Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Video Tasavvufta İslam, İslam'da Tasavvuf Var mı?

esedullah1230 Çevrimdışı

esedullah1230

Üye
İslam-TR Üyesi
Günümüzde pekçok kişi tasavvuftaki inanışların, tarikatlardaki uygulamaların sadece islamın farklı bir yorumlanışı olduğunu sanıyor ver bunda bir yanlışlık görmüyor. Oysa bu konularla ilgili basit bir araştırma ve Kuran ayetleri ile karşılaştırma yapıldığında ‘’ İslamda tasavvuf var mı ?’’ yerine ‘’Tasavvufta islam var mı?’’ demek gerek. Çünkü tasavvuftaki inanışlar Hint (Budizm, Vedalar, vb.), İran, Mısır (Hermes, vb.), Arap (Cahiliye Dönemi), Yunan (Pisagor, Sokrat, Eflatun, vb.), Türk (Şamanizm, vb.), Yahudi (Zohar, vb.) ve Hristiyanların (Gnostikler, Denys, vb.) uydurduğu ruhbanlık ve tasavvuf uygulamaları islama değil başka inanç ve kültürlere dayanır.

‘’Pisagor’un buluşu olan hikmeti işrak, felsefe ilimleri meyanında bizim ilimler arasında tasavvuf gibidir. İslam mutasavvıfının hikmeti işraka nisbeti, kelam ilminin hikmeti ilahiyyeye nisbeti gibidir. Keşfuz Zunun’a göre hukemayı ilahiyyundan işrakiyyun, meşreb ve ıstılahta sofiyyun gibidir. Hikmeti işrak kitaplarını inceleyenlere gizli kalmayacağı şekilde, tasavvufun ıstılahları işrakiyyun ıstılahlarından alınmadır…Pisagor, tasavvuf tekkesi ve rahipler manastırının banisidir. Velayet seyrinin müşahhası gibidir.’’ (Tasavvuf Tarihi, Mehmed A. Ayni)

‘’Vedalar’da…Hadsiz hesapsız mabudlardan bahsedilmekte ise de, Ariyalar bu bedevi durumu bırakıp Ganj nehrinin suladığı münbit ovalara yerleştikten sonra mezhepleri incelmiş, yükselmiş ve muhteşem bir Vahdeti vucud (Panteizm-Çoktanrıcılık) mezhebine dönmüştür. ..Hint münzevilerinin düşündükleri hep yokluk dalgasıdır. Zira her suret zaildir. Buna göre dünya rüya içinde rüya görmektir. Öyleyse elem çekmek, sevmek, bir arzu bir murad arkasında koşmak niçin? Hayat gam ve kederden ibaret bir rüyadır ki, ruh biran evvel bundan kurtulmak ister… Vedalar’ın tefsiri olan Vedanta’nın öğretilerinin özü vahdeti vücuddan ibarettir…Zira Brahman, yani bütün varlıkların mebdei ezelisi yahut bütün alemleri yaratan, hıfz ve irca eden kuvvet ile insan ruhunun birliğini öğretmekte…Vedanta’ya göre herbirimizin ruhu Brahman’ın bir parçası, bir zuhur ve tecellisi değil, bütün kemaliyle sermedi ve bölünmez olan Brahman’ın kendisidir.’’ (Tasavvuf Tarihi, Mehmed A. Ayni)

’Çile gecesinde yeraltındaki hücrede kendisine manaları izah olunan ve yirmi iki sırra delalet eden kutsal nakışlar iki sıra olarak mabedin divanhanelerinden birinde aynen mevcuttu. İlmi ledun şehrinin kapısında kendisine kenarından gösterilen bu sırlar ilahi ilimlerin bizzat umutları idi, fakat onları anlamak için seyr ve suluku bitirmiş olmak lazımdır…Bunun üzerine salik yine hücresine dönerdi. Böylelikle nice aylar ve seneler geçerdi…Bundan sonra salikin içinde ne muhalefet, ne esef, ne emel, hiçbir şey kalmazdı. O artık Hakka teslim olmuş, hakikate nefsini adamıştı. Salikin bu irfan derecesine ulaştığı anlaşılınca başrahip günün birinde salikin yanına gelip kendisine hakikatin inkişaf etme saatinin yaklaştığını tebliğ ederdi.’’ (Tasavvuf Felsefesi veya Gerçek Felsefe, Cavit Sunar; Tasavvuf Tarihi, Mehmed A. Ayni)

‘’Zohar’a göre ruhlar, ilahi olan asıl vatanlarına dönebilmek için temizlenip saf hale gelmek ve geldikleri ilahi yeri ve kaynağı bilmek, bunun için de bazı çileler geçirmek zorundadırlar. Ruh, bilgi ve irfana ancak dünyadaki hayatında ulaşabilir. Eğer bir ruh dünyadaki hayatında bilgi ve irfana ulaşamazsa, dünyaya tekrar başka bir kalıpta gelip yeniden bu yolda çalışmak zorundadır….Bu gelip gitmelerden ancak bilgi ve irfana kavuştuktan sonra kurtulur. ‘’ (Tasavvuf Felsefesi veya Gerçek Felsefe, Cavit Sunar)

‘’Denys, özellikle İlahi İsimler adlı kitabında ruhun duyular aleminden nasıl sıyrılabileceğini, bu dünya ve nimetlerini nasıl bırakabileceğini ve bizzat kendinden de geçerek, kendini de yokedip Hakka nasıl ulaşabileceğini öğretmektedir ki, sonu Allah’a ulaşan bu yol, aklen stidlal yolu değil, aşk yoludur…Kısaca Hristiyan tasavvufunda esas şudur: Bütün kemalleri, faziletleri ve nimetleri ortaya koyan ve onların en yüksek örneği olan Allah, akıl ile bulunamaz, ilim ile bilinemez. Allah ancak aşk ile bulunabilir ve bilinebilir. Şu halde insan, vücudunu Allah’ta yokedip Allah’ta ve Allah için yaşamalıdır.’’ (Tasavvuf Felsefesi veya Gerçek Felsefe, Cavit Sunar)
‘’Eskiden Hindistan’da Brahman, Mısır’da Hermes mezheplerinin dış yüzlerinden başka birde iç yüzleri vardır ki, bu ledun ilmini gizli olarak derece derece yalnız mürid ve müntesiplere verirlerdi. Bunun konusu tasavvuftan başka bir şey değildi. Dinin panteizme (çoktanrıcılık),ezeli, kendiliğinden varolan bir Allah’ın varlığına inanılmış, buna Brahma ismi verilmiştir….Keza eski Mısır’da Ledun ilmine sahip bulunan güzide kimselerin tevhid akidesine inandıkları Maspero tarafından vesikalara dayanılarak ispat edilmiştir. Eski Yunan’da tasavvufun öncüsü olarak Pisagor’u görüyoruz. Sokrat, Platon ve Aristo gibi düşünürler, tasavvufla ilgili fikirleri dolayısıyla Pisagor’u tasdik ve takdir etmişlerdir. Sokrat insanın her şeyden evvel kendini bilmesini tavsiye etmiş, Platon’da gözle görülen vücut alemine çıkabilen şeylerin, Allah’ın ezeli sıfatlarından ibaret olduklarını ve Allah’ın vücudundan ayrı bir vücuda malik olmadıklarını (vahdeti vücud) belirtmişlerdir.’’ (Sosyolojik Açıdan Tasavvuf ve Laiklik, Amiran Kurtkan)



v Başka dinlerin etkisi:

‘’ Türklerin bozkır medeniyetlerinin tabii bir sonucu olarak; toprak, su, ağaç, gökyüzü, güneş, ay ve yıldızların gizli kuvvetler taşıdıklarına inandıkları tespit edilmektedir. Böylece onların en eski dinlerinin ‘tabiat kültü, atalar kültü ve gök tanrı kültü’ şeklinde olduğu ortaya çıkmaktadır. Şamanizmin ise dinden ziyade bir büyü sistemi olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır…Şamanizmin en belirgin özelliği mistik karakterli olması, vecd ve istiğrak tekniğinin bulunmasıdır. Şaman kendi özel usulleri sayesinde ulaştığı vecd haliyle ruhunu göklere yükseltmek, yeraltına inmek ve oralarda dolaşmak üzere bedeninden ayrıldığını hisseden aşkın bir ustadır. Bu sırada o, ruhları hükmü altına alarak ölüler, cinler, periler ve şeytanlarla bağlantı kurmaya muvaffak olur. Ayrıca dertli insanların dilek ve şikayetlerini arzetmek üzere gökteki ve yeraltındaki tanrıların yanına giderek aracılık vazifesi de görür. Bu özellikleriyle topluluk üzerinde korku ve saygı uyandırıp dini otorite kuran şaman, vasfını ve kaderini bildiği insan ruhunun mütehassısı olarak toplum maneviyatının düzenleyicisi durumundadır.’’ (Osmanlı Halkının Geleneksel İslam Anlayışı ve Kaynakları, Hatice K. Arpaguş; Türk Medeniyeti Tarihi, Ziya Gökalp; Şamanizm, Mircae Eliade)

‘’Şamanizm, Türklerin İslamiyete girmeden önce benimsedikleri Zerdüştlük, Mazdeizm, Maniheizm ve Budizm gibi dinlerde etkinliğini sürdürdüğü gibi, islamiyetten sonra da varlığını devam ettirmiştir. Hatta araştırmalar bugün bile izlerinin silinmediğini göstermektedir.’’ (İslam Sufi Tarikatlerinde Türk-Moğol Şamanlığının Tesiri, Fuad Köprülü)

‘’Araştırmalar Türk velilerin kerametleriyle Budist azizlerin kerametleri arasında büyük benzerlikler bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bundan dolayı doğrudan değil de Şamanizm aracılığıyla Budizm’den gelen kalıntıların Yeseviyye’ye sızmış olma ihtimali büyüktür.’’ (İslam Sufi Tarikatleri / Ahmed Yesevi, Fuad Köprülü)

‘’Türkmenler ‘La İlahe İllallah Baba Rasulullah’ dediklerinden Baba İshak ismi Baba Rasul şekline dönmüştür.’’ (Babailer İsyanı, Ocak)
‘’Barak Baba, Buzağı Baba, Sarı Saltuk gibi Türkmen babaları da kıyafet ve hareketleriyle mutasavvıf şeyh olmalarına ve münevver müslüman muhitlerinde itibarlı kimseler olarak kabul edilmelerine rağmen, eski kamlara benzedikleri düşünülmektedir.’’ (Ariflerin Menkıbeleri, Ahmed Eflaki)


‘’Mevcut araştırmalar bunların yarı kutsi içtimai bir unsur oluşturan eski ozanların yerini alarak ilahi ve şiirler okuyan, Allah rızası için halka birçok iyilikte bulunan, cennet ve saadet yollarını gösteren ‘ata veya baba’ isimli dervişler şeklini aldıklarını ve Türkmen boyları üzerinde etkili olduklarını göstermektedir.’’ (Edebiyat Araştırmaları, Fuad Köprülü)


v Toplumdaki siyasi, idari, ahlaki, dini ve sosyal bozukluklar, ekonomik ve sosyal dengesizliğin artması ve yaygın hale gelmesi insanların tasavvufa, zühd hayatına yönelmelerinin sebeplerinden biridir.

‘’…Bazen eğlence sırasında aşırı neşe, halifenin aklını başından alır ve bazı hareketlerde bulunurdu ki, bu hareketlere cariyelerden başkası muttali olamazdı. Perdenin arkasından herhangi bir ses yükselir veya garip bir hareket meydana gelirse, perdedar ‘Yeter ey cariye, kendini tut, son ver, kısa kes’ diye bağırarak nedimlere bu hareketi cariyelerden birinin yaptığını vehmettirmek isterdi…Ses sanatkarlarının Şam’a gelmelerinin halkın ahlakı ve toplum hayatı üzerinde büyük tesiri oldu. Nihayet ülkede yavaş yavaş konfor yayıldı.’’ (İslam Tarihi, H. İbrahim Hasan)

‘’Eğlence ve içki meclisleri ile bu meclislerde olup biten ahlaksızlıkların haddi hesabı yoktur….Müzik meclislerinde içki ve atışmalar yapıldı…Fakirlerin iş yerlerinde ve bile kumar alabildiğine yayıldı…Cariyeler muhtelif yerlerden seçilip getirildi. Güzellikte yarıştılar. Bunun neticesi olarak, eğlence, ahlaksızlık ve çıplaklık eğilimleri çoğaldı…Bazı şairler bu duyguları şiirleriyle körüklediler ve müstehcenliği yaydılar…Bu şekilde hayat bu asırda.. ahlaksızlık ve oyunla dolmuştur…’’ (Duhal İslam, Ahmed Emin)
‘’Müzik, oyun, eğlence, lüks ve israf hayatın ağırlığını gösterirken, toplumda değişik ahlaksızlık şekilleri de sergileniyordu… Hadımlaştırma uygulamalarına değinmek istiyoruz. Bu adet, daha önceleri Bizans ve antik bazı şark memleketlerinde mevcut olmuş, daha sonra İslam alemine hicri 200/810 yıllarında girmiştir. Halbuki Hz. Peygamber bunu şiddetle yasaklamıştır...Halife Emin, halife olduğunda hadımlaştırılmış erkeklere ilgi duydu ve para ile satın aldı…Onlarla oturup kalkmış, hür kadın ve cariyelere iltifat etmemiş, bundan dolayı da kınanmıştı.’’ (El Hadaratul İslamiyye, Adam Netz, Tarihut Taberi’den alıntı)


’’Ey müslümanlar, hepiniz Allah’a hamdediniz ve sonra usanmadan ‘Allah’ım Emin’e ömür ver’ deyiniz. Hadımlaştırmayı yaydı, öyle ki hadım olmayı din haline getirdi. Halk da Emirul Müminun’e uydu.’’ (El Hadaratul İslamiyye, Adam Netz, Tarihut Taberi’den alıntı)

‘’Bu asırda insanlar üç sınıfa ayrılmıştı: Birinci sınıf, halifeler, tüccarlar, vezirler ve eşraf takımı olan aristokratlar. İkinci sınıf halk, orta tüccar ve emlak sahipleri; üçüncü sınıf , fakir sınıf. Küçük çiftçi, işçi ve halifelerden uzak duran alimler.’’ (Fecrul İslam, Ahmed Emin)

‘’Hicri dördüncü asırda değişik yer ve medeniyetlerden tasavvufa birçok yabancılıklar girmiştir. Bunlar bilinçsizce yapılan tercümeler, basiretsizce meydana gelen gelişmeler, Kuran ve sünnetten uzaklaşıp Hristiyanlık, Hint ve İran din ve mezheplerine dayanan hurafe, heves ve kuruntulara sarılma sonucu girmiş ve yayılmıştır. Tasavvufçu zümrenin meydana gelmesinde Hristiyan rahiplerin tarihini, Suriye ve Mısır’daki kilise ve manastır kültürünü, Yahudi zühdünün dirilişini görüyoruz. Yeni Eflatuncu düşüncelerin de bunda açık etkisi olduğu kesindir. Nitekim o yüzyıllarda Hint yoga sisteminin büyük revaç bulduğu anlaşılmaktadır. Feyiz (kalbe akıp gelme) ve Vahdeti vücudu Eflatunculuktan, ittihad ve hululun Hristiyanlıktan,sarhoşluk ve müziğin budizmden geldiği bir gerçektir’(Nazarat fi Mutekadat İbn Arabi,Kemal İsa)


2-Bakara-143: ‘’Böylece biz sizi, insanlara şahit (ve örnek) olmanız için orta (vasat) bir ümmet kıldık…..’’

17-İsra-9: ‘’Şüphesiz ki Kuran insanları en doğru olana iletir ve salih amel işleyen müminlere büyük bir mükafat olduğunu müjdeler.’’

11-Hud-112,113: ‘’Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O (Allah) yaptıklarınızı görendir. / Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur.. Sizin Allah’tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.’’

42-Şura-13, 14, 15, 16: ‘’O: ‘Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin’ diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir. / Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rab’ binden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmişti (iş bitirilmişti). Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler. / Şu halde sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur. Onların hevalarına uyma. Ve de ki: ’Allah’ın indirdiği her Kitab’a inandım. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah bizim de Rab’bimiz, sizin de Rab’binizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda deliller getirerek tartışmaya(huccete gerek) yoktur. Allah bizi biraraya getirip toplayacaktır. Dönüş O’nadır.’ / O’na icabet olunduktan sonra, Allah hakkında (sözde) deliller öne sürüp tartışanların delilleri Rab’leri katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazap vardır ve şiddetli azap onlaradır.’’

42-Şura-21: ‘’Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri , dinden kendilerine teşri ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı elbette aralarında hüküm verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır.’’

57-Hadid-27: ‘’Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik; ona İncil’i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bidat olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.’’

6-Enam-144: ‘’Deveden iki, sığırdan da iki: De ki: ‘İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi yada o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları) mı? Yoksa Allah, bunları size tavsiye ettiği zaman şahit miydiniz?’ Hiçbir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah’la ilgili konularda yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.’’

2-Bakara-120: ‘’Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar. De ki: ‘Şüphesiz doğru yol Allah’ın yoludur’. Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır ne bir yardımcı.’’

6-Enam-119: ‘’Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah’ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi hevalarıyla saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rab’bin haddi aşanları en iyi bilendir.’’

6-Enam-151: ‘’De ki: ‘Gelin size Rab’binizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak etmeyin, anne babaya iyilik edin, yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de onların da rızıklarını biz vermekteyiz. Çirkin kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye etti, umulur ki akıl erdirirsiniz.’’

7-Araf-28: ‘’Onlar çirkin bir hayasızlık işlediklerinde: ‘Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah bunu bize emrettiderler. De ki: ‘Şüphesiz Allah, çirkin hayasızlıkları emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?’’


GEÇMİŞTEN VE GÜNÜMÜZDEN ÖRNEKLER

Aşağıdaki örnekler ‘’Tasavvuf ve İslam (İbrahim Sarmış-Ekin Yayınları)’’ kitabından alınmıştır.

v Veli denilen şeyhleri yada din adamlarını peygamberlerden üstün tutma:

‘’ İşte kendilerine hizmet, nafile ibadetlerden efdal tutulan evliyaullah, yukarıdan beri birer vesile ile zikredilen Yüce Allah dostlarıdır. Onların en yüce mevkiinde bulunanlardan birisi de Gavsul azam (kendisinden yardım istenen en büyük kişi) Abdulkadir Geylani hazretleridir.Onun yüce kerameti nasıl nübüvvet mucizatının bir cüzü sayılmasın ki, Risale-i Gavsiye’lerinde görüldüğü vechiyle Kelimullah’a vaki ilahi sohbet kendilerine de nasip olmuştur. ‘Len teraniden terani’ sırrı bu yüce velide zahir olmuştur.(Yani Hz. Musa Allah’ı göremedi ama bu yüce veli görmüştür). Yukarıda bir vesile ile ehlullahın beşeri sıfatlardan tecerrüdle melekiyet sıfatını iktisap ettiklerini arzetmiştik. El Bazul Eşheb olan Gavsı azamın yüce kanatları cihanı muhit olduğu gibi, kendisine iltica eden bendeganını (kullarını) daima bir siyanet meleği gibi o yüce kanatların altında hıfz buyurmuşlardır. Burada Cebrail denilen ulu meleğe Gavsu-l azam da meleklik sırrı itibariyle yoldaştır denirse hakikatin ta kendisi ifade edilmiş olur.’’ (El Bazul Eşheb, Melih Yuluğ)

‘’Hz. Mevlana için Molla Cami’nin ‘’Peygamber değildir ama kitap sahibidir’’ arifane kelamı, elbet Sultanul Evliya Abdulkadir Geylani hazretleri için de evleviyetle variddir. Gavsul Azam hazretlerinin kutsal kitabı ise Risale-i Gavsiyye’dir.’Kelimullahlık’’ payesine erişti’ denilmesinde hiçbir mahzur görmemekteyiz. Şu manada ki, elbette kendileri nebi değildir. Ama ‘Kelimullah’ Hak Teala ile mukaleme mazhariyetine ermişlerdir.’’ (El Bazul Eşheb, Bekir Uluçınar)

‘’Hızır ve İlyas’ın görüşmeleri ve hallerinden bir nebze bilgi verilmesine dair Molla Bedi’a yazılmış mektuptur. Allah’a hamd ve seçtiği kullarına selam olsun. Hızır a.s. hakkında arkadaşların sorusu üzerinden epey zaman geçti…Bugün sabah toplantısında Hızır ve İlyas’ın ruhaniler suretinde hazır olduğunu gördüm. Hızır ruhani bir kelam ile şöyle dedi: ‘Biz ruhlar alemindeniz. Allah ruhlarımıza tam bir kudret vermiştir ki, bu kudretle vücutlar suretinde teşekkül ve temessül eder, vücutlardan sadır olan cismani duruş ve hareketler, bedeni itaat ve ibadetler ondan sadır olur. O anda kendisine: ‘Siz Şafii mezhebine göre namaz kılıyorsunuz’ dedim. Şöyle dedi: ‘Biz şeriatlerle mükellef değiliz ama ev Kutbu’nun (sahibi) görevlerinin yerine gelmesi bize bağlı olup, kendisi de Şafii mezhebinde olduğundan biz de arkasında İmam Şafii’nin mezhebine göre namaz kılıyoruz….Yine anlaşılmıştır ki, velayetin kemalatı Şafii fıkhına muvafık, nübüvvetin kemalatı da Hanefi fıkhına muvafıktır. (Yani veliler şafii, peygamberler de hanefidir)…Hz. İsa indikten sonra Ebu Hanife’nin mezhebine göre amel edecektir). O anda ikisinden medet istemek ve dualarını almayı talep etmek aklımıza geldi…Sanki aradan sıyrılıp gittiler. İlyas a.s. o zaman hiç konuşmadı.’’ (Mektubat, B. Said Nursi)
‘’…Veliler arasında az daha peygamber yardımına muhtaç olmadan nuru parlayan kimseler vardır (Gazali) ‘’ (İşari Tefsir Okulu, Süleyman Ateş)



2-Bakara-118: ‘’Bilgisizler dediler ki: ‘Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?’ Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik.’’

28-Kasa-46, 47, 48: ‘’(Musa’ya) Seslendiğimiz zaman da sen Tur’un yanında değildin. Ancak Rab’binden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarmış olman için (gönderildin). Umulur ki öğüt alıp düşünürler diye. / Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayısıyla onlara bir musibet isabet ettiğinde: ‘Rab’bimiz bize de bir elçi gönderseydin de böylece senin ayetlerine uysaydık ve müminlerden olsaydık’ diyecek olmasalardı (seni göndermezdik). / Fakat onlara kendi katımızdan hak geldiği zaman: ‘Musa’ya verilenlerin bir benzeri buna verilmeli değil miydi?’ dediler. Onlar daha önce Musa’ya verilenleri inkar etmemişler miydi? ‘İki büyü birbirine arka çıktı’ dediler. Ve gerçekten biz hepsini inkar edenleriz’ dediler.’’

7-Araf-33: ‘’De ki:’Rab’bim yalnızca çirkin hayasızlıkları –onlardan açıkta olanlarını ve gizli olanlarını- günah işlemeyi, haklı nedeni olmayan isyan ve saldırıyı, kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyi Allah’a ortak etmenizi ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.’’

2-Bakara-169: ‘’O (şeytan) size yalnızca kötülüğü, çirkin hayasızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.’’

2-Bakara-257: ‘’Allah iman edenlerin velisidir (dostu ve destekçisi). Onları karanlıklardan nura çıkarır, inkar edenlerin velileri ise tağuttur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.’’

9-Tevbe-71: ‘’Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.’’

29-Ankebut-41: ‘’Allah’ın dışında başka veliler edinenlerin örneği, kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir, bir bilselerdi!’’

39-Zumer-2, 3: ‘’Şüphesiz sana bu Kitabı hak ile indirdik, öyleyse sen de dini yalnızca O’na halis kılarak Allah’a ibadet et. / Haberin olsun, halis (katıksız) olan din yalnızca Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler (şöyle derler): ‘Biz bunlara bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.’ Elbette Allah kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.’’


v Veli denilen şeyhlere yada üstünlüğüne inandıkları din adamlarına Allah’ın sıfatlarını yakıştırma, ilahlaştırma, yüceltme, ‘’Allah’tır’’ , ‘’Allah’tan bir parçadır’’ deme yada onların hatalarını Allah’a maletme (Allah’a açıkça iftira):

‘’Aslında yüce veliler, Hak Teala’nın tam ve kamil mahzarlarıdır. Ol ayinede görünen Hakk’ tır. Esasen nasıl Tur vadisinde bir ağaçtan yüce Mevla, Kelimullah’a ‘inni enellah’ demişse, El Bazul Eşheb (Abdulkadir Geylani) mahzarında da görünen O’dur. Yani Hu’dur.’’ (El Bazul Eşheb, Bekir Uluçınar)

‘’Eski şarihlere göre buradaki ney, insanı kamildir. O, birlik kamışlığından kesilmiştir. Kendi varlığından geçmiş, gerçek varlıkta varolmuştur. Ondan çıkan her ses tanrı iradesini bildirir. Onun ihtiyarı tanrı ihtiyarıdır. Fakat görünüşte sıfatlarla, fiillerle kayıtlıdır. Bu bakımdan ıtlak alemini özler. Daha doğrusu da, onun bu özleyişi bir cilvedir, kendi kendisine bir nazdır… Mevlana, ‘Dinle bu ney nasıl şikayet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor’ derken, hem kamışlıktan kesilen ney’i hemde mutlak varlıktan mukayyed varlığa düşen kendisini kastetmektedir…’’ (Mesnevi ve Şerhi, Abdulbaki Gölpınarlı)

’Tanrısal varlığına kavuşmak isteyen muvahhid, beşeri varlığını kaybetmek, unutmak zorundadır. İşte bu kaybediş şekline ‘fena’ denir; bu da üç mertebeye ayrılır: (1)Amellerini yaparak, cehd ve gayret sarfederek, nefsine aykırı giderek onu istediği amellere koşarak, nefsani sıfatlardan, huylardan ve tabii özelliklerden fani olmaktır. (2) Hakkın senden istediği şeye uymak ve seninle O’nun arasında hiçbir vasıta kalmamak, her şeyden vazgeçip sırf ona yönelmek, ibadet ve tatlardaki zevk alma düşüncelerinden fani olmaktır. (3) Vecdin son mertebesinde Hak şahidi galebe edince artık Allah’ı müşahedeye ermenin farkına varmaktan da fani olmaktır. İşte o zaman sen fani bakisin…(Cüneyd Bağdadi)’’ (İşari Tefsir Okulu, Süleyman Ateş)

‘’Bu sürekli yolculuk, tasavvuf düşüncesindeki ‘Asli vatan’ kavramıyla da ilişki arzeder. Asli vatan insanın ruhlar alemindeki yeridir. Mevlana bunu Mesnevi’sinde ‘Kamışlık’, İkbal ise Cavidname’sinde ‘Can yoldaşın yanı’ olarak nitelendirmiştir. Bu asli vatan –ki insanın ayrıldığı bütün olan Allah’tan başkası değildir- tanımlanamaz, ele geçmez, yakalanmaz bir hedef ve sevgili olduğundan, ona varma zevki, onun yolunda olma zevkinden başka türlü düşünülemez. Onu istemek ve yine istemek…Kuşadalı bunu şu güzel sözü ile ifadeye koymuştur: ‘Vatanı aslimiz bezmi elest (Allah’tan ayrıldığımız an ve alem) dir. Her yerde misafir gibiyiz.’’ (Din ve Fıtrat, Yaşar N. Öztürk)

‘’Tecelli dolayısıyla evrendeki her şeyde tanrı sıfatlarının belirdiğini (yani ilahi sıfatların canlı ve cansızlar şeklinde tezahür ettiğini) görmüştük. …Tanrının bütün sıfatları evrende dağınık ama insanda toplu olarak vardır. Aynaya baktığında nasıl kendini görürse, Allah da bütün vasıflarını toplu olarak insanda görmüştür. İnsan biri ölümlü, öteki ölümsüz olan iki unsurdan teşekkül eder. ..Ölümsüz unsur ise, insana asıl şerefini ve değerini bağışlayan ilahi tarafımızdır. Ruh denen bu unsur tanrının bütün sıfatlarına mahzardır…Allah’tan kopmuş olan uyanık ve hasretli ruhu Mevlana Celaleddin Mesnevi’sinde neyi ile anlatmaktadır. İnsan ruhu kamışlıktan koparılmış olduğu için durmadan inleyen, herkesi dertlendiren bir şeydir…’’ (Türk Edebiyatı, Ahmet Kabaklı)

‘’Şimdi sufiler şekil ve kıyafet bakımından eski sufilere benziyor ama ruh ve muhteva bakımından başkalaşmışlardır. ..Şeriata hürmet hissi kalplerden zail olmuştur.Dine karşı kayıtsızlığı, menfaat temin etmenin en güvenilir vasıtası olarak kabul eden zamanın sofuları, haram ile helal arasında fark görmez olmuşlardır. Dine ve din büyüklerine karşı saygısız olmayı, din haline getirmişlerdir.
 
U Çevrimdışı

ukyo29

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Tasavvuftaki Uygulamaların Kitap Ve Sünnetteki Delilleri.
Allah-u Zülcelâl şöyle buyurmuştur:
"Deki, ancak bizim Rabbimiz bâtınî ve zâhirî olan fevahiş (kötü) davranışları haram kılmıştır " ( Araf/ 33 )

Diğer bir âyet-i kerimede de:
"Zahiri ve bâtınî olan kötülüklere yaklaşmayın" (En'am, 151) buyurmuştur

Allah-u Zülcelâl nasıl zâhirî azalarımızla yaptığımız kötü hareketleri haram kılmışsa, bâtınî olan; kin tutmak,
riya (gösteriş) da bulunmak, hased etmek gibi kötü hareketleri de haram kılmıştır .Her insan manevi olarak mezmum (kötü) olan gurur, kibir, riya, hased, gıybet gibi hastalıklara müpteladır .Bunların temizlenmesi için de bir mürşid-i kâmilin manevi terbiyesine girmek şarttır .Bazı insanlar bu türlü hastalıklara müptela odukları halde, kendilerinin hastalıklarını bilmezler ve tedavi etmek için de herhangi bir çaba göstermezler Bunlar cehl-i mükerrep (kendilerini alim olarak gören cahiller) içindedir
Şeriat zahirdir, ancak bu hastalıklar manevidir
Allah-u Zülcelâl bu cehl-i mükerrep içinde olanlar hakkında şöyle buyurmuştur:
"De ki: size amelleri en çok hüsrana gidenleri haber vereyim mi? Kendilerinin gerçekten sanat yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa gitmiş olanları " (Kehf 103-104)

SADIKLARLA BERABER OLMAK

Mürşid-i kamile intisabın gerekliliği konusuna işaret bir ayet-i kerime şöyledir:
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun " (Tövbe, 119)

Sadıklarla beraber olmak nefsin temizlenmesi ve güzel sıfatlarla bezenmesidir Bu sayede takvada muvaffak olmak mümkündür Bunu başarabilmek için de bir mürşid-i kâmile intisab etmek ve onların sohbetlerinde bulunmak şarttır.Çünkü sadıklarla beraberlik cismani olarak sohbetle, ruhani (manevi) beraberlik ise rabıta ile olur .Sadıklarla beraber olmanın ve bir mürşid-i kâmile intisab etmenin faydası ve tesiri; hem ameli olarak zahire
iktida etmesiyle, hem de ruhi olarak kendisine tesir etmesiyle meydana gelmektedir

Peygamber Efendimiz (s a v) Ashab-ı Kiram'ı, Adab-ı Ders ve Adab-ı Nefs olmak üzere iki şekilde terbiye
etmişlerdir.Allah-u Zülcelâl Habibini bu iki adab ile adablandırmıştır 0 da ashabını böylece adablandırmıştır
Adab-ı Ders; zâhirî olarak yapılan bütün ibadetlerin Allah-u Zülcelâl'in istediği şekilde yapılmasıdır
Adab-ı Nefs; nefsin ve ruhun kötü sıfatlardan temizlenmesi ve güzel sıfatlarla muttasıf (bezenmiş) olmasıdır

Allah-u Zülcelâl'in veli kulları da bu iki Adabla Adablanmışlar ve kendilerine tâbi olanları da bu şekilde
adablandırmaktadırlar Çünkü mürşid-i kâmiller, bir silsileye dayalı olarak günümüze kadar gelmişlerdir İşte bu
sebeple, Peygamber Efendimiz (s a v)'in gerçek manada varisleri olan mürşid-i kâmillere intisab etmek ve onlardan istifade etmeye çalışmak son derece faydalı ve gereklidir

Peygamber Efendimiz (s a v) hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
"İyi kişilerle ve kötü kişilerle oturup kalkmanın misali, misk kokusu satan kimse ve demircilerin misali gibidir.Bir kimse misk satan birisi ile beraber olduğu zaman, misk satan kişi cömertlik yaparak miskinden bir miktar arkadaşına verecektir, ya da arkadaşı bir miktar satın alacaktır Almasa dahi o miskin kokusu üstüne siner.Demircilik yapanla arkadaş olduğu zamansa ya elbisesi onun ateşinden yanacak veya üstü kirlenecek yada onun pis kokusu üzerine sinecektir" (Sahihi Buhari; Zebh)

İşte iyi kişilerle oturmak misk satan kimsenin yanında oturmak gibidir İyi kişilerle oturduğun zaman ya sana
sohbet yapar yada sen ondan sorup öğrenirsin yada onlarla beraber olduğun için Allah-u Zülcelâl'in rahmeti senin
üzerine de gelir ve muhakkak menfaat sağlarsın.Kötü kişilerle beraber olduğun zaman ise ya sana kötü bir amel yaptırır ya ondan kötü bir âhlak öğrenirsin yada Allah-u Zülcelâl'in gazabı onların üzerine geldiği için sana da gazap ilişir ve dünya ve ahiretine zarar verir .Kumarcının yanında bulunan kumarcı olur, hırsızın yanında bulunan hırsız olur.

İbn-i Abbas (r a )'dan rivayet edilen bir hadis-i serifte Peygamber Efendimiz (s a v)'e: "Hangi kimselerle beraber olmak daha hayırlıdır? Diye sordular Buyurdular ki:
"Görülmesi Allah'ı hatırlatan kimselerle " (Mecmeuz Zavaid, c l, s 226 )

Diger bir hadis-i serifte:
"Kişi kendi dostunun dini üzerinedir 0 halde kişi kiminle dostluk yaptığına baksın " (Ebu Davut, Tirmizi; Kitab'uz-Züht) buyurulmuştur

Hz Ömer (r a )'den rivayet edilen bir hadis-i serifte de Peygamber Efendimiz (s a v) şöyle buyurmuştur:
"Allah-u Zülcelâl'in bazı kulları vardır Onlar ne peygamberdir ne de şehittirler Fakat peygamberler ve şehitler onlara verilen makam dolayısıyla gıpta edip imrenirler "

Ashab-ı Kiram: "Ya Resulallah! Onlar kimdir" diye sor dular? Hz Peygamber (s a v) buyurdu ki:
"Onlar (aralarında) neseb ve akrabalık olmadığı, mal alış-verişi olmadığı halde birbirlerini Allah için
sevenlerdir Onların yüzü nurdur, nur üzerindedirler İnsanların korktukları günde onlara korku yoktur
İnsanların hüzünlü oldukları günde onlar mahzun da olmazlar " (Ebu Davut,) Daha sonra şu âyet-i kerimeyi okudu:"Dikkat edin! Allah'ın veli kulları için korku yoktur Mahzun da olmazlar " (Yunus,62)

Sahabe-i Kiram'dan Hanzala (r a ) şöyle buyurmuştur: "Bir gün Ebu Bekir (r a )'le karşılaştım Bana nasılsın diye
sordu? Ben de: "Hanzala münafık oldu" cevabını verdim "Sübhanallah ne diyorsun?" diyerek çok şaşırdı Dedim ki biz Peygamber Efendimiz (s a v)'in yanında olduğumuz zaman cenneti, cehennemi sanki gözlerimizle görür gibi oluyoruz Onun yanından ayrıldıktan sonra çoluk çocuğumuzla meşgul olduğumuzdan dolayı, o halleri yaşayamıyoruz O zaman Ebu Bekir: (r a )

"Ben de öyleyim" dedi Bunun üzerine beraberce Peygamber Efendimiz (s a v)'e gittik: Ben dedim ki:
"Ya Resulallah! Hanzala münafık oldu" Resûlüllah (s a v);
"Neden öyle söylüyorsun" diye sordu
"Yanınızdan ayrılınca bu hal bizden gidiyor" dedim O zaman Peygamber Efendimiz (s a v) şöyle buyurdu:

"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki eğer benim yanımda olduğunuz gibi evinizde de o şekilde olsanız, melekler sizinle yolda yürüdüğünüz zaman ve yataklarınızda (sizinle) musafaha (el sıkışmak; sevgi göstermek) yapar Fakat ya Hanzala! Bir saat öyle, bir saat böyle, diye üç defa tekrar etti " (S Müslim; Tevbe )

Görüldüğü üzere peygamberlerle ve onların varisleriyle beraber olmak, insana ahireti hatırlattığı gibi kişi sanki
cennet ve cehennemi görüyor gibi olmaktadır Bu hal onların yanından ayrıldıktan sonra değişmektedir İşte
zikretmiş olduğumuz bu ayet ve hadisler, peygamberlerle ve onların varisleriyle beraber olmanın gerekliliğine
açık birer delil teşkil etmektedir

İnsanın kendi yüzünü görebilmesi icin güzel bir aynaya bakması lazımdır Ayna olmadığı zaman nasıl kendini
göremezse, hatalarını görebilmesi ve bunları iyileştirmeye çalışması için de bir mürşid-i kâmile gitmesi ve
hatalarını, sıkıntılarını anlatarak çarelerini bulup bu manevi hastalıklardan kurtulması lazımdır Çünkü
Peygamber Efendimiz (s a v):
"Mü'min mü'minin aynasıdır " (Buhari; Kitab'ül Edep) buyurmuştur

Yine bu konuda Allah-u Zülcelâl de şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak size; Allah'a ve son güne ümit besleyip te, Allah'ı çokça ananlar için Allah'ın Rasulünde pek güzel bir örnek vardır " (Ahzap;2l )

Bu âyet-i kerimede Allah-u Zülcelâl, Peygamber Efendimiz (s a v)'e tabi olmayı ve ona ittiba etmeyi Ashab-ı
Kiram'a öğretmektedir Nasıl Asr-ı Saadet'te Peygamber Efendimize (s a v) iktida edip tabi olunmuş ise aynı
şekilde O'nun varislerinin yanında olup, onlara uymak suretiyle Allah-u Zülcelâl'e yönelmek icab etmektedir Allah-u Zülcelâl'in işareti ve emri bu yöndedir.

Bundan dolayı hakiki varislerle beraber olmak, sohbetle-rine devam etmek ve irşadları altına girmek şarttır
Böylelikle imanımız kuvvetlendiği gibi, emraz-i kalbiye (kalbi hastalıklar) ve nefsimizin kusurları kaybolmaya
yüz tutarak güzel sıfatlarla bezenmeye başlarız.Bütün bunlardan sonra ortaya çıkan şudur Nefsi tezkiye etmek ayrı bir şeydir, Kur'an okumak ayrı bir şeydir Nasıl bir kimse tıp kitaplarını okuyup öğrenmekle kendi hastalığını tedavi edemiyor da mutlaka bir doktora ihtiyaç duyu-yor ve de o doktorun vereceği ilaç ve perhizleri uygulaması gerekiyorsa; kalbî hastalıklar da bir manevî dokturun vereceği ilaç ve perhizleri uygulayarak, yapmış olduğu tavsiyeleri tutarak kendini tedavi edip, hastalıklardan temizlenebilir

Mürşid-i kâmil ile beraber olmak ve onların sohbetlerinde bulunmanın ehemmiyeti ve fazileti anlatılamayacak kadar çoktur Nitekim Allah-u Zülcelâl âyet-i kerimede;
"Müminlerden bazı erkekler vardır ki Allah'a söz verdikleri şeylerde sadıktırlar " (Ahzap,23) buyurmuştur
Yani "ahd-i misakta" verdikleri söze, Allah-u Zülcelâlin emir ve nehiylerine uymakta sadıktırlar Başka bir
âyet-i keri-mede de şöyle buyurulmuştur:
"Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na dua eden kimselerle sabret Sen dünya süsünü arzu ederek onlardan gözlerini ayırma Bizi anmak konusunda kalbini zikrimizden gafil bıraktığımız, keyfinin ardına düşmüş, işi haddi aşmak olan kimseye uyma " (Kehf,28)

Bazı müfessirler, ayetin ilk kısmında geçen "O'na dua eden kimselerle sabret" cümlesinde kast edilenlerin
Sahabe-i Kiram olduğunu belirtmişlerdir Bunun için Peygamber Efendimiz (s a v):
"Allah-u Zülcelâl'e hamd ediyorum ki benim ümetimden öyle kimseler vardır, Rabbim bana, nefsini onlarla beraber hapset diye emirde bulundu" buyurmuştur

Başka bir ayet-i celilede Allah-u Zülcelâl şöyle buyurmuştur
"Hem o gün zalim, ellerini ısırarak; "Eyvah bana! Keşke peygamberlerle birlikte bir yol tutsaydım" der "Vay şu başıma gelene! Keşke filanı dost edinmeseydim And olsun o gerçekten bana gelmişken, beni zikirden (zikrullah/ Allah'ın kitabı, peygamberin vaazı, nasihatı) alıkoydu " Öyle ya şeytan, insana çok hızlankör (yardımsız bırakan) dır " (Furkan; 27, 28, 29)

Yine bir başka Ayet-i Kerimede:
"Kıyamet gününde dostlar birbirine düşmandır Ancak muttaki (Allah dostları, onların dostları) kullar müstesnadır " (Zuhruf, 67) Buyurulmuştur Demek ki onların dostlukları kıyamette de devam etmektedir

Aklı olan herkes, şuurlu bir sekilde düşündüğü zaman, Allah-u Zülcelâl'in dostları ile beraber olmayı, onlarla
sohbet etmeyi ve mü'min kardeşleriyle yardımlaşmanın faydalı olduğunu itiraf edip, bunun Allah-u Zülcelâl'e
ulaşmak ve rızasına nail olmak için şart olduğunu kabul edecektir

ASHABIN MANEVİ TEDAVİSİ

Peygamber Efendimiz (s a v) Ashab-ı Kiram-ı sadece zâhirî bilgi vermek yoluyla değil, aynı zamanda onların manevi hastalıklarıyla bizzat ilgilenerek çeşitli tavsiyelerde bulunarak ve manevi tedavi usulünü kullanarak
yetiştirmiştir Bu durumlara bir kaç örnek verebiliriz Ubeyb bin Ka'b şöyle buyurmuştur: "Bir gün camide bulunduğum bir sırada adamın biri geldi ve Kur'an okudu Ben onun okumasını beğenmedim Başka bir adam gelerek yine Kur'an okudu Onun kıraatı önceki adamın kıraatı gibi değildi Namazlarımızı bitirdikten sonra hepimiz Peygamber Efendimiz'in (s a v) yanına gittik
Ben dedim ki: "Ya Resûlallah! Bu Kur'an okudu, ben onun okumasını beğenmedim Bu da okudu daha çok beğendim. Peygamber Efendimiz (s a v) ikisine de Kur'an okuyun buyurdu Onlar Kur'an okudular, ikisinin kıraatını da güzel buldu. O zaman nefsime, önce okuyan kişinin okuması yanlış geldi Cahiliye buğzu kalbime geldi Peygamber Efendimiz (s a v) kalbime vurdu ve bende şiddetli bir terleme oldu Sanki Allah-u Zülcelâl'in tecelliyatını görüyor gibi oldum ve o düşünce benden gitti " ( Muslim; fi Beyan'il Kur'an )

Görüldüğü gibi Ashab-ı Kiram zâhiri ilimle kendilerini tedavi edemiyorlardı Peygamber Efendimiz (s a v)
doktorluğundan istifade etmek, eczanesinden ilaç alıp kullanmak suretiyle kendilerini tedavi edebiliyorlardı
Peygamber Efendimiz (s a v)'in ashabının kalbine vurması O'nun manevi tasarrufudur Allah-u Zülcelâl âyet-i
kerimede:
"O'dur ümmiler içinde kendilerinden olup onlara ayetlerini okuyan, onları temize çıkarıp parlatan, onlara kitap ve hikmet öğreten " (Cuma;2) buyurmuştur


BATINİ - KALBİ AMELLER

Allah-u Zülcelâl nasıl zâhirî azalarımızla yaptığımız kötü hareketleri haram kılmışsa, bâtınî olan; kin tutmak,
riya (gösteriş) da bulunmak, hased etmek gibi kötü hareketleri de haram kılmıştır Öyle ise bu bâtınî olan kötü
sıfatları da izale etme çabasına girmemiz gerekir Bunun yegâne yolu da şânı büyük olan tasavvuf yoluna girmektir Tarih ve fıkıh alimi, İbn-i Haldun (ks) şöyle demiştir: "İhlas ilmini okumak; ucub, riya, hased gibi manevi hastalıkları bilmek ve bunlardan muhafaza olmaya çalışmak farz-ı ayndır (her müslümana farzdır) İnsanın nefsi için her birisi birer afet olan kibir, gazap, cimrilik, ihanet gibi hastalıkları bilmek ve kendini bunlardan muhafaza etmek de farz-ı ayndır "
Peygamber Efendimiz (s a v):
"Kalbinde zerre kadar kibir bulunan, cennete giremez " (Muslim; Kitab'ul İman ) buyurmustur.

Tüm bunlardan sonra bizim için en önemli görev, kendimizi bu kabih (çirkin) hastalıklardan temizleyip, halis bir
kalble Allah-u Zülcelâle yönelmektir Bu da ancak tasavvuf ile mümkündür.Sonuç olarak tasavvufun aslı; Kur'an ve Sünnet yolunda yürümektir Tasavvuf üstadlarının tarif ettiği yoldan, ne olursa olsun ayrılmamaktır Bidatleri, boş arzuları, nefsanî istekleri terk etmektir Hürmet gösterilmesi gereken mübarek zatlara ve diğer mahlukata karşı saygıda kusur etmemektir.
 
S Çevrimdışı

suyunrenqi06

Üye
İslam-TR Üyesi
s.a




2. İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir müttakîlere! [32,1-2]
3. O müttakiler ki görünmeyen âleme inanırlar. Namazlarını tam dikkatle ifa ederler. Kendilerine ihsan ettiğimiz nimetlerden infak ederler.
4. Hem sana indirilen kitabı, hem de senden önce indirilen kitapları tasdik ederler. Âhirete de kesin olarak onlar inanırlar
5. İşte bunlardır Rableri tarafından doğru yola ulaştırılanlar. Ve işte bunlardır felah bulanlar.
6. İnkâra saplananları ise ister uyar ister uyarma onlar için birdir, imana gelmezler. [10,96]
7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de bir perde inmiştir. Bunların hakkı büyük bir azaptır. [61,5; 6,110; 4,155]
8. Öyle insanlar da vardır ki "Allah'a ve âhiret gününe inandık" derler; Oysa iman etmemişlerdir. [63,1]
9. Akılları sıra Allah'ı ve iman edenleri aldatmayı kurarlar. Kendilerinden başkasını aldatamazlar da farkında değiller. [58,18]
10. Kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını daha da ilerletti. Bu yalancılıkları, bu samimiyetsizlikleri sebebiyle bunlara gayet acı bir ceza vardır. [9,124-125; 47,17; 47,20]
11. Ne zaman onlara: "Yeryüzüne fesat saçmayın!" denilse "Biz sadece barışçıyız, ortalığı düzeltmekten başka işimiz yok!" derler. [8,73; 47,11; 2,205]
12. Gözünüzü açın, bunlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin şuurları yok, farkında değiller.
13. Ne zaman onlara: "Şu güzel insanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denilse "Yani o beyinsizlerin inandıkları gibi mi inanalım?" derler. Asıl beyinsizler kendileridir de farkında değiller.
14. Bunlar iman edenlerle karşılaştıkları vakit "Biz de müminiz" derler. Fakat şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında da: "Emin olun biz sizinle beraberiz, biz onlarla alay ediyoruz" derler.
15. Allah da kendileriyle alay eder ve azgınlıklarında onlara mühlet verir; böylece onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.
16. İşte onlar hidâyeti alacaklarına, dalâlete müşteri oldular. Ama bu, kârlı bir ticaret olmadı. Çünkü kâr yolunu tutmadılar.
17. Bunların hali, o kimsenin haline benzer ki aydınlanmak için bir ateş yakar. Ateş çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların gözlerinin nurunu giderir ve karanlıklar içinde bırakır, onlar da göremez olurlar. [63,3]
18. Sağır, dilsiz ve kördürler onlar. Onun için hakka dönmezler. [22,46]
19. Yahut onların durumu gökten sağnak halinde boşanan ve içinde yoğun karanlıklar, gök gürlemeleri ve şimşekler bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumuna benzer. Yıldırımların verdiği dehşetle, ölüm korkusundan, parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Fakat Allah kâfirleri çepeçevre kuşatır. [63,4; 9,56-57; 57,13-15]
20. Şimşek nerdeyse gözlerini köreltecek. Önlerini aydınlattı mı ışığında yürürler, karanlık çökünce de dikilir kalırlar. Allah dileseydi kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah gerçekten her şeye kadirdir.
21. Ey insanlar! Hem sizi, hem de sizden önceki insanları yaratan Rabbinize ibadet ediniz. Böyle yapmakla her türlü zarardan korunmayı ümid edebilirsiniz. [32,3; 30,41; 39,28]
22. O Rabbinize ki yeryüzünü size bir döşek, göğü de bir kubbe yaptı. Gökten yağmur indirip, onunla size rızık olarak çeşitli mahsuller çıkardı.( Öyleyse siz gerçeği bilip dururken sakın Rabbinize eş koşmayın.)
Tek kelime gerçek mürşit kimdir ?Eş koşmak nedir ?

ALLAHA hamdü senalar olsun …!!!

Şükür hidayet senden YARABBELALEMİN.
 
U Çevrimdışı

ukyo29

Üyeliği İptal Edildi
Banned
s.a




2. İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir müttakîlere! [32,1-2]
3. O müttakiler ki görünmeyen âleme inanırlar. Namazlarını tam dikkatle ifa ederler. Kendilerine ihsan ettiğimiz nimetlerden infak ederler.
4. Hem sana indirilen kitabı, hem de senden önce indirilen kitapları tasdik ederler. Âhirete de kesin olarak onlar inanırlar
5. İşte bunlardır Rableri tarafından doğru yola ulaştırılanlar. Ve işte bunlardır felah bulanlar.
6. İnkâra saplananları ise ister uyar ister uyarma onlar için birdir, imana gelmezler. [10,96]
7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de bir perde inmiştir. Bunların hakkı büyük bir azaptır. [61,5; 6,110; 4,155]
8. Öyle insanlar da vardır ki "Allah'a ve âhiret gününe inandık" derler; Oysa iman etmemişlerdir. [63,1]
9. Akılları sıra Allah'ı ve iman edenleri aldatmayı kurarlar. Kendilerinden başkasını aldatamazlar da farkında değiller. [58,18]
10. Kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını daha da ilerletti. Bu yalancılıkları, bu samimiyetsizlikleri sebebiyle bunlara gayet acı bir ceza vardır. [9,124-125; 47,17; 47,20]
11. Ne zaman onlara: "Yeryüzüne fesat saçmayın!" denilse "Biz sadece barışçıyız, ortalığı düzeltmekten başka işimiz yok!" derler. [8,73; 47,11; 2,205]
12. Gözünüzü açın, bunlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin şuurları yok, farkında değiller.
13. Ne zaman onlara: "Şu güzel insanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denilse "Yani o beyinsizlerin inandıkları gibi mi inanalım?" derler. Asıl beyinsizler kendileridir de farkında değiller.
14. Bunlar iman edenlerle karşılaştıkları vakit "Biz de müminiz" derler. Fakat şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında da: "Emin olun biz sizinle beraberiz, biz onlarla alay ediyoruz" derler.
15. Allah da kendileriyle alay eder ve azgınlıklarında onlara mühlet verir; böylece onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.
16. İşte onlar hidâyeti alacaklarına, dalâlete müşteri oldular. Ama bu, kârlı bir ticaret olmadı. Çünkü kâr yolunu tutmadılar.
17. Bunların hali, o kimsenin haline benzer ki aydınlanmak için bir ateş yakar. Ateş çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların gözlerinin nurunu giderir ve karanlıklar içinde bırakır, onlar da göremez olurlar. [63,3]
18. Sağır, dilsiz ve kördürler onlar. Onun için hakka dönmezler. [22,46]
19. Yahut onların durumu gökten sağnak halinde boşanan ve içinde yoğun karanlıklar, gök gürlemeleri ve şimşekler bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumuna benzer. Yıldırımların verdiği dehşetle, ölüm korkusundan, parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Fakat Allah kâfirleri çepeçevre kuşatır. [63,4; 9,56-57; 57,13-15]
20. Şimşek nerdeyse gözlerini köreltecek. Önlerini aydınlattı mı ışığında yürürler, karanlık çökünce de dikilir kalırlar. Allah dileseydi kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah gerçekten her şeye kadirdir.
21. Ey insanlar! Hem sizi, hem de sizden önceki insanları yaratan Rabbinize ibadet ediniz. Böyle yapmakla her türlü zarardan korunmayı ümid edebilirsiniz. [32,3; 30,41; 39,28]
22. O Rabbinize ki yeryüzünü size bir döşek, göğü de bir kubbe yaptı. Gökten yağmur indirip, onunla size rızık olarak çeşitli mahsuller çıkardı.( Öyleyse siz gerçeği bilip dururken sakın Rabbinize eş koşmayın.)
Tek kelime gerçek mürşit kimdir ?Eş koşmak nedir ?

ALLAHA hamdü senalar olsun …!!!

Şükür hidayet senden YARABBELALEMİN.

Siz ne demeye neyi ispatlamaya çalışyorsunuz anlamadım , Kendi yazdığın ayetleri Kurandan bizim yazdıklarımızı uydurma ayetlermi demek istiyorsunuz?
Ayetleri kopyalayıp yapıştırmakla bişeyleri ispat etiğinimi sanıyorsun, eminim ayetlerin nüzul sebebini bile bilmiyorsun.
Arkadaşım cahillerin sözlerine bakıpta yüzbinlerce evliyayı inkar etme hem bu dünyada hem ahirette bunun cezası şiddetli olur, Kur an ayetlereni güvenimiz sonsuz lakin kinimiz kendi kafasına göre yorumlayara, Evliyayıı tekkeden çıkmaz, sarıklı,sakallı cahillerden sanma iyi oku, delil olarak daha ne istersin ayet var hadis var müçtehidlerin sözleri var
eğer vehhabi ,harici, şia -mezhepsiz değilsen biraz insaflı davranırsın..


SORU4: Evliya-Veli ne demektir? Haklarında kötü konuşmanın vebali var mıdır?

Veli'nin çoğulu Evliya'dır. Evliya; Allah'ı bilen, Allah 'ın dostu, sevgili kulu ve yakınıdır. Allah 'a itaatta ve muhabbette çok ileri derece de olup Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetini yerine getirme de çok titiz davranan kimsedir. Allah -u Zülcelal bu kimseler hakkında ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"iyi bilin ki, Allah 'ın veli kulları için hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar, iman edip takvaya ermiş olanlardır. Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjdeler vardır. Allah 'ın sözlerinde asla değişme yoktur. Bu en büyük mutluluğun ta kendisidir. " (Yunus; 62-64)
Görüldüğü gibi bu ayet-i kerimede veliler için korku ve üzülme olmadığı, onların vasıflarının iman ve takva olduğu belirtilmiştir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'de Allah 'ın veli kullarını anlatırken şöyle buyurmuştur:
"Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah 'ı hatırlatırlar. " (îbn-iMace, İbn-iEbi'd-Dünya)
Gerçekte velileri görmek derhal ahireti hatırlatır. Zira onlarda haşyet ve tevazu vardır. Sanki nübüvvetten bir nur parlamaktadır. Çünkü Allah -u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
" Allah, iman edenlerin velisidir (dostudur, yardımcısıdır), onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır." (Bakara; 257)
Allah 'ın velileri, Allah 'a iman ve taat yönünden yakın olanlardır. Çünkü iman, bütün batıl ve yanlış inançlardan sıyrılarak gerçeğe, hakka ulaşmış olmanın ifadesidir. İşte Allah dostları, iman ve marifetullah'a ve takva ile de üstün ahlaka ulaşmış olduklarından, Yunus suresi 62. ayette de buyrulduğu gibi, her türlü korkudan kederden ve yeisten kurtulmuşlardır. Çünkü onlar en üstün kudret olan Allah -u Zülcelal'in dostluğunu ve himayesini kazanmışlardır.
Veli bir kula düşmanlık göstermenin akıbetini şu hadis-i kudsi şöyle beyan etmektedir:
"Her kim beni tanıyan ve ihlas ile bana ibadet eden bir kuluma düşmanlık ederse, bende ona harb ilan ederim..." (Buhari)
Veli, Allah 'ın emir ve rızasından ayrılmayan bir kul olduğuna göre, ona düşmanlık eden kimsenin haklı bir sebebi olamaz. Burada Allah -u Zülcelal'in harbi; onu ya günahlara daldırması ya da küfür bataklığına saplamasıdır. Ehl-i sünnet ve'l-cemaate göre, geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ümmetinde de Allah 'ın veli kulları vardır. Velilere inanmak haktır. Evliyaları kabul etmemek, Kur'an ayetlerini inkar olup, bu ise sapıklık ve küfürdür.
Allah -u Zülcelal'in veli kullarını haktır ve veli kullara inanmak şarttır. Velilerde Allah -u Zülcelal'in kullarıdır. Onlarda herkes gibi insandırlar. Onlar nefis ve şeytanın peşinden gitmez, Allah -u Zülcelal'in emirlerine göre hareket ederler. Sur'un son nefhasına kadar Allah 'ın veli kulları bulunacak ve eksik olmayacaktır. Kıyamet günü evliyaullah için ne mahsun olmak, ne kederlenmek ve ne de korku vardır. Allah -u Zülcelal'in veli kulları, Allah -u Zülcelal'e olan sevgilerinin fazlalığından, kendilerine tabi olan kimseleri dünya sevgisinden koparıp Allah -u Zülcelal'in doğru yoluna bağlarlar.
Allah dostlarını seven besledikleri muhabbetten dolayı, Allah -u Zülcelal'i de sevmiş olurlar ve böylelikle Allah -u Zülcelal'in dostluğunu kazanırlar. Çünkü Allah için Allah dostlarına muhabbet Allah -u Zülcelal'i sevmek demektir. Allah dostlarının münkirliğini yapanların ekseriyatının küfürle gittiği görülmüştür. Allah dostlarına yakın olmanın faydası çoktur. Bu dünyada evliyalara yakın olan kimse, aynı yakınlığı ahirette de muhafaza eder. Allah -u Zülcelal bir insana dost olursa, herkes ona itaat etmek mecburiyetinde kalır.

Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi K.S
Hanefi ve Şafi Mezhebine Göre Asrımız Meselelerine Fetvalar
 
U Çevrimdışı

ukyo29

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Mezhep İmamları ve Tasavvuf

Gerçek sufilerin yöneldiği kalp ve maneviyat ilminin ne kadar önemli olduğunu bilen alimler, onlardan övgü ile bahsetmişlerdir Bununla da yetinmeyip, onlardaki ilme ve edebe talip olmuşlardır Öyle ki, tevazu gösterip halkalarına girmişlerdir İşte mezhep imamlarımızın bu ilme bakışı:

İmam Malik Rh A :

“Kim tasavvufun öğrettiği ahlâk ve manevi hal ilmiyle yetinip fıkıh öğrenmezse, dinden çıkacak işler yapar, zındık olur Kim de fıkıhla yetinir, ahlâk ve manevi halleri öğreten tasavvuf ilmini öğrenmezse büyük günahları işler, fasık olur Her iki ilmi öğrenen kimse gerçek bir müslüman olur ” (Aliyyu’l-Kâri, Şerhu Ayni’l-İlim)

Bu manada İmam Şafii Rh A bir hikmet pınarı olan şiirinde şöyle der:

“Hem fakih, hem sufi ol, sakın birisiyle yetinme
Bu sana hak için bir nasihattir dostum, incinme
Sade fakihin kalbi katı olur, tadamaz takvayı,
Öbürü de cahil kalır, nasıl yapar ıslahı ” (Muhammed Afif, Divan-ı Şafii)

İmam Malik Rh A der ki:

“İnsan kendi nefsine hayır veremezse, insanlara da hayır veremez ” (Ebu Nuaym, Hilyetu’l-Evliya)

Hanefi mezhebinin imamı İmam-ı Azam Rh A , her iki ilmi bünyesinde toplamış kâmil bir insandı İlim ve takvasıyla herkese örnek olmuştu Devrindeki tasavvuf büyükleri ondan ilim ve feyz almışlardı Meşhur velilerden Davud et-Taî K S , ilim ve tasavvuf terbiyesi aldığı hocalarını sayarken İmam-ı Azam’ı zikreder Hanefi fakihlerinden İbnu Abidin Rh A , İmam-ı Azam için şu değerlendirmeleri kaydeder;

“O, bu meydanın yiğitlerindendi Vera, takva, edep, zikir ve fikirde zirvedeydi Kendi zamandaki herkes onu ilim gibi takvada da imam görüyorlardı ” (Reddu’l-Muhtar)


Sufilerin Yanında Sağlanan Fayda

Velilerden Davud et-Taî K S ’yi zühd ve tasavvuf yoluna sevk eden İmam-ı Azam’dır Davud et-Taî, İmam-ı Azam’ın ilim meclisine devam ederdi Bir gün İmam Azam Rh A kendisine künyesi ile hitap ederek:
- Ebu Süleyman! Sana yeterince ilim öğrettik, dedi Davud et-Taî:
- Bundan sonra ne yapayım? Diye sordu İmam:
- Öğrendiğin ilimle amel et, cevabını verdi (Kuşeyrî, Risale)

İmam Şafii Rh A , ilminin ve halinin yüceliğine rağmen sufilerle otururdu Kendisine:
- Şunların meclis ve sohbetinden ne fayda gördün? diye sorulunca, İmam şu cevabı verdi:
- Onların en fazla şu sözlerinden istifade ettim: “Vakit bir kılıçtır Sen onu kesmezsen, o seni keser Yani sen vakitten istifade etmezsen, o senin ömründen bir parça kesip atar Sen nefsini hayırlarla meşgul etmezsen, o seni kötülüklerle meşgul eder ” (Sülemî, Tabakatu’s-Sufiyye)

Aynı şekilde, İmam Ahmed b Hanbel Rh A de sufî Ebu Hamza el-Bağdadî K S ile oturup kalkar, marifet meselelerinde bir zorlukla karşılaştığında, “ya sufi, bu konuda ne diyorsunuz?” diye ona sorardı

İmam Ahmed b Hanbel, önceleri pek tanımadığı için ilgilenmediği hatta bazen tenkit ettiği sufileri yakından tanıyınca, etrafındakileri sufilerle oturmaya teşvik etmeye bağladı Şöyle derdi: “Onlar bildikleriyle amel ederek bize üstünlük sağladılar ” (Şaranî, Envaru’l-Kudsiyye)

Yine İmam Ahmed b Hanbel Rh A sık sık Bişr-i Hafi K S ’nin meclisinde bulunurdu Tam manası ile ona bağlanmıştı Bir defasında talebeleri kendisine:
- Sen hadis ve fıkıh alimi bir müctehitsin, birçok ilimde bir benzerin daha yok Buna rağmen, niçin böyle hali-ahvali basit bir insanın yanına gidip geliyorsun, bu sana yakışır mı? dediklerinde, İmam:
- Evet, şu saymış olduğunuz ilimlerin hepsini ben ondan daha iyi bilirim, ama o da yücelerden yüce Allah’ı benden daha iyi tanıyor, diye cevap verdi (Feridüddin-i Attar, Tezkiratu’l-Evliya)


İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, babasına: “Maruf el-Kerhi’nin yanına hadis almak için mi gidiyorsun?” Diye sorunca, İmam Ahmed b Hanbel:
- Hayır, hadis almak için gitmiyorum Fakat işin başı olan Allah korkusu ve marifetullah ondadır İstifade etmek için gidiyorum, cevabını verdi (Ebu talib El-Mekkî, Kûtu’l-Kulub)

Tabiun’un büyük müctehitlerinden Süfyan es-Sevrî K S : “Eğer sufi Ebu Haşim’i tanımasaydım, kalple ilgili halleri ve riyanın inceliklerini bilemezdim ” der (Sühreverdî, Avarif)

‘Onların Yolu En Doğrusu’


Hüccetü’l-İslâm İmam Gazali Rh A de şöyle der:

“Kesinlikle anladım ki, bütün halleriyle Allah yolunu tutmuş kimseler ancak sufilerdir Onların tutumları en güzel tutum, yolları en doğru yol ve ahlâkları en temiz ahlâktır Daha dorusu, bütün akıllıların aklı, tüm hakimlerin hikmeti ve dinin inceliğini kavramış alimlerin bilgisi bir araya gelse ve onların hal ve ahlâklarını daha iyisi ile değiştirmek isteseler, buna güçleri yetmez Çünkü, gerçek sufiler dini en mükemmel şekliyle yaşamaktadır Onların zahirî ve batınî bütün hal ve hareketleri peygamberlik nurundan alınmadır Bilindiği gibi yeryüzünde nübüvvet nurundan başka aydınlanacak başka bir nur da yoktur ”

“Tasavvuf yolu hakkında ne denebilir ki? Bu yolun ilk şartı manevi temizlik ve kalbi Allah’tan başka bütün şeylerden arındırmaktır Bu yolun esası, kalbi tamamen Allah’ı zikretmeye adamaktır Sonu ise O’nun irade ve rızasında fani olmaktır ”

“Bu öyle bir haldir ki, usulünce yoluna girenler bizzat tadarak öğrenirler Onu bizzat tadarak, yaşayarak öğrenemeyenler, bu yolu kat etmiş sufilerle sık sık beraber oldukları takdirde, tecrübeyle ve işiterek bu halin varlığına kesin olarak inanır, yaşanan manevi haller sayesinde onu iyice anlarlar, Sufilerle düşüp kalkanlar, onların sohbetlerine katılanlar, onlardan bu imanı ve irfanı elde edebilirler Çünkü sufiler öyle kimselerdir ki, onlarla oturan şaki (rahmetten mahrum) olmaz ” (el-Munkiz mine’d-Dalâl)

Sultanu’l-ulema Şeyh İzzuddin b Abdüsselam Rh A de şöyle der: “Ben gerçek İslâm’ı ancak Şeyh Ebu’l-Hasen eş-Şazelî’ye intisaptan sonra anladım ” (Şaranî, Letaifu’l-Minen)

Son olarak büyük fakih ve arif İmam Şaranî Rh A ’i dinleyelim:

“İslâm’ın ilk asırlarında manevi ve kalbî hastalıklar çok az olduğu için, insanlar bir kâmil mürşide ihtiyaç duymuyorlardı Onlar bildikleri ile amel ediyor, bir bütün olarak takva ve edebi koruyorlardı O nesil gidip de ortalığı manevi hastalıklar kaplayınca, cahiller bir tarafa, alimler bile amelden geri kaldılar Bu nedenle bildiği ile amel edebilmesi için, alimlerin bir kâmil mürşide intisapları zaruri oldu ” (Envaru’l-Kudsiyye)

Bu büyüklerin mezhebine bağlı olan herkesin, onlardaki ilâhî aşk, edep ve tevazuyu örnek alması gerekir Hak adamı nefsinin değil, hakkın tarafındadır
 
Muaz ibni Cebel Çevrimdışı

Muaz ibni Cebel

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
karas27 yazinizin hic birini okumadim cunku omrumun buyuk bi kismi bu tur sacmaliklari okuyup kabul etmek ve uygulamakla gecti size sadece bi sorum olacak:IlahiAsk diye tabir ettiginiz bu kelime,islamiyetin neresinde gecmektedir?Ve ikinci sorum:Hangi Peygamber Ilahi Aska tutulup Allahi bulma(manen yani) telasina kapilmistir buna deliliniz nedir buyuklerin uydurmasyon hikayelerimi manen aldiginiz ilhamlarmi veya SAHIH hadislermi veya Kurani Kerimden ayeti kerimemi??Ayette "Ben Insanlari ve cinleri bana kulluk etsinler icin yarattim" diyor ama bazi Tasavvuf uyaniklari buraya su manayi veriyorlar "Ben Insanlari ve cinleri beni tanisinlar beni bilsinler icin yarattim" ve akla ve mantiga ters olan bir durum olusuyor nedir bu biliyormusunuz:)insan birden bi telasa kapiliyor Rabbimi kalbimde bulmaliyim:)evt evt yanlis okumadiniz kalbimde tum esyanin sevgisini yok edip once Seyhimin sonra Rabbimin sevgisini kalbime yerlestirmeliyim<<<<diye bi telas sariyor sufi olmaya aday olan kisiyi...peki Islama zit olan nedir ne guzel iste adam maneviyatini temizliyor diyebilirsiniz hakikaten guzel bisey bu ammmaaaa bunu yaparken hak hukuk gozetmeli insanin kisiligi pisiriklasmamali degilmi musluman cihat eri olmali sunepe degil sufi olma gayreti icindeki evlilerin agzini yoklasan adam aylardir esine ugramaz neymis nefsini terbiye edermis Allahin helal kildigini tasavvuf haram kiliyor insan kendini ezik hissediyor esime yaklassam sorun yaklasmasam sorun boyle bisey varmi dini mubin Islamda??Yokk!!Ama tasavvuf dininde var:)ve siralamaya kalkissam (ki bunu kendi hayatimdan yapsam bile yeterde artar baskalarini dilime almama gerek yok)nice nice Islama ters durumlari var bu tasavvuf inancinin
O yuzden sevgili kardesim karas27 bu tasavvuf dini ile alakali sitede fazlasiyla paylasimlar var.Oku istifade et ama gelip buraya sapikliklari tespit edilmis buyuklerinin sozlerini isitip isitip millete yutturmaya kalkisma biktik hakikaten okumaktan biktik site kirliligine neden olmayin,cokmu paylasmak istiyorsun googlede tikla binlerce tasavvuf siteleri var git orda paylasimlarini yap
>>>>>Yoneticiler hakkinizi helal ediniz gerildim biraz<<<<<
 
S Çevrimdışı

suyunrenqi06

Üye
İslam-TR Üyesi
s.a karas kardeş size bir soru namaz varken sence rabıtayla uğraşmak akıl karımıdır ?
 
S Çevrimdışı

suyunrenqi06

Üye
İslam-TR Üyesi
2. si RESULLULLAH efendimiz s.a.v bana rabıta yapın mı demiştir yoksa sahabe efendilerimizi alıp mescide namazamı götürmüştür ?
 
D Çevrimdışı

derveze

Üye
İslam-TR Üyesi
konuyu açan esedullah1230 kardes inş şehid oldu ama bakıyorumda hala bu forumda tasavvufu kendi tevilleriyle savunmaya calısan adamlar var . bırde ımam safi ile malik e iftira atmazlar mı aslında tam terslerını soyledıklerı halde. bir tane adam şiir yazmıs demıssırırnde bunu safı dedı bızımkılerde hemen safı böyle dedi aslında safinin kendi eserine baksa tasavvufcuları dinden görmediğini görecekler
 
U Çevrimdışı

ukyo29

Üyeliği İptal Edildi
Banned
karas27 yazinizin hic birini okumadim cunku omrumun buyuk bi kismi bu tur sacmaliklari okuyup kabul etmek ve uygulamakla gecti size sadece bi sorum olacak:IlahiAsk diye tabir ettiginiz bu kelime,islamiyetin neresinde gecmektedir?Ve ikinci sorum:Hangi Peygamber Ilahi Aska tutulup Allahi bulma(manen yani) telasina kapilmistir buna deliliniz nedir buyuklerin uydurmasyon hikayelerimi manen aldiginiz ilhamlarmi veya SAHIH hadislermi veya Kurani Kerimden ayeti kerimemi??Ayette "Ben Insanlari ve cinleri bana kulluk etsinler icin yarattim" diyor ama bazi Tasavvuf uyaniklari buraya su manayi veriyorlar "Ben Insanlari ve cinleri beni tanisinlar beni bilsinler icin yarattim" ve akla ve mantiga ters olan bir durum olusuyor nedir bu biliyormusunuz:)insan birden bi telasa kapiliyor Rabbimi kalbimde bulmaliyim:)evt evt yanlis okumadiniz kalbimde tum esyanin sevgisini yok edip once Seyhimin sonra Rabbimin sevgisini kalbime yerlestirmeliyim<<<<diye bi telas sariyor sufi olmaya aday olan kisiyi...peki Islama zit olan nedir ne guzel iste adam maneviyatini temizliyor diyebilirsiniz hakikaten guzel bisey bu ammmaaaa bunu yaparken hak hukuk gozetmeli insanin kisiligi pisiriklasmamali degilmi musluman cihat eri olmali sunepe degil sufi olma gayreti icindeki evlilerin agzini yoklasan adam aylardir esine ugramaz neymis nefsini terbiye edermis Allahin helal kildigini tasavvuf haram kiliyor insan kendini ezik hissediyor esime yaklassam sorun yaklasmasam sorun boyle bisey varmi dini mubin Islamda??Yokk!!Ama tasavvuf dininde var:)ve siralamaya kalkissam (ki bunu kendi hayatimdan yapsam bile yeterde artar baskalarini dilime almama gerek yok)nice nice Islama ters durumlari var bu tasavvuf inancinin
O yuzden sevgili kardesim karas27 bu tasavvuf dini ile alakali sitede fazlasiyla paylasimlar var.Oku istifade et ama gelip buraya sapikliklari tespit edilmis buyuklerinin sozlerini isitip isitip millete yutturmaya kalkisma biktik hakikaten okumaktan biktik site kirliligine neden olmayin,cokmu paylasmak istiyorsun googlede tikla binlerce tasavvuf siteleri var git orda paylasimlarini yap
>>>>>Yoneticiler hakkinizi helal ediniz gerildim biraz<<<<<
1-‘Bu tür saçmalıkları kabul ettim ve uyguladım diyorsun’ doğru söylediğin ne malum, hadi doğru olduğunu kabullendik, hangi mürşide bağlandın ? bağlandığın kişi gerçekten Kamili mükemmil bir Şeyh miydi ? Silsilesi kimlerdir, nice sapıklar şeyhim veliyim diye milleti sömürüyor.

2-İlahi aşk varmı demişsin sen yok diyorsan bu senin yorumundur, sen aşkı nasıl yorumluyorsun bilmem, Aşk aşırı sevgidir, İslam aşk ve sevgi üzerine kuruludur, Peygamberlerin hepsi ilahi aşka tutulmuş mübarek insanlardır.Sen Hz Ebubekirin Allah aşkından ciğerinin yandığı kıssasını hiç duymadınmı,Peygamber efendimizin göğsünden kaynayan kazan gibi ses çıktığınıda duymamışsındır.

3- ‘’Ayette "Ben Insanlari ve cinleri bana kulluk etsinler icin yarattim" diyor ama bazi Tasavvuf uyaniklari buraya su manayi veriyorlar "Ben Insanlari ve cinleri beni tanisinlar beni bilsinler icin yarattim"’’ demişsin
Bunu kim demiş delil göster, Kurana ve Sünnetin kabul etmediği şeyler tasavvufda yoktur.

4- ‘’Önce Seyhimin sonra Rabbimin sevgisini kalbime yerlestirmeliyim’’ demişsin, Şeyh beni severken Allahı sevmemi demiş eğer senin eski şeyhin bunu söylemişse sapığın tekiymiş, Evliyalar Allah açılan kapıdır Allahın sevdiği dostunu sevmeden Allahı sevdiğini nasıl söyler müslaman akıl erdiremiyorum…Nitekim Peygamber efendimiz (sav) Hz Ömere ; ‘’Beni canın malından evladından çok sevmedikçe gerçek imana eremezsin ‘’ buyurmuştur. Peygamber efendimiz (sav) Hz Ömeri haşa yoldanmı çıkardı !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

5-Müslüman cihat eri olmalı diyorsun , sıradan bir müslüman cihaddan kaçmazken Allah dostunun cihaddan kaçacağına nasıl inanıyorsun !!! Sen Allah dostu görmemişsen bu onlarınmı suçu, Osmanlı tarihini okursan savaşlarda bir çok velinin ve müridlerinin ön saflarda şehit olduğunu görürsün, ve Dünyayı titreten Osmanlı padişahlarının Evliyaların önünde nasıl edeple durup dualarını aldıklarınıda görürsün..

6- ‘’Allahin helal kildigini tasavvuf haram kiliyor’’ demişsin nedir bu saçmalık, Evliyaların eğitim yöntemleri farklıdır, kişinin nefsinde hangi kötü sıfatlar mevcutsa ona göre tedavi ederler ve Allahın helal kıldığı haram kılmazlar haram kılma yetkisi Allah Ve Rasülüne aittir.

7-‘’Tasavvuf dini ‘’ diyorsun ve günaha giriyorsun hangi Evliya tasavvufa din demiş , tasavvuf ; İslamdır, şeriattır, sünnetir, edeptir.

8- Git başka sitelere yaz demişsin şialar vehhabiler hariciler bu siteye bolca yazıyorlar, biz neden yazmayalım?

10-Okumaktan bıktık diyorsun İbni teymiyyenin ve yandaşlarının sapık fikirlerini okumaktan bıkmazsın ama!
 
U Çevrimdışı

ukyo29

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Rabıtanın Delili


"Rabıtanın Kur'an ve sünnetle sabit bir asl u esası var mıdır?" denilirse, deriz ki: "Evet, rabıta Kitab, Sünnet ve imamlarımızın kavilleriyle sabittir."

Rabıtanın delilleri:

Cenab-ı Hak, "Allah'a yaklaşmaya bir vesile arayınız" (Maide suresi/35) buyurmuştur. Burada ayetin mefhumu umumi ise de emredilen şey vesile aramak olunca, rabıta, kulu Allah'a vâsıl edecek şeylerin en efdalidir. Çünkü Cenab-ı Hak, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ve onun hakiki naibleri hakkında: "De ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin." (Âl-i İmran suresi/30) buyurmuştur.
Burada rabıtanın zaruretine işaret vardır. Çünkü tâbi olmak için tâbi' olunanı gözle veya hayalen görmek lâzımdır. Bizim rabıtadan muradımız kâmil müşidle her an ruhen beraber olmakdan başka bir şey değildir. Çünkü Cenab-ı Hak: "Ey îman edenler! Allah'dan korkun ve sâdıklarla beraber olun." buyurmuştur. (Tevbe suresi/119)

Müidin, doğrudan doğruya rabbının huzuruna varması aslında en mükemmel olanıdır. Fakat biz yakinen ve kendi hallerimiz bu olduğu için biliyoruz ki müid kafi surette sülûkünün başlangıcında buna muktedir olamaz. Allah'a vâsıl olduktan sonra vâsıta ortadan kalkar. Bunun için büyüklerimiz demişlerdir ki: "Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır."

Mevlânâ Hâlid Zıyâuddin Bağdadî kuddise sirruh, bazı ihvanına gönderdiği bir mektubunda bu fakirin de kulağını çekerek buyurdu ki: "Hakka'l-yakîn sırlarından habersiz bulunan bazı cahiller rabıtayı tarikatte bid'at kabul ederler. Rabıta için asl u esası olmayan bir şeydir derler. Bu yüce Nakşbendî tarikatı Kitab ve Sünnete tam bir doğrulukla ve ihlasla sarıldıktan sonra rabıtayı vusul sebeblerinin en büyüğü olarak kabul eder.

Sâdâtımızın büyüklerinden olan Hâce Ubeydullah Ahrar kuddise sir-ruh hazretleri buyurmuşlardır ki: "Sadıklarla beraber olmak âyet-i kerimelerde emredilendir. Allah Teâlâ bu kelamında zahiren ve bâtınen sâdıklarla beraber olmayı emir buyurmuştur. Manen beraber olmanın yolu rabıtaya devam etmektir.

Reşehat kitabında bu husus açıkça anlatılmıştır." Rabıta, fenâ-fillah ve bekâ-billah mertebelerinin hakikatına ererek Allah'a vâsıl olmuş bir kâmil müşidin rûhâniyetinden yardım istemek, ondan ayrı iken de feyz alabilmesi için her an edebini muhafaza etmektir. Edebini her an muhafaza edebilmesi, onunla her an beraber olabilmesine bağlıdır. Bu da, simasını hayalinden gidermeyip her an kendini huzurda bilmeye alıştırmasıyla olur. Bunu yapabilirse her an huzurda ve nur içindedir. Bu vesile ile bir süü lüzumsuz işlerden de sıyrılıp kendini muhafaza etmiş olacaktır.

Bu konularla uğraşan, eğer evliyaullah sözlerine inanıyorsa, onlar rabıtanın ne olduğunu ve bütün güzelliklerini anlatmışlardır. Bu mevzuya takılan bir kimse eğer evliyaullahın sözlerine itimad etmiyorsa, din imamlarının, yani bu ümmetin hukuk ve fıkhın zahirîne aid mevzulardaki rehberlerinin sözlerine itimad etmesi lâzımdır. Gerçekleri anlamaya muvaffak kılan ancak Allah'dır. En doğru yolu gösteren de O'dur.
 
M Çevrimdışı

minhac

Üye
İslam-TR Üyesi
karas27 bu verdiğiniz ayetlerin tefsirini okudunuz mu? ya da bu yorum neye göre yapılmış?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
FECR-İ SADIK DOĞDU , MASKE GÖRÜLDÜ : RABITA'NIN İÇ YÜZÜ




İŞTE RABITA


tc_white_bl.gif
tc_white_br.gif

spaceout.gif
spaceout.gif
spaceout.gif
spaceout.gif

spaceout.gif
spaceout.gif
spaceout.gif
spaceout.gif
spaceout.gif
spaceout.gif
spaceout.gif
spaceout.gif


196466_117681468307499_103649056377407_130472_7569549_n.jpg

http://www.reddulmuhtar.com/giris/images/stories/mevlana202.gif

RABITA ŞİRKİ BELGESELİ


rabita.jpg



7302


https://www.islam-tr.org/tevhid/11948-rabitanin-ic-yuzu-fecr-i-sadik-dogdu-maske-goruldu-kitap.html


Rabıtayı savunanların kendi eserlerinden mesnedsiz yazılarına, Renkli yazılar REDDİYEDİR !

koyun.jpg



https://www.islam-tr.org/tevhid/11948-rabitanin-ic-yuzu-fecr-i-sadik-dogdu-maske-goruldu-kitap-2.html

1. Reddiye
1. Bölüm



KUR'AN VE SÜNNET'İN EMRETTİĞİ RABITA

Menzil.Net (Sultanlar Diyarı) Tasavvuf - Ehli Sunnet - Dini Mp3 - KUR'AN VE SÜNNET'İN EMRETTİĞİ RABITA
https://www.islam-tr.org/tevhid/11948-rabitanin-ic-yuzu-fecr-i-sadik-dogdu-maske-goruldu-kitap-2.html



2. Reddiye
1. Bölüm


164446_2.jpg

Semerkand yayınlarından - Arifler Yolunun Edepleri - S. Muhammed Saki Haşimî - Sayfa : 80 - 90 dan rabıta nasıl yapılır bölümüne renkli yazılar REDDİYE

https://www.islam-tr.org/tevhid/11948-rabitanin-ic-yuzu-fecr-i-sadik-dogdu-maske-goruldu-kitap-2.html




3. Reddiye

1. BÖLÜM

images
2567407489.jpg


Fatih - İsmailağa cemaatinin şeyhi Mahmud Ustaosmanoğlunun (Nakşi) önderliğinde yazılan (Cübbeli Ahmed , Mehmed Talu vs.) Ruh'ul furkan isimli tefsirin Bakara 152. ayetin açıklamasında Kur'an-ı Kerim ve Sunnet-i Şerifle aykırı itikadi yorumlarına rastlanmıştır.

https://www.islam-tr.org/tevhid/11948-rabitanin-ic-yuzu-fecr-i-sadik-dogdu-maske-goruldu-kitap-2.html
 
Muaz ibni Cebel Çevrimdışı

Muaz ibni Cebel

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
karas27 ve onun gibi dusunenler bunlari iyi okusun

1.Baglandigim mursit Mahmut Ustaosmanoglu idi Istanbul fatih semtinde ikamet etmektedir silsilesi sicili gelmisi gecmisi ortadadir kamil Seyh denir kendisine:)

2.karas27 boyle olmuyor ama ben senden Ilahi Askin gercekligi ve onemi ile alakali Ayeti Kerime istedim sahih Hadis istedim sen bana kulaktan dolma biseyler anlatmissin -puan

3.Ayeti Kerimeyi bu sekilde tefsir eden Mahmut Ustaosmanoglunun Seyhi Ali Haydar efendidir.Bunun sahihligini Mahmut Efendinin kendi kitaplarinda >Sohbetler< ve >Ruhul Furkan Tefsiri< nde bulabilirsin ve ben kendim Mahmut Efendinin sohbetinde dinledim hocasi Ali Haydar efendi bu ayeti dedigim gibi tefsir ediyor

4.Benim eski Seyhim Mahmut Efendidir bu sozde onun sozudur ve kendini mursidi kamil gorenlerin sozudur.Ayrica Peygamberimiz bunu Hz Omere demisse bile Seyhlerle Peygamberimizi sen aynimi tutuyorsunda bu sekilde cevap veriyorsun?!!

5.Mahmut USTAOSMANOGLUNUN,batmandaki selmo koyunde bulunan seyhin ve bunlar gibilerden hangisi bugune kadar muritlerini kafire karsi savasa davet etmis bi gosterirmisin hangisi daglara cikmis filistin kan aglarken hangisi kipirdamis??Agizlarina sakiz etmisler nefs terbiyesini milleti uyutmaktan baska ne marifetleri var?
Merak etme ben senin yasin kadar Allah dostu sifatlilari gordum bak sana sayimmi:)Mahmut Ustaosmanoglu,Menzildeki mubarek:), batmandaki mubarek:) ,Ceylanpinardaki Seyh sifatli, Nazim Kibrisi vs vs vs baska sayayimmi sana??

6.O yuzden seyhlere baglananlar kadinlarindan cocuklarindan kacar ana babasindan bile kacar illaki tevbeli olacak yoksa sofralarindaki suyu bile icmez birak bu saf ayaklarini sen o yolda giderken ben coktan donuyordum

7.Islam seriattir sunnettir edeptir baska bi isme ve sifata ihtiyaci yoktur hic bir evliya o kadar akilli olupta tasavvufun bi din oldugunu kabul edemedi zaten..

8.Yazarsin reddiyenide alirsin Abdulmizz Fida ahinin linklerini iyi oku

9.niye atladin dokuzu gerginmiyiz:)

10. Hakikat okunmakla bitmez sanada okumani tavsiye ederim at gozlugunu cikar artik:)


Saydigim seyh sifatlilari tanidim yanlarinda bulundum ilhamdan baska delilleri yok ayetlerle susluyorlar manevi dunyalarini sonrada insanlara yutturuyorlar Allah bunlardan ummeti Muhammedi muhafaza etsin.....
 
U Çevrimdışı

ukyo29

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Şu anda halen çarpışan Iraktaki nakşi direniş mücahidlerini duymadığınız duysada umarsamadığınız çok belli
Muhammed diyauddin ve şehit olan müridlerini duymadığınız duysada umarsamadığınız çok belli
Rusyayı titreten Şeyh Şamilin , Mevlana Halidin (ks) halifelerinden olduğunu duymadığınız duysada umarsamadığınız çok belli
Seyyid Muhammed Abdullah Somali'de Müslümanları İngilizlere ve İtalyanlara karşı direnişe geçirmiş, 1899'dan 1920'ye kadar cihad fi sebilillah yapmıştır. Bu zat Salihiyye tarikatına mensuptu.

Nijerya'nın kuzeyinde Kadirî şeyhi Osman ibn Fodio 1804 ile 1809 yılları arasında sömürgeci ve emperyalistlerle cihad etmiştir.

Şeyh Abdülkadir Cezairî Cezayir'de 1832 ile 1847 yılları arasında Haçlı Fransızlarla cihad etmiştir. Bu zat da hem din alimi, hem tarikat şeyhi hem de Müslümanlarınİmamı ve Emîri idi ve Halidi Bağdadî'den icazet almıştı.

Mısır'da Şazelîliğin bir kolu olan Darkavîliğe mensup el-Hac Muhammed el-Eşrak Fransız saldırganlarla 1799'da cihad etmiştir.

Ticanî şeyhi el-Hac Ömer Tal, 1852 ile 1864 yılları arasında Gine'de, Senegal'de ve Mali'de cihad bayrağını yükseltmiştir.

Kadirî şeyhi Ma'al-'ayneyn el-Qalkamî 1905 ile 1909 yılları arasında Kuzey Moritanya ile Güney Fas'ta Fransızlarla cihad etmiştir.

Gerçek Nakşîler, gerçek Kadirîler, diğer tarikatlara mensup gerçek şeyhler ve dervişler, gerektiğinde silaha sarılmışlar; izzet-i islâmiyeyi, Din-i Mübin-i İslâm'ı, vatanlarını, mukaddesatı, hürriyet ve haysiyetlerini korumuşlardır.

Beline bomba bağlayıp yüzlerce masumuda katleden adamlara utanmadan da mücahid dersiniz, Kendilerini Allahın parçası gören Ayetullahları Ruhullahlara da sesinizi çıkarmazsınız.
Hadi bunları nereye koycaksınız bakalım
 
S Çevrimdışı

Sadat-ı Kiram

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Muaz kardeşim , başka bir mesajınızda Batmandaki bir kişiye bağlı olduğunuzu söylemiştiniz..benmi yanlış hatırlıyorum acaba değerli kardeşim.
 
U Çevrimdışı

ukyo29

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Rabıta Şirkimi Yoksa Tevhitmi ?

Soru:

"Rabıta yapan kişinin şeyhini yanında düşünerek günahlardan uzaklaştığını söylemesi ve ondan sakınması doğrumudur. Çünkü her anımızı,her yaptığımızı gören Allah (c.c.) sakınılmak için kuluna yeterlidir. Şayet Onun varlığı, her şeyi gördüğü ve bir gün hesaba çekeceği inancı yeterli olmuyorsa zaten o kişinin imanında bir problem var demek değilmidir."

El cevap:
Bizim burda aynı zihniyette biri rabıtaya itiraz kabilinden şunu aktardı: Sofinin biri buna demiş bak rabıta edince ben gözümü haramdan koruyorum.. bu da diyor şimdi: peki ya Allahı düşünerek haramdam sakınması germekmezmiydi ?

Fakir o an dedi : Sen yolda yalnız iken ve yanında arkadaşın varken aynımısın ?
_(Sağolsun doğruyu söyledi) : hayır aynı değilim.
_Dedim: şu halde sende şirk yaptın.. yanındaki arkadaşının varlığını Allaha ortak ettin. Allahın hatırı seni günahtan alıkoymadı, yanındaki arkadaşın alıkoydu aynı şey değilmi ?
_??
Diyecek bir şeyi yoktu tabiki...

Meselenin tahkiki:
"En hayırlı arkadaş görüntüsü Allahı hatırlatandır." Hadis-i Şerif.

Meşayıhımız bu sırra ermiş kişilerdir.. görülmeleriyle hasıl olan Allahın yadı senin zayıf aklının kendi kendine düşünüpte tahsil edebildiği zikir ve yaddan daha kuvvetlidir. Bu sebeple rabıta yordamıyla Allahı zikreden daha kuvvetli oluyor.

 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Rabıta Şirkimi Yoksa Tevhitmi ?

Soru:

"Rabıta yapan kişinin şeyhini yanında düşünerek günahlardan uzaklaştığını söylemesi ve ondan sakınması doğrumudur. Çünkü her anımızı,her yaptığımızı gören Allah (c.c.) sakınılmak için kuluna yeterlidir. Şayet Onun varlığı, her şeyi gördüğü ve bir gün hesaba çekeceği inancı yeterli olmuyorsa zaten o kişinin imanında bir problem var demek değilmidir."

El cevap:
Bizim burda aynı zihniyette biri rabıtaya itiraz kabilinden şunu aktardı: Sofinin biri buna demiş bak rabıta edince ben gözümü haramdan koruyorum.. bu da diyor şimdi: peki ya Allahı düşünerek haramdam sakınması germekmezmiydi ?

Fakir o an dedi : Sen yolda yalnız iken ve yanında arkadaşın varken aynımısın ?
_(Sağolsun doğruyu söyledi) : hayır aynı değilim.
_Dedim: şu halde sende şirk yaptın.. yanındaki arkadaşının varlığını Allaha ortak ettin. Allahın hatırı seni günahtan alıkoymadı, yanındaki arkadaşın alıkoydu aynı şey değilmi ?
_??
Diyecek bir şeyi yoktu tabiki...

Meselenin tahkiki:
"En hayırlı arkadaş görüntüsü Allahı hatırlatandır." Hadis-i Şerif.

Meşayıhımız bu sırra ermiş kişilerdir.. görülmeleriyle hasıl olan Allahın yadı senin zayıf aklının kendi kendine düşünüpte tahsil edebildiği zikir ve yaddan daha kuvvetlidir. Bu sebeple rabıta yordamıyla Allahı zikreden daha kuvvetli oluyor.

Bunun rabıtaya delil olduğunumu savunuyorsun. Çok komiksin : )
 
Üst Ana Sayfa Alt