Ahmed Kalkan'dan Bayındır'a cevap(Paylaşılmıştı Ama Bu konunun altında olması gerektiğini düşündüm)
Allah Her Şeyi, Olmuşu Olacağı, Geçmişi Geleceği, Açığı ve En Gizli Şeyleri Bilir
2012-12-31
İlim, Allah'ın kemal sıfatlarından biridir. Bu konuyla ilgili olarak ilim iki kısma ayrılır. Birincisi kadîm olan ilim; diğeri de hâdis olan ilimdir. Kadîm olan ilim Allah'ın zatına aittir. Kulların sonradan kazandıkları ilme benzerliği yoktur. Allah'ın ilim sıfatı, O'nun ilmiyle beraberdir. Allah'ın ezelî (başlangıcı olmayan) bir ilmi vardır. Bu ilim, her şeyi içine almaktadır. Biz insanların ilmi gibi, sonradan kazanılan âraz cinsinden değildir. Hiçbir şey, O'nun ilminin ve kudretinin dışında değildir. Bazı şeyleri bilip bazılarını bilmemek noksanlıktır ve Allah bundan münezzehtir (Taftazani, Şerhu'l Akaid, 22-23).İAllah, mâlûmatın hepsini bilir. Yerde ve gökte meydana gelen her şeyi, O'nun ilmi kuşatmıştır. Olmuş olanı, olmakta olanı ve gelecekte olacak şeyleri O bilir. İlmi küçük- büyük, zâhir-bâtın her şeyi kuşatmıştır. Kâinatta zerre kadar bir şey dahi O'nun ilminden gizli değildir. O, karanlık gecede kara taşın üzerindeki kara karıncanın kımıldamasını bilir, O'ndan haberi vardır. Hava boşluğunda yer alan zerrenin hareketini, sırları ve en gizli olanları bilir. Kalplerin, beyinlerin ve gönüllerin her türlü eğilimlerini, hareketlerini ve gizliliklerini başlangıç ve sonu olmayan yani kadîm ve ezelî ilmiyle bilir.
Geçmiş zamanla ilgili bilgiler, şu andaki durumlar ve gelecekteki olaylar Allah'ın ilmine göre farklılık arz etmemektedir. Allah'ın ilminin önüne ne cehalet, ne de unutma bulaşır. Kâinattaki nizam, âhenk ve sağlamlık O'nun ilminin genişliğine apaçık bir delildir.
Allah'ın ilminde hiçbir şeyin gizli kalmayacağı; dolayısıyla O'nun insanların bütün yaptıklarını ve yapacaklarını bilmekte olduğu, Kur'an'ın birçok âyetinde zikredilmektedir. “O, kullarının yapmakta olduklarını ve önceden yaptıklarını bilir (O’na hiçbir şey gizli kalmaz). O’nun dilemesi hâriç, insanlar O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.” (2/Bakara, 255)
O, Her Şeyi Bilir “… Ve huve bikülli şey’in alîm / O, her şeyi bilendir.” (57/Hadîd, 3) “
… Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Nerede olursanız O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.” (57/Hadîd, 4)
Allah, Gökteki ve Yerdeki Her Şeyi Bilir "Ne yerde, ne de gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz." (10/Yûnus, 61)
Allah, Gaybı (Gizlilikleri ve Sırları) Bilir "Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır. O'nun için gaybı ancak O bilir. O, karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir dane, yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır (Yani Levh-i Mahfuz'da ve Allah'ın ilmindedir)." (6/En'âm, 59)
“Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını /görülmeyen esrârını bilir. Allah, yaptıklarınızı görendir.” (49/Hucurât, 18) “
… İnneke ente’l-Allâmu’l ğuyûb / Şüphesiz gaybı (gizlilikleri) hakkıyla bilen ancak Sensin Sen.’ diyecekler” (5/Mâide, 89) Herhangi Bir Ağacın Herhangi Bir Yaprağının Ne Zaman ve Nereye Düşeceğini Bilir. “O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez.” (6/En'âm, 59)
Rahimlerde olanı bilen (31/Lokman, 34) Allah, Her Yerdeki Her Sözü Bilir “Dedi ki: ‘Rabbim, yerde ve gökte (söylenmiş) her sözü bilir. O, hakkıyla işiten ve bilendir.” (21/Enbiyâ, 4)
