İbni Kesir Tevbe
74 — Allah adına yemîn ederler ki: Bir şey söylemediler. Halbuki onlar, küfür sözünü söylemişler ve müslü-manlıklarmdan sonra kâfir olmuşlardır. Başaramayacakları bir şeye yeltendiler. Halbuki öç almaya yeltenmeleri için Allah'ın ve Rasûlünün onları zenginleştirmesinden başka bir sebep de yoktur. Eğer tevbe ederlerse; onlar için hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse; Allah onları dünyada da, âhirette de pek acıklı bir azaba uğratır. Ve onlar için yeryüzünde bir dost ve yardımcı yoktur.
Ey Peygamber Kâfirlerle Cihâd Et
Allah Teâlâ Rasûlüne kâfirlerle, münafıklarla savaşmayı ve onlara sert davranmayı emrediyor. Bunların yanında kendine tâbi olan mü'-minlere kanat germesini de emretmiş, kâfirler ve münafıkların âhiret yurdunda varacakları yerin cehennem olduğunu haber vermiştir. Daha önce de Hz. Ali İbn Ebu Tâlib'den rivayetle geçtiği üzere o, şöyle demiştir: Allah Rasûlü (s.a.) dört kılıçla gönderilmiştir: Bir kılıç; müşrikler için : «Haram aylar çıkınca artık müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün.» (Tevbe, 5), bir kılıç; kitab ehlinin kâfirleri için : «Kitab verilmiş olanlardan Allah'a da, âhiret gününe de inanmayan, Allah ve peygamberinin haram kıldığını haram saymayan ve hak din edinme-yenlerle —boyun eğip kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar--- savaşın.» (Tevbe, 29), bir kılıç; münafıklar için : «Ey peygamber, kâfirler ve münafıklar ile cihâd et.». Bir kılıç da âsîler için : «O saldıranla Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar savaşın.»(Hucurât, 9).İbn Cerîr'in de tercih ettiğine göre bu, açıkça münâfıklrk ettiklerinde onlarla savaşmayı gerektirir. «Kâfirler ve münafıklar ile cihâd et.» âyeti hakkında İbn Mes'ûd : Eliyle, kalbiyle buna da güç yetiremez ise yüzüne karşı kızgın davranarak (abus bir yüzle) karşı çıksın, demiştir. İbn Abbâs ise : «Allah Teâlâ kâfirlerle kılıçla, münafıklarla dille cihâdı emretmiştir. Ayrıca onlara yumuşak davranmayı gidermiş, kaldırmıştır, der. Dahhâk der ki: Kâfirlerle kılıçla cihâd et, münafıklara sözle sert davran. Bu onlarla cihâddır. Mukâtil ve Rebî'den bu görüşün bir benzeri rivayet edilmiştir. Hasan ve Katâde ise : Onlarla cihâd, onlara hadlerin uygulanmasıdır, derler. Bu sözler arasında bir zıtlık olmadığı söylenebilir. Zîrâ durumlarına göre bazan bununla, bazan diğeriyle cezalandırılırlar. En doğrusunu Allah bilir.
