Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Muteşabih Ayetler ve Sema, El İfadeleri Mahiyeti Nedir?

M Çevrimdışı

Mehmet89

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum. Allah semadadır diyenler, Allahın mekandan münezzeh olmasını nasıl yorumlar? Bir de Allah semada demek müşebbihe fırkasına benzemek değil midir? Bu ayetleri mecaz olarak yorumlamak daha uygun değil midir?

Mesela "Allah'ın eli" ifadesi için en doğru şık hangisidir?

a)Allahın eli vardır

b)Burada kastedilen ne bilemeyiz

c) Burada kastedilen Allahın gücü vs. anlamındadır

Yukarıda 3 şıktan a şıkkı sakıncalı durmuyor mu? B şıkkı da kafadaki soru işaretini yok etmiyor. Bu durumda sadece c kalmıyor mu? Selamlar.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Tvhd;261721' Alıntı:
İmam Eşari ve İmam Maturidi de böyle mi düşünüyorlardı hocam? Yoksa mecaz anlamda mı yorumluyorlardı?


İmam Eş'ari ve Muteşabihat :

Allah Tealâ'ya mekan veya uzuv vb. şeyler isnad eden 'âyet ve hadislere «Muteşabihat» denir. Yani, mânâları kesin olarak anlaşılamayan metinler demektir.
Mutezililer, bu gibi âyetleri tevil ederken, bu mahiyyelteki hadîsleri inkâr ederler. Ehl-i sünnet vel cemaat ise, âyet ve hadîs ayırım yapmaksızın hepsinin doğruluğunu kabul ederler ancak, ehl-i sünnetin önce geçen âlimleri «Biz bunları olduğu gibi kabul eder, gerçek mânâlarının ne olduğunu Yüce mevlaya bırakırız.» demişlerdir. Sonra gelen âlimleri ise, bu gibi metinleri munasib bir şekilde tevil etme yolunu tutmuşlardır. Böylece, kötü niyetlilere fırsat vermek istememişlerdir. Meselâ: Allah'ın, dünya semasına inmesini; Onun rahmetinin inmesi şeklinde tevil etmişlerdir.

Ben, Mutezilenin bu davranışlarını inşallah bölüm bölüm zikredeceğim, yardım ve destek, başarı ve doğruyu buldurmak Allah'ındır.

Eğer bir kimse dese ki; «Siz, Mutezilenin, Kaderiyenin, Cuheymıyenin, Haruriyenin, Rafiziyenin ve Murcienin sözlerini red ettiniz. Kendi görüşünüz nedir? İnancınız hangisidir? Onu bize söyleyin.»
Buna denilir ki: «Bizim sözümüz ve inancımız şudur: Allah Tealâ'nın kitabına, Rasulullah'ın sünnetine, sahabe-i kiramdan, tabiinden ve hadis âlimlerinden nakledilenlere, sımsıkı sarılırız.» Keza, Ahmed ibn-i Hanbel'in (Allah onun yüzünü ağartsın, derecesini yüceltsin ve sevabını bol versin) tuttuğu yolu tutarız ve onun sözüne ters düşen davranışlardan uzak dururuz. Çünkü o, faziletli bir imam, mükemmel bir önderdir. Allah, onun vasıtasıyla, sapıklık döneminde hakkı ortaya çıkardı. Onun vasıtasıyla izlenilecek yolu açıklığa kavuşturdu. Ve onunla, bidatçılann bidatini, sapıkların sapıklığını, şubhecilerin şüphesini bastırdı. Allah ona rahmet etsin. O, öncü bir imam, tanınmış bir büyük idi. Allah, müslümanlarm diğer bütün imamlarına da rahmet eylesin.»
" Bu ifadelerden de anlaşılıyor ki, îmam Eş'arî, İmam Ahmed İbn-i Hanbel'in görüşlerini diriltmek için ortaya çıkmıştır. Çünkü Eş'arî, îmam Ahmed'in metodunu, kendisine metod kabul etmektedir. Bu sebepledir ki Eş'arî, tercih ettiği îmam Ahmed îbn-i Hanbel'in metodu ile şunları" söylemiştir:
Îtikad hususunda kısaca görüşlerimiz şunlardan ibarettir: Allah Tealâ'ya, meleklere, kitablara, peygamberlere, Allah katından bize gelenlere, güvenilir zatların, Rasulullah (s.a.v.)'den naklettikleri şeylere iman ederiz. Bunlardan herhangi birini reddetmeyiz. Yine Allah Tealâ'nm yalnız bir tek ilah olduğuna, hiçbir kimseye muhtaç olmadığına, O'ndan başka hiçbir ilah bulunmadığına, eş ve çocuk edinmediğine, Muhammed'in, O'nun kulu ve peygamberi olduuğna, cennet ve cehennemin hak olduğuna, kıyametin mutlaka kopacağına, Allah Tealâ'nın, kabirlerde bulunanları mutlaka dirilteceğine iman ederiz.