Kâinatı, Geçmişi ve Geleceğiyle Bilen Allah, Yarattığı İnsanı da Bilir "Göklerde ve yerde olanları, Allah'ın bitirdiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra onlara kıyamet günü yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir." (58/Mücâdele, 7)
Her Şeyi ve Bu Arada İnsanı Her Şeyiyle Bilen Allah, Rahimlerde Olanı da Bilir “Kıyâmet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah’ın yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” (31/Lokman, 34)
Allah, Kocası Olmayan Meryem’in Çocuğunu Olacağını Biliyor ve Önceden Müjde Verdiriyordu “Melekler demişlerdi ki: ‘Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime’yi müjdeliyor. Adı, Meryem oğlu İsa’dır, Mesih’dir; dünyada âhirette de itibarlı v eAllah’ın kendisine yakın kıldıklarındandır. O, beşikte de, yetişkinlikte de insanlara peygamber sözleri ile konuşacak ve sâlihlerden olacak. Meryem: ‘Rabbim! Dedi. Bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur?’ Allah şöyle buyurdu: ‘Öyle de olsa, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince sadece ‘Ol!’ demesiyle o oluverir.” (3/Âl-i İmran, 45-47)
“Sâlihlerden bir peygamber olarak ona (İbrahim’e) İshak’ı müjdeledik.” (37/Sâffât, 112)
Allah, yine İbrâhim’in karısına da İshak’ı, İshak’ın ardından da Ya’kub’u müjdelediğini (11/Hûd, 71), Zekeriyyâ’ya Yahya isimli bir oğlanın müjdelendiği (19/Meryem, 7)
Kur’an’ın verdiği haberlerdendir. Kendisinden beş yüz küsur yıl sonra gelecek Ahmed isminde bir peygamberi müjdeleyici olarak gelen Hz. İsa (61/Saff, 6), bu zatın geleceğini, elbette kendisine Allah’ın bildirmesiyle biliyordu. Allah, beş asır sonra olacağı, geleceği bilir de, birkaç sene sonra kimin kiminle evleneceğini hiç bilmez mi? Allah, Bir Çocuğun Mü’min Ana-Babasının İmanına Zarar Vereceğini, O çocuktan Sonra O Ailenin Daha Uygun Çocuğunun Olacağını, Gemiyi Yolda Gasp Edeceklerini Biliyor “Mûsâ ona: ‘Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı’ dedi.” (18/Kehf, 66)
Önce bir gemiye binerler, gemi denize açılınca Hızır (a.s.) bindikleri gemiyi deler. Mûsâ (a.s.) buna bir anlam veremez ve Hızır'a itiraz eder. Hızır işin iç yüzünü açıklar. Gemi denizde iş yapan yoksullarındır. Yoluna devam ederse ileride korsanlar pusu kurmuş olup, gemiyi zorla ele geçireceklerdi. Ârıza ile, geri dönüş, gemiyi gasptan kurtardı (18/Kehf, 71, 79).
Yolculuğa karada devam eden Hızır ile Mûsâ (a.s.) bir yerleşim merkezinde rastladıkları bir çocuğu öldürür. Çocuğun görünürde hiçbir suçu olmaksızın öldürülmesi Musa’nın yine itirazına yol açar. Sonra bunun sebebi olarak; oğlanın anası ve babası iman etmiş kimselerdi. Bunun için çocuğun onları bir azgınlık ve kâfirliğe boğmaması, ana-babayı küfre düşürmemesi için öldürüldüğü açıklanır (18/Kehf, 80).
O çocuğun yerine ondan daha temiz ve daha merhametli çocukları olacağını biliyor (18/Kehf, 81).
Giderken yolları bir kasabaya düşer. Kasaba halkından yiyecek isterler. Fakat halk yiyecek vermez. Bu arada Hızır'ın dikkatini yıkılmak üzere olan bir duvar çeker. Duvarı doğrultur ve sağlamlaştırır. Bundan dolayı bir ücret de istemedi. Hz. Musa buna da bir anlam veremeyip itiraz etti. Hızır (a.s.) işin içyüzünü açıkladı: Bu ev iki yetim çocuğa aitti. Duvarın içinde, çocuklar büyüyünce sahip çıksın diye saklanmış bir hazine vardı. Çocukların babası sâlih bir zat olduğu için, ona verilen değer sebebiyle duvarın erken yıkılması ve böylece hazinenin erken ortaya çıkması önlenmiş oluyordu. Çünkü yetim çocuklar o yaşta haklarını koruyacak bir durumda değildi (18/Kehf, 77-82).
Ve, Hızır, bütün bunları kendiliğinden değil, Allah'ın emriyle yapmıştı (18/Kehf, 82).