Allah Teâlâ : «Allah adına yemin ederler ki: Bir şey söylemediler. Halbuki onlar, küfür sözünü söylemişler ve müslümanlıklanndan sonra kâfir olmuşlardır.)) buyurur ki Katâde bu âyetin Abdullah îbn Übeyy hakkında nazil olduğunu söyler. Cüheyne kabilesinden olan Ansâr'dan olana ağır basmış ve Abdullah, Ansâra : Kardeşinize yardım etmeyecek misiniz? Allah'a yemîn olsun ki bizimle Muhammed'in durumu : Köpeğini semirt seni yesin, diyenin sözü gibidir, demişti. Ayrıca : Medine'ye dönersek muhakkak ki azîz olan zelîl olanı oradan çıkaracaktır, demişti. Müslümanlardan birisi koşup bunu Hz. Peygamber (s.a.) e haber verdi de Hz. Peygamber Abdullah'a birini gönderip çağırttı ve ona sordu. Bunun üzerine Abdullah, bu sözü söylemediğine dâir Allah adına yemîn etmeye başladı. Allah Teâlâ da onun hakkında bu âyeti indirdi.îsmâîl İbn İbrahim İbn Ukbe'nin amcası Mûsâ İbn Ukbe kanalıyla... Enes İbn Mâlik (r.a.) den rivayetine göre; o, şöyle dermiş: Harre olayında kavmimin başına gelenlere üzülmüştüm. Şiddetli üzüntümün kendisine ulaştığı Zeyd İbn Erkam bana yazdı ki o, Allah Rasûlü (s.a.) nün şöyle buyurduğunu işitmiş : Ey Allah'ım, ansârı bağışla, an-sârın çocuklarını da bağışla. —İbn Padl Allah Rasûlü'nün, ansârm çocuklarının çocukları hakkında böyle söyleyip söylemediğinde şüphe etmiştir.— İbn Fadl der ki: Enes'in yanında olanlardan birisi ona Zeyd İbn Erkâm'ı sordu da şöyle dedi: O, hakkında Allah Rasûlü (s.a.) nün; kulaklarının işittiklerini haber vermesinde Allah onun doğruluğunu izhâr etmiştir, buyurduğu kimsedir. Allah Rasûlü (s.a.) hitâb ederken münafıklardan biri : Eğer şu doğru ise biz merkeblerden daha kötüyüz, demişti. Zeyd İbn Erkam: Allah'a yemîn olsun ki o doğrudur. Muhakkak sen merkebten daha kötüsün, demiş ve bu durum Allah Rasûlü (s.a.) ne ulaştırıldığında bu sözü söyleyen sözünü inkâr etmişti. Allah Teâlâ da Zeyd'in tasdiki makamında olmak üzere bu âyeti yani «Allah adına yemîn ederler ki: Bir şey söylemediler.» âyetini indirdi. İşte bu, kulaklarının işittiğini haber vermesinde doğruluğunu Allah'ın izhâr buyurup tasdik ettiği kişidir, kısmına kadar hadisi Buhârî Sahîh'inde İs-mâîl İbn Ebu Üveys kanalıyla İsmâîl İbn İbrahim İbn Ukbe'den rivayet etmiştir. Herhalde hadîsin bundan sonrası Mûsâ İbn Ukbe'nin sözüdür. Hadîsi Muhammed İbn Füleyh de kendi isnadı ile Mûsâ İbn Ukbe'den rivayet etmiş, sonra : İbn Şihâb der ki... deyip bundan sonraki kısmını Mûsâ kanalıyla İbn Şihâb'dan rivayetle zikretmiştir.
Bu kıssa hakkında meşhur olan ise bunun Mustalik oğullan gazvesinde vuku bulmuş olmasıdır. Herhalde râvî vehmederek âyeti zikretmiş olsa gerektir. Bir başka âyeti zikretmek istemiş ve fakat bu âyeti zikretmiştir. En doğrusunu Allah bilir.
— Ek –— Bize Muhammed İbn İshâk'ın Zührî'den, onun Abdurrahmân İbn Abdullah İbn Kâ'b İbn Mâlik'den, onun babasından, onun da dedesinden rivayetine göre; o, şöyle demiştir : Allah Rasûlü (s.a.) geldiğinde-kavmim beni'yakaladı ve : Sen şâir bir adamsın. Dilersen bazı sebepler ileri sürerek Allah Rasûlü (s.a.) ne özür beyân edebilirsin. Sonra bir günâh olursa Allah'tan mağfiret dilersin.., dediler. Sonra râvî hadîsi uzunca zikredip dedi ki: Hz. Peygamber (s.a.) in beraberinde olanlardan haklarında Kur'an inen ve münafıklardan geride kalanlardan bi-' risi de Cülâs İbn Süveyd İbn es-Sâmit idi. Ümeyr İbn Sa'd'ın annesi ile evliydi. Umeyr, onun yamnda yetînx idi. Kur'an