Rahman ve Rahim olan Allahin adıyla.
1- Ey Peygamber, eşlerinin rızasını kazanmak için Allanın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun Allah çok affeden ve çok mer*hamet edendir.
Ey Peygamber, Allanın sana helal kılmış olduğu bir şeyi sadece hanımla*rının rızası için neden kendine haram kılıyorsun Ey Muhammed, Allah, tevbe eden kullarının günahlarını affedendir. Bu sebeple senin de, helal olan bir şeyi kendine haram kılmam affetmiştir. Allah, tevbe eden kullarının tevbesini kabul eden ve onları, suçlarından dolayı cezai and ırmay arak onlara merhamet edendir.
Ayet-i kerimede zikredilen ve Resulullahın, kendisine haram kıldığı be*yan edilen şeyden maksat, bir kısım âlimlere göre, cariyesi Mâriye el-Kipti-ye´dir. Diğer bazılarına göre ise bal şerbetidir.
Bu surenin baş tarafında bulunan âyetlerin nüzul sebebi hakkında çeşitli görüşler zikredilmiştir. Bunlardan biri şudur: Resulullah (s.a.v.) cariyesi Mâriye el-Kıptiyye´ye yaklaşmayı kendisne haram kılmış ve bunun için de yemin etmiş*tir. Bunun üzerine Allah teaia bu surenin baş tarafında bulunan âyetleri indir*miş, Resulullaha, helal olan cariyesini kendisine haram kılmasından dolayı si*tem etmiştir. Böylece bu haram olma durumunu herhangi bir müeyyideye tabi tutmadan kaldımııştır. Yeminini bozması için de yemin keffareti vermesini em*retmiştir. Zeyd b. Eşlem, Mesruk, Abdurrahman b. Zeyd, Dehhak ve Âmir eş-Şa´bi bu görüştedirler.
Bu olay şöyle cereyan etmiştir: Resulullah (s.a.v.) cariyesi ve oğlu İbrahim´in annesi olan Mâriye el-Kıptiyye ile, hanımı Hafsa´nın evinde bir araya gelmiş bunu gören Hafsa ise onlan kıskanmış ve Resulullaha sitem etmiştir. Re*sulullah da cariyesi Mâriyeyi kendisine haram kılmıştır. Bunun zürerine Hefsa:" Ey Allanın Resulü, Allanın sana helal kıldığı bir şeyi nasıl haram kılarsın " de*miş, Resululah Mâriye´ye bir daha yaklaşmayacağına dair Hafsa´nın yanında Al-laha yemin etmiştir. İşte bunun üzerine Allah teala bu surenin baş tarafında buİtinan âyetleri indirmiş, Resulullahın haram kılmasını geçersiz saymış, yemin için de keffaret vermesini emretmiştir. Halbuki Resulullah, Hafsa´ya bu mesele*yi gizli tutmasını söylemişti. Fakat Hafsa meseleyi Aişe´ye anlatmış, bunun üze*rine de âyetler inmiş ve meseleyi açıklığa kavuşturmuştur.
Bu âyetlerin nüzul sebebi hakkında ikinci görüşte de birinci görüşte zik*redilen olay gösterilmiş ancak bu görüştekiler, Resulullahın Mâriye´yi kendisine sadece haram kıldığını fakat buna dair yemin etmediğini söylemişlerdir. Bunlar, Allah tealanın, Resulullahın bir şeyi kendisine haram kılmasını yemin kabul et*tiğini bu itibarla Resulullaha, yemini bozması için yemin keffareti vermesini em*rettiğini söylemişlerdir. Abdullah b. Abbas, Katade ve Hasan-ı Basri bu görüş*tedirler. Abdullah b. Abbas diyor ki: "Allah, Peygamberine ve müminlere em*retti ki, onlar, helal kıldığı bir şeyi kendilerine haram kılacak olurlarsa on fakiri doyuracak, yahut giydirecek veya bir köle azad ederek yemin keffareti versin*ler. Ve kendilerine haram kıldıkları şeyin haramhğmı ortadan kaldınnış olsun*lar. Ancak kadını boşama meselesi bunun dışındadır.