Allah, Kehf Sûresindeki kıssada, bir çocuğun mü’min ana-babasının imanına zarar vereceğini biliyor da, o çocuğun ve diğer çocukların, gençlerin kiminle evleneceğini bilmesin, bu olur mu? Birini âyet icabı kabul etmek zorunda olan, diğerini normal bir mantık yürüterek kabul etmek zorunda olmaz mı? “O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez.” (6/En'âm, 59) Rahimlerde olanı bilen (31/Lokman, 34).
İnsanlar için ulaşılmazlıkla ifade edilebilecek göklerin erişilmezliğinde, yerin dipsizliğinde saklanan şeyleri (49/Hucurât, 18), karalarda ve denizlerde olup bitenleri (6/En'âm, 59), yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni (57/Hadîd, 4), gökte ve yerde bulunan her bir sözü (21/Enbiyâ, 4) bilen Allah, bulunduğumuz her durumu, her yeri, içine daldığımız her bir işi mutlaka şâhid olarak bilir. Yerde ve gökte hiçbir zerre O'ndan gizli kalamaz (Bk.10/Yûnus, 61).
"Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O, sînelerin özünü bilir. Hiç, yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır." (67/Mülk, 13-14).
Allah, bu âyette belirtildiği gibi en ince ve en gizli işleri bütün incelikleriyle kolayca bilendir. Yaratan Allah, yarattığını, yaratacağını ve her şeyi bilir. O halde, bütün sînelerin içindekileri, kalplerde saklı olan her şeyi bilen O'dur. Her insandan sâdır olan gizli-açık, iyi-fena her söz ve fiil, O'na nisbetle eşittir, O hepsini, her şeyi bilir (Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, 7/ 5222).
Gizli, açık her şeyi bilen Allah, kimin kiminle evleneceğini hiç bilmez mi? Kur’an-ı Kerim’de Allah’la ilgili “vechullah” (2/Bakara, 115, 272; 30Rûm, 38, 39), “yedullah” (3/Âl-i İmrân, 73); 5/Mâide, 64; 48/Fetih, 10; 57/Hadîd, 29) gibi ifadeler de geçer. Bunları lügat mânâsıyla nasıl anlamlandırmıyor, o şekilde meal vermiyorsak; burada da her şeye kadir ve her şeyi bilen Allah’ı insan gibi nice şeyleri bilmeyen âciz yaratıklara benzetmek gibi bir problem sözkonusu olur. Yedullah’ı Allah’ın eli diye anlamlandırıp lügat anlamını vermek, Allah’ı, başka bir varlığa, yaratılmış insana benzetme tehlikesi vardır. “O'na benzer (misl) şey yoktur. O işitendir, görendir.” (42/Şûrâ, 11).
Allah’ı başka bir varlığa benzetmek imanı götüren bir suçtur. İşte, yedullah gibi kelimeler nasıl Kur’an’da geçtiği halde bire bir lügat anlamıyla meallendirilmezse, yine Allah hakkında uygun olmayan, O’nun şanına yakışmayacak olan bilgisizlik, sonradan öğrenme gibi zafiyet çağrıştıran kelimeler Allah için kullanılamaz. Cımbızla çeker gibi bir-iki âyeti Kur’an bütünlüğünden soyutlayarak doğru anlamlandıramayız. Kur’an bütünlüğünde “Allah’ın bilmesi” gibi ifadeleri değerlendirirsek problem çözülür. Kur’an hiçbir âyetinde zafiyet sahibi bir yaratıcı olarak tanıtılmaz. Bahsi geçen âyetleri de Allah’a “bilmemezlik” sıfatı yakıştıracak şekilde anlam vermek, Kur’an bütünlüğüne ve özellikle Şûrâ 11. Âyetin muhtevasıyla değerlendirmek gerekir. Allah’ın bir şeyi bilmesi, kaderciliğe veya haram-helâl kılmanın hikmetinin yok olacağı anlayışıyla da bağdaşmaz. Haber vermediği konularda Allah’ın ilminin ne olduğunu biz bilmeyiz. Ve O’nun ilminden bağımsız olarak biz kendi irademizi doğru veya yanlış kullanmakla imtihan oluruz. Allah, bunu zaten bilir, imtihanımızın merhalelerini bize göstermek ister. Biz, itiraz etmeyelim diye imtihana tâbi tutuluruz. Allah’ın bilmesi, bizim hür irademizle o işi tercih edip yapmamıza engel değildir, ilim mâluma tâbidir. Allah tüm eksiklik ve zaaflardan uzak, her türlü olumlu vasıflara sahiptir. Allah’ın bazı şeyleri bilmediği anlayışı O’na iftiradır, O’nun şanına yakışmayacak ifade ile O’nu vasıflandırmaktır, bundan Allah’ı tenzih ederiz.
Ahmed Kalkan