Esselamu aleykum,
Kardeşler, size gerçekleştirme niyetinde olduğum ve verilerini de toplamaya başladığım bir projemden bahsetmek istiyorum.
Bilirsiniz tasavvufçuların gerçekle alakası olmayan çoğu da müridlerin saçması ve halüsinasyonlarından ibaret uçtu kaçtı hikâyeleri, menkibeleri vardır. Bu menkibeler babadan oğula intikal eden şeyhlik gibi babadan oğula geçer olmuştur.
Birde bu musibetten kurtulup Kur'an ve Sünnet yoluna giren kardeşlerimiz var. Her sofinin olduğu gibi onlarında anlatacağı çok şey olduğu kesin.
İşte şirk batağından sıyrılıp hidayet yoluna tabi olan kardeşlerimizin yaşadığı ibretlik kıssaları topluyorum. Tasavvufçuların uydurdukları gibi yalandan dolandan uzak, birebir yaşanmış hikâyeler.
Mezhebi Ehl-i hikâye ve'l menkibe olanlardan değil, Ehl-i Sunnet ve'l Cemaat olanlardan dinleyeceksiniz tarikat menkibelerini. Bakalım hoşunuza gidecek mi?
İnşallah bu projeyi tamamlarsam kitap olarakta bastırmayı düşünüyorum. Şuan için görüştüğüm, hikayesini dinlediğim kardeşler oldu. Elimde baya malzeme var.
Eğer bastırma gibi bir imkân bulamazsam da e-kitap olarak bu çalışmayı internette yayınlayacağım.
Şimdi size örnek bir menkibe aktarıyorum biiznillah.
Olayı yaşayan Muhammed adlı bir kardeşimiz, bağlı bulunduğu tarikat Nakşibendiyye, Menzil kolu.
"Menzil'e gitmeme bir kaç gün kalmıştı. Bu üçüncü ve son gidişim olacaktı. Başımda bir sıkıntı birde hayırlı bir iş için niyetimiz vardı. Beni menzile gönderecek olan bölgenin sorumlusu beyefendi ile aramız iyiydi. Sıkıntılarımı anlattım O'na güldü ve bunlar da dert mi diyerek geçiştirdi.
Sonra dediki sana öyle bir şey öğreteceğim, bunu yap dert sıkıntı hiç birşey kalmaz.
Nedir? dedim. Heyecanlı bir şekilde anlatacaklarını dinliyordum.
Dedi ki, Gavs hazretleri evinden mescide girdiği zaman takip et, ayakkabılıkların olduğu yere bastonu uzatır koyarlar. Çök bastonun önüne anlat sıkıntını. Gavs'a gitmene gerek yok, Gavsın bastonu dahi yeter sana.
Şok olmuştum, nasıl olurda ben bir tahtaya yalvarıp yakarabilirdim. Hadi evliya Allah'ın velisi deyip türlü türlü açıklama yapıyorlardı ve ikna ediyorlardı. Peki tahtaya yalvarıp yakarmakta neyin nesi? Hubel'e, Lat'a ibadet edenleri, onlardan yardım isteyenleri niçin kınıyoruz öyleyse?
Tüm bu kargaşalarla birlikte menzile gittim, başımıza yolda gelmeyende kalmadı. Sürekli Allah'a dua ediyordum beni doğra yola iletmesi için. Gecikmeli olarak Menzil'e vardık. Şeyh yatsı namazından sonra tövbe vermiş, evine çekilmişti. Dolayısıyla biz tövbe alıp adap yapamadık. Aslında seviniyordum, çünkü içim rahat değildi. Yaşadığım olayların birikintisi bastonla patlamış, kafamın için binbir soru ile dolmuştu.
Sabah olunca şeyhin elini öpme, tövbe alma merasimlerinden sonra, dönüş vaktinden evvel Merkad ziyaretine gitti müridler. Ben kapısına kadar gittim, okuduğum hadisler geldi aklıma. Rasulullah bizi kabirleri mescid edinme hususunda men etmemiş miydi?
Geri döndün usulca. Merkadı ziyaret ettin mi diye soranlara cevap vermedim. Yalan söylemeyemezdim.
Geri döndüm, bir daha gitmemek üzere."
Kardeşler bu hikâye birebir yaşanmıştır.
İnşaallah içeriği anlamışsınızdır. Sizlerden de ricam çevrenizde böyle kimseler varsa, benimle görüştürürseniz veya siz görüşüp bilgi getirirseniz, güvenilir olmak kaydıyla size minnettar olurum.
Çalışmam henüz başlangıç aşamasında, yazılarda imla kuralları eksik olabilir, henüz düzenleme yapılmış değil. Maruz görüle.
Dediğim gibi kendisinden anılarını aldığım kimselerin adil olmasına dikkat ediyorum. Yalansız bir çalışma olacak elhamdulillah. Kendi yaşadığım bir çok olay da yer alacak içinde inşaallah.
Görüşlerinizi bekliyorum.
Bu arada tarikat sınırlaması yok, Rufai, Kadiri, Nakşi hiç farketmez.