Abdullah b. Abbas diyor ki: "Bir gün Resulullahın zevcesi Hafsa babası*nın evine gitti. Orada babasıyla sohbet etti. O sırada Resulullah da cariyesini ça*ğırttı ve onunla beraber Hafsa´nın evinde kaldı. Aslında o gün sıra Aişe´nindi. O ara Hafsa evine geldi ve Resulullah ile cariyesini evinde buldu. Ve Resulullaha sitem etti.Resululah da ona: "Ben sana bir sır vereceğim. Bunu kimseye söyle*me." dedi. Hufsa: "Nedir o " dedi. Resulullah ona: "Şahit ol, ben senin hatırın için bu cariyeyi kendime haram kıldım." dedi. Hafsa da Aişe´ye giderek Resu*lullahın bu sırrını ona söyledi. İşte bunun üzerine bu âyetler nazil oldu.
Âyetlerin nüzul sebebi hakkında zikredilen ve daha sahih hadislerce de kuvvetlendirilen diğer bir görüş ise şudur: Resulullah, hanımlarından Zeyneb Bint-i Cahş´ın evinde, diğer bir rivayette Hafsa´nın evinde bal şerbeti içmiştir. Zeyneb´i kıskanan Aişe ve Hafsa, diğer bir rivayette Hafsa´yı kıskanan Aişe ve Şevde, Resulullah yanlarına geldiği zaman ona ağzının, meşe ağacından akan reçinenin kokması gibi koktuğunu söylemişler, Resulullah ise bal içtiğini söyle*miş ve bir daha da içmeyeceğine dair yemin etmiştir. Bu durumu da diğer ha*nımlarına söylememesini tenbih etmiştir. Fakat hanımlarından biri, bu durumu açığa vurunca bu âyetler nazil olmuş ve Resulullahın, kendisine helal olan şey*leri haram kılmamasını ve yemini için de keffaret vermesini emretmiştir.
Resulullahın, bal şerbetini, hanımlarından Zeyneb Bint-i Cahş´ın yanında içtiğini beyan eden bir hadiste Hz. Aişe (r. anlı.) diyor ki:
"Resulullah (s.a.v.} Zeyneb Bint-i Cahş´ın yanında bal şerbeti içer ve onun yarında dururdu. Bir gün Hafsa ile ben şöyle anlaştık: Resulullah hangimi*ze gelecek olursa "Sen reçine yemişsin. Sende reçine kokusu hissediyorum." di*yelim. Resulullah bunlardan birinin yanına varınca o Resulullaha bu sözü söyle*miş, Resulllah da "Hayır, Zeyneb Bint-i Cahş´ın yanında bal şerbeti içtim. Onu bir daha içmeyeceğim. Buna dair yemin ettim. Sen bunu kimseye söyleme." de*miştir.[2]
Abdullah b. Abbas diyor ki:
"Ömer b. el-Hattab´a. bir âyetin izahını sormak için bir yıl bekledim. Onun heybetinden çekinerek soramıyordum. Nihayet Hacca gitti. Ben de onunla beraber Hacca gittim. Hacdan dönerken yolda Ömer bir ihtiyacı için çalıların arasına gitti. Onu bekledim. İşini bitirince onunla beraber yürüdüm ve ona de*dim ki:"Ey müminlerin emin, Resulullahın hanımlarından, ona karşı iş birliği yapmak isteyen iki hanımı kimdir " Ömer: "Onlar Hafsa ve Aişe´dir." dedi.[3]
Resulullahın, bal şerbetini, Zeyneb Bint-i Cahş´ın yanında değil de Haf*sa´nın yanında içtiğini beyan eden bir rivayette de Hz. Aişe (r. anh.) diyor ki:
"Resulullah balı ve tatlıyı severdi. İkindi namazından geldikten sonra ha*nımlarının yanına gider ve onlarla ilgilenirdi. Bir gün Ömer´in kızı Hafsa´nın ya*nına girdi. Orada her zamankinden daha çok kaldı. Ben ise bunu kıskandım ve sebebini sordum. Bana denildi ki: "Hafsa´nın akrabalarından bir kadın ona bir küçük tulum bal hediye etmiş o da bu baldan Resulullaha şerbet sunmuş. Dedim ki: "Vallahi biz bunun için bir tuzak kuracağız. Sevde´ye dedim ki: "Resuİullah senin yanma geldiğinde sana yaklaşınca de ki: "Sen reçine yemişsin." O sana di*yecektir ki: "Hayır." Sen ona de ki: "Peki senden gelen bu koku nedir " O, sa*na "Hafsa bana bal şerbeti içirdi." diyecektir.Sen de ona de ki: "Onun balını ya*pan anlar Urfut ağacından çiçek almışlar." Ben de böyle söyleyeceğim." Safi-ye´ye de dedim