Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

TÜRKİYE ELBETTE DARULHARP DEĞİLDİR

ez-Zehebî Çevrimdışı

ez-Zehebî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu Hanîfe’ye göre Türkiye’de Cuma namazı kılınmaz. Sadrettin Yüksel’i oku. Ebubekir Sifil de Sana Dinden Sorarlar kitabında “fazileti kaçırmamak lazımdır, diğer mezhebleri taklit edin” diyor. Türkiye İslamî bir yönetime sahip değildir. Laik ülke mi Darül İslam?
 
MetoSakaryevî54 Çevrimdışı

MetoSakaryevî54

Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu Hanîfe’ye göre Türkiye’de Cuma namazı kılınmaz. Sadrettin Yüksel’i oku. Ebubekir Sifil de Sana Dinden Sorarlar kitabında “fazileti kaçırmamak lazımdır, diğer mezhebleri taklit edin” diyor. Türkiye İslamî bir yönetime sahip değildir. Laik ülke mi Darül İslam?
İmam-ı A'zam'a göre «dârülislâm»ın «dârülhab»e inkılâp edebilmesi için aşağıdaki üç şartın birlikte tahakkuk etmesi lâzımdır. Eğer bu şartlardan birisi noksan olursa, yine o diyar, «dârıîslâm»dır, «dârülharp» değildir.

1. İçerisinde küfür ahkâmı bitemamiha -yani yüzde yüz- tatbik edilecek. Küfür ahkâmının yüzde yüz tatbik edilmediği meselâ, sadece cuma ve bayram namazlarının kılınabildiği bir diyara «dârülharp» denemez. Serahsî bu hususta şöyle buyurur:

«Bu şartın tahakkuku için orada şirk ahkâmının tamamiyle açıktan açığa icra edilmesi ve İslâm ahkâmının kat'î surette kaldırılmış olması gerekmektedir. Burada İmam-ı A'zam hâkimiyet ve kuvvetin tamamiyle ehl-i küfürde olmasına itibar eder.»(4).

Yani, bu şartın tahakkuku için bir îslâm memleketinde hâkimiyet ve galebenin noksansız bir şekilde kâfirlerde olması lâzımdır. Bazı arızalar sebebiyle ehl-i küfrün hâkimiyetinde bir noksanlık olursa orası «dârülharp» olamaz. Nitekim sadece cuma ve bayram namazlarının ifa edilmesiyle orası «dârülislâm» olur. Ve yine fukahâdan İsticabî'nin içtihadına göre, «Bir diyarda İslâm'ın sadece bir tek hükmü dahi icra edilebiliyorsa, o diyar 'dârülislâm'dır.»

İbn-i Âbidin'e göre «Bir diyarda Müslümanların ahkâmı ile müşriklerin ahkâmı birlikte icra edilirse, orası yine 'dârülislâm'dır(5). Bezzaziye'de, «Peygamber Efendimiz (asm) Medine-i Münevvere'ye teşriflerinde orada Yahudiler ve müşriklerin hükmü cari olduğu halde Resûlüllah Efendimiz (asm)'in İslâm icraatına başlamasıyla o beldenin «dârülislâm»a inkılâb ettiği» kaydedilir(6).

2. O diyar «dârülharp»e muttasıl olacak, yani o diyarın sınırları ve komşu hudutları tamamen kâfirler tarafından kuşatılmış olacak. Eğer bir diyarın hudutlarından herhangi bir tarafı «dârülislâm»la muttasıl, yani bir Müslüman memleketine komşu olursa, o diyar «dârülharp» olamaz. Çünkü İmam-ı A'zama göre «Bir Müslüman memleketle komşu olan Müslümanlar tamamen mağlûp sayılmazlar. O Müslüman memleket ile imanî, ahlâkî, itikadî, içtimaî, siyasî, ticarî ve an'anevî ilişkilerini devam ettirebilirler; İslâmî şeairi yaşatabilirler.»

Bu noktada bir hususun açıklanmasında fayda vardır. Gayri müslimlerce ihata şartı, müstakil İslâm devletleri için değil, gayri müslim bir devletin hükmü altında bulunan ve kendini müdafaadan aciz vilâyet, köy ve kasabalar için söz konusudur. (Rusya’daki Müslüman köyler gibi.) Nitekim, fakîhlerin bu mevzuyla ilgili izahlarında «devlet» değil, «belde», «dar» ifadeleri kullanılmıştır. Yoksa kendini müdafaaya muktedir ve müstakil bir İslâm devleti, her taraftan gayri muslim devletlerle kuşatılmış olsa da, yine «dârülharp» olmaz.

3. İçinde eski eman ile emin bir Müslüman veya zımmî kalmamış olacak. Yani o beldede daha önce can ve mal güvenlikleri mevcut olan Müslümanların veya zımmîlerin (gayr-i muslini azınlıkların) bu güvenlikleri bir kâfir istilâsıyla ortadan kalkmış olacak. Bu üçüncü şart, ancak bir İslâm beldesinin kâfirlerin istilâsına uğraması halinde geçerlidir.