Kardeşler, size gerçekleştirme niyetinde olduğum ve verilerini de toplamaya başladığım bir projemden bahsetmek istiyorum.
Bilirsiniz tasavvufçuların gerçekle alakası olmayan çoğu da müridlerin saçması ve halüsinasyonlarından ibaret uçtu kaçtı hikâyeleri, menkibeleri vardır. Bu menkibeler babadan oğula intikal eden şeyhlik gibi babadan oğula geçer olmuştur.
Birde bu musibetten kurtulup Kur'an ve Sünnet yoluna giren kardeşlerimiz var. Her sofinin olduğu gibi onlarında anlatacağı çok şey olduğu kesin.
İşte şirk batağından sıyrılıp hidayet yoluna tabi olan kardeşlerimizin yaşadığı ibretlik kıssaları topluyorum. Tasavvufçuların uydurdukları gibi yalandan dolandan uzak, birebir yaşanmış hikâyeler.
Mezhebi Ehl-i hikâye ve'l menkibe olanlardan değil, Ehl-i Sunnet ve'l Cemaat olanlardan dinleyeceksiniz tarikat menkibelerini. Bakalım hoşunuza gidecek mi?
İnşallah bu projeyi tamamlarsam kitap olarakta bastırmayı düşünüyorum. Şuan için görüştüğüm, hikayesini dinlediğim kardeşler oldu. Elimde baya malzeme var.
Eğer bastırma gibi bir imkân bulamazsam da e-kitap olarak bu çalışmayı internette yayınlayacağım.
Şimdi size örnek bir menkibe aktarıyorum biiznillah.
Olayı yaşayan Muhammed adlı bir kardeşimiz, bağlı bulunduğu tarikat Nakşibendiyye, Menzil kolu.
"Menzil'e gitmeme bir kaç gün kalmıştı. Bu üçüncü ve son gidişim olacaktı. Başımda bir sıkıntı birde hayırlı bir iş için niyetimiz vardı. Beni menzile gönderecek olan bölgenin sorumlusu beyefendi ile aramız iyiydi. Sıkıntılarımı anlattım O'na güldü ve bunlar da dert mi diyerek geçiştirdi.
Sonra dediki sana öyle bir şey öğreteceğim, bunu yap dert sıkıntı hiç birşey kalmaz.
Nedir? dedim. Heyecanlı bir şekilde anlatacaklarını dinliyordum.
Dedi ki, Gavs hazretleri evinden mescide girdiği zaman takip et, ayakkabılıkların olduğu yere bastonu uzatır koyarlar. Çök bastonun önüne anlat sıkıntını. Gavs'a gitmene gerek yok, Gavsın bastonu dahi yeter sana.
Şok olmuştum, nasıl olurda ben bir tahtaya yalvarıp yakarabilirdim. Hadi evliya Allah'ın velisi deyip türlü türlü açıklama yapıyorlardı ve ikna ediyorlardı. Peki tahtaya yalvarıp yakarmakta neyin nesi? Hubel'e, Lat'a ibadet edenleri, onlardan yardım isteyenleri niçin kınıyoruz öyleyse?
Tüm bu kargaşalarla birlikte menzile gittim, başımıza yolda gelmeyende kalmadı. Sürekli Allah'a dua ediyordum beni doğra yola iletmesi için. Gecikmeli olarak Menzil'e vardık. Şeyh yatsı namazından sonra tövbe vermiş, evine çekilmişti. Dolayısıyla biz tövbe alıp adap yapamadık. Aslında seviniyordum, çünkü içim rahat değildi. Yaşadığım olayların birikintisi bastonla patlamış, kafamın için binbir soru ile dolmuştu.
Sabah olunca şeyhin elini öpme, tövbe alma merasimlerinden sonra, dönüş vaktinden evvel Merkad ziyaretine gitti müridler. Ben kapısına kadar gittim, okuduğum hadisler geldi aklıma. Rasulullah bizi kabirleri mescid edinme hususunda men etmemiş miydi?
Geri döndün usulca. Merkadı ziyaret ettin mi diye soranlara cevap vermedim. Yalan söylemeyemezdim.
Geri döndüm, bir daha gitmemek üzere."
Kardeşler bu hikâye birebir yaşanmıştır.
İnşaallah içeriği anlamışsınızdır. Sizlerden de ricam çevrenizde böyle kimseler varsa, benimle görüştürürseniz veya siz görüşüp bilgi getirirseniz, güvenilir olmak kaydıyla size minnettar olurum.
Çalışmam henüz başlangıç aşamasında, yazılarda imla kuralları eksik olabilir, henüz düzenleme yapılmış değil. Maruz görüle.
Dediğim gibi kendisinden anılarını aldığım kimselerin adil olmasına dikkat ediyorum. Yalansız bir çalışma olacak elhamdulillah. Kendi yaşadığım bir çok olay da yer alacak içinde inşaallah.
Görüşlerinizi bekliyorum.
Bu arada tarikat sınırlaması yok, Rufai, Kadiri, Nakşi hiç farketmez.