Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Yazar Ayşe Şimşek ile Afganistan cihadı üzerine röportaj

HAMAS Çevrimdışı

HAMAS

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
ARAŞTIRMACI YAZAR AYŞE ŞİMŞEK İLE "ŞEHİDLER ALBÜMÜ VE AFGANİSTAN CİHADI" ÜZERİNE MÜLAKAT


Yazar Ayşe Şimşek üç çocuk annesi müslüman bir bayan.Genellikle ön tanıtımlarda mülakat yapılan yazar veya farklı ünvana sahip kişilerin hayatları, doğum tarihleri ve nerede yaşadıkları yazılır.Ayşe Şimşek'den bahsedilince bunların hepsini arkamıza atmak zorunda olduğumuzu anlıyoruz.Zira kendisini tanıtmamızı istememekte. "Amellerimizi sadece rabbimiz bilsin"diyerek bizi uyarabilen ve müslüman kardeşlerimize bu konuda örnek olabilen bir yazar.Yazar Ayşe Şimşek müslüman bir bayan olarak davasına ve mücadelesine fisebilillah devam etmekte ve müslüman bayanların yaşam şeklinin nasıl olması gerektiğini bizlere göstermektedir.


A.Çakır Zorlu:Bismillahirrahmanirrahim. Yakın zamanda çıkacak olan kitabınızı hazırlama amacınızdan bahseder misiniz?

A.Şimşek: Bismillahirrahmanirrahim. Hamd Alemlerin rabbı, yerlerin göklerin evrenin içindekilerin sahibi, şeriki olmayan Allah’a mahsustur. Salat ve selam, dini bize kamil bir şekilde getiren ve tamamlayan Allahin rasulu Peygamber efendimiz Aleyhissalatu Vesselama, ashabı tabiin, tebe-i tabiin, selef-i salihin, eimmei muctehidin, şüheda ve dinin varislerinin üzerine olsun.
Nefsimizin şerrinden Alemlerin Rabbi Allah’a sığınırız. Hakkı söylemeyen dilden ve Hakkı yazmayan kalemin şerrinden de Allah’a sığınırız. Allah sözlerimizin arkasında durmayı bizlere nasip eylesin. Amellerimizi salihlerin amelleriyle eşdeğer kılsın inşaAllah.
Rabbimize sonsuz şükürler olsun Allahu teala hazretleri bizlere böyle bir çalışmayı nasip etti. Bu çalışmaya başlarken, kendi nefsimle mücadele ettim, Şehidi ve şehadetin kutsallığını yazmaya layıkmıyım acaba diye.
Bu ulvi mes’eleleri anlatmaya güç yetirip yetiremeyeceğim hususunda tereddütlerim vardı. Çünkü bizler inanmış bu mü’minler gibi henüz bedeller ödemiş değiliz. Ayrıca bu mevzuya bizden daha yetkin alim, ilim erbabı ve salih şahsiyetler dururken, bizim yazmamız ne kadar doğru olur diye düşündüm. Bir müddet nefsimde yaşadığım tereddutlerden sonra karar verdim birileri, Dünya’nın farklı coğrafyalarında yaşanan zulmü ve bu zulme karşı gösterilen direnişi anlatmak zorundaydı. Bu tür kitaplar, gelecek nesle bırakılacak en güzel miras olacagini dusunuyordum. Şehidin cehdini, şehadetin kutsallığını anlatmak, şehidlerimize en asgari olarak bir vefa borcu oldugunu dusunuyordum. Zira örnek hayatlar, gelecek neslin önünü açacak, direniş ruhunu bileyleyecek ve ümmetin izzete kavusması noktasında bir vesile olacaktır diye düşünüyorum Allahın izniyle inşaAllah.

A. Çakır Zorlu: Kitabınızı hazırlarken en çok hangi şehidin hayatından etkilendiniz?

A.Şimşek: Bu benim için belkide cevap vereceğim en zor sorulardan biri. Zira herbirinin hayatında ayrı bir güzellik, ayrı bir özellik vardı. Ailelerinden, eşlerinden ve yol arkadaşlarından hayat öykülerini dinlerken, bir mü’min olarak kendimden utandığım ve utanmamız gerektiğine inandığım örnek şahsiyetlerdi. Birini bir diğerinden ayırmak oldukça zor. Allah’u teala herbirine ayrı bir erdem ve fazilet, ayrı bir özellik ve güzellik nasip etmiş. Onlar yaşayan şehidlerdi. Şehidin ve şehadetin en güzel şahidleriydi. Örnek hayatlarıyla, şehadete kucak açmışlardı adeta.

