Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

yeryüzünde ALLAH ın kelimesinin yücetmek istenilen değişimi gerçekleştirmek ve

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Yeryüzünde Allah’ın Kelimesini Yüceltmek, İstenilen Değişimi Gerçekleştirmek ve Güce Ulaşabilmek İçin Allah Yolunda Cihada Sarılmak

İslam için çalışanların, bu çalışmalarının başlangıcında, yeryüzünde Allahu Teala’nın dinini yüceltmek ve bu dini muzaffer kılmak için üzerinde anlaşmaya vardıkları belli bir metodlarının olması gerekir. Zira bu metod ve amaca ulaşmayı sağlayacak olan araçlar konusunda bakış açılarının farklı olması, geçmişte bir çok çatışmaların ve ayrılmaların yaşanmasına ve kine sebep olmuş ve hala da olmaktadır.
İslam, bizim için amaçları belirleyip onlar için gayret sarfetmekle bizi yükümlü kılarken, aynı zamanda (Allahu Teala’nın izniyle) bu amaçları gerçekleştirmemizi sağlayacak yolları ve araçları da belirlemiştir. Bu mesele; Şari’ tarafından, herkesin kendi görüş ve arzusuna göre hüküm verebileceği boş bir alan olarak bırakılmamıştır.
Biz Allah yolundaki cihadın, yeryüzünde hakim olmak ve Allahu Teala’nın dinini yüceltmek için İslam’ın belirlediği yol olduğunu vurgularken bunu şu yönlere dayandırmaktayız:
Birincisi: Cihad, Allahu Teala’nın emridir. Allahu Teala bizi cihad ile mesul kılmıştır. O, bu ümmetin kendisinden uzaklaşamayacağı ve Allahu Teala’nın, hakkında hiçbir şey indirmediği başka bir yol ile değiştiremeyeceği kaderidir.
Allahu Teala şöyle buyurur: “Hoşunuza gitmediği halde savaş size yazıldı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilmezsiniz.”[77][78] Nasıl ki oruç bu ümmete farz kılındıysa, aynı şekilde cihad da farz kılınmıştır. Meşruiyete delalet etmesi yönünden bu iki ayet arasında hiçbir fark yoktur.
Bu durumu yadırgaman halinde; oruç ayetinin, orucun meşruiyetine ve farziyetine delalet ettiğine şahitlikte bulunup, cihad ayetleri hatırlatıldığında ise boyunlarını döndürüp te’vile ve ayeti işlevsiz bırakmaya yeltenenlerin durumuna düşersin.
Allahu Teala’nın şu ayetleri de, cihadın meşruiyeti ve farziyeti hakkındadır: “(Yer yüzünde) fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.”[79]
“Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Mü’minleri de teşvik et. Umulur ki Allah kafirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah’ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.”[80]
“(Ey mü’minler) Gerek hafif, gerek ağır olarak hep birlikte savaşa çıkın. Mallarınızla ve canlarınızla Allah yoluda cihad edin. Eğer anlıyorsanız, bu sizin için daha hayırlıdır.”[81]
“Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı lutfet” diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?”[82]
Allah yolundaki cihadın, yeryüzünde hakim olmak ve Allahu Teala’nın dinini yüceltmek için İslam’ın belirlediği yol olduğuna delalet eden daha bir çok ayet vardır.
Bu konuda Rasulullah’tan Sallallahu Aleyhi ve Sellem aktarılan hadislerden bazıları ise şunlardır: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun rasulü olduğuna şehadet edinceye, namazı kılıp, zekatı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunu söylediler mi, benden mallarını ve nefislerini korurlar. (İslam’ın) hakkı hariç artık hesapları da Allah’a kalmıştır.”[83]
“Kıyametin kopmasına yakın kılıçla gönderildim. Ta ki sadece Allah’a ibadet edilsin ve O’na ortak koşulmasın. Rızkım, mızrağımın gölgesi altında kılınmıştır. Benim emrime (bu dine) karşı çıkan ise aşağılık ve zelil kılınmıştır.”[84]
“Biliniz ki cennet, kılıçların gölgesi altındadır.”[85]
“Kim savaşmadan veya savaşmayı içinden geçirmeden ölürse nifaktan bir şube üzere ölür.”[86]
“Kim savaşmazsa veya bir savaşçıyı donatmazsa veya savaşçının ailesine iyi bir şekilde bakmazsa, kıyamet gününden önce Allah ona büyük bir bela verir.”[87]
Dolayısıyla mü’min için bu üç seçenekten başka dördüncü bir seçenek yoktur. Ya mücahid olacak, ya mücahidi donatacak ya da mücahidin, geride kalan ailesine güzelce bakacak. Aksi takdirde (er ya da geç) mahiyetini ve şiddetini ancak Allahu Teala’nın bildiği bir felaketin başına gelmesini beklesin. Günümüzde bu ümmetin başına gelen şiddetli felaketler üzerinde düşünen kişi, bütün bunların sebebinin cihaddan ve mücahidlere yardım etmekten geri durmak olduğunu görecektir.
