Allah (subhanehu ve teâla şöyle buyuruyor);
Şeytan dostlarına vahyeder. En'am 121
Allah hepsini toplayacağı gün, 'Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız' der, insanlardan onlara uymuş olanlar, 'Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık' derler. 'Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır' der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir. En'am 128
Müfessir Kurtubî Rahimehullah diyor ki;
"Rabbimiz, kimimiz kimimizden faydalandık" kısmının manası;
onların herbirinin diğerlerinden yararlanmasıdır. Arapça'da bu ifade; Birbirimizden yararlandık," takdirindedir.
(manası; cinlerin insanlardan, insanların ise cinlerden yararlanmasıdır)[admin]
Devam ediyor; Cinlerin insanlardan yararlanma şekli, insanların kendilerine itaat etmelerinden lezzet almaları, buna karşılık, insanlann da cinlerin telkinlerini kabul etmek suretiyle lezzet almalarıyla ortaya çıkar.
Cinlerin insanlardan yararlanmalarına gelince, cinlerin insanlara yalan haberleri, kâhinliği ve büyücülüğü telkin etmeleriyle olmuştur.
(Admin; Yâni cinler dostlarına "gayb olmayan" içine yalan kattıkları bazı haberler , kehanetler vesair bilgiler getirir)
İmamul Müfessirîn İbni Cerir Et-Taberî Der ki; Şeytanların insanlardan faydalanmaları ise, insanların kendilerine itaat etmeleri, sözlerini dinlemeleri ve şeytanların, insanları sevk ve idare edenler haline gelmeleridir.
(Buraya dikkat. Cinlerin insanlardan yararlanması "insanları sevk ve idare etmeleri" manasına geliyor. Yani islam şeriatından çıkartıp bâtıllara, şirk, küfür , bid'at(din adına uydurulan şeyler) e sevk ederek şeytana hizmet ve itaat etmeleri durumudur. Şeytanların bu anlaşmadan kazandıkları insanları müşrikler haline getirip kendisine itaat etmelerini sağlamaktır.)[Admin]
Müfessirlerin hepsi bu anlaşmada insan kısmının kazancının dünyalıklar olduğunu söylüyor.
Burada şu videoyu izemenizde fayda var;
https://www.facebook.com/video.php…
Şeytanların kendi dostlarına yaptıkları yardımlar, onlara getirdikleri haberler ve daha birçok çeşidi bulunan aldatmalar sofiler tarafından keramet sanılıyor. Onlar bunları işittiklerinde veya şahit olduklarında artık bu şeytana tabi oluyor ve ona hizmete ve itaate hayatlarını adıyorlar.
Menzilin sahtekar büyücüsü ise, şeytani aldatmalar olan istidraclarını insanlara keramet ve Allah dostluğu adı altında yutturuyor ve insanların mallarını haksız yerden yiyor.
Allahtan bu adama lanet edip onu helak etmesini , yalanlarını, pisliklerini ortaya çıkarmasını isteriz.
İmam şafii diyor ki; "Resulullah’ın ve ashabının yolunda olmayanı havada uçar görsem, yine doğruluğunu kabul etmem."
Deccal;
Rasulullah sav buyuruyor ki;
Rüzgârın hızla yürüttüğü yağmurun sür’ati gibidir. Deccal bir kavmin üzerine gelir ve onları davet eder. Onlar da ona iman edip kendisinin çağrısına uyarlar. Ardından semaya emreder, sema yağmur yağdırır. Yere emreder de, yer her türlü bitkiyi bitirir.... Bir harabeliğe uğrar ve ona hitaben: ‘Hazinelerini ortaya çıkar.’ diye emreder. Muslim fitneler 110
İstidrac; Kafirden ve fasıktan sadır olan olağanüstü hallerdir.
MENZİL ÇORBASI
Cinler ile işbirliği büyü ile yapılıyor. Menzil çorbası ünlüdür.
Büyü çorbaya katılıyor. çorbayı içenlerde ne gibi hisler olduğunu anlatanlardan alıntılar yaparak yazıyorum;
Diyor ki ; "İş bu dedim ve kalabalığı yararak eğilip o çorbadan bir kaç kaşık aldım. Doğrulduğumda payandalarım yoktu. Anında. Kendimi boşlukta, boş ve hiçbir şey olarak hissettim. İçimde kimi saraylarım, kâşanelerim gümbür gümbür yıkılmıştı. Ve sanki seslerini duydum, depremini yaşadım.
