi? Bana kulluk edin işte dosdoğru olan yol budur. Andolsun O sizden bir çok kuşağı saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor musunuz?" (Yâsîn60-62) "Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır." (el-Kehf/50. Mecmuu'l-Fetâvâ, 4/135-136) Hükümde tâğut ise, "Tâğuttan hüküm almak istiyorlar" (Nisa/60) âyetinde bildirilmiştir. Allah'ı bırakıp kendisinden hüküm alınan beşeri anayasalar ve kanunlar hükümde tâğut kapsamına girdiği gibi, devlet başkanı, hâkim veya bunların dışında Allah'ın indirdiklerinden başka kanunlarla hükmeden herkes de tâğutun bu türüne dahildir. Tâğuta iman, herhangi bir ibadet türünü onun için yapmakla veya ondan hüküm almakla olur. Tâğutu inkar ise, tâğuta kulluğu terk etmek ve bu kulluğun geçersizliğine inanmak, ondan hüküm almayı terk etmek ve onun hükmünün geçersizliğine inanmak ve tâğuta kulluk edenlere düşmanlık ederek onları tekfir etmekle olur. Tâğutu inkar ve Allah'a iman, tüm peygamberlerin Aleyhimisselam getirmiş oldukları Tevhid' in ta kendisidir. Onların ilk çağırdıkları şey bu olmuştur. Allahu Teala şöyle buyurur: "Biz her ümmete, 'Allah'a ibadet edin ve tâğ uttan sakının' diye bir rasul gönderdik."(Nahl/36) İnşaallah bizim burada sözünü edeceğimiz tâğut, hükümde tâğuttur ki bunlar, Allah dışında kendilerinden hüküm alınan beşeri anayasalar, kanunlar ve Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmeden kâfir yöneticilerdir. Bu tâğutların destekçileri ise sözle ve fiille onların uğruna savaşmaya varana dek onları savunup destekleyenlerdir. Sözlü olarak ya da fiilen onları destekleyen herkes tâğutların yardımcılarından sayılır. Çünkü savaş (kıtal) sözle veya fiille olur. İbn-i Teymiye aslî kâfirlerle savaş hakkındaki sözlerinde bunu belirterek şöyle der: "Savaşma iki çeşittir: El ile olan savaşma ve dil ile olan savaşma. Aynı şekilde ifsad da bazen el ile bazen dil ile olur. Dinlerin dil ile tahrifi el ile tahrifinden kat kat fazla olmuştur." (Es-Sârimu'l-Meslûl, 385) Buna göre burada bizim sözünü ettiğimiz tâğutların yardımcıları şunlardır: Sözlü Olarak Destekleyenler: Bunların başında kâfir yöneticilere meşruluk kılıfı giydiren ve onlardan kâfirlik suçlamasını bertaraf eden, onlara karşı çıkan mücahid Müslümanları küçümseyerek dinden çıkma ve sapıklıkla suçlayan, yöneticileri onlara karşı kışkırtan sapık alimler ve alim geçinenler gelmektedir. Ayrıca bizzat bu işi yürüten bazı yazar, gazeteci ve yayıncılar da buna dahildir. Fiilen Destekleyenler: Bunların başında ise, kâfir yöneticilerin askerleri gelir. Bu noktada asker ile polis arasında ve bunların bizzat savaşanları ile destekleyenleri arasında herhangi bir fark yoktur. Bunlar, bu ülkelerin anayasaları gereğince birtakım görevleri yerine getirmek için oluşturulmuşlardır. Bu görevlerden bazıları şunlardır: Devlete ait genel sistemi korumak; yani beşeri ve küfrî anayasa ve kanunların işlerliğinin devamını sağlamak, bunlara karşıt olan veya bunları değiştirmeye çalışan herkesi cezalandırmak. Yasal iktidarı koruma. Bu da bizzat kâfir yöneticiyi korumadan ibarettir. Zîra onlara göre anayasa gereğince bu yönetici meşru bir yöneticidir. Çünkü onun bu makama yerleşmesi beşeri anayasa ile açaklanan uygulamalar çerçevesinde gerçekleşmiştir. Kanun otoritesini sağlamlaştırmak. Bu da, anayasa ve kanunların gereğini uygulamakla olur. Beşerî tâğutî mahkemelerden çıkan hükümlerin uygulaması da bunun içerisine girer. Burada bahsettiklerimizin dışında sözlü ve fiili olarak tâğutları destekleyen herkes, onların yardımcıları arasına girer. Hatta bu destekçi bir diğer devletin yönetimi de olsa aynı hüküm, onun için de geçerlidir.