Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Tahrim Suresi Tefsiri Hakkında ?

F Çevrimdışı

funky-c

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Tahrim suresi 4. Ayet
Tahrim Suresi 5. Ayet
Yunus Suresi 35. Ayet

Selamın Aleykum... Sizden bir ricam olucak... Bu konu benim için çok önemli bazı kendini bilmezler hz. aişe annemize iftira atarken bu ayetleri delil getiriyor tefsirlerini öğrenmek istedim..
Bana yardımcı olursanız sevinirim...
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Rahman ve Rahim olan Allahin adıyla.



1- Ey Peygamber, eşlerinin rızasını kazanmak için Allanın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun Allah çok affeden ve çok mer*hamet edendir.

Ey Peygamber, Allanın sana helal kılmış olduğu bir şeyi sadece hanımla*rının rızası için neden kendine haram kılıyorsun Ey Muhammed, Allah, tevbe eden kullarının günahlarını affedendir. Bu sebeple senin de, helal olan bir şeyi kendine haram kılmam affetmiştir. Allah, tevbe eden kullarının tevbesini kabul eden ve onları, suçlarından dolayı cezai and ırmay arak onlara merhamet edendir.

Ayet-i kerimede zikredilen ve Resulullahın, kendisine haram kıldığı be*yan edilen şeyden maksat, bir kısım âlimlere göre, cariyesi Mâriye el-Kipti-ye´dir. Diğer bazılarına göre ise bal şerbetidir.

Bu surenin baş tarafında bulunan âyetlerin nüzul sebebi hakkında çeşitli görüşler zikredilmiştir. Bunlardan biri şudur: Resulullah (s.a.v.) cariyesi Mâriye el-Kıptiyye´ye yaklaşmayı kendisne haram kılmış ve bunun için de yemin etmiş*tir. Bunun üzerine Allah teaia bu surenin baş tarafında bulunan âyetleri indir*miş, Resulullaha, helal olan cariyesini kendisine haram kılmasından dolayı si*tem etmiştir. Böylece bu haram olma durumunu herhangi bir müeyyideye tabi tutmadan kaldımııştır. Yeminini bozması için de yemin keffareti vermesini em*retmiştir. Zeyd b. Eşlem, Mesruk, Abdurrahman b. Zeyd, Dehhak ve Âmir eş-Şa´bi bu görüştedirler.

Bu olay şöyle cereyan etmiştir: Resulullah (s.a.v.) cariyesi ve oğlu İbrahim´in annesi olan Mâriye el-Kıptiyye ile, hanımı Hafsa´nın evinde bir araya gelmiş bunu gören Hafsa ise onlan kıskanmış ve Resulullaha sitem etmiştir. Re*sulullah da cariyesi Mâriyeyi kendisine haram kılmıştır. Bunun zürerine Hefsa:" Ey Allanın Resulü, Allanın sana helal kıldığı bir şeyi nasıl haram kılarsın " de*miş, Resululah Mâriye´ye bir daha yaklaşmayacağına dair Hafsa´nın yanında Al-laha yemin etmiştir. İşte bunun üzerine Allah teala bu surenin baş tarafında buİtinan âyetleri indirmiş, Resulullahın haram kılmasını geçersiz saymış, yemin için de keffaret vermesini emretmiştir. Halbuki Resulullah, Hafsa´ya bu mesele*yi gizli tutmasını söylemişti. Fakat Hafsa meseleyi Aişe´ye anlatmış, bunun üze*rine de âyetler inmiş ve meseleyi açıklığa kavuşturmuştur.

Bu âyetlerin nüzul sebebi hakkında ikinci görüşte de birinci görüşte zik*redilen olay gösterilmiş ancak bu görüştekiler, Resulullahın Mâriye´yi kendisine sadece haram kıldığını fakat buna dair yemin etmediğini söylemişlerdir. Bunlar, Allah tealanın, Resulullahın bir şeyi kendisine haram kılmasını yemin kabul et*tiğini bu itibarla Resulullaha, yemini bozması için yemin keffareti vermesini em*rettiğini söylemişlerdir. Abdullah b. Abbas, Katade ve Hasan-ı Basri bu görüş*tedirler. Abdullah b. Abbas diyor ki: "Allah, Peygamberine ve müminlere em*retti ki, onlar, helal kıldığı bir şeyi kendilerine haram kılacak olurlarsa on fakiri doyuracak, yahut giydirecek veya bir köle azad ederek yemin keffareti versin*ler. Ve kendilerine haram kıldıkları şeyin haramhğmı ortadan kaldınnış olsun*lar. Ancak kadını boşama meselesi bunun dışındadır.