ki: "Ey Safiye sen de böyle söyle. Aişe diyor ki: "Şevde dedi ki: "Allaha yemin olsun ki aradan çok vakit geçmeden Resuİullah, kapıya geldi. Senden korktuğum için Resulullahı, bana dediğin gibi karşılamak istedim." Re-sulullah Sevde´ye yaklaşınca o Resulullaha: "Ey Allanın Resulü, sen reçine ye*mişsin." dedi. Resuİullah: "Hayır." dedi. Şevde ise: "O halde senden gelen bu koku ne " dedi. Resuİullah: "Hafsa bana bal şerbeti içirdi." dedi. Şevde "O balın anları urfut ağacından çiçek almış." dedi. Aişe diyor ki: "Resuİullah bana gelin*ce ben de ona aynı şeyi söyledim. Safıye´ye gidince o da aynı şeyi söyledi. Re-sufullah tekrar Hafsa´ya gidince, Hafsa: "Ey Allahm Resulü, ben sana bunu içir-meyeyimmi " dedi. Resulullah: "Hayır. Benim ona ihtiyacım yoktur." dedi. Ai*şe diyor ki: "Şevde şöyle diyordu. "Allaha yemin olsun ki biz Resulullahı o bal*dan mahrum ettik." Ben de ona dedim ki: "Sus konuşma."[4]
Olay hakkında rivayet edilen bu iki hadis gözönüne alındığında olayın tekrar ettiğini söylemek daha isabetli olur. Ancak, âyetlerin nüzul sebebi olarak birinci rivayeti almak daha uygundur. Taberi ise özetle şöyle demiştir: "Âyet-i kerime Resulullahın,_ kendisine helal olan birşeyi haram kıldığını ve bundan vazgeçmesi gerektiğini beyan etmiş haram kıldığı şeyin ne olduğu hakkında herhangi bir izahta bulunmamıştır. Bu itibarla Resulullahm, kendisine haram kıldığı şey, cariyesi de olabilir, herhangi bir içecek de olabilir, bunlardan başka bir şey de olabilir. Resulullah kendisine o şeyi haram kılarken bir de yemin et*miştir. Bu sebeple Allah teala ona "Helal olan bir şeyi kendisine haram kıldığın*dan dolayı sitem etmiş ve yemini için de keffaret vererek onu bozabileceğini be*yan etmiştir.
Görüldüğü gibi bir kısım âlimler bu âyet-i kerimeleri izah ederlerken Re-sulullahın, birşeyi kendisine haram kıldığını ve bu haram kılmasının da yemin sayıldığını, bu itibarla keffaretle yeminini bozmak için kendisine izin verildiği*ni söylemişlerdir.
Diğer bir kısım âlimler ise Resululîahm helal olan herhangi bir şeyi ken-diine haram kılmadığını sadece kendisine helal olan bir şeyden elini çekeceğine dair yemin ettiğini söylemişlerdir. Bunlara göre Allah teala Resulullahm bu ye*minini, helal olan bir şeyi kendisine haram kilıyonnuş gibi saymış ve bundan dolayı ona sitem etmiştir. Aynca keffaretle yeminini bozabileceğini de bildir*miştir.
Taberi ise, Resulullahm, hem helal olan bir şeyi kendisine haram kıldığı*nı hem de ona dair yemin ettiğini söylemiş ve yukarıda zikredilen izahı yapmış*tır.[5]
2- Şüphesiz ki Allah, yeminlerinizi, keffaret vermek suretiyle bozmamzı size meşru kıldı. Allah sizin dostunuzdur. O, herşeyî bilendir. Hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah teala, yeminlerini bozmak isteyenlerin verecekleri keffaretleri başka bir âyette şöyle beyan etmiştir: "Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız ye*minlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat bile bile yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bu (bozulan) yeminin keffareti ailenize yedirdiğinizin ortalama*sından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köle azad etmektir. Bunlan bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. Yapıp ta bozduğunuz yeminlerinizin keffareti iştç budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz."[6]
Mukatil diyor ki: "Bu âyetin nazil olmasından sonra Resulullah bir cariye azadederek Mariye´yi kendisine helal kılmıştır.