Serahsî bu hususu şöyle beyan eder:

«Bir beldede emin bir müslim veya zımnimin kalmış olması, müşriklerin hâkimiyetinin tam olmadığına delildir. Çünkü fukahâ-i İzam, sonradan arız olana değil de, asıl olana itibar ederler. Burada asıl olan ise, oranın «dârülislâm» olmasıdır. Bir zımmî veya müslimin orada kalmış olması, asıldan bir emaredir. Bu emare var oldukça, asıldan bir iz kalmış demektir ve o diyar «dârülislâm» hükmünde devam eder.»(7)

Şimdi İmam-ı A'zam'ın öne sürdüğü bu üç şartı bir misal ile izah edelim:

Daha önce bir îslâm memleketi olan Endülüs sonraları Hristiyanlar tarafından işgal edilmiştir. Müslümanların hiçbir cihetle mal ve can güvenliği kalmamış, küfür ahkâmı yüzde yüz tatbik edilmiştir. Bu ülkenin hiçbir İslâm ülkesi ile de sınırı yoktur, İmam-ı A'zam'ın ileri sürdüğü üç şart Endülüs'te birlikte tahakkuk ettiği için orası «dârülharp»dir.

İmameyn ise, «dârülislâm»ın «dârülharp»e inkılâp etmesini «orada şirk ahkâmının yüzde yüz tatbik edilmesine ve gayri müslimlerin Müslümanlar üzerinde mutlak galebesine» bağlamışlardır. Bu ise bir îslâm beldesinin gayri müslimlerce tamamen istilâ edilmesine bağlıdır. Meselâ, Batum yüzde yüz Rus hâkimiyeti altında bulunduğu ve içerisinde küfür ahkâmı yüzde yüz tatbik edildiği için, îmameyn'e göre «dârülharp»dir. Şayet Batum'da herhangi bir islâm ahkâmına müsaade edilirse, (Bayram ve cuma namazlarının kılınması gibi) orası yine îmameyn'e göre, «dârülharp» olmaktan çıkar.

Şimdi îmam-ı A'zam'm öne sürdüğü üç şartın memleketimiz için geçerli olup olmadığını inceleyelim:

Memleketimiz -lillâhilhamd-, asırlardan beri «diyar-ı İslâm»dır. Bu keyfiyetini bugün de muhafaza etmektedir. Muamelâta taallûk eden bazı kısımlar müstesna, itikad, ahlâk ve ibadete ait hükümler açıkça ve serbestçe ifa edilmektedir. Kaldı ki muamelâta taallûk eden hükümlerin de büyük bir kısmını, isteyen fertlerin tatbik etmelerine kanunî bir engel yoktur.

Devletimiz bir kısım dinî hizmetleri bizzat deruhte etmiş ve bu hizmetleri yürütmek üzere «Diyanet İşleri Başkanlığı»nı kurmuştur. Vaazlar kürsülerden dinî telkin etmekte, İslâm'ı anlatmaktadır. Bütün vilâyet ve kazalarda fetva mercii olan müftülükler, fiilen hizmet görmekte, yüzlerce Kur'an Kursu faal olarak çalışmaktadır. Ezan, cemaat, cuma, bayram ve hac gibi İslâmî şeâir canlı ve hayattar olarak varlığını devam ettirmektedir. Binlerce cami ve mescidlerden, günde beş kere Ezan-ı Muhammedi okunmakta, cemaat namazları, cuma ve bayram namazları serbestçe kılınabilmektedir. İsteyen Müslümanlar hac ve umre ibadetini yapabilmektedirler. Kur'ân-ı Kerîm'in ve İslâmî eserlerin neşriyatı rahatlıkla yapılmaktadır. Dinî bayramlar resmen tatil günü olarak kabul edilmiştir.

Müslümanlar evlâtlarına istediği ismi koyabilmekte, hatim duası, mevlit, sünnet düğünü gibi örf ve âdetler varlığını devam ettirmektedir. Din derslerinin okutulması mecbur tutulmuştur. Devletin açmış olduğu binlerce Îmam-Hatip Okulu ve dinî yüksek okullardan, din adamı yetişmektedir. İslâm ülkelerine gidiş geliş serbesttir. Devletin radyo ve televizyonlarında dinî programlar halka takdim edilmekte, özellikle mübarek gecelerde ve ramazan ayında bu programlar yoğunlaştırılmaktadır.

Bu hâle göre, îmam-ı A'zam'ın zikrettiği birinci şart, yani «Küfür ahkâmının yüzde yüz tatbiki şartı» Türkiye için kesinlikle bahis konusu değildir. Yine bu hâle göre, İmameyn'in ileri sürdükleri şartlar da memleketimiz için geçerli değildir. Zaten İmameyn'in sözünü ettikleri birinci şart, İmam-ı A'zam'm birinci şartıyla aynıdır, îkinci şart olan «gayri müslimlerin Müslümanlara yüzde yüz galebesine» gelince, Müslüman milletimiz, elhamdülillah, Rusya, Yunanistan yahut Bulgaristan'daki Müslümanlar gibi gayri müslim bir devlet tarafından idare edilmemektedir. Bu milletin idarecileri bu millettendir ve onun bağrından çıkmıştır. Kısacası, bu millet kendi kendini idare etmektedir.

İmam-ı A'zam'ın ileri sürdüğü ikinci şarta gelince, bu şart da Türkiye için mevzu bahis olamaz. Memleketimizin sınırlarının büyük bir kısmı İslâm devletleriyle muttasıldır. Kaldı ki, ikinci şartla ilgili izahlarımızdan da kat'î anlaşılacağı üzere Türkiye'nin her tarafı, faraza, gayri müslim devletlerle de kuşatılsa Türkiye yine «dârülharp» olmaz. Zira, Türkiye müstakil bir devlettir, kendini müdafaa edecek güçtedir ve istiklâliyetini devam ettirmektedir.