Bu özellikli şahsiyetlerden biri vardı ki, yaşamıyla adeta bir sahabe modelini sunuyordu bize. Allah’a olan gönülden bağlılığı ve teslimiyetinin önüne hiçbirşeyi geçirmemişti. Bu Afganistan Şehidimiz Fahreddin Yıldırım’dı. Eşinden bu şehit kardeşimizin hayatını dinlerken, aklıma Allah Rasulü Tebuk seferi için ordunun donatılması konusunda mü’minlerden yardım istediğinde Hz. Ebu Bekir’in yaptığı yardım geldi. Dört bin dirhem getirmişti, O gün beş dırheme bir koyun alınabildiği düşünülürse yardımın büyüklüğü anlaşılacaktır. Rasulullah (s.a.v) sordu: “Ey Ebu Bekir Aile fertleri için ne bıraktın?” “Onlara Allah ve Rasulu’nu bıraktım” dedi. İşte Şehid Fahreddin Yıldırım kardeşimizde aynen Ebu Bekir (r.a) gibi manevi olgunluğun doruğuna ulaşmış, dünya hayatının önüne Allah ve Rasul’ünü geçirmiş bir muvahhiddi. Onun hayatına dair kitaptan küçük bir örnek vermek istiyorum. “Şehidimiz Fahreddin henüz yeni evli bir arkadaşını ziyarete gider. Birde bakarki evde hiçbir eşya yok , yerde oturuyorlar. Çok şaşırır, derhal evine gelir ve eşine derki; “Hanım, seni Allah ve Rasul’ü adına bir hayra davet etsem bana destek verirmisin?” Eşine durumu anlatır. “Şimdi gönlünden ne geliyorsa onu ver” der. Eşi ona; “Evden istediğin eşyayı alıp bu kardeşlerimize götürebilirsin. Vallahi hiçbirşey sormayacağim” der. Şehidimiz, önce kapıya bir kamyonet getirir, yatak odasını mobilyalarıyla birlikte kamyonete yerleştirir. En çok sevdiği damatlık kıyafetinden ayakkabısına, mutfak eşyasından paketinden açılmamış iç çamaşırlarına varıncaya kadar evde ne var ne yok kamyonete yükler ve kendileri yerde oturma pahasına bu mü’minin evine götürür. Eve geldiğinde hanımına, “Hanım Elhamdulillah, şimdi gönlüm çok rahat. Allah senden razı olsun” der. Cihad için yola çıktığında ise, cebinde sadece bir lira Türk parası vardır. Yanına harçlık almayacakmısın denidiğinde, “Benim harçlığa ihtiyacım yok. Allah benim vekilim. Size bırakacak birşeyimde yok. Sizin için de Allah yeter” der ve yola çıkar.

Bu şehidin hayatı beni çok etkiledi hatta çok sarstı. Yeniden imanımızı gözden geçirmemiz gerektiğini bir kez daha düşündüm. Allah’ın rahmeti onların üzerine olsun.

A.Çakır Zorlu: Kitabınızda genelde Afganistan'da şehid olan Türklerin hayatını ele aldınız. Sadece Afganistan şehidi olmalarının sebebi nedir?

A.Şimşek: Degerli kizkardesim, Böyle bir ayrımımız olmadı zira kitap’ta ki şehitlerin belki çoğunluğu Afganistan olmak uzere, Dünyanın birçok farklı ülkelerinde şehid olan kardeşlerimize de yer verdik. Afganistan ile özdeşleşmesinin sebebi 70 yıllık küllenmiş olan cihad mefhumunu yeniden müslümanların gündemine getiren ve gönüllerde yeniden filizlenmesine vesile olan yegane islam coğrafyası olmasi hasebi ile Afganistan ön plana çıkıyor gibi. Aslında kitapta isimleri geçen şehidlerimiz dünya şehidleri bir anlamda. Zira Afganistanda oldugu gibi, Irak tan, Çeçenistandan, Bosnadan, Keşmirden vs. şehidlerimizde var.
Afganistan anlaşılmasının sebebi, Afganistanın “Ardul Cihad”olması açısından müslümanların ilk göz agrisi olması bir anlamda, 70 yillık fetret devresinden sonra tekrar yasamaya ve anlamaya çalıstıkları cihad olgusunun, suurlu muslumanlar arasında yaygınlaşması sebebiyledir. Yoksa isimlerine ulaştığımız, bu kitapta bulunan şehitler sadece Afganistanla sınırlı olmayıp bilakis ulaşabildiğimiz dünya şehitlerini içermektedir. Gün yokki, Afganistan dan bir şehid haberi gelmesin. Binlerce Turkiyeli mucahidin yönünü çevirdiği bu ülkeden gelen şehit haberleri üzerine, bize de bu kardeşlerimizin hayatlarını kaleme almak nasip oldu, derken bir baktık ki, kitap neredeyse sizinde bahsettiginiz gibi Afganistanda şehid olan kardeşlerin hayat öyküleriyle dolmus.

Bu vesile ile güzel bir haber de vermek isterim, Allah nasip ederse bu kitap çalısmamızda geçen şehitlerimizin hayatları kısaltılmış şekliyle bu aydan itibaren başlamak suretiyle “Vuslat” Dergisinde “Sahid Hayatlar” başlığı ile tefrıka edilecek.
Herbir şehidin hayatı ciltlerle yazilsa bitirmek mumkun olmaz aslında. Kitap ta şehidler için yazılmıs olan bölümlerin çokça kısaltılmış şeklini dergide bulacaksınız. Aslında gönlümüz, her biri birer derya olan şehidlerimizin mesajlarını olduğu gibi aktarmayı arzu ederdi zira şehadet kavramı dünyaları içeriyor. Şehid ise, dünyalar içerisinde bir dunya. Bir dünyayı üç sahifeyle mulahaza etmek takdir edersiniz ki mumkun deyil. Ancak imkanlar ölçüsünde kısaca da olsa şehidlerin mesajını aktarabilme imkanını veren Allaha hamdolsun.

A.Çakır Zorlu: Afganistan'ın müminler için önemi nedir?

A.Şimşek: Bu konuda aslında önceki sorunuza verdığim cevapta kısmen değindim, Afganistan müslümanlar için çok önemli bir belde. Afganistandaki cihadın dünya müslümanları için önemi büyük. Bir çok lider, islam savaşçısı bu cihad topraklarında yetişti, eğitim aldı. Bir çok zulüm altında inleyen beldelere cihad anlayışı buralardan yayıldı.

Aslında genel anlamda bu topraklar tarihten bu yana çok münbit bir bölge olduğunu biliyoruz zira bu bölge tarih boyunca çok büyük alimler, mutefekkirler, cihad önderleri ve kahramanlar yetiştirmiştir.

Bu topraklarda yaşayan müslümanlar tarih boyu çok bedeller ödediler. Buralarda, cok müslüman kanı aktı. Bu yuzden Agfanistan da cihad sonuc bulmalı ve halkın kendi tercihi olan, Şeriat devleti bir an evvel kurulmalı Allahın izniyle.
Afganıstanda cihad şuan 30 küsur yılını doldurmuş durumda. Bir dönemin süper gücü olarak bilinen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi 1979 da Afganistana girdi ve 1989 da ülkeyi mağlup bir şekilde terk ettiğinde geride, bir milyondan fazla şehit, üç milyon yaralı, beş milyon mülteci bıraktı.