Hasan-ı Basri ise Resulullahın geçmiş ve gelecek günahları affedildiğin*den, bu âyet- i kerimenin nazil olmasıyla, yemininden dolayı bir keffaret verme*diğini, bu âyetin müminler için hüküm koyduğunu söylemiştir.[7]
3- Hani, Peygamber, hanımlarından birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat hanımı bu sözü açığa vurunca, Allah da, Peygamberine sırrın ifşa edildiğini bildirmişti. Peygamber de ifşa edilen sırların bir kısmını ifşa eden hanımına bildirmişti.. Bir kısmını da bildirmekten vazgeçmişti. Pey*gamber bu sırların açığa vurulduğunu hanımına bildirdiğinde, hanımı: "Bunu sana kim haber verdi " dedi. Peygamber de "Her şeyi bilen ve her-şeyden haberdar olan Allah bildirdi." dedi.
Abdullah b. Abas, Katade, Zeyd b. Eşlem, Abdurrahhman b. Zeyd, Şa´bi ve Dehhak´a göre âyette zikredilen "Peygamberin zevcelerinden biri"nden maksat, riz. Ömer´in kızı Hafsa, ona gizlice söylediği söz de "Cariyesini kendisine haram kılması ve buna dair yemin ederek "Bunu kimseye söyleme" demesiydi. Hafsa bu, sırrı açığa vurmuş, bunun üzerine Allah teala, Hz. Muhammed (s.a.v.)e Hafsa´nın bu sırrı başkasına söylediğini bildirnıiş Resulullah da bunu Hafsa´ya söylemiştir. Hafsa, Resulullahın kendisine bunu söylemesi üzerine "Bunu sana kim söyledi " demiş Resulullah da "Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah bildirdi." buyurmuştur.
Âyet-i kerimede, Resulullahın, sırrını ifşa eden hanımına, Allanın kendi*sine bildirdiği hususlardan bir kısımım söylediği bir kısmını da söylemediği zik*redilmektedir. Bu da Resulullahın üstün ahlakını göstermektedir. O, sırrını ifşa eden hanımını fazlaca mahcup etmekten kaçınmıştır.[8]
4- (Ey Peygamberin hanımları) Eğer ikiniz de Allaha tevbe ederseniz eğilmiş olan küllileriniz gerçeğe yönelmiş olur. Şayet peygambere karşı birbirinize arka çıkarsanız, bilin ki Allah, onun dostudur. Bundan başka Cibril, salih müminler ve melekler de yardımcisıdır.
Ey Hafsa ve Aişe, eğer yaptıklarınızdan vazgeçerseniz sizin için daha ha*yırlıdır. Zira kalbleriniz haktan kaymıştı ve Resulullahın, kendisine haram kıl*mak istemediği bir şeyi haram kılmasını istiyordunuz. Ey Aişe ve Hafsa, eğer ikiniz de Resulullahın aleyhine birbirinizle yardımlaşacaksamz şunu bilin ki Cebrail, müminlerin salihlerinden olan kimseler ve diğer melekler onun yardımcısıdır. Sonunda siz zararlı çıkarsınız.
Âyette zikredilen "İki kaduV´dan maksat, Abdullah b. Abbas´ın, Hz. Ömer´den öğrendiğine göre Hz. Aişe ve Hz. Hafsa´dır. Bu husus yukanda zikre*dilen bir hadiste de beyan edilmiştir.[9]
Bu iki kadının kalblerinin eğilmesinden maksat, Resulullahın sevmediği bir şeyi istemeleridir.
Resulullahın yardımcıları olduğu beyan edilen salih müminlerden maksat, Mücahid ve Dehhak´a göre Hz. Ebubekir ve Ömer´dir. Katade ve Süfyan es-Sevri´ye göre ise diğer peygamberlerdir. Taberi, müminlerin salih olanlanndan maksadın, bütün salih müminler olduğunu söylemiştir.[10]
5- Ey Peygamberin hanımları, eğer Peygamber sizi boşarsa, yerine rabbi ona sizden daha hayırlı, Allanın emirlerine boyun eğen, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.