İkincisi: Allah yolunda cihad bir çok hastalık için deva niteliğindedir. Kullar ve memleketler için, Allah yolunda cihaddan daha faydalı başka bir şey yoktur.
Hidayet onunla gerçekleşir ve hidayet cihad edenlere verilir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: “Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.”[88] Bundan dolayıdır ki selef, dine dair herhangi bir meselenin içinden çıkamadığı zaman cihad ehline sorardı.
Cihad; Allahu Teala’nın, kendisiyle hüznü ve kederi giderdiği cennetin kapılarından bir kapıdır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Allahu Teala yolunda cihada sarılın. Çünkü o, Allah’ın kendisiyle hüznü ve kederi giderdiği cennet kapılarından bir kapıdır.”[89]
Cihad sayesinde dinin gayeleri muhafaza edilir, ihlal edilmemesi gereken şeyler korunur. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: “Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı lutfet” diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?”[90]
Başka bir ayette de şöyle geçer: “Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah alemlerden müstağnidir.”[91] Allah yolunda cihad etmemiz halinde, bu cihaddan hasıl olacak fayda kendimize dönecektir. Çünkü Allah’ın bize ve cihadımıza ihtiyacı yoktur.
Cihad aynı zamanda ayrıştırıcı büyük bir unsurdur. Onun sayesinde Tevhid ehli mü’min, yapmadığı şey ile yapmış gibi övülmeyi seven kaypak münafıktan ayırt edilir. Dolayısıyla cihad, Tevhid’in tercümanıdır.
Allahu Teala şöyle buyurur: “Yoksa, Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?”[92]
“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler; (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.”[93]
“İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler derece bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.”[94]
“Mü’minler ancak Allah’a ve Rasulüne iman eden, sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır.”[95]
Allahu Teala şöyle buyurur: “Ancak Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, kalpleri şüpheye düşüp, kuşkular içinde bocalayanlar (savaştan geri kalmak için) senden izin isterler. Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara “Oturanlar ile (kadın ve çocuklarla) beraber oturun” denildi.”[96]
Allah Teala, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte cihada katılmamalarını imanlarının bulunmadığına ve nifak üzere olduklarına dair delil olarak kabul etmiştir. Cihad için hazırlık yapmamalarını ve gereken araçları temin etmemelerini ise, Allah yolunda cihad etmek istemediklerine dair delil olarak saymıştır. Zira her iddianın bir burhanı ve delili vardır. Tek başına dilin iddiası yeterli olmaz.
Bu ayetin tefsiri hakkında İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Bu, mü’minin cihadı terketme konusunda Rasullullah’tan Sallallahu Aleyhi ve Sellem izin istemeyeceğine ve ancak iman etmeyenlerin böyle bir izin isteyeceklerine dair Allahu Teala’dan bir ihbardır. Buna göre, izin dahi almadan cihadı terkedenlerin durumu nasıl olur?”[97]
Ben de diyorum ki, ya bu ümmeti cihaddan alıkoyan ve cihad edenleri, cihadlarından dolayı günahkar sayanların durumu nasıl olur?
Hiçbir ibadet cihada denk değildir. Nitekim Buhari ve Müslim’de, Ebu Hureyre’den Radıyallahu Anhu aktarıldığına göre, Allah Rasulü’ne Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle soruldu; “Ey Allah’ın Rasulü, cihada denk ne olabilir?” Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “Buna gücünüz yetmez” dedi ve üç kez bunu tekrarladı. Daha sonra ise şöyle dedi: “Allah yolunda cihad eden kişinin misali, bu mücahid evine dönünceye kadar gündüzleri oruç tutan ve geceleri aralıksız Kur’an okuyup namaz kılan kişi gibidir.”[98]
Yine, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Allah yolunda bir gün nöbet tutmak, başka zamanlarda evlerde geçirilen bin geceden daha hayırlıdır.”[99]
“Allah yolunda ayakları tozlanan kişiye ateş dokunmaz.”[100]
Allah yolunda sadece ayağı tozlanan kişinin durumu bu ise, acaba Allah yolunda yüzü ve gözü tozlanan, cihadın tozu kalbinin en derinliklerine kadar ulaşan kişinin durumu nedir?