Abdullah b. Abbas diyor ki: "Bir gün Resulullahın zevcesi Hafsa babası*nın evine gitti. Orada babasıyla sohbet etti. O sırada Resulullah da cariyesini ça*ğırttı ve onunla beraber Hafsa´nın evinde kaldı. Aslında o gün sıra Aişe´nindi. O ara Hafsa evine geldi ve Resulullah ile cariyesini evinde buldu. Ve Resulullaha sitem etti.Resululah da ona: "Ben sana bir sır vereceğim. Bunu kimseye söyle*me." dedi. Hufsa: "Nedir o " dedi. Resulullah ona: "Şahit ol, ben senin hatırın için bu cariyeyi kendime haram kıldım." dedi. Hafsa da Aişe´ye giderek Resu*lullahın bu sırrını ona söyledi. İşte bunun üzerine bu âyetler nazil oldu.

Âyetlerin nüzul sebebi hakkında zikredilen ve daha sahih hadislerce de kuvvetlendirilen diğer bir görüş ise şudur: Resulullah, hanımlarından Zeyneb Bint-i Cahş´ın evinde, diğer bir rivayette Hafsa´nın evinde bal şerbeti içmiştir. Zeyneb´i kıskanan Aişe ve Hafsa, diğer bir rivayette Hafsa´yı kıskanan Aişe ve Şevde, Resulullah yanlarına geldiği zaman ona ağzının, meşe ağacından akan reçinenin kokması gibi koktuğunu söylemişler, Resulullah ise bal içtiğini söyle*miş ve bir daha da içmeyeceğine dair yemin etmiştir. Bu durumu da diğer ha*nımlarına söylememesini tenbih etmiştir. Fakat hanımlarından biri, bu durumu açığa vurunca bu âyetler nazil olmuş ve Resulullahın, kendisine helal olan şey*leri haram kılmamasını ve yemini için de keffaret vermesini emretmiştir.

Resulullahın, bal şerbetini, hanımlarından Zeyneb Bint-i Cahş´ın yanında içtiğini beyan eden bir hadiste Hz. Aişe (r. anlı.) diyor ki:

"Resulullah (s.a.v.} Zeyneb Bint-i Cahş´ın yanında bal şerbeti içer ve onun yarında dururdu. Bir gün Hafsa ile ben şöyle anlaştık: Resulullah hangimi*ze gelecek olursa "Sen reçine yemişsin. Sende reçine kokusu hissediyorum." di*yelim. Resulullah bunlardan birinin yanına varınca o Resulullaha bu sözü söyle*miş, Resulllah da "Hayır, Zeyneb Bint-i Cahş´ın yanında bal şerbeti içtim. Onu bir daha içmeyeceğim. Buna dair yemin ettim. Sen bunu kimseye söyleme." de*miştir.[2]

Abdullah b. Abbas diyor ki:

"Ömer b. el-Hattab´a. bir âyetin izahını sormak için bir yıl bekledim. Onun heybetinden çekinerek soramıyordum. Nihayet Hacca gitti. Ben de onunla beraber Hacca gittim. Hacdan dönerken yolda Ömer bir ihtiyacı için çalıların arasına gitti. Onu bekledim. İşini bitirince onunla beraber yürüdüm ve ona de*dim ki:"Ey müminlerin emin, Resulullahın hanımlarından, ona karşı iş birliği yapmak isteyen iki hanımı kimdir " Ömer: "Onlar Hafsa ve Aişe´dir." dedi.[3]

Resulullahın, bal şerbetini, Zeyneb Bint-i Cahş´ın yanında değil de Haf*sa´nın yanında içtiğini beyan eden bir rivayette de Hz. Aişe (r. anh.) diyor ki:

"Resulullah balı ve tatlıyı severdi. İkindi namazından geldikten sonra ha*nımlarının yanına gider ve onlarla ilgilenirdi. Bir gün Ömer´in kızı Hafsa´nın ya*nına girdi. Orada her zamankinden daha çok kaldı. Ben ise bunu kıskandım ve sebebini sordum. Bana denildi ki: "Hafsa´nın akrabalarından bir kadın ona bir küçük tulum bal hediye etmiş o da bu baldan Resulullaha şerbet sunmuş. Dedim ki: "Vallahi biz bunun için bir tuzak kuracağız. Sevde´ye dedim ki: "Resuİullah senin yanma geldiğinde sana yaklaşınca de ki: "Sen reçine yemişsin." O sana di*yecektir ki: "Hayır." Sen ona de ki: "Peki senden gelen bu koku nedir " O, sa*na "Hafsa bana bal şerbeti içirdi." diyecektir.Sen de ona de ki: "Onun balını ya*pan anlar Urfut ağacından çiçek almışlar." Ben de böyle söyleyeceğim." Safi-ye´ye de dedim ki: "Ey Safiye sen de böyle söyle. Aişe diyor ki: "Şevde dedi ki: "Allaha yemin olsun ki aradan çok vakit geçmeden Resuİullah, kapıya geldi. Senden korktuğum için Resulullahı, bana dediğin gibi karşılamak istedim." Re-sulullah Sevde´ye yaklaşınca o Resulullaha: "Ey Allanın Resulü, sen reçine ye*mişsin." dedi. Resuİullah: "Hayır." dedi. Şevde ise: "O halde senden gelen bu koku ne " dedi. Resuİullah: "Hafsa bana bal şerbeti içirdi." dedi. Şevde "O balın anları urfut ağacından çiçek almış." dedi. Aişe diyor ki: "Resuİullah bana gelin*ce ben de ona aynı şeyi söyledim. Safıye´ye gidince o da aynı şeyi söyledi. Re-sufullah tekrar Hafsa´ya gidince, Hafsa: "Ey Allahm Resulü, ben sana bunu içir-meyeyimmi " dedi. Resulullah: "Hayır. Benim ona ihtiyacım yoktur." dedi. Ai*şe diyor ki: "Şevde şöyle diyordu. "Allaha yemin olsun ki biz Resulullahı o bal*dan mahrum ettik." Ben de ona dedim ki: "Sus konuşma."[4]