Enes (r.a.) diyor ki: "Ömer (r.a.) şöyle dedi:
"Resulullah (s.a.v.)in hanımlarının hepsi onu kıskanmada sanki ittifak içindeydiler. Bir gün onlara dedim ki: "Eğer o sizi boşarşa yerinize rabbi ona sizden daha hayırlılarım verir." Bunun üzerine bu âyet nazil oldu.[11]
Hz. Ömer diyor ki:
"Biz, cahiliye döneminde kadınlara değer vermezdik. Nihayet Allah tea-la, onların haklarında indirmiş olduğu âyetleri indirdi. Onların haklarını belimi. Ben, bir mesele hakkında düşünüyordum. Bir de baktım ki kanm "Şöyle şöyle yapsan." diyor. Dedim ki: "Bu meseleden sana ne Benim yapmak istediğim bir iş seni ne ilgilendirir " O bana dedi ki: "Ey Hattab´ın oğlu, şaşarım sana, sana karışmamı istemiyorsun. Halbuki senin kızın, Resulullahın işine karışıyor. Öy*le ki Resulullahın gün boyu ona kızgın gezdiği oluyor." Ravi diyor ki: "Ömer cübbesini sırtına aldı ve doğruca Hafsa´nın yanına gitti ve ona: "Kızım sen Re*sulullahın işine karışıyormuşsuruÖyle ki işine karıştığın gün devamlı kızgın oluyormuş " Hafsa: "Vallahi biz onun işine karışıyoruz." dedi. Bende dedim ki: "Bak, ben seni Allahın cezalandırmasından, Allahın Resulünün gazabından sa*kındırıyorum. Kızım, Resulullahın, güzelliğini takdir ettiği şu kadını (Aişe´yi) sevmesi seni aldatmasın." Ömer diyor ki: "Sonra oradan çıktım. Akrabam olma*sı dolayısıyla Ümmü Seleme´ye gittim. Ona da konuştum. Ümmü Seleme: "Şa*şıyorum sana ey Hattab´ın oğlu, herşeye karışıyorsun. Resulullah ile hanımları*nın arasına da girmek istiyorsun." dedi. Vallahi Ümmü Seleme´nin bu sözleri bana öyle tesir etti ki cesaretimi kırdı. Onun yanından da çıktım benim En-sar´dan arkadaşlarım vardı. Ben Resululahın yanında ulunamadığım zamanlarda Ensar´dan olan arkadaşlarından biri bana haberleri getiriyordu. O gelmediği za*man da ben ona haberleri götürüyordum. Biz o zaman, Gassan krallarının biri*nin saldırısından korkuyorduk. Zira onun, üzerimize geleceği bize bildirilmişti. Zihnimizi tamamen o meşgul ediyordu. Bir gün baktım ki Ensardan olan arka*daşını kapıyı vurdu. O bana: "Aç aç" dedi. Ben de "Gassanh mı geldi " dedim. Arkadaşım "Ondan daha kötüsü oldu. Resululluh hanımlarından uzaklaştı." de*di. Ben de dedim ki: "Hafsa ile Aişe´nin bumu yere sürüldü." Elbisemi giydim, dışarı çıktım. Resulullahın yanına vardım. Onun, merdivenle çıkılan damın üs*tündeki odada kaldığını gördüm. Resulullahın siyah kölesi de merdivenin başın*da duruyordu. Ona dedim ki: "Resulullaha de ki: "Ömer b. el-Hattab geldi." Re*sulullah bana izin verdi. Ben daha önce olanları ona anlattım. Ümmü Sele-me´ninsözlerine gelince Resulullah gülümsedi. O anda kuru bir hasır üzerinde oturuyordu. Hasırın üzerinde hiçbir sergi yoktu. Başının altında içi hurma litle-riyle dolu deriden bir yastık bulunuyordu. Ayak ucunda Selem ağacının yap*rakları sağa sola dağılmıştı. Başucunda asılı bir posteki bulunuyordu. Ben, Re*sulullahın yanlarında hasırın izlerini gördüm ve bunun üzerine ağladım. Resu*lullah: "Niçin ağlıyorsun " dedi. Dedim ki: "Ey Allahın Resulü, Kisra ve Kay-zer, içinde bulundukları o durumda yaşıyorlar da sen Allahın peygamberi oldu*ğun halde bu durumdasın." Resulullah buyurdu ki: "Sen, dünyanın onların, âhiretin de bizim olmasını istemez misin "[12]
Abdullah b. Abbas^Katade ve Dehhak, âyet-i kerimenin: "Oruç tutan." diye tercüme edilen "Saihat" kelimesini bu şekilde izah etmiş*lerdir. Zeyd b. Eşlem ise bundan maksadın, "Hicret eden kadınlar." demek oldu*ğunu söylemiştir.[13]