nazil olup ta Allah Teâlâ münafıklar hakkında zikrettiklerini zikredince Cülâs: Allah'a yemîn olsun ki eğer bu adam söylediklerinde doğru ise muhakkak biz merkeblerden daha kötüyüz, dedi. Bunu işiten Umeyr İbn Sa'd : Allah'a yemîn olsun ki, ey Cülâs, muhakkak ki sen bana insanların en sevimlisi, imtihan yönünden en güzeli ve hoşlanmadığı şeyin kendisine isabet etmesini en çok istemediğim kimse idin. Fakat öyle bir söz söyledin ki; eğer ben onu anlatırsam, bu seni rüsvây eder. Eğer onu gizlersem, gizlemem beni helak eder. Bunlardan birisi (birincisi) bana diğerinden daha hafiftir, dedi ve Allah Rasûlü (s.a.) ne gelip Cülâs'ın söylediklerini ona anlattı. Bu Cülâs'a ulaşınca hemen Hz. Peygamber (s.a.) in yanma gelip Umeyr İbn Sa'd'ın anlattıklarını kendisinin söylemediğini ve onun kendisine iftira ettiğini belirtip bu hususta Allah'a yemîn etti. Bunun üzerine Allah Teâlâ onun hakkında : «Allah adına yemîn ederler ki: Bir şey söylemediler. Halbuki onlar, küfür sözünü söylemişler ve müs-lümanlıklarından sonra kâfir olmuşlardır...» âyetini indirip Allah Rasûlü (s.a.) nü buna muttali' kıldı. Cülâs'ın güzelce tevbe edip nifaktan sıyrıldığını rivayet ederler. Hadîs bu şekliyle müdrectir. İdrâc edilen kısım hadîse muttasıl olarak gelmiştir. Sanki o, —en doğrusunu Allah bilir— bizzat îbn İshâk'ın sözü olup Kâ'b İbn Mâlik'in sözlerinden değildir.
Urve İbn Zübeyr der ki: Bu âyet, Cülâs İbn Süveyd îbn Sâmit hakkında nazil olmuştur. O ve karısının oğlu Mus'ab Küba'dan gelmişlerdi. Cülâs : Şayet Muhammed'in getirdiği hak ise; biz, üzerinde olduğumuz şu merkeblerimizden daha kötüyüz, dedi. Mus'ab: Ey Allah'ın düşmanı, Allah'a yemîn olsun ki söylediklerini Allah Rasûlü (s.a.) ne haber vereceğim, dedi. Hz. Peygamber (s.a.) e geldim. Ve benim hakkımda Kur'an inmesinden veya bana bir musibet isabet etmesinden veya onun hatâsına karıştırılmamdan korktum da : Ey Allah'ın elçisi, ben ve Cülâs Küba'dan geldik. Şöyle şöyle dedi! Onun hatâsına karıştırılmam veya benim başıma bir musibet gelmesinden korkum olmasaydı, sana bunU haber vermezdim, dedim. Cülâs'ı çağırıp : Ey Cülâs, Mus'ab'ın bildirdiğini dedin mi? diye sordu. Ö yemîn etti. Bunun üzerine Allah Teâlâ : «Allah adına yemîn ederler ki: Bir şey söylemediler. Halbuki onlar, küfür sözünü söylemişler ve müslümanlıklanndan sonra kâfir olmuşlardır.» âyetini indirdi.
Muhammed İbn İshâk der ki: Bana ulaştığına göre; bu sözleri söyleyen Cülâs îbn Süveyd İbn es-Sâmit olup, bu sözleri Allah Rasûlü'ne onun evinde yetîm olan Umeyr İbn Saîd ulaştırmış ve Cülâs bu sözleri inkârla söylemediğine dâir Allah'a yemîn etmiş; Allah Teâlâ onun hakkında âyet indirince tevbe etmiş, nifaktan sıyrılmış ve bana ulaştığına göre güzelce tevbe etmiştir.
İmâm Ebu Ca'fer İbn Cerîr der ki: Bana Eyyûb İbn İshâk İbn İb-râhîm'in... İbn Abbâs'tan rivayetine göre o, şöyle demiştir: Allah Ra-sûlü (s.a.) bir ağacın gölgesinde oturuyordu. Muhakkak size (biraz sonra) bir insan gelip şeytânın gözleriyle bakacak. Geldiği zaman onunla konuşmayın, buyurdu. Çok geçmeden mavi gözlü bir adam çıktı geldi. Allah Rasûlü (s.a.) onu çağırıp : Sen ve arkadaşların bana ne ile hakaret ettiniz? diye sordu. Adam gidip arkadaşlarını getirdi ve söylemediklerine dâir yemin ettiler de Allah Rasûlü (s.a.) onları affetti. Bunun üzerine Allah Teâlâ : «Allah adına yenim ederler ki: Bir şey söylemediler...» âyetini indirdi.