Olay hakkında rivayet edilen bu iki hadis gözönüne alındığında olayın tekrar ettiğini söylemek daha isabetli olur. Ancak, âyetlerin nüzul sebebi olarak birinci rivayeti almak daha uygundur. Taberi ise özetle şöyle demiştir: "Âyet-i kerime Resulullahın,_ kendisine helal olan birşeyi haram kıldığını ve bundan vazgeçmesi gerektiğini beyan etmiş haram kıldığı şeyin ne olduğu hakkında herhangi bir izahta bulunmamıştır. Bu itibarla Resulullahm, kendisine haram kıldığı şey, cariyesi de olabilir, herhangi bir içecek de olabilir, bunlardan başka bir şey de olabilir. Resulullah kendisine o şeyi haram kılarken bir de yemin et*miştir. Bu sebeple Allah teala ona "Helal olan bir şeyi kendisine haram kıldığın*dan dolayı sitem etmiş ve yemini için de keffaret vererek onu bozabileceğini be*yan etmiştir.

Görüldüğü gibi bir kısım âlimler bu âyet-i kerimeleri izah ederlerken Re-sulullahın, birşeyi kendisine haram kıldığını ve bu haram kılmasının da yemin sayıldığını, bu itibarla keffaretle yeminini bozmak için kendisine izin verildiği*ni söylemişlerdir.

Diğer bir kısım âlimler ise Resululîahm helal olan herhangi bir şeyi ken-diine haram kılmadığını sadece kendisine helal olan bir şeyden elini çekeceğine dair yemin ettiğini söylemişlerdir. Bunlara göre Allah teala Resulullahm bu ye*minini, helal olan bir şeyi kendisine haram kilıyonnuş gibi saymış ve bundan dolayı ona sitem etmiştir. Aynca keffaretle yeminini bozabileceğini de bildir*miştir.

Taberi ise, Resulullahm, hem helal olan bir şeyi kendisine haram kıldığı*nı hem de ona dair yemin ettiğini söylemiş ve yukarıda zikredilen izahı yapmış*tır.[5]



2- Şüphesiz ki Allah, yeminlerinizi, keffaret vermek suretiyle bozmamzı size meşru kıldı. Allah sizin dostunuzdur. O, herşeyî bilendir. Hüküm ve hikmet sahibidir.

Allah teala, yeminlerini bozmak isteyenlerin verecekleri keffaretleri başka bir âyette şöyle beyan etmiştir: "Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız ye*minlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat bile bile yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bu (bozulan) yeminin keffareti ailenize yedirdiğinizin ortalama*sından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köle azad etmektir. Bunlan bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. Yapıp ta bozduğunuz yeminlerinizin keffareti iştç budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz."[6]

Mukatil diyor ki: "Bu âyetin nazil olmasından sonra Resulullah bir cariye azadederek Mariye´yi kendisine helal kılmıştır.

Hasan-ı Basri ise Resulullahın geçmiş ve gelecek günahları affedildiğin*den, bu âyet- i kerimenin nazil olmasıyla, yemininden dolayı bir keffaret verme*diğini, bu âyetin müminler için hüküm koyduğunu söylemiştir.[7]



3- Hani, Peygamber, hanımlarından birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat hanımı bu sözü açığa vurunca, Allah da, Peygamberine sırrın ifşa edildiğini bildirmişti. Peygamber de ifşa edilen sırların bir kısmını ifşa eden hanımına bildirmişti.. Bir kısmını da bildirmekten vazgeçmişti. Pey*gamber bu sırların açığa vurulduğunu hanımına bildirdiğinde, hanımı: "Bunu sana kim haber verdi " dedi. Peygamber de "Her şeyi bilen ve her-şeyden haberdar olan Allah bildirdi." dedi.