Malatya’ya döndüm. O günden sonra ruhum cennete girdi. Bütün ilaçları savurup attım, artık ihtiyacım yoktu. Ama bu kez dur durabilirsen… Tekrar gitmeliyim… Hep gitmeliyim…
Kaynak; Murat Kapkıner
http://www.dunyabizim.com/…/bir-kasik-corbada-dunyalari-bul…
"Menzil'de içilen çorba, içen kişinin midesinden yüz yıl çıkmaz." (M. Raşit Erol)
(büyü ile yedirilen veya içirilen şeyin çıkması gerçekten zordur)
Büyü tesir ettiğinde cin kişiye musallat oluyor. Bundan sonra kişide farklı duygular, rüyalar ve garip hareketler ortaya çıkıyor.
Bunlardan birisi cezbe adı verilen olaydır;
https://www.youtube.com/watch?v=a_LMdNsJCgg
bu videoda şirk yuvasının çayocağında görev yapan ihtiyarlar bazı hallere giriyorlar, konuşurken kusacak gibi oluyorlar, çığlık atıyorlar, bağırıyorlar vesair. Bu iğrenç durum sofiler tarafından keramet gibi algılanıyor ve bunu rahmani bir durum olarak bir işaret olarak algılıyorlar.
Rasulullah savin yanında geğiren bir adama rasulullah sav diyor ki;
(bunu bizden uzak tut)(Tirmizî, İbni Mace)
Bu tür olayların hiçbirisi ne rasulullah sav zamanında ne de ilk 3 nesilin hayırlıları arasında ortaya çıkmıyor.
durumu açıklayan çok güzel bir rivayet var;
Amr b. Abdillah b. Zübeyr rivayet ediyor;
Bir gün eve geç geldim babam nerede olduğumu sordu bende “bazı insanlar gördüm ki onlardan daha hayırlısını görmemiştim oturmuş zikir yapıyorlardı kimisi titriyor ve o kadar cezbeye tutuluyorlardı ki Allah korkusundan düşüp bayılıyorlardı onları görünce yanlarında oturdum” dedim babam “ hayır onlarla bundan sonra beraber oturma” dedi onun bu sözünü yadırgadığımı anladı ve “ Ben Peygamberi (s.a.v.) gördüm Ebu Bekir'i, Ömer’i Kur’an okurken gördüm onlardan hiçbiri cezbeye tutulmuyor ve düşüp bayılmıyordu. Acaba senin gördüğün bu kimseler Ebu Bekir’den Ömer’den daha mı fazla Allah’tan korkuyorlar” dedi düşününce babamın dediğinin doğru olduğunu anladım ve bir daha onların yanında oturmadım.
Ebu Nuaym – Hilye – H.Sahab - (Muhtasar Hayatü's Sahabe, Kandehlevi, sf 499; Mecmau'z-Zevaid, I, sf 189) Hâkim el-Müstedrek]
Bu konuyu daha kapsamlı bir şekilde ele alacağım Allah subhanehu ve teala nasib ederse...
şeytan dostlarına vahyeder ve eğer ona uyarsanız şüphesiz müşriklerden olursunuz ..EN'AM/ 121
TASAVVUFTA CEZBE, VECD VE İSTİĞRAK HALLERİ
'Cezbe', 'vecd' ve 'istiğrak' gibi kelimeler sözlükte 'kendiden geçmek, dalmak, coşmak, dalgınlık, manen sarhoş olmak' gibi anlamlara gelmektedir. Fakat ıstılahta ise müridin gördüğü manevi olaylar karşısında, içinde bulunduğu olağan dışılıklar neticesinde aklının başından gitmesi, kendisine hâkim olamaması, ruhunun ve kalbinin titreyip inlemesi, bir tür manevi sarhoşluk gibi anlamlara gelebilir.
Mürit genellikle bu tür hallere her ne kadar Allah'ı anma durumunda maruz kalsa bile, bazen şeyhin adının anılması durumunda veya manen onunla rabıta halinde iken de cezbeye gelebilir, vecd ve istiğrak hallerinde olabilir. O kadar ki mürit bu manevi sarhoşluk halinde şeriatın en temel konularına muhalif sözler söyleyebilir, normal hallerde küfür sayılabilecek davranış, söz ve eylemlerde bulunabilir.