«Başaramayacakları bir şeye giriştiler.» âyetinin Cülâs hakkında nazil olduğu söylenir. Muhakkak ki Allah Rasûlü (s.a.) ne haber vereceğim, dediği zaman karısının oğlunu öldürmeye kalkmıştı. Âyetin Abdullah İbn Übeyy hakkında nazil olduğu da söylenir ki o Hz. Peygamber (s.a.) i öldürmeyi kasd etmişti. Süddî der ki: Allah Rasûlü razı olmasa dahi Abdullah İbn Übeyy'e tâc giydirmek isteyen bir takım kişiler hakkında nazil olmuştur. Rivayete göre Allah Rasûlü Tebûk gazvesinde iken yürüyüş sırasında gecelerden birinde münafıklardan bir grup Hz. Peygamber (s.a.) e suikast düzenlemeye niyyet etmişlerdi. On küsur kişi idiler. Dahhâk, bu âyetin onlar hakkında nazil olduğunu söyler. Bu, Hafız Ebu Bekr el-Beyhakî'nin «Delâil'ün-Nübüvve» isimli kitabında rivayet ettiği hadîste açıkça görülmektedir. Beyhakî, Muhammed İbn İshâk kanalıyla... Huzeyfe İbn el-Yemmân (r.a.) dan rivayet eder ki o, şöyle demiştir : Allah Rasûlü (s.a.) nün devesinin geminden tutmuş ben Önden çekiyor, Ammâr da deveyi sürüyordu. —Veya ben deveyi sürüyordum, Ammâr da önden çekiyordu.— Biz, dağın bir yamacına vardığımızda birden orada Hz. Peygamberin önüne çıkan oniki süvari gördüm. Allah Rasûlü (s.a.) ne onları haber verdim. Onları çağırdı. Onlar gerisin geri dönüp kaçtılar. Allah Rasûlü (s.a.) bize : O topluluğu tanıdınız mı? diye sordu. Biz : Hayır ey Allah'ın elçisi, yüzleri peçeli idi. Fakat biz binitlerini tanıdık, dedik. Bunlar, kıyamet gününe kadar münafıklardır. Ne istediklerini biliyor musunuz? buyurdu. Biz hayır, dedik. Onlar, Allah Rasûlü (s.a.) ne akabe (dağının, yamacın) de galebe çalmak ve onu oradan atmak istiyorlardı, buyurdu. Biz : Ey Allah'ın elçisi, her kavmin, arkadaşlarının başını sana göndermesi için aşiretlerine birini göndermeyecek misin? diye sorduk. Hayır, arabların kendi aralarında : Muhammed bir kavimle savaştı. Allah Teâlâ onu onların üzerine gâlib kılınca döndü onları öldürdü, diye konuşmalarından hoşlanmam, buyurup sonra şöyle dedi: Ey Allah'ım, onlara dübeyle at. Biz : Ey Allah'ın elçisi, dübeyle nedir? diye sorduk. Onlardan birinin kalb damarına isabet edip onu helak edecek bir ateş parçasıdır, buyurdu.İmâm Ahmed —Allah ona rahmet eylesin— der ki! Bize Yezîd'in... Ebu et-Tufeyl'den rivayetine göre; o, şöyle demiştir : Allah Rasûlü (s.a.) Tebûk gazvesinden dönerken bir münâdîye emretti ve o; şöyle nida etti: Allah Rasûlü yamaç yolunu tutmuştur. Kimse o yolu tutmasın. Hu-zeyfe Allah Rasûlü (s.a.) nün binitini geminden feutup çeker ve Ammâr' da sürerken birden binitleri üzerinde yüzleri peçeli bir grup gelip Allah Rasûlü'nün devesini sürmekte olan Ammâr'ın üstüne çullandılar. Ammâr (r.a.) onların binitlerinin yüzlerine vurmaya başladı. Allah Rasûlü (s.a.) Huzeyfe'ye : Dur, dur, buyurup binitinden indi. Hz. Peygamber inince o da indi. Ammâr döndüğünde : Ey Ammâr, o topluluğu tanıdın mı? diye sordu. Ammâr : Binitlerinin hepsini tanıdım. Fakat kavim peçeliydi, dedi. Hz. Peygamber : Ne istediklerini bilir misin? diye sordu. Ammâr: Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, dedi. Hz. Peygamber : Allah Rasûlü (s.a.) nü ürkütüp atmak