Abdullah b. Abas, Katade, Zeyd b. Eşlem, Abdurrahhman b. Zeyd, Şa´bi ve Dehhak´a göre âyette zikredilen "Peygamberin zevcelerinden biri"nden maksat, riz. Ömer´in kızı Hafsa, ona gizlice söylediği söz de "Cariyesini kendisine haram kılması ve buna dair yemin ederek "Bunu kimseye söyleme" demesiydi. Hafsa bu, sırrı açığa vurmuş, bunun üzerine Allah teala, Hz. Muhammed (s.a.v.)e Hafsa´nın bu sırrı başkasına söylediğini bildirnıiş Resulullah da bunu Hafsa´ya söylemiştir. Hafsa, Resulullahın kendisine bunu söylemesi üzerine "Bunu sana kim söyledi " demiş Resulullah da "Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah bildirdi." buyurmuştur.

Âyet-i kerimede, Resulullahın, sırrını ifşa eden hanımına, Allanın kendi*sine bildirdiği hususlardan bir kısımım söylediği bir kısmını da söylemediği zik*redilmektedir. Bu da Resulullahın üstün ahlakını göstermektedir. O, sırrını ifşa eden hanımını fazlaca mahcup etmekten kaçınmıştır.[8]



4- (Ey Peygamberin hanımları) Eğer ikiniz de Allaha tevbe ederseniz eğilmiş olan küllileriniz gerçeğe yönelmiş olur. Şayet peygambere karşı birbirinize arka çıkarsanız, bilin ki Allah, onun dostudur. Bundan başka Cibril, salih müminler ve melekler de yardımcisıdır.

Ey Hafsa ve Aişe, eğer yaptıklarınızdan vazgeçerseniz sizin için daha ha*yırlıdır. Zira kalbleriniz haktan kaymıştı ve Resulullahın, kendisine haram kıl*mak istemediği bir şeyi haram kılmasını istiyordunuz. Ey Aişe ve Hafsa, eğer ikiniz de Resulullahın aleyhine birbirinizle yardımlaşacaksamz şunu bilin ki Cebrail, müminlerin salihlerinden olan kimseler ve diğer melekler onun yardımcısıdır. Sonunda siz zararlı çıkarsınız.

Âyette zikredilen "İki kaduV´dan maksat, Abdullah b. Abbas´ın, Hz. Ömer´den öğrendiğine göre Hz. Aişe ve Hz. Hafsa´dır. Bu husus yukanda zikre*dilen bir hadiste de beyan edilmiştir.[9]

Bu iki kadının kalblerinin eğilmesinden maksat, Resulullahın sevmediği bir şeyi istemeleridir.

Resulullahın yardımcıları olduğu beyan edilen salih müminlerden maksat, Mücahid ve Dehhak´a göre Hz. Ebubekir ve Ömer´dir. Katade ve Süfyan es-Sevri´ye göre ise diğer peygamberlerdir. Taberi, müminlerin salih olanlanndan maksadın, bütün salih müminler olduğunu söylemiştir.[10]



5- Ey Peygamberin hanımları, eğer Peygamber sizi boşarsa, yerine rabbi ona sizden daha hayırlı, Allanın emirlerine boyun eğen, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.

Enes (r.a.) diyor ki: "Ömer (r.a.) şöyle dedi:

"Resulullah (s.a.v.)in hanımlarının hepsi onu kıskanmada sanki ittifak içindeydiler. Bir gün onlara dedim ki: "Eğer o sizi boşarşa yerinize rabbi ona sizden daha hayırlılarım verir." Bunun üzerine bu âyet nazil oldu.[11]

Hz. Ömer diyor ki:

"Biz, cahiliye döneminde kadınlara değer vermezdik. Nihayet Allah tea-la, onların haklarında indirmiş olduğu âyetleri indirdi. Onların haklarını belimi. Ben, bir mesele hakkında düşünüyordum. Bir de baktım ki kanm "Şöyle şöyle yapsan." diyor. Dedim ki: "Bu meseleden sana ne Benim yapmak istediğim bir iş seni ne ilgilendirir " O bana dedi ki: "Ey Hattab´ın oğlu, şaşarım sana, sana karışmamı istemiyorsun. Halbuki senin kızın, Resulullahın işine karışıyor. Öy*le ki Resulullahın gün boyu ona kızgın gezdiği oluyor." Ravi diyor ki: "Ömer cübbesini sırtına aldı ve doğruca Hafsa´nın yanına gitti ve ona: "Kızım sen Re*sulullahın işine karışıyormuşsuruÖyle ki işine karıştığın gün devamlı kızgın oluyormuş " Hafsa: "Vallahi biz onun işine karışıyoruz." dedi. Bende dedim ki: "Bak, ben seni Allahın cezalandırmasından, Allahın Resulünün gazabından sa*kındırıyorum. Kızım, Resulullahın, güzelliğini takdir ettiği şu kadını (Aişe´yi) sevmesi seni aldatmasın." Ömer diyor ki: "Sonra oradan çıktım. Akrabam olma*sı dolayısıyla Ümmü Seleme´ye gittim. Ona da konuştum. Ümmü Seleme: "Şa*şıyorum sana ey Hattab´ın oğlu, herşeye karışıyorsun. Resulullah ile hanımları*nın arasına da girmek istiyorsun." dedi. Vallahi Ümmü Seleme´nin bu sözleri bana öyle tesir etti ki cesaretimi kırdı. Onun yanından da çıktım benim En-sar´dan arkadaşlarım vardı. Ben Resululahın yanında ulunamadığım zamanlarda Ensar´dan olan arkadaşlarından biri bana haberleri getiriyordu. O gelmediği za*man da ben ona haberleri götürüyordum. Biz o zaman, Gassan krallarının biri*nin saldırısından korkuyorduk. Zira onun, üzerimize geleceği bize bildirilmişti. Zihnimizi tamamen o meşgul ediyordu. Bir gün baktım ki Ensardan olan arka*daşını kapıyı vurdu. O bana: "Aç aç" dedi. Ben de "Gassanh mı geldi " dedim. Arkadaşım "Ondan daha kötüsü oldu. Resululluh hanımlarından uzaklaştı." de*di. Ben de dedim ki: "Hafsa ile Aişe´nin bumu yere sürüldü." Elbisemi giydim, dışarı çıktım. Resulullahın yanına vardım. Onun, merdivenle çıkılan damın üs*tündeki odada kaldığını gördüm. Resulullahın siyah kölesi de merdivenin başın*da duruyordu. Ona dedim ki: "Resulullaha de ki: "Ömer b. el-Hattab geldi." Re*sulullah bana izin verdi. Ben daha önce olanları ona anlattım. Ümmü Sele-me´ninsözlerine gelince Resulullah gülümsedi. O anda kuru bir hasır üzerinde oturuyordu. Hasırın üzerinde hiçbir sergi yoktu. Başının altında içi hurma litle-riyle dolu deriden bir yastık bulunuyordu. Ayak ucunda Selem ağacının yap*rakları sağa sola dağılmıştı. Başucunda asılı bir posteki bulunuyordu. Ben, Re*sulullahın yanlarında hasırın izlerini gördüm ve bunun üzerine ağladım. Resu*lullah: "Niçin ağlıyorsun " dedi. Dedim ki: "Ey Allahın Resulü, Kisra ve Kay-zer, içinde bulundukları o durumda yaşıyorlar da sen Allahın peygamberi oldu*ğun halde bu durumdasın." Resulullah buyurdu ki: "Sen, dünyanın onların, âhiretin de bizim olmasını istemez misin "[12]

Abdullah b. Abbas^Katade ve Dehhak, âyet-i kerimenin: "Oruç tutan." diye tercüme edilen "Saihat" kelimesini bu şekilde izah etmiş*lerdir. Zeyd b. Eşlem ise bundan maksadın, "Hicret eden kadınlar." demek oldu*ğunu söylemiştir.[13]
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Fizilal Tefsiri

1- Ey peygamber, niçin Allah'ın sana helal kıldığı şeyi,eşlerinin, hayrı için kendine haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.





2- Allah size yeminlerinizi kefaretle geri almanızı meşru kılmıştır. Allah sizin dostunuzdur. O her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir.





3- Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. O bunu peygamberin diğer bir eşine haber verince, Allah da bu durumu peygambere bildirmişti, o da bir kısmını yüzüne vurmuş bir kısmını da yüzüne vurmadı. Peygamber bunu ona haber verince eşi "Bunu sana kim söyledi?" dedi. Peygamber: "Bilen, her şeyden haberi olan Allah bana söyledi " dedi.





4- Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Ve eğer Peygambere karşı birbirinize arka verirseniz şüphesiz





ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de ona yardımcıdır.





5- Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, Allah'ın uçsuz bucaksız mülkünün yaratılışını düşünen, dul ve bakire eşler verir.