Tasavvuf erbabına göre bu tür söz sarf eden, sapkın tavır içinde olan ve küfre götürücü eylemde bulunan kimseler mazurdur, bu hallerinden dolayı bu adamlar kınanamazlar, hatta zahirde gözlemlenen sapkın hallerinden dolayı onlar kendilerine gelinceye kadar masumdurlar.
Oysa bu tür kavramlara ne Kur'an'da ve ne de sahih sünnette pek rastlanmaz. Hele kendinden geçip küfür sözleri söyleyen, irrasyonel davranışlar sergileyen kimselerin manevi sarhoşlukları nedeniyle küfre düşmediklerini söylemek işin daha da acı ve anlamsız yanıdır.
Oysa cezbe, vecd ve istiğrak gibi haller eğer gerçekten manevi ve ruhani haller olsaydı öncelikle Allah'ın o temiz elçisi ve onun sahabeleri bize bu konular, bu manevi hazlar, latifeler hakkında bilgiler verirdi. Biz ilk dönem Müslümanlarında bu türden kavramlar ve uygulamalar görmemekteyiz. Bir başka ifadeyle, ne peygamberde, ne sahabelerde ve ne de ilk dönem Müslümanlarında manevi sarhoşluk halinde bu türden hezeyanlar kesinlikle görülmemiştir.
Unutulmamalıdır ki hiç kimse Allah'a karşı coşkuda peygamberden, sahabelerden ileride değildir. Onlar Allah'ın adı anıldığında kendilerinden geçerek secdeye kapanan, gözleri yaşlarla dolan kimselerdi. Buna rağmen onlardan bu konuyla alakalı aklı başında hiç bir âlim her hangi bir rivayette bulunmamış, derinliği olan hiç bir fakih bu alanda her hangi bir yorum yapmamış, hiç bir hikmet adamı da bu türden sarhoşluklardan bahsetmemiştir.
Zira Allah'ın insanlığa gönderdiği bu yüce din insanları uyandırmaya, sarhoşluktan kurtarmaya, aydınlatmaya, farkındalık oluşturmaya gelmişken nasıl olur da bu tür şeytani ve nefis tabanlı eylemlere prim verebilir, kapısını açabilir?
İşte bu dinin temel kaynağı olan Kur'an'ın ilk nesli, ayetleri okudukça manen ve ruhen aydınlanmış ve böylece onlar zihinlerinde cahiliyeye ait ne varsa silip atmışlar, sarhoşluktan kurtulmuşlardır. Bu nasıl bir manevi sarhoşluktur ki vecd ve istiğrak hallerinde bazen sofi batıl şeyler terennüm edebilir, küfre varan sözler sarf edebilir? Sahabeden ve ilk dönem Müslüman nesilden bu tür hallerin manevi sarhoşluk durumunda meydana gelebileceği ile ilgili her hangi bir şey asla bize ulaşmamıştır.
Bilineceği üzere bazı ehli tarik zatlar şeyhlerini andıkça onun ruhaniyetinin adının anıldığı her yerde hazır olacağına inanmakta ve zaman-zaman şeyhlerini düşündükçe, şeyhlerinden bahsedildikçe veya bazen de Allah'ın adı anıldıkça kendilerinden geçerek bayılmakta, acayip sesler çıkarmakta, kısacası cezbe, vecd ve istiğrak hallerine kapılmaktadırlar.
Bu tür bir davranış tarikat adabında bir derece olup hoş karşılanmakta ve hatta alkışlanmaktadır. Cezbelenen kişi bazen hezeyan derecesinde kendinden geçmekte, bağırıp çağırmakta ve dengesiz hareketlerde bulunmaktadırlar. Bu haldeyken sofi bazen kendinde olur ve başına gelen şeyleri fark eder ve bazen de o hiç bir şeyin farkında değildir. Bu durum Allah'ın tecellisi, şeyhin himmet ve yardımıyla manevi coşkunluk halidir. Tasavvufçulara göre bu tür haller, Allah'ın muttaki kullarına seyri suluk halinde verdiği manevi zevklerdir. Oysa bu Allah'ın şeriatından onay alan, gerçek müminler arasında kabul gören bir anlayış değildir.
Ne var ki Allah'ın elçisi bu adamların yaptığı gibi asla cezbelenmemiş onun böyle bir davranışı da bize rivayet yoluyla ulaşmış da değildir. Sahabeler de asla bunların yaptığı türden bir cezbeye kapılmamışlardır. Hayır... Onların cezbelenmesi kesinlikle böyle değildi. Gerek peygamberin, gerek sahabenin ve gerekse de ilk dönem Müslümanlarının cezbesi Allah yolunda, gerçeği, hakikati egemen kılmak, gönülleri fethetmek içindi. Allah'ı hiç unutmamışlardı. O kadar ki onlar Allah'ı andıkça gözleri yaşla dolar, ahireti ve Kıyameti düşünerek kalpleri ürperir ve titrerdi...
Onlar imanları için her türlü fedakârlığa hazır olduklarından kesinlikle yerlerinde duramazlardı. Yeryüzünde Allah'ın kelamını egemen kılmak mücadelesinde hep ön saflarda at koşturmuşlardı.
Gayeleri Allah'ı razı etmek ve kıyamete hazırlanmaktı. Kendileri uyusalar bile, kalpleri uyanık insanlardı onlar! Onlardan asla sözde ehli tarikin yaptığı gibi abuk-sabuk davranışlar sadır olmamıştı.
Onların cezbesi aynen Kur'an da anlatıldığı gibiydi. Nitekim ulu Allah o gerçek müminler hakkında şöyle buyurdu: "Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer-yer tekrar eden Kitap'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitap'tan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir ve onunla istediğini doğru yola eriştirir. Allah kimi de saptırırsa artık ona bir yol gösteren bulunmaz." Zumer Suresi, Ayet 23
Bir başka ayette de yüce Allah şöyle buyurdu: "Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanları artan ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir." Enfal Suresi, Ayet 2
Ya sözde ehli tarik adamların yaptıkları öyle mi? Bunar şeyhlerini andıkça, yarı-tanrı formunda efendilerini düşündükçe yerlerinden hoplarlar, kendilerinden geçerler. Bu cezbe değil, bu bir tür ritüel, bir tür ibadettir. Bunlar zihinlerinde kurguladıkları yapay bir toteme boyun eğip onu anarak rahatlama çabası içinde olan ve şeytanın da kendilerine yaptıklarını süslü gösterdiği cahil ve aldanmış kimselerdir. Ayrıca bu düşüncede olanlar efendilerine, gavs ve kutup türünden adamlarına karşı aşırı bir sevgi gösterisinde bulunmaktadırlar. Ne kötü hüküm veriyorlar?
Oysa ulu Allah böyleleri hakkında şöyle buyurdu: "(Allah'ın varlığını ve büyüklüğünü anlatan bunca delil varken) insanlar arasında Allah'ı bırakıp da O'na ortak koşanlar vardır. Onları, yalnızca Allah'a özgü olması gereken bir sevgi ile severler. İnananların Allah sevgisi ise daha fazladır. (Allah'a ortak koşarak) nefislerine zulmedenler, azabı gördükleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının pek şiddetli olduğunu anlayacaklardır. Lakin keşke bunu bilselerdi." Bakara Suresi, Ayet 165
Elbette müminler de Allah'ın adı anıldığında, Onun yüceliğini tefekkür ettiklerinde, O'nun kullarına karşı nimetlerini hatırladıklarında kalpleri cuşa gelir, gözleri yaşarır ve secdeye kapanırlar. İşte gerçek müminlerin vecdeleri, cezbeleri böyledir ve bu bir bakıma kalbin ve duyguların coşması, Allah'ın nimetleri, azameti ve egemenliği karşısında müminin dili tutulup kalbinin ve duygularının konuşması halidir.
Böyle yapmayanlar aslında bir bakıma kalpleri pas tutmuş insanlardır ve bu durumdan ivedilikle kurtulmanın yollarını aramaları gerekir.
Bu durum Kur'an da şöyle anlatılır. Ulu Allah buyurdu.: "İman edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir." Hadid Suresi, Ayet 16