Düz yolda bile kendine dert üstüne dert tanımlayan, derdi tasası hiç bitmeyen (ki esasen şükür üstüne şükür etmesi gereken bir hayata sahip olan) biz hanımlar: topu tüfeği, parça parça bedenleri görünce "imanen ne halde oluruz?" diye düşündükçe afakanlar basıyor. Çoğumuz Bezelye Prensesi gibiyiz (Bu masalı araştırırsanız, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.) Dolayısı ile savaş bir gelirse, öyle dışardan izlerken birkaç damla gözyaşı dökmek, ardınca sofraya pasta börek, çay kahve, gül oyna şeklinde iman sınavı verilmediğini cümleten çok iyi anlarız.
Bilinç sahibi olanlarımız tabi ki söylediğimden iyi durumdadır elhamdülillah. Ancak topluma şöyle bir bakınca, gördüğüm durum: eyvah... Neredeyse kimse hazır gibi değil, elti görümce kaynana dertlerini dert sanıyor daha. Oysa şu gelmesi muhtemel/yakın tehlikeyi bir düşünseler, o cadı kaynana görümce ve eltilerini övgülere boğarlar. "Yahu sen ne tatlı şeymişsin böyle, değerini bilememiş/anlamamışım" şeklinde.
(İftira vb şeylerle hayatı dar eden kimi akrabaların acısı nisbeten fazla olabilir, onları istisna tutayım)