Yine biz, Allah Tealâ'nın; «Rahman olan Allah, arşı kuşatmıştır.» (Ta ha 5) buyurduğu gibi, O'nun, arşın üzerinde bulunduğuna ve yine şu âyette buyurduğu gibi «Bakî olan sadece azamet ve ikram sahibi olan Rabb'in yüzüdür.» (Rahman 27) Allah Tealâ'nın vechi bulunduğuna, şu âyette buyurulduğu gibi «Yahudiler, «Allah'ın eli sıkıdır» dediler... Aksine, Allah'ın iki eli açıktır...» (Maide 64) elleri bulunduğuna, ve şu âyette buyurduğu gibi «İnkâr edilen Nuh'a bir mukâfat olarak o gemi, nezaretimizde akıp gidiyordu.» (Kamer 14) bilmediğimiz bir keyfiyette, gözü bulunduğuna iman ederiz.

Keza biz, 'Allah Tealâ'nın, şu âyet-i kerimede bildirdiği gibi «...Allah onu bilerek indirmiştir...» (Nisa 166) O'nun ilmi olduğuna, şu âyet-i celilede beyan ettiği gibi «Kendilerini yaratan Allah'ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmüyorlar mıydı?..» (Fussilet 15) Allah'ın kudret vs kuvveti olduğuna iman ederiz.
Biz, Allah Tealâ'nın, işitme ve görme sıfatlarının bulunduğunu ikrar ederiz. Mutezile ve Cûheymiye gibi, bu sıfatları inkâra kalkışmayız ve deriz ki; «Allah Tealâ'nın kelamı mahluk değildir. O, yarattığı herhangi bir şeye sadece «ol» demiştir. O da hemen oluvermiştir. Yeryüzünde herhangi bir hayır veya şer, O'nun iradesi dışında bulunamaz. Bütün eşya, O'nun iradesiyle olmuştur. Allah Tealâ birşeyi yapmadıkça herhangi bir güç, o şeyi yapamaz. Biz, hiçbir zaman, Allah'a muhtaç olmaktan beri kalamayız. Allah'ın ilminin dışına çıkamayız. Allah'dan başka hiçbir yaratıcı yoktur. Kulların amelleri, Allah tarafından yaratılmış ve takdir edilmiştir. Nitekim Allah Tealâ bir âyet-i kerimede şöyle buyurmuştur: «Sizi de, işlediğiniz amelleri de Allah yaratmıştır.» (Saffat 96) Kullar, herhangi birşey yaratmaya, kadir değillerdir. Kendileri de Allah tarafmdan yaratılmıştır. Nitekim Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: Onlar, bir yaratıcıları olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendi kendilerini mi yarattılar?» (Tur 25) Bu gibi âyetler Kur'an-ı Kerim'de pek çoktur.

Muminleri kendine itaat etmeye muvaffak kılan, Âllah'dır. Onlara lutufta bulunan ve onları gözeten O'dur. Eğer Allah, kullarını, zorla düzeltmeyi dilese, onlar düzelirler. Ve onları, zorla doğru yola iletecek olsa, doğru yolu bulurlar. Nitekim; Allah Tealâ şöyle buyuruyor : «Allah, kimi hidayetine erdirirse, muhakkak ki o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptınrsa işte onlar, husrana uğramış kimselerdir. (Âraf 178)

İmam Maturidi ve Muteşabihat :

Matürîdi'nin, Kur'an-ı Kerim'i tefsirde kılavuzu, «nakli delillerle yardımlaşarak aklî delillere başvurmanın gerekli olduğu- prensibidir. Maturidî, Kur'an-ı Kerîm'i tefsir ederken, muteşabih âyetleri, muteşabih olmayan âyetlere göre izah eder. Muteşabih olanları, muteşabih olmayanların ifade ettikleri mânânın ışığı altında tevil etmeye çalışır. Bir mu'minin aklî tevile gücü yetmiyorsa, bundan vaz geçmesinin daha doğru yol olduğunu söyler.
Maturidî, mümkün olduğu nisbette, Kur'an-ı Kerim'i yine kendi âyetleriyle tefsir etmeye çalışır. Çünkü Kur'an'ın âyetleri birbiriyle çatışmaz. «... Eğer Kur'an, Allah'dan başkası tarafından indirilmiş olsaydı, O'nda. birbirine zıt olan şeyler bulurlardı.» (Nisa 82)
Bu metod, Maturidi'yi, aklî metodları bakımından bazan Mutezililerle birleşmeye sevketmiş, birçok yönlerde ise onlara muhalefet etmesine sebep olmuştur. Maturidî ile Mutezililer, aklî araştırma yapmanın gerekliliği, Allah'ın akıl ile bilinmesinin gerekliliği, eşyanın, iyi veya kötü olduğunun akîen bilinebileceği hususlarında aynı görüştedirler.
(İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhebler Tarihî; Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/218-220)


Maturidî, Allah Tealâ'nın, kendisini sıfatlandırdığı bütün sıfatları ve halleri, olduğu gibi kabul edip, asıllarını reddederek, onları değiştirmeye girişmemesiyle beraber Allah Tealâ'nın, cisimden, mekandan ve zamandan beri olduğunu kabul eder.
Allah Tealâ'nın «yüz», «el», «göz» gibi uzuvlara sahib olduğunu zahiren ifade eden âyet-i kerîmeleri, te'vil eder ve daha önce beyan ettiğimiz prensibine göre hareket eder. O da; «Muteşabih âyetleri, mânâsı açık muhkem âyetlerle izah prensibidir.»
Meselâ; Maturidî, «...Ve sonra Allah arşı istiva etmiştir...» (Secde 4) âyet-i celilesindeki «istiva» kelimesini «Düzgünce yarattı» şeklinde izah etmiş. «... Biz ona şah damarından daha yakınızda » (Kaf 16) âyet-i celîlesini, «Allah Tealâ'nın azametine ve kudretinin kemaline işaret ediyor.» diyerek izah etmiştir. Böylece Maturîdi, her teşbihi veya cisim nisbet etmeyi, yahut yer ve zaman izafe etmeyi te'vil eder, böylece Mutezilîlere yaklaşır, yahut onlarla birleşir.

— Eş'ari'den ise, bu hususta iki görüş nakledilmektedir. Birinci görüşünü «îbane» adlı eserde zikreder. Bu görüşe göre Eş'arî, muteşabih âyetlerin tevil edilemiyeceğini, Allah Tealâ'nın «eli» bulunduğunu fakat onun elinin, yaratıkların eline benzemiyeceğini, çünkü O'nun, Kur'an-ı Kerîm'de «... O'nun hiçbir benzeri yoktur...» (Şûra 11) buyurduğunu söyler.
«Lem'a» adlı eserde zikrettiği ikinci görüşü ise; muteşabih âyetlerin, muhkem âyetlere göre tevil edilebileceğidir. Nitekim, Maturidî de aynı yolu tutmuştur.
Bu görüşün, Eş'arî'nin son görüşü olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Eş'arîler, bu son görüşü kabullenmekte «Allah'ın eli veya yüzü vardır» diyenin, Allah'ı yaratılanlara benzeten kimselerden olacağına dair hüküm vermektedirler. Evet, bu son görüş, tamamen Maturîdî'nin görüşünün aynısıdır.
(İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhebler Tarihî; Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/230)
 
Üst Ana Sayfa Alt