Bu müjdeli haberlerin tamamı, Allah yolunda cihadın yerine getirilmesinin sonuçlarıdır. Allah yolunda cihadın terkedilmesi ve dünyaya meyledilmesinin getirisi ise; azap, zillet, kulların ve memleketlerin değerlerinin yitirilmesinden başka bir şey değildir.
Allahu Teala şöyle buyurur: “Eğer (size emrolunan bu savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek acıklı bir azap ile cezalandıracak ve yerinize sizden başka (emirlerine itaat edecek) bir kavim getirecek. Siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar veremeyeceksiniz. Çünkü Allah herşeye kadirdir.”[101]
Allahu Teala başka bir ayette de şöyle buyurur: “De ki; Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Rasülünden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”[102]
Bu ayetin bir çok yüce delaleti bulunmaktadır. Bu delaletlerinden birisi de şudur: Allahu Teala ayette; “babalarınız veya oğullarınız veya kardeşleriniz” buyurmamış ve dolayısıyla da “veya” yerine “ve” harfi kullanarak, bunların her birine, bir öncekinden bağımsız özel bir konum vermemiştir. Buna göre, ayette sayılanların tamamı Allah yolunda cihad etmekten üstün değildir. Bu sayıların tamamı bir kişide toplansa ve Allah, Rasul ve Allah yolunda cihad ile bu şeyler arasında tercihte bulunması gerekse, mü’min üzerine vacip olan, Allah’ı, Rasul’ü ve Allah yolunda cihadı tercih etmesidir.
Yine ayet, Allahu Teala ile dostluğun, ancak ittiba ve cihad ile gerçekleşeceğine delalet etmektedir.
İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Allah kendisinin sevgisini kazanmış kişiler için iki alamet belirlemiştir. Bunlardan birincisi Rasul’e ittiba ve ikincisi ise Allah yolunda cihaddır. Çünkü cihadın hakikati; iman ve salih amel gibi, Allahu Teala’nın razı olduğu şeyleri elde etmek ve yine küfür, fısk ve isyan gibi buğzuna sebep olan şeyleri ise bertaraf etmektir.”[103]
Ayetin delalet ettiği hususlardan bir diğeri ise; sayılmış olan bu sınıfların Allah yolunda cihada tercih edilmesi halinde, kişi için azap, fısk, dalalet ve bütün maslahatların yitirilmesinden başka bir şeyin olmamasıdır.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “İ’yne[104] ile alışveriş yaptığınız, öküzlerin peşine takılıp çiftçilikle yetindiğiniz ve cihadı terkettiğiniz zaman Allah size bir zillet verir ve yeniden dininize dönmedikçe sizden onu gidermez.”[105]
Yine, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Üzerinize çullanmak üzere yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağıran yiyiciler gibi birbirlerini çağıracakları zaman yakındır.” Orada bulunanlardan biri: “O gün sayıca az olmamızdan dolayı mı?” diye sordu. Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Hayır, bilakis o gün çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı, hiçbir ağırlığı olmayan çerçöpler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak” buyurdu. Orada bulunanlardan biri: “Zaaf nedir ey Allah’ın Rasulü?” dedi. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Dünya sevgisi ve ölüm korkusu.”[106]
Her ne kadar cihadın getirdiği bir takım külfetler olsa da, Allah yolunda cihadı terkedip, dünyaya ve lezzetlerine dalmanın getirdiği külfet çok daha büyük ve çetindir. Hakkında nakli ve akli bir çok deliller bulunmasına rağmen bu durumu, ancak basiretli ve olgun mü’minler kavrayabilir.[107]
Üçüncüsü: Yeryüzünde İslam otoritesini sağlamlaştırmanın ve Allah’ın dinini yüceltmenin yolu olarak cihad ilkesi üzerinde ittifak edilmemesi; boyunların ve bütün değerlerin, mü’minler hakkında hiçbir ahit ve anlaşmaya riayet etmeyen kafirlerin kılıçlarına teslim edilmesini gerektirir.
Allahu Teala şöyle buyurur: “Onların nasıl ahdi olabilir. Zira onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de bir anlaşma gözetmezlerdi.”[108] Yani onlar sizin hakkınızda hiçbir akrabalık bağına veya verilen ahitlere riayet etmezler...