Bu ayetlerin iniş sebebine ilişkin değişik rivayetler elimizde mevcuttur. Bunlardan biri de Buhari'nin bu ayetle ilgili olarak aktardığı şu olaydır: Bize İbrahim B. Musa anlattı. O da Hişam B. Yusuf'tan duymuş. O'na ibn-i Cüreyc anlatmış, o da Ata'dan, o da Ubeyd B. Umeyr'den Hz. Aişe'nin şöyle dediğini duymuş: Peygamber Efendimizin Zeyneb binti Cahş'ın yanında bal içiyor ve onunla birlikte kalıyordu. Bunun üzerine ben ve Hafsa, Peygamber Efendimiz hangimizin yanına gelirse "Megafir mi yedin? Megafir kokusu burnuma geliyor" demek üzere aramızda sözleştik. Peygamberimiz: Hayır! Sadece Zeyneb binti Cahş'ın yanında bal yiyordum. Bundan sonra asla yemeyeceğim" dedi. Ve bunu kimseye söyleme diye ona yemin ettirdi." işte Peygamberimizin kendisine helal olduğu halde bir daha asla yemeyeceğim diye haram ettiği şey budur.

"Niçin Allah'ın sana helal kıldığı şeyi kendine haram kılıyorsun?"

Öyle anlaşılıyor ki, Peygamber Efendimizin bu olayı anlattığı ve kimseye açmamasını tembih ettiği eşi, aralarında sözleştiği arkadaşına anlatmış, yüce Allah da peygamberini bundan haberdar etmiştir. Bunun üzerine Peygamberimiz tekrar eşinin yanına gelmiş, onunla öteki arkadaşının arkasında geçenlerin alt kısmını yüce edebinin elverdiği şekilde sayıp dökmüştür. Peygamberimiz meseleyi bildi ini vurgulamak amacı ile olayı kısaca anlatmakla yetinmiştir. Bunun üzerine eşi hayretler içinde kalarak. Bunları kim sana haber verdi diye sormuştur. Herhalde öteki arkadaşının bunları haber verdiğini düşünmüştür. Fakat Peygamberimiz O'na şu cevabı vermiştir: "Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi." Demek ki haber her şeyi bilen kaynaktan geliyordu ve şunu ifade ediyordu: Hz. Peygamber sadece konuştuğu şeyleri değil, iki eşinin arasında geçen her şeyi biliyordu.

Bu olayın Hz. Peygamberin evinde eşlerinin aralarında sözleşip birbirlerine komplo kurduklarının ortaya çıkması üzerine Peygamber Efendimiz son derece öfkelenmiş ve bir ay boyunca eşlerine yaklaşmamıştır. Yine Müslümanlar arasında dolaşan söylentilere göre eşlerini boşamayı düşünmüştür. Sonra bu ayetler iniyor. Peygamberimizin öfkesi de diniyor ve olayla ilgili diğer rivayeti sunduktan sonra ayrıntılı olarak değineceğimiz gibi tekrar eşlerine dönüyor.

Bu ayetlere ilişkin öteki rivayet de Nesai'nin Enes'e dayandırdığı hadistir. Peygamber Efendimizin birlikte olduğu bir cariyesi vardı. Fakat Aişe ve Hafsa Peygamberimizin onun yanına gitmesine engel oluyordu. Bu yüzden Peygamberimiz onunla birlikte olmayı kendine haram etti. Bunun üzerine yüce Allah şu ayeti indirdi:

"Ey peygamber niçin, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hatırı için kendine haram kılıyorsun?"

İbn-i Cerir ve ibni ishak'ın aktardıkları bir hadiste ise şöyle denir: Peygamber Efendimiz Hz. Hafsa'nın evinde oğlu İbrahim'in annesi Mariye ile birlikte olmuştu. Hz. Hafsa buna alınmış ve bunu kendisini küçük düşürücü bir olay olarak algılamıştı. Bunun üzerine Peygamberimiz, O'na bir daha Mariye ile birlikte olmayacağına söz vererek yemin etmişti. Ayrıca bunu kimseye söylememesini istemişti. Ancak Hz. Hafsa gidip olayı Hz. Aişe'ye açmıştı. işte bu surede söz konusu edilen olay budur.

Her iki rivayette anlatılan olaylar meydana gelmiş olabilirler. Şu da var ki rivayetlerden ikincisi ayetlerin atmosferine ve olaydan sonra Resul'ın konuya büyük önem verip aşırı duyarlılık göstererek eşlerini boşayacak kadar öfkelenmiş olmasına daha yakındır. Fakat birincisinin rivayet zinciri, dayanağı daha güçlüdür. Ayrıca yaşanmış olması da mümkündür. Bu olaydan sonra ortaya çıkan sonuçların meydana gelmiş olması mümkündür. Peygamber Efendimizin evlerine egemen olan atmosferin niteliğine baktığımız zaman, bir olayın bu kadar büyütülmüş olmasını bu derece önemsenmesini normal karşılayabiliriz. Fakat her halükârda hangisinin doğru olduğunu en iyi Allah bilir.