istediler, buyurdu. Ammâr, Allah Rasûlü (s.a.) nün ashabından bir adama gitti. O : Allah için söyle, akabe ashabı (yamaçta size karşı gelenler) kaç kişiydiler* biliyor musun? dedi. Ammâr: Ondört, şayet sen de onlardan isen onbeş kişi idiler, dedi. Allah Rasûlü (s.a.), onlardan; Allah'a yemîn olsun ki biz, Allah Rasûlü'nün münâdisini işitmedik. Ve o topluluğun ne istediğini de bilmiyorduk, diyen üçünü ma'zûr gördü. Ammâr der ki: Ben şehâdet ederim ki kalan onikisi dünya hayatında ve şâhidlerin ortaya çıktığı günde Allah ve Rasûlüne düşmandırlar. İbn Lehîa'nın Ebu'l-Esved'den, onun da Urve İbn Zübeyr'den buna benzer rivayetinde Allah Rasûlü (s.a.) insanlara vâdînin alt tarafında yürümelerini emretmiş, o, Hu-zeyfe ve Ammâr yamaca tırmanmıştılar. Yüzleri peçeli olarak bu rezîl güruh, onların peşine takılıp yamaca tırmanıp ordan gitmek istemişler, Allah Teâlâ da Rasûlü (s.a.) ne onların maksadlarım bildirmiş, buna muttali' kılmıştı. Hz. Peygamber Huzeyfe'ye emretmiş, Huzeyfe onlara dönüp binitlerinin yüzlerine vurmuş, korkmuşlar ve kabahatli olarak dönmüşlerdi. Allah Rasûlü (s.a.) onların isimlerini ve kendisini öldürme niyyetlerini Huzeyfe ve Ammâr'a bildirmiş ve gizlemelerini emretmişti. Yûnus İbn Bükeyr de, İbn İshâk'tan bu şekilde rivayet etmiştir. Ancak burada onlardan bir cemâatin isimleri verilmiştir. En doğrusunu Allah bilir. Beyhakî'nin söylediğine göre, Taberânî'nin Mu'cem'inde de bu şekilde anlatılır. Anlatılan bu kıssanın sıhhatine Müslim'in rivayet ettiği şu hadîs delâlet etmektedir: Müslim der ki:. Bize Züheyr îbn Harb'm... Ebu Tufeyliden rivayetine göre o, şöyle demiştir: Huzeyfe ile akabe halkından bir adam arasında, halkın arasında olan şeyler olmuştu. Akabe halkından olan adam : Allah için söyle, akabe ashabı kaç kişiydi? dedi. Topluluk Huzeyfe'ye : Madem sordun, haber ver, dediler. Huzeyfe : Bize onların ondört kişi olduğu haber verilmişti. Şayet sen de onlardan isen onbeş kişidirler. Allah'ı şâhid tutarım ki onlardan onikisi bu dünya hayatında ve şâhidlerin dikileceği günde Allah ve Rasûlüne düşmandırlar. Bizler, Allah Rasûlü (s.a.) nün münâdîsini işitmedik. Ve o topluluğun ne istediğini de bilmiyorduk, diyen üç kişinin ma'zereti ise kabul edilmiştir. Hz. Peygamber Harre'de iken yürüyüp; su az, benden önce hiç kimse oraya varmasın, buyurmuştu, oraya varınca kendinden önce bir topluluğun geldiğini görmüş o gün onlara la'net etmiş, dedi. Müslim'in Katâde kanalıyla Huzeyfe'den, onun da Hz. Peygamber (s.a.) den rivayet ettiği şu hadîs de yukardaki kıssanın sıh-hatına şâhiddir : Hz. Peygamber buyurmuştur ki: Ashabım içinde oniki münafık var ki onlar cennete girmeyecek ve deve iğne deliğinden geçmedikçe cennetin kokusunu duymayacaklardır. Onlardan sekizine, kürek kemikleri arasından girip göğüslerinden çıkacak bir ateş parçası yetecektir. Bu sebepledir ki Huzeyfe'ye Allah'tan başkasının bilmediği «Sırrın sahibi» denilmiştir. Yani o münafıklardan bir grubu biliyordu. Bunu Huzeyfe'ye isnâd edenlerin zannına göre Allah Rasûlü (s.a.) onların kim olduğunu başkasına değil, sâdece ona bildirmişti. En doğrusunu Allah bilir.
Taberânî'nin Müsned'indeki Huzeyfe maddesinde akabe ashabının isimleri belirtilmiştir. Taberânî'nin Ali îbn Abdülazîz'den, onun da Zübeyr İbn Bekkâr'dan rivayetine göre; o, şöyle demiştir : Onlar {akabe ashabı) Muattib İbn Kuşeyr, Vedîa îbn Sabit. Cedd İbn Abdullah îbn , Nebtel İbn el-Hâris —bu kişi Amr İbn Avf oğullarındandır— Haris İbn Yezîd et-Tâî, Evs İbn Kayziyy, Haris İbn Süveyd, Sa'd îbn Zürâre, Kays İbn Fehd, Hublâ oğullarından Süveydâ ve Daîs Kays İbn Amr İbn Sehl Zeyd îbn Lusayt, Sülâle (?) İbn Hamam (?) dır. Bu ikisi Kaynukâ' oğullarına mensûb olup müslüman olduklarını izhâr etmişlerdi.
Allah Teâlâ : «Halbuki öç almaya yeltenmeleri için Allah'ın ve Ra-sûlünün onları zenginleştirmesinden başka bir sebep de yoktur.» buyurur ki onların yanında Allah'ın onlara bereket ve Allah Rasûlünü onlara" elçi olarak göndermesiyle kendilerini zengin kılmasından başka Hz. Peygamberin hiç bir suçu yoktur. Şayet onlar hakkında mutluluk tamamlanmış olsaydı, Allah Teâlâ Hz. Peygamberin getirdiklerine onları eriştirir ve hidâyetini bahşederdi. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.) ansara : Ben, sizi sapıklar olarak buldum da Allah benimle sizi hidâyete kavuşturmadı mı? Sizler parça parça idiniz de Allah Teâlâ benimle sizi birleştirmedi mi? Fakirler idiniz de Allah Teâlâ sizi benimle zenginleş-tirmedi mi? buyurmuş ve sözlerinden hangisini söylemişse onlar : Allah ve Rasûlü en çok nimet verendir, demişlerdi. Bu ifâdeler ancak hiç bir günâh olmaması durumunda söylenir. Nitekim Allah Teâlâ : «Onlar, ancak Azız, Hamîd Allah'a inandıkları için mü'minlerden öç almışlardı.»
(Bürûc, buyururken Hz. Peygamber (s.a.) de : İyilik sahibinden öç alınmaya kalkışılırsa ve eğer fakîrse mutlaka Allah Teâlâ onu zengin kılar, buyurmuştur.Sonra Allah Teâlâ onları tevbeye çağırıp şöyle buyurur : «Eğei tevbe ederlerse; onlar için hayırlı olur. Şayet yüz çevirir (ve yollarında devam eder) lerse; Allah onları (öldürülme, düşünce ve üzüntü ile) dünyada da (azâb, horluk ve hakîrlikle) âhirette de pek acıklı bir azaba uğratır. Ve onlar için yeryüzünde bir dost ve' yardımcı da yoktur.» Onları mutlu kılacak, onlara imdada gelecek hiç kimse yoktur. Kimse onlar için hiç bir hayır sağlayamaz ve hiç bir kötülüğü onlardan engelleyemez.