Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Tasavvufta Rabıta Şirki

M Çevrimdışı

muhsiniyiliksever

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Rabıta bağ demektir. İki şeyi birbirine bağlamak. Tasavvufta müridin şeyhi hayal etmesi ondaki feyze, nura, nisbete müşteri olmasıdır. Rabıtanın pek çok şekli vardır. En güçlüsü telebbüsü rabıtadır. Bu rabıtada mürid kendisini şeyh farz eder, onun şeklini vücuduna sokar. Artık kendisi değil, şeyh vardır. Ama sofiler rabıtada genellikle şeyhlerini karşılarında yüksek bir tahta oturmuş surette canlandırırlar.
Gerçekten rabıta için açık bir nas olmadığı gibi peygamber döneminde böyle bir uygulama da yoktu. Zaten ehli tasavvuf da rabıtanın bir ibadet biçimi olmadığını, bir sevgi tezahürü ve manevi ilerlemede bir teknik olduğunu belirtmektedirler. Tevillerle yeni bir ibadet tesis etmek dine bidat koymaktır. Zaten ehli tasavvuf, özellikle Nakşibendiler bu konuda çok hassastırlar.
Peki rabıta bir ibadet biçimi değilse ve bir sevgi ve maneviyatta gelişme tekniği ise tasavvufta buna niçin ihtiyaç duyulmuştur? Rabıtanın temel işlevi nedir? Öncelikle şunu belirteyim din demek tasavvuf demek değildir. Bir Müslüman dinin emir ve yasaklarını yerine getirerek de cennete girebilir. Tasavvufun gayesi Cibril hadisinde iman, İslam sorularından sonra gelen ihsan sorusuna cevap teşkil etmektedir. Vakıa suresinde de 'ileri geçenler' olarak adlandırılan taifeye şümuldür. Ne yazık ki bu surede bu taife ümmet-i Muhammed’de geçmiş ümmetlere göre daha az olacağı da vurgulanmaktadır. Allah'ın tasavvufun sırrının akıl ve şeriata uymadığını da Kehf suresinde Hz. Hızır ve Hz. Musa kıssaları ile bu ümmete ders verdiğini de unutmayalım. Gerçi mürşitler şeriatı da her zaman birinci plana aldıklarını, şeriatsız tarikat olmayacağını da vurgulamışlardır.
Gelelim sorularımızın cevaplarına. Ben peygambere sahabeler kadar muhabbet duyabilir miyim? Kesinlikle duyamam. Muhabbet görmekle olur. Bir tebessüm, bir bakış muhabbeti gerçekleştirir. Bir nurlu yüz insanı candan vurur. Bir güzel sohbet yüreklere işler. Maalesef bizler bundan mahrumuz. Sahabeler ise bunu yaşıyorlardı. Yani onların her saniyesi O Zatla rabıtalı geçiyordu. Hatta hadisi şeriften peygamberimizden ve peygamberlerden sonra ümmetin en hayırlısı olan Hz Ebubekir kaza-i hacetinde bile Rasullahı düşündüğünü ve bundan bizar olarak Rasullaha geldiğini onun da bunu doğal karşıladığını anlıyoruz. Sevgi hayal doğurur. İşte rabıta bu hayaldir. Mürşidinii hayal etmektir. Peki mürşidini hayal etmek ne doğurur? Sevgi doğurur. Mürşit silsilesi ile Hz Rasullahın vekilidir. Silsilesi sağlamsa tabii. Her şeyde olduğu gibi bunların da sahteleri olduğunu unutmayalım. Peki gerçek bir mürşidi kamili hayal etmek sofiye ne kazandırır. Fenafişşeyh makamını verir. Bu uzun yılları alabilir. Ama fanafişşeyhlik de onu fenafillaha götürür. Rabıtasız hiç bir kimse fenafillah olamaz. Üyevsiler bile Allahın rahmeti ile Hz. Hızır Aleyhisselamın veya ahrete teşrif etmiş bir velinin şeyhliğinde fenafillaha ulaşabilmişlerdir. Çünkü şeytanlar nefsin mülhime sınırında beklerler. Oradan yukarıya ancak rabıta nurları ile çıkılabilir. Başka bir yol mümkün değildir. Allah'ta fenaya ve bekaya ulaşmış bir mürşidi rabıta yaptığımız zaman elde ettiğimiz kazanç çok büyüktür. İlim, hikmet ve bilhassa nur mürşitten rabıta yapanın üzerine adeta yağar. Kalp gözü açık olanlar bunu görebilirler. Mürşit sağlam silsilesi ile bunu Sadatlardan, Rasulullahtan ve Allahtan alır. Yani bir hiyerarşi var. Rabıta olmasa mülhime nefs sıfatına ulaşmış kişi şeytanların oyuncağı olur, delirir. Tövbe etmiş tarikata yeni girmiş kişi rabıtayı bilemez, kıymetini de anlamaz. Zamanı boşa geçirmek olarak telakki eder. Çünkü bir yarar gördüğüne kani olmaz. Ama durum böyle değildir. Biz de bu basamaklardan geçtik. Tasavvuf kitaplarından rabıtanın zikirden daha eftal olduğunu okuyunca taaccüp etmiştik. Hatta karşı geldik. İnanmadık. Ama zamanla kalp gözümüz açılınca işin hakikatine bizzat şahit olduk. Meğer sadatlar doğru söylemiş, rabıtasız zikir maksata ulaştırmaz, ama zikirsiz rabıta maksada ulaştırırmış. Tasavvufu bir kelime ile tanımlamak gerekirse rabıtadır. Rabıta nefse çok ağır gelir. Nefis rabıtayı ölmekle eş görür. Gerçekte de öyledir. Rabıta ile nefis daha doğrusu emmare, levvema, mulhime nefisler ölür. Nefis mutmainne makamına ancak bir Allah dostunun gölgesi ile yani rabıta ile çıkabilir. Zor, çok zor nefsin rabıtayı kabul etmesi. Ben bile bu yolda pek çok sorunla karşılaşıyorum. Ama ilaç acı da olsa çok yararlı. Bunu anladım. İnşaallah bu yazımız insanların gönüllerinde rabıtaya teşvik olur.Namazda dünyevi şeyleri hayal edeceğimize kalbimizi şöyle bir rabıtaya bağlarsak ihsan makamına doğru yol alabiliriz. Namazı kılan ben değilim mürşidimdir. O Kabe-yi şerifede namaz kılıyor. Bakın bakalım namaz ne kadar tatlı olacak. Aksi halde namaz dünyevi, şeytani hayallerle geçmektedir. Namazda kalbe nefse sahip çıkmak çok zordur.