Bu olayın -yani Peygamber Efendimizin bir süre eşlerinden uzak kalmasının etkilerine gelince, bunu imam Ahmed'in İbn-i Abbas'a -Allah onlardan razı olsun dayandırdığı hadis son derece etkili bir şekilde tasvir ediyor. Bu hadis aynı zamanda o günkü İslam toplumunun da bir tablosunu çiziyor. İmam Ahmed der ki: Bize Abdürrezzak anlattı. O da Ma'mer'den, o da Zehri'den, o da Ubeydullah B. Abdullah B. Ebu Sevr'den ibn-i Abbas'ın şöyle dediğini duymuş: Öteden beri, yüce Allah'ın "Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur." ayetinde söz konusu edilen kadınların Peygamber Efendimizin hangi eşleri olduğunu Hz. Ömer'den sorup duruyordum. Hatta bir gün Hz. Ömer Hacca gitti, ben de onunla birlikte gittim. Bir süre yol aldıktan sonra Ömer ihtiyacını gidermek için geri döndü ben de elimde bir su kabı ile döndüm. Ömer ihtiyacını giderdikten sonra geldi. Sonra ellerine su döktüm, abdest aldı. Bu arada: Ey müminlerin emiri, yüce Allah'ın "Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur." diye tevbe ye çağırdığı kadınlar Peygamberimizin eşlerinden hangileriydiler?" diye sordum. Ömer: Ne şaşılacak adamsın ey İbn-i Abbas? dedi. (Zehri diyor ki: V tarafından senden daha çok seviliyor" dedim.

Benim Ensar'dan bir komşum vardı. Aramızda nöbetleşerek Peygamberimizin yanına giderdik. Bir gün o, bir gün ben. Birbirimize o gün için inen vahyi ve öteki gelişmeleri haber verirdik. O sıralar Gassanlıların bizimle savaşmak üzere at koştuklarından söz edip duruyorduk. Bir gün komşum Peygamberimizin yanına gitti. Yatsı vakti olunca döndü ve çok önemli bir şey olmuş gibi telaşla beni çağırdı. Kapıya çıkınca "Çok önemli bir şey oldu" dedi. "Ne oldu? Gassanlılar mı geldi?" dedim. "Hayır, bundan daha önemli ve daha uzun boylu bir şey oldu. Hz. Peygamber eşlerini boşadı" dedi. "Hafsa'ya yazık oldu, zarar etti. Ben böyle olacağını sanıyordum. Nitekim oldu da" dedim. Sabah namazını kıldıktan sonra Medine'ye indim ve Hafsa'nın evine gittim. Hafsa ağlıyordu. "Resul, Allah'a dua et, ümmetine geniş imkanlar versin. Nitekim Allah'a kulluk etmeyen İranlılara ve Bizanslılara geniş maddi imkanlar vermiştir." dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz doğrularak oturdu ve "Ey Hattab oğlu, şüphen mi var? Onlar iyiliklerinin karşılığı bekletilmeksizin bu dünya hayatında verilmiş milletlerdir:' dedi. Ben de "Benim için bağışlanma dile, ey Allah'ın Resulü" dedim. Peygamber Efendimiz eşlerine çok kızdığı için bir ay boyunca yanlarına girmemeye yemin etmişti. Fakat yüce Allah bu ayetleri indirerek O'nu bu kararından dolayı azarladı:' (Bu hadisi, Buhari, Müslim, Tirmizi ve Nesai aynı ifadelerle fakat değişik kanallarda, Zehri'den rivayet etmişler.)

Bu, olayın siyer kitaplarındaki anlatımı şimdi de Kur'an-ı Kerim'in güzelim akışına bakalım:

Sure, yüce Allah'ın peygamberine yönelik şu azarlayıcı ifadelerle başlıyor:

"Ey Peygamber niçin, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hatırı için kendine haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir."

"Allah size yeminlerinizi kefaretle geri almanızı meşru kılmıştır. Allah sizin dostunuzdur. O her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir."

Peygamberimiz burada son derece etkileyici ve anlamlı bir azar işitiyor. Buna göre bir müminin yüce Allah'ın helal kıldığı bir nimeti kendine haram kılması doğru değildir. Dikkat edilirse Peygamber Efendimiz bal yemeyi veya Mariye ile cinsel ilişkide bulunmayı şeri anlamda kendine haram kılmamıştı. Sadece kendini bunlardan yoksun bırakmaya karar vermişti. işte bundan dolayı Peygamberimizin işittiği bu azar, bir insanın bilerek, tasarlayarak, birini memnun etmek için kendini Allah'ın helal kıldığı bir şeyden yoksun bırakmasının doğru olmadığını vurguluyor. Bunun üzerine yapılan değerlendirmede ise, "Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" denilerek, bir insanın kendini Allah'ın helal kıldığı şeylerden yoksun bırakmasının sorumluluk gerektirdiği, Dolayı siyle Allah'tan bağışlama ve rahmet dilenmesi lazım olduğu ima ediliyor. Son derece latif ve derin etkili bir ifade ile bu mesaj iletiliyor.

