Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Zamanımızın kıymetini biliyormuyuz???

E Çevrimdışı

Eslemsena

Üye
İslam-TR Üyesi


Biz hep zamandan şikayet ederiz. Bir de zamanın dili olsaydı da konuşsaydı, acaba o kimden şikayet ederdi?

O zaman düşündüm ve kendi kendime “herhalde benden şikayet ederdi” dedim.

Hayatımızda ne yazık ki öylesine boş ve zararlı uğraşlar vaktimizi çalıyor ve günümüze hakim oluyor ki buna üzülmemek elde değil. Ve üstelik, çalınan, zaman değil hayatımızın ta kendisi.

Çağımıza baktığımızda; belki dünya ve insanlık tarihinde en çok oyalama araçlarının, sergilendiğini (hatta ortaya saçıldığını) görüyoruz.

Ve yine üzülerek görüyoruz ki değerli dinleyenler gün 24 saat adeta planlaşmışçasına vaktin kaybedilmesine ayrılmış.

Bu dünyada ve öte dünyada genç ve diri kalmanın, sağlamca yere basmanın tek yolu ZAMANI SANİYELERİNE KADAR YERLİ YERİNDE KULLANMAK olsa gerek.

Şöyle bir düşünelim; her sabah kalktığımızda defterimiz 24 saatle doldurulur: evet tam 24 saat. Aslında düşündüğümüzde oldukça uzun bir zaman. Ve bu 24 saat hal diliyle bizlere derki; “Ey ademoğlu! Ben yeni bir günüm ve senin davranışlarına şahidim. O halde beni iyi şekilde kullan. Çünkü kıyamet gününe kadar bir daha geri gelmeyeceğim”

Peygamberimiz de bir hadisinde şöyle buyurur:

“İKİ NİMET VARDIR. İNSANLARIN ÇOĞU BUNDA ALDANMIŞTIR: SIHHAT VE BOŞ VAKİT”

Efendimizin de ifade ettikleri gibi bu iki büyük nimetin değerini kaybetmeden önce fark edemiyoruz ve sonunda ah vah etmemiz de hiçbir işe yaramıyor.

Biz hoşlansak da hoşlanmasak da zaman hep aynı hızla akıp gidiyor. Zamanın çabuk veya yavaş geçmesinden şikayetçi olabiliriz ama bunu sorun ettiğimizde tek yaptığımız şey biraz daha yaşlanmak olacaktır.

Biz dursak da yürüsek de , uyanık olsak da uyusak da zaman akıp gidiyor. Ömür bitiyor. Sayılı nefesler sayıca azalıyor, tükenmeye doğru gidiyor.

Ve ömrümüzün uzunluğunu, daha yaşanacak ne kadar zamanımız olduğunu bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki o da :
Her Insan Ölecek Yaştadır…
O halde güzel bir sey yapalım. Madem ki yaşıyoruz, sihhatli nefesler alıyoruz...

Bir sey yapalım güzel olsun .Çok mu zor?

O vakit güzel bir sey söyleyelim. Dilimiz mi dönmüyor? Güzel bir sey görelim.

Veya:Güzel bir sey yazalım .yazamıyor muyuz?

Öyleyse, Güzel bir seye baslayalım …

Herkesin üstesinden geleceği bir sey mutlaka olmalı. O gayretten uzak duramayız. Çünkü Vakit geçiyor .

Büyüklerimiz: “Zaman çok kıymetli bir sermayedir” demişler. Kur'an -ı kerimde de bu sermayeyi boşuna tüketmeyelim diye: “Boş kaldın mı hemen başka bir işe koyul” diye emredilmiş.

İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin eseri olan Ruhul Beyan tefsirinde şöyle deniyordu:
Bir insanın hiçbir iş yapmaksızın boşu boşuna oturması veya dinini ya da dünyasını ilgilendirmeyen işlerle meşgul olması düşünce sakatlığına, akıl zayıflığına ve gafletin insanı esir almasına işarettir.

O halde şöyle bir kendimizi kontrol edelim, düşüncemiz de bir sakatlık var mı, aklımız da bir zayıflama var mı veya gaflete esir düşmüşmüyüz biraz düşünelim ne dersiniz?

Zaman Yönetimi dersi profesörü sınıfa girip karşısında duran İş idaresi mastır öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra,
"Bu gün Zaman Yönetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız" dedi. Kürsüye yürüdü,
kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarttı. Arkadan, kürsünün altından bir düzine yumruk
büyüklüğünde taş aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı.

Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve
"Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu.

Öğrenciler hep bir ağızdan "Doldu" diye cevapladılar. Profesör "Öyle mi?" dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova küçük taş çıkarttı, kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. Sonra kavanozu sallayarak büyük taşların arasına yerleşmesini sağladı.

Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu.
Bir öğrenci "Dolmadı herhâlde" diye cevap verdi.

"Doğru" dedi profesör ve gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum
taneleri taşların arasına döktü.

Gene öğrencilerine döndü ve "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Tüm sınıftakiler bir ağızdan "Hayır" diye bağırdılar. "Güzel" dedi profesör ve kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldı ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşaltı.

Sonra öğrencilerine dönerek "Bu deneyin amacı neydi" diye sordu. Uyanık bir öğrenci hemen "Zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün, daha ayırabileceğimiz zamanımız mutlaka vardır" diye cevap verdi.

"Hayır" dedi profesör, "bu deneyin esas anlatmak istediği "Eğer büyük taşları baştan yerleştirmezsen küçükler girdikten sonra büyükleri hiçbir zaman kavanozun içine koyamazsın" gerçeğidir".

Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken profesör devam etti:
"Nedir hayatınızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz,
hayâlleriniz, sağlığınız, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şey öğretmek...

Büyük taşlarınız belki bunlardan birisi, belki bir kaçı, belki hepsi. Bu akşam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir iyi karar verin.

Bilin ki büyük taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hiçbir zaman bir daha koyamazsınız, o zaman da ne kendinize, ne de çalıştığınız kuruma, ne de ülkenize faydalı olursunuz.”

Bu deneyden sonra herhalde sizler de hayatınızdaki büyük taşların neler olduğunu düşünmeye başlamışsınızdır. Ben de bu deneyi ilk defa okuduğumda ‘acaba benim hayatımda önem verdiğim şeyler neler ve bunlara öncelik veriyor muyum yoksa gelecek zamana mı bırakıyorum' diye baya uzun bi süre düşündüm. Ve üzülerek gördüm ki : Zaman herkeste var ama, boşa harcıyoruz. Kıymetini bilmiyoruz çoğumuz. Boş şeylerle geçiyor , elden kaçıyor. Ömür bitiyor, ortada bir şey yok… dönüp baktığımız zaman koca bir ömür boşa geçmiş… sonra tabi çok kederleniyoruz üzülüyoruz; ah, vah ediyoruz ama, zaman bir daha geri gelmiyor.

Halbuki Peygamberimiz (s.a.v) ne güzel dua etmiş “Zamanını bilene Allah rahmetine erdirsin” Yani zamanının kıymetini bilene Allah merhamet etsin diyor. Ve yine bizleri bir hadisiyle uyarıyor Efendimiz (s.a.v): “Dünya hayatı, bir anlık bir zamandan ibarettir. O halde onu, Allah yolunda geçiriniz.”

GEÇ KALDIK:

Geç kaldık, Ya Rab, geç kaldık!
Şu hayat işte, gök, dallar, gün,
Bizi sardı, Ya Rab, geç kaldık...
Bırakıp fazlasını ömrün
Koşup sükünuna ermeye,
Koşup sana hesap vermeye,
Geç kaldık Ya Rap, geç kaldık... (Ziya Osman Saba )

Efendim işte şairin dediği gibi bizlerde geç kaldık dememek için zamanımızın kıymetini bilmemiz gerekiyor. Tasavvufta bir İBNÜ'L VAKT diye bir terim vardır. Ne demektir ibnül vakt ? . İbnül vakt yani Vaktin çocuğu. Bu terim; içinde bulunduğu zamanda (halde) yapılması en uygun olan şeyle meşgul olan kimseler için kullanılıyor. Yani bizlerin de İbnül vakt olmamız gerekiyor ki GEÇ KALDIK YA RAB demek zorunda kalmayalım.

Panzehir dergisinde Zaman Yönetimi başlığında bir araştırma yazısı vardı: Orda Zaman kazanma konusunda en başarılı yöntemin şu esasa dayandığı yazıyordu:

1) Gereksiz yere zaman tüketen yararsız alışkanlıklarınızdan kurtulun.

2) Yapacağınız işi güç yollardan yapmayın, basit yöntemler işi kolaylaştırır. (Örn: internet imkanını kullanmak)

3) Ve birden fazla işi bir arada yapmayı öğrenin.

Ve yine çok güzel ve önemli notlar vardı:

•işlerinizi önem sırasına göre diziniz: Gereksiz işlere en az vakti ayırın

•erken kalkın

•mutlaka gününüzü planlayın (ve tabiki planınıza uyun)

•boşa giden veya gitmesi muhtemel olan zamanınızı iyi kullanın: Örneğin otobüs beklerken, yolda yürürken, elektirik , su faturası sırasında beklerken (Malum hayatımızın büyük bir bölümü sıra beklemekle geçiyor ) geçen zamanınızı güzel bir şekilde değerlendirebilirsiniz. Öğrencilik yıllarımızda Hocamız bize “küçük küçük kağıtlara hadis-i şerifleri yazıp cebinize koyun. Yolda gelip giderken ezberleyin” diye nasihat ederdi.

•Sakın ertelemeyin:

VE Yine SAKIN ERTELEMEYİN diye bir başlık vardı ve şöyle diyor:

• Hoşlanmadığınız (ama illaki yapmanız gereken) işi önce yapın

• Uzun bir iş ise parçalara ayırın

• Kendinize bir bitiriş tarihi belirleyin

• İşi bitirdiğinizde kendinizi ödüllendirin (Herhalde siz de benim gibi; en güzel maddenin bu olduğunu düşündünüz)

• Ve HEMEN BAŞLAYIN (Ertelemeyin)

Uzmanlar Zamanımızın Nasıl Harcandığına dair bir istatistik yapmışlar ve bakın nasıl bir sonuç çıkmış ortaya:

Yapılan Şey Harcanan Zaman

• Ayakkabı giyerken 8 gün

• Diş fırçalarken 3 ay

• Yemek yerken 4 yıl

• Trafik ışığı beklerken 1 ay

• Otobüs beklerken 5 ay

• Asansörde 3 ay

• Çalışırken (kazanç için) 9 yıl (tatillerimiz bol olduğu için)

• Tv seyrederken 10 yıl

• Uyurken 20 yıl

Bu istatistikte ortalama bir ömür baz alınmış yani yaklaşık 60 yıllık bir ömür göz önüne alınmış.

Hz . İsa (a.s) ın hikmetli sözleriyle devam edelim, şöyle buyuruyor Hz . İsa: "Dünya üç gündür:

1) Dün: Geçmiştir, elinde ondan bir şey yoktur.

2) Bugün: İçinde bulunduğun andır. Bunu ganimet bil, değerlendir.

3) Yarın: Gelecektir; fakat yetişip yetişmeyeceğini bilmiyorsun..."


Acaba bize on dakika sonra öleceğimizi söyleseler ne yaparız?
Dünya ile bir alakamız kalabilir mi?
Susuzluktan dilimiz kurumuş olsa bile bu ihtiyacımızı düşünebilir miyiz?
Dünya o anda bütün nimetleriyle başımıza yağsa dönüp bakabilir miyiz?

Şu dünyada üç beş günlük ömrün var!
Nedir bu dükkanlar, bu konaklar?
Ev mi dayanır, bu sel yatağına?
Bu rüzgârlı yerde mum mu yanar?

Her sabah yeni bir gün doğarken,
Bir gün de eksilir ölümden;
Her şafak bir hırsız gibidir,
Elinde bir fenerle gelen.

Hayat, dönüşü olmayan hazin bir yolculuktur! Akıp giden bir nehirdir hayat. Bir nehirde aynı suyla iki kere yıkanmak mümkün olmadığı gibi, bir zaman kesitini iki kere yaşamak da mümkün değildir. Gelen gitmiş, konan göçmüştür…

Eğer çok kısa bir süre sonra öleceğinizi biliyorsanız
ve tek bir amel için zamanınız varsa, ne yapardınız?
Öyleyse neyi bekliyorsunuz?

DAR-I DÜNYA ELBETTE FANİDİR, GEÇİCİDİR, ÖLÜMLÜ VE SONLUDUR. KİME KALMIŞ Kİ BİZE DE KALSIN, KİME VEFA GÖSTERMİŞ Kİ BİZE VEFA GÖSTERSİN! İŞTE GELDİK, İŞTE GİDİYORUZ!!!

Luzumsuz seylerin pesinden kosan , luzumlu seyleri kacirir .
Insanlari cilgina ceviren sey ; bu gunun deneyimi degil , dün olan bir sey icin pismanlik duymak ve yarinin getireceklerinden korku duymaktir . Elimizdeki şeylerin kıymetini, bilhassa sevdiklerimizin kıymetini zaman geçmeden , elimizden çıkmadan, onlardan ayrılmak zorunda kalmadan önce bilelim, sonra çok geç olabilir ve fırsatı kaçırmış olabiliriz.

Zamanin birinde bir kasabada yasayan dünyalar guzeli bir kiz varmis . Bu kiz oyle guzelmis ki cok uzak sehirlerden ve ulkelerden çok zengin, cok yakisikli , asil pek cok delikanli onu gormeye gelirmis .Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice sovalyeyi reddeden guzel kiz kimseleri begenmezmis .Bu arada ayni kasabada yasayan ve bu kiza asik olan genç bir delikanli da bu kizi istemis . Ama kiz onu da reddetmis . Aradan uzun yillargecmis . Bizim delikanli kasabadan ayrilmis . Kendine baska bir hayat kurmus ve evlenmis , coluk cocuga karismis . Bir gun yolu bir zamanlar yasadigi guzel , kucuk kasabaya dusmus . Orada tanidik birine rastladiginda aklina bir zamanlar orada yasayan dunyalar guzeli kiz gelmis ve ona ne oldugunu sormus . Yasli adam onunde gul bahcesi olan bir evi gostererek kizin evlendigini soylemis .Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmis olan kizin kocasini pek merak etmis .Bir gun gizlenip kocasini evden cikarken gormus . Kizin kocasi sisman , kel ve cirkin mi cirkin bir adammis . Ustelik zengin bile degilmis . Cok merak eden adam kocasi gittikten sonra evin kapisini calmis . Kiz kapiyi acinca kendini tanitmis ve neden boyle bir adamla evlenmis oldugunu sormus . Kiz da ona arkasindaki gul bahcesinden en guzel gul'u koparip getirirse cevabi verecegini bu arada tek sartinin bahcede ilerlerken geriye donmemesi oldugunu soylemis . Adam da bunun uzerine yuzlerce guzel gulun oldugu bahcede ilerlemeye baslamis . Birden cok guzel sari bir gul gormus . Tam ona dogru egilirken biraz ilerde kocaman pempe bir gul gozune çarpmis . Tam ona uzanirken daha ilerde muhtesem guzellikte kirmizi bir gul goncasi gormus . Derken bir de bakmis ki bahcenin sonuna gelmis ve mecburen oradaki bir gul'u koparip kiza goturmus . Bahcenin en guzel gulunugetirmesini beklerken kiz bir de ne gorsun yapraklari solmus ciliz bir gul . Bunun uzerine adama donen kiz soyle demis ; "Bak gordun mu? Her zaman daha iyisini bulmak isterken omur gecer ve sen en kotusune razi olmak zorunda kalirsin . Bu yuzden genclik gitmeden, zaman akıp gitmeden elimizdekilerin kıymetini öğrenmemiz gerekir."

Peygamberimizin güzel dostlarından, adaletiyle meşhur Hz . Ömer Efendimiz diyor ki: Gece ve gündüz, senin üzerinde kendi fiillerini icra ediyorlar (seni yaşlandırıyorlar) Sen de onlara karşı üzerine düşeni yap.

Ve bir yazar diyor ki: İnsanların çoğu Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.

Kendisini sorgulayan bir fikir adamı şunları soruyordu kendi kendine: Yağmurun bir gün kesilmeyeceğinden, hiç bitmez görünen hayat ırmağının bir gün kurumayacağından, seni alıp diyârdan diyâra gezdiren rüzgârın duruvermeyeceğinden? Emin misin?

Hep atan yüreğinin duruvermeyeceğinden, gören gözünün hep göreceğinden,
duyan kulağının hep duyacağından? Emin misin?

Güzel bir hayat yaşadığından, yapabileceğin her şeyi yaptığından? Emin misin?

Bütün bunlar için bir daha fırsatın olacağından? Sahi emin misin? Emin misin?

Peki siz emin misiniz?

Bir ırmakta yüzüyoruz;

İsmi kader!

Geri dönmek isteme, çünkü dönüş yok!

Sakın yoruldum deme, kayalıklar çok; sürüklenirken çarparsın

Attığın kulaçtan sakın pişman olma,

(Çünkü istesende istemesen de o kulacı atacaktın zaten)

Yüzerken mutlu; ırmağın bittiği yerde başlayan hayatta rahat olmak istiyorsan;

Teslimiyet giysini giyeceksin, sabır azığını alacaksın ve rıza bayrağını açacaksın!

SAKIN UNUTMA! Dönüş yok!

Bir büyüğümüz: Gün, misafirimizdir; hürmet ediniz ki, gidince iyiliğinizi söylesin demiş, Dönüş olmadığına göre misafirimize hürmette kusur etmemeliyiz. Çünkü Mevlana hazretleri ne diyor? İ nsan, kendisi hakkında söylenilen güzel sözlerden ibarettir."

Hoş bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum:

Yazı da bakın nelere zaman ayırmamız isteniyor:

• Düşünmeye zaman ayırın ; çünkü o güç kaynağıdır

• Okumaya zaman ayırın ; o hikmet temelidir

• Namaza zaman ayırın ;o yeryüzünde en büyük güçtür

• Çalışmaya zaman ayırın ; o başarının FİATIdır

• Sevmeye ve sevilmeye zaman ayırın ; imanın esasıdır

• Cana yakın olmaya zaman ayırın ; Çünkü o mutluluğa giden yoldur

• Gülümsemeye zaman ayırın ; çünkü o en iyi kolaylaştırıcıdır
 
Üst Ana Sayfa Alt