Onlar, imkan bulmaları halinde, dinlerinden döndürünceye kadar Müslümanlarla savaşırlar. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: “Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.”[109] Allahu Teala başka bir ayette de şöyle buyurmuştur: “Dinlerine tabi olmadıkça, senden ne Yahudiler, ne de Hristiyanlar asla razı olmazlar.”[110]
Ey Müslüman! Sen onlarla barış yapsan da, onlar seninle, dininden vazgeçmediğin sürece asla barış yapmayacaklardır. Geçmişte ve günümüzde bunun doğruluğunu destekleyen bir çok hadise vardır. Günümüzde, Bosna ve diğer memleketlerdeki Müslümanların başından geçenler, söylediğimiz şeyler için en büyük delil niteliğindedir.
Eşinin ve çocuklarının gözünün önünde öldürülmesi ile perişan olmuş Bosna’lı bir kadının şu söylediklerini hiç unutamam: “‘İslam barış dinidir’ der dururduk.. Neticede bizi lime lime doğradılar.!”
Bu hadiselerden ibret alıp gerekeni yerine getirmeye mi başlayacağız, yoksa Müslümanların ırzlarının ve değerlerinin çiğnenmesine seyirci kalmaya devam mı edeceğiz.?!
Dördüncüsü: Allah yolunda cihad, kendisinden razı olunmuş ve kurtuluşa ermiş olan Taifetu’l-Mansura’nın yolu ve kendisini, diğer taifelerden ayıran en önemli özelliğidir.
Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah; sevdiği ve kendisini seven, mü’minlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah’ın dilediğine verdiği lütfudur. Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir.”[111]
Cabir bin Semura’dan Radıyallahu Anhu Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kıyamet saatine kadar bu din ayakta kalacak ve Müslümanlardan bir kesim onun için savaşacaktır.”[112]
Cabir bin Abdullah’tan Radıyallahu Anhu şöyle rivayet edilmiştir: “Rasulullah’ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyururken işittim: “Ümmetimden bir grup kıyamet gününe kadar hak üzere savaşmaya ve üstün olmaya devam edecektir.”[113]
İmran bin Husayn’dan Radıyallahu Anhu, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem[114]
Seleme bin Nufeyl el-Kindi’den şöyle rivayet edilmiştir: “Ben Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanında oturuyordum. Bir adam; “Ey Allah’ın Rasulü, insanlar silahları bıraktılar ve ‘Artık cihad yok, savaş sona erdi’ diyorlar” dedi. Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem adamın yüzüne baktı ve şöyle buyurdu: “Yalan söylediler! Asıl şimdi savaşın zamanı geldi. Ümmetimden bir taife, hak üzere savaşmaya (hiç ara vermeden) devam edecek, Allah da, onlar ile bazı kavimlerin kalplerini saptıracak ve bunlardan (alınanlarla) onların rızkını sağlayacaktır. Bu hal kıyamet gününe, Allah’ın va’dinin gelme anına kadar devam edecektir. Kıyamete kadar atın alnında hayır bağlıdır.”[115]
Muaviye bin Kurra, babasından şöyle rivayet etmiştir: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki: “Ümmetimden bir taife, kıyamet kopuncaya kadar Allah’ın yardımına mazhar olmaya devam edecek, onları mahrum bırakanlar onlara zarar veremeyecektir.”[116]
İşte bu, kendisinden razı olunmuş ve kurtuluşa ermiş olan Taifetu’l-Mansura’nın yoludur. Dolayısıyla bizlere, bu yoldan ayrılarak; Allahu Teala’nın, hakkında hiçbir delil indirmediği yollara yönelmemiz yakışmaz...
Aktarmış olduğumuz bütün bu yönlerden dolayı diyoruz ki; Allah yolunda cihad; zaferin, yeryüzünde İslam otoritesini sağlamlaştırmanın ve Allah’ın dinini yüceltmenin tek yoludur. Ümmetin, bu amaçlara ulaşmak için üzerinde ittifak etmesi gereken araç budur.. Ortaya atılmış olan diğer yolların çoğu, bu amaçların gerçekleştirilmesini sağlayacak bir araç olmadığı gibi meşru bile değildir. Araç olmadığı gibi meşru bile olmayan yollardan birisi de, tağutları kabul etmeye ve onlarla birlikte yaşamaya sebep olan demokrasi ve parlamento esası üzerine kurulmuş olan çalışmalardır.
Müslümanların; batıl, gayrimeşru ve neticeleri hiç de hoş olmayan akidevi ve şer’i sapmalara sebep olan bu tür yollara başvurmaları, zaferi ve yeryüzünde İslam otoritesini sağlamlaştırmayı bu yollardan beklemeleri caiz değildir. Bu konuda ayrıntı ve delil isteyenler için, müstakil bir kitabımız bulunmaktadır, dileyen o kitabımıza müracaat edebilir.[117]
Eğitim, ilim tahsili, siyasete ve vakıayı kavramaya önem verme gibi günümüzde bazı İslami ekoller tarafından benimsenen yollara gelince; bütün bu yollar Allah yolunda cihadın gereklerinden kabul edilen şer’i hazırlık kapsamına girer. Ancak eğitimi, ilim tahsilini ve buna benzer bazı çalışmaları; zafer, yeryüzünde İslam otoritesinin sağlamlaştırılması ve raşid halifeliğin kurulması maksadı için müstakil bir araç olarak benimsemek caiz değildir.
Bu söylediklerimiz için en büyük delil, Allah Rasulünün Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Bunun da ötesinde, bütün sahabeden daha üstün konumda olan Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendisine verilen bütün hayır ve üstünlüklere, geçmiş ve gelecek hatalarının Allahu Teala tarafından bağışlanmış olmasına rağmen, Allah yolunda cihaddan geri durmamıştır. Bilakis, harp kızışıp kahramanlar ileri atıldığında cihadın öncülerinin öncüsü olmuştur... Şöyle buyurur: “Muhammed’in nefsini kudret elinde tutan Zât’a yemin ediyorum ki, Müslümanlar’a meşakkat vermeyecek olsam, Allah yolunda gazveye çıkan hiçbir seriyyeden asla geri kalmazdım. Ancak onları bindirecek bir binek bulamıyorum. Onlar da beni takibe imkan bulamıyorlar. Benden geri kalmak ise onlara zor gelmektedir. Muhammed’in nefsini kudret elinde tutan Zât’a yemin ederim ki, Allah yolunda gazaya çıkıp öldürülmeyi, sonra tekrar diriltilip öldürülmeyi, sonra tekrar diriltilip öldürülmeyi ne kadar isterim.”[118]
Ve yine şöyle buyurur: “Allah yolunda öldürülmem; bana bütün evlerde ve çadırlarda bulunanların benim olmasından daha sevgilidir.”[119]
Günümüz Müslümanları, bu yüce maneviyatın ve Allah yolunda cihada ve şehadete olan bu yüksek sevginin acaba neresindedir... Tam aksine Allah yolunda cihad etme hamaseti olan kişiye, hemen alaycı ve küçük düşürücü bakışlar yöneltilir ve o kişinin, bilinçsizce ortaya çıkıp kendisini tehlikeye attığına hükmedilir.
Hadis talebeleri ve kendisini hadis ilmine adamış olan kişiler, bu yüce maneviyatın ve Allah yolunda cihada ve şehadete olan bu yüksek sevginin acaba neresindedir... Onların bir çoğu, ufak meselelerde sünnetin en ince noktalarını dahi (ki bu doğru bir şeydir) araştırırlar. Ancak bununla birlikte Allah yolunda cihad farziyetini, sanki dinde böyle bir emir yokmuşcasına görmemezlikten gelirler. Ne kendilerini ve ne de başkalarını bu konuda uyarmazlar ve buna teşvik etmezler... şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Ümmetimden bir taife, hak üzere savaşmaya devam edecektir. Onlar kendilerine düşmanca davrananlara karşı galiptirler. Öyle ki, bunların sonuncuları Mesihu’d-Deccal’e karşı savaşacaktır.” ashabıdır... Onlar; ilimde, eğitimde, zühdde ve vakıayı kavramada öncüler konumundaydılar... Ancak bu durum onları, Allah yolundaki cihada ihtiyaç duymamaya sevketmedi ve Allah yolunda savaşı terketmeleri için gerekçe olmadı. Dolayısıyla Allah yolunda cihad, Allahu Teala’nın, kullarından dilediğine lutfettiği bir fazilet, iyilik ve başarıdır. Bu, tıpkı Allahu Teala’nın şu sözü gibidir: “Ey iman edenler! Oruç, sizden önce gelip-geçmiş ümmetlere yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazıldı. Umulur ki korunursunuz.” Allahu Teala, onların cihadını imanlarının doğruluğuna delil olarak kabul etmiştir.


EBU KATADE EL FİLİSTİNİ
 
Üst Ana Sayfa Alt