Üçüncü şart da, memleketimiz için kesinlikle düşünülemez. Evvelâ milletimiz bir yabancı devletin idaresi altında değildir ki eman şartından yani mal ve can güvenliklerinden söz edilebilsin. Memleketimizde azınlıkların dahi mal ve can güvenlikleri ve ibadet hürriyetleri mevcuttur. Bir gayri müslim devlette eman ile yaşayan bir tek müslimin dahi mevcudiyeti, o beldede müşriklerin tam hâkim olmadıklarına delil sayılırken, yetmiş milyon Müslümanın emin olarak yaşadığı bu memlekete «dârülharp» denilemiyeceği güneş gibi zahir ve bahir bir hakikattir.

Elhasıl: Yukarıdaki izahlarımızdan anlaşıldığı gibi, İmam-ı A'zam Hazretlerinin ileri sürdüğü üç şartın hiçbiri Türkiye için bahis konusu değildir. Zaten Şafiî mezhebine göre, daha önce Müslümanların hükmettiği bir belde, (Rusya'nın birçok kısımları, Kırım, Kafkasya, Buhara, Endülüs, Bulgaristan) kıyamete kadar «dârülislâm»dır.

Dârülharp meselesini ileri sürenlerin iddia ettikleri bir husus da, İslâm idaresi olmayan bir memlekette yapılan bütün ibadetlerin bâtıl olduğu fikridir. Bu fikir ve iddianın, hiçbir ser'î delili, dinî mesnedi yoktur.

Müslüman, ister dârülislâmda olsun, ister dârülharpte, her halükârda Allah'ın emirlerini yapmak, yasaklarından da kaçmakla mükelleftir. İbadet, insanın yaratılış gayesi, varoluş hikmetidir. Hiçbir hâl, onu, bu ulvî vazifeyi ifadan alıkoyamaz.

İslâmiyet'in günümüzde tüm dünyada çığ gibi büyüdüğü; Fransa, İngiltere, Almanya, Afrika ve Amerika'da İslâm'a girenlerin sayısının gittikçe arttığı bilinen bir gerçektir. Bu yeni Müslümanlar, bulundukları gayriislâmî muhitlerde, dinî vecibe ve ibadetlerini eksiksiz ifa etme şuur ve azmi içinde hareket ediyorlar. Mezkûr iddia geçerli olsaydı, bu yeni Müslümanların, inanç ve ibadetlerinin bir mânâsı kalmazdı. Dinî gayretleri boş bir çaba olmaktan öteye gidemezdi. Bu ise, gayri müslim memleketlerde İslâmiyet yaşanamaz, dindar olunamaz neticesini doğururdu. Daha da ötesi, İslâm'a yeni giren bir kimse olmazdı.(*)

Şu halde, dârülharpte ibadetin hükümsüz olduğunu söylemek, Müslümanları gayri müslimlerden ayıracak mühim bir alâmetten mahrum koymak, onları gayri müslim muamelesine maruz kalma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmak demektir.

Yanlış değerlendirilen bir mes'ele de, dar-ı harbte günah işlemenin serbest olduğu, sanki caiz hale geldiği telâkkisidir. Halbuki günahın hükmü, dârülislâmda da, dârülharpte de aynıdır. Günahın günahlığı baki; uhrevî azab ve mesuliyeti sabittir. Ancak günahların dünyevî cezalarını, merci olmadığı için, dârülharpte tatbik etme imkânı yoktur.

Dârülharpte faiz almak gibi bazı haram muamelelerin caiz olması da, haramların serbestiyetine delil olamaz. Zira bu muameleler, dârülharpte, ancak gayri müslimlerle Müslümanlar arasında cereyan eder ve Müslümanların faydasına olduğu takdirde caiz olur. Bu bakımdan, bir Müslüman bir gayri müslimden faiz alabilir, fakat ona faiz veremez. Müslümanların kendi aralarında ise, bu gibi muameleler tecviz edilemez.

Bahsimizi tamamlarken bir hususa dikkatleri çekmek isteriz:

Her devirde olduğu gibi bugün de insanlara yapılacak en büyük hizmet, onlara iman hakikatlarını öğretmek, gönüllerine Allah'ın marifet, muhabbet ve mehafetini nakşetmektir; onlara İslâm'ın esaslarını ta'lim ettirmek, kalb ve dimağlarına güzel ahlâkı, adaleti, istikameti yerleştirmektir. Aralarında birlik ve beraberliği, itaat ve hürmeti, şefkat ve merhameti te'sis etmek; vicdanlarına vatan ve millet sevgisini, mukaddesata hürmet duygusunu aşılamaktır. Bu gibi hizmetleri bırakıp, bilinmesi ve bildirilmesi ne farz, ne vacib olan «dârülharp» meselesini, İslâm'ın en büyük bir meselesi imiş gibi ortaya sürmek, milleti huzursuz ve kalbleri müşevveş etmekten başka bir şey değildir.