Ayette belirtilen, Peygamber Efendimizin yemin etmesi olayına gelince, yüce Allah bu tür yeminlerden dönmeyi caiz kılmıştır. Yani kefareti verip kurtulmayı meşru kılmıştır. Yeminin mahiyeti realiteye ters düşüyorsa ve yeminden dönmek daha iyi sonuç verecekse böyle yapmakta bir sakınca yoktur: "Allah sizin dostunuzdur." Zaaflarınıza karşı, kaldıramayacağınız yükümlülüklere karşı size yardım eder. işte bu yüzden zorluktan ve sıkıntıdan kurtulasınız diye yeminden dönmeyi meşru kılmıştır.

"O her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir."

Sonsuz bir bilgiye ve hikmete dayalı olarak sizin için kanunlar koyar. Gücünüzün kaldırabileceği ve sizin için yararlı olan şeyleri emreder. Şu halde O'nun haram kılmadığı şeyleri haram kılmaya, yasaklamaya kalkışmayın. Yine O'nun helal kıldığı şeylerden başkasını helal kılmayın. Hiç kuşkusuz bu değerlendirme öncesinde verilen direktifin içeriğine uygundur.

Sonra ayet-i kerime konusuna değinmeden ve ayrıntılara girmeden olaya işaret ediyor. Çünkü olayın konusu önemli değil ve kalıcı unsur olayın konusu değildir. Kalıcı olan olayın ifade ettiği anlam ve sonuçlarıdır.

"Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti."

Bu ayet aracılığı ile insanlık tarihinin o hayret verici döneminde yaşanan olaylardan bir örnek görüyoruz. İnsanlar o dönemde gökle birlikte yaşıyorlardı. O dönemde gökyüzü açıkça ve en ince detayına kadar onların her işine karışıyordu. Buradan anlıyoruz ki yüce Allah, Peygamber Efendimizin eşlerinden birine söylediği ve bir sır olarak saklamasını istediği olayla ilgili olarak iki eşinin arasında geçenleri Peygamberine bildirmişti. Peygamber Efendimiz de olayı eşine hatırlatınca sadece bir kısmına işaret etmekle yetinmiş, olayı uzun uzun anlatmaya gerek duymamış, ayrıntılara girmekten kaçınmıştır. Sadece bu bilgileri edindiği kaynağı ona söylemiştir. Hiç kuşkusuz bu kaynak her türlü bilginin asıl kaynağıdır.

"Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. O bunu peygamberin diğer eşine haber verince, Allah da bu durumu peygambere bildirmişti, o da bir kısmını yüzüne vurmuş bir kısmını da yüzüne vurmadı. Peygamber bunu O'na haber verince eşi `Bunu sana kim söyledi?' dedi. Peygamber: `Bilen, her şeyden haberi olan Allah bana söyledi: dedi."

Burada Allah'ın bilgisine ve olup biten herşeyden haberdar oluşuna işaret edilmesi, gizliden gizliye, kapalı kapılar ardında işbirliği yapmak, komplolar kurmak gibi durumlara yönelik derin etkili bir anlam ifade ediyor. Böylece Hz. Peygamber nereden öğrendin diye soran eşini, belki de unuttuğu veya farkında olmadığı bu gerçekle yüz yüze getiriyor. Yanı sıra genel olarak Kur'an okuyan herkesin dikkatini bu gerçeğe çekiyor.

Ayetlerin akışı meydana gelen olayı anlatmayı bir yana bırakarak aralarında sözleşen iki kadına yöneliyor ve sanki mesele şu anda oluyormuş gibi onlara hitap ediyor:

"Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Ve eğer peygambere karşı birbirinize arka verirseniz şüphesiz ki O'nun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve mü'minlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de O'na yardımcıdır."

Peygamberimizin iki hanımına yönelik bu hitabın baş tarafını, kalplerinin tekrar düzelip bu olay yüzünden uzak düştükleri Allah'a yeniden yönelmesi için yapılan tevbe çağrısını geçtiğimiz zaman. Evet tevbeye yönelik bu çağrıyı geçtiğimiz zaman büyük ve dehşet verici bir atakla, insanı iliklerine kadar titreten korkunç bir tehditle karşı karşıya kalıyoruz.

İşte bu korkunç ve büyük atak ile olayın derinliğini ve Peygamber Efendimizin kalbi üzerindeki etkisinin büyüklüğünü kavrıyoruz. Mesele o kadar önemlidir ki, yüce Allah'ın, Cebrail'in ve iyi müminlerin ona dost olduklarının, bunun da ötesinde Meleklerin O'na yardımcı olduklarının açıkça duyurulmasını gerektirmiştir. Amaç Hz. Peygamber'in gönlünü hoş tutmak ve bu tehlikeli mesele karşısında kendisini rahat ve güvencede hissetmesini sağlamaktır.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt