Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Tarık Suresi 7. Ayetin Tefsiri Nasıldır?

Mert Gezici Çevrimdışı

Mert Gezici

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh
Tarık suresi 7. ayetin tefsirini İbn Kesir, Kurtubi gibi kaynaklardan nakledebilir misiniz?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh ;


Tarık suresi
Sûre Mekke'de nazil olmuştur. Bunda icma vardır. Beled Sûresinden sonra inmiştir. Kelbî der ki: Bu Sûre Ebu Talib hakkında nazil olmuştur. Bir gün Peygamber (s.a.v.)'e ekmek ve süt getirmişti. Peygamber onları yerken o da yanında oturuyordu. Birden bir yıldız kaydı. Önce suyla, sonra da ateşle doldu (veya her taraf aydınlandı).
Ebu Talib bundan korkarak: "Bu da nedir?" dedi.
Peygamber (s.a.v.): "Bu, (şeytanların) taşlandığı bir yıldızdır ve o, Allah'ın âyetlerinden bir âyettir." buyurdu.
Ebu Talib'in buna şaşırması üzerine de Allah Tealâ bu sureyi indirdi. (el-Beğavî, Meâlimu't-Tenzîl, IV,472; Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, XX,3)



O halde, insan neden yaratılmış olduğuna bir bakıversin.
O, atılıb, dökülen bir sudan yaratılmıştır.
O su, omurga ile göğüs kemikleri arasından çıkar.

Şubhe yok ki O, onu döndürmeye elbette güç yetirendir. (Tarık suresi 5 - 8 , Kurtubi Tefsiri)


"O halde, insan" Ademoğlu "neden yaratılmış olduğuna bir bakıversin."

Bu buyruğun bundan önceki buyruklarla ilişkisi şudur. İnsana önce ilkin ne okluğuna ve ilkin hangi kanunlara tabi olarak yaratıldığına bakması tavsiye edilmektedir. Böylece onu yaratanın, kendisini yeniden yaratıp amellerinin karşılığını vermeye kadir olduğunu bilsin, bunun sonucunda da yeniden yaratılacağı ve amellerinin karşılığını göreceği gün için çalışsın. Kendisini korumakla görevli olan meleklere ancak nihayetinde kendisini sevindirecek şeyleri yazdırsın.

"Mimmâ hulika" "Neden yaratılmış" lafzı bir sorudur. "Hangi şeyden yaratılmış" demektir.

Daha sonra yüce Allah: "O atılıb, dökülen bîr sudan yaratılmıştır" diye buyurmaktadır ki, bu da sorunun cevabıdır, "Atılıb, dökülen su" da menidir.

"Ed-Dafiku" "Suyun dökülmesi" demektir. "Defaktu’l-mâe, edfukuhu, defkan" "Suyu döktüm, dökerim" denilir. Bu durumda olan suya; "Mâun dâfikun" "Dökülen su" denilir ki; (kipi ism-i fail olmakla birlikte ism-i meful olan): "Medfuk" "Dökülen" anlamındadır, Nitekim "gizlenen sır" anlamında: "Sırrun kâtimun" "Gizli sır" demeleri de bu kabildendir. Zira bu tabir meçhul fiil olarak "Dufika’l-mâu" "Su döküldü" ifadesinden gelmektedir. Buna karşılık -aynı anlamda- "Defeka’l-mâu" denilmez. Diğer taraftan: "Defeka’llahu ruhehu" "Allah onun canını alsın" denilerek bir kimse hakkında ölmesi için beddua edilebilir.

el-Ferra ve el-Ahfeş: "Atılıb, dökülen bir sudan" rahime dökülen demektir, diye açıklamışlardar. ez-Zeccac ise: Dökülme özelliği olan sudan, diye açıklamıştır. Zırhlı, oklu ve atlı kişi anlamında "Dâriu vefârisu vemâbilu" denilir. Bu aynı zamanda Sibeveyh'in de görüşüdür. O halde: "Ed-Dâfiku: İleri derecedeki gücü ile atılan" demektir.

Burada erkeğin ve kadının suyu olmak üzere her iki suyu da kastetmiştir. Çünkü insan bu ikisinden yaratılmıştır, fakat her ikisi birbirine karıştığından ötürü yüce Allah, onların ikisini de tek bir su kılmıştır.
İkrime'nin İbn Abbas'tan rivayetine göre o, "atılıb, dökülen" lafzını cıvık ve yapışkan diye açıklamıştır.


"O su, omurga" yani sırt "ile göğüs kemikleri arasından çıkar."

"Omurga" lafzı dört şekilde kullanılır. “Sulb” ile “Sulub” şekillerinin her ikisi de kıraatte okunmuştur. Üçüneü şekil "lam" harfi üstün olarak; "Salebe" şeklinde, dördüncüsü ise "kaaleb" vezninde; "Saalebe" şeklindedir, el-Abbas'ın şu mısraında da bu şekilde kullanılmıştır:

"Sen bir omurgadan (sulbden) rahime taşınıyordun."

"Göğüs kemikleri" anlamındaki “Et-terâib”in tekili “Teribetun” şeklinde gelir. Bu da göğüse gerdanlık takılan yeri ifade eder. Şair şöyle demiştir:
"Zayıf ve göbeksiz, beyaz tenli, göbeği sarkmamış,
Gerdanlığı ise ayna gibi parlak ve düzdür."

"Omurga" ile erkekten, gelen, "göğüs kemikleri" ile de kadından gelen kast edilmiştir. İbn Abbas dedi ki: "Göğüs kemikleri" gerdanlığın yeridir. Yine ondan, memeleri arasındaki yerdir, dediği nakledilmiştir. İkrime de böyle demiştir. Yine ondan rivayet edildiğine göre "kadının teraibi" (mealde; göğüs kemikleri) elleri, ayaklan ve gözleridir. ed-Dahhak da böyle demiştir. Said h. Cubeyr: Gerdandır, demiştir. Mucahid omuzlar ile göğüs arasındaki yerdir demiştir. Yine ondan göğüstür, diye açıkladığı rivayet edildiği gibi köprücük kemikleri olduğunu söylediği de nakledilmiştir.

İbn Cubeyr'in İbn Abbas'dan naklettiğine göre "göğüs kemikleri" bu taraftan dört kaburga kemiğidir demiştir. ez-Zeccac'ın naklettiğine göre, göğüs kemikleri göğsün sağ tarafından dört kaburga kemiği, sol tarafından da dört kaburga kemiğidir. Mamer b. Ebi Habibe el-Medenî de şöyle demiştir: "Göğüs kemikleri" kalbin özüdür, çocuk da ondan meydana gelir. Arapça'da meşhur olan ise, bunların göğüs kemikleri ile göğsün boğaza yakın kemikleri olduğudur. Dureyd b, es-Simme şöyle demiştir:
"Eğer geri döner kaçarsanız, peşinize takılır sizlerin sırtına bineriz
Şayet üzerimize gelirseniz, bu sefer göğüslerinize bineriz."

Bir başka şair de şöyle demiştir:
"Sanki gerdanından görünen göğüs kemikleri bir elde bulunan ve uzun süre yanıb sönmeyen
Arabistan kirazı ağacından alev alev parlayan kor ateşmiş gibi göründü."

Bir başka şair de şöyle demektedir:
"Ve zaferan göğüs kemikleri üzerindedir,
Gerdanı ve göğsünün üst tarafı onunla dolub taşmıştır."

îkrime'den "göğüs kemikleri"nin göğüs olduğunu söylediği nakledilmiş. Semra da şu mısraı zikretmiştir:
"Onun göğüs (kemik)leri üzerinde inciden dizilmiş bir gerdanlık vardır." Zu'r-Rimme de şöyle demiştir;
"Hür göğüsler üzerinden gömleklerini yırttılar."
Burada
(mısranın ilk kelimesi) "hı" harfi ile "Sarahne" diye de rivayet edilir ki; bu da "attılar" anlamındadır.

es-Sıhah’ta "teribetun" lafzı "terâib"in tekili olub bu da köprücük kemiği ile göğüs arasında bulunan göğüs kemikleridir, denilmektedir. Şair şöyle demiştir;
"İki memesi göğüs kemikleri üzerine yükseldi."
El-Musakkib el-Abdi de şöyle demiştir:
"Ve göğüs kemiği üzerinde parıldayan altm,
Kırışıklığı bulunmayan fildişi rengi gibi."

el-Cevheri'den başkaları da şöyle elemiştir: Erkek için: “Eş-şedvetu” kadın için "meme" gibidir. el-Asmai: Memenin yuvasıdır demiştir. İbnu's-Sikkît: Memenin etrafında bulunan ettir, diye açıklamıştır. İlk harfini ötreli söylersek hemzeli kullanırız, üstün söylersek hemzesiz kullanırız.

Tefsir'de şöyle denilmekledir: Erkeğin omurgasından çıkan sudan kemikler ve sinirler yaratılır. Kadının göğüs kemikleri arasından çıkan sudan da et ve kan yaratılır. Bu açıklamayı el-A'meş yapmıştır. Daha önce bu Al-i İmran sûresinin baş taraflarında (6. âyet, 1. başlıkla) Peygamber efendimize merfû' bir rivayet olarak da geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun. el-Hucurat Suresi'nde de: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık" (Hııcurat, 13) diye buyurulmaktadır. (Bu hususa dair açıklamalar) önceden (el-Hucurat, 13. âyet, 5. başlıkta) geçmiş bulunmakladır.

Denildiğine göre; erkeğin suyu beyinden iner, sonra hayalarda bir araya gelir. Bu yüce Allah'ın: "Omurga... arasından çıkar" buyruğu ile çelişmemektedir. Çünkü eğer beyinden iniyorsa elbette omurga ile göğüs kemikleri arasından geçer,

Katade dedi ki: Yani (o su) erkeğin omurgasından ve kadının göğüs kemiklerinden çıkar,

el-Ferra'dan nakledildiğine göre; arablardan bu kabilden ifadeler nakledilir. Buna göre; "omurga... arasından" lafzı "omurgadan" demek olur.
el-Hasen dedi ki: Yani o su, erkeğin omurgasından ve yine erkeğin göğüs kemiklerinden, kadının da omurgasından ve yine kadının göğüs kemiklerinden çıkar. Diğer taraftan biz şunu biliyoruz ki; nutfe bedenin bütün cüzlerindendir. Bundan dolayı kişi anne babasına çokça benzer. Meninin çıkışından dolayı, bedenin tümünün yıkanmasındaki hikmet de işte budur. Aynı şekilde çokça cima' eden bir kimse sırtında ve omurgasında ağrılar bulur. Bunun sebebi ise, daha önce onun sulbünde bulunan suyun boşalmasından başka bir şey değildir.

İsmail, Mekkelilerden "omurga" anlamındaki lafzı "lam" harfini ötreli olarak; “Sulub” diye okuduklarını rivayet etmiştir. Bu okuyuş aynı şekilde İsa es-Sakafî'den de rivayet edilmiştir. el-Mehdevî bunu nakletmiş olub şöyle demiştir: Meninin erkeğin omurgası ile göğüs kemiklerinden çıktığını kabul edenlere göre "çıkar" lafzındaki zamir suya racidir. Erkeğin omurgası ile kadının göğüs kemikleri arasında çıktığını kabul edenlere göre ise, zamir insana ait olur.

Bu kelime "sad" ve "lam" harfleri üstün olarak; “Saleb” diye de okunmuştur Bu lafzın (önceden geçtiği üzere); “Sulb, sulub, salebe, saalebe” şeklinde dört ayrı söyleyişi vardır. el-Accac dedi ki:

"Yüklü bulut gibi bir omurgadan..."

Peygamber (s.a.v.)'ın öğülmesi sadedinde de şöyle denilmiştir:
"Bir sulbden (omurgadan) rahime taşınırdın."

Bu husustaki beyitler meşhur olub bilinmektedir.


"Şubhe yok ki; O", yani şanı yüce Allah "onu döndürmeye" yani suyu geldiği yere geri çevirmeye "elbette güç yetirendir." Mucahid ve ed-Dahhak böyle açıklamıştır. Yine onlardan gelen rivayete göre anlam şudur: O suyu tekrar omurgaya geri çevirmeye güç yetirendir. İkrime de böyle açıklamıştır.

Yine ed-Dahhak'tan anlamın şöyle olduğu rivayet edilmiştir: O insanı önceden olduğu gibi tekrar suya döndürmeye güç yetirendir.
Ondan gelen bir diğer rivayete göre anlam şudur; O, insanı yaşlılıktan gençliğe, gençlikten yaşlılığa döndürmeye güç yetirendir. el-Mehdevî'de de böyledir. el-Maverdî ve es-Sa'lebî de: Gençliğe, gençlikten nutfeye
(döndürmeye güç yetirendir) demektir.

İbn Zeyd dedi k: O, suyu çıkmamak üzere alıkoymaya güç yetirendir.
İbn Abbas, Katade, el-Hasen ve yine İkrime şöyle demişlerdir: O, ölümden sonra insanı tekrar geri döndürmeye
(yaratmaya) güç yetirendir. Taberi’nin tercih ettiği açıklama da budur. es- Sa'lebî dedi ki: Daha güçlü olan açıklama da budur. Çünkü yüce Allah: "O gün, gizlilikler açığa çıkartılır" (9. âyet) diye buyurmaktadır.

el-Maverdî dedi ki: Âhiratte onu dirilttikten sonra tekrar dünyaya geri döndürmeye güç yetirendir, anlamına gelme ihtimali de vardır. Çünkü kâfirler, o halde yüce Allah'tan dünyaya geri döndürülmeyi isteyeceklerdir.
(Ebu Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh el-Kurtubî, el-Câmi li-ahkâmi’l-Kurân, Tarık suresi 5 - 8)


-------------

"
Şu halde insan bir baksın, neden yaratılmıştır?
O, atılıb dökülen bir sudan yaratılmıştır.
Bel kemiği ile göğüslerin arasından çıkar.
Şubhe yok ki O, onu yeniden döndürmeye kâdirdir.
" (Tarık suresi 5 - 8 , İbn Kesir Tefsiri)

«Şu halde insan bir baksın, neden yaratılmıştır?» İnsanın yaratıldığı temelin zaafına dikkat çekilmekte ve âhirati kabul etmesi hususunda uyarılmaktadır. Çünkü bir şeyi ilk başlatmaya gücü yetenin, yeniden getirmeye gücünün yetmesi daha uygundur. Nitekim Allah Teâlâ, Rûm sûresinde şöyle buyurur: «İlkin yaratıb sonra onu iade eden O'dur.'Bu, O'nun için pek kolaydır.» (Rûm, 27).

«O, atılıb dökülen bir sudan yaratılmıştır.» Yani meniden. Kadından ve erkekten hızla çıkar, Azîz ve Celîl olan Allah'ın izniyle bundan çocuk doğar. Bunun için Allah Teâlâ muteakiben şöyle buyuruyor:

«Bel kemiği ile göğüslerin arasından çıkar.» Erkeğin bel kemiğinin, kadının da göğüslerinin arasından çıkar bu su. Şebîb İbn Bişr İkrime'den, o da İbn Abbâs'dan nakleder ki: «Bel kemiği ile göğüslerin arasından çıkar.» kavli hakkında şöyle demiştir: Erkeğin bel kemiği ile kadının göğüsleri sarı ve incedir. Çocuk ancak bu ikisinden meydana gelir. Saîd îbn Cubeyr, İkrime, Katâde, Suddî ve başkaları da böyle demişlerdir.

İbn Ebu Hatim der ki: Ebu Saîd el-Eşecc... Mis'ar'dan nakletti ki; o, Hakem'in İbn Abbâs'dan şöyle naklettiğini işittim, demiş: «Bel kemiği ile göğüslerin arasından çıkar.» âyetindeki göğüsler anlamına gelen kelimesi işte budur demiş ve elini göğsünün üzerine koymuştur.

Dahhâk ve Atıyye, İbn Abbâs'dan naklederler ki; kadının göğsü gerdanlık yeridir.. İkrime, Saîd İbn Cubeyr de böyle demiştir. Ali İbn Ebu Talha, İbn Abbâs'dan nakleder ki göğüsler anlamına gelen kelimesi iki memenin arası demektir. Mucâhid ise bu kelimenin, omuzlardan göğüse kadar olan kısım anlamına geldiğini bildirir. Ve yine Mucâhid'den nakledilen bir rivayette bu kelime, boyun falyasından daha aşağıda kalan kısımdır. Sufyân es-Sevrî bunun iki göğüsün üst kısmı demek olduğunu söylerken, Saîd ibn Cubeyr bunun alt kısmın dört köşesi mânâsına geldiğini söyler. Dahhâk ise bu kelimenin iki göğüslerle ayaklar ve gözlerin arası anlamına olduğunu belirtir. Leys İbn Sa'd, Ma'mer îbn Ebu Habîbe el-Medenî'den nakleder ki; ona bu âyetle ilgili olarak şöyle denildiği ulaşmıştır: Bu, kalbin öz suyudur ve oradan çocuk meydana gelir. Katâde'nin de bu âyete bel kemiği ile boynu arasından, anlamını verdiği bildirilir.

«Şubhe yok ki o, onu yeniden döndürmeye kâdirdir.» Bu âyette iki görüş vardır:

Birincisi; muhakkak ki Allah, bu fırlayarak çıkan suyu çıktığı yerine yeniden döndürmeye muktedirdir. Mucâhid, İkrime ve başkaları böyle demişlerdir.
İkinci kavil ise şöyledir: Muhakkak ki Allah Teâlâ, bu atılıb dökülen sudan yaratılmış olan insanı yeniden döndürmeye kadirdir. Yani yeniden var edib âhirat diyarında diriltmeye kadirdir. Çünkü ilkin yapmaya gücü yetenin yeniden döndürmeye de gücü yeter. Azîz ve Celîl olan Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de bu delili birçok yerde zikretmiştir.

«Bel kemiği ile göğüslerin arasından çıkar.» Erkeğin arka kemiği ile kadının göğüslerinin arasından. Bu, kadının göğüs kemiğinin büyükleridir. Eğer meninin, dördüncü hazmın fazlalığından doğub bütün organlara dağıldığı ve nihayet o organların hepsinin benzeri olan organları doğurmaya hazır hale geldiği ve ana karargâhının yumurtalıkları yanında bir birine sarılmış olan damarlar olduğu fikri doğru sayılırsa; şubhesiz ki beyin nutfenin doğumunda en önemli yardımcı organ görevini üslenir. Bu sebeble fazlasıyla cinsel temas onun hızlıca zayıflamasına sebeb olur. Bundan sonra ilikler gelir ki; bu, iskelet kemiklerinin içindedir. Bunun pek çok bölümleri göğüs kemiğine kadar iner. Ve bu ikisi meninin korunması için en uygun yerlerdir. Binâenaleyh bu ikisi zikre değer bulunarak özellikle anılmıştır.

(Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: C. 15, sf: 8402, Tarık Suresi 5 - 8. Ayetler)


 
Üst Ana Sayfa Alt