İlave bilgi için tıklayınız:

- DÂRÜ'L-HARB

Dipnotlar:

(1) Bilmen, Ö. Nasuhî; Hukuk-u İslâmiye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, III/394.
(2) Bilmen, Ö. N. a.g.e., III/335.
(3) Kuhistanî, II/311.
(4) Serahsî, Mebsût, X/114.
(5) İbn-i Âbidin, Dürrü'l-Muhtar Şerhi, IV/175.
(6) Bezzaziye, VI/312.
(7) Serahsî, a.g.e., X/114.
(*) Mukarrer bir kaidedir ki, dârülharpte küfür; dârülislâmda da iman hali esas alınır. Bu kaideye binaen, dârülharpte herhangi bir mahalde, sahipsiz bir ölü bulunsa, o ölü tereddütsüz küfür ehlinden kabul edilir. Götürüp gayri müslim mezarlığına defnedilir. O ölünün Müslüman olduğuna hükmetmek ancak sağlığında dil ile ikrarı veya dinî ibadetleri ifası gibi bir alâmete bağlıdır. Halbuki dârülislâmda sahipsiz bir ölü bulunsa, ona, hiçbir alâmet aranmadan Müslüman muamelesi yapılır. Cenaze namazı kılınarak, İslâm mezarlığına gömülür.
 
ez-Zehebî Çevrimdışı

ez-Zehebî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İçerisinde küfür ahkâmı bitemamiha -yani yüzde yüz- tatbik edilecek. Küfür ahkâmının yüzde yüz tatbik edilmediği meselâ, sadece cuma ve bayram namazlarının kılınabildiği bir diyara «dârülharp» denemez.
Tek bir soru soracağım. Amerika darül harp mi?
 
ez-Zehebî Çevrimdışı

ez-Zehebî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İçerisinde küfür ahkâmı bitemamiha -yani yüzde yüz- tatbik edilecek. Küfür ahkâmının yüzde yüz tatbik edilmediği meselâ, sadece cuma ve bayram namazlarının kılınabildiği bir diyara «dârülharp» denemez.
Bu kadar çürük bir tanımlama olur mu yahu! Al sana Mümin Muvahhid Darül İslam amerika! ABD’de bayram namazı coşkusu
İddialarının cevapları şurada: Ebûbekir Sifil`in, dâru’l-harb – dâru’l-İslâm mevzuunda ki iddiaları
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
TÜRKİYE ELBETTE DARÜLHARP DEĞİLDİR, SİZ EBU HANİFENİN FETVASINI REDDMİ ESİYORSUNUZ
Kardeşim bize Ebu Hanife'nin fetvasını red mi ediyorsunuz diye sorana kadar, Sen ehl-i sunnetin cumhur mezheblerini nasıl red ediyorsun önce onu cevabla.
Ayrıca Ebu Hanife'ye göre de Türkiye Dar'ul Harbdir. Delil istersen :


DAR’UL-HARB ve DAR’UL- İSLAM

 
MetoSakaryevî54 Çevrimdışı

MetoSakaryevî54

Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeşim bize Ebu Hanife'nin fetvasını red mi ediyorsunuz diye sorana kadar, Sen ehl-i sunnetin cumhur mezheblerini nasıl red ediyorsun önce onu cevabla.
Ayrıca Ebu Hanife'ye göre de Türkiye Dar'ul Harbdir. Delil istersen :


DAR’UL-HARB ve DAR’UL- İSLAM

Yorumlarımı silermisiniz bu konu hakkınta tam fikir sahibi olmadan yorum yapmayacağım inşallah
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ebu hanifenin kendi fetvasına bakın
Baktık, gel beraber bakalım!


1-HANEFİ MEZHEBİNE GÖRE DAR’UL- HARBİN HÜKMÜ

Hanefi mezhebi, Dar'ul Harb kavramının tarifinde hükümlerin icrası, otoritenin hakimiyeti, emniyeti ve korkunun dikkate almıştır.
Bu konuda İmam Ebu Hanife şöyle diyor:
Dar'ul Harbe dönüşür: Birincisi; Dar'ul Harb'e bitişik olması.

İkincisi; orada ilk emanları üzre müslümanların ve zımmilerin kalmaması.

Üçüncüsü; orada ahkam-ı şirkin tatbiki

(El-Mebsut / İmam Serahsi)

Dikkat edilirse imama göre Dar'ul Harb; müslümanların içerisinde korku ve kuşkuyla gün geçirdikleri ve ahkam-ı şirkin icrasına sahne olan her beldenin adıdır. İmam Ebu Hanife ihtilaf-ı dareyn (İki dar) meselesinde Dar'ın içerisinde oturanlara emanı nisbet etme esasına itibar etti. İçerisinde mutlak olarak emanın müslümanlara ait olduğu dar, Dar'ul islamdır. Müslümanların içerisinde (İslami hayatları hususunda) emin olmadıkları dar da,darul harbdir.
(Tavali-ul Envar Şerh-u Durr-ul Muhtar / Es-Sundi)

Gerek İmam Ebu Hanife’nin ve gerekse imam Muhammed ile İmam Ebu Yusuf’un bu görüşleri bazıları tarafından yanlış tevil edilmektedir. Bakınız İslam aleminde fıkıh ilmi üzerindeki inceleme ve araştırmalarıyla tanınmış bazı müellifler şöyle diyorlar:
İmam Ebu Hanife’nin bu görüşüne göre İslam ülkeleri daru'l islam sayılırlar. Çünkü bugünkü islam ülkelerinde müslümanlar için emniyet vardır. Bu günkü islam ülkelerinde küfür yasaları her ne kadar açıkça icra olunuyorlarsa da emniyetin varlığından ötürü Dar'ul Harbdirler diyemeyiz.”

Evvela şunu söyleyelim:
Bu görüş ve yorum hakikatsız bir safsatadır. Çünkü bu günkü İslam ülkeleri kendilerinin de ifade ettikleri gibi, ahkam-ı şirkin istilası altındadırlar. İstila altındaki islam ülkelerinin bir çoğunda İslam’i bir devletin kurulması için çalışmak suçtur. Şeriat-ı garra'nın üzerinde titizlikle durduğu emniyetlerin hiç biriside yoktur.

Yukarıdaki hakikatsiz safsataya saf bir şekilde aldanmamak için evvela şeriatın emrettiği emniyet çeşitlerini ve bu emniyetlerin nasıl ve ne şekilde sağlanacağını öğrenmek lazımdır.
Bu konuda İmam Gazali şöyle der :
"Şeriatın insanlardan istediği beş şeydir; Din emniyeti, Can emniyeti, akıl emniyeti, nesil emniyeti ve mal emniyetidir. Bu beş şeyin muhafazasını temin eden her şey maslahattır, bunlara zarar veren şeyler ise mefsedettir. Mefsedeti ortadan kaldırmak ise maslahattır.
(El Mustasfa / İmam Gazali)

Hiç şubhesiz Şeriat; Din emniyetini, bidatları, hurafeleri ve asılsız şeyleri anlatmayı yasaklamayı ve bu işe teşebbüs edenleri cezalandırmakla
(Mesadır-ut Teşri-il İslamî fima nassa fihi / Abdulvahhab Hallaf)
Can emniyetini kısasa kısas düsturuyla
(Kitab-ut Tahrir / İbn-i Humam)

Akıl emniyetini sarhoşluk veren şeyleri içenlere hadd uygulamayı emretmekle
(El İhkam fi Usul-il Ahkam / Amıdî)

Mal emniyetini hırsızlık, yol kesmeyi, gasb ve faizi yasaklamakla
(El Veciz fi usulil fıkh / Abdulkerim Zeydan)

Nesil emniyetini de zina ve iftirayı yasaklamak ve yapanları cezalandırmakla sağlamıştır.
(El Muvafakat fi usulişşeriat / İmam Şatıbî)


Şimdi “Bu günkü İslam ülkelerinde müslümanlar için eman şartı vardır” diyenlere soruyoruz:

Bu günkü İslam ülkelerinde bid'at, hurafe ve asılsız şeyleri anlatanlar korku içinde mi, yoksa emniyette midirler?
Haksız yere cana kıyanlara hadd uygulanıyor mu?
Bu Dar'ul islam saydıkları ülkelerde akıl emniyetini tahrib eden içki ve benzeri şeylerin fabrikaları açık değil mi ?
Yine bu içki fabrikalarını bekçiler beklemiyorlar mı? İçki satan ve içenlere had uygulanıyor mu? Nesil emniyetini yok eden genel evler, pavyonlar açık değil mi ?
Bu genelevlerde zina edenleri polis ve bekçi beklemiyorlar mı ?
Mal emniyetini yok eden faiz serbest değil mi?
Bankaları polis ve bekçi beklemiyor mu?


Bütün bu emniyetlerin tahribatlarından sonra kalkıp “Bugünkü İslam ülkeleri, İmam Ebu Hanife’nin eman şartına göre Dar'ul Harb değil, Dar'ul İslam’dırlar” demek doğrudan doğruya İmamı istismar etmektir.
Onun görüşlerini çarpıtmaktır. Kim ne derse desin, Bu günkü islam ülkelerinde din, can, mal, nesil ve akıl emniyeti ortadan kalkmış, bunun yerine katil emniyeti, iftiracıların emniyeti, zinâkarların emniyeti, faizcilerin emniyeti, bidat ve hurafelerin emniyeti, içki fabrikalarının ve içkinin akıllarını dağıttığı sarhoşların emniyeti iktidar olmuştur.
Artık İslam coğrafyasında gün; faizcilerin, kumarcıların, iftiracıların, zinâkarların, bidatçıların ve sarhoşların günüdür.

İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed’in darul harb hakkındaki görüşleri şöyledir :
Müslümanların darı, içerisinde ahkam-ı şirkin izhar olunması ile Dar'ul Harbe dönüşür. Ülkenin bize (müslümanlara) veya onlara (gayr-ı muslimlere) nisbeti kuvvet ve hakimiyet iledir. Ahkam-ı şirkin izhar olunduğu her yerde kuvvet muşriklere ait olduğundan, o yer Dar'ul Harbdir. İslam hükmünün zâhir olunduğu her yerde de kuvvet müslümanlarındır. (El Mebsut / İmam Serahsi)

Gerek İmam Muhammed ve gerekse İmamı Ebu Yusuf’un görüşüne göre ahkam-ı şirkin istilası altında bulunan bu günkü İslam ülkeleri(!) birer Dar'ul Harb'dirler. Ebu Hanife’nin şartını tevil ederek bugünkü İslam ülkelerine Dar'ul İslam diyenler bile İmameyn'in görüşüne göre bugünkü İslam ülkelerinin birer Dar'ul Harb olduğu hususunda şubhe etmemektedirler. (Asar-ul Harbi fi fıkhil İslami / Vehbe Zuhaylî, El Cerimetu vel Ukubatu / M.Ebu Zahrâ)

Çünkü hükümlerin hakimiyeti açısından bakıldığı zaman görülecektir ki; İslam coğrafyası İslam’i hükümlerin değil, şirk hükümlerinin hakimiyeti altındadır. İmameyn’in değerlendirmesinde temel kıstas ahkam-ı şirkin hakimiyeti ve açıkça icrasıdır.
Bundan ötürüdür ki; “Dar'ul harb bir Dar'ul Kahr ve galebedir” denilmiştir. (Şerh-us Siraciyye / El-Fenarî)

Hanefilerin Dar'ul Harb kavramının tarifi ile ilgili görüşlerini özetlersek deriz ki; Hanefilere göre dünya iki dardır. Dar'ul Harb ve Dar'ul İslam.
Dar'ul İslam Dar'ul Harbe dönüşebilir. Dar'ul Harb; kafirlerin reisinin riyasetinde açıkça ahkam-ı küfrün uygulandığı, müminlerin din ve dünya işlerini yürütme imkanından mahrum kaldıkları, can, mal, nesil, akıl ve din emniyetleri konusunda korku ve kuşku içinde bulundukları, kafirlerin ise emniyet içinde dolaştıkları beldenin adıdır. Yani kuvvet ve hakimiyyet konusunda müslümanların mahkum, kafirlerin ise gâlib oldukları tüm beldeler Dar'ul Harbdirler.


Bununla birlikte meşhur Fetavayi Hindiye kitabında aynen şunlar kayıtlıdır


DAR-UL HARBİN , DAR-ul İSLAM OLMASININ ŞARTI

Dar-i harb , ancak , tek bir şartla , dar-i İslam olur : O da , içlerinde , İslam’ın hükmünü izhar etmektir.

DAR-UL İSLAM’IN , DAR-UL HARB OLMASININ ŞARTI

Ziyadat isimli kitabda , İmam Muhammed (Rahimehullah), şöyle buyurmuştur:

İmam Ebu Hanife (Rahimehullah) ‘ye göre , Dar-ul İslam , şu- üç şartla , Dar-ul Harb olur.

1 ) Kafirlerin hükümlerini , aleni olarak icra etmek , İslam hükmüyle , hükmetmemek.

2 ) Dar'ul harble , Dar-ul İslam arasında , bir İslam yurdunun bulunmaması ; Dar-ul Harbe bitişik olmak.

3 ) Kafirler istila etmeden önce , sabit olan güvenin kalmaması.

Bu meselenin üç yönü vardır :

Ya harbiler yurdumuza galib gelir ; veya , bir topluluk irtidad edip , üstünlük sağlayarak, memleketimizde kafir ahkamını icra eder. Veya , ehl-i zimmet , (Bir İslam devletinin himaye ve uyruğunda olan hırıstiyanlar) ahdini bozup , yaşadıkları yerlere galebe çalarlar.

Bu hallerin üçünde de , önceki üç şartın bulunması gerekir.

İmameyn’e (İmam Muhammed ve İmam Yusuf) göre ise , bu durumda , bir şart yeter ; başkası gerekmez. O da , küfür ahkamını izhar etmektir. (Açıktan yapmaktır) Bu kıyastır.
FETAVAYİ HİNDİYYE
Tercüme : MUSTAFA EFE, Cilt 4 Sayfa 137- 138 – 249 Akçağ yayınları



HANEFİ MEZHEBİNE GÖRE DAR’UL- HARBİN HÜKMÜ
İlmi Konu - Dar’ul - Harb ve Dar’ul - İslam (Kitab)


Mezheblere Göre : DAR’UL-HARB ve DAR’UL- İSLAM

 
Ebu_musab Çevrimdışı

Ebu_musab

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Subhanallah , gerçekten yeterli ilim olmadan bilgi sahibi olmadan fikirleri ne kadar kesin bir dille ortaya atabiliyorsun,seni tanımıyorum ancak olaylara doğru yaklaşabilmek ve ilmini genişletmek istiyorsan başlangıç olarak akideyi oturtmak gerekiyor buda zaman alan ve çokça okuyup ilim sahipleriyle hemhal olmaktan geçer rabbim cümlemize hidayet versin bizleri tevhid üzere sebat ettirsin allahumme amin .
 
MetoSakaryevî54 Çevrimdışı

MetoSakaryevî54

Üye
İslam-TR Üyesi
İmam-ı A'zam'a göre «Darü'l-İslâm»-ın «Darü'I-Harb»e inkılâp edebilmesi için aşağıdaki üç şartın birlikte tahakkuk etmesi lâzımdır. Eğer bu şartlardan birisi noksan olursa, yine o diyar, «Dar-ı îslâm»dır, «Darü'1-Harb» değildir.
 
MetoSakaryevî54 Çevrimdışı

MetoSakaryevî54

Üye
İslam-TR Üyesi
l- İçerisinde küfür ahkâmı bitemamiha -yani yüzde yüz- tatbik edilecek. Küfür ahkâmının yüzde yüz tatbik edilmediği meselâ, sadece cuma ve bayram namazlarının kılınabildiği bir diyara «darü'1-harb» denemez. Serahsî bu hususta şöyle buyurur

«Bu şartın tahakkuku için orada şirk ahkâmının tamamiyle açıktan açığa icra edilmesi ve İslâm ahkâmının kat'î surette kaldırılmış olması gerekmektedir. Burada İmam-ı A'zam hâkimiyet ve kuvvetin tamamiyle ehl-i küfürde olmasına itibar eder'» (4). Yani, bu şartın tahakkuku için bir îslâm memleketinde hâkimiyet ve galebenin noksansız bir şekilde kâfirlerde olması lâzımdır. Bazı arızalar sebebiyle ehl-i küfrün hâkimiyetinde bir noksanlık olursa orası «darü'1-harb» olamaz. Nitekim sadece cuma ve bayram namazlarının ifa edilmesiyle orası «Darü'l-İslâm» olur. Ve yine fukahâdan İsticabî'nin içtihadına göre, «Bir diyarda islâm'ın sadece bir tek hükmü dahi icra edilebiliyorsa o diyar «Darü'l-İslâm »dır.» DAHA CEVAPLARIM VAR AMA BU DAHİ BU AHVALDE KAFİDİR

4) Serahsî, Mebsût, c. X, s. 114.
 
ez-Zehebî Çevrimdışı

ez-Zehebî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İçerisinde küfür ahkâmı bitemamiha -yani yüzde yüz- tatbik edilecek. Küfür ahkâmının yüzde yüz tatbik edilmediği meselâ, sadece cuma ve bayram namazlarının kılınabildiği bir diyara «darü'1-harb» denemez.
Böyle bir şey yok! Senin bu dediğine göre Amerika Darül İslam’dır! İnsanlar Amerika’da özgürce Cuma Namazı ve Bayram namazı kılıyor! Küfür kanunlarının da %100 tatbik edilmesi imkansız. Hangi devlette hırsızlık helal! Veyahut hırsızlığın cezasının el kesme olduğu -Rasulullah’ın dönemindeki- Müşrik Mekke Darül İslam mıydı?
 
MetoSakaryevî54 Çevrimdışı

MetoSakaryevî54

Üye
İslam-TR Üyesi
Böyle bir şey yok! Senin bu dediğine göre Amerika Darül İslam’dır! İnsanlar Amerika’da özgürce Cuma Namazı ve Bayram namazı kılıyor! Küfür kanunlarının da %100 tatbik edilmesi imkansız. Hangi devlette hırsızlık helal! Veyahut hırsızlığın cezasının el kesme olduğu -Rasulullah’ın dönemindeki- Müşrik Mekke Darül İslam mıydı?
Serahsî bu hususu şöyle beyan eder:

«Bir beldede emin bir müslim veya zımnimin kalmış olması, müşriklerin hâkimiyetinin tam olmadığına delildir. Çünkü fukahâ-i İzam, sonradan arız olana değil de, asıl olana itibar ederler. Burada asıl olan ise, oranın «dârülislâm» olmasıdır. Bir zımmî veya müslimin orada kalmış olması, asıldan bir emaredir. Bu emare var oldukça, asıldan bir iz kalmış demektir ve o diyar «dârülislâm» hükmünde devam eder.»(7)

Şimdi İmam-ı A'zam'ın öne sürdüğü bu üç şartı bir misal ile izah edelim:

Daha önce bir îslâm memleketi olan Endülüs sonraları Hristiyanlar tarafından işgal edilmiştir. Müslümanların hiçbir cihetle mal ve can güvenliği kalmamış, küfür ahkâmı yüzde yüz tatbik edilmiştir. Bu ülkenin hiçbir İslâm ülkesi ile de sınırı yoktur, İmam-ı A'zam'ın ileri sürdüğü üç şart Endülüs'te birlikte tahakkuk ettiği için orası «dârülharp»dir.

İmameyn ise, «dârülislâm»ın «dârülharp»e inkılâp etmesini «orada şirk ahkâmının yüzde yüz tatbik edilmesine ve gayri müslimlerin Müslümanlar üzerinde mutlak galebesine» bağlamışlardır. Bu ise bir îslâm beldesinin gayri müslimlerce tamamen istilâ edilmesine bağlıdır. Meselâ, Batum yüzde yüz Rus hâkimiyeti altında bulunduğu ve içerisinde küfür ahkâmı yüzde yüz tatbik edildiği için, îmameyn'e göre «dârülharp»dir. Şayet Batum'da herhangi bir islâm ahkâmına müsaade edilirse, (Bayram ve cuma namazlarının kılınması gibi) orası yine îmameyn'e göre, «dârülharp» olmaktan çıkar.
KAYNAK:Serahsî, a.g.e., X/114.
 
ez-Zehebî Çevrimdışı

ez-Zehebî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Serahsî bu hususu şöyle beyan eder:

«Bir beldede emin bir müslim veya zımnimin kalmış olması, müşriklerin hâkimiyetinin tam olmadığına delildir. Çünkü fukahâ-i İzam, sonradan arız olana değil de, asıl olana itibar ederler. Burada asıl olan ise, oranın «dârülislâm» olmasıdır. Bir zımmî veya müslimin orada kalmış olması, asıldan bir emaredir. Bu emare var oldukça, asıldan bir iz kalmış demektir ve o diyar «dârülislâm» hükmünde devam eder.»(7)

Şimdi İmam-ı A'zam'ın öne sürdüğü bu üç şartı bir misal ile izah edelim:

Daha önce bir îslâm memleketi olan Endülüs sonraları Hristiyanlar tarafından işgal edilmiştir. Müslümanların hiçbir cihetle mal ve can güvenliği kalmamış, küfür ahkâmı yüzde yüz tatbik edilmiştir. Bu ülkenin hiçbir İslâm ülkesi ile de sınırı yoktur, İmam-ı A'zam'ın ileri sürdüğü üç şart Endülüs'te birlikte tahakkuk ettiği için orası «dârülharp»dir.

İmameyn ise, «dârülislâm»ın «dârülharp»e inkılâp etmesini «orada şirk ahkâmının yüzde yüz tatbik edilmesine ve gayri müslimlerin Müslümanlar üzerinde mutlak galebesine» bağlamışlardır. Bu ise bir îslâm beldesinin gayri müslimlerce tamamen istilâ edilmesine bağlıdır. Meselâ, Batum yüzde yüz Rus hâkimiyeti altında bulunduğu ve içerisinde küfür ahkâmı yüzde yüz tatbik edildiği için, îmameyn'e göre «dârülharp»dir. Şayet Batum'da herhangi bir islâm ahkâmına müsaade edilirse, (Bayram ve cuma namazlarının kılınması gibi) orası yine îmameyn'e göre, «dârülharp» olmaktan çıkar.
Adam gibi cevap ver. Serahsi’nin sözlerini orasını burasını ayıklamadığını nereden bileyim? Üstelik bunlar Dinde kaynak değil. Sana soruyorum. Müslümanlara savaş açmış kafir Abd sırf Cuma namazı kılınıyor diye Darül İslam mı olur? Eğer öyleyse çok değil 1 tane (bir) Darül Harp devlet göster!
 
MetoSakaryevî54 Çevrimdışı

MetoSakaryevî54

Üye
İslam-TR Üyesi
Adam gibi cevap ver. Serahsi’nin sözlerini orasını burasını ayıklamadığını nereden bileyim? Üstelik bunlar Dinde kaynak değil. Sana soruyorum. Müslümanlara savaş açmış kafir Abd sırf Cuma namazı kılınıyor diye Darül İslam mı olur? Eğer öyleyse çok değil 1 tane (bir) Darül Harp devlet göster!
Dinde kaynak değil derken? Sana göre dinde kaynak nedir? O sorduğun soruya Yukarda zaten örnek verilmiş,
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Serahsî bu hususu şöyle beyan eder:

«Bir beldede emin bir müslim veya zımnimin kalmış olması, müşriklerin hâkimiyetinin tam olmadığına delildir. Çünkü fukahâ-i İzam, sonradan arız olana değil de, asıl olana itibar ederler. Burada asıl olan ise, oranın «dârülislâm» olmasıdır. Bir zımmî veya müslimin orada kalmış olması, asıldan bir emaredir. Bu emare var oldukça, asıldan bir iz kalmış demektir ve o diyar «dârülislâm» hükmünde devam eder.»(7)

Şimdi İmam-ı A'zam'ın öne sürdüğü bu üç şartı bir misal ile izah edelim:

Daha önce bir îslâm memleketi olan Endülüs sonraları Hristiyanlar tarafından işgal edilmiştir. Müslümanların hiçbir cihetle mal ve can güvenliği kalmamış, küfür ahkâmı yüzde yüz tatbik edilmiştir. Bu ülkenin hiçbir İslâm ülkesi ile de sınırı yoktur, İmam-ı A'zam'ın ileri sürdüğü üç şart Endülüs'te birlikte tahakkuk ettiği için orası «dârülharp»dir.

İmameyn ise, «dârülislâm»ın «dârülharp»e inkılâp etmesini «orada şirk ahkâmının yüzde yüz tatbik edilmesine ve gayri müslimlerin Müslümanlar üzerinde mutlak galebesine» bağlamışlardır. Bu ise bir îslâm beldesinin gayri müslimlerce tamamen istilâ edilmesine bağlıdır. Meselâ, Batum yüzde yüz Rus hâkimiyeti altında bulunduğu ve içerisinde küfür ahkâmı yüzde yüz tatbik edildiği için, îmameyn'e göre «dârülharp»dir. Şayet Batum'da herhangi bir islâm ahkâmına müsaade edilirse, (Bayram ve cuma namazlarının kılınması gibi) orası yine îmameyn'e göre, «dârülharp» olmaktan çıkar.
KAYNAK:Serahsî, a.g.e., X/114.
1- Dengesiz ve tutarsızlıkta zirvedesin. Bu sebeble bu ismi artık kullanmayacağım deyip yeni aldığın üyelik ismini iptal ettim.
2- Türkiye'de Cumua namazının kılınmasına göz yumulması, Dar'ul İslam olduğundan değil, küfür rejiminden senin gibi sofi ve tasavvuf sapkınlarının desteğinin kesilmemesi, müslümanlarla mucadele edilmede kullanılmanız içindir. Yoksa bu ülkede Hıyanet işlerinin de varlığı Halife olduğunu değil, İslam şeriatını mevcud rejime uygun yorumlaması ve yukarıdaki sebeblerden dolayı ayılmamanız içindir.
Şimdi mesele kerhanne işleten Türkiye'nin Dar'ul İslam olub olmadığı değil, Dar'ul Harb olan Türkiye'de Cumua Namazı Kılınır mı? Kılınırsa hangi şartlarda kılınabililir? suallerine ne cevab vereceğindir?

TÜRKİYE GİBİ DAR'UL HARB OLAN ÜLKELERDE CUMUA NAMAZI KILINMASI HAKKINDA SORULAR
 
Üst Ana Sayfa Alt