Öncelikle yazıma sitenizde yer ve cevap vrdiğiniz için teşekkür ederim.
Geçmişime baktığımda bir zamanlar benim de sizin gibi düşündüğümü hatırladım. O zamanlar Seyyid Kutup, Mevdüdi, Ali Şeriati gibi İslam büyüklerinin eserlerini okuyordum. Daha sonra Risale-i Nurları okudum. O zamanlar tasavvuf, hususiyle rabıta beni çok itiyordu. Şeriatin ayaklar altında olduğu bir ortamda bir kenara çekilip şeyhin suretiyle meşgul olma bana çok komik ve acınacak bir durum olarak görünüyordu.
Ama yıllar geçti. Bazı acaip garaip olaylar oldu. Kendisini ve mekanını daha önce görmediğim bir şeyhi mekanıyla birlikte rüyada çok açık bir şekilde gördüm. Bir yıl kadar sonra da bir tesadüfle o şeyhi ve mekanını tanıdım. Tövbe ve zikir aldım. Rabıta dersleri ise bana zor geldiği için pek önem vermedim. Önceleri istemeye istemeye yapmaya başladım. Hem çok kısa tutuyordum hem de pek sevmiyordum. Ama okuduğum kitaplardan rabıtanın önemini bildiğim için istemeden de olsa yapmaya çalışıyordum.
Belki nefsimin bir kusuru, ama bazı işlerde çok işime yaradı. Biraz inatçıyımdır. Rabıta da öyle oldu. Sebat ettim. Bunda bir sır vardır, diyordum. Nefsime ağır geldiğine göre şeytan da bu rabıtadan pek hoşlanmıyordur, diye düşünürdüm. Halbuki zikir derslerimi hiç kaçırmıyordum. Her gün yapıyordum. Zikirden müthiş zevk alıyordum. Ama rabıta bana zamanı boşa geçirmek olarak görünüyordu. Vesveseye giriyordum. Rabıtaya çok kısa bir zaman ayırıyordum. Ama onu hiç terk etmedim. Mutlaka her gün kısa da olsa yapmaya çalıştım. Sonra kalp gözümüz sadatların himmetiyle açıldı. Gözlerimizi kapattığımızda nurları müşahade etmeye başladık. Nurlar değişik renktedirler. Kırmızı, sarı, yeşil, siyah ve bu renklerin karışımı değişik tonlar da vardır. Bu nurlar insanın kalp, ruh, sır, hafi, ahfa gibi letaif noktalarında çıkar. Letaifler çalışmaya başladığında neyin nereden çıktığını anlamazsınız bile. Nurlar birbirine girer, akıl almaz bir hızla dönmeye başlarlar. Manzara gerçekten harikadır. Hayranlıkla seyredersiniz. Akıl almaz bir olaydır. Tabii konumuz rabıta. Zikirde bu nurlar sanki insandan neş'et eder gibidir. Yani bildiğimiz de odur. Letaifler çalışır ve nur üretirler. Zikrin feyzi olarak. Ama rabıtada başka türlü olmakta. Gene letaifler çalışır, ama asıl nur, feyz, nisbet yani nur dışında başka şeyler hayal edilen mürşidden sana gelmeye başlar. Bir de nispet kokusu. Bu öyle bir kokudur ki, dünyada böyle bir kokunun eşi benzeri yoktur. Aklınız başınızdan gider. O koku için hayatınızı bile feda edebilirsiniz. Rabıtanızın gücüne göre koku artar veya eksilir ama bazen burnunuzun direğini kırarcasına gelir. Allahım al canımı, yeter bu dünya çöplüğünde bunaldığım diye düşünürsünüz. Yani bu koku için canınızı vermek istersiniz. Rabıta sırasında mürşitten gelen feyz, nisbet ve nur ise sanki bir nisan yağmurunda güneşin altında serinlemek için ıslanmak gibidir. Yani rabıtanın başı nefse çok ağır gelir ama sonundaki nimetleri çok büyüktür. Biz gerçi sonda değiliz ama gördüklerimiz bile aklımızı almaya kafidir. Bunun sonu nasıl onu hayal edemiyorum. Tabii bunlara takılmak tasavvufta hoş görülmez, şeyh de daima önemli olanın Allah rızası olduğunu bu tür hediyelere aldanmamayı nasihat eder.
Allahın üzerine yemin ediyorum k,i bu söylediğim nimetleri kafamdan atmadım, hepsi de bize nasip oldu. Ama şunu da itiraf edeyim ki eğer şeyhi ve mekanını onu tanımadan önce rüyamda görmeseydim ben ne tasavvufa girerdim ne de bir şeyhe rabıta yapardım. Çünkü herkes gibi ben de nefsimi seven bir insanım. Daha önce okuduğum ve etkisi altında kaldığım İslam büyüklerinin adlarını söyledim. Rabıta nefsi şeyhin nefsinde yok etmedir. Buna tabii ki insan fıtri olarak karşı koyar. Ben de senelerce buna karşı koydum. Hem de nasıl. Anlatsam ayrı bir konu olur. Ben de acaip bir şekilde karşı koydum. Hala nefsimde belli bir derecede de var. Ama rabıtanın yararlarını gördükçe bu günden güne azalıyor. Rabıta nefisle savaşmaktır. Emmare, levvame, mülhime nefisleri öldürüp yerine mutmainne nefsi ikame etmedir. Biz daha mutmainne nefse ulaşmadık. Nefsin mülhime sıfatında takılıp kaldık. Dualarınızın bereketi ile inşallah Allah bundan yukarılarını da bize nasip eyler. Ne bilelim.
Nefsin mülhime sıfatında Allah ezeli düşmanımız şeytanla bizi karşı karşıya getirmektedir. Yani şeytanı özellikle kadın kılığında ve sizinle her an cinsel ilişkiye girmek için tacizde bulunan bir konumda buluyorsunuz. Bunu gönül gözüyle ayan beyan görüyorsunuz. Şeytanın konuşmalarını duyuyorsunuz. Ona dokunabiliyorsunuz. Yatağa uzandığınızda nefse hiç bir dünya kadının size veremeyeceği cinsel zevk olanakları ile dişi şeytan yanınıza geliyor ve derhal sizi taciz etmeye ve sevişmeye zorluyor. Biliyor musunuz sizi bu sırada sadece telebbüsü rabıta kurtarıyor. Onu yakıyor. Sizden uzaklaşmasını sağlıyor. Sureler, ayetler şeytana biraz zarar veriyor ama onları uzaklaştıramıyor. Daha doğrusu sürekli olarak Ayetelkürsiyi okumaya gücünüz de yetmiyor. Zaten sizi dişi şeytanlar şehvetle kudurtuyor. Ayet sure okumaya mecaliniz kalmıyor. Ama bir telebbbüsü rabıta, yani şeyhin kılığına bürünme rabıtası işi bitiriyor. Hz Yusuf’a da görünen burhan Hz. Yakup. Ben buna aynel yakin inanıyorum. Hz. Yusuf rabıta ile kurtuldu. Yoksa az da olsa meylettiği kadından onu hiç bir şey kurtaramazdı. Şehvet cinsel organa inince insan kudurur. Onu hiç bir şey zinadan alıkoyamaz. Tabii diyeceksiniz ki ne olacak gelen dişi şeytanla işi bitirin, keyfinize bakın. Bak bütün fantezilerinizi de yerine getirmeye de hazırmış. İşte bu makamda da Allah bizleri böyle imtihan ediyor. Şeytanın dişileri de dünya kadınlarının, bir numaralı mankenlerin şekline giriyor. Sizden para da istemiyorlar. Hiç bir şey istemedikleri gibi her türlü cinsel fantezilerinize de açıktırlar, yerine getirmek için can atarlar. Ama tabii şeriat yine ölçümüz. Çünkü zina insanı manevi terakkiden alıkor. Zaten şeytan zinanın bu özelliğini bildiği için ümmeti Muhammedi bununla esiri etmiş. TABİİ ZİNANIN ÇEŞİTLERİ İLE. Özellikle göz, hayal zinası… Ne var hayalinde canlandırdığın kadınlar kadar da Allah dostlarını canlandırsan…. Bak buna rabıta derler. Rabıta şirktir. İşte bak nefis nasıl şeytanla işbirliğinde.
Tasavvufta bunların anlatılması yasaktır. Çünkü sırdırlar. Hiç bir kitapta açıkça bu anlattıklarım söylenmez. Çünkü söyleyeni mesuliyet altına sokar. Onda gurura, kibire neden olabileceği gibi insanların da aleyhlerinde dedikodu yapmalarına, ondan çekinmelerine neden olur. Onun için bu tür sohbetleri duyamazsınız. Biz internet sayesinde bu tehlikelerden korunduğumuz için yazdık. Allah bir kusurumuz varsa affetsin. Ha bu dişi şeytanlarla evlenip de aldanan kimseler yavaş yavaş düşerler. Helak olurlar. Bu imtihanı aşmadığın zaman helak olursunuz. Çünkü o dişi şeytanlar bu makamda salike sürekli evlenme ile bu işi, yani zinayı meşru hale getirmeyi önerirler. Allah şeytanlardan özellikle ins ve cins dişi şeytanlardan, nefsin şehvetinden bizleri korusun. Amin.
Mülhime halindeki insana şeytanların oynadığı tiyatrolar kitaplara sığmaz.
İşte şeyh denilen kişi bu dişi şeytanları, bu azgın nefsi aşmadan o nura, feyze, nisbete nail olamaz. Yani şeyhler şeytanla nefisle savaşarak o makama seçilmişlerdir. Silsile Rasullahın onayıyla seçilmiştir. Zincirin halkaları gibidirler. İşte rabıta yapan kişi de böyle bir halkaya girmeye namzettir. Biz daha halkaya giremedik. Onca sırrı aynel yakin gördük ama halkaya girebilecek olgunluğa erişemedik. Dualarınızla inşallah nasip olur. Amin.
Rabıtayı akılla mantıkla kabul edemezsiniz. Çünkü akıl nefse bağlıdır. Nefis ise başka bir insanı veli de şeyh de olsa kendisinden üstün olarak kabul etmez. Ama Allahtan yardım isterseniz ve nasuh tövbe ile tövbe edip bir kamil şeyhi size nasip etmesi konusunda dua ederseniz ve bu duanızda ısrarcı olursanız -ki bazı duaların kabulü seneler sonra olur- tarikat nasip olduktan sonra rabıta insana nasip olur. Yoksa bu inci, katır boncuğu değildir. Kolay kolay el geçmez. Ağla, ağla, ağla…. çok ağla belki o zaman nasip olur. Biz de günahlarımıza çok ağladık da Allah o rüyayı ve tarikatı nasip etti. Yoksa kimse kimsenin sözüyle gerçek manada bir yola girmez. Belki etkilenip girer, ama nefsi şeytanın igvasıyla etkilenip hep şüphe içinde kalır. Tarikattan nasibi o kadar çok olmaz. Şeyhte tasavvufta kusur görmeye başlar.Layıkıyla şeyhe teslim olamaz. Hz Hızır karşısında nefsi Hz Musa gibi homurdanır durur.
Allah dostları da seni Rasulullaha götürür. Rüyada değil, uyanık vaziyette. Rasullahın bir görünüşü var, bir heybet, Allah Allah… Bir mübarek kokusu Allah Allah… Bu yolu ne sandın sen? Öldür bakalım rabıtayla nefsini neler olacak neler. Sen Allah için, Allah dostları için nefsini öldürürsen Allah da fazlı ikramıyla seni diriltir. Burası yiğitlik meydanıdır. Şeyh o yiğit kişidir işte. Tabii silsilesi varsa ve sağlamsa. O da nefsini şeyhinde öldürmüş, sonra Rasullahta daha sonra da Allah’ta.
Sahte şeyhler Türkiyede çok dikkat edin. Onlar gerçi sizleri yanlış yola götürmezler ama tarikat yolunda onlardan bir nur, feyz, nisbet alamazsınız. Ama çok çok sevap kazanırsınız. Ben o tür şeyhleri rabıta yaptığımda aynı çürük ceviz gibi içlerini boş gördüm. Nur, nispet feyzin gramı yoktur. Onlara da hep hayret ediyorum. Tasavvuf hakkında çok şey biliyorlar ama kendilerinin hakiki şeyh olduklarını nasıl anlamıyorlar. Bir de sitelerine girdim ki rabıtanın faziletinden bahsediyorlar. Asıl buna şaşıyorum. Rabıta onlar için zindan olsa gerek. Bütün müritlerini de karanlıkta bırakıyorlar.
Kolay mı rabıta nimeti. Doğru şeyhi bulmak bir mesele. Bir de nefsi fani kılma. Nefsini şeyhin nefsinde yok etme. Bunlar dağ gibi problemler. Aşan aşk olsun. Bu herkese nasip olan bir nimet değildir. Sohbetimi başka rabıta sitelerine de koyan ve koyacak arkadaşlardan Allah razı olsun. Dualarınızla. Allah rabıta nimetini herkese nasip etsin. Ümmeti Muhammedi şeytanlardan, nefsin şerrinden kurtarsın. SELAMUN ALEYKÜM.
 