ABD nin 2001 de, 11 Eylul olaylarini bahane ederek , Afganistana girmesi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliginden sonra ikinci Afgan savaşının başlaması ile yükselen zulmün ayak sesleri, Dünyanın her tarafindan gençlerimizin Allah yolunda cihada çıkmasına, yönünü Afgan topraklarına çevirmesine sebep oldu. ABD, dostu Rusyadan farklı deyildi. Onlarda aynı şekilde 11 yılda, onbinlerce mazlum sivil Afganlının ölümüne sebep oldu. Seyh Usame [Allah rahmet eylesin] bahane edilerek binlerce müslümanı Guantanamo, Bagram vs gibi toplama kamplarında toplayarak akla hayale gelmeyen en çirkin, ahlaksız işkence yöntemlerini müslümanlar üzerinde uyguladılar. Çoğu işkence altında hayatlarını kaybetti, kimileri sara, felç, emes vs gibi cesitli hastaliklara yakalandilar. Türkiyeli genç mücahid kardeslerimizde Afganlı müslümanların derdine derman olmak, bir nebze de olsa yaralarını sarmak umudu ile yönlerini Afganistan’a çevirdiler. Bu vicdan sahibi her müslümanın yapması gereken bir vazifeydi. Malesef bu vazifeyi üstlelenler, çok az bir topluluktu. Rabbım bu inanmış, imanlarını eyleme dönüştürmüş samimi, duyarlı, muvahhidlerin elleri ile Afganlı mazlumlara yardım etti. Bu az topluluk Allah’in dilemesi ile İslam düşmanlarına çok büyük kayıplar verdirdi, mütecavizlerin acziyet içinde kalmalarına, zillete düşmelerine sebep oldular elhamdulillah. Kafirlerin birçoğu sakat kalırken diğer yandan bozuk bir psikoloji ile hayatlarını idame etmek zorunda kalmışlardır, bir kısmı da tabut içinde ülkelerine döndüler.

Kafirler çareyi mücahidlerle bir masada oturmak sureti ile anlaşma yollarını aramaya başladılar. Rabbımıza hamdu senalar olsun ki, mücahidler belirledikleri rotalarından sapmadan, zalimlerin hile ve oyunlarına gelmeden ilerlemekteler. Kafirler mücahidlerin karşısında yenik durumdalar. Mucahidler Allahın yardımı ile dünyanın süper gücüne karşı meydan okumaya devam ediyorlar. Hergün Mücahitler Afganistanın birçok köyünde, kasabasinda vur kaç taktiği uygulayarak kafirlerin büyük kayıplar vermelerine sebep oluyorlar. Her türlü olumsuzluklara ve imkansız şartlara rağmen sabırla ilerlemekteler. Bu hususta ki duyarlılık arttıkca, şehidlerimizin sayısıda arttı elhamdulillah.

Biz müminler olarak şuna kesinlikle inaniyoruz ki, Allahu Teala hazretleri Afganistan topraklarında akan onca şehidin kanı ve onca ihlasla yoğrulmuş gayretler sayesinde bu toprakları kafirlerden, bel’amlardan, münafıklardan temizleyecek, yeniden islam devletini kurmayı müminlere nasip edecek inşaAllah.

Vakit tamamdır. Şuan orada yaşananlar doğum sancılarıdır. Yakında mujdeli haber ümmete ulaşacaktır ve bu ümmetin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtuluş müjdesi olacaktır. Buradaki bereketle, diğer esaret altındaki mazlum halkların da birer birer kurtuşuna vesile olacaktır insaAllah. Biz buna bütün kalbimizle inanıyoruz. Zira Allahın vaadi haktır mutlaka gerçekleşecektir, kafirler istemeseler de.

Kafirler bu hakikati bilmekteler, bundan dolayıdır ki var güçleri ile Afganistan üzerinde yoğunlaşmakta, her çeşit hile ve entrikalarını ortaya koymaktalar, fakat korkunun ecele bir faidesi yoktur.
İşte bu sebeplerden dolayı Afganistan cihadı bizim için önemlidir. Orada bulunan cihadı desteklemek ise müslümanların boynunun borcudur.

A.Çakır Zorlu: Şehid olan kardeşlerimizin aileleri ile görüşmeler yaptınız..Şehidlerin ardından ailelerin durumundan bahseder misiniz?

A.Şimşek: Elhamdulillah Turkiyenin farklı bölgelerinden bir çok şehid ailesi ile görüştük. Her evde farklı bir sorun vardı. En bariz göze çarpan iki ortak şey hemen hemen tüm şehid ailelerinde yaşanmakta. Bunların ilki, bir yandan rejim, diğer yandan etrafın baskısı bir nevi toplumdan tecrit edilme, yıpratılma politikasi güdülmekte. Kimi eşinin ailesinden yana dertliydi, kimisi kendi ailesinden, etrafındaki bir zamanlar dost dedikleri insanlardan, komşularından vs. Kendilerini anlamadıklarından yada kendilerine baskı uyguladıklarından şikayetçiydı. Bir kısmı ilişkisini kesmiş, terörist gözüyle bakmakta. Diğer bir kısmı ise, şehid oldu düşüncesinde fakat, bizede bir zarar dokunur anlayışı ile yalnız bırakmış bu aileleri. Haklarını yememek lazım, bu kardeşlerimizin acısına ortak olmaya çalışan müminler de var ama cok az. Müminin dostu yine mümindir, anlayışı içerisinde olan bizler için sayının çok önemi yok. Rabbımıza hamdü senalar olsun ki, onlarda garip, gureba takımından. Kısmende olsa aynı sorunlarla onlarda boğuşmakta. Zaten bu davaya destek verenler canını malını ortaya koyanlar. Yarın için kaygıları olanlar ne onların yaptığını yapabilirler ve nede onlara destek verebilirler.

Ikincisi, her evde ortak hüzün, ortak acı, özlem ve sabır göze çarpmaktaydı. Ama hiç kimse halinden şikayetçi deyil, şükretmekte. Elhamdulillah hepsi gureba takımı. Allahın Rasulü (s.a.v.)’in “İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o gariplere!” Gariplerin kim olduğunu soran Abdullah bin Mesud'a, Peygamberimiz (s.a.v), “Kabilelerinden dinleri için ayrılıp uzaklaşanlardır.” (Muslim)

Ne mutlu o gureba takımına ki, bugün bu dinin savunucuları onlardan başkası deyil. Dünyanın her yerinde çektikleri çile sıkıntı hep aynı. Dünyalık hiç bir kaygıları yok. Onlar Dünya hayatı için çalışmıyorlar, gece gündüz demedenAllah i.in, islam için var güçleri ile gayret etmektedirler.

Eşlerin çoğu bilinçli, güçlü, istikrarlı ve ne istediğini bilen bacılarımız. Kararlı adımlarla ilerlemekteler. Bir kısmının eşi cihadda, bir kısmının eşi şehid, bir kısmının eşi zindanda. Bunca sıkıntıya, çileye, yokluğa, itilmişliğe, yalnız bırakılmışlığa rağmen mücadele etmekteler. Morelleri de piskolojileride çok iyi. Çocuklarını yetiştirme noktasında, dışarıdan gelen saldırılar karşısında da, ben onları gayretli gördüm elhamdülillah. Özellikle şimdiki nesil cok bilinçli. Kızlarımızın çoğu evlilik öncesi şartlarında mücahid olma, yada cihada çıkma şartını koşmakta. Hal böyle olunca karşılıklı anlaşmalı evlilikler gerçekleşiyor. Bedellerde karşılıklı ödeniyor. Sıkıntılar karşısındaki teslimiyyette de, gereği üzre gösterilen sabır konusunda da, bu bilinç devreye giriyor. Allah bu ailelerlin sayısını arttırsın inşaAllah. Bu ailelerin her biri bizim için çok değerli. Hiç birimiz bu insanlardan, bu kadınlardan daha faziletli deyiliz, olamayız da. En azından kendi nefsim adına söylüyorum, bu insanlar bu dava için bedeller ödediler, ödemekteler. Şehidlerimizin geride bıraktığı emanetlere sahip çıkmak geride kalan müminlerin vazifesidir. Allahu Teala, hakkıyla vazifelerimizi yerine getirmeyi bizlere nasip eylesin insaAllah.

A.Çakır Zorlu: Kitabınızda hayatlarını ele aldıgınız şehid Fahrettin gibi, kardeşlerimiz hakkında kartel medya iftiralarla dolu iffet ve izzetlerine dayalı haberler yayınlamışlardı. Bu konu hakkında söylemek istedikleriniz nelerdir?

A.Şimşek: Allahu Teala müminleri, zalim ve müşriklerin şerrinden emin eylesin. “Allahım kafirlerin, müşriklerin, zındıkların, münafıkların, hasetçi şerlilerin şerrinden, hilelerinden, desise ve oyunlarına karşı müminleri hafaza melekleriyle korusun, muhafaza eylesin.” (Allahumme Amin)
Kiymetli kızkardeşim, Müslümanlar üzerinde oynanan bu tür oyunlara islam tarihinde sıkça rastlamak mümkün. Bir çok peygamberler, veliler, salihler, muvahhidler bu tür imtihanlara tabi tutulmuşlardır. Asrı Saadette bu tür imtihanlar en zirvede seyretmiş.

Bugün bu yargısız infazdan dolayı birçok müslüman cezaevine girmiş, uzun seneler içerde kaldıktan sonra müebbet hapse mahkum edilmişlerdir. Bu durum cahiliye toplumunun ve düzen kurucuların ortak tutum ve davranışıdır aslında. Müminlere yöneltilen bu çirkin iftiralarla muvahhidlerin gücünü kırmak, azimlerini yok etmek, psikolojilerini çökertmek hedeflenmektedir. Toplumun gözünde küçük düşürmek, itibarlarını zedelemek istenmektedir. “Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Muhakkak ki Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Al-i imran)
Burada asıl müminlere düşen, bu zalimlerin oyunlarına karşı tedbirli olmaktır. Çok dua etmemiz lazım. Çok bilinçli ve uyanık olmamız gerekmektedir. Bunlara rağmen başımıza gelenler bizim için birer imtihan sebebidir. Böyle durumda Allahu Tealadan sabrı cemil dilemek ve bir an evvel bu musibetlerin def”i için çokca dua etmek gerek. “Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.” (Al-I imran Suresi, 186)

Bu tür durumlarda müslümanlara düşen, müşriklerin, fasıkların getirdigi habere inanmamaktır. Müminler bir cesedin uzuvları gibidirler, her hangi birinde bir ağrı olsa diğer uzuvları dab u acıyı hissedecektir. “Ancak müminler birbirlerinin dostudurlar” Kalbinde nifak olanlar, müşriklerin, münafıkların, fasıkların getirdigi haberlere inanırlar. Sehidimiz Fahrettin de muvahhidlerdendi. Onun başına gelenler de diğer salihlerin başına gelenlerden farksız değildi. Allah ona güzel bir akibet verdi. Hayirli bir sonla hayatını sonlandırdı. Ne mutlu ona ve ailesine! Ne mutlu bu yolda çile çeken tüm muvahhidlere!

A.Çakır Zorlu: Cihad ve şehadet kavramlarını bizlere açıklar mısınız?

A.Şimşek: Değerli kızkardeşim, cihadın bir çok çesitleri vardır ama biz kısaca kıtal olarak ifade edilen kısmıyla ilgili şunu söyleyebiliriz. Kıtal, üzerimize farz kılındı, “Hoşunuza gitmese de düşmanla savaşmak üzerinize farz kılındı” (Bakara-216)
Cihad, cehdetmek, gayret sarfetmek, islamın yücelmesi için canıyla malıyla Allah yolunda çalışmak, kendisini feda etmektir.
“İnananlar Allah yolunda savaşırlar, küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar…” (Nisa-76)
Şehadet kelimesi, şahidlik etmek ve bir yüce dava için şehid olmaktır ve Allah rasulünün ifadesiyle “Şehid, Allah yolunda, i’layı kelimetullahı yüceltmek için cihad eden ve bu yolda ölendir”
Allah için, Allah yolunda, Allahın nizamını hakim kılmak için sınır ve ırk gözetmeksizin hiç bir engel tanımadan hayatlarını adeta bir selam gibi verenlere selam olsun, Rabbımız şehadetlerini kabul etsin.

A.Çakır Zorlu: Fisebilillah cihada çikmak isteyen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

A.Şimşek: Dünyanın her coğrafyasında müslümanlara karşı başlatılan bilinçli bir saldırı ve zulüm var.. Bu gün öyle bir gün ki, tarih bu günün utancını yazmaktan kaçacak. Vicdanların hiçe sayıldığı, dini değerlerle alay edildiği, izzet, onur ve şerefimizin yitirildiği yerlerde gezdiği, insanlarimizin kurbanlık koç gibi boğazlandığı bir gün. Müslümanın kanı sudan daha ucuz. Böyle bir günde Müslüman bir erkeğin evinde rahatını bozmadan eşinin koynunda geçirecegi hergünün vebali var. Böyle bir günde kılıçlar kınından çıkmalı, zafer naraları atılmalı. Andlar içmeliyiz dinin izzeti, müslümanların refahı için, hayatımızın son anına kadar mücadele edecegimize ve bu uğurda şehid oluncaya kadar zalimler güruhuyla asla anlaşmayacağımıza, bir araya gelmiyeceğimize, onların vaadlerine asla inanmayacağımıza dair. Kirletilen her bacının intikamı için, mazlumun akan gözyaşı için, boğazlanan her müslümanın akan kanı için, bu davaya kendimizi, ailemizin her ferdini gerekirse kurban kılmalıyız. Belki bizler ölecegiz unutulup gidecegiz. Ama Allah baki onun adı ebedi yaşayacak. Onun adının yücelmesi, dininin izzeti için binlerce Ahmetler, Mehmetler, Hasanlar Hüseyinler feda olsun. Her kesin yaptıgı iyiliklerin dereceleri Allah katında bilinmektedir. Rabbımız mutlaka “iyi işler” yapanları ahirette karşılıksız bırakmayacaktır insaAllah. Bize duşen üzerimizdeki görevi bihakkın yerine getirmektir.

Değerli kardeşlerim, Allah yolunda cihada cıkmaktan korkmayın. “Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bile, ölüm size yetişecektir.” (Nisa) Şanlı tarihin, şanlı evlatları bu din sizlerin hamiyetli omuzlarınızda yükselecek. Sizler yitik sevdanın yitik erlerisiniz. Cihada çikmakta acele edin, sizden önce yol alanlarda böyle yapmışlardı. Onların azığı Allahın rızası idi. Dünya hayatı ve içindekiler, eşleriniz ve çocuklarınız size engel olmasın. Allah ve Rasulu ile aranıza girmesin. Buna müsade etmeyin. Bu yol çok uzun, meşakkatlerle dolu, sarp yokuşları, zorlukları olan bir yol. Sabır ve sebat gösterin ki, hedefe varasınız. Bu çileli yolda başınıza geleceklerin hesabını yaparsanız yola çikamassınız. Çünkü bu yolun sonunda zindan var, işkence var, ölüm var, hatta bu yolun sonunda şehid olmamak, yaralanmak sakat kalmak var. Takdir Allahın. Menzile ulaşmak kolay deyil ve yolları dikenli fakat Allahın vaadı haktır ve uzun vaadede kazananlar sızler olacaksınız Allahın izniyle.

Günlerce, hatta aylarca dağdan aşagiya inmeden yaşam mücadelesi vermek zorunda kalabilirsiniz. Açlıkla, susuzlukla imtihan olunabilirsiniz. Zorluklar sizi yıldırmasın, çareyi cihadı terketmekte aramayın. “Her zorlugun karşısında bır kolaylık vardır”, herşeyın ilacı sabırdır zıra “Allah çokça sabredenleri sever” ve “Sabır, savas, zafer, adım musluman.” Allah cc ayeti kerimesşnde buyuruyor, Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed-7)

A.Çakır Zorlu: Mücahidlerin Afganistan'daki hayatlarından bahseder misiniz?

A.Şimşek: Biz birinci Afgan cihadında Peşaverdeydik. O günden bu yana mucahidlerin hayatında çok şey degişmediğini zannediyorum zira aynı çile, aynı gayret, aynı zorluk, aynı düşman sadece fark düimanın ismi değişti diye düşünüyorum. O gündür bu gündür çok fazla insan öldü, bugin itibariyle daha fazla yıkım yasandı, hiçbir yatırımdan dolayısıyla kalkınmadan bahsetmek mümkün değil.
Afganistanda evler genelde tek katlı, tabanı dövülmüş topraktandır. Yazın serin, kışın sıcak olur. Bahçe içerisindeki bu evlerin duvarları oldukça yüksektir. Kadınlar bahçeye rahatlıkla çıkabilir, işlerini görebilirler. Çoğu ahırında ve bahçelerinde evcil hayvanları vardır,(koyun, keçi, tavuk, horoz gibi) bu bir anlamda dışarıya sürekli bir bağımlılığı önlüyor. Evlerin içi genel olarak teknolojik alet ve edevattan yoksundur yani çamasır makinaları, bulaşık makinaları yoktur, elektrikli süpürgeleri yoktur, çamasırlarını elde yıkar bahçelerinde kuruturlar, evlerini el süpürgeleri ile süpürülür. Yani anlayacağınız en büyük lüksleri radio ve bazılarında da televizyon vardır.

Genel olarak peynirini, yoğurdunu, tereyağini, yumurtasını ve ekmeğini de kendisi yapınca dışarı ile çok bağlantıları kalmıyor.
Orada insanların çok sade bir yaşantıları var, bizler gibi lüks yaşam kaygısı çekmiyorlar. Bugünü bitirmeden yarını düşünmüyorlar. O gün için şükreder, yarın içinde Allah kerim derler. Sokakta, ayağinda delinmiş bir ayakkabıyla yürüyen insanları görmek çok mümkün, yada giymekten aşınmış, rengi solmuş, veya birçok insanı, peto dedikleri veya çadır da dedikleri vazgeçilmezleri olan örtülerle görmek çok olası bir durum.
Çoğunun yaşam standardı aynıdır. Bir anlamda “orta direk”e rastlamak mümkün deyil gibi. Fakat bizlerden farklı birşey var ki buna rağmen onlar, hallerinden memnun ve bizlerden cok daha mutlular. Zira kanaat; mutluluktur, kanaatsizlik ise muhakkak ki mutsuzluğu getiriyor. Bir şeyleri satınalmakla insan mutluluga ulaşmaz, bilakis tüketim kültürü insanı mutsuzluğa, doyumsuzluğa sevketmektedir. Savaşın içinde olmalarina rağmen, binlerce imkansızlıklara ve olumsuz şartlara rağmen mutlular.

Mücahidlerin ve muhacirlerin yaşamida bundan farksız deyil, halkla içiçe yaşıyorlar, Dünya ya dair çok fazla kaygıları yok. Çoğunun bir evi, eşi cocukları da yok. Dünya da ne bir dikili taşı, nede geride bırakacakları bir eşleri var çoğunun. Dağları otağ bilmişler kendilerine, bir kısmı eşini, çocuklarını ülkelerinde bırakmış gelmişler bir sevda için, bir kismi ailesini, sevdiklerini terketmiş ülkesine dönmemiş aynı özlem ve aynı sevda ile. Yakinlarindan çoğu vefat etmiş, yinede terketmemiş cihadı. Bazıları nişanl, bir kısmı da yeni evil iken gitmişler müslümanların izzetini koruma adına. En büyük arzuları islamın hakim olduğu bir ülke haline gelmesi elbet.

Herbiri Allahın askeri. Onun rızası için çalışanlar. Dünyanın farklı coğrafyalarından, islamın izzeti için bir araya gelenler. Ailelerinin görmek için dahi uzun zaman şehre inemeyen murabıtlar onlar. Burada takdiri hakeden belki o erler kadar onlara sabır gösteren mücahid eşleridir elbet zira sabırla, metanetle, sıkıntılara gögüs gererek eşlerinin dönüşünü beklemekteler. Allahu Teala müminlere husn-u hatime nasip eylesin. Allahumme Amin.

A.Çakır Zorlu: Oralara dair bize unutamadıgınız bir anınızı anlatır mısınız?

A.Şimşek: O kadar çok varki, insan hangisini anlatacagını şaşırıyor. Oralarda her yaşadıgımız gün bizim için unutulması mumkun olmayan bırer anıydı. Ben o zamanlar bir dergiye yazmaktaydım. Sık sık oralara dair haberleri Türkiyeli müslümanlara ulaştırmaya çalışıyordum. Fatıma Yasir adında mücahide bir bacıyla röportaj yapacaktım. Bu vesile ile kısaca Fatıma Yasirden de bahsetmek isterim. Bu muvahhide bacımız Afganistanda bir günde 4 erkek kardeşini ve imam olan babasını şehid vermiş. islami çalışmalarından dolayı Ruslar başına ödül koymuşlar. Mücahidlerin yardımı ile binbir sıkıntı altında Peşavere gelebilmiş. Orada da boş durmamış Afganlı kadınlara yönelik çalişmalara başlamiş. İslamabad da bir lise “Tanzim-i zenane-i Afganistan” adında bir gazete “Nisa-i Nur” adında da bir dergi çıkarıyordu. Kadınlar için açılmış 57 dikiş- nakiş kursu, 52 tanede medrese açmiş Peşaverde. Evli, 6 çocuk annesiydi, bir cok kitabın da müellifesi idi aynı zamanda. İşte bu bayanla röportaj yapacaktık. Biz “Arbab Road”ta şehir merkezi olmasına rağmen genel olarak muhacirlerin kaldıgı bir bölgede oturuyorduk. Evimizin yan tarafında çadırda yaşayanlar vardı, bir kaç bşna yanımızda bir anlamda hastane olarak kullanılan fizyoterapi kliniği vardı cepheden gelen sakatların tedavisi için hizmet veriyordu, derken evden çıkmış ilerliyorduk ki, bizi hayrete düşürecek bir şey gözümüze çarptı. Üç yaşlarındaki bir Afganlı çocuk, otlayan bir keçinin iki bacaklarından sıkıca tutmus, keçinin yavrusu gibi altına egilmiş, memesini agzına almış, karnını doyuruyordu. Çok garipsedim ama bu bir açlık mücadelesiydi. Kulakları çınlasın Dünya müslümanlarının dedim. Bunca israfın bir kısmı muhtaçlara yönlendirilmiş olsa muhtaçların çoğu içlerinde bulundukları fakr-u zaruretten kurtulur Allahın izniyle. Rabbımız mazlum müslümanlar için yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızdan muhakkak ki bizleri hesaba çekecektir. Allahım senden gereği gibi basiret ve yapamadıklarımızdan dolayı af diliyoruz.

A.Çakır Zorlu: Cihad ve islami dava noktasında müslüman bayan ve erkeklerin tutumu nasıl olmalıdır?

A.Şimşek: Değerli kızkardeşim, burada en büyük görev iman etmiş mümin kadına düşmekte. Mümin kadın evinden, eşinden, çocuklarından mesuldür. İslam çocukların yetişmesindeki terbiye rolünü herne kadar erkege yüklemiş olsa da, malumunuz erkeklerimiz dışarı işlerinden evle çok fazla ilgilenememekteler. Biz üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmekle mesulüz. Tüm gayret ve çabalarımıza rağmen birşeyler düzelmiyorsa, o zaman bu bir imtihandır, duaya yönelmemiz gerekir. Hem Dua edecegiz hemde kaldıgımız yerden vazifeye devam edecegiz insaAllah. Hepimizin birçok eksigi var, düzelmesi gereken meselelerimiz, sorumluluklarimiz var. Yillardır ugraştığımız halde halen, düzeltemediğimiz, yada bizim için imtihan olan sıkıntılarımız var olabilir. Aramızda, eşleri mücahid olup eşinin kendisini anlamayan eşler vardır. Muvahhide bir bayaninda ayni şekilde sorunları olabilir. Bunların hiç biri davamızın önüne geçemez, geçmemeli de. Böyle durumda olanlar icin Nuh (a.s) örnegini gösterebiliriz. Yada Lut peygamberi. Biri oğluyla, diğeri hanımıyla imtihandaydı. Peygamber olsalar da, onlar birer insandı. İman etmemiş, kendilerini inkar eden bir oğul ve hanimla ayni evi paylaşmak kolay olmasa gerek. Bunlarin tümünde ecir vardır. Bu durumda olan kardeslerim için Allah tan güzel bir sabırla sabretmelerini dilerim zira sabır herderdin ilacidır ve “Allah sabredenlerle beraberdir”.

Peki mümin kadın nasıl olmalı? Herşeyden önce bana göre dava şuuruyla donanımlı ve dopdolu olmalı. Evlenmeden önce eşine koşacagi şartların başında “İslam bu haldeyken, ben evimde acizler gibi, benimle oturan birini istemiyorum, senin de Allah yolunda cihada çıkmanı senden talep ediyorum. Sana sözümdür, şayet Allah nasip ederde çocuklarımız olursa, onları Allah yolunda yetiştirmek ve babalarının izinden giden birer mücahid olarak egitmek, önde gelen vazifem olacaktır” demeli. Günümüzde mihir adeta evlilik önüne kurulan barikat gibi çalıştırılıyor maalesef oysa mümin kadın bunu mümkün olduğu kadar kolaylaştırmalı, bu barikatları kaldırmalı, kolaylaştırmalı mesela mihir olarak iki ayet, bir hadisin okunması karşılıgında mihrini eşine hibe edebilmeli diye düşünüyorum. Bu kadının faziletindendir. Sabah gözünü açtığında bugün dünyanın neresinde hangi mazlumun kanı aktı, ne oldu, ne olması gerekiyor bilincini taşımalı. Çocuklarına müşrik bir toplumda nasıl yaşaması gerektigini, islamı duyarlılığımızın, sorumluluklarımızın neler olması gerektigini ögretmeli. Cihad ruhunu sımsıcak ayakta tutmalı, yaşamalı ve çocuklarına yaşatmalı. Çok okumalı, okuduklarını ev halkıyla paylaşmalı. Okuma alışkanlıgını çocuklarına aşılamalı. Yeri geldigindeAllah yolunda hicret etmesini bilmeli. Modeli Hz. Hacer, Hz. Zeyneb olmalıdır. Yeri gelir evi basılır, kocası gözlerinin önünde öldürülebilir, kendisi zindana atılabilir, bunlar müminin hayatında kaçınılmaz şeylerdir, böyle durumlarda nasıl davranması gerektigini, ne yapması gerektigini çok iyi bilmeli.

Sabırlı, dirayetli, bilinçli, kararlı olmalı, düşmanın karşısında eğik olmamalı. Bu hususta gevşeklik göstermeden, bu zamana kadar tarih boyunca davasını ön planda tutan kişileri örnek almalıyız böyle olduğu takdirde manevi bir güç gelecek ve motivasyon sağlanacaktır.

Burada, bu yolda olan bacılarımıza bir mesaj olması açısından bir örnek vermek istiyorum. Şehid Abdullah Azamın şehadetinden sonra, damadı komutan Abdullah Enesin aracılığıyla evlerine gitmiş, eşiyle bir röportaj yapmıştım. Eşi, Abdullah Azamın şehadetini bana şöyle anlattı “Her Cuma bizde adettir, Cuma namazı sonrası erkekler bir kaç kişi ile birlikte eve gelirler ve Allah ne verdiyse hazırlanır öğle yemegi yenir. Abdullah Azam her Cuma oldugu gibi o gün Cuma için hazırlığını yaptı, güzel elbiselerini giydi ve bana “hanım kapıda kesilmiş bir kaç, tavuk var, onları biz cumadan gelene kadar hazırla” dedi. Ben mutfakta yemek yapmakla meşgulken bir anda içimde inanılmaz bir sıkıntı oluştu. Hayra yordum, sürekli dua ediyordum. O anda bir patlama sesi duyduk. “Tamam, Üstaz Abdullah ve oğullarım şehid oldu” dedim kendi kendime. Ayağa kalktım ellerimi açtım “inna lillah ve inna ileyhi raciuun” dedim. Beklemeye başladım. On dakika sonra bana haberi getirdiklerinde onlara, bana şehadet haberimi getirdiniz dedim. Onlar, haberi benim önceden aldığımı sandılar. Ben içeriye girip iki rekat namaz kıldım. Rabbime secde edip şükrettim, çünkü ben artık şehid eşi ve şehid anasıydım.” İşte mümin bir kadın modeli. Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki, hala böyle kadınlarımız, analarımız, bacılarımız, kızlarımız var.

Şunu bilmenizi isterim ki, sizin yerinizde olmak isteyen bir çok mümin kadın var. Rabbım onları, eşleri ile imtihan ediyor. Bazıları bu sebepten dolayı ayrılmış, bazıları da sabretmekte. Hayatları boyunca eşini cihada davet eden ama karşılık bulamayan bu bacılarımızın karşısında sizzler, Allahın size bahşettiği nimete nankörlük ederseniz, elinizdeki nimetin değerini ve kıymetini bilemezseniz, bundan dolayı eşlerinizi üzer, sıkıntı oluşturursanız muhakkak ki Allah bu nimeti elinizden alır ve bunun hesabını muhakkak ki sorar. Elinizdekinin değerini, sizlere bahşedilen nimetleri bilerek şükretmelisiniz, eminim bu bilinç içerisindeki kardeşlerimiz çoğunlukta elhamdülillah. Ben etmiyene şahid olmadım. Sözüm önce kendi nefsime, sonra herkese.

Diger yandan “Allah yolunda verdiği sözü yerine getirmeyi bekleyen” muvahhidlere de cok görevler düşmekte. Eş seçiminde cok dikkatli olmalılar. Cihada cıkmayı kabul edecek bilinçte bir mümine olmasına dikkat etmeli. Aksi takdirde evlilik müessesesi her daim önüne bir viraj olarak çıkacaktırç Diğer yandan Allah eri, eften, püften meselelerden dolayı evini huzursuz eden, karısını döven ve zulmeden olmamalı aksı takdirde bu tip birisinin cihaddan, mucahidden bahsetmesi laf-u güzaf olmaktan öteye geçmeyecek, söylemleri, hep havada kalacaktır. Müslüman kadının namusunu korumak adına Dünyanın farklı bölgelerine cihada gitmeyi düsünürken kendi elinin altındaki bir mümini mağdur etmesi muhakkak ki Allah katında büyük vebal olacaktır. Sabır mücahidin en büyük silahıdır. Adil olmak, adaletle hükmetmek, ona yakışan bir fazilettendir.

Mücahid kardeşlerimiz, sorumluluklarının ne denli büyük oldugunu bilen bu bilinçte olan kimsedir. Hiç bir Dünyalık şey onu davasından döndürmemelidir. Ne cihadın zorlukları ve nede kafirin zulmü. Seytanın ençok yoldan cıkarmaya çalıştıgı kişilerden biride mücahiddir. Seytanın en büyük özelliği, Kardesler arasına nifak tohumları ekmektir. Biribirine düşürmek için elinden geleni yapacaktır muhakkakak, cihad, çiledir, yorgunluktur, böyle bir zorluk içinde zayıf olanı kışkırtacak fitne sokmya çalışacaktır. Böyle durumda dahi, sabrı kuşanmalı, adil olmalı. Dinleyenler de en az onlar kadar adil olmalı, iki tarafı dinlemeden vicdanlarında bir hükme varmamalı, bunu yapamıyorlarsa kenara çekilmeli ve susmalı, aksi takdirde zulmedenlerden olursunuz. Bir kenara çekilip sabretmek muhakkakkı Allahın hoşuna giden bir amel olacaktır. İşini Allaha bırak, o herşeyi gören ve duyandır. Senin sabretmen karşılıgında bir yol gösterecek ve seni dogru olana yönlendirecektir.
Cihada çıkmakta acele et. Boş işlerle, boş sözlerle uğrasmak kalbi karartır, zaman kaybına sebep olur ve hedefe ulaşmayı geciktirir, hiç bir mücahidin böyle bir lüksü olamaz. Sürekli çalışmalı, boş durmamalı. Şehadeti kucaklama arzusuyla yola çıkıldığında şehadet seni bulmayabilir, bu yolda gazi olmak var, Halid bin Velid öldüğünde vücudunda 70 yara izi vardı, bütün hayatı cihadda geçmesine rağmen Allah ona şehadeti nasip etmedi. Gayret etmeli, dua etmeli, cihad etmeli, Allahtan “hüsn-ü hatime” talep etmeli.

Baş tarafta ifade ettiğimiz gibi cihad meşakkattir, cihad zorluktur, bu zorluklara katlanan kardeşlerimizin bir de cephe gerisinde düşünmek zorunda kalacağı gam ve kederleri olmaması bakımından Cihad gerisinde olan kardeşlerimizin mutlaka onurumuz olan cihad erlerinin geriye emanet olarak bıraktıkları ailelere sahip çıkmalı, onları maddi ve manevi olarak yanlarında olmalı, desteklemeli, yalnız bırakmamalı zira onalar bizlere birer emanet olduğunu bilmeliyiz.
Şehid aileleri, eşleri zindanda olan kardeşlerimiz, öksüz ve yetimlerimiz de bunlara dahil, mutlak bir sorumluluk içerisinde her müslüman üzerine düşeni yapmalı.

Canlarını, mallarını, çocuklarını kendi malımız, kendi canimız, kendi çocuklarımız gibi korumalıyız. Bir şehid hanımının hiçbir yardımcısı yoksa, çaresizse çare biz olmalıyız. Sahabe de böyle yapardı.
Son olarak hiçbirşey yapamıyorsak, bir Afganlının dediği gibi “hiç deyilse kadınlar gibi Allah için kardeşlerimize dua edelim”.

Çok küçük bir çalışma gibi gözükse bile, her müslüman kendi evinde bir kumbara oluştursa Allah için “sanki yedim” misali velevki bir ekmek parasıda olsa günlük olarak bu fedakarlıkta bulunsa ay sonunda görecek ki azımsanamayacak bir hayır çıkmış olacak ortaya. Allah cc niyetlerimizi salih, amellerimizi kabul kılsın. Allahumme Amin.

Röportaj: A. Zorlu

Cihadhaber
 
Üst Ana Sayfa Alt