Enfal.571 Çevrimdışı

Enfal.571

İslam-tr Sakini
Site Emektarı
Öncelikle yazıma sitenizde yer ve cevap vrdiğiniz için teşekkür ederim.
Geçmişime baktığımda bir zamanlar benim de sizin gibi düşündüğümü hatırladım. O zamanlar Seyyid Kutup, Mevdüdi, Ali Şeriati gibi İslam büyüklerinin eserlerini okuyordum. Daha sonra Risale-i Nurları okudum. Keske Kuran -i kerim ve hadis okusaymissin zamanlar tasavvuf, hususiyle rabıta beni çok itiyordu. Şeriatin ayaklar altında olduğu bir ortamda bir kenara çekilip şeyhin suretiyle meşgul olma bana çok komik ve acınacak bir durum olarak görünüyordu.
Ama yıllar geçti. Bazı acaip garaip olaylar oldu. Kendisini ve mekanını daha önce görmediğim bir şeyhi mekanıyla birlikte rüyada çok açık bir şekilde gördüm. seytan iste rüyayada girebiliyor.... Bir yıl kadar sonra da bir tesadüfle o şeyhi ve mekanını tanıdım. Tövbe ve zikir aldım. Rabıta dersleri ise bana zor geldiği için pek önem vermedim. Önceleri istemeye istemeye yapmaya başladım. Hem çok kısa tutuyordum hem de pek sevmiyordum. Ama okuduğum kitaplardan rabıtanın önemini bildiğim için istemeden de olsa yapmaya çalışıyordum.
Belki nefsimin bir kusuru, ama bazı işlerde çok işime yaradı. Biraz inatçıyımdır. Rabıta da öyle oldu. Sebat ettim. Bunda bir sır vardır, diyordum. Nefsime ağır geldiğine göre şeytan da bu rabıtadan pek hoşlanmıyordur, diye düşünürdüm. Halbuki zikir derslerimi hiç kaçırmıyordum. Her gün yapıyordum. Zikirden müthiş zevk alıyordum. Ama rabıta bana zamanı boşa geçirmek olarak görünüyordu. Vesveseye giriyordum. Rabıtaya çok kısa bir zaman ayırıyordum. Ama onu hiç terk etmedim. Mutlaka her gün kısa da olsa yapmaya çalıştım. Sonra kalp gözümüz sadatların himmetiyle açıldı. Gözlerimizi kapattığımızda nurları müşahade etmeye başladık. Nurlar değişik renktedirler. Kırmızı, sarı, yeşil, siyah ve bu renklerin karışımı değişik tonlar da vardır. Bu nurlar insanın kalp, ruh, sır, hafi, ahfa gibi letaif noktalarında çıkar. Letaifler çalışmaya başladığında neyin nereden çıktığını anlamazsınız bile. Nurlar birbirine girer, akıl almaz bir hızla dönmeye başlarlar. Manzara gerçekten harikadır. Hayranlıkla seyredersiniz. Akıl almaz bir olaydır. Tabii konumuz rabıta. Zikirde bu nurlar sanki insandan neş'et eder gibidir. Yani bildiğimiz de odur. Letaifler çalışır ve nur üretirler. Zikrin feyzi olarak. Ama rabıtada başka türlü olmakta. Gene letaifler çalışır, ama asıl nur, feyz, nisbet yani nur dışında başka şeyler hayal edilen mürşidden sana gelmeye başlar. Bir de nispet kokusu. Bu öyle bir kokudur ki, dünyada böyle bir kokunun eşi benzeri yoktur. Aklınız başınızdan gider. Rabita yapanlarin akli basindami diye düsünenlere cevap :)... akillari baslarinda degilmis :)) koku için hayatınızı bile feda edebilirsiniz. Rabıtanızın gücüne göre koku artar veya eksilir ama bazen burnunuzun direğini kırarcasına gelir. Allahım al canımı, yeter bu dünya çöplüğünde bunaldığım diye düşünürsünüz. Yani bu koku için canınızı vermek istersiniz. Rabıta sırasında mürşitten gelen feyz, nisbet ve nur ise sanki bir nisan yağmurunda güneşin altında serinlemek için ıslanmak gibidir. Yani rabıtanın başı nefse çok ağır gelir ama sonundaki nimetleri çok büyüktür. Biz gerçi sonda değiliz ama gördüklerimiz bile aklımızı almaya kafidir. Bunun sonu nasıl onu hayal edemiyorum. Kuran ve sünnetten aldigimiz bilgilere göre bunun sonu HÜSRANDIR! Tabii bunlara takılmak tasavvufta hoş görülmez, şeyh de daima önemli olanın Allah rızası olduğunu bu tür hediyelere aldanmamayı nasihat eder.
Allahın üzerine yemin ediyorum k,i bu söylediğim nimetleri kafamdan atmadım, hepsi de bize nasip oldu. Ama şunu da itiraf edeyim ki eğer şeyhi ve mekanını onu tanımadan önce rüyamda görmeseydim ben ne tasavvufa girerdim ne de bir şeyhe rabıta yapardım. Çünkü herkes gibi ben de nefsimi seven bir insanım. Daha önce okuduğum ve etkisi altında kaldığım İslam büyüklerinin adlarını söyledim. Rabıta nefsi şeyhin nefsinde yok etmedir. Buna tabii ki insan fıtri olarak karşı koyar. Ben de senelerce buna karşı koydum. Hem de nasıl. Anlatsam ayrı bir konu olur. Ben de acaip bir şekilde karşı koydum. Hala nefsimde belli bir derecede de var. Ama rabıtanın yararlarını gördükçe bu günden güne azalıyor. Rabıta nefisle savaşmaktır. Emmare, levvame, mülhime nefisleri öldürüp yerine mutmainne nefsi ikame etmedir. Biz daha mutmainne nefse ulaşmadık. Nefsin mülhime sıfatında takılıp kaldık. Dualarınızın bereketi ile inşallah Allah bundan yukarılarını da bize nasip eyler. Ne bilelim.
Nefsin mülhime sıfatında Allah ezeli düşmanımız şeytanla bizi karşı karşıya getirmektedir. Yani şeytanı özellikle kadın kılığında ve sizinle her an cinsel ilişkiye girmek için tacizde bulunan bir konumda buluyorsunuz. Bunu gönül gözüyle ayan beyan görüyorsunuz. Şeytanın konuşmalarını duyuyorsunuz. Ona dokunabiliyorsunuz. Yatağa uzandığınızda nefse hiç bir dünya kadının size veremeyeceği cinsel zevk olanakları ile dişi şeytan yanınıza geliyor ve derhal sizi taciz etmeye ve sevişmeye zorluyor. Biliyor musunuz sizi bu sırada sadece telebbüsü rabıta kurtarıyor. Onu yakıyor. Sizden uzaklaşmasını sağlıyor. Sureler, ayetler şeytana biraz zarar veriyor ama onları uzaklaştıramıyor. Daha doğrusu sürekli olarak Ayetelkürsiyi okumaya gücünüz de yetmiyor. Zaten sizi dişi şeytanlar şehvetle kudurtuyor. Ayet sure okumaya mecaliniz kalmıyor. Ama bir telebbbüsü rabıta, yani şeyhin kılığına bürünme rabıtası işi bitiriyor. Hz Yusuf’a da görünen burhan Hz. Yakup. Ben buna aynel yakin inanıyorum. Hz. Yusuf rabıta ile kurtuldu. Yoksa az da olsa meylettiği kadından onu hiç bir şey kurtaramazdı. Şehvet cinsel organa inince insan kudurur. Onu hiç bir şey zinadan alıkoyamaz. Tabii diyeceksiniz ki ne olacak gelen dişi şeytanla işi bitirin, keyfinize bakın. Bak bütün fantezilerinizi de yerine getirmeye de hazırmış. İşte bu makamda da Allah bizleri böyle imtihan ediyor. Şeytanın dişileri de dünya kadınlarının, bir numaralı mankenlerin şekline giriyor. Sizden para da istemiyorlar. Hiç bir şey istemedikleri gibi her türlü cinsel fantezilerinize de açıktırlar, yerine getirmek için can atarlar. Ama tabii şeriat yine ölçümüz. Çünkü zina insanı manevi terakkiden alıkor. Zaten şeytan zinanın bu özelliğini bildiği için ümmeti Muhammedi bununla esiri etmiş. TABİİ ZİNANIN ÇEŞİTLERİ İLE. Özellikle göz, hayal zinası… Ne var hayalinde canlandırdığın kadınlar kadar da Allah dostlarını canlandırsan…. Bak buna rabıta derler. Rabıta şirktir. İşte bak nefis nasıl şeytanla işbirliğinde.
Tasavvufta bunların anlatılması yasaktır. Çünkü sırdırlar. Hiç bir kitapta açıkça bu anlattıklarım söylenmez. Çünkü söyleyeni mesuliyet altına sokar. Onda gurura, kibire neden olabileceği gibi insanların da aleyhlerinde dedikodu yapmalarına, ondan çekinmelerine neden olur. Onun için bu tür sohbetleri duyamazsınız. Biz internet sayesinde bu tehlikelerden korunduğumuz için yazdık. Allah bir kusurumuz varsa affetsin. Ha bu dişi şeytanlarla evlenip de aldanan kimseler yavaş yavaş düşerler. Helak olurlar. Bu imtihanı aşmadığın zaman helak olursunuz. Çünkü o dişi şeytanlar bu makamda salike sürekli evlenme ile bu işi, yani zinayı meşru hale getirmeyi önerirler. Allah şeytanlardan özellikle ins ve cins dişi şeytanlardan, nefsin şehvetinden bizleri korusun. Amin.
Mülhime halindeki insana şeytanların oynadığı tiyatrolar kitaplara sığmaz.
İşte şeyh denilen kişi bu dişi şeytanları, bu azgın nefsi aşmadan o nura, feyze, nisbete nail olamaz. Yani şeyhler şeytanla nefisle savaşarak o makama seçilmişlerdir. Silsile Rasullahın onayıyla seçilmiştir. Zincirin halkaları gibidirler. İşte rabıta yapan kişi de böyle bir halkaya girmeye namzettir. Biz daha halkaya giremedik. Onca sırrı aynel yakin gördük ama halkaya girebilecek olgunluğa erişemedik. Dualarınızla inşallah nasip olur. Amin.
Rabıtayı akılla mantıkla kabul edemezsiniz. Çünkü akıl nefse bağlıdır. Nefis ise başka bir insanı veli de şeyh de olsa kendisinden üstün olarak kabul etmez. Ama Allahtan yardım isterseniz ve nasuh tövbe ile tövbe edip bir kamil şeyhi size nasip etmesi konusunda dua ederseniz ve bu duanızda ısrarcı olursanız -ki bazı duaların kabulü seneler sonra olur- tarikat nasip olduktan sonra rabıta insana nasip olur. Yoksa bu inci, katır boncuğu değildir. Kolay kolay el geçmez. Ağla, ağla, ağla…. çok ağla belki o zaman nasip olur. Biz de günahlarımıza çok ağladık da Allah o rüyayı ve tarikatı nasip etti. Yoksa kimse kimsenin sözüyle gerçek manada bir yola girmez. Belki etkilenip girer, ama nefsi şeytanın igvasıyla etkilenip hep şüphe içinde kalır. Tarikattan nasibi o kadar çok olmaz. Şeyhte tasavvufta kusur görmeye başlar.Layıkıyla şeyhe teslim olamaz. Hz Hızır karşısında nefsi Hz Musa gibi homurdanır durur.
Allah dostları da seni Rasulullaha götürür. Rüyada değil, uyanık vaziyette. Rasullahın bir görünüşü var, bir heybet, Allah Allah… Bir mübarek kokusu Allah Allah… Bu yolu ne sandın sen? Öldür bakalım rabıtayla nefsini neler olacak neler. Sen Allah için, Allah dostları için nefsini öldürürsen Allah da fazlı ikramıyla seni diriltir. Burası yiğitlik meydanıdır. Şeyh o yiğit kişidir işte. Tabii silsilesi varsa ve sağlamsa. O da nefsini şeyhinde öldürmüş, sonra Rasullahta daha sonra da Allah’ta.
Sahte şeyhler Türkiyede çok dikkat edin. Onlar gerçi sizleri yanlış yola götürmezler ama tarikat yolunda onlardan bir nur, feyz, nisbet alamazsınız. Ama çok çok sevap kazanırsınız. Ben o tür şeyhleri rabıta yaptığımda aynı çürük ceviz gibi içlerini boş gördüm. Nur, nispet feyzin gramı yoktur. Onlara da hep hayret ediyorum. Tasavvuf hakkında çok şey biliyorlar ama kendilerinin hakiki şeyh olduklarını nasıl anlamıyorlar. Bir de sitelerine girdim ki rabıtanın faziletinden bahsediyorlar. Asıl buna şaşıyorum. Rabıta onlar için zindan olsa gerek. Bütün müritlerini de karanlıkta bırakıyorlar.
Kolay mı rabıta nimeti. Doğru şeyhi bulmak bir mesele. Bir de nefsi fani kılma. Nefsini şeyhin nefsinde yok etme. Bunlar dağ gibi problemler. Aşan aşk olsun. Bu herkese nasip olan bir nimet değildir. Sohbetimi başka rabıta sitelerine de koyan ve koyacak arkadaşlardan Allah razı olsun. Dualarınızla. Allah rabıta nimetini herkese nasip etsin. Ümmeti Muhammedi şeytanlardan, nefsin şerrinden kurtarsın. SELAMUN ALEYKÜM.

Rabita hak olsaydi senden önce Peygamber yapardi! bunda feyiz, bereket , Allahin rizasi olsaydi bunu sahabe yapardi!....
Rabitayi ne Efendimiz ne Sahabileri nede Onlardan sonra gelen Islam alimlerimiz yapmisdir....
rüyalarini tabir etmeye calisacagina oturup bi düsünsene: Efendimiz yapmadiysa, sahabesi yapmadiysa, tabiun yapmadiysa ve onlardan sonra gelen ümmet yapmadiysa

SÖYLESENE SIZ RASULULLAHDAN DAHA DOGRU BIR YOL ÜZERINDEMISINIZ YOKSA APACIK BIR SAPIKLIGA MI DÜSTÜNÜZ!

Ilk sayfada bu konu detayli bir sekilde var...
Umulur ki okuyup dogru yolu bulursunuz.


 
ر Çevrimdışı

رابطة

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Valla arkadaş, bildiğim kadarıyla imanın şartları bellidir, ve içinde de ben evliyaya bırakın tapınmayı, tabi olmayı bile görmedim. Bize bilmediklerimizi öğretenlere islam çerçevesinde tabi oluruz, yoksa onlara tapınmayız.
Hem İslamın ilk ve en önemli kaynağı Kuran-ı Kerim dir.

“İyi bil ki, saf din Allah’ın dinidir. Onun berisinden veliler edinenler "Biz onlara başka değil sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ederiz." derler. İşte Allah, onların aralarında tartışıp durdukları şeyde hükmünü verecektir. Allah, yalancı ve gerçekleri örtüp duran Kimseleri doğru yola sokmaz.” (Zümer 39/3)

Bu ayetten sonra rabıta bana zaten ve aslen şirktir, olay bitmiştir.

Bu arada yazdıklarınız vasıtasıyla islama yaptığınız hizmetten dolayı Allah sizlerden razı olsun. Bu önemli konulara kimse değinmek dokunmak istemiyor.



Yukarıda yazdığınız ayet cahiliye dönemi putpererstleri için gelmiştir
o müşrikler Biz, putlara ancak bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz dedikleri beyan edilmektedir
Siz ise bu ayetin şeyhine rabıta yapanlaryada şeyhine bağlananlar hakkında olduğunu düşünmüşünüz
şunu bilmelisiniz ki bizler Kur'an-ı Kerim'ı kendi kafamıza göre yorumlayamayız bu iş bizim gibi alt tabaka insanarın işi değildir
Şunu da bilmenizi isterim Kuran'ın ayetlerini tefsir edebilmek için 15 ilim dalı bilmeniz gerekmektedir

ve siz bu ayetten sonra bana zaten ve aslen şirktir olay bitmiştir demişsiniz
size şunu da belirtmek isterim eğer ki rabıta bir şirkse sizde şirk işliyor olablirsiniz
nasıl mı derseniz hepimizin hayatında sevdiğimiz kişiler olmuştur örnek verecek olursak kimi anasını sever kimi babasını sever kimi bir kızı sever ve bazen gözlerini kapatıp onlardan birini hayal eder onun yanında olduğunu onunla sohbet ettiğini düşünür mutlu olur kimini ise namaz esnasında çoluk-çocuğu ile, ya malı-mülkü veya bir başka sevdiği şeyle meşgul olur Fakat namazdan sonra da râbıtasını inkâr eder bu örnekleri çoğalta biliriz o zaman bu düşünceler de şirk olmuyor mu?
Her şeyden evvel dünyada râbıtasız insan yoktur Hemen herkes hatta her şey mutlaka bir yerlere, bir şeylere bağlıdır Bu sebeple aklı başında bir insanın, râbıtayı inkâr etmesi mümkün değildir





Rabita hak olsaydi senden önce Peygamber yapardi! bunda feyiz, bereket , Allahin rizasi olsaydi bunu sahabe yapardi!....
Rabitayi ne Efendimiz ne Sahabileri nede Onlardan sonra gelen Islam alimlerimiz yapmisdir....
rüyalarini tabir etmeye calisacagina oturup bi düsünsene: Efendimiz yapmadiysa, sahabesi yapmadiysa, tabiun yapmadiysa ve onlardan sonra gelen ümmet yapmadiysa

SÖYLESENE SIZ RASULULLAHDAN DAHA DOGRU BIR YOL ÜZERINDEMISINIZ YOKSA APACIK BIR SAPIKLIGA MI DÜSTÜNÜZ!

Ilk sayfada bu konu detayli bir sekilde var...
Umulur ki okuyup dogru yolu bulursunuz.


İmam-ı Rabbani k.s. ki ,” Pirin ( Mürşidin) gölgesi (hayale getirilmesi) Hakk’ ın zikrinden efdaldir.” Buyurdular. Yani menfaat bakımından evladır. Gölgeden maksat rabıtadır. Üstad-ı A’zam dedi ki; “ Pirin hayali’ nin vasıtasından başka, nefsi hiçbir şeyle öldürmeye gücün yoktur.” (Nefsi öldüren silah rabıtadır.)

Ekabinden bazısıda; rabıtanın nuru güneşin, zikrin nuru ise çıranın nuru gibidir. Rabıta ile hasıl olacak fena devamlı olur; zikir ile hasıl olacak fena ise zail olabilir. Diye buyurdu.

İmam-ı Rabbani Seyyid Taha k.s. buyurdularki; zikirden mücerret olan rabıta ile Allah’ a kavuşmak mümkündür. Fakat rabıtadan mücerret olan zikrin durumu böyle değildir.

Gavs-ı Azam El- Seyyid Sıbhatullah El Arvasi k.s. buyurdular ki; Rabıtadan ayrılmayın, rabıtadan ayrılmayın deyip onun için çok tavsiye der ve ilk olarak en çok müride hasıl olan hallerden biri rabıtadır derdi.Gavs-ı Azam bazı şeyhlerden nakletti ki; müritlere talimat verince, yalnız rabıta ile yetinirlerdi ve bu mürşitlerin yaptıklarını beğenirdi.

İmam-ı Rabbani k.s.; “ Rabıta, Allah’ ın ibadeti için, huzura kavuşturucu, gaflet ve dışardan kalbe gelen düşünceleri giderici sebeplerin cümlesindendir. Sebeplere, maksud olan şeylerin hükümleri vardır. Diye buyurmuştur..

Yine buyurdular ki; tevatür rivayetlerin muteber olan sayısından daha çok bir cemaatten rivayetle; bize kanaat hasıl oldu ki, bizler rabıtayı tasavvur ettiğimizde, Allah’ tan başka bütün şeylerin düşüncesi kalbimizden sıyrılıp, onda yalnız mürşidin hayali kaldıktan sonra ondan da vaz geçip Allah’ ın manevi huzurunda baş başa kalıyoruz. Demişlerdir.

Râbıta kalbin Allahü Teâlâdan başka şeyleri sevmekten onları düşünmekten kurtulmasına vesîle olur. (İmâm-ı Rabbânî)

- Râbıta yaparken kendisini mürşidin şeklinde kıyâfetinde görmek ve düşünmek. Kur'ân-ı Kerîm okurken ve dinlerken ders vâz dinlerken namaz kılarken ve her ibâdeti işlerken râbıta-ı telebbüsiyye yapmak ibâdetlerden lezzet almaya sebeb olur. (Abdülhakîm Arvâsî)

Son olarakta sözlerimi Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (rahmetullahi aleyh) in şu sözleri ile bitireyim

Ya Rabbi! Seninle arama hiçbir şey koyma. Peygamberlerinden ve dostlarından başka.
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (rahmetullahi aleyh)
 
M Çevrimdışı

mhmet8

Üyeliği İptal Edildi
Banned
senin celaleddin rumi rahmetullahi aleyh dediğin zındığın sözleri ..
Yine dostların olgunlarından nakledilmiştir ki: bir gün kıskanç fakihler inkar ve inatları sebebiyle Mevlana’dan: “ şarap helal mıdır veya haram mı?” diye sordular.
Onların maksadı Şemseddin’in şerefine dokunmaktı. Mevlana kinaye yolu ile “İçse ne çıkar: Çünkü bir tulum şarabı denize dökseler deniz değişmez ve denizi bulandırmaz. Bu denizin suyu ile abdest almak ve onu içmek caizdir. fakat küçücük havuzu şüphesiz bir damla şarap pisletir. böylece tuzlu denize düşen herşey tuz hükmüne girer. Açık cevap şudur ki, eğer Mevlana Şemseddin şarap içiyorsa, herşey ona mübahtır. Çünkü o deniz gibidir. eğer bunu senin gibi bir kızkardeşi fahişe yaparsa, ona arpa ekmeği bile haramdır.” buyurdu.
MENAKIB’UL ARİFİN II (Arifler’in Menkıbeleri)Ahmed Eflaki - (cilt 2, sf. 72
şemseddin içki içerse mübah soruyu soran içerse arpa ekmeği bile harammış..bide soruyu sorana sövüyor...kuranın sünnetin neresinde yazar bu..şimdi bu adam rahmetullahi aleyh mi oldu..
 
fisebililkahhar_ Çevrimdışı

fisebililkahhar_

!صبرا يا نفسي معنا الله
İslam-TR Üyesi
agzına saglık mhmet8 lafı agzımdan aldın...bu sapık ne zamandan beri rahmetullahi aleyh oldu...
 
ر Çevrimdışı

رابطة

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Hazret-i Mevlânâ, İslâm’ın ruhunda olan soyut hakikatları çok mâkul misalleriyle, temsîllerle avam halkın, herkesin dahi rahatlıkla anlayabileceği müşahhas duruma getirmiş, bu sahada müstesna kimselerdendir. Hem edebi yönü, hem tasavvufi cephesi, hem de tefekkür cephesi çok harikulade bir Zât’tır.

Mevlânâ, tesir sahası çok geniş olan bir insandır. Nazarını çok ilerilere yönlendirmiş, söz kademini de oraya basıvermiştir. Ayağıyla nazarı, görüşü ikisi bir araya gelmiş, nadide büyüklerden birisidir. Cenâb-ı Hak şefaatine mazhar etsin.

Fakat her şeyin tahrip edildiği bir dönemde, her sözün değişik istikamete çekildiği bir dönemde Mevlânâ'nın sözleri, Mevlânâ'nın ifadeleri, Mevlânâ'nın kitapları da değişik istikametlere çekildi. Değişik te'vil ve tefsirlere uğradı. Ve bu değişik te'vil ve tefsirleri değişik şekilde değerlendirmeler oldu.

Aynı zamanda iki çeşit Mevlânâ vardır; Bir Allah’ın makbul kulu Mevlânâ, velîlerin sevdiği, müçtehitlerin ve fukahânın saygılı olduğu, dinde kendi sahasında devrine göre tecdid yapmış büyük bir insan. Böyle bir Mevlânâ vardır.

Bir de müsteşriklerin ortaya çıkarttıkları, mistik tipinde, yogi tipinde, hortlak ve hoyrat bir Mevlânâ vardır. Bu iki Mevlânâ'yı birbirine karıştırmamak lâzım. Bu ikinci Mevlânâ'nın îcad edilmesi çok manidardır. Bu Avrupalılar tarafından îcad edildi.
Şu aralık ayında ihtifaller filan tertip edilen Mevlânâ, semalar yapılan Mevlânâ, kadın-erkek ihtilat halinde def-dümbelek çalıp, huzurunda dans edilen Mevlânâ, Avrupalıların icat ettikleri Mevlânâ’dır.

Son Mesnevihan merhum Şefik Can beyefendi(1909-2005) ömrü boyunca gerçek Mevlana’yı anlatma, aktarma yolunda olmuş bir şahsiyet. Onun ifadeleriyle “Mevlana, tam Muhammedi yolda, Abdülkadir-i Geylani gibi, Ahmed-i Rufai, Şah-ı Nakşibend gibi büyük bir velidir. Hz. Peygamber Efendimiz’in bir varisidir. Peygamber Efendimiz’e ve yoluna uygun olmayan bir düşünceyi, Hz. Mevlana’nın benimsemiş olması düşünülemez.”

Merhum Can, Mevlana’ya yamanmaya çalışılan her batıla karşı büyük bir cehd ile karşı koymuş ve eserlerinde bunlara gereken cevapları vermiştir. Mesela, Mesnevi’ye sonradan eklenmeye çalışılan yedinci ciltle alakalı şunları yazmaktadır; “İşin garip tarafı şu ki, Mevlana’yı herkes sevdiği için, insanları kendi fikirleri doğrultusunda yönlendirmek için, Mevlana’nın namına, Mevlana’ya ait olmayan, bir de yedinci cilt yazılmıştır. Bu yedinci cildi, Nahifi merhum, nazmen tercüme etmiş, aslı ile beraber Mısır’da bastırmıştır. Naifi’nin tercümesini ve metnini de gördüm. Sözü edilen yedinci cilt uydurma. Mevlana’ ya ait olmayan bu yedinci cilt, aynı vezin. Failatün, failatün, failün. Fakat üslup itibarıyla, Mevlana’nın üslubuna benzemiyor. Sonra, oradaki fikirlerde, bazı İslami olmayan fikirler var. Bundan da anlaşılıyor ki, Mevlana sevgisinden yararlanıp gerçek Mevlana’ya gönül verenleri sapık yollara göndermek istiyorlar.”


Merhum Şafik Can bey, bir başka yerde, Mesnevi’nin 5. Cildiyle alakalı şu ciddi uyarıyı yapıyor; “Anlaşılıyor ki, bu beşinci cildin önsözünü atmışlar, oraya uydurma Mevlana’nın olmayan bir önsöz yazmışlardır. Nitekim Abdülbaki Gölpınarlı da, bu konunun üzerinde durmuştur. Ben de aynı kanaatteyim, beşinci cildin önsözü insanların ayağını kaydırmak, şeriatten uzaklaştırmak için sonradan yazılmıştır. Anlaşılıyor ki, Mesnevi’ye, istedikleri halde, Hz. Mevlana’nın olmayan bazı bölümleri katmak istemişler; ama bunu başaramamışlar.

Fakat bu, Divan-ı Kebir için de geçerli mi? Divan-ı Kebirlere birçok yerlerdeki basımlarında başkalarının şiirleri karışmıştır. Bilhassa Hindistan’da basılmış bir Divan-ı Kebir vardır. O Divan-ı Kebir’e, Şemsi Tabasi diye bir zatın, birçok uydurma şiirleri katılmıştır. Nitekim İran’da Hidayet Han da, Şemsi Tebrizi divanı diye seçmeler yapmış. O seçmelere Mevlana’nın şiirlerinden parçalar aldığı gibi, Şemsi Tabasi’den de almıştır. Mevlana’ya ait olmayan birçok şiir vardır. Bu divan, Hasan Ali Yücel zamanında `Divan-ı Kebir’den Seçmeler` diye Eğitim Bakanlığı tarafından üç cilt halinde, Mithat Bahari tarafından Türkçeye çevrilerek neşredildi. O seçmelerde, Hz. Ali’yi tanrılaştıran şiirler var. Mevlana’ya ait olmayan şiirler var.”

Bu Divan-ı Kebir tercümelerinden veya Fihi ma Fih'den tesettürün İslamiyet'te olmadığı hakkında bir ifade bulan 80’li yılların kudretli generali Kenan Evren Paşa’ya cevap olarak merhum Sadreddin Yüksel Hoca’nın bir yazısını Makaleler adlı eserinde okuduğumu hatırlıyorum. Ama maalesef Sadreddin Hoca bu haklı cevabında bir haksızlığa giderek Hz. Mevlana’yı tahfif etmişti. Allah taksiratını affetsin.

Son röportajında da merhum Şefik Can, Mevlana’ya atfedilen meşhur “Kim olursa olsun yine gel” rubaisiyle alakalı şu veciz açıklamayı yapmıştı; “Rubai Mevlânâ’nın değil, bunu herkes biliyor zaten. Dergâhın kütüphane memuru rahmetli Necati Bey, eski yazılı bir nüshada bu rubaiyi, Mevlânâ’nın o rubaisi diye görmüş. İşin hakikatını araştırmadan, Hz. Mevlânâ’nın rubaisi diye etrafa yaydı.

Hâlbuki Ziya Paşa’nın topladığı, ‘Harabat’ adlı antolojide, bu rubai başka kişiye aittir.* Başka bir el yazması rubaide de bunu gördüm. Fakat Mevlânâ’nın bunun gibi, hatta daha da coşkun birçok şiirleri olduğu için, Mevlânâ’nın şiiriymiş gibi de kabul edilebilir.
Bu o kadar önemli değil. Asıl mesele bu rubainin ruhundan habersiz, surette kalanlar ve bu duruma vesile olanlar. Gel, ey mümin, gel ey insan, her ne isen gel. Putperest de olsan, kâfir de olsan, tövbeyi yüz kere bile bozmuş olsan gel. Bu, “Cenab-ı Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz.” ayetine, bir bütün olarak ‘Ey insanlar’ dediği ayetlere işarettir. İnsan ne kadar günahkâr olursa olsun, candan tövbe ederse temizlenir.
Şimdi Mevlânâ demek istiyor ki: “Ey insan, senin gönlünde putlar dolu. Değil mi, dünya putları dolu, her yanını nefsanî pislikler kaplamış, bunun için ümitsizliğe düşme, gel bizim dergâhımıza, eline aşk ve iman baltasını al, içindeki putları kır. Eğer sen içki içiyorsan nefsini dergâhımızda terbiye et, bu şişeyi taşa vur da, ledün şarabını iç. Gel ama bizdeki hakikat suyuyla yıkan da, pisliklerinden arın, temizlen.”

“Gel bizim dergâhımız her şeye müsait. Dışarıda insanların kabul etmediği işlerini bizim dergâhımızda yap, biz hoş karşılarız.” demiyor. Fakat insanlar bunu yanlış anlıyor. Sürekli bu rubainin okunmasının halk üzerinde kötü etkisi oldu. Mevlânâ’yı başka türlü tanıdılar. Mevlânâ dehrî, yahut başka bir mezhepte, meşrepte, İslamiyet’in dışında, başka bir yolda gibi algılandı. Ne yaparsan yap her şeyi hoş gören, Allah’ın kabul etmediği, Peygamberimizin uygun bulmadığı şeyleri sanki Mevlânâ hoş görüyor, kabul ediyor. Olur mu öyle şey.

Mevlânâ “Yaşadığım müddetçe Kur’an’ın kuluyum, Peygamber Efendimiz’in bastığı yerin toprağıyım.” demiştir. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde, insanların yaptığı bir günahtan dolayı tövbe edip, tekrar aynı günahı işlerse daha çok günaha gireceğini buyurmuştur. Yüz kere tövbeyi boz, hiç önemli değil, bu İslami inanca uygun olur mu? Bu sözün ruhundan özünden habersiz olanlar, sadece kelimedeki manada kalanlar elbette Mevlânâ’yı yanlış tanırlar. “

Yine bu gibi ifadelere takılan, hatta daha da ileri giden onu hâşâ “Moğol ajanı” olarak gösteren bazı bedbahtlar yok değil. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 1976’da Cami Kürsüsündeki veciz ifadesi ile “Son zamanlarda Türkiye’de, işte bu ikinci Mevlânâ'ya bakıp Mevlana’ya hücum eden, Akif’in tabiriyle şarkı bilmez, garbı görmez, fıkhı bilmez, bir kısım nâdanlar da zuhur ettiler. Bir sürü çoluk çocuk her yerde bir cehdir, cidâldir falan. Mevlana kâfir, falan kâfir, filan kâfir. Bunlar da ayrı bir gafletin kurbanıdır. Allah bunları da ıslah etsin, akıl versin bunlara da. Ne diyeyim.”
Türkiye’mizde tenkit de takdir de genel itibarıyla kulaktan dolmaya dayanır. Hz. Mevlana hakkında da bu böyle olmuştur ve olmaktadır. Bu konuda çok hoşuma giden bir hatırayı merhum Mehmed Akif beyefendi şöyle anlatmaktadır; İki kişi oturmuş, konuşuyorduk. Bahis Mesnevi’ye intikal etti. Ben Hz. Mevlana’nın en gamız, en mücerred mesaili mahsusat dairesine indirmekteki kudretine hayran olduğumu, o kitab-ı muallânın baştanbaşa okunması lazım geleceğini ileri sürünce, arkadaşım dedi ki:-Hz. Mevlana Hind felsefesinin nâkilidir.
- Mesnevi’yi okudunuz mu?
- Hayır.
- Hind felsefesi nedir onu biliyor musunuz?
- Hayır
- O halde böyle bir iddiaya ne cüretle kıyam ediyorsunuz?
- Öyle işittim.
M. Akif devamla şöyle diyor: “Görüyorsunuz bizdeki hali ya! Koca bir felsefe, koca bir kitap, koca bir kâinat iki sözde dürülüveriyor.”
Tahir’ül Mevlevi’nin buyurduğu gibi “Hazret-i Pir’in mesleği, Peygamber Efendimizin sünnetine kemâliyle uymaktır. Şu hâlde Mevlevîlik sünnet yolu demektir.” Ama maalesef Bektaşi tekkelerinin bozulması sebebiyle ilga edilmelerinden sonra, bir kısım Bektaşi Şeyh ve dervişleri Mevlevi Tekkelerine sızmışlardır. Eski adet ve alışkanlıklarını bazı Mevlevi Tekkelerine sızdıran bu bozuk şeyh ve dervişler, maalesef Mevlevi Tekkelerinin de yıpranmasına yol açmışlardır. Hatta Şefik Can Dede’nin ifadesi ile bazı Mevlevi Şeyhleri Bektaşileşmiş ve namaz/hac gibi erkân-ı İslamiye’yi terk etmişlerdir.
İşte bütün bunlardan dolayı, ehil kalem ve gönül ehlinden Hz. Mevlana’yı tanımak ve tanıtmak çok önemlidir. Merhum Tahir ül Mevlevi ve Şefik Can beyefendi, Ebul Hasan en Nedvi, Muhammed İkbal, bu konuda ilk akla gelen isimlerdir. Hind alt kıtasından Merhum Şibli Numani’nin Hz. Pir’in hayatını yazdığı “Sevanih-i Mevlana Rûm” ve Eşref Ali Tehanevi’nin Mesnevi’nin anahtarı manasındaki kavramları ele aldığı “Kilid-i Mesnevi” adlı eserleri keşke dilimize kazandırılabilseydi.
Son olarak sözü merhum Şefik Can hocamıza bırakalım; “Yâ Hazret-i Mevlâna! Feyizli hayatın ve mübarek eserlerin hakkında yüz yıllardan beri çok kitaplar yazıldı, çok sözler söylendi. Yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada, seni tanıyanlar pek çok, hakkında düşünenlerin, konuşanların, yazanların haddi hesabı yok. Çeşitli dillere çevrilmiş olan ve her biri ilahî sırlarla, rabbanî ilhamlarla dolu olan şiirlerini okuyan hayranların, seni anlatmağa çalıştılar. Bendeniz de aczime bakmayarak sana gönül verenler arasına katılmak istedim. Ben de bir şeyler yazmak, seni sevenlere seslenmek, bir şeyler söylemek arzu ettim.”

Dipnot
*Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi de bu Rubainin Hz. Mevlana’ya ait olmadığı kanaatindedir; “Hatta bu arada bazı tenkitçiler, Mevlânâ Celâleddin-i Rumi hazretlerinin Mesnevi’sinin, Fîh-i Mâ Fîh’inin, Divân-ı Kebir’inin içine bir kısım batılı panteistlerinin fikirlerinin sokulduğu iddiasındadırlar tenkitçiler. Bu arada Afzal-ı Kâşî diye Neo Platonizmin mütercimi, âdeta Eflatunculuğu yeniden ihya eden, yeni eflâtunculuğu ihya eden bir adam Mevlânâ'nın fikirleri arasına pek çok şeyler sokmuştur. Hatta bu arada şu söz “Kim olursan yine gel.”
Baza bâza her ân ki hest-i bâza.
Afzal-ı Kâşî’ye ait olduğunu söylerler. Bu panteistin sözüdür. Mevlânâ'nın değildir derler. Bunun gibi Fususü’l-Hikem'in dahi Afzal-ı Kâşî'ye ait olduğu söylenir. Bu zat hurûfiyeci idi. Kendisinin Allah olduğuna inanırdı. Harflerden mânâlar çıkarırdı. Hurûfî idi. Hadisler arasına bir sürü yalan şeylerin sokulması karşısında, Mevlânâ'nın, Muhiddin ibn-i Arabi'nin sözlerinin içine bir kısım eracifin gireceği mevzuunda herhalde biraz müsamahalı, toleranslı olmak iktiza eder, girebilir demek iktiza eder.”






 
Muaz ibni Cebel Çevrimdışı

Muaz ibni Cebel

İslam-tr Sakini
Site Emektarı
Bismillah

Rabita nikli uye;simdi ben konumum geregi size bir kac link verecegim siz eger ogrenmede samimi iseniz
bu linkleri dikkate alip okuyacaksiniz akliniza takilan yerleride ya konunu altina veya soru cevap bolumune
konu acarak soracaksiniz siz ile birlikte bizlerde cevaplardan istifade edecegiz..

Ama

Amaciniz dinde olmayan biseyi varmis gibi gostermek ise hayali urun olan seyleri israrla bizlere kabul ettirmek cabasi ise
istirham ederim kendinizi yormayin.

Zira

Sitemizde sizden evvel yillardir tasavvuf dini tartisildi olcudu bicildi dinimize uymadi,siz dilediginiz sekilde nefsinize uydurabilirsiniz

Yazdiklariniza sadece guldum.Islam dini sevgiye izin veriyor ama bunun dahi olcusu vardir
Kehf suresinde mallarimizin ve evlatlarimizin dunya hayatinin susu olduklari bizlere bildiriliyor.
Bu ayette ve bir cok yerde dunya metasi (ki buna sevgilerimiz ve sevdiklerimizde dahildir) na gonul vermemizin bizi elem verici
azaba goturecegi bildiriliyor.
Nasil bir mantikdirki;rabitayi hayata has kiliyor sevdiklerimizi hayal etmemizin bizi Rabbimize goturecegine bizleri inandirmaya
israr ediyor.Birakin sevmenin olcusunu,hela adabina kadar her zerreyi dinimiz bizlere bildirmistir!
(Aile efradimizi sevmemiz ne kadar dogal ise ve dinimizce gerekli isede,ibadetlerimizi aksatmamalidir)Nerde kaldiki elin silsile kahramani
Seyhi kendimize ayna etmek gonul vermek ona rabita etmek!

Yukarda alinti yaptiginiz kirmizi yazida Resulullah SAV den bu yana ne kendisi ne sahabi nede ondan sonrakilerde rabita macerasi
yasanmiyor denildigi halde;sizin bize izah olarak getirdiginiz deliller bundan kac yil onceye ait?Kim bu Gavsi Azam,Rabbani veya Mevlana
dedikleriniz?
Bunlarin demesiylemi biz tasavvufu kabul edecegiz yoksa Resulullahin SAV hayatina bakarakmi dinimizi ogrenecegiz?
Kendinizi silkelemenizi ve inandiklarinizi arastirmanizi tavsiye ederim.

Din bi tanedir oda Tevdih Dinidir
Rabita yaparak budizm inancindakiler gibi ruhunuzu aptallastirmayin,Tevhid Dinimizi yasayarak Cihad meydanlarinda şaha gelin!

Allah dostu, Rabıta adı altında işlenen şirkten uzak duran Muvahhidlerdir

https://www.islam-tr.org/tevhid/119...fecr-i-sadik-dogdu-maske-goruldu-kitap-5.html

Tasavvuf Nedir?

https://www.islam-tr.org/tevhid/11950-tasavvuf-buyuklerinin-kendi-eserlerinden-kufur-akideleri-kitap.html


Teblig bizden Hidayet Allahtandir CC
 
ر Çevrimdışı

رابطة

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Rabita nikli uye;simdi ben konumum geregi size bir kac link verecegim siz eger ogrenmede samimi iseniz
bu linkleri dikkate alip okuyacaksiniz akliniza takilan yerleride ya konunu altina veya soru cevap bolumune
konu acarak soracaksiniz siz ile birlikte bizlerde cevaplardan istifade edecegiz..
Bu yazınızda soru sorarak ve konu açarak soracaksınız ve siz ile birlikte bizlerde istifade edeceğiz demişsiniz
Ben gece rabıta ile ilgili bir konu açmıştın sizlerde okur araştırı istifade edersiniz diye ama nedense o açtığım başlığın silinmiş olduğunu fark ettim
derseniz ki konuyu yanlış bir yere açmışsam onu doğru olan bölüme taşıya bilirdiniz ama öylede yapmayıp konuuy silmişsiniz
paylaşmak istediklerimi burada sizlerinde istifadesi için yazacaksam sizde bunu silecekseniz ozaman sizin yukarıda ki yazınızda samimi olduğunuzu nasıl anlayabiliriz

açtığım ve silinen konunun başlığı şudur
Rabıta Taraftarları, İnkarcıları , İnkarcıların Şüpheleri ve Cevabları

Selamun Aleyküm
 
Muaz ibni Cebel Çevrimdışı

Muaz ibni Cebel

İslam-tr Sakini
Site Emektarı
Yazdigimi yanlis yere cekmenin manasi yok.Konu acin istifade edelim demedim.
Bizim yazdiklarimiza Ayet ile sahih kaynakli Hadisi Serif ile reddiyeniz veya sorunuz var ise
yaziniz ki,beraber cevaplari arastiralim istifade edelim demek istemistim.

Konuyu ben sildim.
Onca reddiye verdigimiz bir konu hakkinda okuma ve arastirma geregi duymadan konu acmaniz
ve bu tutumunuzda israr etmeniz benim sizi banlamam icin yeterli gerekcedir.

Hidayet Allahtandir Aleykum Selam
 
muvahhide sehidan Çevrimdışı

muvahhide sehidan

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Rabıta kaç çeşittir?

Rabıtanın birçok çeşidi vardır.

a- Huzuri rabıta; mürşidin huzurunda kalben uyanık olmak, devamlı himmet talebi içerisinde olmaktır.

b- Suveri rabıta; akşam namazlarından sonra şeyhinin mübarek ve nurlu yüzünü, kendinin de edep ve huzur üzere onun karşısında oturduğunu ve şeyhinden kendisine doğru bir feyiz geldiğini düşünmektir. Rabıta-ı suveri’nin neticesi muhabbettir.

c- Manevi rabıta; her yerde şeyhini kalbinde tutmak, onun sözlerini, hareketlerini, sohbetlerini düşünmek, şeyhin evlatlarını, camisini, sofilerini hatırlamak hep manevi rabıtadır.

Manevi rabıtanın bir çeşidi de yolda yürürken, yemek yerken, yatarken, sohbet ederken veya günahla karşılaşıldığında şeyhini yanında görmektir. Manevi rabıta daha genel ve devamlılık içermektedir ve faydası daha çoktur.

(Daha geniş bilgi için Şeyh Yahya El-Abbasi’nin (k.s) Rabıta Risalesi kitabına müracaat ediniz.)

Sanirim baska bir sey yazmaya gerek yok zira yillarca rabita yapmis olmasam ve rabitanin cesitlerinden haberim olmazsaydi belkide masum bir sekilde kaleme almis oldugunuz rabitayi ilimsiz halimle bana yutturabilirdiniz cevrenizdeki insanlara yutturdugunuz gibi .Demin silinen yazinizida okudum okadar zayif ornekler vermissinizki bol bol tebessum ettim zira yillar oncesinde ayni ornekleri bizlerde sizin gibi aktariyorduk ! Hidayet Rabbimdendir. Allahin dogruya ulastirdigini saptiracak yoktur ! saptirdigini ise dogruya ulastiracak yoktur. Bugun bizleri bir kez daha tewhid dinine ulastirdigi icin Allaha hamd ediyorum! Sizleride bir an evvel dogrularla karsilastirmasini Rabbimden niyaz ediyorum..
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Rabıta şirkini kendine isim alan sofi ;

Bozacının şahidi şırası misali, kendi sapıklığınızı, kendiniz gibi sapık olanlarla meşrulaştırmaya çalıştığını fark edemiyor musun?
Eğer bir yazı kopyalamak istiyorsan, bizim Reddiyelerimizi, Rabıtayı savunduğunu sananlara kopyala. Tabi, önce kendin bir oku, eğer Rabbim hidayet dilemişse akledersin.


Rabıta Reddiyesi


https://www.islam-tr.org/konu/rabitanin-ic-yuzu-fecr-i-sadik-dogdu-maske-goruldu-kitap.8042/


Tasavvuf Büyüklerinin (!) Kendi Kitaplarındaki Sapıklıklar


https://www.islam-tr.org/konu/tasavvuf-buyuklerinin-kendi-eserlerinden-kufur-akideleri-kitap.8043/
 
Z Çevrimdışı

zehirli21

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ALLAH SİZİ HİDAYET ETSİN DEMEK BİLE GEÇMİYOR İÇİMDEN....BU KADAR YALANI NASIL SÜSLEYE SÜSLEYE ANLATIP TA TASAVVUFU KÖTÜLÜYORSUNUZ....SİZLER İŞTE GERÇEK MÜNAFIKLARSINIZ BENCE.....
 
A Çevrimdışı

Abdullah Yusuf

İslam-tr Sakini
Site Emektarı
ALLAH SİZİ HİDAYET ETSİN DEMEK BİLE GEÇMİYOR İÇİMDEN....BU KADAR YALANI NASIL SÜSLEYE SÜSLEYE ANLATIP TA TASAVVUFU KÖTÜLÜYORSUNUZ....SİZLER İŞTE GERÇEK MÜNAFIKLARSINIZ BENCE.....

sence haa peki , ahirette görüşürüz , kahhar olan Allah c.c.'nin huzurunda Peygamberin yapmadığı , sahabenin yapmadığı bidatlerin delillerinin sizden dinlerken halinizi görmek isteriz

Rabbım size hidayet versin

Süresiz engellendin

 
Üst Ana Sayfa Alt